Ýslam Kavramlarý A-L
Pages: 1
Adalet By: armi Date: 02 Þubat 2010, 03:12:22
ADÂLET


Düzenli ve dengeli davranma, her þeyin ve herkesin hakkýný verme, haksýzlýklardan uzaklaþarak orta yolu tutma, bir þeyi yerli yerine koyma, insaf ve eþitlik anlamýnda bir terimdir. Geniþ kapsamlý bir kavram olan adâletin zýttý zulüm,* gadr* ve insafsýzlýktýr.

Ýslâm´da adâlet, hukuk önünde herkese eþit davranmak, kültür, bilgi ve mevkî farklýlýklarýndan dolayý insanlara baþka baþka davranmamak demektir. Ýslâm bu anlamda her ferdin ve her toplumun karþýlýklý olarak iþlerinde deðiþmez bir ölçü þeklinde yerini almýþ, istek ve heveslere yer vermemiþ, sevgi ve nefretlere uymamýþ, akrabalýk ve yakýnlýk baðlarýna göre ayarlanmamýþ, zengin-fakir ayýrýmý gözetmemiþ, kuvvetli ve zayýf farkýný göz önüne almýþ bir adalet anlayýþý getirmiþtir. Bunun için Ýslâm, toplum içinde yaþayan bütün kesimlerin birliðini saðlayan prensipler koymuþ, ümmetin güvenliðini garanti altýna alan bir düzen kurmuþtur.

"Ey iman edenler adaleti ayakta tutarak Allah için þahitlik* edenler olun. Kendinizin, ana ve babanýzýn aleyhinde bile olsa (þahitlik ettiðiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrýlmayýn). Çünkü Allah ikisine de daha yakýndýr. Adaleti yerine getirebilmek için hevâ ve hevesinize uymayýn. Eðer eðri davranýr veya yüz çevirirseniz, Allah yaptýklarýnýzdan haberdardýr." (en-Nisa, 4/135).

Yeryüzündeki beþerî sistemlerin hiçbirisinin düþmanlara ve nefret edilen insanlara karþý, Ýslâm´ýn kefil olduðu mutlak adaleti tekeffül edebilmesine imkân yoktur. Ýslâm, kendisine inananlarý bu konuda sadece Allah için hareket etmelerini, aralarýndaki münasebetlerini Allah´ýn rýzasýna uygun bir þekilde ayarlamalarýný ve yine Allah için doðru þahitler olmasýný emretmektedir. Bu esaslar bu dînin bütün insanlýk için son din ve mükemmel bir nizam olduðunu, adaletinden, inanan ve inanmayan bütün insanlarýn yararlanmasýný tekeffül eden üstün bir hukuk ve yönetim biçimi olduðunu ifadeye yeterlidir. Bu adaleti gerçekleþtirme görevi müslümanlara yüklenmiþ bir görevdir. Ýslâm ümmeti bu ilahî emri yerine getirdiði dönemlerde yeryüzü adaletle dolup taþmýþtýr.

"...Allah insanlar arasýnda hüküm verdiðiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder." (en-Nisâ, 4/58) Ýlâhî emrin hikmeti gayet açýktýr.

"Ey iman edenler, Allah için þahitlik eden kimseler olunuz. Bir topluluða karþý duyduðunuz kin sizi adaletten saptýrmasýn. Adil davranýn, takvaya* yakýþan budur. Allah´tan korkun, Allah yaptýklarýnýzdan haberdardýr." (el-Mâide, 5/8).

Ýslâm´ýn emrettiði adalet doðrultusunda kâinatýn düzeninin ayakta durmasý tabiî bir hadisedir. Adalet mülk´ün temelidir. Adaletin olmadýðý yerde zulüm hâkimdir. Allah ve onun koyduðu bütün hükümler zulmün her çeþidinden uzaktýr. Allah´ýn emirlerinin uygulandýðý bir ortamda hiçbir kimseye zerre kadar zulüm yapýlmaz. (bk. en-Nisa, 4/40). Bu Kur´an-ý Kerim´de sýk sýk tekrarlanan ayetlerle dile getirilmektedir:

"Allah, adaleti ve ihsaný* emreder. " (en-Nahl, 16/90).

"Allah size emanetleri* ehline vermenizi ve insanlar arasýnda hükmettiðiniz zaman, adaletle hükmetmenizi emreder." (en-Nisa, 4/58).

"Hükmettiðin zaman onlar arasýnda adaletle hükmet. Þüphesiz Allah adil davrananlarý sever." (el-Mâide, 5/42; ayrýca bk. el-Hucurât, 49/9).

Hz. Peygamber (s.a.s.) de adalet ve adaletle hükmedenler hakkýnda birçok hadîs buyurmuþlardýr:

"Hükmünde, yönetimi ve velâyeti altýndakiler hakkýnda adîl davrananlar, Allah katýnda nurdan minberler üzerinde olacaklardýr." (Müslim, Ýmâre, 18).

"Adil devlet baþkaný ve idareciler mahþer yerinde Allah´ýn yüce lûtfuna ve himâyesine mazhar olacaklarýn öncüleridir." (Buhârî, Edep, 36).

Bu ayet ve hadîslerde yer alan adalet kavramý geniþ anlamýyla ele alýnýp hukuki, sosyal ve ahlâkî adaleti kapsamaktadýr.

Adaletin Ýslâm toplumunda, yönetimde, muhakemelerde ve insanlar arasý iliþkilerde tam anlamýyla uygulanmasý önemli bir hedeftir. Ýslâm devletinde uygulanan ekonomik prensiplere göre mülk Allah´ýndýr. Bu ölçü içinde sosyal adaletin saðlanmasý önemli bir denge unsurunun kurulmasý demektir. Müminlerin kardeþ ilân edildiði, yýðýlan kiþisel servetlerde fakir ve muhtaçlarýn hak sahibi olduklarý, Ýslâm´da adalet anlayýþýnýn tezâhürleridir.

Ayrýca kaza* iþlerinde, muhakemelerde ve yönetimde Allah´ýn indirdikleri ile hüküm vermek adaletin ta kendisidir. Bundan uzaklaþýldýðý takdirde adaletin gerçekleþmeyeceði ifade edilmiþ ve bunu uygulamayanlarýn kâfir *, zalim * ve fâsýk * olduklarý ilân edilmiþtir. (el-Mâide, 5/44, 45, 47) Bundan dolayý da Hz. Peygamber (s.a.s.):

"Kýyâmet gününde insanlarýn Allah´u Teâlâ´ya en sevgili olaný ve Allah´a en yakýn bulunaný adil devlet baþkanýdýr. " (Tirmizî, Ahkâm, 4) buyurmuþlardýr.

Hz. Peygamber´in Ýslâm´ý teblið etmekle görevlendirildiði dönemin arefesinde Câhiliye devri Araplarý boðaz boðaza, býçak býçaða gelmiþ durumdaydýlar. Adaletsizliðin, zulmün kol gezdiði bir dönemde Ýslâm gelmiþ ve yepyeni bir toplum ortaya çýkmýþtý. Zengin-fakir, efendi-köle ayýrýmýnýn yapýlmadýðý, haktan asla ayrýlmanýn söz konusu olmadýðý bir toplum oluþmuþtu.

Bir gün Mahzumoðullarý kabîlesine mensup eþraftan Fâtýma adýnda bir kadýnýn hýrsýzlýk yaptýðý söylenerek Peygamberimiz (s.a.s.)´in huzuruna getirilmiþti. Kadýnýn ´elinin kesilmesi´ne hükmedildi. Fakat daha önceki gelenek ve alýþkanlýklara göre Kureyþ´ten olan asil bir kadýn hakkýnda suç iþlemiþ olsa dahî böyle bir hüküm verilemezdi. Hükmün infâzýnýn durdurulmasý için Kureyþ´in ileri gelenleri Hz. Peygamber´in çok sevdiði Üsâme b. Zeyd´i araya koyarak bu kadýnýn affedilmesini istediler. Üsâme´nin böyle bir þefaatte bulunmasý Hz. Peygamber (s.a.s.)´e çok aðýr geldi. Hemen ashâbýný ´mescid´*de toplayýp bu konuda onlara þöyle hitap etti:

"Ey insanlar! Sizden evvel yaþamýþ toplumlarýn neden dolayý yollarýný þaþýrýp saptýklarýný biliyor musunuz? Asilzâdeleri bir hýrsýzlýk* yaptýðý zaman onu affeder, zayýf ve kimsesizleri bir þey çalarsa onlarý cezalandýrýrlardý. Allah´a yemin ederim ki, böylesine kötü bir hýrsýzlýðý Mahzum kabilesine mensup Fatýma deðil, kendi kýzým Fatýma yapmýþ olsaydý, kesinlikle onun elini kestirirdim. " (Müslim, Hudûd, 2)

Bugünkü beþerî sistemlerde hâkim zümre ve belirli sýnýflar için dokunulmazlýklar söz konusu olduðu halde Ýslâm hukuku önünde hiç kimsenin bir ayrýcalýðý ve imtiyaz hakký yoktur.

Adil Halife Hz. Ömer, hilâfeti döneminde ashâbtan Übey b. Ka´b ile aralarýnda bir konuda anlaþmazlýk meydana gelmiþ ve bu anlaþmazlýðý çözmek üzere o dönemin Medine kadýsý olan Zeyd b. Sâbit*´e gitmiþlerdi. Kadý olan Zeyd hemen devlet baþkaný olan Hz. Ömer´e karþý saygýlý davranýp ona oturmasý için yere bir minder sermiþti. Fakat adil insan Hz. Ömer bu davranýþ karþýsýnda þöyle demiþti:

"Ýþte bu davranýþýn, þimdi vereceðin hükümde yaptýðýn ilk adaletsizliktir. Ben davacýmla beraber ayný yerde oturacaðým."

Sonra davacý Übey b. Ka´b davasýný ileri sürünce Hz. Ömer bu iddiayý kabul etmedi. Bu durum karþýsýnda Hz. Ömer´in yemin etmesi gerekiyordu. Kadý Zeyd Ýbn Sâbit, Übey´e þöyle dedi:

"Gel Halife´yi yemin ettirme, onu bundan muaf tut. Davacý olduðun kiþi bir baþkasý olsaydý sana böyle bir feragatten söz etmezdim." Bu teklifi duyan Hz. Ömer son derece kýzarak böyle bir ayrýcalýðý kabul etmeyip derhal yemin etti. Sonra da Zeyd b. Sâbit hakkýnda þöyle dedi:

"Halife ile herhangi bir müslüman hakkýnda eþit davranmasýný öðrenmedikçe ona dava götürülmemelidir."

Ayrýca mahkemelerde þahitlik yapacaklarýn da adalet sahibi olarak tanýnan kimseler olmasý þart koþulmuþtur.

Ýslâm´da adaleti gerçekleþtirmek için çeþitli müesseseler kurulmuþtur. Resulullah davalara bizzat kendisi bakmýþtýr. Bu durum ikinci halife Ebu Bekir (rh.a.) zamanýnda da böyle devam etmiþ, Hz. Ömer zamanýnda ise Ýslâm topraklarý oldukça geniþlediðinden bazý sahâbiler kaza iþleriyle görevlendirilmiþ ve birer kadý olarak vazife görmüþlerdi.

Divânü´l-Mezâlim, Þurta ve Hisbe* gibi teþkilâtlarla haksýzlýklar önlenmeye ve adalet daðýtýlmaya çalýþýlmýþtý. Eyyubiler Mýsýr´da "Dârü´lAdl"* adýyla bir adalet dairesi meydana getirmiþler ve yanlarýna bazý müþavirler de alarak bu mahkemeye bizzat baþkanlýk etmiþlerdir. Osmanlýlar zamanýnda ´adliye teþkilatý´ ise düzenli bir þekilde kurulup yaygýnlaþtýrýlmý


radyobeyan