Akide By: armi Date: 03 Þubat 2010, 11:32:42
AKÎDE
Bir þeye inanmak, bir kimseyi veya bir haberi tasdîk etmek ve kabul ile ona sadýk kalmak; inanýþ tarzý, inanma þekli, telâkki tarzý. Ýtikâdla iman eþ anlamlý olup, teslim ve boyun eðme anlamýný da kapsarlar. Bir terim olarak imân* ise; Allâh´u Teâlâ´nýn dinini kalb ile kabul etmek yani Rasûlullah (s.a.s.)´ýn bildirdiði þeyleri kesin bir þekilde kalben tasdîk eylemektir. Ýman asýl bu tasdikten ibâret ise de, tasdîk edilen þeyleri, dil ile ikrâr etmek, bunlar hakkýnda þehâdette bulunmak da gereklidir. Ýmanýný kalbinde gizleyen kimse Allah nezdinde mümin sayýlýrsa da; imanýný dil ile veya davranýþ ve amelleriyle açýða vurmazsa, durumu insanlarca bilinemez ve onun müslüman olduðuna hükmedilemez. Allah´u Teâlâ imana delâlet eden bir takým alâmet ve þartlar ortaya koymuþtur. Bunlar Ýslâm´ýn þartlarý dediðimiz; kelime-i þehâdet, beþ vakit namaz, zekât, oruç, hacc vb. hususlardan ibârettir. Bu alâmetler kimde görülürse, o kimsenin mü´min olduðuna hükmedilir ve namazda imam olmak, müslüman bir kadýnla evlenmek, cenâze namazý kýlmak gibi dünyaya ait hükümler kendisine uygulanýr. Bu ameller imana güç verir: Ýmanýn kalpteki nûrunu artýrýr; insaný azaptan kurtarýr; Allah´ýn lûtuf ve yardýmlarýna ulaþtýrýr.
Ýslâm* ise sözlükte, itâat, boyun eðme, bir þeye teslim olma anlamlarýna gelir. Terim olarak; Allah´u Teâlâ´ya itaat etmek, Hz. Peygamber´in din adýna bildirmiþ olduðu þeyleri kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmek ve güzel bulmaktýr. Ýslâm, din anlamýnda da kullanýlýr. Allah´ýn dinine, yalnýz "din" denildiði gibi "millet, þerîat, Ýslâm ve Ýslâm dini" de denir. Bazan Ýslâm, iman anlamýnda da kullanýlýr.
Hz. Ömer b. el-Hattâb þöyle anlatýyor: "Bir gün Allah´ýn Resulu´nün yanýnda idik. Beyaz elbiseli, siyah saçlý bir adam çýkageldi. Üzerinde yolculuk izi yoktu, ama hiçbirimiz kendisini tanýmýyorduk. Hz. Peygamber´in önünde diz çöküp oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadý. Ellerini de Allah´ýn Rasûlü´nün dizlerinin üzerine koyup sordu:
"- Ýslâm nedir? bana anlat" Allah´ýn Resulu cevap verdi:
"-Ýslâm Allah´tan baþka ilâh olmadýðýna, Muhammed´in, Allah´ýn elçisi olduðuna inanman, namaz kýlman, zekât vermen, Ramazan orucunu tutman, gücün yeterse Hacca gitmendir"
"- Doðru söyledin, peki iman nedir?"
"- Ýmân, Allah´a, O´nun meleklerine, kitaplarýna, peygamberlerine, âhiret gününe ve kadere, kaderin hayýr ve þerrin Allah tarafýndan yaratýldýðýna inanmandýr."
"- Doðru söyledin. Ýhsan nedir?"
"- Ýhsan, * Allâh´ý görüyormuþsun gibi ona ibadet etmendir. Her ne kadar sen O´nu görmüyorsan da O seni görüyor. "
Bu sorulardan sonra kýyâmet alâmetlerini de soran adam kalkýp gitti. Arkasýndan baktýlar, hemen ortadan kaybolmuþtu. O´nun kim olduðunu merak eden ashâb-ý kirama Allah Resulu þöyle buyurdu:
"- O Cebrâil idi, size dininizi öðretmek için geldi." (Buhâri, Ýman, 37; Müslim, Ýman, 13.)
Ýmanda dil ile ikrâr asýl rükün olmadýðý için, dilsizlik veya zor karþýsýnda kalma gibi bir özür hâlinde þart olmaktan çýkar. Zor karþýsýnda gönülden deðil, fakat sadece dili ile inkâr eden kimse imandan çýkmaz. Nitekim Ammâr b. Yâsir´e müþrikler iþkence ettiklerinde, o da tahammül edemeyerek diliyle inkâr etmiþti. Ýþkenceden sonra Allah Resulu´nün yanýna geldi. Sahâbeler, Ammâr´ýn dinden çýktýðýný söylediler. Ammâr aðladý. Bunun üzerine Hz. Peygamber þöyle buyurdu: "Ammâr´ýn vücudu bütün zerrelerine kadar iman doludur." Sonra Ammâr´a dönerek; "Yine seni zorlarlarsa inkâr et" buyurdu.
Ýmân icmâli ve tafsili olmak üzere ikiye ayrýlýr.
1) Ýcmâli iman: Hz. Peygamber´in Allah tarafýndan getirip haber verdiði þeylere toptan inanmak, yani, O, ne teblið etti ise hepsi haktýr, diyerek topluca tasdik etmektir.
2) Tafsili (ayrýntýlý) iman: Hz. Peygamber tarafýndan teblið olunan þeyleri birer birer bilerek tasdikte bulunmaktýr. Küfürden kurtulmak için icmâli iman yeterli ise de, namaz, oruç vb. ibâdetleri öðrenip tasdik ve edâ etmek sûretiyle imanýný kemâle erdirmek her müslümanýn borcudur.
Ýmanýn saðlam ve geçerli olmasý için þu üç þart gereklidir:
1) Ýman ye´s hâlinde olmamalýdýr. Yani Allah´ýn azâbýný gözüyle gördükten sonra iman sahîh olmaz. Bu yüzden son nefeste iman eden münkîrin imaný kabul edilmez.
Kur´an-ý Kerim´de "Azâbýmýzý gördükleri vakit edecekleri imanlarý, kendilerine bir fayda verecek deðildir" (Mü´min, 40/85) buyurulur.
2) Mümin, dinden olduðu kesin olan bir þeyi inkâr veya tekzib etmemelidir. Buna göre bir kimse, bütün peygamberleri tasdîk ettiði halde Hz. Muhammed´in peygamberliðini inkâr etse mü´min sayýlamayacaðý gibi; kesin bir farzý inkâr etmek veya kendi isteðiyle puta tapmak gibi bir Allah´ý yalanlama emâresiyle de dinden çýkar. Çünkü iman bir bütündür, parçalanamaz. Dinden bir þeyi inkâr etmek bütün dîni inkâr demek olur.
Ashâb, Tevhid´e imanlarýnýn þuuruna varmakla birlikte iç dünyalarýndan baþlayýp yakýn çevrelerine yayýlan ve gittikçe geniþleyen bir mücadele içerisinde kendisini buluveriyordu. Böyle bir mücadele içerisinde olmayýpta kendileri için gayet tabii, kaçýnýlmaz ve hatta imanlarýnýn hiç de garipsemedikleri bir sonucu olarak görüyor, deðerlendiriyorlardý. Sâhibini ileriye atmayan, meydana çýkarmayan, küfürle, câhiliyye ile Firâvnî ve taðutî düzen ve müesseselerle, konum ve þartlarýna uygun mücadele içerisine itmeyen bir iman, en azýndan küllenmiþ bir imandýr, yahut henüz derinlik kazanmamýþ, boyutlarýnda eksiklikler taþýyan bir çeþit inanýþtýr.
Diðer taraftan Ýslâm´ýn günümüz açýsýndan uygulanabilirliði konusunda þüphe ve tereddütler taþýmak da iman ile baðdaþmaz. Bu en azýndan yüce Rabbimiz´in görüneni, görünmeyeni, geçmiþi ve geleceði bileceðine inanmak gereði ile çeliþir. Allah´ýn Þeriatý´nýn herhangi bir zamanda yeterli geleceðinde þüphe içerisinde olmak, Allah´ýn sýfatlarýnda þüpheye düþmek demektir. Allah hakkýndaki bir þüphe ve tereddüt ise, mâhiyet ve boyutu ne olursa olsun, kiþiyi imandan çýkartýr.
Mümin, iman ettiði nizâmýn bütün hükümleriyle her zaman ve mekânýn deðiþmez, mutlak doðru ve insanlýðý bunalýmlardan uzaklaþtýracak, mutluluða kavuþturacak, insaný insana kölelikten, kendi nefsine ya da herhangi bâtýl bir kuvvete tapmaktan, onun boyunduruðuna girmekten kurtarabilecek yegane nizâm olduðuna inanmak ve bunun ilmî bakýmdan tartýþýlmaz bir gerçek olduðunu ispat etmek cehdine sürekli sâhip olmalýdýr. Bunun yanýnda; böyle bir nizâmý da arzýn herhangi bir yerinde ve kendisini merkez kabul ederek hemen kendisine en yakýn parça üzerinde egemen kýlmakla yükümlü olduðunu bilmekten, bunun için sây-ü gayrette bulunup bulunmamaktan sorumlu tutulacaðý þuûruyla kesintisiz bir cehd içerisinde olmakla vazîfelidir. Bu onun temel sorumluluklarý arasýnda yer alýr.
3) Dinin bütün hükümlerini beðenerek kabul ve hiç bir hükmü küçümsemeden ifâya çalýþmaktýr. Dînin bazý emir veya yasaklarýný hafife almak; bazý hükümlerini beðenip de bazýlarýný beðenmemek, insaný dinden çýkarýr.
Ýmanýn faydalý olabilmesi için, ömrün sonuna kadar aynen korunmasý da þarttýr. Çünkü itibar sanadýr. Bu yüzden Ýslâm bilginleri "imanýn korunmasý, kazanýlmasýndan güçtür" derler.
Ýmanýn geçerli olabilmesi için, onu mutlaka dayandýðý delilleriyle öðrenmek þart deðildir. Delîl aramaksýzýn (taklîd yoluyla) edilen iman da sahih ve makbûldur. Ancak mümkün olduðu kadar bir þeyin delîlini tetkîk etmek ve delil getirmek farz olduðundan onu terkeden günahkâr olur.
Ýnsanlar tasdîk ve inkâr bakýmýndan üçe ayrýlýr:
1) Mümin: Ýslâm´ýn itikâd esâslarýna ve hükümlerine tamamýyla inanan ve bunlarýn gereðini yapmaya çalýþan kimse tam mümin ve müslîmdir.
2) Kâfir: Allah´a ve peygamberine inanmayan ve dinden olduðu kesin olan bir hükmü inkâr eden kimsedir.
3) Münafýk: Dýþtan inanmýþ görünüp, içinden inkâr eden de münâfýktýr. Yüce Allah Nisâ Sûresi 45´inci ayetinde münâfýklarýn cehennemin en aþaðý tabakasýnda bulunacaklarýný bildirmektedir.
Ýman ile amel arasýnda sýký bir münâsebet vardýr. Amel imanýn muhafazasýný saðlar ve onu kuvvetlendirir. Ancak amel imandan bir cüz´ sayýlmamýþtýr. Yani inanýp da dini emirleri yerine getirmekte ihmâl gösteren kimse imandan çýkmaz. Namaz kýlmayan, oruç tutmayan, eðer imanýnda bir bozukluk yoksa yine mümindir, ama isyânýndan dolayý Allah´ýn azâbýna müstehâk olur. Allah dilerse onu affeder, dilerse cezalandýrýr.
Sonuç olarak iman, kalbe dikilen bir aðaç ise, ibâdet de onun suyu ve gýdasýdýr. Ýman aðacýnýn büyüyüp geliþmesi için onu ibâdet ve itaat suyu ile beslemek gerekir.
radyobeyan