Al Alu Muhammed By: armi Date: 03 Þubat 2010, 11:42:34
ÂL, ÂLU MUHAMMED
Hz. Peygamber (s.a.s.)´in ailesi, ehl-i Beyt. Âl, ehil kelimesinden dönüþmüþ olup, sözlükte; serap, âile, hýsým, tabi ve taraf anlamlarýna gelir. Ehlin çoðulu ehâlî´dir. Bir erkeðin evinde oturanlara "ehl-i beyt", bir mezhebi benimseyenlere "ehl-i mezheb", bir kimsenin hanýmýna "erkeðin ehli" denir. Âl ve ehil eþ anlamlýdýr. Ehlü´n-Nebî (s.a.s.) tabiri, Hz. Peygamber´in hanýmlarý, kýzlarý ve damadý Hz. Ali´yi yahut Resulullah´ýn hanýmlarý ile "ÂL" denilen erkeklerden ibaret olup torunlar ve zürriyetler buna dahildir. "Ehlü´l-Enbiyâ", her peygamberin ümmeti, demektir. Ehil, genel anlamlý bir isim olup, bir neseb, bir din, bir san´at, bir ev veya bir belde baðý ile meydana gelen insan topluluðu demektir (Ýbn Manzûr, Lisanü´l-Arab; Þemseddin Sami, Kâmus Tercemesi "âl" maddeleri).
Âlu Muhammed onun aile fertleri, hanýmlarý veya hýsým olsun olmasýn dînine tabi olan kimseler demektir. Kur´an-ý Kerim´de bu anlamda kullanýlmýþtýr.
"Nuh´a; her hayvan türünden birer çift, daha önce helâkine hükmettiðimiz hariç, aile fertlerini ve îman edenleri gemiye yükle, demiþtik" (Hûd, 11/40).
"Nuh (a.s.) dedi: Ey Rabbim þüphesiz ki oðlum âilemdendir" (Hûd, II/45). Yüce Allah þöyle buyurdu: "Ey Nuh, o senin ailenden deðildir. Çünkü o, iyi olmayan bir amelin sahibidir"(Hûd, II/46). Burada, "senin ailenden deðildir" sözünün anlamý "senin dînine tabi olanlardan deðildir" demektir.
Bütün namazlarda okunmasý sünnet olan "Allahümme salli ve bârik" duâlarýnda "Ey Allah´ým, Muhammed (s.a.s.)´e ve Muhammed´in aile fertleri (âli)´ne iyilik ver..." (Buhârî, Tefsîru Sure, 33/10, Enbiyâ, 10, Deavât, 31,32; Müslim, Salat, 65, 66, 69, Tefsîru Sure 33/23, Vitr, 20; Ebû Dâvud, Salât, 179) þeklinde Âlu Muhammed´e dua edilmektedir.
Ebû Hüreyre´den rivayete göre, Allah Resulü torunu Hz. Hasan´ýn toplanan zekât hurmalarýndan bir tanesini aðzýna götürdüðünü görünce; "Sen Muhammed´in aile fertleri (âl)´nin zekât malý yemediklerini bilmiyor musun?" buyurdu ve aðzýndan hurmayý çýkardý (Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, V, 292, Hadis no: 739).
Hz. Peygamber çeþitli vesîlelerle kendisine ve aile fertleri (âl)´ne zekâtýn helâl olmadýðýný bildirmiþtir (Müslim, Zekât, 161, 168; Nesâî, Zekât, 95, 97, 98, Mâlik, Muvatta´, Sadaka, 13; Ýbn Hanbel, I, 200). Ýbnü´l-Esîr (ö. 630/1232) bu konuda þöyle demiþtir: "Âlü´n-Nebî (Hz. Peygamber´in aile fertleri) hakkýnda görüþ ayrýlýðý vardýr. Bunlar, kendilerine zekât almanýn helâl olmadýðý kimseler olup, çoðunluðun görüþüne göre "ehl-i beyt" sayýlan kimselerdir (Ýbn Manzûr, a.g.e., 11, 38).
Ebû Hanîfe ile Ýmam Mâlik, "Âlu Muhammed" kapsamýna özellikle Hâþimoðullarý´nýn girdiði görüþündedir. Hâþimoðullarý da; Alî, Abbâs, Câ´fer, Akil, Hâris b. Abdülmuttalib ve çocuklarýdýr. Ancak Mâlikî mezhebinde daha sonra bu sýnýr geniþletilmiþ, "En yakýn kavim ve hýsýmlarýný azap ile korkut" (eþ-Þuarâ, 26/214) ayeti nazil olunca Allah Resulü´nün Ýslâm´a çaðýrdýðý kimseler "Âlu Muhammed" sayýlmýþtýr. Hatta bazý âlimler bütün Kureyþ´i bu kapsama almýþlardýr .
Hz. Peygamber´in hanýmlarý da ehli beytten sayýlmýþtýr. Çünkü ayette onlara "Ey peygamberin ev halký. Þüphesiz Allah sizden kusuru giderip, sizi tertemiz yapmak ister " (el-Ahzâb, 33/33) diye hitap edilmiþtir. Ayrýca onlar, bütün müminlerin anneleri sayýlmýþtýr (el-Ahzâb, 33/6).
Diðer yandan Hz. Peygamber, Humme denilen su baþýnda, ümmetine iki aðýrlýk (önemli þey) býraktýðýný, bunlardan birisinin Allah´ýn kitâbý olduðunu belirttikten sonra þöyle buyurmuþtur: "Ýkincisi ehl-i beytimdir. Size ehl-i beytim hakkýnda Allah´ý hatýrlatýrým (bu sözü üç defa tekrarlamýþtýr)" (Müslim, Fedâilü´s-sahâbe, 4; Ýbn Hanbel, Müsned, II, 114, IV, 367; Dârimi, Fezâilü´l-Kur´an, 1).
Þia âlimleri Hz. Peygamber (s.a.s.) in ehl-i beytini, Hz. Fâtýma´ya onun kocasý Hz. Alî´ye, oðullarý Hasan´la Hüseyin´e ve Hz. Hüseyin´in neslinden gelen dokuz kiþiye baðlama eðilimindedirler. Hz. Hüseyin (ö. 61/680), Hz. Ömer (ö. 23/643) devrinde Pers Ýmparatoru Yezdecird´in kýzý Þahbânî ile evlenmiþti. Onlar ehl-i beyte* kapsamlý veras-i velâyet, masumluk ve gaybý bilme gibi birtakým sýfatlar isnat ederler. Halbuki bu sýfatlarýn bir kýsmýný Allah´u Teâlâ bazý peygamberlere bile vermemiþtir.
Hanefîlere göre Hâþimoðullarý´ndan olan Hz. Alî, Abbâs, Câ´fer Akîl ve Hâris b. Abdülmuttalib ailelerine zekât olsun, sadaka olsun vermek caiz deðildir. Yalnýz atiyye kâbilinden yapýlacak nafile yardýmý caiz görenler vardýr.
Hz. Peygamber, zekâtý malýn kirden arýnmasý saymýþ olup, ileride kendi hýsým ve akrabasýnýn bu mallardan yemesini önlemek istemiþtir. Çünkü bu durum, onlarý tufeylî bir yaþayýþa itebilir, halk nezdinde küçük düþürebilirdi. Çünkü o biliyordu ki, yaktýðý hidayet meþâlesi insanlýðý aydýnlattýkça, bunun tabiî ve pek büyük minnettarlýðýndan evlâd ve ahfâdý istifâde derdine düþebilirdi. Konulan mâlî yükümlülüklerden, önce kendileri yararlanmak isteyebilirlerdi. Halbuki o, Ýslâm´ý teblið ve yayma hizmeti karþýlýðýnda ne kendisinin ve ne de aile fertlerinin dünyada maddî mükâfat görmelerini istemiyordu. Bu konudaki rehberi þu ayetti: "Ey Muhammed, sen onlara þöyle de: "Ben Allah´ýn dinini tebliðe karþýlýk sizden bir ücret istemiyorum. Ben sizden ancak salih amellerle Allah´a yaklaþmayý sevmenizi istiyorum." (eþ-Þûrâ, 42/23).
radyobeyan