Otuzsekizinci Mektup By: derya Date: 04 Þubat 2010, 22:43:57
Otuzsekizinci Mektup
Bu mektûb, Muhammed Çetrîye yazýlmýþdýr. Zât-i teâlâya muhabbeti ve fenâ mertebelerini bildirmekdedir:
Mektûb-i þerîfiniz gelerek, fakîri çok sevindirdi. Allahü teâlâ, her zemân kendi ile berâber bulundursun! Bir ân bile, baþkasý ile býrakmasýn! Zât-i ilâhîden baþka her þeye gayr denir. Onun ismleri ve sýfatlarý da gayrdýr. Ýlm-i kelâm âlimleri, (Sýfatlarý, kendinin ayný da deðildir, gayrý da deðildir) buyurmuþ ise de, gayrý kelimesinin kelâm ilmindeki ma'nâsýna göre, böyle demiþlerdir. Yoksa, lügat ma'nâsýna göre dememiþlerdir. Sýfatlar kelâm ilmindeki ma'nâsýna göre (Gayrý) deðil ise de, umûmî ma'nâya göre, Onun gayrýdýr.
Allahü teâlâ, ancak selb sýfatlarý ile anlatýlabilir. Onu, herhangi bir sýfat ile anlatmak, ilhâd olur [yanî, doðru yoldan çýkmak olur]. Onu anlatan en iyi kelime, en geniþ ibâre, Þûrâ sûresinin (Ona benziyen birþey yokdur) meâlindeki, onbirinci âyetidir ki, buna fârisî dilinde (bîçûn ve bîçigûne) denir. Hiçbir ilm, hiçbir þühûd, hiçbir ma'rifet, Allahü teâlâyý bulamaz. Bilinen, görülen ve tanýnan herþey O deðildir. Bunlarý ma'bûd bilmek, gayra tapýnmak olur. (Lâ ilâhe) derken, bunlarýn hepsini nefy etmek, yok bilmek, (Ýllallah) derken de; O, birþeye benzemiyen, bir ma'bûdu var bilmek lâzýmdýr. Bu, önce taklîd ile, ya?nî öðrenip yapmakla olur. Sonralarý, kendiliðinden yapýlýr.
Sona varmamýþ olan tesavvuf yolcularý, baþka þeyleri, O sanarak tanýr, görür. Taklîd eden mü'minler, böyle tesavvufculardan, katkat iyidir. Çünki bunlar, Peygamberimizden sallallahü aleyhi ve sellem' gelen bilgilere uymakdadýr. Bu bilgilerde hatâ, yanlýþlýk olamaz. Yarý yoldaki tesavvufcular ise, kendi gördüklerine, anladýklarýna uymakdadýr. Bu hareketleri ile, Zât-i ilâhîye inanmamýþ oluyorlar. Zât-i ilâhîyi görüyoruz, Onun sevgisi içinde yüzüyoruz diyorlarsa da, Zât-i ilâhîye olan böyle îmânlarý, hakîkatde, inkâr demekdir.
Müslimânlarýn büyük imâmý, imâm-ý a?zam Ebû Hanîfe 'rahmetullahi aleyh', (Sana lâyýk ibâdeti yapamadýðýmýz, fekat, iyi tanýdýðýmýz, Allahýmýz! Sende hiçbir kusûr, noksânlýk yokdur!) buyurdu. Ona lâyýk ibâdet yapýlamýyacaðýný herkes bilir. Fekat, iyi tanýdýðýmýz buyurmasý, (Hiçbirþeye benzemediðini, hiçbir yoldan tanýnamýyacaðýný iyi anladýk) demekdir. Allahü teâlâyý, herkes bu sûretle tanýyamaz. Ma'rifet, ya'nî tanýmak baþkadýr. Ýlm, ya'nî bilmek baþkadýr. Herkes, ilm sâhibi olabilir. Ma'rifet ise, fenâ mertebesi ile þereflenenlerde bulunur. Fânî olmýyana nasîb olmaz. Mevlevî Câmî [Mevlânâ Nûreddîn-i Abdürrahmân Câmî] buyuruyor ki: Fârisî beyt tercemesi:
Fenâ makâmýna varmýyan kimse,
oraya yol bulamaz, çok þey de bilse.
Ma'rifet, ilmden ayrý olduðu için, ilm ile anlaþýlanlardan baþka þeyler de vardýr. Bunlar ma?rifet ile anlaþýlýr. Bu ma'rifete (Ýdrâk-i basît) de derler. Nitekim Hâfýz-i Þîrâzî 'rahmetullahi aleyh' diyor ki:
Feryâdý, boþuna deðildir Hâfýzýn,
Þaþýlacak þey çok, dili altýnda ânýn.
Fârisî iki beyt tercemesi:
Ýnsanlarýn rabbinin, insanlarýn rûhuyla,
Bir baðlýlýðý vardýr, söz ile anlatýlmaz.
Ýnsan için diyorum, iþim yokdur maymunla.
Rûhsuz olan bir kimse, elbet rûhu tanýmaz.
Fenâ makâmýnda çeþidli dereceler bulunduðundan, müntehîlerin [ya?nî sona erenlerin] de ma'rifetleri, baþka baþka olur. Fenâ derecesi yüksek olan bir velînin ma?rifeti dahâ olgun, fenâ mertebesi aþaðý olan velînin ma?rifeti de, o derece aþaðýdýr. Sübhânallah! Söz nereye vardý. Kendi câhilliðimi, iflâsýmý, sapýklýðýmý ve sebâtsýzlýðýmý yazýp dostlardan yardým, düâ istemekliðim lâzým idi. Öyle bilgiler nerede, bu fakîr nerede? Fârisî beyt tercemesi:
Kendinden haberi olmýyan zevallýya,
yakýþýr mý, ince bilgileri diline ala?
Fekat yaradýlýþým, hamurum, aþaðýlarda dolaþmaða, alçak þeylerle uðraþmaða, hattâ bakmaða râzý olmuyor. Hiç söyliyemese de, hep Onu söylemeði, birþey ele geçiremezse de, hep Onu aramaðý, kavuþamasa da, Onu özlemeði istiyor. Tesavvuf büyüklerinden birkaçý Zât-i ilâhîyi müþâhede ediyoruz, demiþlerse de, bununla, ne demek istediklerini, ancak, kendileri gibi yüksek olanlar anlar. O dereceye yetiþmiyen, anlayamaz. Fârisî beyt tercemesi:
Bilmiyenler, tanýyamaz bileni,
o hâlde, sözü kýsa kesmeli.
Mektûbunuzun baþýný (O zâhirdir, bâtýndýr) kelimeleri ile süslemiþsiniz. Yavrum! Bu sözler, elbette doðrudur. Fekat, uzun zemândan beri bu fakîr 'kaddesallahü teâlâ sirrehül'azîz', bu sözlerden, tevhîd-i vücûdî ma'nâsýný anlamýyorum. Âlimlerin anladýðý gibi anlýyorum. Âlimlerin anladýðýný, tevhîd-i vücûdî sâhiblerinin anladýðýndan dahâ doðru görüyorum. Fârisî mýsra' tercemesi:
Herkesi, bir iþ için yaratmýþlardýr.
Müslimânýn önce yapacaðý þey, hepimizden önce istenilen þey, emr olunanlarý yapmak, yasak edilenlerden sakýnmakdýr. Nitekim, sûre-i Haþrin yedinci âyetinde meâlen, (Resûlümün 'sallallahü aleyhi ve sellem' getirdiði emrleri alýnýz, yapýnýz! Sizi nehy, men' etdiði þeylerden kaçýnýnýz!) buyuruldu. Ýhlâs elde etmekle emr olunduk. Fenâ hâsýl olmadan, ihlâs elde edilemez ve Zât-i ilâhîyi sevmedikçe, hâsýl olmaz. O hâlde, Fenâ makâmýný ve bunun baþlangýcý olan (Makâmât-i aþere)yi, yanî on þeyi elde etmek lâzýmdýr. [Fenâya kavuþmak için lâzým olan on þey, tevbe, zühd, tevekkül, kanâat, uzlet yanî dîni, ahlâký bozan kimselerden, kitâblardan, gazetelerden, filmlerden sakýnmak, zikr yanî her hareketde, Allahü teâlâyý unutmamak, teveccüh, sabr, murâkabe ve rýzâdýr.] Fenâ makâmý, her ne kadar, Allahü teâlânýn ihsâný ise de, fekat bu ihsâna lâyýk olmaða hâzýrlanmak, baþlangýclarýný elde etmek için çalýþmak lâzýmdýr. Evet ba?zý bahtiyârlarý, çalýþmadan, sýkýntý çekip, kendini temizlemeden ve baþlangýclarý elde etmeden, fenâya kavuþdururlar. Bu bahtiyârlar iki dürlüdür: Yâ, yükseldiði makâmda býrakýp geri döndürmezler veyâ tâlibleri, nâkýslarý yetiþdirmesi için, bu âleme geri getirirler. Birinci þeklde, bu iniþ makâmlarýndan geçmemiþ olur. Bundan dolayý da Allahü teâlânýn ismlerinin ve sýfatlarýnýn çeþid çeþid tecellîlerinden [ya'nî husûsî te'sîrlerinden] haberi yokdur. Ýkinci þeklde ise, bu âleme geri dönerken, onu bu makâmlarýn her birinin, her tarafýndan geçirirler. Sonsuz tecellîlere kavuþdururlar. Mücâhede edenlerin, sýkýntý çekenlerin geçdiði yollarý, hâlleri hep görür. Fekat, onlar gibi derdli, üzüntülü deðil, zevkli, lezzetlidir. Zâhiri sýkýntýda, bâtýný ni'metde ve lezzetdedir. Fârisî mýsra tercemesi:
Bu büyük ni'meti, acabâ kime verirler?
Süâl: Ýhlâs, islâmiyyetin bir parçasý olunca, bunu elde etmek, herkese vâcibdir. Hakîkî ihlâs, fenâ makâmýna varmayýnca hâsýl olmaz ise, ebrârýn âlimleri ve sâlih insanlardan fenâ derecesine varmýyanlar, ihlâsa kavuþamýyacakdýr. Ýslâmiyyetin üçüncü parçasý olan ihlâsý elde etmemeleri günâh olacak, deðil mi?
Cevâb: Âlimlerde, sâlihlerde, ihlâsdan bir kýsm, bir parça hâsýl olur. Fenâdan sonra ise ihlâs, temâm olur. Her parçasý hâsýl olur. Demek ki, fenâ olmadan ihlâsýn hakîkati, temâmý hâsýl olmaz. Fekat, bir kýsmý hâsýl olabilir.
radyobeyan