Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Cemiyet By: armi Date: 08 Þubat 2010, 16:09:40
CEMÝYET




Topluluk, kalabalýk, heyet, komisyon, meclis, cemaat.

Cemiyet veya toplum; baþta kendi kendini koruma ve varlýðýný sürdürme olmak üzere bir çok temel çýkarlarýný gerçekleþtirmek için iþbirliði yapan, arada sýrada çatýþmakla birlikte, belirli bir sürekliliði olup, belirli bir coðrafyada bulunan ve ortak kültüre sahip, az ya da çok müesseseleþmiþ karmaþýk bir münasebetler bütünüdür.

Toplumu geliþigüzel ya da geçici olarak teþekkül etmiþ insan yýðýnlarýndan ayýrdetmek gerekir. Bir trendeki yolcular, bir spor oyunundaki seyirciler geliþigüzel bir þekilde biraraya gelmiþ insan yýðýnlarýdýr. Gösterinin veya yolculuðun bitiminde bu yýðýnlar da ortadan kalkarlar. Toplumun ise, teþkilâtlanmýþ belli bir düzeni, yapýsý ve izafi de olsa bir sürekliliði vardýr. (Özer Ozankaya, Toplumbilim, Ankara 1979, s. 3).

Toplumun bir baþka tarifinde ise; aralarýnda kurumlar halinde organlaþmýþ baðýntýlarla karþýlýklý yardýmlaþma münasebetleri bulunan fertlerin bütünüdür, denilmektedir. Cemiyet, teþkilâtlanmýþ bir insan topluluðudur.

Bazýlarý cemiyeti canlý bir vücuda benzetmiþlerdir. Ondokuzuncu yüzyýl Ýngiliz filozoflarýndan Spencer´e göre cemiyet, uzvî evrimin bir sonucu, canlýlar dünyasýnýn bir nevi devamýdýr. Cemiyet, týpký uzvî yapýyý andýrýr: Ýkisinde de bölümler, bütünlük, çokluk ve birlik vardýr. Fransa sosyologlarýndan Espinas´a göre cemiyet, yaþayan bir þuurdur. XVII. yüzyýl Ýngiliz filozoflarýndan Hobbes ve XVIII. Yüzyýlda Jean Jacques Rousseau, cemiyetin sözleþme ile kurulduðunu ileri sürmüþlerdir. Hobbes´e göre ilk insanlar aralarýnda sürekli olan ve ayný þeyi iki kiþinin elde etmek istemesinden doðan harbe son vermek için sözleþme yaptýlar ve cemiyet kurdular. Rousseau´ya göre, insan zekâsýnýn kendiliðinden inkiþâfý insanlarý birlikte çalýþmaya sürükledi. Aralarýnda sözleþme yaparak tabiat halinden cemiyet haline geçtiler. Tabiat halinde saf kalpli, mesut ve samimi olan insan, cemiyet hayatýnda hem saadetini, hem de faziletini kaybetti. Cemiyet, ferdi çürüttü, hürriyetini öldürdü, onu zincirledi. Ýnsanýn tabiat halindeki dostluk ve merhamet duygularýna karþýlýk, cemiyette harp ve huzursuzluk doðdu. Alicenaplýk, yerini hîle ve hasede býraktý. Rousseau´ya göre cemiyet hayatýnda bedbaht olan insan için yalnýz bir kurtuluþ yolu vardýr. O da yeniden tabiata dönmektir. (Nurettin Topçu, Sosyoloji, Ýstanbul 1982, s. 9).

Bazý Batýlý sosyal bilimcilerin cemiyet kavramýyla toplumda meydana gelen deðiþmeleri izah etmeye çalýþmalarý, yeterli bir açýklama olamamaktadýr. Özellikle insan faktöründe meydana gelen deðiþmelerin; bizzat insan yetiþtirme ve eðitme ile ilgili temel dünya görüþü, eðitim metodu ve sosyal çevreden kaynaklandýðý açýktýr.

Birçok sosyolog cemiyeti bir "sosyal münâsebetler ve teþkilatlar aðý" olarak tarif etmektedir. Bu tarif, soyut bir durumu belirlemekte ve bu yönüyle insan topluluðu kavramýný aþan bir muhtevaya sahip olmaktadýr. Kavramýn içinde elbette insan topluluðu vardýr. Ama cemiyete esas varlýðýný veren, bu insanlarýn meydana getirdiði sosyal münâsebetler ve teþkilatlar aðýdýr. Fert, ancak bu münâsebetler ve teþkilatlarýn çerçevesindeki davranýþlarýyla bir cemiyetin üyesi vasfýný kazanmaktadýr.

Ýnsan ömrünü doðumundan ölümüne kadar bir cemiyetin azasý olarak geçirmektedir. Bir cemiyette yaþamak demek, devamlý ve yaygýn bir þekilde sosyal tesirin altýnda kalmak demektir. Zira bir cemiyetin esas özelliði; birbiriyle karþýlýklý tesir ve münasebetlerde bulunan insanlarýn teþkilatlý bir tarzda birarada toplanmýþ olmasýdýr. Müþterek inançlara, tutumlara ve hareket tarzlarýna sahip olan bu insanlarýn faaliyetleri, birtakým umumi ve müþterek hedeflerin etrafýnda toplanmýþtýr. (Kerch-Crutchfield Ballachey, Cemiyet Ýçinde Fert, Ýstanbul 1971, Trc. Mümtaz Turhan, s. 55).

Tarihte ve insan tarihi öncesinde ne kadar eskilere gidilirse gidilsin, ulaþýlan sonuçlar insanýn grup ya da gruplar içinde yaþadýðýný göstermiþtir. Ve bu gruplarýn az çok teþkilatlanmýþ olduklarý, alýþkanlýklara, geleneklere, toplumsal inançlara sahip olduklarý anlaþýlmýþtýr. Bugünkü sosyoloji, toplumu insanlarýn tabiat ile iliþkilerinin ve kendi aralarýndaki iliþkilerin bir bütünü olarak tarif etmektedir. Ve bu münâsebetler bütünü, bir yapýda biçimlenmiþtir ki, bu biçime toplumsal yapý denir. (Doðan Ergun,100 Soruda Sosyoloji el kitabý, Ýstanbul 1973, s. 120).

Büyük Osmanlý tarihçi ve hukukçusu Ahmed Cevdet Paþa´ya göre, cemiyeti kan deðil, inanç birliði tek vücut haline getiren kuvvettir. O bu düþüncesini Ýslâmiyetten alýr. Cemiyetlerin de fertler gibi belirli merhalelerden geçtiðini söyler. Bu görüþ, Ýbn Haldun ve Nâima gibi müslüman tarihçilerde de vardýr. Cemiyetler de doðar, büyür, geliþir, duraklar ve ölürler. Devletler bir tavýrdan bir tavýra geçerler. Her tavrýn kendine göre kanunlarý, ve icablarý vardýr. Bu geçiþ dönemleri, cemiyetler için tehlikeli çaðlardýr.

Cevdet Paþa, cemiyet hayatýnýn ulaþtýðý en yüksek mertebeye devlet demekte, insan cemiyetlerinin devlet sayesinde;

a
. Birbirlerinin gadrine uðramaktan, düþman ve yabancý endiþesinden kurtulduklarýný,

b. Beþeri ihtiyaçlarýný tatmin ettiklerini,

c. Kemâlât-ý insaniyelerini tamamladýklarýný, söyler. (Ümid Meriç, A. Cevdet Paþa´nýn Devlet ve Cemiyet Görüþü, Ýstanbul 1975 s. 24-25).

Müslüman Sosyolog Ali Þerîati´ye göre: ideal Ýslâm toplumuna "ümmet*" denir. Deðiþik dil ve kültürlerde insan topluluklarýný gösteren toplum, ulus, ýrk, halk, kabile, kýlan vs. gibi kelimelerin yerini alan ümmet, ilerici bir ruhla doludur ve dinamik, inançlý, ideolojik, bir toplumsal görünüþ arzeder.

Ümmet kelimesi "ümm" kökünden gelir ve yol, niyet gibi manalarý vardýr. Bu yüzden ümmet; ortak bir inancý, ortak bir amacý paylaþan insanlarýn ortak amaçlarýna doðru birlikte yürümek niyetiyle, ahenkli bir biçimde meydana getirdikleri toplum demektir. Diðer anlayýþlar, kan ve toprak birliðini ve ortak maddi çýkarlarý toplumun temel ölçütü olarak aldýklarý halde, Ýslâm; ümmet kelimesini seçerek, fikrî sorumluluðu ve ortak bir hedefe doðru yürümeyi toplumsal felsefesinin temeli yapmýþtýr.

Ýslâm, bünyesindeki sýnýf ve tabakalarýn birbirlerini istismar etmiyeceði, bilâkis insanlar arasýnda karþýlýklý anlayýþ ve yardýmlaþma duygularýnýn hakim olacaðý faziletli bir cemiyet ortaya koymak için vaz olunmuþtur. Bu esasa göre Ýslâm´da fazîletli bir cemiyetin ilk iþareti, kötülükleri terk edip hayra yönelmiþ faziletli bir kamuoyunun mevcut olmasýdýr. Çünkü cemiyet, umumî durumu itibariyle sulhçu bir birliktir. Bu birliðin gölgesinde fazilet büyüyüp geliþirken, nuruyla da kötülükler yok olur.

Ýslâm, faziletli kamuoyunun doðmasý için: "kötülüklerden nehyedip, iyilikle emretmeyi" teþvik etmiþtir. Buna dayanarak kötülerin, sapýklýklarýna son vermeleri; iyilerin de doðru yollarýnda yürümelerine devam etmeleri için umumî irþâdý gerekli kýlmýþtýr. Zira faziletli insanlar irþâdý cemiyeti faziletli kýlar; ferdleri iyi iþlerde yardýmlaþan, kötü þeyleri de külliyen terkeden insanlar haline getirir. Cenab-ý Hak bu konuda þöyle buyurur: "Siz insanlar için çýkarýlmýþ en hayýrlý bir ümmetsiniz. Ýyiliði emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalýþýrsýnýz. (Çünkü) Allah´a inanýyorsunuz..." (Âli Ýmran, 3/110)

Ýslâm, faziletli bir cemiyeti meydana getirme yolunda, her türlü bayaðýlýk ve kötülükleri gizler ve örter. Faziletli þeyleri ise, bütün güzelliðiyle meydana çýkarýr.

Ýslâm´da sosyal dayanýþmanýn aslý ve esasý; bünyesinde yalnýzca hayýrlarýn ortaya çýkacaðý faziletli bir cemiyetin meydana gelmesi için yardýmlaþma ve dayanýþmadýr.


radyobeyan