Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Ahmed B.hanbel By: armi Date: 02 Þubat 2010, 16:49:11
AHMED B. HANBEL


(164-241 /780-855)

Ebu Abdullah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel b. eþ-Þeybâni el-Mervezî, Hanbelî mezhebinin imamý, muhaddis, mutlak müctehid.

164/780 yýlýnda Baðdat´ta doðan Ahmed´in babasý Muhammed b. Hanbel otuz yaþýnda ölmüþ, onu annesi Sâfiyye binti Meymune büyütmüþtür. Kendisi Arap olup, Þeybân kabilesine mensuptur ve soyu, Nizar kabilesinde Hz. Peygamber (s.a.s.)´in soyu ile birleþmektedir. Ahmed´in dedesi Hanbel, Emeviler döneminde Serahs valiliði yapmýþtýr.

Ýlk eðitimini bir ilim ve kültür merkezi ve ayný zamanda Abbâsîlere baþkent olan Baðdat´ta aldýktan sonra dini ilimlere yönelen Ahmed, Ýslâm´ý bütün yönleriyle yaþamak istedi. Bu arzu onu Peygamber (s.a.s.)´in hadisleriyle uðraþmaya götürdü. Daha çocukken Kur´an-ý Kerîm´i ezberlemiþti. Diðer dini ilimleri okuduktan; Arapça´yý ve dil bilgisini geliþtirdikten sonra bütün mesaisini hadislere ayýrmýþtý. O, ayrýca Farsça da bilmekteydi. Hadis toplama, ezberleme ve yazma onda bir tutku haline gelince, Basra, Hicaz, Kûfe ve Yemen gibi ilim merkezlerine birçok seyahatler yaparak buralarda bulunan ulema ve muhaddislerle görüþmüþ, râvileri bulmuþ ve onlardan hadis almýþtýr. (Ýbnü´l Cevzî, Menakýbu´l Ýmam Ahmed b. Hanbel, s. 183 vd.) Üçünde parasýzlýktan ötürü yaya olmak üzere beþ defa hacca gittiði, Ýmam Þâfiî ile ilk defa Hicaz´da tanýþtýðý, yolculuklarýnda fakir olduðundan büyük sýkýntýlarla karþýlaþtýðý, Yemen´deki muhaddis Abdurrezzak b. Hemmam (ö. 211)´dan hadis almak için Yemen´e giderken yolda parasý bitince hamallýk yaptýðý kaydedilmektedir. (Ýbn Kesîr, el-Bidâye ve´n-Nihâye, X, 329) Ravilerden hadislerle birlikte sahâbe ve tabiine dair ulaþan butun rivayetleri almýþtýr. Fýkhi bilgisini ve usûl-i fýkhý Ebu Yusuf* ve imam Þafii´*den aldýðý derslerle kuvvetlendirmiþ, toplayýp tedvin ettiði hadis ve sahâbe fetvalarýný fýkhýnýn dayanaðý yapmýþtýr. Kýrk yaþýndan sonra, topladýðý beþ bine yakýn talebeye ders vermiþtir.

Tarihte büyük müctehidlerin birçoðuna zulmedildiði görülmektedir. imam Ahmed de bu gruptandýr. Abbasîler zamanýnda "Halku´l-Kur´an Kur´an mahluktur" ideolojisi yayýlýp, halife Me´mun´un (813-833) bunu zorla ulemaya kabul ettirmek istemesi, hristiyan âlimi Yuhanna el-Dimaþkî´nin fitnesi ve Mutezile´nin ortalýðý karýþtýrmasýyla baþlayan zulüm, devlet desteði ve despotluðuyla ilim çevrelerine dayatýlmak istenince ulemanýn çoðu bu görüþü kabul ettiðini söylerken, (h. 218) Ahmed b. Hanbel, el-Kavârîrî, Muhammed b. Nuh, Sücâde gibi bir grup âlim "Kur´an mahluktur" görüþüne katýlmadýklarýndan dolayý zincirlere vurularak hapse atýlmýþlar, iþkence görmüþlerdir. Bu arada Kavârîrî ve Sücâde de resmi görüþü kabul ettiklerini söyleyerek serbest býrakýlmýþlardýr. Halife Me´mun ortada kalan Hanbel ve Muhammed b. Nuh´la görüþmek istemiþtir. Ancak, halife vefat edip, Muhammed b. Nuh da yolda ölünce Ahmed b. Hanbel Baðdat´ta tekrar hapsedilmiþ, Mu´tasým (833-842) zamanýnda kadý Ýbn Ebu Duâd´ýn teþvik ve etkisiyle iþkence edilmiþtir. Yirmi sekiz ay hapiste kalan Ahmed b. Hanbel, serbest býrakýldýktan sonra iktidara gelen el-Vâsýk (ö. 232/847) devrinde de ayný muhalifliðini sürdürdüðünden gözetim altýnda tutulmuþ, beþ yýl hadis dersi verememiþtir. Nihayet el-Mütevekkil (ö. 247/861) devrinde Me´mun´un "Kur´an mahluk deðildir diyen kimse kalmasýn" vasiyetine ve bu katý siyasete son verildikten sonra yeniden hadis çalýþmalarýna dönmüþtür. Onun bu zorluklarla dolu günleri ondört yýl sürmüþtür. Halife el-Mütevekkil´in gönlünü almak amacýyla hediye ve maaþ vermek istemesini de reddetmiþ, hatta halifenin yardýmýný kabul eden oðullarýna kýrýlmýþ, kendisi hiçbir zaman kimseden bir karþýlýk almamýþtýr.

Ýmam Ahmed b. Hanbel, 241/855 yýlýnda Baðdat´ta vefat ettiðinde cenazesine on binlerce kiþi katýlmýþ, namazý Cuma günü kýlýnmýþtýr. Türbesi VII. asýrda Dicle nehrinin taþmasýnda sulara kapýlýp kaybolmuþtur.

Ýmam Ahmed´in hayatý -babasýndan kalan bir kira geliri dýþýnda- fakirlik ile geçmiþ iki evliliðinden, oðullarý Salih ile Abdullah, cariyesinden de üç oðlu, bir kýzý olmuþtur. imam ibn Hanbel halk arasýnda mihne olaylarýndaki tavrý dolayýsýyla sevilmiþ, takvasý ve sünnete her yönden baðlýlýðýyla meþhur olmuþtur. Yoksul olmasýna raðmen, devlet bünyesinde görev almamýþ, hiç kimseye muhtaç kalmadan sünnete uygun bir þekilde yaþamýþtýr. Onun hakkýnda "Yahudiler arasýnda çýksaydý peygamber olurdu" gibi övgüler nakledilmiþ, kimseden onun aleyhinde söylenen bir söz iþitilmemiþtir.

Ýtikadý, ilmi "Halku´l Kur´an" olayýnda Mutezile* mezhebi, "yalnýz Allah kadimdir"diye Kur´an´ýn hâdis olduðunu ortaya attýðýnda ve bu görüþ zorla herkese kabul ettirilmek için devletin baský ve zulmü imamlara dayatýldýðýnda Ahmed b. Hanbel bunu bir bid´at* olarak gördü. Konuyu asr-ý saadette kimse tartýþmamýþtý. Üstelik sünnette "Kur´an Allah kelâmýdýr" bilgisi ile nasýl tavýr alýnmýþsa öyle tavýr takýnýlmalýydý. Ahmed b. Hanbel, Kur´ân´ýn mahlûk olduðunu söyleyenin Cehmî, mahluk olmadýðýný söyleyenin ise bid´atçý olduðuna hükmeder. Kendisi bu meselenin sünnette var olmayan, aklen ortaya konulan bir iddia olduðunu savunur. Çünkü sünnette bu tür bir tartýþma yoktur ve Kur´an "Allah´ýn kelâmý" ve indirdiði hükümler olarak nitelenmiþtir. Zaten sünnet* usûlünde böyle konularda tartýþma olmaz; tartýþma ihtilafa, ihtilaf kavga ve fitneye götürür.

Ahmed b. Hanbel itikatta, amelde, ahlâkta sünnetten baþka bir yol izlemez. Cedelden, münakaþadan, salt rey ile hüküm vermekten kaçýnýr; sahâbe ve tabiinin yolunu izler. Sabýrlý, mütevazî, ciddi, yumuþak, kanaatkâr, takva sahibi, ihlâslý bir müctehiddir. Onun itikadý, fýkhî nasslardan doðar. Daha doðru bir deyimle o, Kitap ve Sünnet olan þeriatýn asli delillerini delil olarak alýp birtakým hükümlere varmada, onlarý kullanmadan çok nasslarý olduklarý gibi alýp, sünnetin açýklamasýný aynen uygular. iman, kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve uzuvlarla amel olup, artar ve eksilebilir. Büyük günah iþleyen dinden çýkmýþ olmaz. Allah´ýn sýfatlarý nasslardaki gibidir, tevil edilmez. Müteþabihleri yorumlamaktansa susmak evladýr. Bir halife adil veya zalim olsa da ona itaat edilir, isyan çýkar yol olmayýp, baðiy´dir. Ahmed b. Hanbel´in yanýnda yetiþtiði Huþeym b. Beþir b. Ebu Hazim (104/722-183/799) adýnda bir üstadý vardýr. Ayrýca Umeyr b. Abdullah b Halid Abdurrahman b. Mehdi, Ebu Uyeyne, imam Þâfiî, Ebu Yusuf, Abdurrezzak b. Hümâm, Ýsmail b. Aliyye, -gýyaben- Ebubekir b. Ayaþ, Yahya b. Saîd´den faydalanmýþtýr. Ahmed b. Hanbel´den hadîs rivayet edenler arasýnda da Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Ali b. el-Medîni en önemli muhaddislerdir.

Eserleri

Ahmed b. Hanbel´in bizzat yazdýðý tek eseri "el-Müsned"dir. Ona atfedilen eserler, Hanbelî imamlarýnca yazýlmýþtýr. es-Sünne, Zühd, Salat, Ver´a ve´l-Ýman; Reddi ale´l Cehmiyye ve´z-Zenadýka; Eþribe; Mesail; Cüz fi Usûlu´s-Sünne; Fedailu´s-Sahabe; Er-Reddü ala men iddea´t-Tenâkuza fi´l-Kur´ân; et-Tefsir; en-Nasih ve´l Mensuh; Tarih; el-Mukaddem ve´l Muahhar fi´l Kur´an; Vücubâtü´l Kur´an; Menâsikü´l Kebir ve´s Saðir; el-Cerhu ve´t Ta´dil; el-Ýlel ve Marifetu´r-Rical bunlardandýr.

Müsned

Ahmed b. Hanbel, bir hadis ve bir fýkýh imamýdýr. Her fâkîhin ilimde aðýr basan bir yönü vardýr ve hiç kimse bütün ilimlerde ayný dirayette yetiþemez. Baþka bir deyiþle imamlarýn fýkha intisabýnda önceki ilimlerinin bir kýsmýnýn etkisi görülür. Ebu Hanife*nin fýkhý, nasýl rey aðýrlýklý ise; Ahmed b. Hanbel´in fýkhý da hadis aðýrlýklýdýr. Bu yönüyle Ýbn Cerir et-Tâberî, Ýbn Kuteybe, onun sadece hadis âlimi olduðunu söylemiþlerdir. Baþlangýçta Ahmed b. Hanbel, talebelerine kendisinden yalnýz hadis yazmalarýný söylemiþti. Çünkü o, geniþ anlamýyla hukukî metinlerle uðraþmanýn hadisi unutturacaðýný, hukukçularýn çekiþmeleri ve ihtilaflarýyla uðraþmanýn insanlarý þaþýrtacaðýný biliyordu. Fer´î meselelerle uðraþmak sebebiyle Kur´an ve Sünnet´in ikinci plânda kalacaðýndan endiþe ediyordu. Buna raðmen talebeleri onun fetvalarýný, görüþlerini yazdýlar. Sonralarý kendisi de bu tedvîn iþini olumlu karþýladý. Kendisi "Müsned"i yazdý. Bu kitap onun yüz elli bin hadis içinden seçtiði otuzbin civarýnda hadisten oluþmuþtur. Ýmam, insanlar hadislerde ihtilaf edince Müsned´e baþvurabilsinler diye bu kitabý yazmýþtýr. Müsned´i daðýnýk kâðýtlara yazýp, temize çekemeden vefat edince, oðlu Abdullah (213-290) kendi rivayetlerini de ekleyerek Müsned´i tedvin ve rivayet etmiþtir. Müsned, bâblara göre deðil, senetlere göre düzenlenmiþ olup, hasen ve garib hadislerin çoðunu ihtiva etmektedir. Ýslâm tarihçisi, "Þam´ýn hâfýzý" Ýmâdeddin Ebu´l-Fidâ Ýsmail b. Ömer b. Kesir; sahabe isimlerine göre tertib edilmiþ Müsned´e Kütübü Sitte´yi, Taberanî´nin Mu´cem´ini, Bezzâr´ýn Ebu Ya´la´nýn Müsnedlerini birleþtirmiþ, ancak tamamlayamadan ölmüþtür. (M. Ebu Zehra, Ahmed b. Hanbel, Çev: Keskioðlu, Ankara 1984, s. 195) Müsned, terkibi itibariyle, akademik bir kitaptýr ve kullanýmý zordur. Ancak hadis ehli olanlar bu tertibi, yani aþere-i mübeþþere hadisleriyle baþlayýp ashaba, tabiine geçen senedlere ve ravi tarihine göre düzenlenmiþ hadislere baþvurmada zorlanmazlar. Ahmed b. Hanbel, Müsned´i yazarken hadisleri devamlý tashih etmiþ, uygun bulmadýðýný çýkarmýþtýr. Dolayýsýyla kitabý, mevsuk (saðlam, güvenilir) bir kitap olmuþtur. Meþhur sünneti, zayýf hadisleri elemekte kullanmýþ; sahih, hasen ve garib hadisleri kitabýna almýþtýr. Hatta zayýf hadisleri de toplamýþtýr. Müsned´de mevzu hadisler de vardýr ve bunlar büyük ihtimalle Ýmam Ahmed´ten sonra ilâve edilmiþtir. Müsned´de hadisler þu râvî sýralamasýyla tertip edilmiþtir: Aþere-i Mübeþþere, Ehl-i Beyt, Abbâs, Fazl b. Abbas, Abdullah b. Abbas, Ýbn Mes´ud, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Amr b. el-Âs, Ebu Rimse Rýfaa b. Yesribî, Ebu Hureyre, Enes b. Mâlik, Ebu Saîd el-Hudrî, Câbir b. Abdullah el-Ensarî, Mekkelîler, Medineliler, Kûfelîler, Basralýlar, Þamlýlar, Ensar, Hz. Âiþe ve diðer kadýn sahabîler

Fýkhý

Ahmed b. Hanbel´in usûlü kendine hastýr. Ýctihad eden fakih bir ictihadýný býrakýp, baþka bir þekilde ictihad edebilir. Ýmam Ahmed b. Hanbel bu yüzden fýkha dair eser yazmamýþtýr. Kendisinin baðýmsýz bir müctehid oluþu, talebelerinin onun ictihadlarýný, fetvalarýný rivayet etmelerine sebep olmuþ, vefatýndan sonra ona nisbet edilen kitaplarý talebeleri ortaya çýkarmýþtýr. Ahmed b. Hanbel kendisine bir mesele sorulduðunda Kur´ân ve Sünnet´e göre cevaplar, çoðu yerde "bilmem" diye susardý. Nitekim Hanbelî kitaplarýnda ona atfedilen çeliþkili rivâyetlerin bulunmasý ictihadlarýndaki farklýlýklarýn yazýlmasýný yasaklama hususunda onu haklý çýkarýr. O, zaruret halinde kýyas yaptýðý için fetva veriþ usulünde sahabe ve tabiînin fetvalarýný naklederek hüküm verirdi. Ýþte onun özel fýkýh usulü buydu. O´nun þöhreti "Halku´l-Kur´ân" olaylarýnda iþkence görmesi, hapsedilmesiyle oldu ve çaðýnýn en önemli âlimi ve müctehidi olarak tanýnmasýna sebep oldu. Onun fýkhýný nakledenler arasýnda; Salih b. Hanbel (209/824-896) Abdullah b. Hanbel, (213-290/828-903) Abdullah b. Muhammed b. Hâni Ebu Bekr Esrem, (273/886) Abdülmelik b. Abdülhamid Mihran Meymunî, (ö. 274/887-888) Harb b. Ýsmail Hanzalî Kirmanî, (280/893) Ahmed b. Muhammed b. Hacca Ebu Bekr (ö. 275/890-891) Ýbrahim b. Ýshak Harbi (ö. 311/923-), Ahmed b. Muhammed b. Hasan Ebu Bekr Hallal (ö. 285-898) bulunmaktadýr. Ebu Bekr Hallâl, Ýmam Ahmed´in fetvalarýný Câmiu´l-Kebîr adlý eserinde toplamýþtýr. Ömer b. Hüseyin Haraký (334/945-946) "el-Muhtasar"ý yazdý ve bu kitap Hanbelî mezhebinin elden ele dolaþan kitabý oldu.

Ahmed b. Hanbel´in farklý görüþ ve rivayetlerinin senedi kuvvetli olaný tercih edilmektedir. Ýki ayrý görüþü birleþtirmek mümkünse birleþtirilir, yoksa tarihi bakýmdan son görüþe uyulur. Ýbn Hanbel´in dilinde "kerih" sözü "haram" demektir. "Beðenmem" sözü "mekruh" anlamýndadýr; bundan maksadý da haramdýr. Baþka bir görüþünde ise,onun daha önce haram olduðunu söylemediði böyle sözlerinde nedb ve kerâhet kasdý vardýr. Öðrencileri Ýbn Hanbel´in sözleriyle fiilleri arasýnda ayýrým yapmaz; fiilleri mezhebine delalet eder. Hadisin delalet ettiði anlam onun mezhebi demektir. Bu bakýmdan "Müsned " Hanbelîlerin en önemli kaynaðýdýr. Ýmam Ahmed reyiyle hüküm çýkarmaktan çok, sünnetin aktarýcýsý olmuþtur. Sahabenin ihtilâflý rivayetlerinde bunlarý olduðu gibi nakleder, tercihte bulunmaz. Çünkü onlarýn hepsini "udûl" olarak görür. Olmamýþ, gelecekte olmasý muhtemel, hayal mahsulü fýkhi görüþleri yoktur. Bu yüzden takdîrî fýkha meyletmemiþtir. Fýkhýn tarihinde görüldüðü gibi, müctehid imamlardan sonra gelen mukallidlerin binlerce olmuþ olmamýþ fer´i meseleyi Ýslâm´ý fýkha sokup bunlarý dinî fýkýh kaideleri haline dönüþtürdükleri göz önünde bulundurulursa, Ýmam Ahmed´in kendine has düþünüþünde farazî fýkha yer vermeyiþinin sebebi anlaþýlabilir. Hatta bir kýsým fýkhi kaideleri bid´at kabul etmiþ ve bunlarýn Ýslâmî fýkýh* içinde barýnabildiklerini söylemiþtir. Öte yandan, Ýbn Hanbel, "eþyada asýl olan ibâhadýr" görüþüyle ilginç bir þekilde mezhebini mübah* konularda serbest býrakmaktadýr. Bu, rahmet olan ihtilâftýr ve insanlara geniþ bir hürriyet alaný açmaktýr. Ayný zamanda kolaylýk, ruhsat ve azimet, deðiþen zamanlara çok açýdan bakabilmek hürriyeti demektir. Ahmed b. Hanbel kýyasa zayýf bir delil gözüyle bakan ilk müctehiddir. O, Kur´an ve Sünnet´in dinde hüküm koyucu iki yegane kaynak olduðunu belirtir ve nassýn iþaret etmediði konularda "akýl yürütme" ile fiilleri dînî alana baðlamaz. Kýyas* ve rey´in þer´î bir delil ve baðlayýcý birer hüküm kaynaðý olduðu gözönünde bulundurulursa, Ahmed b. Hanbel´in fýkhýnýn tam anlamýyla Kur´an ve Sünnet baðlamýnda kalarak fýkhý "cihad" bakýmýndan da yüksekte tutmuþ olduðu görülmektedir. Bu bakýmdan onun fâkîh olmadýðýný öne süren, öncelikle onu muhaddis kategorisine indirgeyen mantýðýn tutarsýz olduðu açýktýr. Ýnsanlarýn fâkîh deyince, fýkýh´a dair kitap yazan müctehidi anlamalarý söz konusuysa, bunu Ebu Hanife yapmamýþtýr. Ebu Hanife´nin de fýkhî bir kitabý yoktur, ona nisbet edilen risaleleri ölümünden sonra talebeleri meydana getirmiþtir. Kaldý ki, Ýbn Hanbel, Kur´an ve Sünnet´i temel aldýðý gibi, sedd-i zerâyi´, mesâlihi mürsele, istishâb delillerini de kullanmýþtýr. Onun fýkýh usûlü, nass varsa nassý, sonra sahabe fetvalarýný ve mürsel, zayýf hadisleri kullanarak hükme ulaþmaktýr. Onun "icma" hakkýndaki görüþü de anlamlýdýr. O, sahabelerin icmaýný kabul eder, sonraki devirlerde icma* için, "Bunlara muhalif olan bir þey bilmiyoruz" der. (Ebu Zehra, Ýslam´da Fýkhi Mezhepler Tarihi, III, 246) Ýmam Ahmed sahabîlerin icmaýnýn hüccet olduðunu söylerken, onlardan sonra gelenlerin icmaîna bir muhalif görüþ olduðu takdirde icmaýn geçersiz olduðuna hükmeder. Sözkonusu icmaýn, dinin kesin kaideleri ve Allah´ýn kesin uyulmasý gereken emirlerinden olmadýðýný belirtir. Zaten farzlara kimsenin muhalif olamayacaðýný söylemek gereksizdir. Demek ki, Ahmed b. Hanbel, icma hakkýndaki bu görüþüyle fer´î meselelerde yukarda deðinilen þekilde geniþ bir görüþ alaný býrakmaktadýr. O, ümmetin delâlet üzerinde birleþmeyeceðini kabul ederek, Ýslâm ulemâsýnýn bir hüküm üzerindeki ittifakýna kimsenin karþý duramayacaðý doðrudur, der. Ama ona göre, birçok meselede icma var sananlar yanýlabilirler. Buna raðmen hükmünde isabet etmeyen de sevap almaktadýr, ihtilafýn böylesi rahmet ve kolaylýktýr. Bir muhalif olup olmadýðý bilinmeden icma vardýr diye hüküm vermek doðru deðildir. (Ýbn Teymiyye, Fetava, I, 406) Hakkýnda icma vardýr denilen bir hüküm, sadece bir kelime olabilir. Ýmam Þafiî de, her asýrda her memlekette ihtilâf olduðunu söylemiþtir. Dinin temel rükünlerinde icma kaçýnýlmazdýr diye tâlî hükümlerde de icmaa zorlanýlamaz. Ýmam Ahmed, icma iddiasýnýn yalan olabileceðini, araþtýrmadan kaçýnýp kestirmecilikle icma vardýr saplantýsýna düþülebileceðini, belki insanlarýn ihtilâf ettiklerini ve bunun bilinmediðini, muhalifi bilinmeyen bir icmaýn nasslarýn önüne geçtiði takdirde nasslarýn tatil edilmiþ olacaðýný savunmuþtur. Her icma´ icma olmayabilir. Her âlimin karþýsýna karþýt görüsü olduðunu bilmediði meseleler çýkabilir ve âlim o meseleyi geçmiþtekilerden aynen iktibas edebilir, fakat onlarýn görüsüne ters bir hadis bulunduðu takdirde hadise uyulmasý ve hakkýnda icma vardýr denilen meselenin reddi vacip olur; çünkü hadis temel baðlayýcýdýr. Müctehid, ihtiyatlý olarak "aksini bilmiyorum" demelidir. Görülüyor ki Ýbn Hanbel, mutlak olarak icmaý reddetmez; "bilgi" problemi acýsýndan ihtiyatlý davranýr.

Ýmam Ahmed, kölenin þahidliðini kabul ederken, sahabe fetvasýna dayanýr. Çünkü onlarýn fetvasý üstündür ve karþýsýnda bir görüþ yoktur. Ýhtilâflý sahabe kavillerinden, Kur´an ve Sünnet´e en yakýn olaný seçer, veya tercihsiz hepsini naklederek, deðiþik görüþlerini uygulanma imkânýný açýk býrakýr. Kýyastan önce mürsel ve zayýf hadislerle amel eder. Ýmam Malik, Ebu Hanîfe, Süfyân-ý Sevri, Evzaî de mürsel* hadisle amel etmiþtir. Þâfi bunu zayýf saymýþ ve bazý sanlarla sahih kabul etmiþtir. Mürsel hadisler bütün hadislerin yarýsý kadar yekün tuttuðundan delil olarak önemli yer tutarlar. Burada, muhaddislerin, mürsel hadisi zayýf olarak deðerlendirdiklerini, Ýmam Ahmed´in ise onu sahabe fetvasýndan sonraki aþamada delil olarak aldýðýný görmekteyiz. Ýmam Ahmed þöyle der: "Resulullah (s.a.s.)´ýn hadisini reddedenin helâk olmasýna ramak kalmýþtýr" (Ýbnu´l Cevzi, Menâkibu´l Ýmam Ahmed, s. 182) Yine, her zaman için geçerli bir görüþü bulunmaktadýr: "insanlarýn bu zamanki kadar hadîs talebine muhtaç olduklarý bir devir bilmiyorum. Birçok bid´at ortaya çýktý. Her kim hadisi bilmiyorsa bid´ate düþer."´ (Ýbnü´l Cevzi, a.g.e., s. 183) Zayýf hadisle amel etmesine gelince hadisin çok zayýf ve ondan baþka bir hadis´in olmamasý halini þan koþmaktadýr. Zayýf da denilse, adý hadis olan þeyin, reyden üstün olduðunu söyler. Ebu Hanife, Mâlik, Ebû Dâvûd, en-Nesâi, Ýbn Ebi Hâtim de zayýf hadisi delîl kabul ederler. (Ýbn Hazm, el-Muhallâ, I, 68) Onun, her hadis bulanýn o hadisle hemen amel etmesini savunduðu söylenemez. Böyle birinin bulduðu hadisi öncelikle ilim ehline sormasý gerektiðini belirtir. Çünkü fâkîhlere tabi´ olmak dinin selâmetidir. (Süfyan b. Uyeyne´nin bu sözü için bk. el-Kuraþi, el-Cevâhiru´l-Mudîe, I, s. 64, 166) Müctehidlerin hükümleri þeriattan ayrý deðildir ve avam olanlarýn delillerini bilmek zorunda deðildir. Burada avam, bilgili ve araþtýrmacý olup da müctehid seviyesine ulaþamamýþ mânâsýnadýr. Ahmed b. Hanbel´e bir kimse, bir mesele görüþürken: "Ey Abdullah! bu konuda sahih bir hadis yoktur." demiþ; Ýmam Ahmed: "Eðer bu konuda sahih bir hadis yoksa Þafiî´nin bir görüsü var. Onun delili bu konudaki en saðlam delilidir." demiþtir. (es Subki Ma´na Kavli´l Ýmâmi´l Muttalibî, s. 99) Bir hadisin zayýf olmasý, ona istinad eden hükmün zayýf olmasý anlamýna gelmez, çoðunlukla baþka deliller de hadisi desteklemektedir.

Ahmed b. Hanbel, fýkhýný temellendirirken nasslarý selef gibi almýþ, onlar gibi anlamaya çalýþmýþtýr. Sünnet onda, usul bakýmýndan "ikinci" bir delil gözükse de, fýkhýnýn hayata geçirilmesinde Kur´an ile özdeþtir. Sünnetin Kur´an´ýn zâhiri ile çeliþmesi mümkün deðildir. Sünnet, Kur´an´ý tefsir eder, açýklar, mana ve dalâletini belirler. Hüküm koyar. Beyan yönüyle Kur´an´a hakimdir. Rey mektebi, haber-i vâhidin nassa aykýrý olmasýnda onu kabul etmezken Ýmam Ahmed, Kur´an´ýn zâhirine aykýrýdýr mantýðýyla hadisi reddetmenin sünnetlerin birçoðunu atýl býrakmak demek olduðunu savunmaktadýr. Ýmam Ahmed´in çaðýnda hadisler sened, metin, ravi açýlarýndan tasnif ve deðerlendirmeye alýnmýyordu. Ona göre, bir hadis ya sahihtir ya deðildir. Hasen hadis ayrýmý da Ýbn Hanbel´den sonra yapýlmýþtýr. Yalancý denilen bir ravinin bu vasfýný kuvvetle ispatlayan çýkmamýþsa zayýf* hadis kabul edilmelidir. Hadisin ihtiyatla kabulü reddinden hayýrlýdýr çünkü söz konusu olan nihayetinde bir hadistir. Zira kesinlikle mevzu* olmadýðý gibi, sahih olma ihtimali de vardýr, kýyas yapmaktan evladýr. Bir örnek olarak "Müsned"inde þu zayýf hadis yer almaktadýr: Hz. Ömer bölümünde, Ebu Davud Tayalîsi´den nakledilen hadiste, Ebu Avane Davud Evedi´den, Abdurrahman Miseli´den, Eþ´as b. Kays´tan dinleyerek dedi ki: "Hz. Ömer´i ziyarete gitmiþtim. Ömer karýsýný dövdü ve bana þöyle dedi: ´Ey Eþ´as! Benden üç þeyi belle. Ben onlarý Hz. Peygamber (s.a.s.)´den iþitmiþtim: -Adama karýsýný neden dövdüðünü sorma. Okun yanýnda uyu. Üçüncüsünü unuttum."

Muhaddislere göre bu hadis Davud b. Yezid´in saðlam olmamasýndan dolayý zayýf sayýlmýþtýr. Ýbn Hanbel ise bu hadisi nassa aykýrý bulunmamasý, çokça zayýf ve itikada aykýrý olmamasý nedeniyle kitabýna almýþtýr. Ýmam Ahmed ashabýn görüþlerinde tercihini Resulullah´a yakýnlýk ölçüsü ile kullanýr. Ýhtilâflý görüþlerde tercihi, Hz. Ebu Bekir´den itibaren sýrasýyla diðerlerine yayýlýr. Nassa aykýrý olma durumunda öteki sahabinin kavlini alýr. Meselâ Hz. Ömer´in ayet umumuna bakarak boþanan kadýnlar hakkýnda nafaka vermesine karþýlýk, Fatýma binti Kays´ýn rivayet ettiði hadisin beyanýna uyarak bu konuda nafakayý caiz görmez. Fatýma´nýn kavli, sünnetin beyanýna daha uygundur. Yani onun "...umulur ki Allah bundan sonra bu hal meydana getirir." þeklindeki beyanýn anlamýnýn sünnetin beyanýna daha uygun düþtüðü tercihinde bulunur.

Kýyas deliline gelince, Ýmam Ahmed, hiç kimsenin kýyastan kaçýnamayacaðýný söylemektedir. Ancak o, kýyasý, þer´î delil olarak zayýf bulur. Kýyasa, zorunlu kaldýðý durumlarda baþvurur. Kýyasýn dinde baðlayýcý bir delil olmasýný ihtiyatla karþýlar, buna karþýlýk maslahatý gözetir. Zararý defedici bir düzene dayalý adil bir toplum için en güzel kurallarýn ortaya konulmasýndan yanadýr. Meselâ akidlerde bütün mezhepler içinde en geniþ görüþlere sahiptir. Þartlarda asýl olan ibahadýr, çünkü þer´î bir delil olmadan ihtiyaçlara engel olunamaz, din kolaylýðý vaz´etmiþtir, bu Resulullah´ýn ve selefin yoludur.

Mezhebi

Ahmed b. Hanbel takva sahibi bir âlim, bir müctehiddir. Ondan sonra gelen öðrenci ve izleyicileri onun mezhebini tedvin etmiþler, bazýlarý ise mezhebin yanlýþ anlaþýlmasýna sebep olmuþlardýr. Halk arasýnda Hanbelîlik denilince sert, katý, kaba, þiddete eðilimli, dar görüþlü bir mezhep olarak yaygýn bir kanaatin bulunmasý, Hicrî 323, M. 934 yýlýnda Baðdat´ta Hanbelîlerin içkileri döküp, umumhaneleri basmalarý çalgýlarý kýrýp, sanatçýlarý dövmeleri, Þâfiî ve Þia´ya saldýrmalarý gibi eylemlerle halký kendilerinden soðuttuklarý tarihî bir olaya dayanmaktadýr.

Halbuki Ýmam Ahmed hiçbir zaman þiddet, isyan taraftarý olmamýþ, isyancýlarý baði olarak nitelemiþtir.

Ýmam Ahmed´in necaset ve taharet konularýndaki görüþleri asýn Hanbelilerce baþkalarýna karþý yanlýþ olarak kullanýlmýþtýr. Onlar, Ýbn Hanbel´in haklý olarak tercih ettiði görüþleri taassub derecesine çýkarmýþlardýr, bu eðitim baþka mezheplerde de görülmektedir. Uykudan kalkýnca ellerin yýkanmasýnýn farz olarak algýlanmasý gibi. Cumhur* bunu müstehab þeklinde teklif ederken, bazýlarý bunu zorunlu fiil saymýþlardýr. Ýmam Ahmed dört mezhep içinde en az taraftan olan müctehiddir ancak bunun sebebi örneðin ictihada en uzak mezhep olarak iddia edilen görüþün yanlýþlýðýna (Ýbn Haldun, Mukaddime, s. 44) aykýrý olarak, birtakým tarih*, siyasî, sosyal sebeplerdendir. Ýnsanlar taklid edecekleri mezhebi, imamý seçerken delillerine, istinbatýna bakmazlar. (M. Ebu Zehra, Ahmed b. Hanbel, 357) Sözgelimi Mýsýr halkýnýn Þâfiî oluþu veya Türkler´in Hanefî oluþu o imamlarý tanýdýklarýndan, bildiklerinden deðil, tarihî sebeplerdendir. Ýctihadlar azlýk-çokluða, zaman bakýmýndan önceliðe veya sonralýða göre deðerlendirilmez. Üstelik akitlerdeki serbestiliði en fazla ortaya koyan mezhebin Hanbelilik olduðu görülmektedir. Bu konuda, genellikle kendi mezhebini doðru dürüst bilmeyen ülkelerin insanlarýnýn baþka mezhepler hakkýnda yanlýþ görüþlere meyilli olmalarý, ülke ve insanlarýn siyasî, sosyal etkilenmelerinden kaynaklanmaktadýr. Ýnsanlar ferd olarak yaþadýklarý ortamlarda tarihten gelen hangi mezhebi buldularsa ona uymuþlardýr.

Öte yandan Hanbelilik, "hile-i þeriyye"* meselesine hiç bulaþmamýþ olmasýyla dikkati çeken bir Sünnî mezheptir. Mezheplerin toplumsal-ekonomik sistemlerle eklemlenmede nasýl etkilendikleri ayrýca araþtýrýlmasý gereken bir husustur. Ýmam Ahmed diðer üç mezhep imamýndan tarihi acýdan en son gelmiþ, ortada tedvin edilmiþ bir fýkýh bulmuþtu. O kendi fýkhýný tedvin ederken Ýslam memleketlerinde ilk üç mezhep yayýlmýþtýr. "Mihnetü´l Kur´an" olaylarýnda ondört yýl çektiði zulüm dolayýsýyla adý her yerde rahmetle anýlmýþ ve mezhebinin adý da yayýlmýþtýr. Ayrýca ictihad* kapýsýný "kapatanlarýn" Hanefi ve Þafýî mukallitlerinin; (Ebu Zehra, a.g.e., 362) ve ictihad kapýsýný aralayan fýkhý geniþletenlerin ise Hanbelîlerin olduklarý görülmektedir. Hanbelî mezhebi bir bakýma mezhep imamýný taklidde taassubun en az görüldüðü bir mezhepti; (Ebu Zehra, a.g.e., 383) Hanbeli imamlarý, siyasal iktidarlarla uzlaþmamýþ, kadýlýk görevi almamýþlardýr. Ahmed b. Hanbel bizzat kadýlýk görevi alan oðluna kýrýlmýþtýr. Fitne çaðýnda, dördüncü yüzyýlda hemen her kesim, fitneden müstaðnî olmamýþtýr. (Ýbn Kuteybe, Ýhtilâf fi´l Lafýz, s. 60 vd.) Fanatiklerin taþkýnlýklarý yüzünden halk Hanbelilikten uzak durmuþ, devletin de mezhebi kovuþturmasý yüzünden mezhep geç intisaf etmiþtir. Hanbelilik tarihte devlet desteðine sahip olmamýþtýr. Devlet desteðine sahip mezheplerin yaygýn olduðu, diðer mezheplere karþý dýþlama eðilimi bulunduðu, -her ne kadar ulema arasýnda hepsi geçerli olmuþsa da, bu sosyal acýdan böyledir- bu sebeple de, Hanbeliliðin daha ziyade ulema arasýnda yayýldýðý görülür. Zengin fýkýh, kaynaklarý, mezhebin Evzaî´nin mezhebi gibi tümden unutulup gitmesini önlemiþ; IV. ve V. yüzyýllarda Baðdat´ta yaygýnlaþmýþ, VI. yüzyýlda Mýsýr´da ortaya çýkmýþ, Þam´da ulemasý yaþamýþtýr. Günümüzde ise Hicaz halký arasýnda Necid ve Filistin´de yaygýndýr.

Mezhebin belli baþlý fýkýh kitaplarý þöyledir: Necmeddin Tûfi, Kavâidi Kübra i ibn Receb, Kavâid, Alaeddin Ali b. Abbâs el-Ba´li, Kavâid; Abdülkadir el-Cîlî, el-Günya li-talibi´t-Tariki´l-Hak; Muciru´d-Din, Kitabu´l ins el-Celîl; Abdülaziz b. Cafer, el-Mukni´; ibnu´l Kayyým el-Cevziyye, Ý´lâmu´l Muvakkiin, Ýbn Teymiyye, Fetevâ, Minhâcu´s-Sünne; Abdülkadir b. Ömer el Dýmaþkî, Naylu´l Ma´arib; Ebu´l Ferce Abdurrahman b. Receb, Tabakatu´l Hanâbila...

Þamil ÝA


radyobeyan