Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:27:14
Vasiyet
Tâbiîn devrinin büyük velîlerinden Abdullah bin Avn (rahmetullahi teâlâ aleyh) vasiyetlerinde; "Ey kardeþlerim! Sizin için üç þeyi seviyorum. Kur´ân-ý kerîmi gece-gündüz okumanýzý, cemâate devâmýnýzý ve kötü iþ- lere mâni olmanýzý." buyurdu.Hindistan evliyâsýndan ve Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerden Abdullah-ý Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin âdetleri öyle idi ki, hastalandýðýnda vasiyetnâme yazdýrýrlardý. Þimdi de hem yazdýrdýlar hem söz ile anlattýlar ve buyurdular ki: "Devamlý zikrediniz. Büyüklere baðlýlýðýnýzý muhâfaza ediniz. Güzel ahlâklý olup, insanlarla iyi geçininiz. Kazâ ve kader husûsunda nasýl ve niçini býrakýnýz. Yol kardeþleri ile birlik olmayý lâzým biliniz. Fakr, kanâat, rýzâ, teslim, tevekkül ve ferâgat üzerine olunuz. Benim cenâzemi, âsâr-i nebeviyyenin (Peygamber efendimize âit eserlerin) bulunduðu Delhi´deki Büyük Câmiye götürünüz. Allah´ýn Resûlünden þefâat isteyiniz."
Yine buyurdu ki: Hazret-i Hâce Behâeddîn Nakþibend; "Bizim cenâzemizin önünde;
Huzûruna müflis olarak geldim,
Yüzünün güzelliðinden bir þey isterim.
Þu boþ zenbilime elini uzat,
O mübârek eline güvenirim
beytlerini okuyun!" buyurmuþlardý. Ben de, bu þiirin ve ayrýca aslý Arabî olan þu þiirin güzel sesle okunmasýný istiyorum:
Kerîmin huzûruna azýksýz geldim,
Ne iyiliðim var, ne doðru kalbim,
Bundan daha çirkin hangi þey olur?
Azýk götürürsün, O ise Kerîm.
Anadolu velîlerinden (Zileli) Abdurrahmân Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) 13 sene Þeyh Þâbân-ý Velî tekkesinde insanlara doðru yolu göstermekle meþgûl oldu. 1673 senesi içerisinde vasiyetnâmesini yazarak Amasya´da bulunan ve orada halký irþâd etmekte olan Þeyh Ýbrâhim Efendiye gönderdi. Vasiyetnâmenin özeti þu þekildedir:
"Ey benim aziz kardeþim Hâfýz Ýbrâhim Efendi! Size dahî` mâlum olsun ki biz zâhirî olarak hacca gitmeye niyet edip onun tedâriki ile meþgûl iken, bir seher vaktinde gaipten bir sedâ geldi. "Hazýr ol mânevî hacca gitsen gerektir." denildi. Biz cenâb-ý Hakk´ýn emrini beklemekte iken Recep ayýnýn yirmi yedinci gecesi ki mîrâc gecesi ruhlar âleminde geziyorduk. Resûl-i ekrem mîrâca giderken bindiði buraða binmiþ olarak geldiler. Bizi de buraðýn arkasýna aldýlar ve gittik. Levh-i mahfûzun yanýna varýnca; "Siz burada eðlenin, bundan öte izin yoktur." buyurdular. Levh-i mahfûza nazar eyledik, baktýk ki kendimizin Þâban ayýnda dünyâ evinden âhirete gideceðimizi, sizin de Þâban Efendi Tekkesinde þeyh olacaðýnýzý gördük. Ey benim kardeþim! Levh-i mahfûzda yazýlan sizsiniz. Hemen fakîre duâ eyle ve duâdan unutmayýp tekkede meþgâle ve mücâhede Allahü teâlânýn dînini yaymakla meþgûl olup gayret kemerini yedi yerden kuþanýp ve benim evlatlarýmý dahi gözden ve gönülden çýkarmayýnýz. Kapý derviþi Molla Hasan altý senedir tekkenin hizmetindedir. Lâkin irþâdý sizden olmakla bu zamâna tehir edilmiþtir. Ýrþâd ile faydalanmadýkça salývermemenizi ricâ ederiz. Bize lâzým olan hakký teblið ey- lemektir."
Þeyh Abdurrahmân Efendi bu vasiyetnâmeyi Ýbrâhim Efendiye gönderdikten sonra yazdýðý gibi H.1083 senesi Þâbanýnda hayâta gözlerini kapadý. Kastamonu´daki Þâbân-ý Velî hazretlerinin türbesine defnolundu.
Meþhûr velîlerden Abdurrahmân Tafsûncî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin vefâtý yaklaþtýðý zaman, oðlu, kendisine vasiyette bu- lunmasýný istedi. O da; "Ey oðlum! Sana þöyle vasiyet ederim ki, Þeyh Abdülkâdir-i Geylânî´ye her zaman saygý ve hürmetini muhafaza edip, emirleri üzere hareket et. Hizmetinden ayrýlma!"
Babasý vefât edince, oðlu, Þeyh Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yanýna geldi. Þeyh hazretleri, ona ikrâmda bulunarak hýrkasýný giydirdi. Sonra da öz kýzý ile onu evlendirdi. Artýk o, hep âlimlere mahsus bu elbiseyi giyerdi.
Evliyânýn büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) oðlu Abdurrezzâk´a þöyle vasiyet eyledi: Ey oðlum! Allahü tealâ bize ve sana ve bütün müslümanlara tevfîk, baþarý ve muvaffakiyet ihsân eylesin! Sana Allah´tan korkmaný ve O´na tâat ü- zere olmaný, dînimizin emir ve yasaklarýna riâyet etmeni ve hudûdunu gözetmeni vasiyet ederim.
Ey oðlum! Allahü teâlâ bize, sana ve müslümanlara tevfîk versin! Bizim bu yolumuz, Kitap ve Sünnet üzere bina edilmiþtir. Kalbin selâmeti, el açýklýðý, cömertlik, cefâ ve ezâya katlanmak ve din kardeþlerinin kusurlarýný affetmek üzere kurulmuþtur.
Ey oðlum! Sana vasiyet ederim! Derviþ yâni Allah adamlarýyla berâber ol. Meþâyýha, tasavvuf büyüklerine hürmeti gözet! Din kardeþlerinle iyi geçin! Küçük ve büyüklere nasîhat üzere ol. Dinden baþka þey için kimseye düþmanlýk etme!
Ey oðlum! Allahü teâlâ bize ve sana tevfîk versin! Fakirliðin hakîkati, senin gibi olana muhtaç olmaman, zenginliðin hakîkati ise, senin gibi o- landan bir þey istememendir. Tasavvuf hâldir, söz deðildir, söz ile de ele geçmez. Derviþlerden, Allah´tan baþkasýna ihtiyaç duymayan birisini gö- rürsen, ona ilim ile deðil, rýfk, yumuþaklýk, güler yüz ve tatlý söz ile mu- âmele eyle! Zîrâ ilim onu ürkütür, rýfk, yumuþaklýk ise çeker ve yaklaþtý- rýr.
Ey oðlum! Zenginlerle sohbetin, görüþmen izzet ile, onlara deðer vermeyerek, fakirlerle görüþmen ise, kendine deðer vermiyerek olsun.
Ýhlâs üzere ol! Ýhlâs, insanlarýn görmesini hâtýra getirmeyip, yarada- nýn dâimâ gördüðünü unutmamaktýr. Sebeplerde Allahü teâlâya dil uzat- ma. Her hâlde Allahü teâlâdan gelene râzý ve sükûn üzere ol. Allah a- damlarýnýn huzûrunda þu üç sýfat üzere bulun: Alçak gönüllülük, iyi ge- çinmek ve kötülüklerden arýnmýþ bir kalb. Hakîkî yaþamak, nefsini öldürmenle, nefsinin arzularýný, haram ve zararlý isteklerini yerine getirmemenle olur.
Evliyânýn büyüklerinden Abdülmecîd Þirvânî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) vefâtýndan önce buyurdular ki: "Bizi sevenler kabrimizin üzerine türbe yapmak sûretiyle, bu âcizi diðer müslümanlardan ayýrmasýnlar." di- ye vasiyet etmiþti. Fakat Mevlânâ Abdülmecîd´i çok seven zenginlerden bâzýlarý kabrinin üzerine türbe yaptýrmak istediler. Kubbe tamamlandýðý gece temelinden yýkýldý. Birkaç kere kubbe yaptýlar ise de ayný þekilde yýkýldý. Bunun üzerine kabri belli olsun diye etrafýný taþlarla çevirdiler. Hâlen bu kabir Tokat ve çevre halký tarafýndan ziyâret edilmektedir.
Fas evliyâsýndan Abdüsselâm bin Meþîþ Hasenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Ali isimli talebesi, "Efendim, bana vasiyette bu- lunur musunuz?" deyince; "Allahü teâlâdan kork. Ýnsanlardan sakýn. Dili- ni insanlarýn boþ sözlerinden koru. Kalbini onlarýn kötü düþüncelerinden muhâfaza et. Âzâlarýný gözet ve onlarý harama düþmekten, günah iþle- mekten koru. Ne için yaratýlmýþlar ise, onlarý o vazîfede kullan. Allahü te- âlânýn farz kýldýðý iþleri zamânýnda yap. Böyle yaparsan, Allahü teâlânýn hýfz u himâye ve korumasýnda olursun. Allahü teâlânýn sana emrettiði iþleri yaparsan, verâ sâhibi (haramlardan sakýnan) olursun. Þöyle duâ et: Yâ Rabbî! Senden alýkoyan her þeyden beni koru. Ýnsanlarýn þerlerinden beni muhâfaza et. Senin rýzân ile kalbimi zenginleþtir. Sen her þeye kâ- dirsin" buyurdular.
Mýsýr evliyâsýndan Seyyid Ahmed-i Bedevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebesine þöyle vasiyette bulundular: "Ey Abdül´âl! Dünyâ sevgisinden sakýn. Zîrâ sirke saf balý bozduðu gibi dünyâ sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, þefkat, çýplaklara elbise giydirmekle merhamet, açlarý doyurmakla himâye, garipleri zayýflarý ikrâm ile korumak âdetin olsun. Bu iþlerin Allahü teâlâ katýnda kaybolmaz.
Ey Abdül´âl! Zikre, Allahü teâlâyý anýp, hatýrlamaya devâm et. Bir an bile Allahü teâlâdan gâfil olma, O´nu unutma. Gece kýldýðýn bir rekat namaz, gündüz kýldýðýn bin rekatdan daha üstündür. Allahü teâlâyý zikretmek kalp ile olur, sâdece dil ile olmaz. Allahü teâlâyý hâzýr bir kalp ile an! Allahü teâlâdan gâfil olmaktan sakýn! Çünkü, bu gaflet kalbi katýlaþtýrýr. Sabýr, Allahü teâlânýn hükmüne rýzâ göstermektir. O´nun hükmüne rýzâ göstermek ve emrine teslim olmak demek, nîmete kavuþtuðunda sevinip ferahlýk duyduðu gibi, musîbet ve sýkýntý geldiðinde de ayný sevinç ve ferahlýðý duyabilmek demektir. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin 155. âyet-i kerîmesinde meâlen, Peygamber efendimize hitâben; "(Ey habî- bim! Musîbet ve ezâya) sabredenlere (lütûf ve ihsânlarýmý) müjdele!" buyuruyor. Zühd sâhibi olmak, dünyâya düþkün olmamak demek; dünyevî arzu ve istekleri terk etmek sûretiyle, nefse muhâlefet etmek demektir. Harama düþmek korkusundan dolayý, yetmiþ tâne helâli terk etmektir. Tefekkür etmenin hakîkati, Allahü tealânýn yarattýklarý hakkýnda düþünmek, fakat Allahü teâlânýn zâtý hakkýnda düþünmemektir.
Ey Abdül´âl! Allahü teâlânýn kullarýndan birine bir musîbet gelse, bunun için sakýn sevinme! Gýybet ve dedi-kodu yapma! Ýnsanlar arasýnda söz taþýma! Sana eziyet vereni, zulmedeni affet! Kötülük yapana iyilik et! Sana vermeyene ver.
Ey Abdül´âl! Derviþliðin, talebeliðin þartlarý; kötü iþ ve sözlerden sakýnmak, harama bakmamak, iffetli olmak, her zaman Allah korkusuna sâhib olmak, Allahü teâlânýn emirlerine uygun yaþamak, Allahü tealâyý hiç unutmamak, âhirette baþa gelecekleri düþünerek hep uyanýk ve dikkatli olmaktýr.
Ey Abdül´âl! Yolumuz, Kur´ân-ý kerîme ve Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine, bildirdiklerine uymak, doðruluk, verdiði sözü yerine getirmek üzerine kuruludur. Âlimler yanýnda dilini, insanlarýn ileri gelenleri yanýnda gözünü, hocanýn huzûrunda kalbini muhâfaza et. Edep ve vakâr üzere ol.
Ey Abdül´âl! Ýlmi olmayan kimsenin dünyâda da âhirette de hiçbir kýymeti yoktur. Hilmi, yumuþaklýðý olmayan kimseye, ilmi fayda vermez. Allahü teâlânýn kullarýna þefkat etmeyen kimseye, Allahü teâlâ katýnda þefâat yoktur. Sabýrlý olmayan kimseye, iþlerinde selâmet yoktur. Takvâsý, Allahü teâlâdan korkmasý, haramlardan sakýnmasý olmayan kimsenin, Allahü teâlâ indinde hiçbir kýymeti yoktur. Bu altý hasletten nasîbi olmayan kimsenin, Cennet´te yeri yoktur.
Mýsýr evliyâsýndan Ahmed Behlül (rahmetullahi teâlâ aleyh) vefâtýndan önce þöyle vasiyet etti: "Beni, Karafe kabristanýnýn yakýnýndaki yola defnedin. Kabrimin üstüne sanduka ve türbe yapmayýn. Böyle þeyler, benim kabirde rahat etmeme mâni olur. Býrakýn kabrim sâde olsun, üzerimde hayvanlar gezinsin." O sýrada orada bulunan talebelerinden biri; "Efendim! Sizin için Bâtiha Câmii avlusunda bir kabir hazýrladýk. Oraya defnedeceðiz." deyince Ahmed Behlül hazretleri;
"Cenâzemi oraya taþýmaya gücünüz yeterse, öyle yapýn." buyurdular.
Ahmed Behlül hazretleri H.928 senesinde Kahire´de vefât etti. Cenazesini defnetmeye götürmek istediklerinde, tabutu Bâtiha Câmiine doðru götüremediler. O tarafa doðru gitmek istediklerinde, tabut çok aðýrlaþýyor, hareket ettiremiyorlardý. Kendisinin daha önce bildirdiði þekilde Karafe kabristanýnýn yakýnýndaki yola doðru götürmek istediklerinde tabut hafifledi ve rahatça götürdüler. Bu hâlin onun bir kerâmeti olduðu anlaþýldý.
Osmanlý âlim ve velîlerinin en meþhûrlarýndan, büyük devlet adamý Ahmed Ýbni Kemâl Paþa (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Mýsýr dönüþü yolculuk sýrasýnda bir ara atýnýn ayaðýndan sýçrayan çamurlar, Yavuz Sultan Selîm Hanýn kaftanýný kirletmiþti. Pâdiþâhýn kaftanýna çamur sýçrayýnca, Ýbn-i Kemâl mahcûb olup, atýný geriye çekerek ne yapacaðýný þaþýrdý. Ancak Yavuz Sultan Selîm Han ona dönerek: "Üzülmeyiniz, âlimlerin atýnýn ayaðýndan sýçrayan çamur, bizim için süstür, þereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftaným, ben vefât ettikten sonra kabrimin üzerine örtülsün." dedi. Bu vasiyet, vefâtýndan sonra yerine getirildi. Bu hâdiseyi hatýrlatan o kaftan, þimdi de Yavuz Sultan Selîm Hanýn kabri üzerinde, bir câmekân içinde, târihî bir hâtýra olarak durmaktadýr.
Anadolu velîlerinin büyüklerinden Ahmed Kuddûsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vasiyetnâmesi þöyledir: Ey evlâdým, eþim, akrabâ-ý taallukatým! Size vasiyet ederim ki: Allahü teâlâya ve Resûlüne sallallahü aleyhi ve sellem itâat edesiniz, benim için aðlamayasýnýz. Gece vefât edersem, gasl edip sabah namazýnýn akabinde birkaç komþu ile cenâze namazýmý kýlýp, Eski Mezâr´da uygun bir yere defnedin. Halka zahmet olmasýn. Beni medhetmeyin. Zîrâ kabirde bu söylenilen sýfatlar sende var mýydý diye melekler sorarlarmýþ. Hemen duâ ve istigfâr edin. Kur´ân-ý kerîm ve tevhîd okuyup, rûhuma hediye edersiniz. Nasîhat kitaplarýmý okuyup, nasîhat alasýnýz. Ýnþâallah bana ve size faydalý olur. Beni seven talebelerim; evlâdýma nasîhat, hüsn-i nazar ve terbiye etsinler. Nasîhatta esrâr ve çok faydalar vardýr. Zikr ederken Allahü teâlânýn emrine yapýþmak niyeti ile etmelidir.
Kefenimi Niðde bezinden yapýn. Cesedime ve kefenime yazý yazmayýn. Kabristanda tegannî ile Kur´ân-ý kerîm okuyarak, oradaki müslü- manlarý býktýrmayýn. Allahü teâlâ benden râzý olur ise, tegannîsiz üç Ýhlâs-ý þerîf yeter. Allah korusun râzý olmaz ise her biriniz bir hatm-i þerîf okusanýz fayda vermez.
Ýlmi, tâliplerine ve fukarânýn sâlihlerine verin. Dostlarýnýzýn ne kadar kusurlarý çok olursa da, onlara muhabbet besleyin ve ihsân edin. Derviþlerin Ýslâm dînine uymayanlarýndan uzaklaþýn. Ekseri sihir ve simyâ kullanarak herkesi aldatýp, mürþid-i kâmiliz derler. Kýyâmet, yeryüzünde âlim var iken kopmayýp, câhil üzerine ve Allahü teâlânýn ism-i þerîfini bilip söylemeyen kimselerin üzerine kopacakdýr. Siz bu durum karþýsýnda maðrur olup, nefsin hevâsýna tâbi ve Allahü teâlânýn mekrinden emîn olmayasýnýz. Ýblis ve emsâlini düþünesiniz. Sâlih amel iþledikten sonra hamd ve þükür etmeli. Beþeriyet sebebiyle günâh sâdýr olur ise hemen istigfâr etmeli, Allahü teâlânýn rahmetinden ümîd kesmemeli.
Bu vasiyetnâmemi mümin kardeþlere gösteresiniz.
Büyük âlim ve velîlerden Ârif-i Dikgerânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ömrünün son günlerinde, hac dönüþünde Merv´de kalan ve insanlarý ir- þâd edip, doðru yolu gösteren Þâh-ý Nakþibend Behâeddîn Buhârî hazretlerine haberci göndererek; "Çabucak yetiþiniz. Âhirete göç etmemiz yakýnlaþtý. Size vasiyetlerim var." buyurdu. Haberi alýr almaz, Merv´den ayrýlan Þâh-ý Nakþibend hazretleri süratle Buhârâ yolunu tuttu. Dikgerân köyüne geldiðinde, Ârif-i Dikgerânî´nin yanýnda yakýnlarýndan ve talebelerinden bir topluluk bulunuyordu. Mevlânâ Ârif, Þâh-ý Nakþibend hazretlerini saygýyla karþýladý. Yanýndaki topluluða kendilerini baþbaþa býrakmalarýný istedi ve; "Hace Behâeddîn ile aramýzda bir sýr var. Bu sýrrý görüþmek için ikimiz tenhâ bir yere gideceðiz, yoksa siz buradan çekilmeði tercih eder misiniz?" buyurdu. Topluluk uzaklaþýnca, Þâh-ý Nakþi- bend Buhârî hazretlerine dönerek; "Aramýzda mânâda büyük birlik ve berâberlik hâsýl oldu. Þimdi de bu birlik ve berâberlik üzereyiz. Ýþte vakit sona eriþti. Kendi yakýnlarýma ve sizinkilere nazar ettim. Bu tarîkatte ehliyeti ve yokluk sýfatýný en ziyâde Hâce Muhammed Pârisâ´da buldum. Tarîkatte elime geçen her lütfu ihsâný ve mânâyý ona havâle ettim. Yakýnlarýma ona baðlanmalarýný emrettim. Sizin de bu hususta yardýmýnýzý esirgemeyeceðinizden emin olmak isterim. Zâten Muhammed Pârisâ sizin de baðlýlarýnýzdandýr. Þimdi sizden isteðim; kendi elinizle su kaplarýný yýkayýn, iki diziniz üzerine oturup elinizle ateþ yakýn ve suyumu ýsýtýn. Techiz ve tekfin için lâzým olan þeyleri yerine getirin. Vefâtýmdan üç gün sonra da yerinize dönün." buyurdu.
Yakýnlarý ve talebeleriyle görüþüp helâlleþtikten sonra Dikgerân´da vefât eden Ârif-i Dikgerânî hazretlerinin cenâzesini Þâh-ý Nakþibend Buhârî yýkadý ve namazýný kýldýrdý. Onu defnettikten sonra tekrar Merv´e döndü.
Hindistan´da yetiþen büyük velîlerden Behâeddîn Zekeriyyâ (rah- metullahi teâlâ aleyh) vasiyetnâmesinde buyuruyor ki: "Kullarýn, Allahü teâlâya sýdk ve ihlâs ile ibâdet etmeleri gerekir. Bu ise, ibâdetlerde ve zikirlerde Allahü teâlâdan baþkasýna âit düþünceleri atmak, yok etmek, bunlarý sýrf Allahü teâlâ için yapmakla mümkün olur. Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþmak için hâllerinizi güzelleþtirip düzeltmekten, sözlerinizde ve iþlerinizde nefsinizi hesâba çekmekten baþka yol yoktur. Ýhtiyacýnýz kadar konuþun ve iþ yapýn. Bir þey yapacaðýnýz ve bir þey söyleyeceði- niz zaman önce Allahü teâlâya sýðýnýn. Yapacaðýnýz ve söyleyeceðinizin hayýrlý bir þey olmasý için O´ndan yardým dileyin. Ýhtiyâcýnýzdan fazlasýný istemeyiniz.
Ýstanbul´da yetiþen velîlerden Beyzâde Mustafa Ahýskalý (rahme- tullahi teâlâ aleyh) bir hac mevsimi, bulunduðu bölgeden Mekke-i müker- remeye giden hacý adaylarýndan birisine þöyle bir mektup yazdý: "Ey kar- deþim! Selâmýmý yaratýlmýþlarýn en hayýrlýsýnýn o misk kokulu kabrine i- let. Benim için; "Ey Efendim! Ey günahkârlarýn þefâatçýsý, âciz kölen Mustafa sizin rýzânýzý, hoþnûdluðunuzu ve affýnýzý diliyor. Ona lutfet. Ona þefâat eyle! de. Allahü teâlânýn selâmý üzerine olsun."
Osmanlý âlimlerinin meþhûrlarýndan, büyük velî Ýmâm-ý Birgivî (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin, vefâtý yaklaþtýðý sýrada þöyle vasi- yette bulundu: Din kardeþlerime vasiyetim odur ki, hastalýðým artýnca, zi- yâretime geldiklerinde Ýhlâs sûresini okumayý bana telkîn edip hatýrlatsýnlar. Allahü teâlânýn rahmetini, recâya, ümîd etmeye dâir âyet-i kerîme ve hadîs-i þerîfleri hatýrlatsýnlar. Kelime-i þehâdeti söylemeyi telkîn etsinler. Yanýmda; "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah, eþhedü enlâ ilâhe illallahü vahdehü lâ þerîkeleh ve eþhedü enne Muhammeden abdü- hü ve resûlühü." desinler. Söyle diye zorlamasýnlar. Kelime-i tevhîdi söy- ledikten sonra baþka bir þey konuþursam, yeniden telkîn etsinler. Söylemezsem o da yetiþir. Tövbe etmeyi hatýrlatsýnlar. Ölünce baþýmý kazýmayý, koltuk ve kasýk kýllarýmý yolmayý, býyýk kýrkmayý, sakalým traþ olmamýþsa, traþ etmeyi, týrnak kesmeyi yapmasýnlar. Çünkü bunlar öldükten sonra yapýlmaz. Mümkün ise gusl ettirsinler. Buna imkân yoksa, abdest aldýrsýnlar. Buna da imkân yoksa, teyemmüm ettirsinler. Kýbleye döndürüp sað tarafýma yatýrsýnlar. Yâsîn sûresini okusunlar. Ölürken yanýma kadýn ve çocuk koymasýnlar. Aðlayýp, inleyip, feryâd etmesinler. Sâlih din kardeþlerim yanýmda bulunsunlar. Kalbleriyle teveccüh edip, bu fakir için selâmet ve þeytanýn þerrinden kurtulmamý dilesinler. Rûhum kabzolunca gözlerimi kapayýp, çenemi baðlasýnlar. Bir kaba buhur koyup, üç-beþ veya yedi kerre etrâfýmda döndürsünler.
Defin yapýlmadan önce, yakýným, velîm olan, helal kazançlý bir kimseden üç yüz akçe borç alsýn. Tamahkâr olmayan iki fakir kimse bulsunlar. Beni sevenlerden olmasý daha iyi olur. Bunlarý yalnýz bir yere gö- türsünler. Üçünden baþka orada kimse olmasýn. O üç yüz akçeyi (gümüþ veya altýný) hesap edip kaç günlük namaza karþýlýk olursa, Muhammed bin Pîr Ali´nin o kadar namaz iskâtý için sana þunu verdim desin. O da e- line alýp, kabûl ettim desin. Gümüþü veya altýný alana, aldýðý paranýn þer´an kendi mülkü olduðunu bildirsinler. O fakir diðerine, Muhammed bin Pîr Ali´nin namaz iskâtý için þunu sana verdim desin. O da eline alýp, kabûl ettim desin. Kendi malý olduðunu bilsin. Lutfedip o da yanýndakine, yukarýda bildirdiðimiz þekilde versin. Böylece devredip tamamlasýnlar. Doðum târihim hicrî dokuz yüz yirmi dokuz Cemâzil-evvel´inin onuncu günüdür. Ölüm târihi ne zaman olursa, on iki yýlýný düþsünler. Ne kadar sene kalýrsa, onun için devr etsinler. Vitr namazýný bile hesap etsinler. Bir vakit namaz için beþ yüz yirmi dirhem (2.4 kg) buðday hesâb etsinler. Namaz iskâtýnýn devri tamam olunca, birkaç devir de, verilmemiþ zekât- lar için ve sadaka-ý fýtr için, birkaç devir de, kalmýþ kurbanlar ve adaklar için ve kul haklarý için yapsýnlar. Bundan sonra, gümüþ veya altýnlar hangi fakirde kalýrsa, kendi güzel arzusu ile velî olan akrabâma veya va- sýyy-i muhtârýma, tâyin ettiðim vâsime hediye etsin. O da eline alýp, ka- bûl ettim desin. Sonra velî olan akrabâm, yüz akçesini ayýrýp, elliþer akçe olmak üzere bu iki fakire versin. Sevâbýný bu fakîre (bana) baðýþlasýn.
Bundan sonra iki kimse bulup, müslüman mezarlýðýnda, sâlih bir kimsenin kabri yanýnda kabrimi kazdýrsýnlar. Kazmak için, asýl maldan yirmi beþer akçe versinler. Derinliði bir adam boyu, eni yarýsý kadar olsun. Kabri kazýp tamamladýktan sonra, kýble tarafýný kazsýnlar. Bedenim sýðacak kadar geniþ ve derince olsun. Sonra kefen iþine baksýnlar. Orta bezden olup, israf etmesinler. Kefeni asýl maldan yapsýnlar. Bundan sonra yýkamak üzere, yýkama tahtasýna koysunlar. Etrâfýmda buhur gezdirsinler. Bir sâlih kimse yýkasýn. Sâlih biri de su döksün. Yanlarýnda baþka kimse olmasýn. Sünnet üzere yýkasýnlar. Önce abdest aldýrsýnlar. Üçer defâ yýkamaya dikkat etsinler. Suyu çok döküp isrâf etmesinler. Saçýmý ve sakalýmý, hatmi ile, ýsýnmýþ su ile yýkasýnlar. Üzerime son dökülen suya kâfûr katsýnlar. Yakýn velîmiz lutfedip kalan akçeden (paradan) yýkayana ve su dökene yirmi beþer akçe versin. Sonra kefene sarsýnlar. Bundan sonra cenâze namazýmý kýlmaya hazýrlansýnlar. Dostlarýma haber versinler. Namazýmda bulunan cemâat üç safdan eksik olmasýn, fazla olursa zararý yoktur. Cenâzem getirilince, yüksek sesle zikr etmesinler. Kabrin yanýna gelince, dostlarýmdan sâlih bir kimse kabrime insin. Bu fakîri mezarýn içine indirsinler. "Bismillahi ve alâ milleti Resû- lillah" deyip lahdin içine koysunlar. Kýbleye çevirsinler. Sonra kerpiç ile lahdin aðzýný kapatsýnlar ve "Yâ Rabbî! Bu ölüyü kabir azâbýndan koru!" desinler. Kerpiç bulunmaz ise, kamýþ koysunlar. Aðaç, kiremit, hasýr ve tabut koymasýnlar. Kuru toprak üzerine koyup, sonra çukuru doldursun- lar. Balýk sýrtý gibi yapsýnlar. Bir karýþtan yüksek yapmasýnlar. Defn iþi bitince, üzerime bir testi su döksünler. Su dökmeðe baþ tarafýmdan baþlayýp, ayaklarýma kadar devâm etsinler. Din kardeþlerimden birisi mezarýmýn baþýnda dursun ve; "Yâ Rabbî! Kabri yanlarýna doðru geniþ eyle. Bu ölünün rûhuna yükseklik ve saâdet ihsân eyle, ondan râzý ol!" desin. Bir kiþi de; "Ýnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn." (Biz Allah´ýn kuluyuz ve yine O´na döneceðiz) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okusun ve; "Yâ Rabbî! Bu ölü senin emrine rücû´ etti, döndü. Sen kendisine rücû´ edilenlerin hayýrlýsýsýn. Bu kimsenin etrâfýndaki yeri, iki tarafýndan geniþ eyle ve bu ölünün rûhuna gök kapýlarýný aç ve onu güzel bir kabûl ile kabûl eyle. Münker ve Nekir´in suâllerine ve diðer suâllere karþý dilini saðlam ve doðru söyleyici eyle. Cevâbýný kolay eyle!" desin. Bundan sonra orada bulunanlara; "Kardeþiniz için magfiret isteyiniz." desinler. Bütün bu iþlerden sonra, oturup Kur´ân-ý kerîm okusunlar. Tebâreke ve yedi kerre Ýhlâs sûresini, Fâtiha ve Muavvizeteyn ve bunlardan sonra tekrar on bir defâ Ýhlâs sûresini okusunlar. Âyet-el-kürsî, Yâsîn sûresi ve Bekara sûresini sonuna kadar okusunlar. Bu okuduðumuz Kur´ân-ý kerîmi bütün ölülere baðýþladýk diye aðýzdan söylesinler. Oruç, yemîn keffâretleri, Kur´ân-ý kerîm okuma ve duâ tamam olduktan sonra, yakýn velîm lutfedip, kalmýþ olan yüz altmýþ akçenin altmýþ akçesini, altmýþ fakire versin. Bu fakîrin oruç keffâretine niyet etsin. Yüz akçesini de yüz fakire versin. Yemîn keffâretine niyet etsin.
Ynt: Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:27:49
Bundan sonra da telkîn için sâlih ve âlim bir müslüman, mezârýmýn yanýnda kalsýn. Yüzüme karþý ayakta dursun. Desin ki: "Ey Muhammed bin Meryem!" Bunu üç defâ söylesin. Sonra desin ki: "Dünyâdan þehâdet getirerek çýktýðýn ahdi hatýrla. Ýbâdete, Allahü teâlâdan baþka lâyýk ve müstehak kimse yoktur, deyip þehâdet getirmeni hatýrla. Allahü teâlâ birdir, ortaðý yoktur. Elbette Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânýn resûlüdür. Elbette Cennet vardýr. Cehennem ateþi de vardýr. Allahü teâ- lânýn ölüleri diriltip, mahþer yerinde toplamasý muhakkak vardýr ve ola- caktýr. Muhakkak ki, Allahü teâlâ mezarlarda bulunan ölüleri diriltir." Son- ra üç kerre; "Yâ Muhammed bin Meryem! "Lâ ilâhe illallah" de." Sonra üç kerre; "Yâ Muhammed bin Meryem! De ki Rabbim Allahü teâlâdýr. Dînim Ýslâm dînidir. Peygamberim Muhammed aleyhisselâmdýr." desin. Lutfe- dip mânâsýný düþünerek yavaþ yavaþ okusun. Çabuk çabuk okuyup gitmesin. Sonra; "Yâ Rabbî! Sen bunu yalnýz býrakma. Sen mâliklerin hayýrlýsýsýn." desin. Sonra dönüp evlerine gitsinler. Üzerime binâ yap- masýnlar. Çadýr kurmasýnlar. Nöbet tutmasýnlar. Baþ ucuma tanýnmasý, hatýrlanmasý ve duâya sebeb olmasý için büyükçe bir taþ diksinler. Kabrim yýkýlacak olursa, tamir etsinler. Üzerime toprak döküp, balýk sýrtý gibi yapýp, yeni gibi yapsýnlar. Bir karýþ yüksek yapsýnlar. Bid´at olan þeylerden kaçýnsýnlar.
Çoluk-çocuðuma vasiyetim olsun ki, üzerime sesli aðlamasýnlar. Allahü teâlâdan magfiret ve rahmet istemelidir. Öldüðüm günde, yedisinde, kýrkýnda ve sene-i devriyesinde yemek piþirip ziyâfet vermesinler. Fakat sevâbýný rûhuma hediye etmek üzere sadaka versinler. Çok ihsânda bulunsunlar. Allahü teâlâ kabûl eylesin. Paralarý yoksa; ekmek, pirinç, yað, tuz, soðan versinler ve ne yapabilirlerse, az olsun çok olsun, Allahü teâlâ için verip, sevâbýný, kalpleriyle ve dilleriyle bu fakîre baðýþlasýnlar. Duâ ederken beni hatýrlasýnlar, unutup gitmesinler. Yine çocuklarýma vasiyetimdir ki; dünyâya düþkün olmayalar, mal ve mevki, makam peþinde koþmayalar. Allahü teâlâya tevekkül edip, faydalý ilimleri öðrenmeye ve bunlarý yaymaya çalýþsýnlar. Sâlih ameller iþlesinler ve takvâ üzere olsunlar, haramlardan sakýnsýnlar. Meâlen; "Allahü teâlâdan korkaný, Allahü teâlâ dünyâda ve âhirette her darlýktan kurtarýr. Ona düþünmediði yerden rýzýk verir. Allahü teâlâya tevekkül edene Allahü teâlâ yetiþir. Ýhtiyâcýný ihsân eder, baþkasýna muhtaç etmez." (Talak sûresi: 3-4) buyrulan âyet-i kerîmeyi düþünerek okusunlar."
"Kardeþlerime, evlâdýma ve âhiret yolcularýna vasiyetimdir ki, Allahü teâlânýn emrettiði þeyleri yapýnýz. Kazâya kalmýþ namazlarýnýzý kýlýnýz, kalmýþ zekâtlarýnýzý veriniz. Oruçlarýnýzý tutunuz. Üzerinize farz oluyorsa hac yapýnýz. Her müslümanýn öðrenmesi farz-ý ayn olan ilmihâl bilgilerini öðreniniz. Âlimlerin sohbetine devâm ediniz. Güvenilir ve saðlam âlimlerin fetvâsýyla amel ediniz. Herkesin fetvâsýyla amel etmemelidir. Tegannî dinlememelidir. Allahü teâlânýn ismi anýldýðý zaman "Teâlâ ve Tebâreke" veya "Azze ve Celle", "Sübhânallah", "Cellecelâlüh" diyerek tâzim ediniz. Resûlullah´ýn ve diðer Peygamberlerin isimleri anýldýðý zaman salevât getirmelidir. Yazarken de bunlarý açýk yazmalýdýr. Diðer âlimler ve meþâ- yýh anýldýðý zaman, (rahmetullahi aleyh) demelidir. Hocasýna da hürmet göstermelidir. Yol göstermek hâriç, hocanýn önünden yürümemelidir. Ondan önce söze baþlamamalý ve yanýnda çok konuþmamalýdýr. Hizmetini severek yapmalýdýr. Her yerde hocanýn rýzâsýný gözetmelidir. Îtirâz etmemeli, dövse veya baðýrsa nasîhat bilmeli, incinmemelidir. Hocasýnýn yakýnlarýna da hürmet göstermelidir. Akrabâyý ziyâret etmeli, sýla-i rahmi, akrabâ ziyâretini terketmemelidir. Anne ve babanýn da haklarýný gözetmeli, onlara karþý yüksek sesle konuþmamalý ve kýzgýn bakmamalý, günah olmayan emirlerini yapmalýdýr. Dövmesine ve baðýrmasýna sabretmelidir. Karþýlýk vermemelidir. Komþularýn haklarýný da gözetmeli, kokulu bir yemek piþirince, bir mikdârýný komþulara vermelidir. Mümkün olduðu kadar komþularýn ihtiyacýný görmeli ve zarara uðrarlarsa yardým etmeli ve iyilik gelirse sevinmelidir. Diðer din kardeþlerini de sevmelidir. Kusurlarýný mümkün mertebe affetmelidir. Müdâhene etmemeli, dünyâlýk ele geçirmek için dîni vermemeli. Gerekirse müdârâ etmeli, dîni ve dünyâyý korumak için dünyâlýk vermelidir. Müdârâ zararý gidermek için olur. Çok gülmekten, faydasýz konuþmaktan sakýnmalýdýr. Alýþ veriþte dînin emirlerine uymalý ve cemâate devâm etmelidir. Bid´atlerden sakýnmalý. Misvâk kullanmaya devâm etmeli. Duâya, Allahü teâlâya hamd ve senâ ile ve Resûlüne salât ve selâm ile baþlamalýdýr. Duâ ederken bütün müminlere duâ etmeli, anneyi, babayý ve iyilik gördüðü kimseleri de duâlarýnda anmalýdýr. Yalvararak ve gizli duâ etmelidir. Yalnýz iken Allahü teâlâya yalvararak duâ etmeli, âcizliðini ve günahlarýný düþünerek aðlamalýdýr. Allahü teâlâdan istikâmet, af, âfiyet, rýzâsýný ve muvaffakiyet istemelidir. Îmânýn gitmesinden korkup, dâimâ hüsn-i hâtime (son nefeste îmân ile gitmeyi) istemeli, Ýslâm nîmetine her zaman þükretmelidir. Çoluk-çocuðuna ilmihâlini (lâzým olan din bilgilerini) öðretip, Ýslâmiyete uymayan þeylerden korumalý ve sakýndýrmalýdýr. Çocuklarý yedi yaþýnda namaza baþlatmalý, on yaþýna girdiklerinde namaz kýlmazlarsa döverek kýldýrmalýdýr. Dâimâ istigfâr etmelidir.
Büyük velîlerden Biþr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine adamýn biri gelip; "Bana vasiyet et." dedi. Biþr-i Hâfî ona; "Þöhretten sakýn, helâl lokma yemeye gayret et." dedi.
Tanýnmýþ büyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-Ý Rûmî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hasta döþeðinde yatmakta iken yedi gece çok þiddetli derecede zelzele oldu. Birçok evler ve baðlarýn duvarlarý yýkýldý. Herkes bu durumdan korkup feryâd etmeye baþladý. Bu sýrada Mevlânâ hazret- leri; "Evet zavallý toprak yaðlý bir lokma istiyor. Bunu vermek lâzým." Bu- yurdu ve sonra da; "Ben size, gizlide ve açýkta Allahü teâlâdan korkmayý, az yemeyi, az uyumayý, az söylemeyi, günahlardan çekinmeyi, oruca, namaza devâm etmeyi, dâimâ þehvetten kaçmayý, halkýn eziyetine ve cefâsýna dayanmayý, aþaðý ve sefih kimselerle düþüp kalkmaktan uzak durmayý, kerîm olan sâlih kimselerle berâber olmayý vasiyet ederim. Çünkü insanlarýn hayýrlýsý, insanlara faydasý dokunandýr. Sözün hayýrlýsý da az ve öz olanýdýr. Hamd, yalnýz Allahü teâlâya mahsustur." buyurdu.
Mevlânâ hazretleri; Oðlu Sultan Veled´e hitaben "Ey oðlum! Sana vasiyet ediyorum ki: Her halde ilim, edep ve takvâ üzerine bulun. Her zaman geçmiþ din büyüklerinin eserlerini inceleyerek, Ehl-i sünnet vel-cemâat yolundan ayrýlmamayý vazîfe edin. Fýkýh (Ýslâm hukûku) ve hadîs-i þerîf öðren, câhil sofulardan olma. Namazý her zaman cemâatle kýl, fakat imâm ve müezzin olma. Þöhret isteme, zîrâ þöhret âfettir. Makâma baðlý olma. Yazdýðýn þeylerde adýný yazma. Mahkemede hâkim huzûruna çýkma. Kimseye kefil olma. Halkýn iþlediði iþlere karýþma. Devlet büyüklerinin çocuklarýyla arkadaþlýk etme. Uzlete çekilme, yalnýz kalma. Çok söz söyleme. Çok söz iþitmek kalbe nifak verir. Sözü inkâr etme. Onun söyleyenleri ve sâhipleri çoktur. Az söyle ve halkýn kötülük ve eðrilerinden arslandan kaçar gibi kaç, bir kenarda dur. Kadýnlardan ve dinde eðri yollara girenlerden sakýn. Herkesle ve zenginlerle sohbet etme (oturup kalkma). Helal ye ve þüphelilerden kaçýn. Dünyâ malýna kapýlma. Dünyâ arzusu dînin zâyi olmasýna sebeb olur. Çok gülme ve kahkaha atma. Zîrâ fazla gülmek kalbin ölümüdür.
Herkese þefkatle bak. Hâinlikle bakma. Dýþýný süsleme. Zîrâ dýþýn süsü; için, kalbin, rûhun harâb olduðunu gösterir. Baþkalarýyla mücâdele etme ve hiç kimseden bir þey isteme. Kimseye hizmet buyurma. Âlimlere, evliyâya, mal, can ve tenle hizmet et. Din büyüklerinin hâllerini inkâr etme. Zîrâ inkâr edenler rahat ve kurtuluþ yüzünü göremezler." buyurdu.
Mýsýr´da yetiþen büyük velîlerden Demirtaþ Muhammedî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) vefâtýna yakýn, malýný, servetini üç kýsma ayýrdý. Bir kýsým gelirini, bahçe ve zâviyesinin bakýmý için, bir kýsmýný çocuklarýnýn ihtiyaçlarý için ve bir kýsmýný da zâviyesinde kalan talebeler için harcan- masý þeklinde vasiyette bulundu.
Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hastalanmýþ, vefâtý yaklaþmýþtý. Talebeleri ve sevdikleri, baþucuna geldiler ve son nasîhat ve vasiyetlerinin ne olduðunu öðrenmek istediler. O; "Cumâ günü gusül abdesti alýnýz. Her akþam abdestli olarak yatýnýz. Her hâlinizde Allahü teâlâyý hatýrlayýnýz. Bir hadîs-i þerîfte Peygamber efendimiz; "Cumâ günlerinde bir an vardýr ki müminin o anda ettiði duâ reddolmaz." buyurdu. Baþka bir defâsýnda; "Cumâ günü sabah namazýndan önce, Estaðfirullah el azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh, okursa, bütün günahlarý affolur." buyurdu. Yine; "Cumâ namazýn-dan sonra yedi Ýhlâs ve Muavvizeteyn okuyaný, Allahü teâlâ bir hafta ka-zâdan belâdan ve kötü iþlerden korur." buyurdu. Cumâ günü yapýlan i-bâdetlere, baþka günde yapýlanlarýn en az iki katý sevap verilir. Cumâ günü iþlenen günahlar da iki kat yazýlýr. Bir hadîs-i þerîfte; "Cumartesi günleri yahûdîlere, Pazar günü nasâraya verildiði gibi, Cumâ günü müslümanlara verildi. Bu gün müslümanlara hayýr, bereket, iyilik vardýr." buyurdular."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr Vâsýtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, son hastalýðýnda; "Bize vasiyette bulun." dediler, o zaman; "Allahü teâlânýn sizden istediði þeylere uygun hareket edin." buyurdular.
En büyük velîlerden Ýmâm-ý Ebû Yûsuf hazretlerinin olgunluk, ahlâk güzelliði ve insanlar üzerindeki îtibârý ortaya çýkýnca, hocasý Ýmâm-ý A´zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ona þu vasiyet ve tavsiyelerde bulundular:
"Ey Yâkûb, sultâna saygý göster. Mevkiine hürmet et. Huzûrunda yalan söylemekten sakýn. Ýlmî bir mesele için seni çaðýrmadýðý vakitlerde yanýna gitmekten kaçýn. Çünkü ona gidip gelmeyi, girip çýkmayý çoðaltýrsan, sana îtibâr etmez olur, mevkiin yanýnda küçülür.
Huzûruna girdiðin zaman hem kendi kadrini hem de baþkasýnýn kadrini kýymetini bilen ol.
Sultanýn dostlarý ve taraflarý ile buluþma. Etrâfýndakilerden uzaklaþ ki þerefin ve merteben yerinde kalsýn. Halk önünde konuþma, yalnýz sorduklarýna cevap ver. Halk ve tüccar arasýnda da dînî ve zarûrî bilgiye âid olmayan sözlerden kaçýn ki, sevgin ve mala raðbetin üzerinde durulmasýn. Zîrâ onlar kötü zanda bulunabilirler ve yaklaþmaný kendilerinden rüþvet almana atfederler.
Halk arasýnda ne gül ne de gülümse. Çarþý pazara da çok çýkma.
Yol aðýzlarý ve köþebaþlarýnda oturma. Ýcâbederse mescidde ve avlusunda otur. Çarþý, sokak ve câmilerde bir þey yeme. Dükkanlarda da oturma. Yol kenarlarýnda bulunan çeþmelerden, musluklardan ve sakalarýn ellerinden su içme. Ýpekten yapýlma atlas veya çeþitli ipekler giyme. Çünkü bunlar insaný ahmaklýða, gevþekliðe götürür.
Eþinin (hanýmýnýn) yanýnda yabancý kadýnlardan konuþma. Sen baþka kadýnlardan bahsedince o da yabancý erkeklerden söz etmek hakkýný kendinde bulur. Evlilik hayâtýnýn maddî bütün ihtiyaçlarýný saðlamaya muktedir olduðunu bilmeden evlenme. Önce ilim tahsîl et. Sonra helâlýndan mal ve servet edin. Ondan sonra evlen. Çünkü tahsil zamânýnda hayâtýný da kazanmak istersen ikisini bir arada yürütemez, tahsîlini noksan býrakýrsýn. Ýlim tahsîlinden önce edineceðin servet ise seni dünyâ ile uðraþmaya, hizmetçiler tutmaya teþvik eder. Bu sûretle vaktin boþa gider. Çoluk-çocuðun olur. Nüfûsun artar, onlarýn ihtiyâcýný temine çalýþýrken ilmi býrakýrsýn. Gençliðinin kuvvetli, gönlünün âsûde, rahat, kafanýn zinde zamânýnda ilim tahsîli ile uðraþ. Sonra mal ve mülk toplamaya çalýþ. Zîrâ evlat ve ýyâlin bakmakla yükümlü olanlarýn çoðalmasý zihni karýþtýrýr. Hayâtýný kazanýnca da evlenebilirsin.
Her halde Allahü teâlâdan kork, fenâlýklardan korun. Emânetleri koru. Küçük-büyük, zengin-fakir herkese iyilik ve nasihatte bulun. Hiç kimseyi küçük görme. Vakarlý ol ve herkese deðer ver. Ýnsanlar ile düþüp kalkma. Onlar seni arasýnlar. Ziyâretine gelenleri iyi karþýla. Meselelerine cevap ver. Eðer o meselenin ehli ise ilim ile meþgul olur, deðilse sana muhabbet sevgi besler. Her kim sana bir mesele sormaya gelirse, yalnýz sorusuna cevap ver. Fazla þeyler ilâve etme. Çünkü, sorusunun uzun cevâbý onun zihnini karýþtýrýr.
Kazançsýz, azýksýz on sene de kalsan, ilim öðrenmekten yüz çevirme. Çünkü tahsilden vazgeçtiðin takdirde yine geçimin darlaþacaktýr.
Fýkýh ilmini öðrenmek ve bu ilimde derinleþmek anlayýþlarýný arttýrmak üzere sana gelenlerin ilme karþý raðbetini arttýrmak için onlarýn herbirini birer oðul ve evlâd edinmiþçesine karþýla.
Halktan veya emrin altýnda çalýþanlardan biriyle münâkaþa etme. Çünkü böyleleri ile münâkaþa, itibârýný giderir.
Hiç kimsenin yanýnda, isterse sultân olsun hakký anmaktan ve söylemekten çekinme.
Baþkasýnýn yaptýðýndan daha çok ibâdet, verdiklerinden ziyâde ihsanda bulunmadýkça, canýn rahat etmesin. Çünkü insanlar senin, kendi ibâdetlerinden fazlasýna önem vermediðini görünce sende ibâdete karþý raðbet azlýðýna hükmederler. Ýlminin sana bir fayda vermemiþ olduðuna inanýrlar. Kendi câhillikleri ile yaptýklarý amelleri, senin ilim ile yaptýklarýndan üstün görürler.
Hoca ve üstadlarýna hürmet et, onlara dil uzatma. Ýnsanlardan dâimâ çekin. Allah için gizli hâlinde ne isen, açýk durumunda da öyle ol.
Çok gülme. Zîrâ çok gülmek kalbini öldürür. Vakarlý bir þekilde yürü. Acele acele, salýna salýna yürüme. Ýþlerinde aceleci olma. Konuþurken yüksek konuþma, baðýrýp çaðýrma. Dâimâ kendin için sükûn ve sükûtu seç.
Ýnsanlar yanýnda Allahü teâlâyý çokça an ki, onlar da bunu senden öðrensinler. Namazlarýnýn arkasýnda kendine bir vird, bâzý iþleri vazife edin. Meselâ; Kur´ân-ý kerîm okur, Allahü teâlâyý zikreder, belâ ve musîbetlere karþý ihsân ettiði sabýr ve tahammül kudretine, bahþettiði çeþitli nîmetlere þükredersin. Her ayýn belirli günlerinde oruç tutmayý âdet edin ki baþkalarý da bu hususta sana uysun.
Nefsini dâimâ murâkabe et, gözet, kontrol et, baþkasýna karþý koru ki, hem dünyâ ve hem de âhiretine âid amellerinde ilminden istifâde edebilesin.
Dünyâya ve dünyâlýðýna güvenme. Bulunduðun hale de dayanma. Çünkü Allahü teâlâ, varlýðýnýn cümlesinden sana soracaktýr.
Ýnsanlara hatâlarýnda uyma. Dîne uygun iþlerinde tâbi ol. Fenâlýðýný bildiðin bir kimseyi o kötülüðü ile anma. Ondan fayda ve iyilik ara ve iyi hâli ile an. Meðer o kimsenin fena hâli din husûsunda ise o zaman bunu insanlara söyle de, ona uymasýnlar ve ondan sakýnsýnlar.
Ölümü hatýrýndan çýkarma. Hocalarýn ve kendisinden bilgi aldýðýn zâtlar için Allahü teâlâdan af ve maðfiret dile. Kur´ân-ý kerîm okumaya devâm et. Kabirleri ve büyük zâtlarý ve mübârek yerleri çokça ziyâret et. Ýnsanlarýn sana arzedeceði, Peygamber efendimizi rüyâda görmüþ olmalarýný, câmilerde, türbelerde ve makberlerdeki mübârek zâtlarýn gördükleri rüyâlarýný iyi karþýla. Red ve inkâr etme.
Hayvânî zevklerine düþkün, nefsânî arzularýna uyan kimseler ile berâber oturma. Yalnýz dîne dâvet yolunda böyleleri ile birlikte bulunmakta bir mahzûr yoktur. Oyun ve eðlence yerlerine ve söðülüp sayýlan yerlere gitme. Ezân okununca hemen câmiye gitmeye hazýrlan ki baþkalarý senden önce davranmasýn.
Komþundan gördüðün nâhoþ halleri ört. Çünkü sýr sana emânettir. Ýnsanlarýn gizli taraflarýný açma.
Seninle bir þey hakkýnda istiþâre etmek, danýþmak isteyen kimseyi dinle. Seni Allahü teâlâya yaklaþtýracaðýný bildiðin þeyleri ona söyle. Bu tavsiyemi de kabul eyle. Çünkü, bundan dünyâ ve âhirette istifâde edeceksin.
Cimrilikten kaçýn. Zîrâ herkes cimrilere buðzeder. Onlarý sevmez. Tamahkârlýk ve yalancýlýktan sakýn. Karýþtýrýcý olma. Bütün iþlerde insanlýðýný koru. Güzel huylu ol. Ýnsanlarý incitmekten kaçýn. Her zaman her yerde temiz elbise giy. Dünyâya raðbet ve hýrsý azaltarak nefsini temizle. Dünyâ sevgisini içinden at. Kalbin temiz olsun.
Fakir olsan da fakirliðini belli etme. Zengin görün. Himmet ve gayret sâhibi ol. Azmi ve gayreti zayýflayanýn, mevkii de zayýflar.
Yolda giderken saða sola bakma. Dâimâ önüne bakarak yürü.
Dünyâyý ilim adamlarý yanýnda hor ve hakir göster. Çünkü âhirette olanlar dünyâdakilerden daha hayýrlýdýr.
Münâzara âdâbýný bilmeyen ve iddiâlarýný delilleri ile ispat edemeyen kimselerle söze giriþmekten kaçýn.
Mevki ve makam peþinde koþan, halk arasýndaki meselelere dalan ve bu sûretle kendilerine þöhret ve menfaat saðlamak isteyenlerin sözlerine ve aralarýna karýþma. Çünkü onlar bu hususta seni haklý bilseler dahi sözlerine de önem vermezler. Þarlatanlýklarý ile seni susturmak ve utandýrmak isterler.
Kibar ve efendi bir topluluðun arasýna girdiðin vakit sana yer göstermedikçe onlarýn üst taraflarýna oturma ki onlardan sana üzüntü verecek bir þey gelmesin.
Bir cemâat içinde bulunduðun zaman seni saygý ile öne geçirmedikçe kendiliðinden ileri safa geçme. Ayný þekilde muâmele görmeden de mihrâba geçip imâm olma.
Herkese âid olan park ve mesireliklere çýkma.
Zâlim sultan ve âmirlerin yanlarýnda bulunma. Belki onlar senin yanýnda hak, doðru ve helâl olmayan bir iþ yaparlar, sen de onlarý bunlardan men edemezsin. Sükûtunu gören insanlar onlarýn söz ve hareketlerinin hak, doðru olduðunu sanýrlar.
Ýlim meclislerinde hiddet ve þiddet göstermekten sakýn.
Beni de hayýrlý duâdan unutma. Bu nasihatýmý kabul et. Onu ancak sana, senin ve bütün müslümanlarýn iyiliði için yapýyorum."
Kuzey Afrika´da yetiþen büyük velîlerden Ebü´l-Hasan-ý Þâzilî (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin talebeliðinde hocasýna olan teslimi- yeti tam ve mükemmel bir hâle gelince, karþýlaþacaðý birçok sýkýntýlarý, hocasý kendisine haber verdi. Þöyle vasiyet etti: "Hak teâlâyý bir an unu- tup gaflette olma. Dilini halkýn diline ve kalbini halkýn kalbine benzetmek- ten sakýn, bütün uzuvlarýn ile Ýslâmiyete uy. Ýslâma uygun olmýyan þey- lerden sakýn. Farzlarý yerine getirmeye devâm et. Ýþte o vakit Allahü te- âlânýn velîliði sende tamâm olur. Allahü teâlânýn haklarýný yerine getirmekten baþka hiçbir þeyi halka hatýrlatma. Ýþte o zaman verâ ve takvâya yâni haram ve þüphelilerden kaçmaya tam uymuþ olursun.
Büyük Ýslâm âlimi Þeyh Edebâlî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin feyz ve bereketleri, yol göstermesi ile altý asýrdan fazla devâm edecek olan cihan devletinin temellerini atan Osman Gâzi, âlimlere ve evliyâya yakýn olmanýn ehemmiyetini de belirttiði vasiyetnâmesinde kendisinden sonra gelecek oðluna dolayýsýyla evlâtlarýna þunlarý vasiyet etti: "Allahü teâlânýn emirlerine muhâlif bir iþ iþlemeyesin! Bilmediðini, dînimizin ulemâsýndan sorup anlayasýn! Sana itâat edenleri hoþ tutasýn! Askerine inâmý, ihsâný eksik etmeyesin ki, insan ihsânýn kulcaðýzýdýr. Zâlim olma! Âlemi adâletle þenlendir ve Allah için cihâdý terk etmeyerek beni þâd et! Ulemâya riâyet eyle ki, þerîat iþleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona raðbet, ikbâl ve hilm göster! Askerine ve malýna gurur getirip, dînimizin âlimlerinden uzaklaþma! Bizim mesleðimiz Allah yoludur ve maksadýmýz Allah´ýn dînini yaymaktýr. Yoksa, kuru kavga ve cihângirlik dâvâsý deðildir. Sana da bunlar yaraþýr. Dâimâ herkese ihsânda bulun! Memleket iþlerini noksansýz gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet ediyorum." Osmanlý sultanlarý, bu vasiyetnâmeye candan sarýldý. Bu vasiyetnâme, devletin altý yüz sene hiç deðiþmeyen anayasasý oldu.
Altý asýr, insanlara huzur ve saâdet, onlarýn eli, onlarýn yardýmý ile daðýtýldý. Allahü teâlâ, o büyük devleti bu mübârek insanlara nasîb etti.
Þeyh Edebâlî hazretleri buyurdular ki: "Topraða baðlanýnýz, suyu isrâf etmeyiniz, mîrâsýnýzýn saðlam kalmasýna dikkat ediniz, veriniz, elleriniz yumuk, kapalý kalmasýn, ilim sâhiplerini koruyunuz, aðaç dikiniz, ödünç aldýðýnýzý fazlasý ile iâde ediniz, Kur´ân-ý kerîmi güçlü olmak için okuyunuz, baðýnýzý bahçenizi viran býrakmayýnýz, Peygamber efendimizi çok iyi tanýyýnýz. Hadîs ezberleyiniz, bildiklerini öðretenler unutulmazlar."
Meþhur tefsîr âlimi ve velî Fahreddîn-i Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) vefâtýna yakýn, talebelerinden Ýbrâhim bin Ebû Bekr Ýsfehânî´ye þu nasîhatta bulundular: "Her katý kalbi yumuþatan âhiret yolculuðu yaklaþmýþ ve dünyâ hayâtýnýn sonunda bulunan, Rabbinin rahmetini uman, Mevlâsýnýn keremine güvenen bu kul Muhammed bin Ömer bin Hasan Râzî der ki: Peygamberlerin, meleklerin en büyüklerinin yaptýklarý, bildiðim ve bilmediðim, lâyýk olduðu hamdler ile Allahü teâlâya hamd ederim. Allahü teâlânýn rahmeti, Resûlullah efendimize, diðer Resûller, Nebîler (aleyhimüsselâm), mukarreb melekler ve sâlih kimseler üzerine olsun.
Ýnsanlar derler ki: "Ýnsan vefât ettiði zaman, ameli kesilir. Dünyâ ile alâkasý kalmaz." Bu söz, iki yönden sýnýrlandýrýlabilir. Birincisi, eðer vefât eden kimse dünyâda insanlara faydalý þeyler býrakmýþ ise, bu ona duâ yapýlmasýna vesîle olur. Þartlarýna uygun duâ, Allahü teâlânýn katýnda makbûldür. Ýkincisi, evlâda âid olan husustur. Sâlih evlâd da ölen anasý-babasý için faydalý olur.
Biliniz ki ben, ilim âþýðýydým, doðru olsun yanlýþ olsun, bir þeyin ne olup olmadýðýný öðrenmek için pekçok þey öðrendim. Vallahi kelâm, akâid ilmi ile ilgili, doðru yanlýþ bütün itikâtlarý, filozoflarýn görüþlerini çok tedkîk ettim. Ancak Kur´ân-ý kerîmde bulduðum faydaya eþit olanýný hiçbirisinde görmedim. Çünkü Kur´ân-ý kerîm, Allahü teâlanýn yüce kudretini ve azametini teslîm ve kabûl etmeye teþvîk ediyor, îtirâz ve karþý çýkmaktan, derin mücâdele ve münâzaradan men ediyor. Çünkü beþer aklý, derin ve anlaþýlmasý zor meseleler arasýnda boðulup gitmektedir. Bu sebeple dînimizin bildirdiklerini aynen kabûl edip, üzerinde konuþmamak en sâlim yoldur.
Ey âlemlerin Rabbi! Mahlûkâtýn, senin Ekrem-ül-ekremin, merhametlilerin en merhametlisi olduðunda ittifak etmektedir. Yâ Rabbî! Bu zayýf kuluna müsâmaha eyle. Dilimi sürçmekten muhâfaza buyur, bana yardým et. Hatâ ve kusûrlarýmý setreyle, ört. Kitâbým Kur´ân-ý kerîm, yolum Resûlullah efendimize, sünnet-i seniyyeye uymaktýr. Yâ Rabbî! Senin hakkýnda hüsn-i zan sâhibiyim. Rahmetin hakkýnda çok ümitliyim. Çünkü sen:
"Kulum beni zannettiði gibi bulur." buyurdun. Yâ Rabbî! Ben hiçbir þey getirmesem de, sen ganîsin, kerîmsin, ümîdimi boþa çýkarma. Duâ- mý geri çevirme. Beni ölümden önce ve sonra azâbýndan kurtar. Ölüm sýrasýnda can çekiþirken bana kolaylýk ver. Çünkü sen erhamürrâhimîn- sin.
Kitaplarýma gelince, onlarda çok þeyler yazdým. Onlarý mütâlaa edip okuyan, ihsân ederek iyi duâ ile beni ansýn. Eðer böyle bir duâda bulunmazsa, hiç olmazsa hakkýmda kötü sözde bulunmasýn. Benim meseleleri geniþ yazmaktan maksadým, mevzuu geniþletmek, derinlemesine ele almak, zihinleri açmaktýr. Bütün bunlarda, Allahü teâlâya güvenip, dayandým."
Daha birçok þeyleri vasiyet eden Ýmâm-ý Râzî hazretleri, sonra þunlarý söyledi: "Talebelerime ve üzerinde hakkým olanlara þunu vasiyet ediyorum: Ben vefât edince, benim ölümümü her tarafa yaymasýnlar. Dînin emirlerine uygun olarak defnetsinler. Beni defnettikleri zaman, okuyabildikleri kadar bana Kur´ân-ý kerîm okusunlar. Sonra; yâ Rabbî! Sana fakîr ve muhtaç birisi geldi, ona lütuf ve ihsânda bulun, desinler." sözleriyle vasiyetini bitirdi.
Doðu Anadolu´da yetiþen büyük velîlerden Seyyid Fehim-i Arvâsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ömrünün son günlerine doðru rahatsýzlýðý fazlalaþtý. Bir Cumâ günü hasta haliyle câmiye gitti. O gün halîfesi ve oðlu Seyyid Muhammed Emin Efendi belið ve hazîn bir hutbe okudu. Câminin arkasýndaki çeþmeye kadar saflar baðlamýþ olan cemâat bu hutbenin tesiriyle mahzûn olup, aðladý. Seyyid Fehim hazretleri Cumâ namazýný oturarak kýldý. Sonra da Seyyid Abdülhakîm Efendi, Seyyid Muhammed Emîn Efendi, Halîfe Derviþ ve Halîfe Ali adlý dört halîfesini huzûruna dâvet buyurarak vasiyetlerini þöyle bildirdi:
"...Muhammed Emin yerime ikâme edilmiþtir. Yâni benim vazîfemi yürütecektir. Ýnce kalplidir. Bize karþý sevgisi çok kuvvetli olduðu için benden sonra fazla yaþayacaðýný zannetmiyorum. Ondan sonra Seyyid Abdülhakîm mutlak olarak yerime ikâme buyrulmuþtur. Kendisi, Arvas´ta olsun, Baþkale´de olsun, Ýstanbul´da olsun ona itâat ediniz. Onun rýzâsý benim rýzâmdýr. Ona muhâlefet bana muhâlefettir." buyurarak Seyyid Abdülhakîm Efendinin zamanla Ýstanbul´a geleceðini iþâret etti. Dört halîfesinden baþka bâzý talebelerinin de bulunduðu sýrada vasiyetine devâm ederek buyurdu ki: "Kitaplarýmý Arvas Kütüphânesine vakfettim. Benim bildiðim kimseye borcum yoktur. Ýhtiyâten îlân edin. Þâyet alacaklýlar çýkarsa, ne kadar iddiâ ederlerse, Muhammed Emin tereddütsüz versin. Ýlmin ve Nakþibendiyye yolunun yayýlmasýna ihtimâm gösteriniz. Seyyi- dim ve senedim Seyyid Büzürk (Seyyid Tâhâ-yý Hakkârî) hazretlerinin, her sene asgarî bir defâ Van´a gidip halký irþâd için fakîre olan emirlerini yerine getiriniz. Hüseyin´in annesinin genç olmasýna raðmen çocuklarýný býrakýp gideceðine kâni deðilim. Bununla berâber himâye etmek lâzým- dýr." buyurdu. O sýrada on yaþýnda olan Hüseyin Efendi orada oynuyor- du. Bir ara; "Can fedâ babacýðým. Misâfir çoktur. Dýþarýda hep sizi bekliyorlar. Niye yatýyorsunuz. Kalkýn misâfire bakýn." deyince, çocuðun sözlerine tebessüm ederek; "Bu çocuk sâlihtir." buyurdular.
Vasiyetine devâm ederek; "Benden sonra çok fitne çýkacak, kadýnlardan hayâ perdesi kalkýp, çarþý pazarlarda dolaþacaklar. Ýslâm, Abdül- hamîd Hanla kâimdir." buyurdu. Bir ara Seyyid Abdülhakîm Efendiye dönerek; "Cenâb-ý Hak sizi muhâfaza edecektir." buyurdu ve Ýbrâhim aleyhisselâmýn ateþte yanmadýðý kýssasýný anlattý. "Nakþibendiyye yolu- nun yayýlmasý için elimden geldiðince, kýl kadar ayrýlmamak üzere hiz- met ettim. Ýnþâallah mes´ûl deðilim. Tam tedkîk etmeden fetvâ vermeyiniz. Ruhsatlarla yetinmeyiniz. Ýmkân oldukça azîmetleri esas kabûl ediniz." buyurduktan sonra bir müddet kimseyi yanlarýna kabûl buyurmadýlar. Allahü teâlâyý anmakla ve ibâdetle meþgûl oldular. Bir ara karpuz istediler. Fakat o mevsimde Müküs´de karpuz yoktu. Çatak´a gidip getirdiler. Fakat karpuzu yemeden vefât ettiler.
Anadolu´da yetiþen evliyâdan Fethullah-ý Verkânisî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hastalýðý sýrasýnda oðlu Alâeddîn´e âlim ve sâlihlerle bulunmasýný tavsiye etti. Ayrýca sadaka vermesini emretti. Çünkü sadaka, hastalýklarýnýn þifâsý olacaktý. Ayrýca her sene bir kendisi bir de hocasýnýn rûhu için kurban kesilmesini vasiyet etti.
Evliyânýn büyüklerinden Fudayl bin Ýyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin iki kýzý vardý. Vefâtý yaklaþýnca hanýmýna þöyle vasiyet etti: "Vefâtýmdan sonra iki kýzýmý al ve Ebû Kubeys Tepesine çýk. Ellerini açarak þöyle niyazda bulun: Yâ Rabbî! Fudayl bana vasiyetinde dedi ki: "Ben hayatta iken bu iki emânete gücümün yettiði kadar baktým. Ama ben ölüp de kabre girdikten sonra bu emânetleri sana iâde ettim."
Fudayl bin Ýyâd hazretleri vefât edip, defn iþleri tamamlandýktan sonra, hanýmý vasiyeti yerine getirmek üzere bildirilen yere kýzlarýný götürdü ve bildirdiði gibi duâ edip çok aðladý. Bu sýrada Yemen hükümdârý, yanýnda iki delikanlý oðlu ile beraber oradan geçiyordu. Hanýmlarýn aðlayýp sýzladýklarýný görünce, yanlarýna gidip; "Bu hal nedir!" diye sordu. Haným hâdiseyi anlatýnca, Yemen hükümdârý dedi ki: "Bu kýzlarý, her biri için bin altýn mehir ile oðullarýma nikâhlýyalým." Fudayl bin Ýyâd´ýn hanýmý; "Râzýyým." dedi. Kýzlarýn ve oðullarýn da rýzâsý alýndý. Hep berâber Yemen´e gittiler. Ýleri gelenler toplandý ve nikâhlarý kýyýldý, düðün yapýldý.
Büyük velî, fýkýh ve tasavvuf âlimi Muhammed Hâdimî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin oðluna yaptýðý vasiyeti þöyledir:
Allahü teâlâya hamd, Habîb-i ekremine, âl u eshâbýna ve O´nun sünnetlerine tâbi olan ve yolunu sevenlere salât ve selâm olsun.
Ey nasihat kabûl edici, pek aziz oðul Saîd! Allahü teâlâ seni uzun ömür içerisinde sevdiði ve râzý olduðu þeylerle azîz eylesin. Ziyâde ilmin hâsýl edeceði takvâ, istikâmet, korku ile mesûd kýlsýn.
Ýmâm-ý Gazâlî´nin de buyurduðu gibi, nasihat etmek kolaydýr. Zor olan, onu yerine getirmektir. Çünkü nefsin fýtratýnda, yaratýlýþýnda nefsâ- nî arzu ve istekleri sevmek vardýr. Yine nefsin fýtratýnda, yaratýlýþýnda hep kendi temenni ve arzu ettiklerine meyletme vardýr. Kiþi, sevdiðinin aybýna karþý kördür ve kiþinin düþmaný, kendi evinin içindedir. Binâena- leyh o düþmanýn zarârýndan ve hîlesinden emin olmak zor ve güç olur. Nefsin kýlýcýndan ve oklarýndan, ancak kendi Rabbine ve nefsinin Rabbi- ne yalvararak kurtulabilirsin.
Sonra bil ki, ben günahkârým, hatâlý nefsime, sana ve bütün kardeþ- lerime, bilhassa talebelerime ve sevdiklerime, âlemlerin rabbi olan Allahü teâlânýn peygamberlerine, evliyâsýna ve bütün kullarýna yaptýðý tavsiyeyi yaparým. Cenâb-ý Hak Nisâ sûresi 131. âyet-i kerîmesinde meâlen þöyle buyurmuþtur: "Sizden önce kitap verilenlere ve size emrettik ki Allahü te- âlâdan ittikâ edin (korkun, takvâ sâhibi olun)..."
Ýmâm-ý Nevevî, El-Minhâc kitabýnda buyuruyor ki: "Eðer âlemde takvâdan baþka hayrý daha çok toplayan, sevâbý daha büyük olan, ubûdiyette, kullukta daha yüksek, kemâle erdirmekte daha evlâ, dilekleri daha çok birleþtiren bir haslet olsaydý, Allahü teâlâ onu tavsiye ve emrederdi. Çünkü O, kullarýna en merhametli, en þefkatli olan ve en çok nasihat e- dendir."
Ýþte bunun için Peygamber efendimizin sevdiklerinden birine yaptýðý bir vasiyetinde; "Sana Allahü teâlâdan korkmayý (takvâyý) tavsiye ederim. Çünkü o her þeyin baþýdýr." buyurmuþtur.
Takvâ, dünyâ ve âhiretin hayýrlarýný toplayan bütün mühim iþlere kâfi gelen, insanlarýn ulaþabilecekleri en yüksek derecelere ulaþtýran, üzerine ilâve yapýlamayacak vazgeçilmeyen bir esastýr. Hadîs-i þerîflerde buy- ruldu ki: "O kökü sâbit, dallarý semâda olan güzel bir aðaçtýr." ve; "Çirkin bir söz de yerden koparýlmýþ, kökü olmayan kötü bir aðaca benzer." Takvâ her türlü kötülüðü zorluðu ve zihni bulandýran, sarhoþ eden þeyleri kökünden sökücüdür. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen buyuruyor ki: "Allahü teâlâ muttakîlerle (takvâ sâhipleri ile) berâberdir."
O halde sen, Allahü teâlânýn râzý olmadýðý þeylerden uzuvlarýný koruyarak, cenâb-ý Hakk´ý ululayýp, tesbîh ederek, her türlü noksan sýfatlardan uzak bilerek kalbini aydýnlat. Bütün gayretini harcayarak ve bütün gücünü sarf ederek onun en üst makâmýný elde etmeye, ihtimâm göstermeye çalýþ. Bu konuda dikkatli ol ve sýký sýkýya ona baðlan.
Bu ise ancak, yapýlmasý mahzurlu olan þeylere düþmemen ve yapýlmasý mahzurlu olmayan, fakat terki daha iyi olan þeyleri terk etmen sûretiyle mümkün olur. Bu da ancak inanýlacak esaslar, amel edilecek hususlar, normal iþler ve muâmelâtta (günlük iþlerde) zarûrî bir sebeb olmaksýzýn, ruhsatlardan kaçýnman ve Ýslâmiyetin azimetlerine sarýlmaya devâm etmenle mümkündür.
Bu da, dünyâ ehlinden kaçmakla hâsýl olur. Çünkü dünyâya düþkün insanlarla berâber olmak, tecrübe edilmiþ bir zehirdir. Onlarla haþýr neþir olmak, kesici bir oktur. Onlardan çekin ve hîlelerine karþý müteyakkýz, uyanýk ol. Onlarla berâber olmak bulaþýcý, tabiat da onu bulaþtýrýcýdýr. Dâvetlerine mümkün mertebe gitme. Onlarý dost edinmekten yüz çeviren biri demiþtir ki: "Onlarýn zararlarýnýn en azý, kendilerine yaptýðýn ziyâretler sebebiyle, vakitlerini çalmalarýdýr." Vakit de senin malýnýn sermâyesidir. Ondan bir an geçer de, ömrün müddetince, askerleriyle birlikte meliklerin hazinelerini sarf etsen bile, onu tekrar ele geçirmek mümkün deðildir.
Ynt: Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:28:24
Hazret-i Ali´den gelen bir sözde denilmiþtir ki: "Ahâlisi senden þikâyetçi olan bir beldede oturma. Zîrâ sen onlarla berâber olmakla küçülürsün." Ahlâký ve sireti güzel, salâh ve tevâzuu görülen kimse ile arkadaþlýk etmek çok güzel olduðu gibi, bu kötülüklere karþý keskin bir panzehirdir ve muazzam bir iksirdir. Sen böyle bir kimsenin sohbetinde hattâ mümkünse hizmetinde bulun. Sen onlardan olmasan da, ahlâkýyla ahlâk- lanmak, gidiþât ve hikmetlerini anlamak maksadýyla sâlihleri sev.
Haramlardan çekindiðin gibi þüphelilerden de uzak dur. Çünkü haramlar, þüphelilerle sâbit olur. Nitekim: "Kim þüpheli þeye düþerse, harama da düþer." hadîs-i þerîfi bunu göstermektedir. Kimin söylediðine bakma, ne söylediðine bak. Dünyâdan az bir þeye kanâat et. Çünkü kimin gâyesi, kendisine kâfi gelecek þey olursa, o hususta olanýn en azý bile kendine yeter. Eðer gâyesi zengin olmak ise, onu ihtiyaçsýz kýlmak mümkün deðildir, vâdiler altýn olsa, baþka bir vâdi ister.
Dedenin vefâtýndan sonra, rüyâda tavsiye ve nasihat isteyen babana yaptýðý vasiyeti al. O þöyle demiþti:
Þunlar sana nasihat olarak kâfidir. Bak benim yanýmda dünyâ malýndan bir þey var mý? Dünyâya kýymet verme. Ona ve dünyâ ehline ihtiyacýný açma. Ýhtiyaç gösterirsen, her þeye muhtaç olmaktan kurtulamaz, ömrün boyunca düþkün ve aþaðý olursun ve hiçbir þey elde edemezsin. Ýhtiyâcýný yalnýz Rabbine aç ve dâimâ O´nun emrine uy. Ýþte o zaman her þey sana muhtâc olur ve her þey hattâ pâdiþâhlar senin peþine düþer. Bunlar nasihatlarýn anasýdýr, onlarla amel edersen hiç bir þeye muhtâc olmazsýn."
Kalk git. Ömrünü seni ilgilendiren faydalý þeylerde harca. Fýrsat varken, seni ilgilendirmeyen mâlâyâni þeylerde zâyi etme. Þu hadîs-i kudsî- ye sarýl: "Ey dünyâ, bana hizmet edene, sen de hizmet et. Sana hizmet edeni ise yor." Kim dünyâya tâbi olursa, felâh bulamaz. Âhirette ise kur- tuluþa eremez. Dünyâdan ve ona düþkün olanlardan, arslandan kaçtýðýn gibi kaç. En yüksek olaný, en alçak olanla ifsâd etme. Sermâyeni bâki zil- lette olan amellere harcama. Resûlullah efendimizin þu hadîsini düþün; "Dünyâ için, orada kalacaðýn kadar çalýþ. Âhiretin için de orada kalaca- ðýn kadar amel et. Allahü teâlâ için, O´na ihtiyâcýn miktarýnca amel eyle. Cehennem için, ona sabredebileceðin kadar günâh iþle. Dilediðin gibi yaþa; muhakkak ki sen öleceksin. Dilediðini sev, muhakkak ki ayrýlacak- sýn. Dilediðini yap, muhakkak sûrette sen onun karþýlýðýný göreceksin."
Peygamber efendimizin þu hadîsine de dikkat et: "Dünyâda sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol." O halde ömrünü boþ þeylerle zâyi etme. Tâ- atlere, ibâdetlere devâm et. Özellikle tefekkür, düþünme, tecvid ve edep- le Kur´ân okuma gibi en fazîletlilerini yap. Þüphesiz ki bu, Allahü teâlâ ile konuþma gibidir.
(Farzlarla berâber) nâfilelere devâm et. Teheccüd namazýný kýl. Alla- hü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen þöyle buyurmaktadýr: "Þüphesiz, gece kalkýþý daha tesirli ve o zaman okumak daha elveriþlidir." Yine meâlen buyuruyor ki: "Ey Muhammed! Geceleyin uyanýp, yalnýz sana mahsus o- larak fazladan namaz kýl. Tâ ki Rabbin (âhirette) seni övülecek bir makâ- ma yükselte."
Bâzý âlimler demiþlerdir ki: Geceleri ihyâ etmek, Allahü teâlânýn aþa- ðýdaki âyet-i kerîmesinde iþâret buyrulan hakîki saltanat ve mülktür: "Ey Muhammed! De ki! Mülkün sâhibi olan Allah´ým! Mülkü dilediðine verirsin, dilediðinden çekip alýrsýn. Dilediðini azîz kýlar, dilediðini alçaltýrsýn. Ýyilik elindedir. Doðrusu sen, her þeye kâdirsin."
Ýnsanlara davranýþýn, hilm, sevgi, merhamet, þefkat, rýfk, yumuþak- lýk, tevazu ve kötülüðü affetme gibi güzel ahlâkla olsun. Sevgili Peygamberimiz; "Fazîletlerin en üstünü, senden kesilene gitmen, seni mahrûm býrakana vermen, sana zulmedeni affetmen, sana kötülük yapana iyilik etmendir." buyurmuþlardýr.
Sükûtu tercih et. Çünkü güzel huylarýn efendisi, âlimin zîneti, ibâdeti yükseltendir. Dilini sana lâyýk olmayan þeylerden koru. Sana iyi davranmayanlarý býrakýp, kendine lâyýk bir arkadaþ seç. Gaybleri bilen Allahü teâlânýn nazargâhý olan bâtýný, kalbi harâb edecek þekilde, zâhirinin zî- netlenmesi için çalýþma.
Vaktin darlýðý bu kadarla yetinmeyi îcâb ettirdi. Eðer daha fazla bilgi almak istersen selefin nasihatlarýna mürâcaat et. Ýmâm-ý A´zam´ýn birinci talebesi ve Hanefî mezhebinin ikinci imâmý olan Ebû Yûsuf´la yaptýðý ve El-Eþbah ven-Nazâir kitabýnýn sonunda yazýlan nasihatlar, Ýmâm-ý Gazâlî´nin Eyyühe´l-Veled kitabýndaki nasihatlarý Ýmâm-ý Süyûtî ve diðer âlimlerin nasihatlarý gibi. Eðer tevfik yetiþirse, inþâallahü teâlâ gerisi tamamlanýr.
Bu vasiyeti, bereket kazanmak için nasihat kitabý yap. Her þeyin üstünde tut. Ona tekrar bak. Umulur ki, onunla nefsini tezkiye eder, temizler, bize diri iken de, ölü iken de duâ edersin. Allahü teâlâ, bizi mârifetini tatmakla rýzýklandýrsýn ve o þekilde öldürsün. Sen, Allahü teâlânýn, en üstün Nebîsine kâmil olarak tâbi olmalýsýn. O´na ve tâbilerine en üstün tehiyye ve selâm olsun."
Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânýn en büyüklerinden Hasan-ý Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ölüm döþeðindeyken vasiyetini þöyle yazdýrmýþtýr: "Hasan ibni Ebi´l-Hasan þehâdet eder ki: Allahü teâlâdan baþka ilâh yoktur. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem O´nun Resûlüdür." dedikten sonra Muâz bin Cebel´den (radýyallahü anh) þu hadîs-i þerifi rivâyet etti: "Bir kimse ölüm ânýnda sýdk ile kelime-i þehâdet getirerek ölürse Cennet´e girer."
Evinde, yapraklý hurma dallarýndan dokunmuþ bir divandan baþka bir þey bulunmayan Hasan-ý Basrî hazretleri ölüm hastalýðý sýrasýnda þu duâyý okudu: "Allah´ým! Ben bineðimin eðerini baðladým, yaygýsý toprak olan kabir yerine seferimin hazýrlýðýný yaptým. Benden sonra bana nisbet edilenlerle beni muâheze etme (sorguya çekme). Allah´ým! Resûlünden bana ulaþaný teblið ettim. Peygamberinin hadîsinin tasdîk ettiði ile Kitâbýn olan Kur´ân-ý kerîmi tefsîr ettim. Þu kadar var ki, ömrümün hesâbýndan korkuyorum. Ömrümün hesâbýndan korkuyorum."
Büyük velîlerden Ýbn-i Hafîf (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýnsanlara vasiyetim, þu altý þeyi muhâfaza etmeleridir: Birincisi; ahdi (anlaþmayý) muhâfaza etmektir. Ahde uymamak alçaklýktýr. Ýkincisi; söz verince tutmaktýr. Üçüncüsü; Allahü teâlâdan gelen bütün belâ ve musîbetleri, nefsine lâzým bilip tahammül etmektir. Dördüncüsü; her hâlde ve her durumda, Allahü teâlâyý unutmamak ve O´na ibâdet etmektir. Beþincisi; fakirliðine sabredip, gizlemektir. Altýncýsý; Allah yolunda, O´na kulluk etmek için bulunmaktýr."
Evliyânýn meþhûrlarýndan Ýbn-i Vefâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyâ dertlerine tutulmuþ din kardeþini tedbirsizlikle suçlayýp, kýnama. Çünkü o, ya mazlumdur; Allahü teâlâ sonunda onu kurtaracaktýr veya günah iþlemiþtir, baþýna gelen musîbetler günâhýna keffâret- tir. Yâhut da Allahü teâlâ, yüksek derecelere ve makamlara ulaþtýrmak için onu dünyâ dertlerine mübtelâ kýlmýþtýr."
"Devamlý elde kalmayacak olan bir þeyin varlýðý ile övünmek ve ken- di baþýna da gelebilecek bir þeyden dolayý baþkasýný ayýplamak ahmak- lýktýr. Çünkü pek iyi bilirsin ki, baþkasýnýn baþýna gelen senin, senin baþý- na gelen þey de baþkasýna revâ görülebilir. Bunu iyi düþün!"
"Dünyânýn zevkleri ve lezzetleri boþtur. Bunlara kavuþmak için dînini dünyâya deðiþenler, dîninden tâviz verenler, rüþvet vererek çerçöp satýn almaya çalýþmýþ sayýlýrlar. Hazret-i Ömer bir gün yanýndaki eshâbý ile giderken, onlarý görüp çöplüðün yanýnda uzun müddet eðledi. Kokusundan rahatsýz olup; "Bizi neden burada eðliyorsunuz?" dediklerinde, hazret-i Ömer çöplüðü göstererek; "Ýnsanlarýn kavga ederek elde etmek istedikleri dünyâ (yâni haram ve mekruhlar) iþte budur." buyurdular."
"Dîni dünyâ isteklerine âlet eden, herkesin îmânýný bozan kötü din adamý Ýblîs´ten daha zararlýdýr. Çünkü, Þeytan vesvese verdiði için, mümin bir kimse onun düþman olduðunu bilir. Ýblîs´in isyân etmiþ, sapýtmýþ bir düþman olduðunu aslâ unutmaz. Ýblîs´e uyduðu takdirde âsî bir kul olacaðýný anlar, günâhýna derhâl tövbe eder. Rabbinden af diler. Kötü din adamý olan ulemâ-i sû´ ise, hak ile bâtýlý karýþtýrarak, hevâ ve heveslerine, nefslerinin arzusuna göre hüküm verirler. Böylece doðru yoldan ayrýlýrlar. Kendilerine uyanlarýn da yaptýklarý boþa gider. Ýyilik yaptýklarýný zannettikleri hâlde dalâlete düþerler. Kötü din adamlarýndan Allah´a sýðýn ve onlarla bir arada bulunmaktan sakýn! Sâdýk, iyi ve saðlam din âlimleriyle birlikte bulun."
"Bütün hâllerinde, sana yardýmcý olacak ve kemâle götürecek arkadaþý seç."
"Devamlý tâat üzere olmayý saðlayan îtikâd olan Ehl-i sünnet îtikâdý üzere bulun."
"Baþkasýnýn sözlerini ve hâllerini iyiye tevil etmek mümkün ise, kötü tevil yapmayacak ve hücûm edenlerin hücûmunu delîlsiz kabûl etmeyecek kadar hüsn-i zan ve iyi düþünce sâhibi ol."
"Allahü teâlânýn merhameti vardýr diyerek isyâna kalkýþma, kahrýndan da korkarak ümitsizliðe düþme."
"Bir zâlime kalben meyleden kimseyi fitne ateþi sarar. Böyle kimse, ancak Allahü teâlânýn yardýmý ile kurtulur."
"Sakýn Allahü teâlânýn lütfuna mazhâr olmuþ ve senden üstün kýlýnmýþ bir kimseye hased etme. Çünkü hasedin sebebiyle Allahü teâlânýn gazabýna uðrayabilirsin. Çehren deðiþip, kötü âkýbetlere düþebilirsin. Nitekim Âdem aleyhisselâma hased edip, böbürlenerek secde etmeyen iblîs, mel´ûn oldu. Ýblîs´in bu hâlinde senin için bir ihtar vardýr. Þöyle ki: Hakk´a dâvet eden gerçek bir rehber gördüðün zaman, sakýn ona hased etme ve ona itâat etmekten kaçýnma, ona uy! Böyle yapmadýðýn takdirde, menfi hareketin, sendeki râzý olunulan güzel sýfatlarýn tamâmen silinip, gazabý celb eden kötü sýfatlara düþmene yol açar. Fakat Ehl-i sünnet îtikâdýnda olan, yetiþmiþ ve yetiþtirebilen bir hidayet rehberine tâbi olman, senin þeytânî sûretini melek sûretine çevirir. O zaman gerçek kulluk zirvesine doðru yükselmeðe baþlarsýn."
"Mârifet ve hakký tanýma nisbetinde muhabbet, muhabbet nisbetinde de yakýnlýk olur."
"Allahü teâlâ bir kulunu severse, onun kalbini, râzý olduðu kullarýnýn sevgisiyle doldurur."
"Allahü teâlâ kimin kalbini kendi sevgisi ile doldurursa, onun kalbi baþka bir þeyle meþgûl olmaz. Çünkü o, görünüþte halkla, iç hali ile de Allahü teâlâ iledir."
Harput´ta yetiþen meþhur velîlerden Ýmâm Efendi (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) âilesine ve akrabâlarýna þöyle vasiyet etti: Ey benim evlâd, birâder ve akrabâlarým! Ýslâmiyette ve doðru yolda bulunan kardeþlerim! Benim Ehl-i sünnet vel-Cemâat mezhebi üzere bir müslüman olduðuma cenâb-ý Hak þâhidimdir.
Lütuf ve ihsânýna karþý Allahü teâlâya hamd ederim. Þâyet ömrüm tamam olup, Allahü teâlânýn emri üzerine âhirete göçüp, ilâhî rahmete nâil olursam, son ömrümde düþmanýmýz olan nefis ve þeytan tarafýndan þaþýrtýlmak istenirsem, inþâallah ben onlarý dinlemem. Ancak, Ýslâm dîninde olduðumu þimdiden iþitip, kýyâmet gününde müslümanlýðýma þâhitlik etmenizi istiyorum.
Allahü teâlânýn birliðine inanýyorum, elhamdülillah. Allahü teâlâdan baþka ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O´nun kulu ve resûlüdür. Yalnýz Allahü teâlâ vardýr. O´nun ortaðý yoktur. Mülk O´nundur. Hamd O´na mahsustur. O, her þeye kâdirdir.
Sizden Allahü teâlânýn birliðine olan bu îmânýma þâhid olmanýzý istirhâm ediyorum. Ben âciz ve günahkâr bir kulum. "Allahü teâlânýn rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allahü teâlâ (þirkten tövbe ve îmân etmek sûretiyle) bütün günahlarý affeder." (Zümer sûresi: 53) meâlindeki âyet-i kerîmesini kendime delil edinip tövbe ederek, Rabbimin rahmetine sýðýnýyor, Peygamber efendimizin þefâatýna kavuþmayý ümid ederek gidiyorum. Evliyâullahýn, Allahü teâlânýn sevdiði kullarýnýn ve Nakþibendiy- ye büyüklerinin bu günahkâr kula mânevî yardýmlarýný ümid ederim. Bil- hassa Þeyh Abdülkâdir-i Geylânî, Muhammed Behâeddîn Buhârî, pîrim Mevlânâ Hâlid, Þeyh Ali Sebtî, hocam Mahmûd Sâminî ve babamýn mâ- nevî yardýmlarýný ve Allahü teâlânýn katýnda bu fakîre þefâatçý olmalarýný ihsân ve ikrâmlarýndan ümîd ederim. Vefât ettiðimde üzerime Kur´ân-ý kerîm okuyunuz. Allahü teâlâ bu âcize ve bütün din kardeþlerime îmân ve hüsn-i hatîme nasîb eylesin! Âmin.
Hindistan´da yetiþen en büyük velî, âlim müceddid ve müctehid Ýmâ- m-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) nasîhatlerinden birinde; "Mezârýmý belli olmayan bir yere yapýnýz." buyurdu. Yüksek oðullarý arzettiler ki: "Bundan evvel, hazretinizin iþâreti ile aðabeyimizin defnedildiði, þerefli ve bereketli yer hakkýnda; "Benim mezârým orada olacaktýr. Ayný yerde defnedileceðim." buyurmuþtunuz. Bu gün de böyle buyuruyorsunuz." "Evet öyleydi. Fakat þimdi ben böyle istiyorum." dedi. Oðullarýnýn, bunu kabûl etme hakkýnda durakladýklarýný görünce; "Eðer böyle yapmazsanýz, þehrin dýþýnda yüksek babamýn yanýna defnediniz. Bu da olmazsa, þehrin hâricinde bir bahçede benim mezârýmý yapýnýz. Süslemeyiniz. Olduðu gibi býrakýnýz ki, en kýsa zamanda niþâný kalmasýn." buyurdular.
Yine buyurdular ki: "Sünnete çok sýký sarýlmak lâzýmdýr." Bu sözleriyle de Peygamber efendimize uymak istemiþlerdi. Çünkü, Peygamber efendimiz vefât edecekleri zaman böyle nasîhat eylemiþlerdi. Abbâd bin Sâriye´den, Tirmizî ve Ebû Dâvûd þöyle rivâyet eder: "Resûlullah efendimiz bize vâz ediyordu. Bu vâzdan kalbler ürperiyor. Gözler yaþarýyordu. Dedik ki: "Yâ Resûlallah! Bu sözleriniz vedâ vâzýna benziyor, bize vasiyet ediniz." Resûlullah aleyhisselâm buyurdular ki: "Size vasiyetim olsun: Allah´tan korkunuz, bir köle bile emr-i ilâhîyi bildirse dinleyiniz ve yapýnýz. Yaþayanlarýnýz çok þeyler görecek. O zaman benim ve Hulefâ-i râþidînin sünnetine gâyet sýký sarýlýnýz, onu elden kaçýrmayýnýz. Dinde bid´atten çok sakýnýnýz. Çünkü bütün bid´atler dalâlettir, sapýklýktýr."
Ýmâm-ý Rabbânî hazretleri vasiyetine devamla þöyle buyurdu: "Dînimizin sâhibi Resûlullah efendimiz, nasîhatlerin en incelerini bile; "Din nasîhattýr" hadîs-i þerîfi gereðince ihmâl etmediler. Dînimizin kýymetli kitaplarýndan, tam tâbi olmak yolunu öðreniniz ve bununla amel ediniz. Benim techiz ve tekfîn iþlerimde sünnete uyunuz." Bundan evvel daha önce mübârek hanýmýna buyurmuþtu ki: "Eðer ben senden evvel, bu sýkýntýlarla dolu dünyâdan âhirete gidersem, benim kefenimi, senin mehr parandan aldýrýrsýn."
Çin, Hindistan, Ýran ve Anadolu´da Ýslâmiyetin yayýlmasýnda büyük hizmeti geçen âlim ve mücâhid velî olan Ebû Ýshâk Kâzerûnî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) vefâtýndan önce þu vasiyette bulundu: "...Kýymetli yavrum! Sana yaptýðým bu vasiyete sýký sarýlýp onunla amel edesin. Böylece Allah yolunda muvaffak olup saîdlerden ve reþîdlerden olasýn.
Sana birinci vasiyetim, din ilimlerini, ilmihâlini iyi öðrenip, bunu dâimâ arttýrmandýr. Çünkü tarîkat ve hakîkat ehli olsun kim olursa olsun herkes bu ilme muhtaçtýr. Tabii din bilgilerini Ehl-i sünnet âlimlerinden ve eserlerinden öðrenmek insanýn derece ve kýymetini artýrýr.
Tasavvuf ilmini öðrenmek yâni kalbini temizlemek, kötü huylardan kurtulmak içindir. Allahü teâlâ Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sel- lem) Kur´ân-ý kerîmde; "Yâ Rabbî! Ýlmimi artýr." diye duâ buyurmasýný emretti. Fýkýh ilmini öðrenmeyi ve bu ilmin dünyâ ve âhiret saâdetine vesîle olacaðýný bildirdi.
Fýkýh ilmini ve ilmihâlini öðrendikten sonra bütün iþlerini, ibâdetlerini buna uygun yapmalýsýn. Ýlim ile dünyâlýk elde etmekten uzak dur. Resû- lullah efendimiz buyurdu ki: "Her kim âhiret amelleri ile dünyâlýk taleb ederse, o kimsenin bu amellerden âhirette hiç nasîbi yoktur, fayda ve be- reketini göremez. Yüzünün nûru gider, onu saîdler, cennetlikler zümre- sinden yazmazlar, adýný cehennemlikler arasýna yazarlar." Übey bin Kâ´b´ýn (radýyallahü anh) rivâyet ettiði hadîs-i þerîfte buyruldu ki: "Bu ümmetten olup da âhiret iþlerini dünyâ iþlerine tercih edenlere müjdeler olsun. Onlar yüce insanlardýr. Allahü teâlânýn yardýmýna kavuþmuþlardýr. Dünyâyý âhirete tercih edenlere ise âhirette hiç nasîb yoktur."
Abdullah bin Mübârek´e; "Selef-i sâlihîn kimdir?" diye sorduklarýnda; "Dîni için dünyâdan yüz çevirenlerdir." buyurdu. Ýþte bu hâle erdikten sonra, dâimâ takvâ üzere olman Allahü teâlâdan korkman lâzýmdýr. Böy- lece Allahü teâlânýn sevgili kullarýndan olabilirsin. Ýnsanlarýn yanýnda a- zîz ve kýymetli olursun. Açýk ve gizli iken Allahü teâlâdan korkup, içini ve dýþýný edeplendiren kimse, Hak teâlânýn rýzâsýný kazanmýþ olur. Evliyâ ve seçilmiþler zümresine katýlmýþ olur. Çünkü Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde üstünlüðün ancak takvâ ile, evliyânýn da ancak müttakî yâni Allahü teâ- lâdan korkan kimseler, olduðunu beyân buyurmuþtur.
Bunu Allahü teâlânýn yardým ve inâyeti ile baþardýktan sonra, senin için en mühim vazîfe helal kazanç ve helal lokma taleb etmektir. Yediðin, içtiðin, kullandýðýn her þey mutlak helalden olmalýdýr. Allahü teâlâ peygamberlerine meâlen; "Helâl ve tayyib olanlarý yiyiniz ve sâlih ameller iþ- leyiniz." buyuruyor. Buradan anlaþýlýyor ki helâl yemedikçe, sâlih ameller iþlenemez. Demek ki, helâl yemek, helâl kazanç sâlih amel iþlemekten önce gelmektedir. Çünkü helâl lokma ve helâl kazanç, sâlih amellerin ya- pýlabilmesi için birinci þarttýr.
Bunda da baþarýlý isen, gösteriþten ve süslü giyinmekten kaçýnman gerekir. Hazret-i Ömer; "Benim atýmý süslemeyiniz. Ona binince gönlüm perdeleniyor." buyurdu. Hasan-ý Basrî hazretlerine; "Hangi elbiseyi seversiniz?" diye sordular. Cevâbýnda; "Ey zavallý! Eðer iyilik elbisede, iyi giyinmekle olsaydý, fâsýklar ve günahkârlar Hak teâlâ indinde sâlih kimselerden kýymetli olurdu. Sözün doðrusu þudur ki, Allahü teâlâ Cemîl´dir, tâatýn ve yaþayýþýn güzelini yâni Ýslâmiyete uygun olanýný sever, bunlardan râzý olur." buyurdu.
Bunda da muvaffak olursan, sana lâzým olan þey kanâatkâr olmaktýr. Bir günlük azýk ile yetinmelisin. Çok yemek, þehvetleriyle meþgûl olmak ve her bulduðunu yemek kötülenmiþtir. Bunlar insaný Allahü teâlâ- dan uzaklaþtýrýr.
Bunda muvaffak olduðun zaman, sana düþen vazîfe, Allah adamla- rýya, derviþlerle, sâlih kimselerle sohbet edip doðru kimselerle bulun- maktýr. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen; "Ey îmân edenler! Allahü teâlâdan korkunuz ve sâdýklarla bulununuz." buyurdu. Çünkü Allahü teâ- lâya yaklaþmak, O´nun sevgili kullarýndan olmak, ancak sâlihler ve sâdýk- larla sohbet etmekle, onlarla bulunmakla ele geçer. Allah adamlarýnýn sohbeti bereketiyle takvâ, zühd, tâat, ibâdet, huzûr ve kalp topluluðu, Al- lahü teâlâ ile ünsiyet ve yakýnlýk halleri hâsýl olur. Onlarýn sohbetinde bu- lunarak bu mânevî nîmetlere kavuþanlar, Allah için sâlihler, sâdýklar ve müttakîler ile bulunanlar dünyâda Allahü teâlânýn himâyesinde ve âfiyet üzeredirler. Yâni günahlardan uzaktýrlar. Âhirette de oraya mahsus nî- met ve ihsânlara kavuþurlar. Âhiretin dehþetli ve korkulu hallerinden ko- runurlar. Peygamber efendimiz; "Kim þeref ve izzet sâhibi olmak istiyor- sa, zâhidler ve Allah adamlarý ile bulunsun, Allah için âlimler ve salihler meclisinde otursun. Hakîkî âlimler Allahü teâlâyý âriftirler, onu tanýrlar, O´na kulluk vazîfelerini tam olarak yerine getirirler, aslâ nefislerinin istek- lerine uymazlar. Onlar öyle kýymetlidirler ki, Allahü teâlâ onlarý insanlar arasýndan seçip ayýrmýþ, yüceltmiþtir."
Büyüklerden birisi buyurdu ki: "Allahü teâlâ bir kuluna iyilik yapmak murâd ederse, onu Allah adamlarýyla karþýlaþtýrýr ve onlarla sohbet etmeye muvaffak kýlar. Böylece saâdet yoluna kavuþup Allahü teâlânýn râzý olduðu ahlâk ve hallere kavuþur." Bütün anlatýlanlar sebebiyle dâimâ sâlihlerin sohbetinde olmalýsýn. Fakirler ile bulunmalýsýn. Dünyâ ehlinden ve dünyânýn arkasýndan koþanlardan uzak durmalýsýn. Çünkü dünyâ ehli ile bulunmak, onlarýn yaptýðý iþleri sevmeye sürükler. Bu ise âhirette hüsrâna sebeb olur.
Zâlimlerden ve bunlara yakýn kimselerden uzak dur. Her kim bunlara meylederse, âlim ve fazîletli bile olsa, sâlihler ve Allah adamlarý yanýnda kýymetli olmaz. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Þu üç þeyi yapanlar cürüm iþlemiþ olur. Ýki topluluk arasýnda bozgunculuk yapýp, fitne çýkaranlar; ana-babasýna âsî olanlar; zâlimlerle dostluk kurup, onlarýn zulmüne yardýmcý olanlar." ve yine; "Allahü teâlâ buyuruyor ki: "Ben âlemlerin Rabbiyim. Ýzzet ve celâlim hakký için zâlimlerden intikam alýrým. Bir kimse bir zâlimin elinde bir mazlûmun zulme uðradýðýný görse, buna mâni olmaya gücü yetip de, o mazlûma yardým etmezse, ondan intikam alýrým." buyurdular.
Sultanlar ve devlet adamlarýyla birlikte bulunmaktan sakýn. Onlarýn adamlarýna da yaklaþma ki, yabancý kadýnlarý görmüþ olmayasýn. Cenâ- b-ý Hak Kur´ân-ý kerîmde mümin erkeklere ve mümin kadýnlara, nâmah- reme bakmamalarýný, muhakkak gözlerini haramdan korumalarýný emir buyurdu. Resûlullah efendimiz de sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Yabancý kadýnlara bakmak, þeytanýn oklarýndan bir oktur. Kim bundan sakýnýrsa, Allahü teâlâ ona ibâdetin tad ve lezzetini tattýrýr. O da bundan mesûd olur."
Sevgili yavrum! Bid´at sâhiplerinin sohbetinden, onlarla bulunmaktan sakýn. Onlarla oturup münâkaþa ve mücâdeleye giriþme. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîminde bunu yasaklamýþtýr. Resûlullah efendimiz de; "Bir kimse haklý bile olsa, dinde münâkaþa ve husûmeti terk etmedikçe îmânýn hakîkatine eremez." buyurdu.
Her hâlinde iyi huylu olmaya dikkat et. Rýfk ve yumuþaklýk tevâzû ve alçak gönüllülük bir de tahammül senin mayan olmalýdýr. Affedici, kerem sâhibi, cömert, hoþgörülü ol. Bunun için de Resûlullah´ýn sallallahü aleyhi ve sellem yüksek ahlâký ile ahlâklan.
Bir vasiyetim de þudur; Din kardeþlerine kolaylýk göster, onlara yardýmcý ol. Her sabah onlar ile toplanýp Kur´ân-ý kerîm oku. Her nerede Kur´ân-ý kerîm okunursa, oraya hayýr ve bereket yaðar. Nitekim Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Herhangi uygun bir yerde Allahü teâlânýn kitabý okunursa, melekler oraya gelip, okuyana yardým ederler. Oraya Allahü teâlânýn rahmeti yaðar. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîm okuyaný, melekleri, peygamberleri, þehîdleri ve müminleri ile yâd eder. O kuluna rahmet ve maðfiret eder." ve yine; "Benim ümmetimin þereflileri, Kur´ân-ý kerîmi okuyanlar ve gece namazý kýlanlardýr." buyurdular.
Bir vasiyetim de þudur ki, dostlarýný ve talebelerini mezarlýða Kur´ân-ý kerîmi para ile okumalarý için gönderme. Çünkü bu mürüvvete sýðmaz. Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Her kim insanlardan dünyâlýk ele geçirmek için Kur´ân-ý kerîm okursa, kýyâmet gününde, yüzünde sýrf kemik olarak yâni yüzü etsiz olarak getirilir."
Din kardeþlerine, arkadaþlarýna yedirip içirirken, sakýn israfa kaçma. Seni muhtaç býrakacak þekilde masrafa girme.
Sevgili yavrum! Bir de þu fazîletli ibâdete devâm etmeni vasiyet ederim. Bunu, sevgili Peygamberimize Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde emir buyurdu. O ibâdet, gece namazý kýlmaktýr. Bunu sakýn ihmâl etme. Ce- nâb-ý Hak gece namazý kýlanlara târif edilmez ihsân ve nîmetlerini vâd ediyor.
Ynt: Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:28:53
Sabah namazýný kýldýktan sonra seccadeni toplayýp hemen kalkma. Allahü teâlânýn zikri ile meþgûl ol. Güneþ doðuncaya kadar buna devâm et. Bundan sonra günün bir parçasýný insanlardan uzlet, ayrýlýk üzere geçirmeyi kendine vazîfe bil. Ýnsanlarla olmakta büyük belâ ve fitneler olduðu gibi, uzlette de birçok hayýr ve bereketler vardýr. Fakat uzlete çekilince þartlarýna ve edeplerine dikkat gerekir. Yapýlanlar, Ehl-i sünnet vel-cemâat âlimlerinin fýkýh ve ilmihâl kitaplarýnda bildirdiklerine uygun olmalýdýr. Bunu, nefsin ve þeytanýn müdâhalesi ile kirletmemelidir.
Son vasiyetim ise þudur: Dostlara hizmeti canýna minnet bil. Çünkü hizmet, peygamberlerin sünnetidir. Hizmet et, fakat kendine hizmet ettir- me. Çünkü Peygamber efendimiz; "Bir kavmin, topluluðun efendisi, o topluluða hizmet edendir." buyurmuþtur. Yine; "Müminlere hizmet edenlere hesab yoktur, azâb da yoktur." buyurdular.
Bu vasiyetlerimi yerine getir. Muvaffakiyet, Allahü teâlâdandýr. Yâ Rabbî! Bize hizmetinin edeplerini, evliyâna, dostlarýna ve takvâ sâhiplerine hizmet etmenin edeplerini öðret. Bizi bunlar ile rýzýklandýr. Yâ Erha- merrâhimîn!.."
Ýstanbul evliyâsýnýn büyüklerinden Mehmed Emin Tokâdî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin her sene vasiyetini yazmak âdeti idi. Va- siyeti þöyledir:
Allahü teâlâya hamd, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan þefâatçýmýz Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, âline (akrabâlarýna), Eshâbýna (arkadaþlarýna), bütün nebî ve resûllere salât, hayýr duâlar olsun. Allahü teâlâdan günahlarýmýn affýný ve beni baðýþlamasýný dilerim. Allah´ým! Beni baðýþla. Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusûlihi velyevmilâhiri ve bilkaderi hayrihi ve þerrihi minellahi teâlâ ve´lba´sü ba´delmevt Eþhedü enlâ ilâhe illallah ve eþhedü enne Muham- meden abdühû ve resûlüh (Allahü teâlâya, meleklerine, kitaplarýna, pey- gamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayr ve þerrin Allahü teâlâdan ol- duðuna, öldükten sonra dirilmeye, inandým. Ben þehâdet ederim ki, Alla- hü teâlâdan baþka ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O´nun kulu ve resûlüdür.) Bu þehâdet (îmân) üzere yaþarýz, bunun üzerine ölürüz ve bunun üzerine diriliriz, inþâallah. Allahü teâlâdan Rab olarak, Ýslâmiyet- ten din olarak, Muhammed aleyhisselâmdan Peygamber olarak, Kur´ân-ý kerîmden imam olarak, Kâbe´den kýble olarak, namaz, oruç, hac, zekât ve Kelime-i þehâdetten farîza (farz, emir, vazife) olarak, müminlerden kardeþ olarak, Ebû Bekr-i Sýddîk, Ömer-ül-Fârûk, Osmân-ý Zinnûreyn ve Ali Murtezâ´dan imâmlar rehberler olarak râzý oldum. (Onlarý bu þekilde beðendim ve kabûl ettim). Rýdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn.
Allahü teâlâ günahlarýmýzýn þefâatçýsý Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, O´nun temiz âline ve eshâbýna, bütün nebîlere ve resûllere (peygamberlere), onlarýn âl (akrabâ) ve eshâbýna (arkadaþlarýna) salât, hayýr duâlar olsun. Allahü teâlâ, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin bütün eshâbýndan, dört müctehid imâmdan, þehîdlerden, sâ- lihlerden, evliyâdan, takvâ sâhiplerinden, zikredenlerden, büyüklerimiz- den ve bütün bu yolda bulunanlardan râzý olsun.
Bu hakîr, günahkâr, aslen Tokat´ta doðdum. Elli seneye yakýn Ýstanbul´da yerleþmiþ bulunmaktayým. Îtikâdda mezhebim, Ehl-i sünnet vel ce- mâat olan Ebû Mansur Mâturidî´nin mezhebidir. Amelde mezhebim, Ý- mâm-ý A´zam Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebidir. Meþhûr, bilinen ismim Muhammed Emîn, künyem Ebü´l-Mansûr, Ebü´l-Eman´dýr. Babam Tokat sâkinlerinden Hasan bin Ömer´dir. Sevdiklerime ve dostlarýma vasiyetim þudur: Bu kusurlu kulu hatýrlarýndan çýkarmayýp, Kur´ân-ý kerîm okuyup, rûhuma hediyeden, hayýr duâdan unutmayalar. Malýmýn en temizinden, helâlinden yüz kuruþu techîz ve tekfinime ve yirmi iki kuruþ iskatýma sarf edeler.
Vârislerime, ehlime (âileme) vasiyetim þudur: Dostlarýn sözlerine râ- zý olup, mahkemeye gitmeyeler. Birbirine rýzâ gösterip, mücâdele ve mu- hâsama itmeyeler (çekiþmeyeler). Herkes biliyor ki, dünyâ fâni, âhiret bâkîdir. Allahü teâlâyý zikre, anýp, hatýrlamaya çok gayret edip, çalýþalar. Çünkü, bütün saâdetlerin baþý budur. Herkese gönül hoþluðu ile kýyâmete kadar hakkýmý helâl ettim. Kimsede hakkým yoktur. Mürüvvet ve insanlýk, kerem, cömertlik, asâlet ve yardým odur ki, tanýyan ve tanýmayan dostlar ve baþkalarý dahi âhiret hakkýný helâl ve hayýr duâdan unutmayýp, hayýr ile iyilikle þehâdet edeler. Vesselâm.
Evliyânýn büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen âlim ve velîlerin yirmi dokuzuncusu olan Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) talebelerine ve sevenlerine nasîhat ederek buyurdular ki: Sizlere vasiyetim, size Ýslâmiyeti anlatan hocaya îtirâzý terk, Resûlul- lah´ýn dînine ittibâ ve kendini aradan çekip, yok etmeyi bu yolun esâsý biliniz. Bu üçü olmadan bu yolda ilerleme olmaz.
Bu yolun büyükleri kendilerine baðlý olanlardan gâfil deðildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanýn iþi de, baþý da, saâdeti de gider.
En mühim vasiyetim þudur: Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin hakîki sâhibini unutmayýnýz. Elden geldiði kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalýþýnýz. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i tehlîl (Kelime-i tevhid) söyleyiniz. Hem kalbe yönelerek, hem de mânâsýný düþünerek olsun. Böylece kalpte, hakîkî matlûbdan baþka bir þey kalmasýn. Zîrâ büyüklerin yolunda asýl maksad mâbûddur.
Ýhlâs ne kadar çok olursa, evliyanýn yardýmý o kadar ziyâde olur.
Evliyânýn kalbleri, ilâhî nûrlarýn çýkýp geldiði kaynaklardýr. Onlarýn hoþnut olduðundan, Hak teâlâ da hoþnuttur. Onlarýn kalblerinde yer e- den, büyük devlete kavuþmuþtur.
Bizim yolumuz, Ýslâm dînine ittibâ (uyma) yoludur. Herkes elinden geldiði kadar buna çalýþmalýdýr.
Allah adamlarýnýn iðnesini (dokunaklý sözlerini) ilâç gibi bilmelidir. Çünkü bu tâifenin celâli, cemâl ile karýþýktýr. Yâni kýzmalarýnda da merhamet vardýr.
Bütün gayretle, sünnetin yayýlmasýna ve bid´atlerin yok edilmesine çalýþmalý, müslümanlarýn, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doðru îtikâd üzere olmalarýna uðraþmalýdýr. Bu iþle uðraþmadan yapýlan zühd ve ibâdeti, kör, kötürüm ve ihtiyarlar da yapar.
Namazýn þart ve rükünlerini, sünnet ve edeblerini anlatan kitaplarý insanlara okuyup, tavsiye etmeniz büyük devlettir.
Ýnsanlardan gelen sýkýntýlara katlanmak, Allahü teâlânýn beðendiði, Resûlullah´ýn sevdiði ve büyük evliyânýn özendiði bir ahlâktýr.
Daha sonra Mevlânâ Hâlid-i Baðdâd hazretleri sevdiklerine þöyle vasiyette bulundular: "Muhammed aleyhisselâmýn sünnetine uyunuz. Üzerinde bulunduðumuz doðru yol üzere olunuz. Karþýlaþacaðýnýz güçlüklere sabr ve tahammül gösteriniz. Bizim vefâtýmýzdan daha büyük musîbet size ulaþmaz. Þekil ve þemâilimi sayarak, baðýrýp çaðýrarak aðlamak sûreti ile, rûhuma zahmet vermeyiniz. Etrafa mektuplar yazarak, vefâtýma hiçbir kimsenin üzülmemesini ve aðlamamasýný tenbih ediniz. Beni seven ve bana muhabbet eden, Allah rýzâsý için kurban kesip sevâbýný benim rûhuma göndersin. Rûhuma Kur´ân-ý kerîm ve Fâtihalar, kýymetli duâlar göndersin. Dünyâ sevgisi ile gönülleri dolanlar gibi sakýn siz de; "Sadakaya muhtaç deðilim. Ancak Fâtiha ve Ýhlâs-ý þerîflere muhtâcým." demeyiniz. Benim için iyiliklerde bulununuz. Sadaka veriniz. Sizi bize yaklaþtýracak iþler iþleyiniz. Ömrümüz elliye ulaþmýþtýr. Otuz beþ senelik farzlarý iskat edersiniz. Ömrümüzde kuþluk ve teheccüd namazlarýný diðer beþ vakit farz namazlar gibi hiç terk etmedik. Ey Ýsmâil, talebe ve arkadaþlarýmýn kýymetini biliyorsun. Onlara sýkýntý verecek þeylerden sakýn. Zannederim ki, yakýn zamanda talebelerim için bir dergâh inþâ edilir."
Ýstanbul velîlerinden Muhammed Kumul Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkýnda Mehmed Emin Tokâdî hazretleri anlatýr: Mu- hammed Kumul Efendi vefâtýndan önce, hasta iken, bana þöyle vasiyette bulundu: "Þu birkaç cilt kitabý Dârüsseâde aðasý Beþir Aða´ya götür. Bizim duâ ettiðimizi söyle. Bunlar Medîne-i münevvereye gönderilecek. Bunlarýn konulacaðý yeri onlar bilirler. Gönderip bizi duâdan unutmasýnlar." dedi. Birkaç gün sonra vefât etti. Vasiyetleri üzerine o kitaplarý alýp, vâlilerin toplantý günü olan Çarþamba günü huzurlarýna vardým. Kal- kýp kucaklaþarak, yanlarýna oturmamý söyledi. Hâl hatýr sorduktan sonra, Ýstanbul´da bulunup, ziyâretlerine fazla gidemediðim için üzüldüðünü söyledi. Merhûm Muhammed Kumul Efendinin selâmýný söyleyip kitaplarý arzettiðimde, büyük bir üzüntü ve aðlama ile kitaplarýn yerine gönderil- mesi için emir verdi. Meclistekilere beni tanýtýp, âhiret kardeþimizdir dedi. Vedâ edip kalktýðýmda, hizmetçilerine þöyle emretti: "Bize gelenler dün- yevî bir iþ için gelirler. Bu zâtý iyi tanýyýn. Geldiði zaman misâfir var diye bekletmeyin. Zîrâ bunlar bizi Allah rýzâsý için ziyârete gelirler." dedi. Koy- numa bir kese koydu. Sonra içinde yüz altýn olduðunu gördüm. Evime dönüp kendi hâlim ile meþgûl iken, bâzý dostlar ýsrar ederek evlenmemi istediler. Merhum Muhammed Kumul Efendinin mahallesi olan Filyoku- þu´nda evlendim ve ders vermek, ilim öðretmekle vakit geçirdim."
Kânûnî Sultan Süleymân zamâný âlim ve velîlerinden Müeyyedzâde Abdürrahîm Çelebi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin vasiyetnâmesi: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Yanýmda bulunan kiþiler þâhid olsunlar. Fakîr Abdürrahîm bin Ali bin Müeyyed el-Kâtib´in vasiyeti:
Allahü teâlânýn bir ve noksansýz olduðuna, eþi, ortaðý, benzeri olma- dýðýna, hiçbir varlýða muhtâc olmadýðýna, doðurmadýðýna ve doðurulma- dýðýna, (ana, baba ve oðul olmadýðýna) kesin olarak inandým. Allahü teâ- lâ, Muhammed aleyhisselâmý bütün insanlýða, diðer Peygamberleri de bâzý kavimlere gönderdi. Hepsinin bildirdikleri haktýr ve gerçektir. Onlarýn hepsi, kýyâmet gününün, Cennet ve Cehennem´in, Mîzân ve Sýrât´ýn, nî- met, azâb ve affýn, kabir hayâtýnýn hak olduðunu bildirdiler. Bu îmânla yaþadým ve bu îmânla vefât ediyorum.
Dostlarýma ve talebelerime þunlarý vasiyet ediyorum: Ben vefât ettikten sonra, ilk gecede yetmiþ bin defâ "Lâ ilâhe illallah" okusunlar. Sonra hepsi, Allahü teâlânýn azâbýndan mutlak kurtuluþum için duâ etsinler. Allahü teâlânýn her türlü azâbýndan, Muhammed aleyhisselâmýn teblið ettiklerini tasdîk etmemiz sebebiyle, duâlarýnýn kabûl olacaðý ümîdiyle kurtulabilirim.
Yine dostlarýma ve talebelerime, gerekli þekilde techiz, tekfin ve defn etmelerini, kabrim üzerine türbe ve ziyâretgâh yapmamalarýný, cenâze namazýmda bid´at iþlenmemesini ve bid´at ehlinden kimseyi bulundurmamalarýný, elbiselerimden derecelerine göre dostlarýma ve sâlih kimselere verilmesini vasiyet ediyorum. Beni böylece duâlarýyla, kardeþ ve dost olarak hatýrlamalarýný istiyorum. Dînen kendilerine düþen vazifelerin yapýlmasýný saðlamalarý böylece mümkün olur. Size söylediðimi hatýrlayacaksýnýz. Ýþlerimi Allahü teâlâya havâle ediyorum. Muhakkak O, kullarýný görür. Kendim ve sizin için Allahü teâlâdan magfiret diliyorum. Vasiyetimi, "Sübhâneke Allahümme ve bi-hamdike lâ ilâhe illâ ente es- tagfiruke ve etûbü ileyke fagfirlî verhamnî inneke entel gafûrurrahîm" di- yerek bitiriyorum.
Yine dostlarýma ve talebelerime, namaz iskâtý, yemin ve oruç keffâ- reti için terekemden bin dirhem vermelerini ve borçlarýmý ödemelerini va- siyet ediyorum."
Anadolu?da yetiþen büyük velîlerden Neccârzâde (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) hazretlerinin yetiþmesine babasý çok önem verdi. Ömrünün son günlerinde ona þöyle nasîhat ve vasiyet etti: ?Aman evlâdým ilim öðren. Annen seni iþe verirse kabûl etme. Zîrâ sen büyük hizmetler için yaratýl- dýn. Ýlimde ve mârifette yüksek mertebelere çýkacaksýn. Bu hususta çok gayretli ve dikkatli ol!? Babasý vefât edince, annesi onu bir iþe vermek is- tedi. Fakat o, babasýnýn vasiyetine uyarak ilim tahsîline baþladý. Zamâ- nýn âlimlerinden ilim öðrenip, kýsa zamanda yetiþti. On yedi yaþýnda Be- þiktaþ´taki Sinân Paþa Câmii yanýndaki medresede ders vermeye baþla- dý. Bu müderrisliði sýrasýnda, Üsküdar?da Azîz Mahmûd Hüdâî hazretle- rinin dergâhýnda insanlarý irþâd ve terbiye ile meþgûl olan Yâkûb Efendi- nin babasý Odabaþý Þeyhi diye tanýnan Þeyh Fenâî Efendinin derslerine ve sohbetlerine devâm etti. Kýsa zamanda ilerledi. Bu hocasýndan Celve- tiyye yolunun âdâbýný öðrendi ve icâzet aldý. Bu esnâda Mustafa Efendi kendisinden önce bu yola girmiþ olanlarý geçip, akranlarýnýn vasfýný bile duymadýðý derecelere kavuþtu.
Bursa´da yaþayan evliyâdan Rüstem Halîfe Bursevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini, Nefehât-ül-Üns kitabýnýn mütercimi Lâmii Çelebi, þöyle anlatýr: Gâyet edebli bir kimseydi. Hâlini her zaman gizlerdi. Sâdece gerektiði zamanlarda konuþurdu. Hâlini, çocuklara Kur´ân-ý kerîm öðretmekle gizlemeye çalýþýrdý.
Bana "Evlâd!" diye seslenirdi. Bu sebeple þöyle vasiyet etti: "Evlâd! Beni müslümanlarýn omuzlarýna yük etme. Yakýnca bir yere defnedesin!" Bunun içindir ki, onu, Hisar içinde ceddimize mensup bulunan Nakkâþ A- li´nin yaptýrdýðý Mescid bahçesinde, babam merhum Osman Çelebi´nin yanýnda topraða verdim. Allahü teâlâ þefâatine nâil eylesin!"
Konya´nýn büyük velîlerinden Sadreddîn-i Konevî (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) ömrünün sonlarýna doðru þöyle vasiyette bulundular: "Rabbime hamd eder, Resûlullah efendimize salât ü selâm ederim.
Ben yakînen inanýyorum ki, Cennet ve Cehennem haktýr. Amellerin tartýlacaðý mîzân haktýr, doðrudur. Ben bu inançla yaþadým ve bu îmânla vefât ediyorum.
Sevdiklerim ve talebelerim vefâtýmýn ilk gecesinde Allahü teâlânýn beni her türlü azâbdan baðýþlamasý ve kabûl etmesi niyetiyle, yetmiþ bin kelîme-i tevhîd yâni Lâ ilâhe illallah diyerek tevhîd okusunlar.
Defnedildiðim gün kadýn, erkek, fakir, kimsesiz ve düþkünlere kör ve kötürüm olanlara bin dirhem sadaka daðýtýlmasýný vasiyet ediyorum.
Bekâr olanlarýnýz Þam´a hicret etmeye çalýþsýn. Çünkü yakýnda buralarda bir takým fitneler zuhûr edecek ve çoðunuzun rahatý kaçacak ve size söylediðimi hatýrlayacaksýnýz. Ben iþimi cenâb-ý Hakk´a havâle ediyor ve O´na býrakýyorum. Dostlarým duâlarýnda beni hatýrlasýn ve bana her türlü haklarýný helâl etsinler. Benim býraktýðým bilgiler de onlara helâl olsun.
Allahü teâlâdan kendim ve sizin için maðfiret diliyorum. Yâ Rabbî bana maðfiret et. Þüphesiz sen merhâmet edicisin."
(Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin; "Yakýnda öyle bir fitne kopacak ki, çok kimseler bu zulümden kurtulamayacaktýr. Onun için, evlenmeyen kimseler bundan sonra Þam´a gidebilirler." sözleriyle, Moðollarýn Selçuklu Devletini yýkacaklarýný ve çok zulüm edeceklerini iþâret etmiþlerdir.)
Tefsîr, hadîs ve Hanefî mezhebi fýkýh âlimi, tasavvuf mütehassýsý büyük velî Senâullah-i Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vasiyetnâmesi: "Allahü teâlâya hamd ve Resûlüne salât ve selâm olsun. Bu fakîr Senâullah Pânî pütî derim ki: Seksen yaþýma geldim. Kur´ân-ý kerîmde yakîn diye bildirilen ölüm, baþucuma kadar geldi. Baþka bir þey yapmaya fýrsat býrakmadý. Artýk evlâdýma ve sevdiklerime birkaç vasiyetimi yazmak istiyorum. Bâzýsýný yerine getirmek bu fakir için, bir kýsmý ise çocuklarým ve dostlarým için faydalý, hattâ zarûrîdir. Þahsým ile ilgili olan- lar yerine getirilirse, rûhum hoþnud olacak. Hak teâlâ kendilerine hayýrlý karþýlýklar verecektir. Yoksa öbür dünyâda eteklerine yapýþacaðým. Kendileri ile ilgili vasiyetime riâyet ederlerse, hem dünyâ, hem de âhirette bunun iyi netice ve meyvesini göreceklerdir. Yoksa âkýbet kötü olacaktýr.
Þahsýma âit vasiyetim: Techîz, tekfîn, gasl ve defnde sünnet-i seniy- yeye uyulacak. Hocam Mazhar-ý Cân-ý Cânân´ýn lutfedip verdikleri iki bez ile kefenlesinler. Sarýk sarmak sünnete muhâliftir. Hem zarûrî de deðildir. Cenâze namazýmý kalabalýk bir cemâat ile Hâfýz Muhammed Ali veya Hâkim Sekhâ veya Hâfýz Pîr Muhammed gibi sâlih bir imâm ile kýlsýnlar. Cenâze namazýmda birinci tekbirden sonra Fâtiha-yý þerîfeyi de okuyu- nuz. Vefâtýmdan sonra onuncu, yirminci, kýrkýncý, altmýþýncý günler yap- masýnlar. Çünkü Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem üç günden fazla mâteme izin vermeyip, haram olduðunu bildirdiler. Kadýnlarýn aðlayýp sýzlamalarýna þiddetle mâni olunuz. Fakir hayatta iken böyle þeylere rýzâ göstermezdim. Kelime-i tevhîd, salevât-ý þerîfe, Kur´ân-ý kerîm hatmi, istigfâr ve fakirlere gizli olarak helal maldan sadaka vermek sûretiyle bu fakire imdâd ve yardým ediniz. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Ölü, kabirde, denizde boðulmak üzere olup imdâd isteyen kimse gibidir. Babasýndan, kardeþinden, arkadaþýndan gelecek bir duâyý bekler." buyurdu. Vefâtýmdan sonra borçlarýmý ödemekte çok gayret gösteriniz...
Bunlarý yerine getirmekte gevþeklik yapmayýnýz. Hocanýn vasiyetini, herkesin gücü yettiði kadar yerine getirmesi lâzým olduðunu biliniz...
Geride kalanlarýn faydasý için olan vasiyetim þudur: Dünyâya fazla kýymet vermeyiniz. Ýnsanlar çoðunlukla çocukluðunda ve gençliðinde ölmektedirler. Yaþlanan pek azdýr. Hepsinin ömrü kýsa süren bir sabah rüzgarý gibi geçmektedir. Nereye gittiðini bilmezler. Kalan ise bitmeyecek olan âhiret iþleridir. Bu dünyâ lezzetleri sýkýntý çekmeden ele geçmiyor. O da az bir þeydir. Bu geçici ve az bir þey olan lezzetlere dalýp, ebedî lezzeti, âhiret saâdetini, Allah korusun elden kaçýrmak ve ebedî felâkete düþmek ahmaklýktýr. Din ve dünyâ faydasý bir araya geldiði zaman, tercihini din menfaatini öne almakta kullan. Dünyâda zâten takdir edilen þey insana ulaþýr. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Bütün maksatlarýný tek bir maksad edinenin (yâni) maksad ve düþüncesi âhiret olanýn dünyâsýna Allahü teâlâ kefildir." buyurdu. Dünyâyý tercih eden, önde tutanýn eline bâzan dünyâ da geçmez. Nitekim zamânýmýzdaki insanlarda bu hal çok görülmektedir. Bu durumda olan dünyâda da âhirette de zarar eder. Diyelim ki, dünyâ malý eline geçti. O da kýsa bir zaman sonra yok olup gi- decek, gene sonsuz ziyanda kalacak.
Dünyâ saâdetlerine ve nîmetlerine kavuþtuklarý halde bunlardan bir zerresini götüremeden ölüp giden binlerce insan gördüm.
Ben, birâderim, babam ve dedem kâdýlýk vazîfesi yapageldik. Gerçi bu hizmeti hakkýyla yerine getiremedik. Bilhassa bu kusuru çok fakîrin hayâtýnýn büyük kýsmý bozuk þartlar içinde vazîfe yapmakla geçti. Bu sebepten piþmaným ve istiðfâr etmekteyim. "Lâ havle velâ kuvvete" okuyup derim ki, bu vazîfeyi isteyerek almadým. Yine de zamânýmýz ehlinin çoðundan iyi yürüttüm. Allahü teâlâya hamd olsun. Bu bakýmdan Allahü teâlânýn fazlýndan maðfiret ummaktayým. Bütün maksadým da Rabbime kavuþmaktýr.
Kâdýlýk vazîfesi sebebiyle müslümanlar hattâ Hindliler dâhil karþýlaþtýðým herkes bize kýymet vermektedir. Halbuki benden daha kýymetli âlimler vardýr. Hiç kimse onlarý sormuyor. Baþkasýnýn bâtýnýndan, iç dünyâsýndan kimin ne haberi olur. Bu da dînî faydayý dünyâ menfaatine tercih edenden dünyânýn da yüz çevirmeyeceðine delildir.
O halde çocuklarýmdan kâdýlýk vazîfesi yapmak isteyenler, haksýz olaný savunmaktan uzak dursunlar. Mûteber ve meþhur olan rivâyetler ile amel etsinler. Hülâsa, dîni dünyâdan önde tutmanýn bir yönü de kýzýný dindar bir dâmâdla evlendirmektir. Çünkü zamânýmýzda bu þehirde râ- fizîler çok yayýlmýþtýr. Memleketin ileri gelenleri yâ âile asâletine, soya sopa veya mala, paraya ve zenginliðe bakýyorlar. Halbuki ilk önce dindârlýða bakmak lâzýmdýr. Soyu yüksek ve zengin de olsa, böyle râfýzî olduðu bilinen ve sezilen kimseye kýz vermemelidir. Kýyâmet günü dindârlýk ve takvâ, haramlardan sakýnýp sakýnmamak sorulacaktýr. Bu yolda falan oðlu filan olmak hiçbir þey deðildir. Elde bulunan mala, nîmet çokluðuna îtibâr olunmaz. Çünkü bunlar el deðiþtirir. Nitekim; "Mal gelir gider." demiþlerdir.
Þunu da bilmek lâzýmdýr ki, bir kimse gizlide ve açýkta ve bütün hallerinde Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme ilim, îtikâd, âdet ve ibâdetlerindeki amelinde ne kadar tâbi olursa, O´na benzerse, onu o kadar kâmil bilmelidir. Resûlullah´a uymakta kusur ettiði kadar noksandýr. Bu sebeple Nakþibendiyye büyükleri, sünnet-i seniyyeye uymakta en yüksek dereceye varmak için sanki yarýþ etmiþlerdir. Tâbi olma bakýmýndan Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme benzemelerindeki kemalleri, fazîletlerine üstünlüklerine delildir. Bizim gibi zayýf himmetli, Resûlullah´a tam mânâsýyla tâbi olamayanlar, nâfilelerle çokça meþgul olmasa da fakat farzlarý yerine getirirse, bilhassa muâmelelerde, ibâdetlerde, âdetlerde, haramlarý, mekruhlarý, þüphelileri terk ederse, bu da büyük kazançtýr.
Eðer insanýn himmeti bu dereceden de aþaðý olur, þeytan ve nefse uyarak haramlarý iþlerse, artýk kullarýn haklarýný zâyi etmeye baþlar. Ýþlenen günahlarý Allahü teâlânýn merhâmet edip affetmesi, din büyüklerinin þefâatine kavuþmak ümid edilirse de, kul haklarý için böyle bir baðýþlanma yoktur. Bu hususta âyet-i kerîmeler ve hadîs-i þerîfler çoktur. Hep- sini buraya yazmak mümkün deðildir. Bunlardan ikisi þöyledir:
"Müslüman, diðer müslümanlarýn elinden ve dilinden zarar görmediði kimsedir."
"Kendin için istediðini, insanlar için de istemek, kendin için istemediðini insanlar için de istememek."
Bir þiirin mânâsý ise þöyledir: "Ne istersen yap, fakat, insanlara eziyet ve sýkýntý verme yolunu seçme. Çünkü dinde bunun gibi büyük günah yoktur."
Nasîhatlardan biri de þudur: Hanýmýna, çocuklarýna, hizmetçilerine ve diðer emri altýnda olanlara öyle muâmele etmeli ki, hepsi sizden râzý olsunlar ve sizi sevsinler. Ýyi bir insan ve onlarýn dert ortaðý olduðunuza, kendilerine güçlerinin yetmeyeceði þeyleri yüklemeyeceðinize iyice inansýnlar. Bununla berâber onlardan bâzýsýnýn hased, kýskançlýk sebebiyle birbirinden memnun olmamalarý önemli deðildir. Âmir mevkiinde olanlarý, kendilerine itâat etmekle ve hizmetlerini yerine getirmekle memnun etmeli. Yalnýz günah olan emirleri yerine getirilmez. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Allahü teâlâ katýnda günah olan þeylerde, kula itâat olunmaz." buyurdu.
Yakýn akrabâya, kardeþlerine, dostlarýna, sevdiklerine, arkadaþlarý- na, komþularýna samimî bir sevgi, tevâzu ve alçak gönüllülük üzere olmalý, onlarýn sýkýntýlarýný paylaþmalýdýr. Dünyâ o kadar âhým þâhým bir yer deðildir. Dünyâ iþleri için birbiriyle irtibâtý kesip, kopmamalýdýr. Hiçbir âile ocaðý çekiþmekten baþka bir þeyle sönmemiþtir. Düþmanlýk yapanlara da iyilik ederek onlarý mahcûb etmelidir.
Þiir:
Ýki dünyâ rahatýný þu iki sözde ara
Dostlara iltifat, düþmanýna müdârâ.
Kur´ân-ý kerîmde meâlen þöyle buyruluyor: "Düþmanlarýn kötülüðünü onlara iyilik yapmak sûretiyle def et. Böyle yaparsan, düþman olan kimsenin sana dost olduðunu, seni sevdiðini göreceksin. Bunu (düþmana iyiliði) ancak çok sabýrlýlar ve büyük nasîb sâhipleri yapar." (Fussilet sûresi: 34),
Bu sözümüz, dünyâlýk sebebiyle, kendisine düþmanlýk edilen bir müslümanýn tâkib edeceði yol hakkýndadýr. Fakat, râfizîler, hâricîler ve benzerleri gibi kendilerine sýrf Allah için düþmanlýk yapýlmasý gereken kimselere karþý tavrýmýzýn ve tutumumuzun nasýl olacaðýna gelince, bozuk îtikâdlarýndan tövbe etmedikçe kendilerine muvâfakat edilemez. Ýsterse babasý ve oðlu olsun.
Âilemizden her asýrda mümtaz âlimler bulunagelmiþtir. Çocuklarýmdan Ahmedullah bu devlete kavuþmuþtur. Fakat vefât eyledi. Allahü teâ- lâ ona rahmet eylesin. Delîlullah ve Safvetullah´ýn da bu (ilim) devletini elde etmesini istediysem de icâbet olunmadý. Üzgünüm. Fetvâlardan hâ- len anlayabildikleri yeterli deðildir. Bu hususta çalýþabilirlerse elbette ça- lýþsýnlar. Bu sonsuz devleti ve nîmeti kazanmak için kendi çocuklarý üze- rinde titizlikle dursunlar. Çünkü hem dünyâda ve hem âhirette büyük fay- dalara sebeb olur. Ýlim, doðru îtikâdý (inancý), güzel ahlâký, iþlerin ve hal- lerin iyisini ve kötüsünü bilmekten ibârettir. Bunlarý akâid, fýkýh ve Ýslâm ahlâký kitaplarý anlatýr. Bu ilim, Kur´ân-ý kerîm, hadîs-i þerîf, tefsîr, hadîs-i þerîf þerhlerini (açýklamalarýný), usûl-i fýkhýn delillerini bilmeden, Eshâb-ý kirâm ve tâbiîn, husûsiyetle dört mezheb imâmlarýnýn sözlerini anlamadan, ayrýca lügat, sarf, nahvi iyice öðrenmeden ele geçmez. Bütün bunlar bilinmeden iþin doðrusu yanlýþýndan ayrýlamaz. Bu ilimlere çalýþmak lâzýmdýr. Felsefecilerin hikmetini okumanýn hiç faydasý yoktur. Fakat mantýk ilmi müstesnâ. O, diðer ilimleri anlamada yardýmcýdýr. Onu okumak elbette faydalýdýr."
Evliyânýn büyüklerinden Seyyid Emir Hamza (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri bir gün halka vâz ü nasîhattan sonra þöyle söyledi: Ey azîzler! Size bir vasiyetim var. Onu kabûllenin ki, âhirette size faydasý olsun. Nitekim Resûl-i ekrem; "Vakit geçmeden namaza, ölüm gelmeden tövbeye acele edin" buyurdu. Ey dostlarým! Allah´ýn emirlerini yerine getirmede eksiklik etmeyin. Peygamber efendimiz; "Namaz dînin direðidir. Namazýný kýlan dînini kurmuþ, terkeden dînini yýkmýþ olur." buyurdu.
Seyyid Emir Hamza´nýn talebelerine vasiyeti ise þöyledir: "Ey talebelerim! Bizim bulunduðumuz bu yol, sýdk ve doðruluk üzerine kurulmuþ- tur. Muhterem babam Seyyid Emîr Külâl buyurdu ki: "Ýnsanlarýn Hakk´a kavuþmaktan mahrum kalmalarýnýn sebebi, Ýslâmiyete tam uymadýklarýn- dandýr." Önce îtikâdý düzeltmek lâzýmdýr. Þekten, þüpheden, bid´at ve dalâletten ve gayr-i meþrû olan her þeyden kalbi temizlemelidir. Bir kim- senin, anlamadan, mezheblerin ihtilâflarýndan ve ittifaklarýndan konuþ- masý çirkin bir iþtir. Bir kimse bu hususta bilmeden konuþursa, câhilliði- nin alâmetidir. Çünkü tasavvuf ehlinin yolu, yollarýn en aydýnlýðýdýr. Hep- sinden daha yakýndýr ve en nûrlu olanýdýr. Yollarýn en doðrusu ve en iyi- sidir. Necmeddîn Ömer Nesefî buyurdu ki: "Tasavvuf; kalbden, Allahü te- âlânýn sevgisinden baþka her þeyi çýkarmaktýr. Bedeni de, Allahü teâ- lânýn emirlerine ve Resûlullah efendimizin sünnetine uymakla süslemeli- dir. Allahü teâlânýn râzý olduðu þeyleri yapmalý ve Resûlullah efendimizin sünneti üzere hareket etmelidir. Zamânýmýzdaki dalâlet fýrkalarý, tasav- vufu yanlýþ anlayýp, yanlýþ yorumlayarak baþka yollara sapmýþlardýr.
Ynt: Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:29:46
Tasavvuf ehli olanlar, Resûlullah efendimizin sünnetine uyarlar. Yâni Ýslâmiyete uyarlar. Haram iþlerden ve haram yemekten sakýnýrlar. Ýnsan- larýn yükünü çekip, kimseye yük olmazlar. Þöhretten sakýnýrlar. Müslü- manlara acýyarak, onlara yumuþak davranýrlar. Dâimâ ALLAHü teâlâdan korkarlar ve günahlarýnýn affedilmesi için yalvarýrlar. Gýybet etmezler. Dünyâya, dünyânýn rahatlýðýna ve zînetine güvenmezler. Sâlihlerin ve Eshâb-ý kirâmýn yolunda ve onlarýn ahlâký üzere olurlar. Büyükleri inkâr etmezler ve bid´at ehline uymazlar. Bunlar Ehl-i sünnettir. Hak üzere olan cemâattir. Sakýn onlarýn sevgisini kalbinizden çýkarmayýnýz. Çünkü onla- rýn sevgisi, ALLAHü teâlânýn ve Resûlünün râzý olmasýna sebeb olur. Alla- hü teâlâ, Kur´ân-ý kerîmin Hucurât sûresi üçüncü âyet-i kerîmesinde me- âlen; "ALLAH onlarýn kalblerini takvâ için imtihân etmiþtir. Onlara bir magfi- ret ve büyük bir mükâfat vardýr." buyurdu. Bu tâifenin hâlini öðrenmiþ ol- dunuz. O hâlde onlara tâbi olunuz ve onlarla sohbet ediniz. Bid´at ve dalâlet ehli olan fýrkalardan ve onlarla sohbet etmekten sakýnýnýz da, âhi- rette zarar etmeyesiniz. Bid´at sâhibi olanlarý aþaðýlamak husûsunda çok çalýþmalý ki, Resûlullah efendimizin müjdesine kavuþulsun. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Bid´at sâhibini aþaðýlayaný, ALLAHü teâlâ büyük korkudan emin eder."
Ey talebelerim! Dâimâ namaz vakti ne zaman girecek de namaz kýlacaðým diye bekleyin. Abdesti, namaz vakti girmeden alýnýz. Namazý huþû ve hudû ile kýlýnýz ve ALLAHü teâlâdan korkunuz. Namaz vaktinde hiçbir þeyle meþgûl olmayýnýz. Nitekim Resûl-i ekrem; "Vakit geçmeden namaza, ölüm gelmeden tövbeye acele edin." buyurdu. Dâimâ tövbe ediniz. Resûlullah efendimiz; "Günâhýna tövbe eden, günâhý olmayan gibidir." buyurdu. Gaflet uykusundan kendinizi uzak tutunuz ki, uyanýk olasýnýz. Mümkün mertebe lüzumsuz konuþmayýn. Sakýn boþ söz söylemeyin. Dâimâ namaz ve oruçla süslenin.
Elinizden geldiði kadar hiçbir mahlûka hakâret gözü ile bakmayýnýz. Çünkü o, Alahü teâlânýn katýnda sizden daha makbûl olabilir. Birbirinizi çok seviniz. Sevdiðiniz kimse, ALLAHü teâlânýn dostlarýndan biri olabilir. Buna çok dikkat ve gayret ediniz. kimseye dünyâlýk için tâzim etmeyiniz ki, dîniniz dünyâ uðruna gitmesin. Zîrâ, dünyânýn ALLAHü teâlâ katýnda hiç deðeri yoktur. Dünyâyý sevmek aþaðýlýktýr ve her þeyden aþaðýdýr. Dîninizi dünyâya fedâ etmeyiniz. Dînini baþkalarýnýn dünyâsý için satan ve bu yüzden ALLAHü teâlânýn rahmetinden mahrum kalan kimseden daha câhili yoktur. Böyle kimse, hem dünyâda, hem de âhirette zavallýdýr. ALLAHü teâlânýn râzý olmasýný düþünmeyip de insanlarýn rýzâsýný düþünen, onlarýn râzý olmasýný arayan kimse, ALLAHü teâlânýn gadabýný istemiþ olur. ALLAHü teâlâ, insanlarý da ona karþý gadablandýrýr. ALLAHü teâlânýn kendisinden râzý olmasýný isteyip, insanlarýn râzý olmasýna bakmayan kimseden ALLAHü teâlâ râzý olur. Ýnsanlarý da ondan râzý ve hoþnûd kýlar.
Birisi size husûmet, düþmanlýk ederse, onunla meþgûl olmayýnýz. Çünkü husûmetin sonu gelmez. ALLAH korusun, bu uðurda dîniniz elden çýkabilir! Ýnsanlarýn sevgisine de aldanmayýnýz! Zîrâ bu sevgileri devamlý deðildir. Ýnsanlarýn elinde olana tamâ etmeyiniz. ALLAHü teâlânýn size verdiðine kanâat ediniz. Çünkü tamâ eden, dâimâ sýkýntý ve üzüntü içinde olur. Kanâat eden de, her zaman neþeli ve rahattýr. Beyt:
"Beni kanâatle eyledi dâim azîz,
Husûmet ve temâdan eteðim oldu temiz"
Namazý öyle kýlýnýz ki, yalnýz ve kalabalýkta iken namazdaki hâliniz deðiþmesin. Ýnsanlarýn yanýnda iken çok yavaþ kýlmayýn ki, bu, kendini insanlar nazarýnda iyi göstermek olur. Beyt:
"Gizli þirk var riyâ ile tâatte,
Ya Hak için ol, ya ukbâ iste."
Ýnsanlardan ve makamlarýndan yardým beklemekten ümîdi kesip, ALLAHü teâlâya baðlanmalýdýr. Baþkalarýndan yardým bekleyen kimse, insanlar yanýnda hor görülür. Ýnsanlarla tamâ etmeyi býrakan kimse, dünyâda da, âhirette de azîz ve mükerrem olur. Yardýmý ALLAHü teâlâdan isteyin. Birinin size karþý kusûru olursa, þikâyet etmeyin. Kabahati kendinizde arayýn. Dâimâ özür dileyici olun. Kimsenin ayýbýný aramayýn. Nasîhat kabûl eder görünen münâfýklara nasîhat etmeyin. Onu ayýblarsanýz, duymasýn. Size düþman olur. Bir kimse yanlýþ konuþmuþsa, insanlar arasýnda yanlýþýný ona söylemeyin. Yalnýz olduðu zaman ve nasîhat kabûl edici olduðunu bilirseniz, o zaman söyleyin. Ama günâhla ilgili ise, lütf ile, yumuþaklýkla söyleyin.
Ýnsanlardan bir sýkýntý gelirse, affedin. Karþýlýðýnda iyilik yapmaya bakýn. Biri size tâzim etmezse, sakýn ondan dolayý hatýrýnýz kýrýlmasýn. Filân kimse bana saygý göstermedi gibi sözlerden çok sakýnýnýz. Bir kimse size tâzim eder ve sizden iyi olarak bahsederse, ona sevinmeyin. Bu söz üzerinde durmayýn ve; "Benim iyi kalbim vardýr" deyip kendinizi aldatmayýn. Ýnsanlarýn medhini ve zemmini (övüp kötülemesini) ayný tutarsanýz, felâket uçurumuna düþmezsiniz. Size bir acý haber gelir veya hasta olursanýz, ALLAHü teâlâdan râzý olmaya dikkat edin ve ALLAH´a hamd edin. Ne kadar hasta olsanýz, ayaða kalkamayacak hâlde bulunsanýz da, namazý kazâya býrakmayýnýz. Îmâ ile kýlýnýz. Eðer ALLAH korusun, kazâya kalýrsa, en kýsa zamanda kazâ ediniz. Hastalýðýnýzý, günahlarýnýza keffâ- ret biliniz. Zîrâ kula gelen belâlar, onlara sabýr ve tövbe ile kalkar.
Önünüze bakýn. Her tarafa, öteye beriye bakmayýn. Her gördüðünüzle deðil, îcâbedenlerle konuþun. Konuþmak îcâbederse, yavaþ konuþun. Birisi sizinle konuþursa, onu iyi dinleyin. Güldürücü sözler konuþmayýn. Mecbur olmadýkça insanlardan bir þey istemeyin. Ýsterseniz, az isteyin. Hiç kimseye zulüm ve günahta yol göstermeyin. Evinizde iyi ahlâklý olun. Aðýr söz söylerlerse, siz dilinizi koruyun. Düþünerek söz söyleyin. Hürmet ehli, kendisine hürmet gösterilenler sizi yanýna çaðýrýrsa, onunla maðrûr olmayýn. Dünyâ ve dünyâyý sevenlerden kaçýn. Elden geldiði kadar ilmiyle amel eden âlimelrin sohbetinde bulunun. Ýlim öðrenmekten bir adým geri ve uzak durmayýn. Zîrâ ilimsiz amel, þeytanýn oyuncaðý olur. Ýlminiz azsa, onunla amel edin, çoðalýr.
Her iþte esas, ilim ve takvâdýr. Îmândan güzel hiçbir nîmet yoktur. ALLAH´a ibâdetten daha iyi amel, iþ yoktur. Ölümden iyi ibret yoktur.
Kendini; ucbdan (kendini begenmekten), riyâdan (gösteriþten), tekebbürden (böbürlenmekten), hasseden (çekememezlikten), gýybetten (dedikodudan), bahillikten (cimrilikten), kin tutmaktan, düþmanlýktan ve nifaktan korumalýdýr. Bunlar, kiþinin kötülüðüne alâmettir.
Dâimâ kalb temizliði ile meþgûl olmalýdýr. Kalbini pisliklerden temizlemedikçe, hakîkî maksada kavuþulamaz.
Bütün iyiliklerin baþý, dünyâyý terk etmektir. Bütün kötülüklerin baþý da dünyâ sevgisidir. Bununla birlikte, Server-i kâinât efendimiz; "Dünyâ âhiretin tarlasýdýr." buyurdu. O hâlde dünyâda âhiret iþleri yap ve dünyâya ve dünyânýn nîmetlerine baðlanma! Dünyâ rahat yeri deðildir. Ýbret yeridir. Bunun için Resûl-i ekrem efendimiz; "Dünyâ ibret yeridir, tâmir etme yeri deðildir." buyurdular.
"Dünyâ bir kulübedir ve biz onda misâfir,
Ýki cihânda bâkî, sâdece ALLAH´dýr."
Demiþlerdir ki, bir lokma haram yiyenin, ibâdetleri kýrk gün perde arkasýnda kalýr. Elbisesinde haramdan bir iplik bulunanýn, o haram iplik o elbisede bulundukça, tâati kabûl olmaz. Yiyecek ve giyecek temiz olmazsa, namaz, oruç ve cihâdýnýz kabûl olmaz. Din yolunda mahreminiz olmayanla birlikte oturmayýn.
Seyyid Emîr Hamza hazretleri, bu vasiyetleri buyurduktan sonra, husûsî odalarýna girip, üç gün üç gece, baþýný murâkabe yakasýnýn içine çektiler. Sonra baþýný kaldýrýp; "Âlemlerin Rabbine hamd olsun ki, yüksek babamýza geldiði gibi, bize de ayný müjdeler geldi." buyurdular. Bunlarý söyledikten sonra, Kelime-i þehâdet getirerek vefât edip, Hakk´ýn rahmetine kavuþtular.
Anadolu´da yetiþen evliyânýn en büyüklerinden, kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz ikincisi olan Seyyid Sâlih (rahmetullahi teâlâ aleyh) H.1281 de hastalandý. Talebelerini toplayarak herbiriyle vedâlaþtý, helâllaþtý. Vasiyetini bildirdi. Kabriyle ilgili olarak da; "Kabrimi aðabeyim Seyyid Tâhâ hazretlerinin kabr-i þerîfinin ayak ucuna kazýnýz. Edebi gözetip kabirde de mübârek ayaklarý baþamýn üstüne gelecek þekilde olmasýný saðlayýn. Bizden sonra Seyyid Fehîm´e tâbi olun." buyurdu. Sonra talebelerinin Kur´ân-ý kerîm tilâvetleri arasýnda vefât edip, sevdiklerine kavuþtu. Vasiyetini aynen yaptýlar. Kabrini hocasýnýn ayak ucuna kazdýlar. Þimdi bu iki kabrin üç taþý vardýr. Yâni Seyyid Tâhâ hazretlerinin kabrinin ayak ucundaki taþ, Seyyid Sâlih hazretlerinin baþ taþýdýr.
Pakistan´da yetiþen velîlerden Þerâfet Nevþâhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vasiyeti þöyledir: "Bütün ömrüm boyunca, kütüphâne kurmak için kitaplar satýn aldým. Dünyâ malý biriktirmedim. Vârislerim, evimde bulunan bir mal olduðunu biliyorlarsa, âlimlerin fetvâsýna göre taksim etsinler.
Vârislerim din ilimlerini, Kur´ân-ý kerîmi, tefsîr, hadîs, fýkýh ve tasavvuf ilimlerini öðrenmeye gayret göstersinler. Çocuklarýna da bu ilimleri, din bilgilerini öðretsinler ki, âhirette iþe yarasýn.
Enbiyâya, sýddýklara, þehidlere, sâlihlere tâbi olmak, uymak lazýmdýr. Onlar, ALLAHü teâlânýn nîmetlerine kavuþmuþlardýr.
Dînin emirlerine uyan tasavvuf ehli ile berâber bulunsunlar. Dînin emirlerine uymayanlarla berâber bulunmaktan sakýnsýnlar...
Kütüphânemi taksim etmesinler! Kýymetli oðul Ârif´i kütüphânemin sorumlusu tâyin etsinler. Çünkü o, ilim ehlidir. Kütüphânenin koruma vazîfesi ve salâhiyeti ve istifâdeye sunma iþi ona âid olsun.
Kütüphânemdeki yazma eserleri aslâ satmasýnlar. Çünkü ben, o kitaplarý büyük gayretler sarfederek geride kalanlar için topladým. O halde bu kitaplarý satmak benim maksadýmý heder etmek olur!
Kütüphânemdeki matbu kitaplar da Nevþâhî âilesine âittir. Bu kitaplar Nevþâhî âilesine ister uygun olsun ister olmasýn bunlarý da satmasýnlar.
Þâyet vârislerim arasýnda kütüphânemden istifâde edecek salâhiyette, ehil kimse kalmazsa, kütüphânemi üniversite kütüphânesine veriniz ki, kütüphânem korunmuþ olsun."
Meþhûr velîlerden, fýkýh, tefsîr, hadîs, kýrâat, lügat ve nahiv âlimi Ta- kýyyüddîn Sübkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin yazdýðý vasiyet þöyledir: ?Kulun her hâlinde ibâdet yapmasý gerekir. Çünkü ömür çok ký- sadýr. Ömrünün bir kýsmý küçüklükte geçer. Bir kýsmý büyüyünce, bedenî ihtiyaçlarýný temin etmek, uyku, kendisine ârýz olan hastalýk, özür hâlleri, zarûrî meþgaleler, insanlarla uðraþma ve geçim derdi gibi iþlerle geçer. Bunlardan geriye, insan için çok az vakit kalýr. Ýþte insan, ya bu kýsacýk ömrünü ibâdet ve tâatle geçirmek sûretiyle ALLAHü teâlâya, Cennet´ine ve çeþit çeþit nîmetlerine kavuþur, veya bu kýsacýk hayâtý kendi aleyhine zâyi eder de, ebedî hüsrâna uðrar veya ömrünü günah ve baþkalarýna düþmanlýkla geçirir. Böylece þeytanýn yardýmcýlarýndan olur, onunla bir- likte Cehennem ateþinde yanar. Herkes, yaþadýðý kýsa ömür içerisinde bu üç hâlden birinde bulunur. ALLAHü teâlânýn takdîr ettiði þeyler, her za- man insanýn istediði þekilde cereyân etmez. Ýnsan bâzan oturup, istediði bir þeyi bekler. Fakat bu sýrada birçok iyi þeyleri kaçýrýr. Çok defâ insanýn kendisi için istediði þeylerin sonu þer olur. Bu sebeple insanýn tercihte bulunmasý, þöyle veya böyle olmasýný istememesi gerekir. Bilakis, ALLAHü teâlânýn kendisi için hayýrlý olaný ihsân etmesi için, bütün iþlerini ALLAHü teâlâya býrakmasý gerekir.
Bir kimsenin dâimâ ALLAHü teâlâya tâat üzere olmasý, emirlerine uyup, hep murâkabe üzere olmasý için, üzerindeki vazifeleri, ALLAHü teâlâ- nýn rýzâsýna uygun olarak yerine getirmelidir. Meselâ, kâdýlýk gibi tehlikeli ve zor bir vazifeyi yapmak zorunda kaldýðý, ondan kendisini kurtaramadýðý zaman, artýk o vazifeden ayrýlmayý istememelidir. Çünkü o vazifeden ayrýlýrsa, belki ondan daha kötü bir iþe düþebilir. Sonra iþlerin sonunun nasýl olacaðýný bilemez. Bu sebeple, üzerinde bulunduðu vazifede kalmalý ve þu hususlara riâyet etmelidir: 1) Bu vazife kendisini, birinci derecede lâzým olan ALLAHü teâlânýn emirlerini yerine getirmekten alýkoymamalýdýr. 2) O vazifede kaldýðý müddetçe, kötü ve bozuk birisinin o vazifeyi almamasý için kaldýðýný niyet etmelidir. Böylece o mâkama, lâyýk olmayan birisinin gelmesine mâni olmuþ olur. Bu niyeti ile, dâimâ ibâdet sevâbý kazanýr. Mahkemeye bir dâvâ gelip, burada bir mazlûma yardýmcý olup, onun hakkýný zâlimden aldýðý, hakký ayakta tuttuðu veya bâtýl ve bozuk bir iþe mâni olduðu zaman, kat kat ibâdet sevâbýna kavuþur. Müslümanlarý, onlara zarar verecek þeylere karþý himâye eder. Kendisini, efendisinin, içerisinde çoluk çocuðunun bulunduðu bir eve koyduðu köle gibi ve böyle bir eve lâyýk olmadýðýný düþünür. Bu sebeple, bu evden çýkmak ve ayrýlmak istemez. Çünkü, efendisi onu oraya koydu. Emir onun emridir. Onun için, efendisinin çoluk çocuðunun iþlerini görmek için olanca gücü ile çalýþýr. Bu hususta efendisinin rýzâsýný arar. Bâzan efendisi onu imtihân edebilir. Bu bakýmdan, onun her zaman hazýr olmasý, dâimâ efendisinin emirleri istikâmetinde bir köle ve hizmetçi olmasý lâzýmdýr. Kýsa bir müddet sonra ölüm gelir. Ya efendisinin emirlerini yerine getirirken, kölelik ve hizmetçiliði üzere can verir veya ondan baþka bir hâl üzere vefât eder. Maksad, ALLAHü teâlanýn rýzâsýna kavuþmaktýr.?
Evliyânýn büyüklerinden ve fýkýh âlimi Yahyâ Muammer Mezûrî Ýmâdî hazretlerinin hocasý Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, yüksek halîfesi Yahyâ Mezûrî ile mektuplaþýrlar, ona nasîhatlerde bulunurlardý. Bu mektuplarýndan birinde buyurdular ki: ?Her türlü hamd, sonsuz nîmetler sâhibi olan ALLAHü teâlâya mahsustur. Peygamberlerinin en yücesi olan ve hiçbirinin uðramadýðý eziyetlere uðrayan, hazret-i Muhammed?e ve O?nun yüce Âl, Eshâb, Ezvâc-ý tâhire ve Ahbâbýna salât ve selâm olsun.
Muhterem efendim, senedim ve dayanaðým, ALLAHü teâlânýn yolunu neþreden derin âlim Molla Yahyâ?nýn ihsân ederek gönderdiði mektup ile þereflendik. Cenâb-ý Hak, karþýlýðýnda bereketli sevâblar ihsân eylesin. Mektubunuzu okuduk, tam bir ihlâs ve hasretle yazýldýðýný, mübârek hâl ve güzel ahlâkýnýzý yansýttýðýný gördük. Berâberinde, mâlum þeyhin mektubu da geldi. Kerîm ve raûf olan Rabbimiz teâlâ hazretleri ona hüsn-i hâtime ihsân eylesin!
Bu vesîle ile sizlere asýl vasiyetimi bildiriyorum: Uzun zamandýr bu diyârda unutulmuþ gibi olan tarîkat-i aliyye?yi öðretmekte ve yaymakta tâkatiniz miktârýnca çalýþýnýz. Müslümanlarýn bu yola girmeleri ve uymalarý için, anlayacaklarý delîller ile onlarý aydýnlatýp teþvik ediniz. Þurasý kesin olarak anlaþýlmýþtýr ki, büyüklerimizin gönlünde yer tutabilmeleri, mübârek Ýslâm bilgilerini yâni Ehl-i sünnet îtikâdýný ve fýkýh, ilmihâl bilgilerini yaymalarý ve bu yolda çalýþanlara destek olmalarý mikdârýncadýr. Ýþittiðimize göre vaktiyle Ýmâdiye þehrinin çoðu köylerinde cemâat ile namaz kýlýnmak ve zikr-i ilâhî yapýlmakla mâmûr mescidler varmýþ. Fakat acabâ þimdi vaziyet nedir? Belki bu mâmûrluk kalkmýþ, câmiler garîb kalmýþtýr. Artýk bu mescidlere gidip gelen kalmamýþtýr! Bizleri seven Ziver Paþaya bizim adýmýza, câmileri bu garîblikten kurtarmaya çalýþmasýný söylerseniz, pek büyük bir ecre, sevâba kavuþursunuz. Nitekim, Ebû Hüreyre?nin bildirdiði hadîs-i þerîfte; ?Ümmetimin fesâda uðradýðý zamanda, bir sünnetimi öðretene yüz þehîd sevâbý verilir.? buyrulmuþtur.
Çocuklarýnýz ve husûsiyle gözümün bebeði çok sevdiðim Molla Muhammed Emîn için þöyle duâ ediyorum: ?Yâ Rabbî! Sen onlarý ebedî saâdete kavuþanlardan eyle! Kýyâmet günü peygamberlerinin aleyhi- müsselâm ve evliyânýn sancaðý altýnda haþr eyle!? Âmîn!
Bu mübârek yolda gösterilen tâat, ibâdet, zikir ve hizmetlere sýmsýký sarýlýp devâm ediniz. Çünkü bunlar kalb ve rûh hastalýklarýný tedâvî edecek hakîkî ilâçtýr. Bunu ancak kalb ve rûh mütehassýsý olan ALLAH adamlarý yâni velîler görürler, bilir ve bildirirler.
ALLAHü teâlânýn selâmý, rahmeti ve bereketi üzerinizde olsun.?
Evliyânýn büyüklerinden ve Þâfiî mezhebi fýkýh âlimi Zâhid (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vefâtýna yakýn bir kâðýda þunlarý yazdý: ?Ben, fakîr Ahmed Zâhid derim ki: Kelime-i þehâdetin mânâsýna kalbiyle inanýp ve diliyle de söyleyen bir kimseyim. Ýslâm dîni dýþýndaki her din ve inanýþtan ve Muhammed aleyhisselâmýn bildirdiði Ehl-i sünnet ve cemâ- at fýrkasý dýþýndaki her fýrkadan uzaðým. ALLAHü teâlâya ve ALLAHü teâlâ-dan gelen þeylerin hepsine, O?nun murâdýna uygun îmân ettim. Resûlü Muhammed aleyhisselâma ve getirdiklerine O?nun bildirdiði þekilde îmân ettim. Aklýma, hatýrýma gelen þeylerin hiç birisine ALLAHü teâlâ benzemez. Bu þehâdetimi ALLAHü teâlâya emânet býrakýyorum. ALLAHü teâlâ, kendi- sine emânet býraktýðým bu güzel inanýþým ile, muhtâc olduðum son ne- fesde yardým eder ve îmân ile gitmemi nasîb eder inþaallahâALLAH...
Ey kardeþlerim, size ALLAHü teâlâdan korkmayý, O?nun emirlerini öðrenmeyi ve öðrendiklerinizle amel etmenizi tavsiye ediyorum. Beni defnettiðinizde, baþucumda Fâtiha ve Bekara sûresini okuyunuz. Yâsîn ve Tebâreke sûrelerini de okuyup, hâsýl olan sevâbý bana hediye ediniz ve üç defâ þöyle deyiniz: ?Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmýn ve O?nun Ehl-i beytinin ve Eshâb-ý kirâmýnýn hürmetine bu meyyite azâb yapma!? Arkamdan hayýr ve hasenâtta bulununuz. Talebelerim ve çocuklarým benim vârisimdir.?
Büyük velîlerden Ziyâeddîn Gümüþhânevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine vasiyetinde; ?Amelleriniz, tahsîliniz ve ahlâkýnýzla âlim olup, insanlara seviyelerine göre hitâb ediniz...? buyurdu.
Ziyâeddîn Gümüþhânevî hazretleri Mýsýr?dayken talebesi Hasan Hil- mi Efendinin þahsýnda bütün talebelerine hitâben yazdýðý iki sahîfelik mektubunda þöyle buyurmuþtur:
Hak olan bu yolda gerekli olan esaslar þöyledir:
1) Tövbe ve inâbe ile bir büyüðe baðlanmak,
2) Talebelik ve hocalýðýn þartlarýný bilip, îtirâzý terk ederek sohbet ve hizmete devâm etmek,
3) Korku ile ümid arasýnda bulunmak, ihlâs ve tevekkül ile verilen sözde durmak, irâde ve maksadda doðru olmak,
4) Kiþiyi boþuna övünmeye sevk eden süs ve debdebeyi terk etmek ve temizliðe dikkat etmek,
5) Sýhhat ve tefekkür ile zikre ve râbýtaya devâm etmek,
6) Nefs ve þehveti kýrarak ahlâký güzelleþtirmek, çok ibâdet ve tâatla ALLAHü teâlâya yaklaþmaya çalýþmak,
7) Rahat ve huzur veren þeylerden uzak bulunup, yalnýzlýðý seçmek,
8Nefsin arzu ve isteklerine uymamak; þeytan, hevâ ve havâtýrý yok etmeye gayret göstermek,
9) Tevâzu, þükür ve kanâata sâhib olmak.
Âlim ve evliyânýn büyüklerinden Ýmâm-ý Züfer bin Hüzeyl (rahme- tullahi teâlâ aleyh) vefât edeceði zaman Ýmâm-ý Ebû Yûsuf ve baþkalarý vasiyet et dediler. Þu mal hanýmýmýndýr. Þunlar da, kardeþimin oðlu- nundur. dedi. Bu sözlerine þaþýrdýlar. Çünkü kardeþi varken, kardeþinin oðluna bir þey düþmezdi. Vefâtýndan sonra kardeþi onun zevcesini aldý. Bir oðlu oldu. Mallar oðluna kalýnca, Ýmâm-ý Züferin kerâmeti belli oldu.
radyobeyan