Adliye By: armi Date: 02 Þubat 2010, 03:24:43
ADLÝYE
Ýnsanlar arasýndaki anlaþmazlýklara ve ihtilâflara bakýp, yargý fonksiyonunu yerine getiren devlet organý. Eskiden bu göreve kazâ* denirdi.
Adâlet konusu son derece hassas bir meseledir. Cenâb-ý Hakk Kur´an-ý Kerim´de bu hususu þöyle beyan etmektedir: "Allah size emanetleri (kamu görevlerini) ehil (ve erbab)ýna vermenizi ve insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah bununla (emaneti ehline vermeyi ve adâletle hükmetmeyi emretmekle) size gerçekten ne güzel öðüt veriyor! Þüphe yok ki Allah(u azimü´þ-þan, sözlerinizi ve hükümlerinizi) hakkýyla iþiticidir, (bütün yaptýklarýnýzý) hakkýyla görücüdür." (en-Nisa, 4/58) Görüldüðü gibi adâlet konusu oldukça geniþtir. Fakat dikkati çekecek nokta, ayet-i kerîmede Allah adil olmanýn þartýnýn emaneti (yani toplumdaki görevleri) ehil insanlara vermekle gerçekleþeceðine iþaret etmektedir. Bundan da anlaþýlýyor ki, adâlet müessesesi olan adliye, ancak adâlet kavramýný tam olarak gerçekleþtirebildiði takdirde toplumda gerçek rolünü oynayabilir.
Ýslâm, Arap yarýmadasýnda ortaya çýkmadan evvel, gerçek adâletin temsilcisi olabilecek bir devlet olmadýðý gibi, adâleti gerçekleþtirecek bir yargý organý da mevcut deðildi. Kabîleler arasýndan seçilen hakemler, kendi usûllerine göre hüküm verirlerdi. Ellerinde, hangi konulara ne tür hükümler verileceðine dair yazýlý bir kaynak yoktu. Ayný zamanda, verilen hükmün tatbiki için herhangi bir icra* kuvveti mevcut deðildi. Hüküm, kabilenin güç ve nüfûzuna göre ya tatbik ediliyor veya güçlü taraf haksýz da olsa kendisini haklý çýkarýyordu.
Hz. Peygamber´in Ýslâm devletini kurmasýndan sonra ortaya koyduðu yazýlý anayasa*, birçok meselede olduðu gibi adâletin saðlanmasý noktasýnda da o zamana kadar gerçekleþtirilemeyen bir hâkimiyet tesis etmekteydi. O döneme kadar, kendi haklarýný güçleri nisbetinde almaya çalýþan kabileler; Medine anayasasýndan sonra kendi haklarýný belirlenmiþ bir otoriteden isteme durumunda kalýyorlardý. Bu otorite Ýslâm devlet baþkaný olan Halife* idi. Kur´an ve Hadis, en büyük hukuki ve adli otorite kabul edildi. Bu iki ana kaynaktan çýkacak hükümlere itiraz söz konusu deðildi.
Kur´an´ý Kerim´de kazâ fonksiyonunu hâkimlerin ifa edeceði belirtilmiþti. Kadý bu görevlerini yerine getirirken, bazý memurlar çalýþtýrýrdý. Bunlarýn görevleri, statüleri ve maaþ durumlarý açýkça belirtilirdi.
Ýslâm adliye teþkilâtýnda hâkimlerin tek baþlarýna bir hüküm verme durumu var ise de heyet* usulüyle de hükümler verilmesi hakkýnda müsbet görüþler öne sürülmüþtür. Osmanlý devletinde Hâkim´in yaný sýra, bir heyetin varlýðý ve bu kimselerin çeþitli sahâlarda uzman insanlardan teþekkül eden ve kararlarda etkili olan bir yargý görevlileri vardý.
Hz. Peygamber kendi döneminde yargý görevini bazý sahâbilere býrakmaktaydý. Bu dönemde yeni fethedilen topraklara vali tayin ediliyordu. Bu valiler idarî iþlerle birlikte, adlî ve kazâi iþlerden de sorumlu bulunuyorlardý. Bu kimselerin Ýslâm fýkhýný çok iyi bilen kimseler olmasý dikkati çekiyordu. Hz. Peygamber tayin edilen valilere, idare ve diðer kanunlar hakkýnda bilgi veriyordu. Kendisi ise son karar mercii olarak mühim rolünü ifa etmekteydi. Hz. Peygamber´in adlî müesseseyi ahiret ve dünya ile alâkalý hükümlerle etkin bir duruma getirmiþ olduðunu biliyoruz. Bu durum dört büyük halife döneminde de ayný þekilde devam ediyordu. Halîfeler hem hâkim ve hem de idareci olarak görevlerini ifa ederlerdi. Hz. Ömer´in Ebu Musa el-Eþ´arî´ye göndermiþ olduðu kazâi talimatnâmenin Ýslâm adliye tarihi açýsýndan büyük bir önem taþýdýðý kaynaklarda belirtilmektedir. Halife Ömer Ýbn Abdülaziz, idarî ve mahkeme iþlerinde yenilik getiren halifelerden biriydi. Abbâsi halifelerinin bugünkü Adâlet Bakanlýðý tarzýnda "Kadý´l- Kudât"*lýk ihdas ettiðini ve Harun Reþid döneminde buraya meþhur âlim ve Hanefî mezhebinin önde gelen fâkihi Ebû Yusuf*´un tayin edildiði görülür.
Daha sonra Selçuklu ve Osmanlý devirlerinde de ayný tür müesseselerin biraz geliþtirilerek devam ettirildiðini görmekteyiz. Osmanlý devletinde daha beylik döneminden itibaren baþlayan kadýlýk müessesesi, âlimlerin tayin edildiði bir mevkî idi. Sultan I. Murad zamanýnda Kadýaskerliðin (kazasker) tesis edildiði görülür. Daha sonra Kadýaskerlik * ülke sýnýrlarýnýn geniþlemesi ile Anadolu ve Rumeli Kadýaskerliði olmak üzere ikiye ayrýldý.
Devletin idari bölümlenmesi olarak eyâlet, sancak ve daha alt birimler olan kaza ve nahiyelerde kadýlýklar kurulmuþtu. Kadýlar ayný zamanda siyasî idarenin de baþkaný durumundaydýlar. Böylece hem idarî ve hem de hukukî otoriteyi temsil ediyorlardý. Büyük þehirlerde meselelerin biraz daha fazla oluþu sebebiyle birden fazla mahkeme bulunur; ayrýca kadýlara yardýmcý olarak "Naibler" * görev yaparlardý.
Bunun dýþýnda adlî meselelerden sayýlan ve devletin en büyük organý olan Divân-ý Hümâyun´da halkýn bazý þikâyetleri dinlenir, hal yoluna koyulurdu. Bu arada özellikle devlet bünyesindeki hukukî problemlerin Divân*da tartýþýlýp hâl yoluna koyulduðu bilinmektedir. Divân-ý Hümâyun, ayný zamanda bir yüksek mahkeme vazifesini de görürdü. Buna, daha önceki dönemlerde devlet baþkanlarýnýn baþkanlýk ettiði "Divânü´lMezalim" adý verilmekteydi. Ülkenin çeþitli yerlerinde verilen mahkeme kararlarýna itiraz durumu burada yeniden gözden geçirilirdi. Divânü´l Mezalim´de veya Osmanlýlar dönemindeki Divân-ý Hümâyun´da alýnan kararlar hemen infaz edilirdi. Zamanla Divân´ýn önemi azaldý. Özellikle padiþahlarýn Divân toplantýlarýna katýlmamasý, bu müessesenin ciddiyetine gölge düþürdü.
Osmanlý Devleti´nde, merkezî otoritenin zayýflamasýndan sonra bilhassa taþrada çeþitli yolsuzluk, hýrsýzlýk ve isyanlar çýkmýþtý. Padiþahlar bunlarýn ortadan kalkmasý ve adâletin tesis edilmesi için kadýlara "adâletname" denilen fermanlar göndererek, halka iyi davranýlmasýný istemiþlerdir. Bu tür teþebbüsler, adâletin gerçekleþmesi ve zulmün hafiflemesi noktasýnda önemli etki saðlamýþtýr.
Sultan Mahmud devrinde baþlayan Batýcý hukuk çalýþmalarýndan sonra "hukuk´ta Batý tarzýnda düzenlemeler görüldü. Adlî teþkilât da bu doðrultuda Ýslâmî esas ve þekilden uzaklaþarak Batý´nýn bir kopyasý haline geldi.
Yalnýz, Batý´dan en önemli farký; toplumdaki problemleri çözemeyen iðreti bir müessese olarak varlýðýný sürdürmesiydi.
radyobeyan