Bey'at By: armi Date: 05 Þubat 2010, 11:14:31
BEY´AT
Kabul etmek, razý olmak ve tasdik etmek anlamýnda kullanýlan bir ýstýlah. Bey´at "Bir mükellefin, ehil olan bir cemaat (Ehlu´l-hall ve´l-akd) tarafýndan tesbit edilen Halîfe´ye (Ýmam´a, Ulû´l-emr´e) itaat edeceðine ve sadýk kalacaðýna dair söz vermesidir." Bu bir anlamda mükellefin Ýslâmî olan (meþrû) her emirde hoþuna gitse de, gitmese de itaat edeceðine dair yaptýðý bir sadakat yeminidir. Zira Resul-u Ekrem (s.a.s.)´in: "Müslümanlar gerek hoþlarýna giden, gerek hoþlarýna gitmeyen her hususta, kendilerinden olan emir sahiplerine itaat ederler. Bununla yükümlüdürler. Ancak günah iþlemeleri emredilirse itaat etmezler" (Buhârî, Ahkâm, 4) buyurduðu bilinmektedir. Yine diðer bir hadîs-i þerif´te: "Âllahu Teâlâ´ya isyan olan yer ve konuda mahlûka itaat yoktur. Ýtaat ancak ma´ruftadýr" (Müslim, Ýmâre, 39; Ebû Davûd, Cihad, 87; Nesâî, Bey´at, 34; Ýbn Mâce, Cihad, 40) buyurulmuþtur. Dolayýsýyla bey´at sonucunda ortaya çýkan itaat Ýslâmî hükümlerle sýnýrlýdýr. Allahû Teâlâ (c.c.)´nýn indirdiði hükümlerin hakký ile edâ edilmesi ve insanlar arasýndaki iliþkileri düzenlemesi için, bey´at zaruridir. Ýslâm ûlemasý "bey´at ile ilgili ilimlerin, mükellef olan her erkek ve kadýn üzerine farz-ý ayn olduðu" hususunda müttefiktir. Nitekim Ýbn Hümâm: "Mü´minlerin kendi içlerinden bir imam seçmelerinin lüzumunun sebebi, Ýslâmî emirleri hakký ile edâ etmek içindir" (Ýbn Hûmam, Kitâbu´l-Musâyere, Ýstanbul 1979, s. 265) diyerek, meselenin hassasiyetine iþaret eder.
Dolayýsýyla bey´at, müslüman kadýn ve erkeðin, müslüman lidere karþý görev ve sorumluluðu, Kur´an´da belirtilip sünnet ile açýklanarak uygulandýðý þekilde, kabul etmek için yaptýklarý sözleþmedir.
Bey´at, cemaatýn selâmeti ve muhafazasý, hudûdullah´ýn tatbiki için müminlerin kendilerine bir emir tayini ile bu emire itaat etmek üzere ahidleþmeleridir.
Hududullah´ýn tatbiki, mutlaka organize edilmiþ kurumlarý ve yetkileri belirtilmiþ bir sosyal olgu gerektirdiðine göre; inanan müslümanlarýn böyle bir sosyal olguyu gerçekleþtirmek için bir lider ve baþkana meþrû hududlar içinde bey´at etmeleri þart olmaktadýr.
Kur´an merkezî bir itaatý gündeme getirmiþtir. Toplumun selâmeti; emrine itaat edilen bir imamýn varlýðý ile mümkündür. Herkes o imamýn iþareti ile hareket eder.
Ýmama itaat edilmesi için; onun kendisine itaat edilecek derecede doðru ve bilgi sahibi, cesur ve dirayetli olmasý, hür olmasý, kendisine bey´at edenler arasýnda bir ayýrým yapmadan onlardan herhangi birine bir zarar geldiði zaman bunun bütün topluma geldiði ve toplum için bir tehdit oluþturduðu görüþünde bulunmasý, düþmanýn her türlü hile ve metodunu anlayacak kapasitede olmasý ve tâðûtî metotlardan uzak olarak iþlerini þûrâ ile yapmasý gerekmektedir.
Kendisine bey´at edilen, müminlerden bey´at alýrken bu göreve ehil olup olmadýðýný düþünmeli, Kur´an ve sünnete baðlý kalýp kalamayacaðýný, Râþid hâlifelerin yollarýný takip edip edemeyeceðini düþünmelidir. Eðer Ýslâmî hükümler ve selef-i salihini izleyebileceðini düþünebiliyorsa bey´at almalýdýr. Çünkü bey´at almasý, inananlarýn düþmandan kaçmayacaklarýna, kendisini destekleyeceklerine, hakkýn ikamesine çalýþacaklarýna, yalan söylemeyeceklerine, zalimlerden intikam alacaklarýna kýsaca hududullahý muhafaza edeceklerine dair söz ve and vermeleriyle yapýlmaktadýr. Onlarýn bu andýný kabul ettikten sonra bu prensipler dahilinde musafahalaþýrlar.
Bey´at; kitap, sünnet ve sahabe-i kirâm´ýn icmaý ile sabit olan sâlih bir ameldir. Kur´an-ý Kerîm´de, Resul-u Ekrem (s.a.s.)´e hitâben: "Sana bey´at edenler, ancak Allah´a bey´at etmiþ olur. Allah´ýn eþi onlarýn (Bey´at edenlerin elleri üstündedir. Þu halde kim (bu bey´at baðýný, ahdini) çözerse, kendi aleyhine çözmüþ olur. Kim de Allah ile sözleþtiði þeye vefa ederse (Allah) ona büyük bir ecir verecektir" (el-Feth, 48/10) hükmû beyan buyurulmuþtur. Bey´at, insanlarýn birbirleriyle olan iliþkilerinde ve siyasî otorite ile olan münasebetlerinde, Ýslâm´ýn hükümlerine razý olduklarýný ihlâsla ortaya koyan bir akiddir. Bilindiði gibi müminlerin kendi aralarýndan seçtikleri bir Ulû´l-emr´e (siyasî otoriteye) itaat etmeleri kat´î nasslarla farz kýlýnmýþtýr. Nitekim Kur´an-ý Kerîm´ de: " Ey iman edenler!.. Allah´a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine (Ulû´l-emr´e) de (itaat edin).. " (en-Nisa, 4/59) emri verilmiþtir. Ýslâm´ýn temel hedeflerini gerçekleþtirebilecek ve bu uðurda her türlü engeli aþabilecek vasýftaki insanýn tesbiti önemli bir hâdisedir. Bu sebeple fukahâ bey´at edilecek kimsede aranan vasýflar hususunda titizlik göstermiþtir. Þurasý muhakkak ki, halîfe (ulû´l-emr), müminlerin irade beyaný ve rýzalarý sonucu ortaya çýkabilir. Zorbalýkla ve kýlýç zoruyla (ikrahla) alýnan bey´at geçerli deðildir. Zira Hz. Ömer (r.a.): "Bir kimse müslümanlara danýþmadan ister kendisi baþkan olmak, isterse de baþkasýný baþkanlýða geçirmeðe kalkýþýrsa (vazgeçmediði tadirde) onu öldürmelisiniz"demiþtir (Muhammed Ravvas Ka´l-aci, Mevsûatu fýkh Ömer b. el-Hattâb, 1401/1981, 103). Öldürülmeye müstehak olan tiplerin "meþru bir ûlû´lemr" olarak deðerlendirilebilmesi imkânsýzdýr. Fûkahâ´dan bazýlarý "Zarûret" halinde, zorbalýkla (kuvvet kullanarak) baþa geçen, fakat Ýslâmî hükümleri tatbik eden kimselere itaat edilebileceðini zikretmiþlerdir. Nitekim Ýbn Âbidin "Reddü´l Muhtar" da: "Zaruretten dolayý zorbanýn sultanlýðý sahihtir" demektedir. Ancak Ýmam´da bulunmasý gereken vasýflar kendisinde mevcut olmalýdýr. Hilâfete tayinde asýl olan, müminlerin seçmesidir. Ýmamlýk akdi ya halîfenin kendi yerine birini seçmesiyle olur -nitekim Hz. Ebû Bekir (r.a.) böyle yapmýþtýr- yahut ûlemâdan ve söz sahiplerinden bir cemaatin bey´atiyle olur. Ýmam Eþ´arî´ye göre þahitler huzurunda olmak þartý ile söz sahiplerinden meþhur bir âlimin bey´atý yeterlidir. Þâhidler huzurunda olmasý, þayet inkâr vâki olursa, onu defetmek içindir. Mûtezile ise, beþ kiþinin bey´atýný, hanefilerden bazýlarý da, bir cemaatýn bey´atýný þart koþmuþ, belli bir sayýya itibar etmemiþlerdir. Zarûretten maksad fitneyi önlemektir. Bir de Peygamber (s.a.s.): "Size burnu kesik Habeþli bir köle bile hükümdar olsa dinleyin ve itaat edin!.. " buyurmuþtur. (Buhârî, Ahkam, 4) diyerek konunun mahiyetini izah eder. Ýleriyi görebilen Ýslâm âlimleri, "Zarûret" mefhumunun sýnýrlarýnýn bir hayli nazik olduðunu bilir. Zalimlerin, fâsýklarýn, delilerin ve çocuklarýn halîfeliðine; "fitne çýkmasýn" gerekçesiyle razý olmanýn faturasýný ümmet çok aðýr ödemiþtir. Ýslâm topraklarýndaki taðutî iktidarlarýn oluþmasýnda, farz olan "emaneti ehline verme" fiilinin terkedilmesinin büyük payý vardýr. Resul-u Ekrem (s.a.s.)´in:
"Ýþ, ehil olmayanýn eline geçti mi, kýyameti gözetleyiniz" (Buhârî, Ýlim, 2) mealindeki tesbiti üzerinde iyi düþünülmelidir. Kaldý ki sadece müminlerin emirinin (Halife´nin) muttakî olmasý kâfi deðildir. Bu muttakî olan halîfe´nin her sahada, müminlerin en ehliyetli olanýna görev vermesi zarûrîdir. Nitekim bir hadîs-i þerifte:
"Ýdaresi altýnda bulunan müslümanlardan daha ehliyetlisi bulunduðu halde, bir baþkasýna vazife veren hakikaten Allah´a, O´nun Resulüne ve Ýslâm milletine ihanet (hâinlik) etmiþ olur" (Ýbn Humâm, Fethü´l-Kadîr, V, 457) hükmü beyan buyurulmuþtur. Bey´at ile ilgili ilimler mükellef olan her mümin erkek ve kadýn üzerine farz-ý ayn´dýr.
Günümüzde "bir kimseye, bey´atýn farz olabilmesi için Ýslâmî bir yönetimin (devletin) bulunmasý þarttýr" tezini ileri süren anlayýþlar vardýr. Halbuki Resul-u Ekrem (s.a.s.) ile müminlerin yaptýðý ilk bey´at, Akabe´de gerçekleþmiþtir. Bu tevâtür derecesindeki haber bütün sahîh kaynaklarda mevcuttur. Aksini iddia eden hiç kimsenin varlýðýndan söz edilemez. Bu bey´at´ýn Mekke teblið döneminin sonlarýna rastladýðý da bilinmektedir. Mekke dönemi*yle ilgili olarak Ýmam Serahsî: "O dönemde Mekke Ýslâm ahkâmýnýn tatbik olunmadýðý bir darû´þ-þirkti" (Ýmam Serahsî, el-Mebsüt, XIV, 57) tesbitini gündeme getirmektedir. Ýbn Abbâs (r.a.)´dan rivayet edilen bir hadîs-i þerîf´te, Medine´nin de ayný dönemde "darû´þ-þirk" özelliði taþýdýðý kaydedilmektedir. (Nesâî, el-Bey´a, 13). Dolayýsýyla ilk bey´atýn gerçekleþtiði dönemde, Ýslâmî bir devlet mevcut deðildi. O þartlar altýnda, Resul-u Ekrem (s.a.s.)´in bey´at almasý, müminlerin her halûkârda, kendi içlerinden bir emir seçmelerinin zaruretini ortaya koymaktadýr. Günümüzde emperyalist kâfirlerin istilâsý altýnda yaþayan milyonlarca müslüman vardýr. Bu müslümanlardan bazýlarý kendi içlerinden bir cihat emirine bey´at ederek istilâyý ortadan kaldýrma hususunda gayret sarfederken, bazýlarý kâfirlerin kültürlerine boyun eðmiþ ve taðûtî iktidarlarý kabullenerek zilleti seçmiþtir. Halbuki müminlerin kime ve hangi þartlarda itaat edecekleri kat´i naslarla sabittir. Kâfirlerin kültürlerine boyun eðerek ve tâðûtî iktidarlarý kabullenerek yaþamayý esas alanlarýn, "Cahiliye ölümüyle ölmeleri" kaçýnýlmalýdýr. Resul-uEkrem (s.a.s.)´in:
"Her kim ûlû´l-emr´e itaatten bir karýþ kadar ayrýlýrsa kýyamet gününde Allah´a ameli hususunda, lehinde hiç bir hücceti olmaksýzýn kavuþacaktýr. Her kim de (Ulû´l-emr´e) bey´at sorumluluðu olmadan ölürse, cahiliye ölümüyle ölür" (Buhârî, Ahkâm, 4; Müslim, el-Ýmâre, 58,1851) buyurduðu sabittir. Müminler için iki yol vardýr: Eðer meþrû bir ûlû´l-emr mevcut ise, O´na bey´at etmeleri ve meþrû emirlerine itaat hususunda gayretli olmalarý esastýr. Yok eðer taðûtî bir yönetimin istilâsý altýnda iseler; kendi içlerinden bir ûlû´l-emr seçmek ve istilâyý ortadan kaldýrmak için, dilleriyle, mallarýyla ve canlarýyla cihat etmek zorundadýrlar.
radyobeyan