Ýslam Kültürü K-Z
Pages: 1
Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:27:14
Vasiyet
Tâbiîn devrinin büyük velîlerinden Abdullah bin Avn (rahmetullahi teâlâ aleyh) vasiyetlerinde; "Ey kardeþlerim! Sizin için üç þeyi seviyorum. Kur´ân-ý kerîmi gece-gündüz okumanýzý, cemâate devâmýnýzý ve kötü iþ- lere mâni olmanýzý." buyurdu.Hindistan evliyâsýndan ve Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerden Abdullah-ý Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazret­lerinin âdetleri öyle idi ki, hastalandýðýnda vasiyetnâme yazdýrýrlardý. Þimdi de hem yazdýrdýlar hem söz ile anlattýlar ve buyurdular ki: "De­vamlý zikrediniz. Büyüklere baðlýlýðýnýzý muhâfaza ediniz. Güzel ahlâklý olup, insanlarla iyi geçininiz. Kazâ ve kader husûsunda nasýl ve niçini bý­rakýnýz. Yol kardeþleri ile birlik olmayý lâzým biliniz. Fakr, kanâat, rýzâ, teslim, tevekkül ve ferâgat üzerine olunuz. Benim cenâzemi, âsâr-i nebeviyyenin (Peygamber efendimize âit eserlerin) bulunduðu Delhi´deki Büyük Câmiye götürünüz. Allah´ýn Resûlünden þefâat isteyiniz."

Yine buyurdu ki: Hazret-i Hâce Behâeddîn Nakþibend; "Bizim cenâ­zemizin önünde;

Huzûruna müflis olarak geldim,

Yüzünün güzelliðinden bir þey isterim.



Þu boþ zenbilime elini uzat,

O mübârek eline güvenirim



beytlerini okuyun!" buyurmuþlardý. Ben de, bu þiirin ve ayrýca aslý Arabî olan þu þiirin güzel sesle okunmasýný istiyorum:



Kerîmin huzûruna azýksýz geldim,

Ne iyiliðim var, ne doðru kalbim,

Bundan daha çirkin hangi þey olur?

Azýk götürürsün, O ise Kerîm.



Anadolu velîlerinden (Zileli) Abdurrahmân Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) 13 sene Þeyh Þâbân-ý Velî tekkesinde insanlara doðru yolu göstermekle meþgûl oldu. 1673 senesi içerisinde vasiyetnâmesini yaza­rak Amasya´da bulunan ve orada halký irþâd etmekte olan Þeyh Ýbrâhim Efendiye gönderdi. Vasiyetnâmenin özeti þu þekildedir:

"Ey benim aziz kardeþim Hâfýz Ýbrâhim Efendi! Size dahî` mâlum ol­sun ki biz zâhirî olarak hacca gitmeye niyet edip onun tedâriki ile meþgûl iken, bir seher vaktinde gaipten bir sedâ geldi. "Hazýr ol mânevî hacca gitsen gerektir." denildi. Biz cenâb-ý Hakk´ýn emrini beklemekte iken Re­cep ayýnýn yirmi yedinci gecesi ki mîrâc gecesi ruhlar âleminde geziyor­duk. Resûl-i ekrem mîrâca giderken bindiði buraða binmiþ olarak geldi­ler. Bizi de buraðýn arkasýna aldýlar ve gittik. Levh-i mahfûzun yanýna varýnca; "Siz burada eðlenin, bundan öte izin yoktur." buyurdular. Levh-i mahfûza nazar eyledik, baktýk ki kendimizin Þâban ayýnda dünyâ evin­den âhirete gideceðimizi, sizin de Þâban Efendi Tekkesinde þeyh olaca­ðýnýzý gördük. Ey benim kardeþim! Levh-i mahfûzda yazýlan sizsiniz. Hemen fakîre duâ eyle ve duâdan unutmayýp tekkede meþgâle ve mücâhede Allahü teâlânýn dînini yaymakla meþgûl olup gayret kemerini yedi yerden kuþanýp ve benim evlatlarýmý dahi gözden ve gönülden çý­karmayýnýz. Kapý derviþi Molla Hasan altý senedir tekkenin hizmetindedir. Lâkin irþâdý sizden olmakla bu zamâna tehir edilmiþtir. Ýrþâd ile fayda­lanmadýkça salývermemenizi ricâ ederiz. Bize lâzým olan hakký teblið ey- lemektir."

Þeyh Abdurrahmân Efendi bu vasiyetnâmeyi Ýbrâhim Efendiye gön­derdikten sonra yazdýðý gibi H.1083 senesi Þâbanýnda hayâta gözlerini kapadý. Kastamonu´daki Þâbân-ý Velî hazretlerinin türbesine defnolundu.

Meþhûr velîlerden Abdurrahmân Tafsûncî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin vefâtý yaklaþtýðý zaman, oðlu, kendisine vasiyette bu- lunmasýný istedi. O da; "Ey oðlum! Sana þöyle vasiyet ederim ki, Þeyh Abdülkâdir-i Geylânî´ye her zaman saygý ve hürmetini muhafaza edip, emirleri üzere hareket et. Hizmetinden ayrýlma!"

Babasý vefât edince, oðlu, Þeyh Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yanýna geldi. Þeyh hazretleri, ona ikrâmda bulunarak hýrkasýný giydirdi. Sonra da öz kýzý ile onu evlendirdi. Artýk o, hep âlimlere mahsus bu elbi­seyi giyerdi.

Evliyânýn büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) oðlu Abdurrezzâk´a þöyle vasiyet eyledi: Ey oðlum! Allahü tealâ bize ve sana ve bütün müslümanlara tevfîk, baþarý ve muvaffakiyet ihsân eylesin! Sana Allah´tan korkmaný ve O´na tâat ü- zere olmaný, dînimizin emir ve yasaklarýna riâyet etmeni ve hudûdunu gözetmeni vasiyet ederim.

Ey oðlum! Allahü teâlâ bize, sana ve müslümanlara tevfîk versin! Bi­zim bu yolumuz, Kitap ve Sünnet üzere bina edilmiþtir. Kalbin selâmeti, el açýklýðý, cömertlik, cefâ ve ezâya katlanmak ve din kardeþlerinin ku­surlarýný affetmek üzere kurulmuþtur.

Ey oðlum! Sana vasiyet ederim! Derviþ yâni Allah adamlarýyla berâ­ber ol. Meþâyýha, tasavvuf büyüklerine hürmeti gözet! Din kardeþlerinle iyi geçin! Küçük ve büyüklere nasîhat üzere ol. Dinden baþka þey için kimseye düþmanlýk etme!

Ey oðlum! Allahü teâlâ bize ve sana tevfîk versin! Fakirliðin hakîkati, senin gibi olana muhtaç olmaman, zenginliðin hakîkati ise, senin gibi o- landan bir þey istememendir. Tasavvuf hâldir, söz deðildir, söz ile de ele geçmez. Derviþlerden, Allah´tan baþkasýna ihtiyaç duymayan birisini gö- rürsen, ona ilim ile deðil, rýfk, yumuþaklýk, güler yüz ve tatlý söz ile mu- âmele eyle! Zîrâ ilim onu ürkütür, rýfk, yumuþaklýk ise çeker ve yaklaþtý- rýr.

Ey oðlum! Zenginlerle sohbetin, görüþmen izzet ile, onlara deðer vermeyerek, fakirlerle görüþmen ise, kendine deðer vermiyerek olsun.

Ýhlâs üzere ol! Ýhlâs, insanlarýn görmesini hâtýra getirmeyip, yarada- nýn dâimâ gördüðünü unutmamaktýr. Sebeplerde Allahü teâlâya dil uzat- ma. Her hâlde Allahü teâlâdan gelene râzý ve sükûn üzere ol. Al­lah a- damlarýnýn huzûrunda þu üç sýfat üzere bulun: Alçak gönüllülük, iyi ge- çinmek ve kötülüklerden arýnmýþ bir kalb. Hakîkî yaþamak, nefsini öl­dürmenle, nefsinin arzularýný, haram ve zararlý isteklerini yerine getir­memenle olur.

Evliyânýn büyüklerinden Abdülmecîd Þirvânî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) vefâtýndan önce buyurdular ki: "Bizi sevenler kabrimizin üzerine türbe yapmak sûretiyle, bu âcizi diðer müslümanlardan ayýrmasýnlar." di- ye vasiyet etmiþti. Fakat Mevlânâ Abdülmecîd´i çok seven zenginler­den bâzýlarý kabrinin üzerine türbe yaptýrmak istediler. Kubbe tamamlan­dýðý gece temelinden yýkýldý. Birkaç kere kubbe yaptýlar ise de ayný þe­kilde yýkýldý. Bunun üzerine kabri belli olsun diye etrafýný taþlarla çevirdi­ler. Hâlen bu kabir Tokat ve çevre halký tarafýndan ziyâret edilmektedir.

Fas evliyâsýndan Abdüsselâm bin Meþîþ Hasenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Ali isimli talebesi, "Efendim, bana vasiyette bu- lunur musunuz?" deyince; "Allahü teâlâdan kork. Ýnsanlar­dan sakýn. Dili- ni insanlarýn boþ sözlerinden koru. Kalbini onlarýn kötü dü­þüncelerinden muhâfaza et. Âzâlarýný gözet ve onlarý harama düþmek­ten, günah iþle- mekten koru. Ne için yaratýlmýþlar ise, onlarý o vazîfede kullan. Allahü te- âlânýn farz kýldýðý iþleri zamânýnda yap. Böyle yaparsan, Allahü teâlânýn hýfz u himâye ve korumasýnda olursun. Allahü teâlânýn sana emrettiði iþleri yaparsan, verâ sâhibi (haramlardan sakýnan) olur­sun. Þöyle duâ et: Yâ Rabbî! Senden alýkoyan her þeyden beni koru. Ýn­sanlarýn þerlerinden beni muhâfaza et. Senin rýzân ile kalbimi zenginleþ­tir. Sen her þeye kâ- dirsin" buyurdular.

Mýsýr evliyâsýndan Seyyid Ahmed-i Bedevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebesine þöyle vasiyette bulundular: "Ey Abdül´âl! Dünyâ sevgi­sinden sakýn. Zîrâ sirke saf balý bozduðu gibi dünyâ sevgisi de sâlih ve iyi amellerini bozar. Yetimlere, þefkat, çýplaklara elbise giydirmekle mer­hamet, açlarý doyurmakla himâye, garipleri zayýflarý ikrâm ile korumak âdetin olsun. Bu iþlerin Allahü teâlâ katýnda kaybolmaz.

Ey Abdül´âl! Zikre, Allahü teâlâyý anýp, hatýrlamaya devâm et. Bir an bile Allahü teâlâdan gâfil olma, O´nu unutma. Gece kýldýðýn bir rekat na­maz, gündüz kýldýðýn bin rekatdan daha üstündür. Allahü teâlâyý zikret­mek kalp ile olur, sâdece dil ile olmaz. Allahü teâlâyý hâzýr bir kalp ile an! Allahü teâlâdan gâfil olmaktan sakýn! Çünkü, bu gaflet kalbi katýlaþtýrýr. Sabýr, Allahü teâlânýn hükmüne rýzâ göstermektir. O´nun hükmüne rýzâ göstermek ve emrine teslim olmak demek, nîmete kavuþtuðunda sevinip ferahlýk duyduðu gibi, musîbet ve sýkýntý geldiðinde de ayný sevinç ve fe­rahlýðý duyabilmek demektir. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin 155. âyet-i kerîmesinde meâlen, Peygamber efendimize hitâben; "(Ey habî- bim! Musîbet ve ezâya) sabredenlere (lütûf ve ihsânlarýmý) müjdele!" buyuruyor. Zühd sâhibi olmak, dünyâya düþkün olmamak demek; dün­yevî arzu ve istekleri terk etmek sûretiyle, nefse muhâlefet etmek de­mektir. Harama düþmek korkusundan dolayý, yetmiþ tâne helâli terk et­mektir. Tefekkür etmenin hakîkati, Allahü tealânýn yarattýklarý hakkýnda düþünmek, fakat Allahü teâlânýn zâtý hakkýnda düþünmemektir.

Ey Abdül´âl! Allahü teâlânýn kullarýndan birine bir musîbet gelse, bu­nun için sakýn sevinme! Gýybet ve dedi-kodu yapma! Ýnsanlar arasýnda söz taþýma! Sana eziyet vereni, zulmedeni affet! Kötülük yapana iyilik et! Sana vermeyene ver.

Ey Abdül´âl! Derviþliðin, talebeliðin þartlarý; kötü iþ ve sözlerden sa­kýnmak, harama bakmamak, iffetli olmak, her zaman Allah korkusuna sâhib olmak, Allahü teâlânýn emirlerine uygun yaþamak, Allahü tealâyý hiç unutmamak, âhirette baþa gelecekleri düþünerek hep uyanýk ve dik­katli olmaktýr.

Ey Abdül´âl! Yolumuz, Kur´ân-ý kerîme ve Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine, bildirdiklerine uymak, doðruluk, verdiði sözü yerine getirmek üzerine kuruludur. Âlimler yanýnda dilini, insanlarýn ileri gelen­leri yanýnda gözünü, hocanýn huzûrunda kalbini muhâfaza et. Edep ve vakâr üzere ol.

Ey Abdül´âl! Ýlmi olmayan kimsenin dünyâda da âhirette de hiçbir kýymeti yoktur. Hilmi, yumuþaklýðý olmayan kimseye, ilmi fayda vermez. Allahü teâlânýn kullarýna þefkat etmeyen kimseye, Allahü teâlâ katýnda þefâat yoktur. Sabýrlý olmayan kimseye, iþlerinde selâmet yoktur. Tak­vâsý, Allahü teâlâdan korkmasý, haramlardan sakýnmasý olmayan kimse­nin, Allahü teâlâ indinde hiçbir kýymeti yoktur. Bu altý hasletten nasîbi olmayan kimsenin, Cennet´te yeri yoktur.

Mýsýr evliyâsýndan Ahmed Behlül (rahmetullahi teâlâ aleyh) vefâ­týndan önce þöyle vasiyet etti: "Beni, Karafe kabristanýnýn yakýnýndaki yola defnedin. Kabrimin üstüne sanduka ve türbe yapmayýn. Böyle þey­ler, benim kabirde rahat etmeme mâni olur. Býrakýn kabrim sâde olsun, üzerimde hayvanlar gezinsin." O sýrada orada bulunan talebelerinden biri; "Efendim! Sizin için Bâtiha Câmii avlusunda bir kabir hazýrladýk. Oraya defnedeceðiz." deyince Ahmed Behlül hazretleri;

"Cenâzemi oraya taþýmaya gücünüz yeterse, öyle yapýn." buyurdu­lar.

Ahmed Behlül hazretleri H.928 senesinde Kahire´de vefât etti. Ce­nazesini defnetmeye götürmek istediklerinde, tabutu Bâtiha Câmiine doðru götüremediler. O tarafa doðru gitmek istediklerinde, tabut çok aðýrlaþýyor, hareket ettiremiyorlardý. Kendisinin daha önce bildirdiði þe­kilde Karafe kabristanýnýn yakýnýndaki yola doðru götürmek istediklerinde tabut hafifledi ve rahatça götürdüler. Bu hâlin onun bir kerâmeti olduðu anlaþýldý.

Osmanlý âlim ve velîlerinin en meþhûrlarýndan, büyük devlet adamý Ahmed Ýbni Kemâl Paþa (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Mýsýr dönüþü yolculuk sýrasýnda bir ara atýnýn ayaðýndan sýçrayan çamurlar, Yavuz Sultan Selîm Hanýn kaftanýný kirletmiþti. Pâdiþâhýn kaftanýna ça­mur sýçrayýnca, Ýbn-i Kemâl mahcûb olup, atýný geriye çekerek ne yapa­caðýný þaþýrdý. Ancak Yavuz Sultan Selîm Han ona dönerek: "Üzülmeyi­niz, âlimlerin atýnýn ayaðýndan sýçrayan çamur, bizim için süstür, þereftir. Vasiyet ediyorum, bu çamurlu kaftaným, ben vefât ettikten sonra kabri­min üzerine örtülsün." dedi. Bu vasiyet, vefâtýndan sonra yerine getirildi. Bu hâdiseyi hatýrlatan o kaftan, þimdi de Yavuz Sultan Selîm Hanýn kabri üzerinde, bir câmekân içinde, târihî bir hâtýra olarak durmaktadýr.

Anadolu velîlerinin büyüklerinden Ahmed Kuddûsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vasiyetnâmesi þöyledir: Ey evlâdým, eþim, ak­rabâ-ý taallukatým! Size vasiyet ederim ki: Allahü teâlâya ve Resûlüne sallallahü aleyhi ve sellem itâat edesiniz, benim için aðlamayasýnýz. Gece vefât edersem, gasl edip sabah namazýnýn akabinde birkaç komþu ile cenâze namazýmý kýlýp, Eski Mezâr´da uygun bir yere defnedin. Halka zahmet olmasýn. Beni medhetmeyin. Zîrâ kabirde bu söylenilen sýfatlar sende var mýydý diye melekler sorarlarmýþ. Hemen duâ ve istigfâr edin. Kur´ân-ý kerîm ve tevhîd okuyup, rûhuma hediye edersiniz. Nasîhat ki­taplarýmý okuyup, nasîhat alasýnýz. Ýnþâallah bana ve size faydalý olur. Beni seven talebelerim; evlâdýma nasîhat, hüsn-i nazar ve terbiye etsin­ler. Nasîhatta esrâr ve çok faydalar vardýr. Zikr ederken Allahü teâlânýn emrine yapýþmak niyeti ile etmelidir.

Kefenimi Niðde bezinden yapýn. Cesedime ve kefenime yazý yaz­mayýn. Kabristanda tegannî ile Kur´ân-ý kerîm okuyarak, oradaki müslü- manlarý býktýrmayýn. Allahü teâlâ benden râzý olur ise, tegannîsiz üç Ýhlâs-ý þerîf yeter. Allah korusun râzý olmaz ise her biriniz bir hatm-i þerîf okusanýz fayda vermez.

Ýlmi, tâliplerine ve fukarânýn sâlihlerine verin. Dostlarýnýzýn ne kadar kusurlarý çok olursa da, onlara muhabbet besleyin ve ihsân edin. Der­viþlerin Ýslâm dînine uymayanlarýndan uzaklaþýn. Ekseri sihir ve simyâ kullanarak herkesi aldatýp, mürþid-i kâmiliz derler. Kýyâmet, yeryüzünde âlim var iken kopmayýp, câhil üzerine ve Allahü teâlânýn ism-i þerîfini bi­lip söylemeyen kimselerin üzerine kopacakdýr. Siz bu durum karþýsýnda maðrur olup, nefsin hevâsýna tâbi ve Allahü teâlânýn mekrinden emîn olmayasýnýz. Ýblis ve emsâlini düþünesiniz. Sâlih amel iþledikten sonra hamd ve þükür etmeli. Beþeriyet sebebiyle günâh sâdýr olur ise hemen istigfâr etmeli, Allahü teâlânýn rahmetinden ümîd kesmemeli.

Bu vasiyetnâmemi mümin kardeþlere gösteresiniz.

Büyük âlim ve velîlerden Ârif-i Dikgerânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ömrünün son günlerinde, hac dönüþünde Merv´de kalan ve insanlarý ir- þâd edip, doðru yolu gösteren Þâh-ý Nakþibend Behâeddîn Buhârî haz­retlerine haberci göndererek; "Çabucak yetiþiniz. Âhirete göç etmemiz yakýnlaþtý. Size vasiyetlerim var." buyurdu. Haberi alýr almaz, Merv´den ayrýlan Þâh-ý Nakþibend hazretleri süratle Buhârâ yolunu tuttu. Dikgerân köyüne geldiðinde, Ârif-i Dikgerânî´nin yanýnda yakýnlarýndan ve talebe­lerinden bir topluluk bulunuyordu. Mevlânâ Ârif, Þâh-ý Nakþibend haz­retlerini saygýyla karþýladý. Yanýndaki topluluða kendilerini baþbaþa bý­rakmalarýný istedi ve; "Hace Behâeddîn ile aramýzda bir sýr var. Bu sýrrý görüþmek için ikimiz tenhâ bir yere gideceðiz, yoksa siz buradan çekil­meði tercih eder misiniz?" buyurdu. Topluluk uzaklaþýnca, Þâh-ý Nakþi- bend Buhârî hazretlerine dönerek; "Aramýzda mânâda büyük birlik ve berâberlik hâsýl oldu. Þimdi de bu birlik ve berâberlik üzereyiz. Ýþte vakit sona eriþti. Kendi yakýnlarýma ve sizinkilere nazar ettim. Bu tarîkatte ehliyeti ve yokluk sýfatýný en ziyâde Hâce Muhammed Pârisâ´da buldum. Tarîkatte elime geçen her lütfu ihsâný ve mânâyý ona havâle et­tim. Yakýnlarýma ona baðlanmalarýný emrettim. Sizin de bu hususta yar­dýmýnýzý esirgemeyeceðinizden emin olmak isterim. Zâten Muhammed Pârisâ sizin de baðlýlarýnýzdandýr. Þimdi sizden isteðim; kendi elinizle su kaplarýný yýkayýn, iki diziniz üzerine oturup elinizle ateþ yakýn ve suyumu ýsýtýn. Techiz ve tekfin için lâzým olan þeyleri yerine getirin. Vefâtýmdan üç gün sonra da yerinize dönün." buyurdu.

Yakýnlarý ve talebeleriyle görüþüp helâlleþtikten sonra Dikgerân´da vefât eden Ârif-i Dikgerânî hazretlerinin cenâzesini Þâh-ý Nakþibend Buhârî yýkadý ve namazýný kýldýrdý. Onu defnettikten sonra tekrar Merv´e döndü.

Hindistan´da yetiþen büyük velîlerden Behâeddîn Zekeriyyâ (rah- metullahi teâlâ aleyh) vasiyetnâmesinde buyuruyor ki: "Kullarýn, Allahü teâlâya sýdk ve ihlâs ile ibâdet etmeleri gerekir. Bu ise, ibâdet­lerde ve zikirlerde Allahü teâlâdan baþkasýna âit düþünceleri atmak, yok etmek, bunlarý sýrf Allahü teâlâ için yapmakla mümkün olur. Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþmak için hâllerinizi güzelleþtirip düzeltmekten, sözlerinizde ve iþlerinizde nefsinizi hesâba çekmekten baþka yol yoktur. Ýhtiyacýnýz kadar konuþun ve iþ yapýn. Bir þey yapacaðýnýz ve bir þey söyleyeceði- niz zaman önce Allahü teâlâya sýðýnýn. Yapacaðýnýz ve söy­leyeceðinizin hayýrlý bir þey olmasý için O´ndan yardým dileyin. Ýhtiyâcý­nýzdan fazlasýný istemeyiniz.

Ýstanbul´da yetiþen velîlerden Beyzâde Mustafa Ahýskalý (rahme- tullahi teâlâ aleyh) bir hac mevsimi, bulunduðu bölgeden Mekke-i müker- remeye giden hacý adaylarýndan birisine þöyle bir mektup yazdý: "Ey kar- deþim! Selâmýmý yaratýlmýþlarýn en hayýrlýsýnýn o misk kokulu kabrine i- let. Benim için; "Ey Efendim! Ey günahkârlarýn þefâatçýsý, âciz kölen Mustafa sizin rýzânýzý, hoþnûdluðunuzu ve affýnýzý diliyor. Ona lutfet. Ona þefâat eyle! de. Allahü teâlânýn selâmý üzerine olsun."

Osmanlý âlimlerinin meþhûrlarýndan, büyük velî Ýmâm-ý Birgivî (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin, vefâtý yaklaþtýðý sýrada þöyle va­si- yette bulundu: Din kardeþlerime vasiyetim odur ki, hastalýðým artýnca, zi- yâretime geldiklerinde Ýhlâs sûresini okumayý bana telkîn edip hatýrlat­sýnlar. Allahü teâlânýn rahmetini, recâya, ümîd etmeye dâir âyet-i kerîme ve hadîs-i þerîfleri hatýrlatsýnlar. Kelime-i þehâdeti söylemeyi telkîn et­sinler. Yanýmda; "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah, eþhedü enlâ ilâhe illallahü vahdehü lâ þerîkeleh ve eþhedü enne Muhammeden abdü- hü ve resûlühü." desinler. Söyle diye zorlamasýnlar. Kelime-i tevhîdi söy- ledikten sonra baþka bir þey konuþursam, yeniden telkîn etsinler. Söylemezsem o da yetiþir. Tövbe etmeyi hatýrlatsýnlar. Ölünce baþýmý kazýmayý, koltuk ve kasýk kýllarýmý yolmayý, býyýk kýrkmayý, sakalým traþ olmamýþsa, traþ etmeyi, týrnak kesmeyi yapmasýnlar. Çünkü bunlar öl­dükten sonra yapýlmaz. Mümkün ise gusl ettirsinler. Buna imkân yoksa, abdest aldýrsýnlar. Buna da imkân yoksa, teyemmüm ettirsinler. Kýbleye döndürüp sað tarafýma yatýrsýnlar. Yâsîn sûresini okusunlar. Ölürken ya­nýma kadýn ve çocuk koymasýnlar. Aðlayýp, inleyip, feryâd etmesinler. Sâlih din kardeþlerim yanýmda bulunsunlar. Kalbleriyle teveccüh edip, bu fakir için selâmet ve þeytanýn þerrinden kurtulmamý dilesinler. Rûhum kabzolunca gözlerimi kapayýp, çenemi baðlasýnlar. Bir kaba buhur ko­yup, üç-beþ veya yedi kerre etrâfýmda döndürsünler.

Defin yapýlmadan önce, yakýným, velîm olan, helal kazançlý bir kim­seden üç yüz akçe borç alsýn. Tamahkâr olmayan iki fakir kimse bul­sunlar. Beni sevenlerden olmasý daha iyi olur. Bunlarý yalnýz bir yere gö- türsünler. Üçünden baþka orada kimse olmasýn. O üç yüz akçeyi (gü­müþ veya altýný) hesap edip kaç günlük namaza karþýlýk olursa, Muhammed bin Pîr Ali´nin o kadar namaz iskâtý için sana þunu verdim desin. O da e- line alýp, kabûl ettim desin. Gümüþü veya altýný alana, al­dýðý paranýn þer´an kendi mülkü olduðunu bildirsinler. O fakir diðerine, Muhammed bin Pîr Ali´nin namaz iskâtý için þunu sana verdim desin. O da eline alýp, kabûl ettim desin. Kendi malý olduðunu bilsin. Lutfedip o da yanýndakine, yukarýda bildirdiðimiz þekilde versin. Böylece devredip ta­mamlasýnlar. Doðum târihim hicrî dokuz yüz yirmi dokuz Cemâzil-evvel´inin onuncu günüdür. Ölüm târihi ne zaman olursa, on iki yýlýný düþsünler. Ne kadar sene kalýrsa, onun için devr etsinler. Vitr namazýný bile hesap etsinler. Bir vakit namaz için beþ yüz yirmi dirhem (2.4 kg) buðday hesâb etsinler. Namaz iskâtýnýn devri tamam olunca, birkaç devir de, verilmemiþ zekât- lar için ve sadaka-ý fýtr için, birkaç devir de, kalmýþ kurbanlar ve adaklar için ve kul haklarý için yapsýnlar. Bundan sonra, gümüþ veya altýnlar hangi fakirde kalýrsa, kendi güzel arzusu ile velî olan akrabâma veya va- sýyy-i muhtârýma, tâyin ettiðim vâsime hediye etsin. O da eline alýp, ka- bûl ettim desin. Sonra velî olan akrabâm, yüz akçesini ayýrýp, elliþer akçe olmak üzere bu iki fakire versin. Sevâbýný bu fakîre (bana) baðýþlasýn.

Bundan sonra iki kimse bulup, müslüman mezarlýðýnda, sâlih bir kimsenin kabri yanýnda kabrimi kazdýrsýnlar. Kazmak için, asýl maldan yirmi beþer akçe versinler. Derinliði bir adam boyu, eni yarýsý kadar ol­sun. Kabri kazýp tamamladýktan sonra, kýble tarafýný kazsýnlar. Bedenim sýðacak kadar geniþ ve derince olsun. Sonra kefen iþine baksýnlar. Orta bezden olup, israf etmesinler. Kefeni asýl maldan yapsýnlar. Bundan sonra yýkamak üzere, yýkama tahtasýna koysunlar. Etrâfýmda buhur gez­dirsinler. Bir sâlih kimse yýkasýn. Sâlih biri de su döksün. Yanlarýnda baþka kimse olmasýn. Sünnet üzere yýkasýnlar. Önce abdest aldýrsýnlar. Üçer defâ yýkamaya dikkat etsinler. Suyu çok döküp isrâf etmesinler. Saçýmý ve sakalýmý, hatmi ile, ýsýnmýþ su ile yýkasýnlar. Üzerime son dö­külen suya kâfûr katsýnlar. Yakýn velîmiz lutfedip kalan akçeden (para­dan) yýkayana ve su dökene yirmi beþer akçe versin. Sonra kefene sar­sýnlar. Bundan sonra cenâze namazýmý kýlmaya hazýrlansýnlar. Dostla­rýma haber versinler. Namazýmda bulunan cemâat üç safdan eksik ol­masýn, fazla olursa zararý yoktur. Cenâzem getirilince, yüksek sesle zikr etmesinler. Kabrin yanýna gelince, dostlarýmdan sâlih bir kimse kabrime insin. Bu fakîri mezarýn içine indirsinler. "Bismillahi ve alâ milleti Resû- lillah" deyip lahdin içine koysunlar. Kýbleye çevirsinler. Sonra kerpiç ile lahdin aðzýný kapatsýnlar ve "Yâ Rabbî! Bu ölüyü kabir azâbýndan koru!" desinler. Kerpiç bulunmaz ise, kamýþ koysunlar. Aðaç, kiremit, ha­sýr ve tabut koymasýnlar. Kuru toprak üzerine koyup, sonra çukuru dol­dursun- lar. Balýk sýrtý gibi yapsýnlar. Bir karýþtan yüksek yapmasýnlar. Defn iþi bitince, üzerime bir testi su döksünler. Su dökmeðe baþ tarafým­dan baþlayýp, ayaklarýma kadar devâm etsinler. Din kardeþlerimden birisi mezarýmýn baþýnda dursun ve; "Yâ Rabbî! Kabri yanlarýna doðru geniþ eyle. Bu ölünün rûhuna yükseklik ve saâdet ihsân eyle, ondan râzý ol!" desin. Bir kiþi de; "Ýnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn." (Biz Allah´ýn kuluyuz ve yine O´na döneceðiz) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okusun ve; "Yâ Rabbî! Bu ölü senin emrine rücû´ etti, döndü. Sen kendisine rücû´ edi­lenlerin hayýrlýsýsýn. Bu kimsenin etrâfýndaki yeri, iki tarafýndan geniþ eyle ve bu ölünün rûhuna gök kapýlarýný aç ve onu güzel bir kabûl ile ka­bûl eyle. Münker ve Nekir´in suâllerine ve diðer suâllere karþý dilini sað­lam ve doðru söyleyici eyle. Cevâbýný kolay eyle!" desin. Bundan sonra orada bulunanlara; "Kardeþiniz için magfiret isteyiniz." desinler. Bütün bu iþlerden sonra, oturup Kur´ân-ý kerîm okusunlar. Tebâreke ve yedi kerre Ýhlâs sûresini, Fâtiha ve Muavvizeteyn ve bunlardan sonra tekrar on bir defâ Ýhlâs sûresini okusunlar. Âyet-el-kürsî, Yâsîn sûresi ve Bekara sû­resini sonuna kadar okusunlar. Bu okuduðumuz Kur´ân-ý kerîmi bütün ölülere baðýþladýk diye aðýzdan söylesinler. Oruç, yemîn keffâretleri, Kur´ân-ý kerîm okuma ve duâ tamam olduktan sonra, yakýn velîm lutfedip, kalmýþ olan yüz altmýþ akçenin altmýþ akçesini, altmýþ fakire versin. Bu fakîrin oruç keffâretine niyet etsin. Yüz akçesini de yüz fakire versin. Yemîn keffâretine niyet etsin.

Ynt: Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:27:49
Bundan sonra da telkîn için sâlih ve âlim bir müslüman, mezârýmýn yanýnda kalsýn. Yüzüme karþý ayakta dursun. Desin ki: "Ey Muhammed bin Meryem!" Bunu üç defâ söylesin. Sonra desin ki: "Dünyâdan þehâdet getirerek çýktýðýn ahdi hatýrla. Ýbâdete, Allahü teâlâdan baþka lâyýk ve müstehak kimse yoktur, deyip þehâdet getirmeni hatýrla. Allahü teâlâ bir­dir, ortaðý yoktur. Elbette Muhammed aleyhisselâm Allahü teâlânýn re­sûlüdür. Elbette Cennet vardýr. Cehennem ateþi de vardýr. Allahü teâ- lânýn ölüleri diriltip, mahþer yerinde toplamasý muhakkak vardýr ve ola- caktýr. Muhakkak ki, Allahü teâlâ mezarlarda bulunan ölüleri diriltir." Son- ra üç kerre; "Yâ Muhammed bin Meryem! "Lâ ilâhe illallah" de." Sonra üç kerre; "Yâ Muhammed bin Meryem! De ki Rabbim Allahü teâlâdýr. Dînim Ýslâm dînidir. Peygamberim Muhammed aleyhisselâmdýr." desin. Lutfe- dip mânâsýný düþünerek yavaþ yavaþ oku­sun. Çabuk çabuk okuyup gitmesin. Sonra; "Yâ Rabbî! Sen bunu yalnýz býrakma. Sen mâliklerin hayýrlýsýsýn." desin. Sonra dönüp evlerine git­sinler. Üzerime binâ yap- masýnlar. Çadýr kurmasýnlar. Nöbet tutmasýnlar. Baþ ucuma tanýnmasý, hatýrlanmasý ve duâya sebeb olmasý için büyükçe bir taþ diksinler. Kabrim yýkýlacak olursa, tamir etsinler. Üzerime toprak döküp, balýk sýrtý gibi yapýp, yeni gibi yapsýnlar. Bir karýþ yüksek yapsýn­lar. Bid´at olan þeylerden kaçýnsýnlar.

Çoluk-çocuðuma vasiyetim olsun ki, üzerime sesli aðlamasýnlar. Allahü teâlâdan magfiret ve rahmet istemelidir. Öldüðüm günde, yedi­sinde, kýrkýnda ve sene-i devriyesinde yemek piþirip ziyâfet vermesinler. Fakat sevâbýný rûhuma hediye etmek üzere sadaka versinler. Çok ih­sânda bulunsunlar. Allahü teâlâ kabûl eylesin. Paralarý yoksa; ekmek, pi­rinç, yað, tuz, soðan versinler ve ne yapabilirlerse, az olsun çok olsun, Allahü teâlâ için verip, sevâbýný, kalpleriyle ve dilleriyle bu fakîre baðýþla­sýnlar. Duâ ederken beni hatýrlasýnlar, unutup gitmesinler. Yine çocukla­rýma vasiyetimdir ki; dünyâya düþkün olmayalar, mal ve mevki, makam peþinde koþmayalar. Allahü teâlâya tevekkül edip, faydalý ilimleri öðren­meye ve bunlarý yaymaya çalýþsýnlar. Sâlih ameller iþlesinler ve takvâ üzere olsunlar, haramlardan sakýnsýnlar. Meâlen; "Allahü teâlâdan kor­kaný, Allahü teâlâ dünyâda ve âhirette her darlýktan kurtarýr. Ona dü­þünmediði yerden rýzýk verir. Allahü teâlâya tevekkül edene Allahü teâlâ yetiþir. Ýhtiyâcýný ihsân eder, baþkasýna muhtaç etmez." (Talak sûresi: 3-4) buyrulan âyet-i kerîmeyi düþünerek okusunlar."

"Kardeþlerime, evlâdýma ve âhiret yolcularýna vasiyetimdir ki, Allahü teâlânýn emrettiði þeyleri yapýnýz. Kazâya kalmýþ namazlarýnýzý kýlýnýz, kalmýþ zekâtlarýnýzý veriniz. Oruçlarýnýzý tutunuz. Üzerinize farz oluyorsa hac yapýnýz. Her müslümanýn öðrenmesi farz-ý ayn olan ilmihâl bilgilerini öðreniniz. Âlimlerin sohbetine devâm ediniz. Güvenilir ve saðlam âlimle­rin fetvâsýyla amel ediniz. Herkesin fetvâsýyla amel etmemelidir. Tegannî dinlememelidir. Allahü teâlânýn ismi anýldýðý zaman "Teâlâ ve Tebâreke" veya "Azze ve Celle", "Sübhânallah", "Cellecelâlüh" diyerek tâzim ediniz. Resûlullah´ýn ve diðer Peygamberlerin isimleri anýldýðý zaman salevât getirmelidir. Yazarken de bunlarý açýk yazmalýdýr. Diðer âlimler ve meþâ- yýh anýldýðý zaman, (rahmetullahi aleyh) demelidir. Hocasýna da hürmet göstermelidir. Yol göstermek hâriç, hocanýn önünden yürümemelidir. Ondan önce söze baþlamamalý ve yanýnda çok konuþmamalýdýr. Hizme­tini severek yapmalýdýr. Her yerde hocanýn rýzâsýný gözetmelidir. Îtirâz etmemeli, dövse veya baðýrsa nasîhat bilmeli, incinmemelidir. Hocasýnýn yakýnlarýna da hürmet göstermelidir. Akrabâyý ziyâret etmeli, sýla-i rahmi, akrabâ ziyâretini terketmemelidir. Anne ve babanýn da haklarýný gözet­meli, onlara karþý yüksek sesle konuþmamalý ve kýzgýn bakmamalý, gü­nah olmayan emirlerini yapmalýdýr. Dövmesine ve baðýrmasýna sabret­melidir. Karþýlýk vermemelidir. Komþularýn haklarýný da gözetmeli, kokulu bir yemek piþirince, bir mikdârýný komþulara vermelidir. Mümkün olduðu kadar komþularýn ihtiyacýný görmeli ve zarara uðrarlarsa yardým etmeli ve iyilik gelirse sevinmelidir. Diðer din kardeþlerini de sevmelidir. Kusur­larýný mümkün mertebe affetmelidir. Müdâhene etmemeli, dünyâlýk ele geçirmek için dîni vermemeli. Gerekirse müdârâ etmeli, dîni ve dünyâyý korumak için dünyâlýk vermelidir. Müdârâ zararý gidermek için olur. Çok gülmekten, faydasýz konuþmaktan sakýnmalýdýr. Alýþ veriþte dînin emirle­rine uymalý ve cemâate devâm etmelidir. Bid´atlerden sakýnmalý. Misvâk kullanmaya devâm etmeli. Duâya, Allahü teâlâya hamd ve senâ ile ve Resûlüne salât ve selâm ile baþlamalýdýr. Duâ ederken bütün müminlere duâ etmeli, anneyi, babayý ve iyilik gördüðü kimseleri de duâlarýnda an­malýdýr. Yalvararak ve gizli duâ etmelidir. Yalnýz iken Allahü teâlâya yal­vararak duâ etmeli, âcizliðini ve günahlarýný düþünerek aðlamalýdýr. Allahü teâlâdan istikâmet, af, âfiyet, rýzâsýný ve muvaffakiyet istemelidir. Îmânýn gitmesinden korkup, dâimâ hüsn-i hâtime (son nefeste îmân ile gitmeyi) istemeli, Ýslâm nîmetine her zaman þükretmelidir. Çoluk-çocu­ðuna ilmihâlini (lâzým olan din bilgilerini) öðretip, Ýslâmiyete uymayan þeylerden korumalý ve sakýndýrmalýdýr. Çocuklarý yedi yaþýnda namaza baþlatmalý, on yaþýna girdiklerinde namaz kýlmazlarsa döverek kýldýrma­lýdýr. Dâimâ istigfâr etmelidir.

Büyük velîlerden Biþr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine adamýn biri gelip; "Bana vasiyet et." dedi. Biþr-i Hâfî ona; "Þöhretten sa­kýn, helâl lokma yemeye gayret et." dedi.

Tanýnmýþ büyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-Ý Rûmî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hasta döþeðinde yatmakta iken yedi gece çok þiddetli derecede zelzele oldu. Birçok evler ve baðlarýn duvarlarý yýkýldý. Herkes bu durumdan korkup feryâd etmeye baþladý. Bu sýrada Mevlânâ hazret- leri; "Evet zavallý toprak yaðlý bir lokma istiyor. Bunu vermek lâ­zým." Bu- yurdu ve sonra da; "Ben size, gizlide ve açýkta Allahü teâlâdan korkmayý, az yemeyi, az uyumayý, az söylemeyi, günahlardan çekin­meyi, oruca, namaza devâm etmeyi, dâimâ þehvetten kaçmayý, halkýn eziyetine ve cefâsýna dayanmayý, aþaðý ve sefih kimselerle düþüp kalk­maktan uzak durmayý, kerîm olan sâlih kimselerle berâber olmayý vasi­yet ederim. Çünkü insanlarýn hayýrlýsý, insanlara faydasý dokunandýr. Sö­zün hayýrlýsý da az ve öz olanýdýr. Hamd, yalnýz Allahü teâlâya mahsus­tur." buyurdu.

Mevlânâ hazretleri; Oðlu Sultan Veled´e hitaben "Ey oðlum! Sana vasiyet ediyorum ki: Her halde ilim, edep ve takvâ üzerine bulun. Her zaman geçmiþ din büyüklerinin eserlerini inceleyerek, Ehl-i sünnet vel-cemâat yolundan ayrýlmamayý vazîfe edin. Fýkýh (Ýslâm hukûku) ve ha­dîs-i þerîf öðren, câhil sofulardan olma. Namazý her zaman cemâatle kýl, fakat imâm ve müezzin olma. Þöhret isteme, zîrâ þöhret âfettir. Makâma baðlý olma. Yazdýðýn þeylerde adýný yazma. Mahkemede hâkim huzû­runa çýkma. Kimseye kefil olma. Halkýn iþlediði iþlere karýþma. Devlet büyüklerinin çocuklarýyla arkadaþlýk etme. Uzlete çekilme, yalnýz kalma. Çok söz söyleme. Çok söz iþitmek kalbe nifak verir. Sözü inkâr etme. Onun söyleyenleri ve sâhipleri çoktur. Az söyle ve halkýn kötülük ve eð­rilerinden arslandan kaçar gibi kaç, bir kenarda dur. Kadýnlardan ve dinde eðri yollara girenlerden sakýn. Herkesle ve zenginlerle sohbet etme (oturup kalkma). Helal ye ve þüphelilerden kaçýn. Dünyâ malýna kapýlma. Dünyâ arzusu dînin zâyi olmasýna sebeb olur. Çok gülme ve kahkaha atma. Zîrâ fazla gülmek kalbin ölümüdür.

Herkese þefkatle bak. Hâinlikle bakma. Dýþýný süsleme. Zîrâ dýþýn süsü; için, kalbin, rûhun harâb olduðunu gösterir. Baþkalarýyla mücâdele etme ve hiç kimseden bir þey isteme. Kimseye hizmet buyurma. Âlim­lere, evliyâya, mal, can ve tenle hizmet et. Din büyüklerinin hâllerini inkâr etme. Zîrâ inkâr edenler rahat ve kurtuluþ yüzünü göremezler." buyurdu.

Mýsýr´da yetiþen büyük velîlerden Demirtaþ Muhammedî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) vefâtýna yakýn, malýný, servetini üç kýsma ayýrdý. Bir kýsým gelirini, bahçe ve zâviyesinin bakýmý için, bir kýsmýný ço­cuklarýnýn ihtiyaçlarý için ve bir kýsmýný da zâviyesinde kalan talebeler için harcan- masý þeklinde vasiyette bulundu.

Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hasta­lanmýþ, vefâtý yaklaþmýþtý. Talebeleri ve sevdikleri, baþucuna geldiler ve son nasîhat ve vasiyetlerinin ne olduðunu öðrenmek istediler. O; "Cumâ günü gusül abdesti alýnýz. Her akþam abdestli olarak yatýnýz. Her hâli­nizde Allahü teâlâyý hatýrlayýnýz. Bir hadîs-i þerîfte Peygamber efendimiz; "Cumâ günlerinde bir an vardýr ki müminin o anda ettiði duâ reddolmaz." buyurdu. Baþka bir defâsýnda; "Cumâ günü sabah namazýndan önce, Estaðfirullah el azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh, okursa, bütün günahlarý affolur." buyurdu. Yine; "Cumâ namazýn-dan sonra yedi Ýhlâs ve Muavvizeteyn okuyaný, Allahü teâlâ bir hafta ka-zâdan belâdan ve kötü iþlerden korur." buyurdu. Cumâ günü yapýlan i-bâdetlere, baþka günde yapýlanlarýn en az iki katý sevap verilir. Cumâ günü iþlenen günahlar da iki kat yazýlýr. Bir hadîs-i þerîfte; "Cumartesi günleri yahûdîlere, Pazar günü nasâraya verildiði gibi, Cumâ günü müslümanlara verildi. Bu gün müslümanlara hayýr, bereket, iyilik vardýr." buyurdular."

Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr Vâsýtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, son hastalýðýnda; "Bize vasiyette bulun." dediler, o zaman; "Allahü teâlânýn sizden istediði þeylere uygun hareket edin." buyurdular.

En büyük velîlerden Ýmâm-ý Ebû Yûsuf hazretlerinin olgunluk, ahlâk güzelliði ve insanlar üzerindeki îtibârý ortaya çýkýnca, hocasý Ýmâm-ý A´zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ona þu vasiyet ve tavsiye­lerde bulundular:

"Ey Yâkûb, sultâna saygý göster. Mevkiine hürmet et. Huzûrunda ya­lan söylemekten sakýn. Ýlmî bir mesele için seni çaðýrmadýðý vakitlerde yanýna gitmekten kaçýn. Çünkü ona gidip gelmeyi, girip çýkmayý çoðaltýr­san, sana îtibâr etmez olur, mevkiin yanýnda küçülür.

Huzûruna girdiðin zaman hem kendi kadrini hem de baþkasýnýn kad­rini kýymetini bilen ol.

Sultanýn dostlarý ve taraflarý ile buluþma. Etrâfýndakilerden uzaklaþ ki þerefin ve merteben yerinde kalsýn. Halk önünde konuþma, yalnýz sor­duklarýna cevap ver. Halk ve tüccar arasýnda da dînî ve zarûrî bilgiye âid olmayan sözlerden kaçýn ki, sevgin ve mala raðbetin üzerinde durulma­sýn. Zîrâ onlar kötü zanda bulunabilirler ve yaklaþmaný kendilerinden rüþvet almana atfederler.

Halk arasýnda ne gül ne de gülümse. Çarþý pazara da çok çýkma.

Yol aðýzlarý ve köþebaþlarýnda oturma. Ýcâbederse mescidde ve av­lusunda otur. Çarþý, sokak ve câmilerde bir þey yeme. Dükkanlarda da oturma. Yol kenarlarýnda bulunan çeþmelerden, musluklardan ve sakala­rýn ellerinden su içme. Ýpekten yapýlma atlas veya çeþitli ipekler giyme. Çünkü bunlar insaný ahmaklýða, gevþekliðe götürür.

Eþinin (hanýmýnýn) yanýnda yabancý kadýnlardan konuþma. Sen baþka kadýnlardan bahsedince o da yabancý erkeklerden söz etmek hak­kýný kendinde bulur. Evlilik hayâtýnýn maddî bütün ihtiyaçlarýný saðlamaya muktedir olduðunu bilmeden evlenme. Önce ilim tahsîl et. Sonra helâlýn­dan mal ve servet edin. Ondan sonra evlen. Çünkü tahsil zamânýnda ha­yâtýný da kazanmak istersen ikisini bir arada yürütemez, tahsîlini noksan býrakýrsýn. Ýlim tahsîlinden önce edineceðin servet ise seni dünyâ ile uð­raþmaya, hizmetçiler tutmaya teþvik eder. Bu sûretle vaktin boþa gider. Çoluk-çocuðun olur. Nüfûsun artar, onlarýn ihtiyâcýný temine çalýþýrken ilmi býrakýrsýn. Gençliðinin kuvvetli, gönlünün âsûde, rahat, kafanýn zinde zamânýnda ilim tahsîli ile uðraþ. Sonra mal ve mülk toplamaya çalýþ. Zîrâ evlat ve ýyâlin bakmakla yükümlü olanlarýn çoðalmasý zihni karýþtýrýr. Ha­yâtýný kazanýnca da evlenebilirsin.

Her halde Allahü teâlâdan kork, fenâlýklardan korun. Emânetleri koru. Küçük-büyük, zengin-fakir herkese iyilik ve nasihatte bulun. Hiç kimseyi küçük görme. Vakarlý ol ve herkese deðer ver. Ýnsanlar ile düþüp kalkma. Onlar seni arasýnlar. Ziyâretine gelenleri iyi karþýla. Meselelerine cevap ver. Eðer o meselenin ehli ise ilim ile meþgul olur, deðilse sana muhabbet sevgi besler. Her kim sana bir mesele sormaya gelirse, yalnýz sorusuna cevap ver. Fazla þeyler ilâve etme. Çünkü, sorusunun uzun cevâbý onun zihnini karýþtýrýr.

Kazançsýz, azýksýz on sene de kalsan, ilim öðrenmekten yüz çe­virme. Çünkü tahsilden vazgeçtiðin takdirde yine geçimin darlaþacaktýr.

Fýkýh ilmini öðrenmek ve bu ilimde derinleþmek anlayýþlarýný arttýr­mak üzere sana gelenlerin ilme karþý raðbetini arttýrmak için onlarýn herbirini birer oðul ve evlâd edinmiþçesine karþýla.

Halktan veya emrin altýnda çalýþanlardan biriyle münâkaþa etme. Çünkü böyleleri ile münâkaþa, itibârýný giderir.

Hiç kimsenin yanýnda, isterse sultân olsun hakký anmaktan ve söy­lemekten çekinme.

Baþkasýnýn yaptýðýndan daha çok ibâdet, verdiklerinden ziyâde ih­sanda bulunmadýkça, canýn rahat etmesin. Çünkü insanlar senin, kendi ibâdetlerinden fazlasýna önem vermediðini görünce sende ibâdete karþý raðbet azlýðýna hükmederler. Ýlminin sana bir fayda vermemiþ olduðuna inanýrlar. Kendi câhillikleri ile yaptýklarý amelleri, senin ilim ile yaptýklarýn­dan üstün görürler.

Hoca ve üstadlarýna hürmet et, onlara dil uzatma. Ýnsanlardan dâimâ çekin. Allah için gizli hâlinde ne isen, açýk durumunda da öyle ol.

Çok gülme. Zîrâ çok gülmek kalbini öldürür. Vakarlý bir þekilde yürü. Acele acele, salýna salýna yürüme. Ýþlerinde aceleci olma. Konuþurken yüksek konuþma, baðýrýp çaðýrma. Dâimâ kendin için sükûn ve sükûtu seç.

Ýnsanlar yanýnda Allahü teâlâyý çokça an ki, onlar da bunu senden öðrensinler. Namazlarýnýn arkasýnda kendine bir vird, bâzý iþleri vazife edin. Meselâ; Kur´ân-ý kerîm okur, Allahü teâlâyý zikreder, belâ ve musî­betlere karþý ihsân ettiði sabýr ve tahammül kudretine, bahþettiði çeþitli nîmetlere þükredersin. Her ayýn belirli günlerinde oruç tutmayý âdet edin ki baþkalarý da bu hususta sana uysun.

Nefsini dâimâ murâkabe et, gözet, kontrol et, baþkasýna karþý koru ki, hem dünyâ ve hem de âhiretine âid amellerinde ilminden istifâde ede­bilesin.

Dünyâya ve dünyâlýðýna güvenme. Bulunduðun hale de dayanma. Çünkü Allahü teâlâ, varlýðýnýn cümlesinden sana soracaktýr.

Ýnsanlara hatâlarýnda uyma. Dîne uygun iþlerinde tâbi ol. Fenâlýðýný bildiðin bir kimseyi o kötülüðü ile anma. Ondan fayda ve iyilik ara ve iyi hâli ile an. Meðer o kimsenin fena hâli din husûsunda ise o zaman bunu insanlara söyle de, ona uymasýnlar ve ondan sakýnsýnlar.

Ölümü hatýrýndan çýkarma. Hocalarýn ve kendisinden bilgi aldýðýn zâtlar için Allahü teâlâdan af ve maðfiret dile. Kur´ân-ý kerîm okumaya devâm et. Kabirleri ve büyük zâtlarý ve mübârek yerleri çokça ziyâret et. Ýnsanlarýn sana arzedeceði, Peygamber efendimizi rüyâda görmüþ ol­malarýný, câmilerde, türbelerde ve makberlerdeki mübârek zâtlarýn gör­dükleri rüyâlarýný iyi karþýla. Red ve inkâr etme.

Hayvânî zevklerine düþkün, nefsânî arzularýna uyan kimseler ile be­râber oturma. Yalnýz dîne dâvet yolunda böyleleri ile birlikte bulunmakta bir mahzûr yoktur. Oyun ve eðlence yerlerine ve söðülüp sayýlan yerlere gitme. Ezân okununca hemen câmiye gitmeye hazýrlan ki baþkalarý sen­den önce davranmasýn.

Komþundan gördüðün nâhoþ halleri ört. Çünkü sýr sana emânettir. Ýnsanlarýn gizli taraflarýný açma.

Seninle bir þey hakkýnda istiþâre etmek, danýþmak isteyen kimseyi dinle. Seni Allahü teâlâya yaklaþtýracaðýný bildiðin þeyleri ona söyle. Bu tavsiyemi de kabul eyle. Çünkü, bundan dünyâ ve âhirette istifâde ede­ceksin.

Cimrilikten kaçýn. Zîrâ herkes cimrilere buðzeder. Onlarý sevmez. Tamahkârlýk ve yalancýlýktan sakýn. Karýþtýrýcý olma. Bütün iþlerde insan­lýðýný koru. Güzel huylu ol. Ýnsanlarý incitmekten kaçýn. Her zaman her yerde temiz elbise giy. Dünyâya raðbet ve hýrsý azaltarak nefsini temizle. Dünyâ sevgisini içinden at. Kalbin temiz olsun.

Fakir olsan da fakirliðini belli etme. Zengin görün. Himmet ve gayret sâhibi ol. Azmi ve gayreti zayýflayanýn, mevkii de zayýflar.

Yolda giderken saða sola bakma. Dâimâ önüne bakarak yürü.

Dünyâyý ilim adamlarý yanýnda hor ve hakir göster. Çünkü âhirette olanlar dünyâdakilerden daha hayýrlýdýr.

Münâzara âdâbýný bilmeyen ve iddiâlarýný delilleri ile ispat edemeyen kimselerle söze giriþmekten kaçýn.

Mevki ve makam peþinde koþan, halk arasýndaki meselelere dalan ve bu sûretle kendilerine þöhret ve menfaat saðlamak isteyenlerin sözle­rine ve aralarýna karýþma. Çünkü onlar bu hususta seni haklý bilseler dahi sözlerine de önem vermezler. Þarlatanlýklarý ile seni susturmak ve utan­dýrmak isterler.

Kibar ve efendi bir topluluðun arasýna girdiðin vakit sana yer gös­termedikçe onlarýn üst taraflarýna oturma ki onlardan sana üzüntü vere­cek bir þey gelmesin.

Bir cemâat içinde bulunduðun zaman seni saygý ile öne geçirme­dikçe kendiliðinden ileri safa geçme. Ayný þekilde muâmele görmeden de mihrâba geçip imâm olma.

Herkese âid olan park ve mesireliklere çýkma.

Zâlim sultan ve âmirlerin yanlarýnda bulunma. Belki onlar senin ya­nýnda hak, doðru ve helâl olmayan bir iþ yaparlar, sen de onlarý bunlar­dan men edemezsin. Sükûtunu gören insanlar onlarýn söz ve hareketle­rinin hak, doðru olduðunu sanýrlar.

Ýlim meclislerinde hiddet ve þiddet göstermekten sakýn.

Beni de hayýrlý duâdan unutma. Bu nasihatýmý kabul et. Onu ancak sana, senin ve bütün müslümanlarýn iyiliði için yapýyorum."

Kuzey Afrika´da yetiþen büyük velîlerden Ebü´l-Hasan-ý Þâzilî (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin talebeliðinde hocasýna olan tes­limi- yeti tam ve mükemmel bir hâle gelince, karþýlaþacaðý birçok sýkýntý­larý, hocasý kendisine haber verdi. Þöyle vasiyet etti: "Hak teâlâyý bir an unu- tup gaflette olma. Dilini halkýn diline ve kalbini halkýn kalbine benzet­mek- ten sakýn, bütün uzuvlarýn ile Ýslâmiyete uy. Ýslâma uygun olmýyan þey- lerden sakýn. Farzlarý yerine getirmeye devâm et. Ýþte o vakit Allahü te- âlânýn velîliði sende tamâm olur. Allahü teâlânýn haklarýný yerine getir­mekten baþka hiçbir þeyi halka hatýrlatma. Ýþte o zaman verâ ve takvâya yâni haram ve þüphelilerden kaçmaya tam uymuþ olursun.

Büyük Ýslâm âlimi Þeyh Edebâlî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretle­rinin feyz ve bereketleri, yol göstermesi ile altý asýrdan fazla devâm ede­cek olan cihan devletinin temellerini atan Osman Gâzi, âlimlere ve evli­yâya yakýn olmanýn ehemmiyetini de belirttiði vasiyetnâmesinde kendi­sinden sonra gelecek oðluna dolayýsýyla evlâtlarýna þunlarý vasiyet etti: "Allahü teâlânýn emirlerine muhâlif bir iþ iþlemeyesin! Bilmediðini, dînimi­zin ulemâsýndan sorup anlayasýn! Sana itâat edenleri hoþ tutasýn! Aske­rine inâmý, ihsâný eksik etmeyesin ki, insan ihsânýn kulcaðýzýdýr. Zâlim olma! Âlemi adâletle þenlendir ve Allah için cihâdý terk etmeyerek beni þâd et! Ulemâya riâyet eyle ki, þerîat iþleri nizâm bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona raðbet, ikbâl ve hilm göster! Askerine ve malýna gurur getirip, dînimizin âlimlerinden uzaklaþma! Bizim mesleðimiz Allah yoludur ve maksadýmýz Allah´ýn dînini yaymaktýr. Yoksa, kuru kavga ve cihângir­lik dâvâsý deðildir. Sana da bunlar yaraþýr. Dâimâ herkese ihsânda bu­lun! Memleket iþlerini noksansýz gör! Hepinizi Allahü teâlâya emânet edi­yorum." Osmanlý sultanlarý, bu vasiyetnâmeye candan sarýldý. Bu vasi­yetnâme, devletin altý yüz sene hiç deðiþmeyen anayasasý oldu.

Altý asýr, insanlara huzur ve saâdet, onlarýn eli, onlarýn yardýmý ile daðýtýldý. Allahü teâlâ, o büyük devleti bu mübârek insanlara nasîb etti.

Þeyh Edebâlî hazretleri buyurdular ki: "Topraða baðlanýnýz, suyu is­râf etmeyiniz, mîrâsýnýzýn saðlam kalmasýna dikkat ediniz, veriniz, elleri­niz yumuk, kapalý kalmasýn, ilim sâhiplerini koruyunuz, aðaç dikiniz, ödünç aldýðýnýzý fazlasý ile iâde ediniz, Kur´ân-ý kerîmi güçlü olmak için okuyunuz, baðýnýzý bahçenizi viran býrakmayýnýz, Peygamber efendimizi çok iyi tanýyýnýz. Hadîs ezberleyiniz, bildiklerini öðretenler unutulmazlar."

Meþhur tefsîr âlimi ve velî Fahreddîn-i Râzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) vefâtýna yakýn, talebelerinden Ýbrâhim bin Ebû Bekr Ýsfehânî´ye þu nasîhatta bulundular: "Her katý kalbi yumuþatan âhiret yolculuðu yaklaþ­mýþ ve dünyâ hayâtýnýn sonunda bulunan, Rabbinin rahmetini uman, Mevlâsýnýn keremine güvenen bu kul Muhammed bin Ömer bin Hasan Râzî der ki: Peygamberlerin, meleklerin en büyüklerinin yaptýklarý, bildi­ðim ve bilmediðim, lâyýk olduðu hamdler ile Allahü teâlâya hamd ederim. Allahü teâlânýn rahmeti, Resûlullah efendimize, diðer Resûller, Nebîler (aleyhimüsselâm), mukarreb melekler ve sâlih kimseler üzerine olsun.

Ýnsanlar derler ki: "Ýnsan vefât ettiði zaman, ameli kesilir. Dünyâ ile alâkasý kalmaz." Bu söz, iki yönden sýnýrlandýrýlabilir. Birincisi, eðer vefât eden kimse dünyâda insanlara faydalý þeyler býrakmýþ ise, bu ona duâ yapýlmasýna vesîle olur. Þartlarýna uygun duâ, Allahü teâlânýn katýnda makbûldür. Ýkincisi, evlâda âid olan husustur. Sâlih evlâd da ölen anasý-babasý için faydalý olur.

Biliniz ki ben, ilim âþýðýydým, doðru olsun yanlýþ olsun, bir þeyin ne olup olmadýðýný öðrenmek için pekçok þey öðrendim. Vallahi kelâm, akâid ilmi ile ilgili, doðru yanlýþ bütün itikâtlarý, filozoflarýn görüþlerini çok tedkîk ettim. Ancak Kur´ân-ý kerîmde bulduðum faydaya eþit olanýný hiç­birisinde görmedim. Çünkü Kur´ân-ý kerîm, Allahü teâlanýn yüce kudretini ve azametini teslîm ve kabûl etmeye teþvîk ediyor, îtirâz ve karþý çýk­maktan, derin mücâdele ve münâzaradan men ediyor. Çünkü beþer aklý, derin ve anlaþýlmasý zor meseleler arasýnda boðulup gitmektedir. Bu se­beple dînimizin bildirdiklerini aynen kabûl edip, üzerinde konuþmamak en sâlim yoldur.

Ey âlemlerin Rabbi! Mahlûkâtýn, senin Ekrem-ül-ekremin, merha­metlilerin en merhametlisi olduðunda ittifak etmektedir. Yâ Rabbî! Bu za­yýf kuluna müsâmaha eyle. Dilimi sürçmekten muhâfaza buyur, bana yardým et. Hatâ ve kusûrlarýmý setreyle, ört. Kitâbým Kur´ân-ý kerîm, yo­lum Resûlullah efendimize, sünnet-i seniyyeye uymaktýr. Yâ Rabbî! Se­nin hakkýnda hüsn-i zan sâhibiyim. Rahmetin hakkýnda çok ümitliyim. Çünkü sen:

"Kulum beni zannettiði gibi bulur." buyurdun. Yâ Rabbî! Ben hiçbir þey getirmesem de, sen ganîsin, kerîmsin, ümîdimi boþa çýkarma. Du­â- mý geri çevirme. Beni ölümden önce ve sonra azâbýndan kurtar. Ölüm sýrasýnda can çekiþirken bana kolaylýk ver. Çünkü sen erhamürrâhimîn- sin.

Kitaplarýma gelince, onlarda çok þeyler yazdým. Onlarý mütâlaa edip okuyan, ihsân ederek iyi duâ ile beni ansýn. Eðer böyle bir duâda bulun­mazsa, hiç olmazsa hakkýmda kötü sözde bulunmasýn. Benim meseleleri geniþ yazmaktan maksadým, mevzuu geniþletmek, derinlemesine ele almak, zihinleri açmaktýr. Bütün bunlarda, Allahü teâlâya güvenip, da­yandým."

Daha birçok þeyleri vasiyet eden Ýmâm-ý Râzî hazretleri, sonra þun­larý söyledi: "Talebelerime ve üzerinde hakkým olanlara þunu vasiyet edi­yorum: Ben vefât edince, benim ölümümü her tarafa yaymasýnlar. Dînin emirlerine uygun olarak defnetsinler. Beni defnettikleri zaman, okuyabil­dikleri kadar bana Kur´ân-ý kerîm okusunlar. Sonra; yâ Rabbî! Sana fakîr ve muhtaç birisi geldi, ona lütuf ve ihsânda bulun, desinler." sözleriyle vasiyetini bitirdi.

Doðu Anadolu´da yetiþen büyük velîlerden Seyyid Fehim-i Arvâsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ömrünün son günlerine doðru rahatsýzlýðý faz­lalaþtý. Bir Cumâ günü hasta haliyle câmiye gitti. O gün halîfesi ve oðlu Seyyid Muhammed Emin Efendi belið ve hazîn bir hutbe okudu. Câmi­nin arkasýndaki çeþmeye kadar saflar baðlamýþ olan cemâat bu hutbenin tesiriyle mahzûn olup, aðladý. Seyyid Fehim hazretleri Cumâ namazýný oturarak kýldý. Sonra da Seyyid Abdülhakîm Efendi, Seyyid Muhammed Emîn Efendi, Halîfe Derviþ ve Halîfe Ali adlý dört halîfesini huzûruna dâ­vet buyurarak vasiyetlerini þöyle bildirdi:

"...Muhammed Emin yerime ikâme edilmiþtir. Yâni benim vazîfemi yürütecektir. Ýnce kalplidir. Bize karþý sevgisi çok kuvvetli olduðu için benden sonra fazla yaþayacaðýný zannetmiyorum. Ondan sonra Seyyid Abdülhakîm mutlak olarak yerime ikâme buyrulmuþtur. Kendisi, Arvas´ta olsun, Baþkale´de olsun, Ýstanbul´da olsun ona itâat ediniz. Onun rýzâsý benim rýzâmdýr. Ona muhâlefet bana muhâlefettir." buyurarak Seyyid Abdülhakîm Efendinin zamanla Ýstanbul´a geleceðini iþâret etti. Dört ha­lîfesinden baþka bâzý talebelerinin de bulunduðu sýrada vasiyetine de­vâm ederek buyurdu ki: "Kitaplarýmý Arvas Kütüphânesine vakfettim. Be­nim bildiðim kimseye borcum yoktur. Ýhtiyâten îlân edin. Þâyet alacaklýlar çýkarsa, ne kadar iddiâ ederlerse, Muhammed Emin tereddütsüz versin. Ýlmin ve Nakþibendiyye yolunun yayýlmasýna ihtimâm gösteriniz. Seyyi- dim ve senedim Seyyid Büzürk (Seyyid Tâhâ-yý Hakkârî) hazretle­rinin, her sene asgarî bir defâ Van´a gidip halký irþâd için fakîre olan emirlerini yerine getiriniz. Hüseyin´in annesinin genç olmasýna raðmen çocuklarýný býrakýp gideceðine kâni deðilim. Bununla berâber himâye etmek lâzým- dýr." buyurdu. O sýrada on yaþýnda olan Hüseyin Efendi orada oynuyor- du. Bir ara; "Can fedâ babacýðým. Misâfir çoktur. Dýþarýda hep sizi bekliyorlar. Niye yatýyorsunuz. Kalkýn misâfire bakýn." deyince, çocuðun sözlerine tebessüm ederek; "Bu çocuk sâlihtir." buyurdular.

Vasiyetine devâm ederek; "Benden sonra çok fitne çýkacak, kadýn­lardan hayâ perdesi kalkýp, çarþý pazarlarda dolaþacaklar. Ýslâm, Abdül- hamîd Hanla kâimdir." buyurdu. Bir ara Seyyid Abdülhakîm Efen­diye dönerek; "Cenâb-ý Hak sizi muhâfaza edecektir." buyurdu ve Ýbrâ­him aleyhisselâmýn ateþte yanmadýðý kýssasýný anlattý. "Nakþibendiyye yolu- nun yayýlmasý için elimden geldiðince, kýl kadar ayrýlmamak üzere hiz- met ettim. Ýnþâallah mes´ûl deðilim. Tam tedkîk etmeden fetvâ verme­yiniz. Ruhsatlarla yetinmeyiniz. Ýmkân oldukça azîmetleri esas kabûl ediniz." buyurduktan sonra bir müddet kimseyi yanlarýna kabûl buyurma­dýlar. Allahü teâlâyý anmakla ve ibâdetle meþgûl oldular. Bir ara karpuz istediler. Fakat o mevsimde Müküs´de karpuz yoktu. Çatak´a gidip getir­diler. Fakat karpuzu yemeden vefât ettiler.

Anadolu´da yetiþen evliyâdan Fethullah-ý Verkânisî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hastalýðý sýrasýnda oðlu Alâeddîn´e âlim ve sâlihlerle bulun­masýný tavsiye etti. Ayrýca sadaka vermesini emretti. Çünkü sadaka, hastalýklarýnýn þifâsý olacaktý. Ayrýca her sene bir kendisi bir de hocasý­nýn rûhu için kurban kesilmesini vasiyet etti.

Evliyânýn büyüklerinden Fudayl bin Ýyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin iki kýzý vardý. Vefâtý yaklaþýnca hanýmýna þöyle vasiyet etti: "Vefâtýmdan sonra iki kýzýmý al ve Ebû Kubeys Tepesine çýk. Ellerini aça­rak þöyle niyazda bulun: Yâ Rabbî! Fudayl bana vasiyetinde dedi ki: "Ben hayatta iken bu iki emânete gücümün yettiði kadar baktým. Ama ben ölüp de kabre girdikten sonra bu emânetleri sana iâde ettim."

Fudayl bin Ýyâd hazretleri vefât edip, defn iþleri tamamlandýktan sonra, hanýmý vasiyeti yerine getirmek üzere bildirilen yere kýzlarýný gö­türdü ve bildirdiði gibi duâ edip çok aðladý. Bu sýrada Yemen hükümdârý, yanýnda iki delikanlý oðlu ile beraber oradan geçiyordu. Hanýmlarýn aðla­yýp sýzladýklarýný görünce, yanlarýna gidip; "Bu hal nedir!" diye sordu. Haným hâdiseyi anlatýnca, Yemen hükümdârý dedi ki: "Bu kýzlarý, her biri için bin altýn mehir ile oðullarýma nikâhlýyalým." Fudayl bin Ýyâd´ýn hanýmý; "Râzýyým." dedi. Kýzlarýn ve oðullarýn da rýzâsý alýndý. Hep berâber Ye­men´e gittiler. Ýleri gelenler toplandý ve nikâhlarý kýyýldý, düðün yapýldý.

Büyük velî, fýkýh ve tasavvuf âlimi Muhammed Hâdimî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin oðluna yaptýðý vasiyeti þöyledir:

Allahü teâlâya hamd, Habîb-i ekremine, âl u eshâbýna ve O´nun sünnetlerine tâbi olan ve yolunu sevenlere salât ve selâm olsun.

Ey nasihat kabûl edici, pek aziz oðul Saîd! Allahü teâlâ seni uzun ömür içerisinde sevdiði ve râzý olduðu þeylerle azîz eylesin. Ziyâde ilmin hâsýl edeceði takvâ, istikâmet, korku ile mesûd kýlsýn.

Ýmâm-ý Gazâlî´nin de buyurduðu gibi, nasihat etmek kolaydýr. Zor olan, onu yerine getirmektir. Çünkü nefsin fýtratýnda, yaratýlýþýnda nefsâ- nî arzu ve istekleri sevmek vardýr. Yine nefsin fýtratýnda, yaratýlý­þýnda hep kendi temenni ve arzu ettiklerine meyletme vardýr. Kiþi, sevdi­ðinin aybýna karþý kördür ve kiþinin düþmaný, kendi evinin içindedir. Bi­nâena- leyh o düþmanýn zarârýndan ve hîlesinden emin olmak zor ve güç olur. Nefsin kýlýcýndan ve oklarýndan, ancak kendi Rabbine ve nefsinin Rabbi- ne yalvararak kurtulabilirsin.

Sonra bil ki, ben günahkârým, hatâlý nefsime, sana ve bütün kar­deþ- lerime, bilhassa talebelerime ve sevdiklerime, âlemlerin rabbi olan Allahü teâlânýn peygamberlerine, evliyâsýna ve bütün kullarýna yaptýðý tavsiyeyi yaparým. Cenâb-ý Hak Nisâ sûresi 131. âyet-i kerîmesinde meâlen þöyle buyurmuþtur: "Sizden önce kitap verilenlere ve size emret­tik ki Allahü te- âlâdan ittikâ edin (korkun, takvâ sâhibi olun)..."

Ýmâm-ý Nevevî, El-Minhâc kitabýnda buyuruyor ki: "Eðer âlemde tak­vâdan baþka hayrý daha çok toplayan, sevâbý daha büyük olan, ubûdi­yette, kullukta daha yüksek, kemâle erdirmekte daha evlâ, dilekleri daha çok birleþtiren bir haslet olsaydý, Allahü teâlâ onu tavsiye ve emrederdi. Çünkü O, kullarýna en merhametli, en þefkatli olan ve en çok nasihat e- dendir."

Ýþte bunun için Peygamber efendimizin sevdiklerinden birine yaptýðý bir vasiyetinde; "Sana Allahü teâlâdan korkmayý (takvâyý) tavsiye ede­rim. Çünkü o her þeyin baþýdýr." buyurmuþtur.

Takvâ, dünyâ ve âhiretin hayýrlarýný toplayan bütün mühim iþlere kâfi gelen, insanlarýn ulaþabilecekleri en yüksek derecelere ulaþtýran, üzerine ilâve yapýlamayacak vazgeçilmeyen bir esastýr. Hadîs-i þerîflerde buy- ruldu ki: "O kökü sâbit, dallarý semâda olan güzel bir aðaçtýr." ve; "Çirkin bir söz de yerden koparýlmýþ, kökü olmayan kötü bir aðaca ben­zer." Takvâ her türlü kötülüðü zorluðu ve zihni bulandýran, sarhoþ eden þeyleri kökünden sökücüdür. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen buyu­ruyor ki: "Allahü teâlâ muttakîlerle (takvâ sâhipleri ile) berâberdir."

O halde sen, Allahü teâlânýn râzý olmadýðý þeylerden uzuvlarýný ko­ruyarak, cenâb-ý Hakk´ý ululayýp, tesbîh ederek, her türlü noksan sýfatlar­dan uzak bilerek kalbini aydýnlat. Bütün gayretini harcayarak ve bütün gücünü sarf ederek onun en üst makâmýný elde etmeye, ihtimâm gös­termeye çalýþ. Bu konuda dikkatli ol ve sýký sýkýya ona baðlan.

Bu ise ancak, yapýlmasý mahzurlu olan þeylere düþmemen ve ya­pýlmasý mahzurlu olmayan, fakat terki daha iyi olan þeyleri terk etmen sûretiyle mümkün olur. Bu da ancak inanýlacak esaslar, amel edilecek hususlar, normal iþler ve muâmelâtta (günlük iþlerde) zarûrî bir sebeb olmaksýzýn, ruhsatlardan kaçýnman ve Ýslâmiyetin azimetlerine sarýlmaya devâm etmenle mümkündür.

Bu da, dünyâ ehlinden kaçmakla hâsýl olur. Çünkü dünyâya düþkün insanlarla berâber olmak, tecrübe edilmiþ bir zehirdir. Onlarla haþýr neþir olmak, kesici bir oktur. Onlardan çekin ve hîlelerine karþý müteyakkýz, uyanýk ol. Onlarla berâber olmak bulaþýcý, tabiat da onu bulaþtýrýcýdýr. Dâvetlerine mümkün mertebe gitme. Onlarý dost edinmekten yüz çeviren biri demiþtir ki: "Onlarýn zararlarýnýn en azý, kendilerine yaptýðýn ziyâretler sebebiyle, vakitlerini çalmalarýdýr." Vakit de senin malýnýn sermâyesidir. Ondan bir an geçer de, ömrün müddetince, askerleriyle birlikte meliklerin hazinelerini sarf etsen bile, onu tekrar ele geçirmek mümkün deðildir.

Ynt: Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:28:24
Hazret-i Ali´den gelen bir sözde denilmiþtir ki: "Ahâlisi senden þikâ­yetçi olan bir beldede oturma. Zîrâ sen onlarla berâber olmakla küçülür­sün." Ahlâký ve sireti güzel, salâh ve tevâzuu görülen kimse ile arkadaþ­lýk etmek çok güzel olduðu gibi, bu kötülüklere karþý keskin bir panzehir­dir ve muazzam bir iksirdir. Sen böyle bir kimsenin sohbetinde hattâ mümkünse hizmetinde bulun. Sen onlardan olmasan da, ahlâkýyla ahlâk- lanmak, gidiþât ve hikmetlerini anlamak maksadýyla sâlihleri sev.

Haramlardan çekindiðin gibi þüphelilerden de uzak dur. Çünkü ha­ramlar, þüphelilerle sâbit olur. Nitekim: "Kim þüpheli þeye düþerse, ha­rama da düþer." hadîs-i þerîfi bunu göstermektedir. Kimin söylediðine bakma, ne söylediðine bak. Dünyâdan az bir þeye kanâat et. Çünkü ki­min gâyesi, kendisine kâfi gelecek þey olursa, o hususta olanýn en azý bile kendine yeter. Eðer gâyesi zengin olmak ise, onu ihtiyaçsýz kýlmak mümkün deðildir, vâdiler altýn olsa, baþka bir vâdi ister.

Dedenin vefâtýndan sonra, rüyâda tavsiye ve nasihat isteyen ba­bana yaptýðý vasiyeti al. O þöyle demiþti:

Þunlar sana nasihat olarak kâfidir. Bak benim yanýmda dünyâ ma­lýndan bir þey var mý? Dünyâya kýymet verme. Ona ve dünyâ ehline ihti­yacýný açma. Ýhtiyaç gösterirsen, her þeye muhtaç olmaktan kurtulamaz, ömrün boyunca düþkün ve aþaðý olursun ve hiçbir þey elde edemezsin. Ýhtiyâcýný yalnýz Rabbine aç ve dâimâ O´nun emrine uy. Ýþte o zaman her þey sana muhtâc olur ve her þey hattâ pâdiþâhlar senin peþine düþer. Bunlar nasihatlarýn anasýdýr, onlarla amel edersen hiç bir þeye muhtâc olmazsýn."

Kalk git. Ömrünü seni ilgilendiren faydalý þeylerde harca. Fýrsat var­ken, seni ilgilendirmeyen mâlâyâni þeylerde zâyi etme. Þu hadîs-i kudsî- ye sarýl: "Ey dünyâ, bana hizmet edene, sen de hizmet et. Sana hizmet edeni ise yor." Kim dünyâya tâbi olursa, felâh bulamaz. Âhirette ise kur- tuluþa eremez. Dünyâdan ve ona düþkün olanlardan, arslandan kaçtýðýn gibi kaç. En yüksek olaný, en alçak olanla ifsâd etme. Sermâ­yeni bâki zil- lette olan amellere harcama. Resûlullah efendimizin þu hadî­sini düþün; "Dünyâ için, orada kalacaðýn kadar çalýþ. Âhiretin için de orada kalaca- ðýn kadar amel et. Allahü teâlâ için, O´na ihtiyâcýn mikta­rýnca amel eyle. Cehennem için, ona sabredebileceðin kadar günâh iþle. Dilediðin gibi yaþa; muhakkak ki sen öleceksin. Dilediðini sev, muhakkak ki ayrýlacak- sýn. Dilediðini yap, muhakkak sûrette sen onun karþýlýðýný gö­receksin."

Peygamber efendimizin þu hadîsine de dikkat et: "Dünyâda sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol." O halde ömrünü boþ þeylerle zâyi etme. Tâ- atlere, ibâdetlere devâm et. Özellikle tefekkür, düþünme, tecvid ve edep- le Kur´ân okuma gibi en fazîletlilerini yap. Þüphesiz ki bu, Allahü teâlâ ile konuþma gibidir.

(Farzlarla berâber) nâfilelere devâm et. Teheccüd namazýný kýl. Alla- hü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen þöyle buyurmaktadýr: "Þüphesiz, gece kalkýþý daha tesirli ve o zaman okumak daha elveriþlidir." Yine meâlen buyuruyor ki: "Ey Muhammed! Geceleyin uyanýp, yalnýz sana mahsus o- larak fazladan namaz kýl. Tâ ki Rabbin (âhirette) seni övülecek bir makâ- ma yükselte."

Bâzý âlimler demiþlerdir ki: Geceleri ihyâ etmek, Allahü teâlânýn aþa- ðýdaki âyet-i kerîmesinde iþâret buyrulan hakîki saltanat ve mülktür: "Ey Muhammed! De ki! Mülkün sâhibi olan Allah´ým! Mülkü dilediðine ve­rirsin, dilediðinden çekip alýrsýn. Dilediðini azîz kýlar, dilediðini alçaltýrsýn. Ýyilik elindedir. Doðrusu sen, her þeye kâdirsin."

Ýnsanlara davranýþýn, hilm, sevgi, merhamet, þefkat, rýfk, yumuþak- ­lýk, tevazu ve kötülüðü affetme gibi güzel ahlâkla olsun. Sevgili Peygam­berimiz; "Fazîletlerin en üstünü, senden kesilene gitmen, seni mahrûm býrakana vermen, sana zulmedeni affetmen, sana kötülük yapana iyilik etmendir." buyurmuþlardýr.

Sükûtu tercih et. Çünkü güzel huylarýn efendisi, âlimin zîneti, ibâdeti yükseltendir. Dilini sana lâyýk olmayan þeylerden koru. Sana iyi davran­mayanlarý býrakýp, kendine lâyýk bir arkadaþ seç. Gaybleri bilen Allahü teâlânýn nazargâhý olan bâtýný, kalbi harâb edecek þekilde, zâhirinin zî- netlenmesi için çalýþma.

Vaktin darlýðý bu kadarla yetinmeyi îcâb ettirdi. Eðer daha fazla bilgi almak istersen selefin nasihatlarýna mürâcaat et. Ýmâm-ý A´zam´ýn birinci talebesi ve Hanefî mezhebinin ikinci imâmý olan Ebû Yûsuf´la yaptýðý ve El-Eþbah ven-Nazâir kitabýnýn sonunda yazýlan nasihatlar, Ýmâm-ý Ga­zâlî´nin Eyyühe´l-Veled kitabýndaki nasihatlarý Ýmâm-ý Süyûtî ve diðer âlimlerin nasihatlarý gibi. Eðer tevfik yetiþirse, inþâallahü teâlâ gerisi ta­mamlanýr.

Bu vasiyeti, bereket kazanmak için nasihat kitabý yap. Her þeyin üstünde tut. Ona tekrar bak. Umulur ki, onunla nefsini tezkiye eder, te­mizler, bize diri iken de, ölü iken de duâ edersin. Allahü teâlâ, bizi mâri­fetini tatmakla rýzýklandýrsýn ve o þekilde öldürsün. Sen, Allahü teâlânýn, en üstün Nebîsine kâmil olarak tâbi olmalýsýn. O´na ve tâbilerine en üs­tün tehiyye ve selâm olsun."

Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânýn en büyüklerinden Hasan-ý Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) ölüm döþeðindeyken vasiyetini þöyle yazdýr­mýþtýr: "Hasan ibni Ebi´l-Hasan þehâdet eder ki: Allahü teâlâdan baþka ilâh yoktur. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellem O´nun Resûlüdür." dedikten sonra Muâz bin Cebel´den (radýyallahü anh) þu hadîs-i þerifi ri­vâyet etti: "Bir kimse ölüm ânýnda sýdk ile kelime-i þehâdet getirerek ölürse Cennet´e girer."

Evinde, yapraklý hurma dallarýndan dokunmuþ bir divandan baþka bir þey bulunmayan Hasan-ý Basrî hazretleri ölüm hastalýðý sýrasýnda þu duâyý okudu: "Allah´ým! Ben bineðimin eðerini baðladým, yaygýsý toprak olan kabir yerine seferimin hazýrlýðýný yaptým. Benden sonra bana nisbet edilenlerle beni muâheze etme (sorguya çekme). Allah´ým! Resûlünden bana ulaþaný teblið ettim. Peygamberinin hadîsinin tasdîk ettiði ile Kitâ­býn olan Kur´ân-ý kerîmi tefsîr ettim. Þu kadar var ki, ömrümün hesâbýn­dan korkuyorum. Ömrümün hesâbýndan korkuyorum."

Büyük velîlerden Ýbn-i Hafîf (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýnsanlara vasiyetim, þu altý þeyi muhâfaza etmeleridir: Birincisi; ahdi (anlaþmayý) muhâfaza etmektir. Ahde uymamak alçaklýktýr. Ýkincisi; söz verince tutmaktýr. Üçüncüsü; Allahü teâlâdan gelen bütün belâ ve musî­betleri, nefsine lâzým bilip tahammül etmektir. Dördüncüsü; her hâlde ve her durumda, Allahü teâlâyý unutmamak ve O´na ibâdet etmektir. Beþin­cisi; fakirliðine sabredip, gizlemektir. Altýncýsý; Allah yolunda, O´na kulluk etmek için bulunmaktýr."

Evliyânýn meþhûrlarýndan Ýbn-i Vefâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) bu­yurdular ki: "Dünyâ dertlerine tutulmuþ din kardeþini tedbirsizlikle suçla­yýp, kýnama. Çünkü o, ya mazlumdur; Allahü teâlâ sonunda onu kurtara­caktýr veya günah iþlemiþtir, baþýna gelen musîbetler günâhýna keffâret- tir. Yâhut da Allahü teâlâ, yüksek derecelere ve makamlara ulaþ­týrmak için onu dünyâ dertlerine mübtelâ kýlmýþtýr."

"Devamlý elde kalmayacak olan bir þeyin varlýðý ile övünmek ve ken- di baþýna da gelebilecek bir þeyden dolayý baþkasýný ayýplamak ah­mak- lýktýr. Çünkü pek iyi bilirsin ki, baþkasýnýn baþýna gelen senin, senin baþý- na gelen þey de baþkasýna revâ görülebilir. Bunu iyi düþün!"

"Dünyânýn zevkleri ve lezzetleri boþtur. Bunlara kavuþmak için dînini dünyâya deðiþenler, dîninden tâviz verenler, rüþvet vererek çerçöp satýn almaya çalýþmýþ sayýlýrlar. Hazret-i Ömer bir gün yanýndaki eshâbý ile gi­derken, onlarý görüp çöplüðün yanýnda uzun müddet eðledi. Kokusun­dan rahatsýz olup; "Bizi neden burada eðliyorsunuz?" dediklerinde, haz­ret-i Ömer çöplüðü göstererek; "Ýnsanlarýn kavga ederek elde etmek is­tedikleri dünyâ (yâni haram ve mekruhlar) iþte budur." buyurdular."

"Dîni dünyâ isteklerine âlet eden, herkesin îmânýný bozan kötü din adamý Ýblîs´ten daha zararlýdýr. Çünkü, Þeytan vesvese verdiði için, mü­min bir kimse onun düþman olduðunu bilir. Ýblîs´in isyân etmiþ, sapýtmýþ bir düþman olduðunu aslâ unutmaz. Ýblîs´e uyduðu takdirde âsî bir kul olacaðýný anlar, günâhýna derhâl tövbe eder. Rabbinden af diler. Kötü din adamý olan ulemâ-i sû´ ise, hak ile bâtýlý karýþtýrarak, hevâ ve heves­lerine, nefslerinin arzusuna göre hüküm verirler. Böylece doðru yoldan ayrýlýrlar. Kendilerine uyanlarýn da yaptýklarý boþa gider. Ýyilik yaptýklarýný zannettikleri hâlde dalâlete düþerler. Kötü din adamlarýndan Allah´a sýðýn ve onlarla bir arada bulunmaktan sakýn! Sâdýk, iyi ve saðlam din âlimle­riyle birlikte bulun."

"Bütün hâllerinde, sana yardýmcý olacak ve kemâle götürecek arka­daþý seç."

"Devamlý tâat üzere olmayý saðlayan îtikâd olan Ehl-i sünnet îtikâdý üzere bulun."

"Baþkasýnýn sözlerini ve hâllerini iyiye tevil etmek mümkün ise, kötü tevil yapmayacak ve hücûm edenlerin hücûmunu delîlsiz kabûl etmeye­cek kadar hüsn-i zan ve iyi düþünce sâhibi ol."

"Allahü teâlânýn merhameti vardýr diyerek isyâna kalkýþma, kahrýn­dan da korkarak ümitsizliðe düþme."

"Bir zâlime kalben meyleden kimseyi fitne ateþi sarar. Böyle kimse, ancak Allahü teâlânýn yardýmý ile kurtulur."

"Sakýn Allahü teâlânýn lütfuna mazhâr olmuþ ve senden üstün kýlýn­mýþ bir kimseye hased etme. Çünkü hasedin sebebiyle Allahü teâlânýn gazabýna uðrayabilirsin. Çehren deðiþip, kötü âkýbetlere düþebilirsin. Nitekim Âdem aleyhisselâma hased edip, böbürlenerek secde etmeyen iblîs, mel´ûn oldu. Ýblîs´in bu hâlinde senin için bir ihtar vardýr. Þöyle ki: Hakk´a dâvet eden gerçek bir rehber gördüðün zaman, sakýn ona hased etme ve ona itâat etmekten kaçýnma, ona uy! Böyle yapmadýðýn tak­dirde, menfi hareketin, sendeki râzý olunulan güzel sýfatlarýn tamâmen silinip, gazabý celb eden kötü sýfatlara düþmene yol açar. Fakat Ehl-i sünnet îtikâdýnda olan, yetiþmiþ ve yetiþtirebilen bir hidayet rehberine tâbi olman, senin þeytânî sûretini melek sûretine çevirir. O zaman gerçek kulluk zirvesine doðru yükselmeðe baþlarsýn."

"Mârifet ve hakký tanýma nisbetinde muhabbet, muhabbet nisbetinde de yakýnlýk olur."

"Allahü teâlâ bir kulunu severse, onun kalbini, râzý olduðu kullarýnýn sevgisiyle doldurur."

"Allahü teâlâ kimin kalbini kendi sevgisi ile doldurursa, onun kalbi baþka bir þeyle meþgûl olmaz. Çünkü o, görünüþte halkla, iç hali ile de Allahü teâlâ iledir."

Harput´ta yetiþen meþhur velîlerden Ýmâm Efendi (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) âilesine ve akrabâlarýna þöyle vasiyet etti: Ey benim evlâd, birâder ve akrabâlarým! Ýslâmiyette ve doðru yolda bulunan kardeþlerim! Benim Ehl-i sünnet vel-Cemâat mezhebi üzere bir müslüman olduðuma cenâb-ý Hak þâhidimdir.

Lütuf ve ihsânýna karþý Allahü teâlâya hamd ederim. Þâyet ömrüm tamam olup, Allahü teâlânýn emri üzerine âhirete göçüp, ilâhî rahmete nâil olursam, son ömrümde düþmanýmýz olan nefis ve þeytan tarafýndan þaþýrtýlmak istenirsem, inþâallah ben onlarý dinlemem. Ancak, Ýslâm dî­ninde olduðumu þimdiden iþitip, kýyâmet gününde müslümanlýðýma þâ­hitlik etmenizi istiyorum.

Allahü teâlânýn birliðine inanýyorum, elhamdülillah. Allahü teâlâdan baþka ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O´nun kulu ve resûlüdür. Yalnýz Allahü teâlâ vardýr. O´nun ortaðý yoktur. Mülk O´nundur. Hamd O´na mahsustur. O, her þeye kâdirdir.

Sizden Allahü teâlânýn birliðine olan bu îmânýma þâhid olmanýzý is­tirhâm ediyorum. Ben âciz ve günahkâr bir kulum. "Allahü teâlânýn rah­metinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allahü teâlâ (þirkten tövbe ve îmân etmek sûretiyle) bütün günahlarý affeder." (Zümer sûresi: 53) meâlindeki âyet-i kerîmesini kendime delil edinip tövbe ederek, Rabbimin rahmetine sýðýnýyor, Peygamber efendimizin þefâatýna kavuþmayý ümid ederek gi­diyorum. Evliyâullahýn, Allahü teâlânýn sevdiði kullarýnýn ve Nakþibendiy- ye büyüklerinin bu günahkâr kula mânevî yardýmlarýný ümid ederim. Bil- hassa Þeyh Abdülkâdir-i Geylânî, Muhammed Behâeddîn Buhârî, pîrim Mevlânâ Hâlid, Þeyh Ali Sebtî, hocam Mahmûd Sâminî ve babamýn mâ- nevî yardýmlarýný ve Allahü teâlânýn katýnda bu fakîre þefâatçý olmalarýný ihsân ve ikrâmlarýndan ümîd ederim. Vefât ettiðimde üzerime Kur´ân-ý kerîm okuyunuz. Allahü teâlâ bu âcize ve bütün din kardeþlerime îmân ve hüsn-i hatîme nasîb eylesin! Âmin.

Hindistan´da yetiþen en büyük velî, âlim müceddid ve müctehid Ýmâ- m-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) nasîhatlerinden birinde; "Me­zârýmý belli olmayan bir yere yapýnýz." buyurdu. Yüksek oðullarý arzettiler ki: "Bundan evvel, hazretinizin iþâreti ile aðabeyimizin defnedildiði, þerefli ve bereketli yer hakkýnda; "Benim mezârým orada olacaktýr. Ayný yerde defnedileceðim." buyurmuþtunuz. Bu gün de böyle buyuruyorsunuz." "Evet öyleydi. Fakat þimdi ben böyle istiyorum." dedi. Oðullarýnýn, bunu kabûl etme hakkýnda durakladýklarýný görünce; "Eðer böyle yapmazsa­nýz, þehrin dýþýnda yüksek babamýn yanýna defnediniz. Bu da olmazsa, þehrin hâricinde bir bahçede benim mezârýmý yapýnýz. Süslemeyiniz. Ol­duðu gibi býrakýnýz ki, en kýsa zamanda niþâný kalmasýn." buyurdular.

Yine buyurdular ki: "Sünnete çok sýký sarýlmak lâzýmdýr." Bu sözle­riyle de Peygamber efendimize uymak istemiþlerdi. Çünkü, Peygamber efendimiz vefât edecekleri zaman böyle nasîhat eylemiþlerdi. Abbâd bin Sâriye´den, Tirmizî ve Ebû Dâvûd þöyle rivâyet eder: "Resûlullah efen­dimiz bize vâz ediyordu. Bu vâzdan kalbler ürperiyor. Gözler yaþarý­yordu. Dedik ki: "Yâ Resûlallah! Bu sözleriniz vedâ vâzýna benziyor, bize vasiyet ediniz." Resûlullah aleyhisselâm buyurdular ki: "Size vasiyetim olsun: Allah´tan korkunuz, bir köle bile emr-i ilâhîyi bildirse dinleyiniz ve yapýnýz. Yaþayanlarýnýz çok þeyler görecek. O zaman benim ve Hulefâ-i râþidînin sünnetine gâyet sýký sarýlýnýz, onu elden kaçýrmayýnýz. Dinde bid´atten çok sakýnýnýz. Çünkü bütün bid´atler dalâlettir, sapýklýktýr."

Ýmâm-ý Rabbânî hazretleri vasiyetine devamla þöyle buyurdu: "Dî­nimizin sâhibi Resûlullah efendimiz, nasîhatlerin en incelerini bile; "Din nasîhattýr" hadîs-i þerîfi gereðince ihmâl etmediler. Dînimizin kýymetli ki­taplarýndan, tam tâbi olmak yolunu öðreniniz ve bununla amel ediniz. Benim techiz ve tekfîn iþlerimde sünnete uyunuz." Bundan evvel daha önce mübârek hanýmýna buyurmuþtu ki: "Eðer ben senden evvel, bu sý­kýntýlarla dolu dünyâdan âhirete gidersem, benim kefenimi, senin mehr parandan aldýrýrsýn."

Çin, Hindistan, Ýran ve Anadolu´da Ýslâmiyetin yayýlmasýnda büyük hizmeti geçen âlim ve mücâhid velî olan Ebû Ýshâk Kâzerûnî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) vefâtýndan önce þu vasiyette bulundu: "...Kýymetli yavrum! Sana yaptýðým bu vasiyete sýký sarýlýp onunla amel edesin. Böylece Allah yolunda muvaffak olup saîdlerden ve reþîdlerden olasýn.

Sana birinci vasiyetim, din ilimlerini, ilmihâlini iyi öðrenip, bunu dâ­imâ arttýrmandýr. Çünkü tarîkat ve hakîkat ehli olsun kim olursa olsun herkes bu ilme muhtaçtýr. Tabii din bilgilerini Ehl-i sünnet âlimlerinden ve eserlerinden öðrenmek insanýn derece ve kýymetini artýrýr.

Tasavvuf ilmini öðrenmek yâni kalbini temizlemek, kötü huylardan kurtulmak içindir. Allahü teâlâ Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve sel- lem) Kur´ân-ý kerîmde; "Yâ Rabbî! Ýlmimi artýr." diye duâ buyurmasýný emretti. Fýkýh ilmini öðrenmeyi ve bu ilmin dünyâ ve âhiret saâdetine ve­sîle olacaðýný bildirdi.

Fýkýh ilmini ve ilmihâlini öðrendikten sonra bütün iþlerini, ibâdetlerini buna uygun yapmalýsýn. Ýlim ile dünyâlýk elde etmekten uzak dur. Resû- lullah efendimiz buyurdu ki: "Her kim âhiret amelleri ile dünyâlýk taleb ederse, o kimsenin bu amellerden âhirette hiç nasîbi yoktur, fayda ve be- reketini göremez. Yüzünün nûru gider, onu saîdler, cennetlikler zümre- sinden yazmazlar, adýný cehennemlikler arasýna yazarlar." Übey bin Kâ´b´ýn (radýyallahü anh) rivâyet ettiði hadîs-i þerîfte buyruldu ki: "Bu ümmetten olup da âhiret iþlerini dünyâ iþlerine tercih edenlere müjdeler olsun. Onlar yüce insanlardýr. Allahü teâlânýn yardýmýna kavuþmuþlardýr. Dünyâyý âhirete tercih edenlere ise âhirette hiç nasîb yoktur."

Abdullah bin Mübârek´e; "Selef-i sâlihîn kimdir?" diye sorduklarýnda; "Dîni için dünyâdan yüz çevirenlerdir." buyurdu. Ýþte bu hâle erdikten sonra, dâimâ takvâ üzere olman Allahü teâlâdan korkman lâzýmdýr. Böy- lece Allahü teâlânýn sevgili kullarýndan olabilirsin. Ýnsanlarýn yanýnda a- zîz ve kýymetli olursun. Açýk ve gizli iken Allahü teâlâdan korkup, içini ve dýþýný edeplendiren kimse, Hak teâlânýn rýzâsýný kazanmýþ olur. Evliyâ ve seçilmiþler zümresine katýlmýþ olur. Çünkü Allahü teâlâ Kur´ân-ý ke­rîmde üstünlüðün ancak takvâ ile, evliyânýn da ancak müttakî yâni Allahü teâ- lâdan korkan kimseler, olduðunu beyân buyurmuþtur.

Bunu Allahü teâlânýn yardým ve inâyeti ile baþardýktan sonra, senin için en mühim vazîfe helal kazanç ve helal lokma taleb etmektir. Yediðin, içtiðin, kullandýðýn her þey mutlak helalden olmalýdýr. Allahü teâlâ pey­gamberlerine meâlen; "Helâl ve tayyib olanlarý yiyiniz ve sâlih ameller iþ- leyiniz." buyuruyor. Buradan anlaþýlýyor ki helâl yemedikçe, sâlih ameller iþlenemez. Demek ki, helâl yemek, helâl kazanç sâlih amel iþle­mekten önce gelmektedir. Çünkü helâl lokma ve helâl kazanç, sâlih amellerin ya- pýlabilmesi için birinci þarttýr.

Bunda da baþarýlý isen, gösteriþten ve süslü giyinmekten kaçýnman gerekir. Hazret-i Ömer; "Benim atýmý süslemeyiniz. Ona binince gönlüm perdeleniyor." buyurdu. Hasan-ý Basrî hazretlerine; "Hangi elbiseyi se­versiniz?" diye sordular. Cevâbýnda; "Ey zavallý! Eðer iyilik elbisede, iyi giyinmekle olsaydý, fâsýklar ve günahkârlar Hak teâlâ indinde sâlih kim­selerden kýymetli olurdu. Sözün doðrusu þudur ki, Allahü teâlâ Cemîl´dir, tâatýn ve yaþayýþýn güzelini yâni Ýslâmiyete uygun olanýný sever, bunlar­dan râzý olur." buyurdu.

Bunda da muvaffak olursan, sana lâzým olan þey kanâatkâr olmak­týr. Bir günlük azýk ile yetinmelisin. Çok yemek, þehvetleriyle meþgûl ol­mak ve her bulduðunu yemek kötülenmiþtir. Bunlar insaný Allahü teâlâ- dan uzaklaþtýrýr.

Bunda muvaffak olduðun zaman, sana düþen vazîfe, Allah adamla- rýya, derviþlerle, sâlih kimselerle sohbet edip doðru kimselerle bulun- maktýr. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen; "Ey îmân edenler! Allahü teâlâdan korkunuz ve sâdýklarla bulununuz." buyurdu. Çünkü Allahü teâ- lâya yaklaþmak, O´nun sevgili kullarýndan olmak, ancak sâlihler ve sâdýk- larla sohbet etmekle, onlarla bulunmakla ele geçer. Al­lah adamlarýnýn sohbeti bereketiyle takvâ, zühd, tâat, ibâdet, huzûr ve kalp topluluðu, Al- lahü teâlâ ile ünsiyet ve yakýnlýk halleri hâsýl olur. Onla­rýn sohbetinde bu- lunarak bu mânevî nîmetlere kavuþanlar, Allah için sâlihler, sâdýklar ve müttakîler ile bulunanlar dünyâda Allahü teâlânýn himâyesinde ve âfiyet üzeredirler. Yâni günahlardan uzaktýrlar. Âhirette de oraya mahsus nî- met ve ihsânlara kavuþurlar. Âhiretin dehþetli ve kor­kulu hallerinden ko- runurlar. Peygamber efendimiz; "Kim þeref ve izzet sâhibi olmak istiyor- sa, zâhidler ve Allah adamlarý ile bulunsun, Allah için âlimler ve salihler meclisinde otursun. Hakîkî âlimler Allahü teâlâyý ârif­tirler, onu tanýrlar, O´na kulluk vazîfelerini tam olarak yerine getirirler, aslâ nefislerinin istek- lerine uymazlar. Onlar öyle kýymetlidirler ki, Allahü teâlâ onlarý insanlar arasýndan seçip ayýrmýþ, yüceltmiþtir."

Büyüklerden birisi buyurdu ki: "Allahü teâlâ bir kuluna iyilik yapmak murâd ederse, onu Allah adamlarýyla karþýlaþtýrýr ve onlarla sohbet et­meye muvaffak kýlar. Böylece saâdet yoluna kavuþup Allahü teâlânýn râzý olduðu ahlâk ve hallere kavuþur." Bütün anlatýlanlar sebebiyle dâimâ sâlihlerin sohbetinde olmalýsýn. Fakirler ile bulunmalýsýn. Dünyâ ehlinden ve dünyânýn arkasýndan koþanlardan uzak durmalýsýn. Çünkü dünyâ ehli ile bulunmak, onlarýn yaptýðý iþleri sevmeye sürükler. Bu ise âhirette hüs­râna sebeb olur.

Zâlimlerden ve bunlara yakýn kimselerden uzak dur. Her kim bunlara meylederse, âlim ve fazîletli bile olsa, sâlihler ve Allah adamlarý yanýnda kýymetli olmaz. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem bu­yurdu ki: "Þu üç þeyi yapanlar cürüm iþlemiþ olur. Ýki topluluk arasýnda bozgunculuk yapýp, fitne çýkaranlar; ana-babasýna âsî olanlar; zâlimlerle dostluk kurup, onlarýn zulmüne yardýmcý olanlar." ve yine; "Allahü teâlâ buyuruyor ki: "Ben âlemlerin Rabbiyim. Ýzzet ve celâlim hakký için zâlim­lerden intikam alýrým. Bir kimse bir zâlimin elinde bir mazlûmun zulme uðradýðýný görse, buna mâni olmaya gücü yetip de, o mazlûma yardým etmezse, ondan intikam alýrým." buyurdular.

Sultanlar ve devlet adamlarýyla birlikte bulunmaktan sakýn. Onlarýn adamlarýna da yaklaþma ki, yabancý kadýnlarý görmüþ olmayasýn. Cenâ- b-ý Hak Kur´ân-ý kerîmde mümin erkeklere ve mümin kadýnlara, nâmah- reme bakmamalarýný, muhakkak gözlerini haramdan korumalarýný emir buyurdu. Resûlullah efendimiz de sallallahü aleyhi ve sellem bu­yurdu ki: "Yabancý kadýnlara bakmak, þeytanýn oklarýndan bir oktur. Kim bundan sakýnýrsa, Allahü teâlâ ona ibâdetin tad ve lezzetini tattýrýr. O da bundan mesûd olur."

Sevgili yavrum! Bid´at sâhiplerinin sohbetinden, onlarla bulunmaktan sakýn. Onlarla oturup münâkaþa ve mücâdeleye giriþme. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîminde bunu yasaklamýþtýr. Resûlullah efendimiz de; "Bir kimse haklý bile olsa, dinde münâkaþa ve husûmeti terk etmedikçe îmâ­nýn hakîkatine eremez." buyurdu.

Her hâlinde iyi huylu olmaya dikkat et. Rýfk ve yumuþaklýk tevâzû ve alçak gönüllülük bir de tahammül senin mayan olmalýdýr. Affedici, kerem sâhibi, cömert, hoþgörülü ol. Bunun için de Resûlullah´ýn sallallahü aleyhi ve sellem yüksek ahlâký ile ahlâklan.

Bir vasiyetim de þudur; Din kardeþlerine kolaylýk göster, onlara yar­dýmcý ol. Her sabah onlar ile toplanýp Kur´ân-ý kerîm oku. Her nerede Kur´ân-ý kerîm okunursa, oraya hayýr ve bereket yaðar. Nitekim Pey­gamber efendimiz buyurdu ki: "Herhangi uygun bir yerde Allahü teâlânýn kitabý okunursa, melekler oraya gelip, okuyana yardým ederler. Oraya Allahü teâlânýn rahmeti yaðar. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîm okuyaný, me­lekleri, peygamberleri, þehîdleri ve müminleri ile yâd eder. O kuluna rahmet ve maðfiret eder." ve yine; "Benim ümmetimin þereflileri, Kur´ân-ý kerîmi okuyanlar ve gece namazý kýlanlardýr." buyurdular.

Bir vasiyetim de þudur ki, dostlarýný ve talebelerini mezarlýða Kur´ân-ý kerîmi para ile okumalarý için gönderme. Çünkü bu mürüvvete sýðmaz. Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Her kim insanlardan dünyâlýk ele ge­çirmek için Kur´ân-ý kerîm okursa, kýyâmet gününde, yüzünde sýrf kemik olarak yâni yüzü etsiz olarak getirilir."

Din kardeþlerine, arkadaþlarýna yedirip içirirken, sakýn israfa kaçma. Seni muhtaç býrakacak þekilde masrafa girme.

Sevgili yavrum! Bir de þu fazîletli ibâdete devâm etmeni vasiyet ede­rim. Bunu, sevgili Peygamberimize Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde emir buyurdu. O ibâdet, gece namazý kýlmaktýr. Bunu sakýn ihmâl etme. Ce- nâb-ý Hak gece namazý kýlanlara târif edilmez ihsân ve nîmetlerini vâd ediyor.

Ynt: Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:28:53
Sabah namazýný kýldýktan sonra seccadeni toplayýp hemen kalkma. Allahü teâlânýn zikri ile meþgûl ol. Güneþ doðuncaya kadar buna devâm et. Bundan sonra günün bir parçasýný insanlardan uzlet, ayrýlýk üzere ge­çirmeyi kendine vazîfe bil. Ýnsanlarla olmakta büyük belâ ve fitneler ol­duðu gibi, uzlette de birçok hayýr ve bereketler vardýr. Fakat uzlete çeki­lince þartlarýna ve edeplerine dikkat gerekir. Yapýlanlar, Ehl-i sünnet vel-cemâat âlimlerinin fýkýh ve ilmihâl kitaplarýnda bildirdiklerine uygun olma­lýdýr. Bunu, nefsin ve þeytanýn müdâhalesi ile kirletmemelidir.

Son vasiyetim ise þudur: Dostlara hizmeti canýna minnet bil. Çünkü hizmet, peygamberlerin sünnetidir. Hizmet et, fakat kendine hizmet et­tir- me. Çünkü Peygamber efendimiz; "Bir kavmin, topluluðun efendisi, o topluluða hizmet edendir." buyurmuþtur. Yine; "Müminlere hizmet eden­lere hesab yoktur, azâb da yoktur." buyurdular.

Bu vasiyetlerimi yerine getir. Muvaffakiyet, Allahü teâlâdandýr. Yâ Rabbî! Bize hizmetinin edeplerini, evliyâna, dostlarýna ve takvâ sâhiple­rine hizmet etmenin edeplerini öðret. Bizi bunlar ile rýzýklandýr. Yâ Erha- merrâhimîn!.."

Ýstanbul evliyâsýnýn büyüklerinden Mehmed Emin Tokâdî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin her sene vasiyetini yazmak âdeti idi. Va- siyeti þöyledir:

Allahü teâlâya hamd, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek olan þefâatçýmýz Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, âline (akra­bâlarýna), Eshâbýna (arkadaþlarýna), bütün nebî ve resûllere salât, hayýr duâlar olsun. Allahü teâlâdan günahlarýmýn affýný ve beni baðýþlamasýný dilerim. Allah´ým! Beni baðýþla. Âmentü billahi ve melâiketihi ve kütübihi ve rusûlihi velyevmilâhiri ve bilkaderi hayrihi ve þerrihi minellahi teâlâ ve´lba´sü ba´delmevt Eþhedü enlâ ilâhe illallah ve eþhedü enne Muham- meden abdühû ve resûlüh (Allahü teâlâya, meleklerine, kitapla­rýna, pey- gamberlerine, âhiret gününe, kadere, hayr ve þerrin Allahü teâlâdan ol- duðuna, öldükten sonra dirilmeye, inandým. Ben þehâdet ede­rim ki, Alla- hü teâlâdan baþka ilâh yoktur. Muhammed aleyhisselâm O´nun kulu ve resûlüdür.) Bu þehâdet (îmân) üzere yaþarýz, bunun üze­rine ölürüz ve bunun üzerine diriliriz, inþâallah. Allahü teâlâdan Rab ola­rak, Ýslâmiyet- ten din olarak, Muhammed aleyhisselâmdan Peygamber olarak, Kur´ân-ý kerîmden imam olarak, Kâbe´den kýble olarak, namaz, oruç, hac, zekât ve Kelime-i þehâdetten farîza (farz, emir, vazife) olarak, müminlerden kardeþ olarak, Ebû Bekr-i Sýddîk, Ömer-ül-Fârûk, Osmân-ý Zinnûreyn ve Ali Murtezâ´dan imâmlar rehberler olarak râzý oldum. (On­larý bu þekilde beðendim ve kabûl ettim). Rýdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn.

Allahü teâlâ günahlarýmýzýn þefâatçýsý Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme, O´nun temiz âline ve eshâbýna, bütün nebîlere ve resûllere (peygamberlere), onlarýn âl (akrabâ) ve eshâbýna (arkadaþlarýna) salât, hayýr duâlar olsun. Allahü teâlâ, Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin bütün eshâbýndan, dört müctehid imâmdan, þehîdlerden, sâ- lihlerden, evliyâdan, takvâ sâhiplerinden, zikredenlerden, büyükleri­miz- den ve bütün bu yolda bulunanlardan râzý olsun.

Bu hakîr, günahkâr, aslen Tokat´ta doðdum. Elli seneye yakýn Ýstan­bul´da yerleþmiþ bulunmaktayým. Îtikâdda mezhebim, Ehl-i sünnet vel ce- mâat olan Ebû Mansur Mâturidî´nin mezhebidir. Amelde mezhebim, Ý- mâm-ý A´zam Ebû Hanîfe hazretlerinin mezhebidir. Meþhûr, bilinen is­mim Muhammed Emîn, künyem Ebü´l-Mansûr, Ebü´l-Eman´dýr. Babam Tokat sâkinlerinden Hasan bin Ömer´dir. Sevdiklerime ve dostlarýma va­siyetim þudur: Bu kusurlu kulu hatýrlarýndan çýkarmayýp, Kur´ân-ý kerîm okuyup, rûhuma hediyeden, hayýr duâdan unutmayalar. Malýmýn en te­mizinden, helâlinden yüz kuruþu techîz ve tekfinime ve yirmi iki kuruþ iskatýma sarf edeler.

Vârislerime, ehlime (âileme) vasiyetim þudur: Dostlarýn sözlerine râ- zý olup, mahkemeye gitmeyeler. Birbirine rýzâ gösterip, mücâdele ve mu- hâsama itmeyeler (çekiþmeyeler). Herkes biliyor ki, dünyâ fâni, âhiret bâkîdir. Allahü teâlâyý zikre, anýp, hatýrlamaya çok gayret edip, çalýþalar. Çünkü, bütün saâdetlerin baþý budur. Herkese gönül hoþluðu ile kýyâ­mete kadar hakkýmý helâl ettim. Kimsede hakkým yoktur. Mürüvvet ve in­sanlýk, kerem, cömertlik, asâlet ve yardým odur ki, tanýyan ve tanýmayan dostlar ve baþkalarý dahi âhiret hakkýný helâl ve hayýr duâdan unutmayýp, hayýr ile iyilikle þehâdet edeler. Vesselâm.

Evliyânýn büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen âlim ve velîlerin yirmi dokuzuncusu olan Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) talebelerine ve sevenlerine nasîhat ederek bu­yurdular ki: Sizlere vasiyetim, size Ýslâmiyeti anlatan hocaya îtirâzý terk, Resûlul- lah´ýn dînine ittibâ ve kendini aradan çekip, yok etmeyi bu yolun esâsý biliniz. Bu üçü olmadan bu yolda ilerleme olmaz.

Bu yolun büyükleri kendilerine baðlý olanlardan gâfil deðildir. Onlara kimse kafa tutamaz. Onlara kafa tutanýn iþi de, baþý da, saâdeti de gider.

En mühim vasiyetim þudur: Ölümü, âhiret hallerini ve nîmetlerin ha­kîki sâhibini unutmayýnýz. Elden geldiði kadar peygamberlerin efendisinin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnetine uymada ileri gitmeye çalýþýnýz. Günde bin kere duyulmayacak kadar alçak sesle, Kelime-i tehlîl (Kelime-i tevhid) söyleyiniz. Hem kalbe yönelerek, hem de mânâsýný düþünerek olsun. Böylece kalpte, hakîkî matlûbdan baþka bir þey kalmasýn. Zîrâ büyüklerin yolunda asýl maksad mâbûddur.

Ýhlâs ne kadar çok olursa, evliyanýn yardýmý o kadar ziyâde olur.

Evliyânýn kalbleri, ilâhî nûrlarýn çýkýp geldiði kaynaklardýr. Onlarýn hoþnut olduðundan, Hak teâlâ da hoþnuttur. Onlarýn kalblerinde yer e- den, büyük devlete kavuþmuþtur.

Bizim yolumuz, Ýslâm dînine ittibâ (uyma) yoludur. Herkes elinden geldiði kadar buna çalýþmalýdýr.

Allah adamlarýnýn iðnesini (dokunaklý sözlerini) ilâç gibi bilmelidir. Çünkü bu tâifenin celâli, cemâl ile karýþýktýr. Yâni kýzmalarýnda da mer­hamet vardýr.

Bütün gayretle, sünnetin yayýlmasýna ve bid´atlerin yok edilmesine çalýþmalý, müslümanlarýn, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri doðru îtikâd üzere olmalarýna uðraþmalýdýr. Bu iþle uðraþmadan yapýlan zühd ve ibâ­deti, kör, kötürüm ve ihtiyarlar da yapar.

Namazýn þart ve rükünlerini, sünnet ve edeblerini anlatan kitaplarý insanlara okuyup, tavsiye etmeniz büyük devlettir.

Ýnsanlardan gelen sýkýntýlara katlanmak, Allahü teâlânýn beðendiði, Resûlullah´ýn sevdiði ve büyük evliyânýn özendiði bir ahlâktýr.

Daha sonra Mevlânâ Hâlid-i Baðdâd hazretleri sevdiklerine þöyle vasiyette bulundular: "Muhammed aleyhisselâmýn sünnetine uyunuz. Üzerinde bulunduðumuz doðru yol üzere olunuz. Karþýlaþacaðýnýz güç­lüklere sabr ve tahammül gösteriniz. Bizim vefâtýmýzdan daha büyük musîbet size ulaþmaz. Þekil ve þemâilimi sayarak, baðýrýp çaðýrarak að­lamak sûreti ile, rûhuma zahmet vermeyiniz. Etrafa mektuplar yazarak, vefâtýma hiçbir kimsenin üzülmemesini ve aðlamamasýný tenbih ediniz. Beni seven ve bana muhabbet eden, Allah rýzâsý için kurban kesip sevâ­býný benim rûhuma göndersin. Rûhuma Kur´ân-ý kerîm ve Fâtihalar, kýy­metli duâlar göndersin. Dünyâ sevgisi ile gönülleri dolanlar gibi sakýn siz de; "Sadakaya muhtaç deðilim. Ancak Fâtiha ve Ýhlâs-ý þerîflere muhtâ­cým." demeyiniz. Benim için iyiliklerde bulununuz. Sadaka veriniz. Sizi bize yaklaþtýracak iþler iþleyiniz. Ömrümüz elliye ulaþmýþtýr. Otuz beþ senelik farzlarý iskat edersiniz. Ömrümüzde kuþluk ve teheccüd namaz­larýný diðer beþ vakit farz namazlar gibi hiç terk etmedik. Ey Ýsmâil, ta­lebe ve arkadaþlarýmýn kýymetini biliyorsun. Onlara sýkýntý verecek þey­lerden sakýn. Zannederim ki, yakýn zamanda talebelerim için bir dergâh inþâ edilir."

Ýstanbul velîlerinden Muhammed Kumul Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri hakkýnda Mehmed Emin Tokâdî hazretleri anlatýr: Mu- hammed Kumul Efendi vefâtýndan önce, hasta iken, bana þöyle vasi­yette bulundu: "Þu birkaç cilt kitabý Dârüsseâde aðasý Beþir Aða´ya gö­tür. Bizim duâ ettiðimizi söyle. Bunlar Medîne-i münevvereye gönderile­cek. Bunlarýn konulacaðý yeri onlar bilirler. Gönderip bizi duâdan unut­masýnlar." dedi. Birkaç gün sonra vefât etti. Vasiyetleri üzerine o kitaplarý alýp, vâlilerin toplantý günü olan Çarþamba günü huzurlarýna vardým. Kal- kýp kucaklaþarak, yanlarýna oturmamý söyledi. Hâl hatýr sorduktan sonra, Ýstanbul´da bulunup, ziyâretlerine fazla gidemediðim için üzüldü­ðünü söyledi. Merhûm Muhammed Kumul Efendinin selâmýný söyleyip kitaplarý arzettiðimde, büyük bir üzüntü ve aðlama ile kitaplarýn yerine gönderil- mesi için emir verdi. Meclistekilere beni tanýtýp, âhiret kardeþi­mizdir dedi. Vedâ edip kalktýðýmda, hizmetçilerine þöyle emretti: "Bize gelenler dün- yevî bir iþ için gelirler. Bu zâtý iyi tanýyýn. Geldiði zaman mi­sâfir var diye bekletmeyin. Zîrâ bunlar bizi Allah rýzâsý için ziyârete gelir­ler." dedi. Koy- numa bir kese koydu. Sonra içinde yüz altýn olduðunu gör­düm. Evime dönüp kendi hâlim ile meþgûl iken, bâzý dostlar ýsrar ederek evlenmemi istediler. Merhum Muhammed Kumul Efendinin mahallesi olan Filyoku- þu´nda evlendim ve ders vermek, ilim öðretmekle vakit ge­çirdim."

Kânûnî Sultan Süleymân zamâný âlim ve velîlerinden Müeyyedzâde Abdürrahîm Çelebi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin vasiyetnâ­mesi: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Yanýmda bulunan kiþiler þâhid olsunlar. Fakîr Abdürrahîm bin Ali bin Müeyyed el-Kâtib´in vasiyeti:

Allahü teâlânýn bir ve noksansýz olduðuna, eþi, ortaðý, benzeri ol­ma- dýðýna, hiçbir varlýða muhtâc olmadýðýna, doðurmadýðýna ve doðurulma- dýðýna, (ana, baba ve oðul olmadýðýna) kesin olarak inandým. Allahü teâ- lâ, Muhammed aleyhisselâmý bütün insanlýða, diðer Peygam­berleri de bâzý kavimlere gönderdi. Hepsinin bildirdikleri haktýr ve ger­çektir. Onlarýn hepsi, kýyâmet gününün, Cennet ve Cehennem´in, Mîzân ve Sýrât´ýn, nî- met, azâb ve affýn, kabir hayâtýnýn hak olduðunu bildirdiler. Bu îmânla yaþadým ve bu îmânla vefât ediyorum.

Dostlarýma ve talebelerime þunlarý vasiyet ediyorum: Ben vefât et­tikten sonra, ilk gecede yetmiþ bin defâ "Lâ ilâhe illallah" okusunlar. Sonra hepsi, Allahü teâlânýn azâbýndan mutlak kurtuluþum için duâ et­sinler. Allahü teâlânýn her türlü azâbýndan, Muhammed aleyhisselâmýn teblið ettiklerini tasdîk etmemiz sebebiyle, duâlarýnýn kabûl olacaðý ümî­diyle kurtulabilirim.

Yine dostlarýma ve talebelerime, gerekli þekilde techiz, tekfin ve defn etmelerini, kabrim üzerine türbe ve ziyâretgâh yapmamalarýný, ce­nâze namazýmda bid´at iþlenmemesini ve bid´at ehlinden kimseyi bulun­durmamalarýný, elbiselerimden derecelerine göre dostlarýma ve sâlih kimselere verilmesini vasiyet ediyorum. Beni böylece duâlarýyla, kardeþ ve dost olarak hatýrlamalarýný istiyorum. Dînen kendilerine düþen vazife­lerin yapýlmasýný saðlamalarý böylece mümkün olur. Size söylediðimi ha­týrlayacaksýnýz. Ýþlerimi Allahü teâlâya havâle ediyorum. Muhakkak O, kullarýný görür. Kendim ve sizin için Allahü teâlâdan magfiret diliyorum. Vasiyetimi, "Sübhâneke Allahümme ve bi-hamdike lâ ilâhe illâ ente es- tagfiruke ve etûbü ileyke fagfirlî verhamnî inneke entel gafûrurrahîm" di- yerek bitiriyorum.

Yine dostlarýma ve talebelerime, namaz iskâtý, yemin ve oruç keffâ- reti için terekemden bin dirhem vermelerini ve borçlarýmý ödemele­rini va- siyet ediyorum."

Anadolu?da yetiþen büyük velîlerden Neccârzâde (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) hazretlerinin yetiþmesine babasý çok önem verdi. Ömrünün son günlerinde ona þöyle nasîhat ve vasiyet etti: ?Aman evlâdým ilim öð­ren. Annen seni iþe verirse kabûl etme. Zîrâ sen büyük hizmetler için ya­ratýl- dýn. Ýlimde ve mârifette yüksek mertebelere çýkacaksýn. Bu hususta çok gayretli ve dikkatli ol!? Babasý vefât edince, annesi onu bir iþe ver­mek is- tedi. Fakat o, babasýnýn vasiyetine uyarak ilim tahsîline baþladý. Zamâ- nýn âlimlerinden ilim öðrenip, kýsa zamanda yetiþti. On yedi ya­þýnda Be- þiktaþ´taki Sinân Paþa Câmii yanýndaki medresede ders ver­meye baþla- dý. Bu müderrisliði sýrasýnda, Üsküdar?da Azîz Mahmûd Hüdâî hazretle- rinin dergâhýnda insanlarý irþâd ve terbiye ile meþgûl olan Yâkûb Efendi- nin babasý Odabaþý Þeyhi diye tanýnan Þeyh Fenâî Efendi­nin derslerine ve sohbetlerine devâm etti. Kýsa zamanda ilerledi. Bu ho­casýndan Celve- tiyye yolunun âdâbýný öðrendi ve icâzet aldý. Bu esnâda Mustafa Efendi kendisinden önce bu yola girmiþ olanlarý geçip, akranla­rýnýn vasfýný bile duymadýðý derecelere kavuþtu.

Bursa´da yaþayan evliyâdan Rüstem Halîfe Bursevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerini, Nefehât-ül-Üns kitabýnýn mütercimi Lâmii Çe­lebi, þöyle anlatýr: Gâyet edebli bir kimseydi. Hâlini her zaman gizlerdi. Sâdece gerektiði zamanlarda konuþurdu. Hâlini, çocuklara Kur´ân-ý ke­rîm öðretmekle gizlemeye çalýþýrdý.

Bana "Evlâd!" diye seslenirdi. Bu sebeple þöyle vasiyet etti: "Evlâd! Beni müslümanlarýn omuzlarýna yük etme. Yakýnca bir yere defnedesin!" Bunun içindir ki, onu, Hisar içinde ceddimize mensup bulunan Nakkâþ A- li´nin yaptýrdýðý Mescid bahçesinde, babam merhum Osman Çelebi´nin yanýnda topraða verdim. Allahü teâlâ þefâatine nâil eylesin!"

Konya´nýn büyük velîlerinden Sadreddîn-i Konevî (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) ömrünün sonlarýna doðru þöyle vasiyette bulundular: "Rabbime hamd eder, Resûlullah efendimize salât ü selâm ederim.

Ben yakînen inanýyorum ki, Cennet ve Cehennem haktýr. Amellerin tartýlacaðý mîzân haktýr, doðrudur. Ben bu inançla yaþadým ve bu îmânla vefât ediyorum.

Sevdiklerim ve talebelerim vefâtýmýn ilk gecesinde Allahü teâlânýn beni her türlü azâbdan baðýþlamasý ve kabûl etmesi niyetiyle, yetmiþ bin kelîme-i tevhîd yâni Lâ ilâhe illallah diyerek tevhîd okusunlar.

Defnedildiðim gün kadýn, erkek, fakir, kimsesiz ve düþkünlere kör ve kötürüm olanlara bin dirhem sadaka daðýtýlmasýný vasiyet ediyorum.

Bekâr olanlarýnýz Þam´a hicret etmeye çalýþsýn. Çünkü yakýnda bu­ralarda bir takým fitneler zuhûr edecek ve çoðunuzun rahatý kaçacak ve size söylediðimi hatýrlayacaksýnýz. Ben iþimi cenâb-ý Hakk´a havâle edi­yor ve O´na býrakýyorum. Dostlarým duâlarýnda beni hatýrlasýn ve bana her türlü haklarýný helâl etsinler. Benim býraktýðým bilgiler de onlara helâl olsun.

Allahü teâlâdan kendim ve sizin için maðfiret diliyorum. Yâ Rabbî bana maðfiret et. Þüphesiz sen merhâmet edicisin."

(Sadreddîn-i Konevî hazretlerinin; "Yakýnda öyle bir fitne kopacak ki, çok kimseler bu zulümden kurtulamayacaktýr. Onun için, evlenmeyen kimseler bundan sonra Þam´a gidebilirler." sözleriyle, Moðollarýn Sel­çuklu Devletini yýkacaklarýný ve çok zulüm edeceklerini iþâret etmiþler­dir.)

Tefsîr, hadîs ve Hanefî mezhebi fýkýh âlimi, tasavvuf mütehassýsý büyük velî Senâullah-i Dehlevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vasiyetnâmesi: "Allahü teâlâya hamd ve Resûlüne salât ve selâm olsun. Bu fakîr Senâullah Pânî pütî derim ki: Seksen yaþýma geldim. Kur´ân-ý kerîmde yakîn diye bildirilen ölüm, baþucuma kadar geldi. Baþka bir þey yapmaya fýrsat býrakmadý. Artýk evlâdýma ve sevdiklerime birkaç vasiye­timi yazmak istiyorum. Bâzýsýný yerine getirmek bu fakir için, bir kýsmý ise çocuklarým ve dostlarým için faydalý, hattâ zarûrîdir. Þahsým ile ilgili olan- lar yerine getirilirse, rûhum hoþnud olacak. Hak teâlâ kendilerine ha­yýrlý karþýlýklar verecektir. Yoksa öbür dünyâda eteklerine yapýþacaðým. Kendileri ile ilgili vasiyetime riâyet ederlerse, hem dünyâ, hem de âhirette bunun iyi netice ve meyvesini göreceklerdir. Yoksa âkýbet kötü olacaktýr.

Þahsýma âit vasiyetim: Techîz, tekfîn, gasl ve defnde sünnet-i seniy- yeye uyulacak. Hocam Mazhar-ý Cân-ý Cânân´ýn lutfedip verdikleri iki bez ile kefenlesinler. Sarýk sarmak sünnete muhâliftir. Hem zarûrî de deðildir. Cenâze namazýmý kalabalýk bir cemâat ile Hâfýz Muhammed Ali veya Hâkim Sekhâ veya Hâfýz Pîr Muhammed gibi sâlih bir imâm ile kýl­sýnlar. Cenâze namazýmda birinci tekbirden sonra Fâtiha-yý þerîfeyi de okuyu- nuz. Vefâtýmdan sonra onuncu, yirminci, kýrkýncý, altmýþýncý günler yap- masýnlar. Çünkü Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem üç günden fazla mâteme izin vermeyip, haram olduðunu bildirdiler. Kadýnlarýn aðla­yýp sýzlamalarýna þiddetle mâni olunuz. Fakir hayatta iken böyle þeylere rýzâ göstermezdim. Kelime-i tevhîd, salevât-ý þerîfe, Kur´ân-ý kerîm hatmi, istigfâr ve fakirlere gizli olarak helal maldan sadaka vermek sûre­tiyle bu fakire imdâd ve yardým ediniz. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Ölü, kabirde, denizde boðulmak üzere olup imdâd isteyen kimse gibidir. Babasýndan, kardeþinden, arkadaþýndan gelecek bir duâyý bek­ler." buyurdu. Vefâtýmdan sonra borçlarýmý ödemekte çok gayret gösteri­niz...

Bunlarý yerine getirmekte gevþeklik yapmayýnýz. Hocanýn vasiyetini, herkesin gücü yettiði kadar yerine getirmesi lâzým olduðunu biliniz...

Geride kalanlarýn faydasý için olan vasiyetim þudur: Dünyâya fazla kýymet vermeyiniz. Ýnsanlar çoðunlukla çocukluðunda ve gençliðinde öl­mektedirler. Yaþlanan pek azdýr. Hepsinin ömrü kýsa süren bir sabah rüzgarý gibi geçmektedir. Nereye gittiðini bilmezler. Kalan ise bitmeyecek olan âhiret iþleridir. Bu dünyâ lezzetleri sýkýntý çekmeden ele geçmiyor. O da az bir þeydir. Bu geçici ve az bir þey olan lezzetlere dalýp, ebedî lezzeti, âhiret saâdetini, Allah korusun elden kaçýrmak ve ebedî felâkete düþmek ahmaklýktýr. Din ve dünyâ faydasý bir araya geldiði zaman, terci­hini din menfaatini öne almakta kullan. Dünyâda zâten takdir edilen þey insana ulaþýr. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Bütün maksatlarýný tek bir maksad edinenin (yâni) maksad ve düþüncesi âhiret olanýn dün­yâsýna Allahü teâlâ kefildir." buyurdu. Dünyâyý tercih eden, önde tutanýn eline bâzan dünyâ da geçmez. Nitekim zamânýmýzdaki insanlarda bu hal çok görülmektedir. Bu durumda olan dünyâda da âhirette de zarar eder. Diyelim ki, dünyâ malý eline geçti. O da kýsa bir zaman sonra yok olup gi- decek, gene sonsuz ziyanda kalacak.

Dünyâ saâdetlerine ve nîmetlerine kavuþtuklarý halde bunlardan bir zerresini götüremeden ölüp giden binlerce insan gördüm.

Ben, birâderim, babam ve dedem kâdýlýk vazîfesi yapageldik. Gerçi bu hizmeti hakkýyla yerine getiremedik. Bilhassa bu kusuru çok fakîrin hayâtýnýn büyük kýsmý bozuk þartlar içinde vazîfe yapmakla geçti. Bu se­bepten piþmaným ve istiðfâr etmekteyim. "Lâ havle velâ kuvvete" okuyup derim ki, bu vazîfeyi isteyerek almadým. Yine de zamânýmýz ehlinin ço­ðundan iyi yürüttüm. Allahü teâlâya hamd olsun. Bu bakýmdan Allahü teâlânýn fazlýndan maðfiret ummaktayým. Bütün maksadým da Rabbime kavuþmaktýr.

Kâdýlýk vazîfesi sebebiyle müslümanlar hattâ Hindliler dâhil karþý­laþtýðým herkes bize kýymet vermektedir. Halbuki benden daha kýymetli âlimler vardýr. Hiç kimse onlarý sormuyor. Baþkasýnýn bâtýnýndan, iç dün­yâsýndan kimin ne haberi olur. Bu da dînî faydayý dünyâ menfaatine ter­cih edenden dünyânýn da yüz çevirmeyeceðine delildir.

O halde çocuklarýmdan kâdýlýk vazîfesi yapmak isteyenler, haksýz olaný savunmaktan uzak dursunlar. Mûteber ve meþhur olan rivâyetler ile amel etsinler. Hülâsa, dîni dünyâdan önde tutmanýn bir yönü de kýzýný dindar bir dâmâdla evlendirmektir. Çünkü zamânýmýzda bu þehirde râ- fizîler çok yayýlmýþtýr. Memleketin ileri gelenleri yâ âile asâletine, soya sopa veya mala, paraya ve zenginliðe bakýyorlar. Halbuki ilk önce din­dârlýða bakmak lâzýmdýr. Soyu yüksek ve zengin de olsa, böyle râfýzî ol­duðu bilinen ve sezilen kimseye kýz vermemelidir. Kýyâmet günü dindâr­lýk ve takvâ, haramlardan sakýnýp sakýnmamak sorulacaktýr. Bu yolda falan oðlu filan olmak hiçbir þey deðildir. Elde bulunan mala, nîmet çok­luðuna îtibâr olunmaz. Çünkü bunlar el deðiþtirir. Nitekim; "Mal gelir gi­der." demiþlerdir.

Þunu da bilmek lâzýmdýr ki, bir kimse gizlide ve açýkta ve bütün hal­lerinde Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme ilim, îtikâd, âdet ve ibâ­detlerindeki amelinde ne kadar tâbi olursa, O´na benzerse, onu o kadar kâmil bilmelidir. Resûlullah´a uymakta kusur ettiði kadar noksandýr. Bu sebeple Nakþibendiyye büyükleri, sünnet-i seniyyeye uymakta en yüksek dereceye varmak için sanki yarýþ etmiþlerdir. Tâbi olma bakýmýndan Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme benzemelerindeki kemalleri, fa­zîletlerine üstünlüklerine delildir. Bizim gibi zayýf himmetli, Resûlullah´a tam mânâsýyla tâbi olamayanlar, nâfilelerle çokça meþgul olmasa da fa­kat farzlarý yerine getirirse, bilhassa muâmelelerde, ibâdetlerde, âdet­lerde, haramlarý, mekruhlarý, þüphelileri terk ederse, bu da büyük ka­zançtýr.

Eðer insanýn himmeti bu dereceden de aþaðý olur, þeytan ve nefse uyarak haramlarý iþlerse, artýk kullarýn haklarýný zâyi etmeye baþlar. Ýþle­nen günahlarý Allahü teâlânýn merhâmet edip affetmesi, din büyüklerinin þefâatine kavuþmak ümid edilirse de, kul haklarý için böyle bir baðýþ­lanma yoktur. Bu hususta âyet-i kerîmeler ve hadîs-i þerîfler çoktur. Hep- sini buraya yazmak mümkün deðildir. Bunlardan ikisi þöyledir:

"Müslüman, diðer müslümanlarýn elinden ve dilinden zarar görme­diði kimsedir."

"Kendin için istediðini, insanlar için de istemek, kendin için istemedi­ðini insanlar için de istememek."

Bir þiirin mânâsý ise þöyledir: "Ne istersen yap, fakat, insanlara ezi­yet ve sýkýntý verme yolunu seçme. Çünkü dinde bunun gibi büyük günah yoktur."

Nasîhatlardan biri de þudur: Hanýmýna, çocuklarýna, hizmetçilerine ve diðer emri altýnda olanlara öyle muâmele etmeli ki, hepsi sizden râzý olsunlar ve sizi sevsinler. Ýyi bir insan ve onlarýn dert ortaðý olduðunuza, kendilerine güçlerinin yetmeyeceði þeyleri yüklemeyeceðinize iyice inan­sýnlar. Bununla berâber onlardan bâzýsýnýn hased, kýskançlýk sebebiyle birbirinden memnun olmamalarý önemli deðildir. Âmir mevkiinde olanlarý, kendilerine itâat etmekle ve hizmetlerini yerine getirmekle memnun et­meli. Yalnýz günah olan emirleri yerine getirilmez. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Allahü teâlâ katýnda günah olan þeylerde, kula itâat olunmaz." buyurdu.

Yakýn akrabâya, kardeþlerine, dostlarýna, sevdiklerine, arkadaþla­rý- na, komþularýna samimî bir sevgi, tevâzu ve alçak gönüllülük üzere ol­malý, onlarýn sýkýntýlarýný paylaþmalýdýr. Dünyâ o kadar âhým þâhým bir yer deðildir. Dünyâ iþleri için birbiriyle irtibâtý kesip, kopmamalýdýr. Hiçbir âile ocaðý çekiþmekten baþka bir þeyle sönmemiþtir. Düþmanlýk yapan­lara da iyilik ederek onlarý mahcûb etmelidir.

Þiir:

Ýki dünyâ rahatýný þu iki sözde ara

Dostlara iltifat, düþmanýna müdârâ.



Kur´ân-ý kerîmde meâlen þöyle buyruluyor: "Düþmanlarýn kötülüðünü onlara iyilik yapmak sûretiyle def et. Böyle yaparsan, düþman olan kim­senin sana dost olduðunu, seni sevdiðini göreceksin. Bunu (düþmana iyiliði) ancak çok sabýrlýlar ve büyük nasîb sâhipleri yapar." (Fussilet sû­resi: 34),

Bu sözümüz, dünyâlýk sebebiyle, kendisine düþmanlýk edilen bir müslümanýn tâkib edeceði yol hakkýndadýr. Fakat, râfizîler, hâricîler ve benzerleri gibi kendilerine sýrf Allah için düþmanlýk yapýlmasý gereken kimselere karþý tavrýmýzýn ve tutumumuzun nasýl olacaðýna gelince, bo­zuk îtikâdlarýndan tövbe etmedikçe kendilerine muvâfakat edilemez. Ýs­terse babasý ve oðlu olsun.

Âilemizden her asýrda mümtaz âlimler bulunagelmiþtir. Çocuklarým­dan Ahmedullah bu devlete kavuþmuþtur. Fakat vefât eyledi. Allahü teâ- lâ ona rahmet eylesin. Delîlullah ve Safvetullah´ýn da bu (ilim) devle­tini elde etmesini istediysem de icâbet olunmadý. Üzgünüm. Fetvâlardan hâ- len anlayabildikleri yeterli deðildir. Bu hususta çalýþabilirlerse elbette ça- lýþsýnlar. Bu sonsuz devleti ve nîmeti kazanmak için kendi çocuklarý üze- rinde titizlikle dursunlar. Çünkü hem dünyâda ve hem âhirette büyük fay- dalara sebeb olur. Ýlim, doðru îtikâdý (inancý), güzel ahlâký, iþlerin ve hal- lerin iyisini ve kötüsünü bilmekten ibârettir. Bunlarý akâid, fýkýh ve Ýs­lâm ahlâký kitaplarý anlatýr. Bu ilim, Kur´ân-ý kerîm, hadîs-i þerîf, tefsîr, hadîs-i þerîf þerhlerini (açýklamalarýný), usûl-i fýkhýn delillerini bilmeden, Eshâb-ý kirâm ve tâbiîn, husûsiyetle dört mezheb imâmlarýnýn sözlerini anlamadan, ayrýca lügat, sarf, nahvi iyice öðrenmeden ele geçmez. Bü­tün bunlar bilinmeden iþin doðrusu yanlýþýndan ayrýlamaz. Bu ilimlere çalýþmak lâzýmdýr. Felsefecilerin hikmetini okumanýn hiç faydasý yoktur. Fakat mantýk ilmi müstesnâ. O, diðer ilimleri anlamada yardýmcýdýr. Onu okumak elbette faydalýdýr."

Evliyânýn büyüklerinden Seyyid Emir Hamza (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri bir gün halka vâz ü nasîhattan sonra þöyle söyledi: Ey azîzler! Size bir vasiyetim var. Onu kabûllenin ki, âhirette size faydasý ol­sun. Nitekim Resûl-i ekrem; "Vakit geçmeden namaza, ölüm gelmeden tövbeye acele edin" buyurdu. Ey dostlarým! Allah´ýn emirlerini yerine ge­tirmede eksiklik etmeyin. Peygamber efendimiz; "Namaz dînin direðidir. Namazýný kýlan dînini kurmuþ, terkeden dînini yýkmýþ olur." buyurdu.

Seyyid Emir Hamza´nýn talebelerine vasiyeti ise þöyledir: "Ey tale­belerim! Bizim bulunduðumuz bu yol, sýdk ve doðruluk üzerine kurul­muþ- tur. Muhterem babam Seyyid Emîr Külâl buyurdu ki: "Ýnsanlarýn Hakk´a kavuþmaktan mahrum kalmalarýnýn sebebi, Ýslâmiyete tam uy­madýklarýn- dandýr." Önce îtikâdý düzeltmek lâzýmdýr. Þekten, þüpheden, bid´at ve dalâletten ve gayr-i meþrû olan her þeyden kalbi temizlemelidir. Bir kim- senin, anlamadan, mezheblerin ihtilâflarýndan ve ittifaklarýndan konuþ- masý çirkin bir iþtir. Bir kimse bu hususta bilmeden konuþursa, câ­hilliði- nin alâmetidir. Çünkü tasavvuf ehlinin yolu, yollarýn en aydýnlýðýdýr. Hep- sinden daha yakýndýr ve en nûrlu olanýdýr. Yollarýn en doðrusu ve en iyi- sidir. Necmeddîn Ömer Nesefî buyurdu ki: "Tasavvuf; kalbden, Allahü te- âlânýn sevgisinden baþka her þeyi çýkarmaktýr. Bedeni de, Allahü teâ- lânýn emirlerine ve Resûlullah efendimizin sünnetine uymakla süsle­meli- dir. Allahü teâlânýn râzý olduðu þeyleri yapmalý ve Resûlullah efen­dimizin sünneti üzere hareket etmelidir. Zamânýmýzdaki dalâlet fýrkalarý, tasav- vufu yanlýþ anlayýp, yanlýþ yorumlayarak baþka yollara sapmýþlar­dýr.

Ynt: Vasiyet By: armi Date: 01 Þubat 2010, 12:29:46
Tasavvuf ehli olanlar, Resûlullah efendimizin sünnetine uyarlar. Yâni Ýslâmiyete uyarlar. Haram iþlerden ve haram yemekten sakýnýrlar. Ýn­san- larýn yükünü çekip, kimseye yük olmazlar. Þöhretten sakýnýrlar. Müslü- manlara acýyarak, onlara yumuþak davranýrlar. Dâimâ ALLAHü teâlâdan korkarlar ve günahlarýnýn affedilmesi için yalvarýrlar. Gýybet et­mezler. Dünyâya, dünyânýn rahatlýðýna ve zînetine güvenmezler. Sâlihle­rin ve Eshâb-ý kirâmýn yolunda ve onlarýn ahlâký üzere olurlar. Büyükleri inkâr etmezler ve bid´at ehline uymazlar. Bunlar Ehl-i sünnettir. Hak üzere olan cemâattir. Sakýn onlarýn sevgisini kalbinizden çýkarmayýnýz. Çünkü onla- rýn sevgisi, ALLAHü teâlânýn ve Resûlünün râzý olmasýna sebeb olur. Alla- hü teâlâ, Kur´ân-ý kerîmin Hucurât sûresi üçüncü âyet-i kerîmesinde me- âlen; "ALLAH onlarýn kalblerini takvâ için imtihân etmiþtir. Onlara bir magfi- ret ve büyük bir mükâfat vardýr." buyurdu. Bu tâifenin hâlini öðrenmiþ ol- dunuz. O hâlde onlara tâbi olunuz ve onlarla sohbet ediniz. Bid´at ve dalâlet ehli olan fýrkalardan ve onlarla sohbet etmekten sakýnýnýz da, âhi- rette zarar etmeyesiniz. Bid´at sâhibi olanlarý aþaðýla­mak husûsunda çok çalýþmalý ki, Resûlullah efendimizin müjdesine ka­vuþulsun. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Bid´at sâhibini aþaðýlayaný, ALLAHü teâlâ büyük korkudan emin eder."

Ey talebelerim! Dâimâ namaz vakti ne zaman girecek de namaz ký­lacaðým diye bekleyin. Abdesti, namaz vakti girmeden alýnýz. Namazý huþû ve hudû ile kýlýnýz ve ALLAHü teâlâdan korkunuz. Namaz vaktinde hiçbir þeyle meþgûl olmayýnýz. Nitekim Resûl-i ekrem; "Vakit geçmeden namaza, ölüm gelmeden tövbeye acele edin." buyurdu. Dâimâ tövbe ediniz. Resûlullah efendimiz; "Günâhýna tövbe eden, günâhý olmayan gibidir." buyurdu. Gaflet uykusundan kendinizi uzak tutunuz ki, uyanýk olasýnýz. Mümkün mertebe lüzumsuz konuþmayýn. Sakýn boþ söz söy­lemeyin. Dâimâ namaz ve oruçla süslenin.

Elinizden geldiði kadar hiçbir mahlûka hakâret gözü ile bakmayýnýz. Çünkü o, Alahü teâlânýn katýnda sizden daha makbûl olabilir. Birbirinizi çok seviniz. Sevdiðiniz kimse, ALLAHü teâlânýn dostlarýndan biri olabilir. Buna çok dikkat ve gayret ediniz. kimseye dünyâlýk için tâzim etmeyiniz ki, dîniniz dünyâ uðruna gitmesin. Zîrâ, dünyânýn ALLAHü teâlâ katýnda hiç deðeri yoktur. Dünyâyý sevmek aþaðýlýktýr ve her þeyden aþaðýdýr. Dîni­nizi dünyâya fedâ etmeyiniz. Dînini baþkalarýnýn dünyâsý için satan ve bu yüzden ALLAHü teâlânýn rahmetinden mahrum kalan kimseden daha câhili yoktur. Böyle kimse, hem dünyâda, hem de âhirette zavallýdýr. ALLAHü teâlânýn râzý olmasýný düþünmeyip de insanlarýn rýzâsýný düþünen, onla­rýn râzý olmasýný arayan kimse, ALLAHü teâlânýn gadabýný istemiþ olur. ALLAHü teâlâ, insanlarý da ona karþý gadablandýrýr. ALLAHü teâlânýn kendi­sinden râzý olmasýný isteyip, insanlarýn râzý olmasýna bakmayan kimse­den ALLAHü teâlâ râzý olur. Ýnsanlarý da ondan râzý ve hoþnûd kýlar.

Birisi size husûmet, düþmanlýk ederse, onunla meþgûl olmayýnýz. Çünkü husûmetin sonu gelmez. ALLAH korusun, bu uðurda dîniniz elden çýkabilir! Ýnsanlarýn sevgisine de aldanmayýnýz! Zîrâ bu sevgileri devamlý deðildir. Ýnsanlarýn elinde olana tamâ etmeyiniz. ALLAHü teâlânýn size verdiðine kanâat ediniz. Çünkü tamâ eden, dâimâ sýkýntý ve üzüntü içinde olur. Kanâat eden de, her zaman neþeli ve rahattýr. Beyt:



"Beni kanâatle eyledi dâim azîz,

Husûmet ve temâdan eteðim oldu temiz"



Namazý öyle kýlýnýz ki, yalnýz ve kalabalýkta iken namazdaki hâliniz deðiþmesin. Ýnsanlarýn yanýnda iken çok yavaþ kýlmayýn ki, bu, kendini insanlar nazarýnda iyi göstermek olur. Beyt:



"Gizli þirk var riyâ ile tâatte,

Ya Hak için ol, ya ukbâ iste."



Ýnsanlardan ve makamlarýndan yardým beklemekten ümîdi kesip, ALLAHü teâlâya baðlanmalýdýr. Baþkalarýndan yardým bekleyen kimse, in­sanlar yanýnda hor görülür. Ýnsanlarla tamâ etmeyi býrakan kimse, dün­yâda da, âhirette de azîz ve mükerrem olur. Yardýmý ALLAHü teâlâdan is­teyin. Birinin size karþý kusûru olursa, þikâyet etmeyin. Kabahati kendi­nizde arayýn. Dâimâ özür dileyici olun. Kimsenin ayýbýný aramayýn. Nasî­hat kabûl eder görünen münâfýklara nasîhat etmeyin. Onu ayýblarsanýz, duymasýn. Size düþman olur. Bir kimse yanlýþ konuþmuþsa, insanlar arasýnda yanlýþýný ona söylemeyin. Yalnýz olduðu zaman ve nasîhat ka­bûl edici olduðunu bilirseniz, o zaman söyleyin. Ama günâhla ilgili ise, lütf ile, yumuþaklýkla söyleyin.

Ýnsanlardan bir sýkýntý gelirse, affedin. Karþýlýðýnda iyilik yapmaya bakýn. Biri size tâzim etmezse, sakýn ondan dolayý hatýrýnýz kýrýlmasýn. Filân kimse bana saygý göstermedi gibi sözlerden çok sakýnýnýz. Bir kimse size tâzim eder ve sizden iyi olarak bahsederse, ona sevinmeyin. Bu söz üzerinde durmayýn ve; "Benim iyi kalbim vardýr" deyip kendinizi aldatmayýn. Ýnsanlarýn medhini ve zemmini (övüp kötülemesini) ayný tu­tarsanýz, felâket uçurumuna düþmezsiniz. Size bir acý haber gelir veya hasta olursanýz, ALLAHü teâlâdan râzý olmaya dikkat edin ve ALLAH´a hamd edin. Ne kadar hasta olsanýz, ayaða kalkamayacak hâlde bulunsanýz da, namazý kazâya býrakmayýnýz. Îmâ ile kýlýnýz. Eðer ALLAH korusun, kazâya kalýrsa, en kýsa zamanda kazâ ediniz. Hastalýðýnýzý, günahlarýnýza keffâ- ret biliniz. Zîrâ kula gelen belâlar, onlara sabýr ve tövbe ile kalkar.

Önünüze bakýn. Her tarafa, öteye beriye bakmayýn. Her gördüðü­nüzle deðil, îcâbedenlerle konuþun. Konuþmak îcâbederse, yavaþ konu­þun. Birisi sizinle konuþursa, onu iyi dinleyin. Güldürücü sözler konuþ­mayýn. Mecbur olmadýkça insanlardan bir þey istemeyin. Ýsterseniz, az isteyin. Hiç kimseye zulüm ve günahta yol göstermeyin. Evinizde iyi ah­lâklý olun. Aðýr söz söylerlerse, siz dilinizi koruyun. Düþünerek söz söy­leyin. Hürmet ehli, kendisine hürmet gösterilenler sizi yanýna çaðýrýrsa, onunla maðrûr olmayýn. Dünyâ ve dünyâyý sevenlerden kaçýn. Elden geldiði kadar ilmiyle amel eden âlimelrin sohbetinde bulunun. Ýlim öð­renmekten bir adým geri ve uzak durmayýn. Zîrâ ilimsiz amel, þeytanýn oyuncaðý olur. Ýlminiz azsa, onunla amel edin, çoðalýr.

Her iþte esas, ilim ve takvâdýr. Îmândan güzel hiçbir nîmet yoktur. ALLAH´a ibâdetten daha iyi amel, iþ yoktur. Ölümden iyi ibret yoktur.

Kendini; ucbdan (kendini begenmekten), riyâdan (gösteriþten), te­kebbürden (böbürlenmekten), hasseden (çekememezlikten), gýybetten (dedikodudan), bahillikten (cimrilikten), kin tutmaktan, düþmanlýktan ve nifaktan korumalýdýr. Bunlar, kiþinin kötülüðüne alâmettir.

Dâimâ kalb temizliði ile meþgûl olmalýdýr. Kalbini pisliklerden temiz­lemedikçe, hakîkî maksada kavuþulamaz.

Bütün iyiliklerin baþý, dünyâyý terk etmektir. Bütün kötülüklerin baþý da dünyâ sevgisidir. Bununla birlikte, Server-i kâinât efendimiz; "Dünyâ âhiretin tarlasýdýr." buyurdu. O hâlde dünyâda âhiret iþleri yap ve dün­yâya ve dünyânýn nîmetlerine baðlanma! Dünyâ rahat yeri deðildir. Ýbret yeridir. Bunun için Resûl-i ekrem efendimiz; "Dünyâ ibret yeridir, tâmir etme yeri deðildir." buyurdular.

"Dünyâ bir kulübedir ve biz onda misâfir,

Ýki cihânda bâkî, sâdece ALLAH´dýr."



Demiþlerdir ki, bir lokma haram yiyenin, ibâdetleri kýrk gün perde ar­kasýnda kalýr. Elbisesinde haramdan bir iplik bulunanýn, o haram iplik o elbisede bulundukça, tâati kabûl olmaz. Yiyecek ve giyecek temiz ol­mazsa, namaz, oruç ve cihâdýnýz kabûl olmaz. Din yolunda mahreminiz olmayanla birlikte oturmayýn.

Seyyid Emîr Hamza hazretleri, bu vasiyetleri buyurduktan sonra, husûsî odalarýna girip, üç gün üç gece, baþýný murâkabe yakasýnýn içine çektiler. Sonra baþýný kaldýrýp; "Âlemlerin Rabbine hamd olsun ki, yüksek babamýza geldiði gibi, bize de ayný müjdeler geldi." buyurdular. Bunlarý söyledikten sonra, Kelime-i þehâdet getirerek vefât edip, Hakk´ýn rahme­tine kavuþtular.

Anadolu´da yetiþen evliyânýn en büyüklerinden, kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin otuz ikincisi olan Seyyid Sâlih (rahmetullahi teâlâ aleyh) H.1281 de hastalandý. Talebelerini toplayarak herbiriyle vedâlaþtý, helâllaþtý. Vasiyetini bildirdi. Kabriyle ilgili olarak da; "Kabrimi aðabeyim Seyyid Tâhâ hazretlerinin kabr-i þerîfinin ayak ucuna kazýnýz. Edebi gözetip kabirde de mübârek ayaklarý baþamýn üstüne gelecek þekilde olmasýný saðlayýn. Bizden sonra Seyyid Fehîm´e tâbi olun." buyurdu. Sonra talebelerinin Kur´ân-ý kerîm tilâvetleri arasýnda vefât edip, sevdiklerine kavuþtu. Vasiyetini aynen yaptýlar. Kabrini hoca­sýnýn ayak ucuna kazdýlar. Þimdi bu iki kabrin üç taþý vardýr. Yâni Seyyid Tâhâ hazretlerinin kabrinin ayak ucundaki taþ, Seyyid Sâlih hazretlerinin baþ taþýdýr.

Pakistan´da yetiþen velîlerden Þerâfet Nevþâhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vasiyeti þöyledir: "Bütün ömrüm boyunca, kütüphâne kurmak için kitaplar satýn aldým. Dünyâ malý biriktirmedim. Vârislerim, evimde bulunan bir mal olduðunu biliyorlarsa, âlimlerin fetvâsýna göre taksim etsinler.

Vârislerim din ilimlerini, Kur´ân-ý kerîmi, tefsîr, hadîs, fýkýh ve tasav­vuf ilimlerini öðrenmeye gayret göstersinler. Çocuklarýna da bu ilimleri, din bilgilerini öðretsinler ki, âhirette iþe yarasýn.

Enbiyâya, sýddýklara, þehidlere, sâlihlere tâbi olmak, uymak lazým­dýr. Onlar, ALLAHü teâlânýn nîmetlerine kavuþmuþlardýr.

Dînin emirlerine uyan tasavvuf ehli ile berâber bulunsunlar. Dînin emirlerine uymayanlarla berâber bulunmaktan sakýnsýnlar...

Kütüphânemi taksim etmesinler! Kýymetli oðul Ârif´i kütüphânemin sorumlusu tâyin etsinler. Çünkü o, ilim ehlidir. Kütüphânenin koruma va­zîfesi ve salâhiyeti ve istifâdeye sunma iþi ona âid olsun.

Kütüphânemdeki yazma eserleri aslâ satmasýnlar. Çünkü ben, o ki­taplarý büyük gayretler sarfederek geride kalanlar için topladým. O halde bu kitaplarý satmak benim maksadýmý heder etmek olur!

Kütüphânemdeki matbu kitaplar da Nevþâhî âilesine âittir. Bu kitap­lar Nevþâhî âilesine ister uygun olsun ister olmasýn bunlarý da satma­sýnlar.

Þâyet vârislerim arasýnda kütüphânemden istifâde edecek salâhi­yette, ehil kimse kalmazsa, kütüphânemi üniversite kütüphânesine veri­niz ki, kütüphânem korunmuþ olsun."

Meþhûr velîlerden, fýkýh, tefsîr, hadîs, kýrâat, lügat ve nahiv âlimi Ta- kýyyüddîn Sübkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin yazdýðý vasi­yet þöyledir: ?Kulun her hâlinde ibâdet yapmasý gerekir. Çünkü ömür çok ký- sadýr. Ömrünün bir kýsmý küçüklükte geçer. Bir kýsmý büyüyünce, be­denî ihtiyaçlarýný temin etmek, uyku, kendisine ârýz olan hastalýk, özür hâlleri, zarûrî meþgaleler, insanlarla uðraþma ve geçim derdi gibi iþlerle geçer. Bunlardan geriye, insan için çok az vakit kalýr. Ýþte insan, ya bu kýsacýk ömrünü ibâdet ve tâatle geçirmek sûretiyle ALLAHü teâlâya, Cennet´ine ve çeþit çeþit nîmetlerine kavuþur, veya bu kýsacýk hayâtý kendi aleyhine zâyi eder de, ebedî hüsrâna uðrar veya ömrünü günah ve baþkalarýna düþmanlýkla geçirir. Böylece þeytanýn yardýmcýlarýndan olur, onunla bir- likte Cehennem ateþinde yanar. Herkes, yaþadýðý kýsa ömür içerisinde bu üç hâlden birinde bulunur. ALLAHü teâlânýn takdîr ettiði þey­ler, her za- man insanýn istediði þekilde cereyân etmez. Ýnsan bâzan otu­rup, istediði bir þeyi bekler. Fakat bu sýrada birçok iyi þeyleri kaçýrýr. Çok defâ insanýn kendisi için istediði þeylerin sonu þer olur. Bu sebeple insa­nýn tercihte bulunmasý, þöyle veya böyle olmasýný istememesi gerekir. Bilakis, ALLAHü teâlânýn kendisi için hayýrlý olaný ihsân etmesi için, bütün iþlerini ALLAHü teâlâya býrakmasý gerekir.

Bir kimsenin dâimâ ALLAHü teâlâya tâat üzere olmasý, emirlerine uyup, hep murâkabe üzere olmasý için, üzerindeki vazifeleri, ALLAHü teâlâ- nýn rýzâsýna uygun olarak yerine getirmelidir. Meselâ, kâdýlýk gibi tehlikeli ve zor bir vazifeyi yapmak zorunda kaldýðý, ondan kendisini kurtaramadýðý zaman, artýk o vazifeden ayrýlmayý istememelidir. Çünkü o vazifeden ayrýlýrsa, belki ondan daha kötü bir iþe düþebilir. Sonra iþlerin sonunun nasýl olacaðýný bilemez. Bu sebeple, üzerinde bulunduðu vazi­fede kalmalý ve þu hususlara riâyet etmelidir: 1) Bu vazife kendisini, bi­rinci derecede lâzým olan ALLAHü teâlânýn emirlerini yerine getirmekten alýkoymamalýdýr. 2) O vazifede kaldýðý müddetçe, kötü ve bozuk birisinin o vazifeyi almamasý için kaldýðýný niyet etmelidir. Böylece o mâkama, lâ­yýk olmayan birisinin gelmesine mâni olmuþ olur. Bu niyeti ile, dâimâ ibâdet sevâbý kazanýr. Mahkemeye bir dâvâ gelip, burada bir mazlûma yardýmcý olup, onun hakkýný zâlimden aldýðý, hakký ayakta tuttuðu veya bâtýl ve bozuk bir iþe mâni olduðu zaman, kat kat ibâdet sevâbýna kavu­þur. Müslümanlarý, onlara zarar verecek þeylere karþý himâye eder. Kendisini, efendisinin, içerisinde çoluk çocuðunun bulunduðu bir eve koyduðu köle gibi ve böyle bir eve lâyýk olmadýðýný düþünür. Bu sebeple, bu evden çýkmak ve ayrýlmak istemez. Çünkü, efendisi onu oraya koydu. Emir onun emridir. Onun için, efendisinin çoluk çocuðunun iþlerini gör­mek için olanca gücü ile çalýþýr. Bu hususta efendisinin rýzâsýný arar. Bâzan efendisi onu imtihân edebilir. Bu bakýmdan, onun her zaman ha­zýr olmasý, dâimâ efendisinin emirleri istikâmetinde bir köle ve hizmetçi olmasý lâzýmdýr. Kýsa bir müddet sonra ölüm gelir. Ya efendisinin emirle­rini yerine getirirken, kölelik ve hizmetçiliði üzere can verir veya ondan baþka bir hâl üzere vefât eder. Maksad, ALLAHü teâlanýn rýzâsýna kavuþ­maktýr.?

Evliyânýn büyüklerinden ve fýkýh âlimi Yahyâ Muammer Mezûrî Ýmâdî hazretlerinin hocasý Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, yüksek halîfesi Yahyâ Mezûrî ile mektuplaþýrlar, ona nasîhatlerde bulunurlardý. Bu mektuplarýndan birinde buyurdular ki: ?Her türlü hamd, sonsuz nîmetler sâhibi olan ALLAHü teâlâya mahsustur. Pey­gamberlerinin en yücesi olan ve hiçbirinin uðramadýðý eziyetlere uðra­yan, hazret-i Muhammed?e ve O?nun yüce Âl, Eshâb, Ezvâc-ý tâhire ve Ahbâbýna salât ve selâm olsun.

Muhterem efendim, senedim ve dayanaðým, ALLAHü teâlânýn yolunu neþreden derin âlim Molla Yahyâ?nýn ihsân ederek gönderdiði mektup ile þereflendik. Cenâb-ý Hak, karþýlýðýnda bereketli sevâblar ihsân eylesin. Mektubunuzu okuduk, tam bir ihlâs ve hasretle yazýldýðýný, mübârek hâl ve güzel ahlâkýnýzý yansýttýðýný gördük. Berâberinde, mâlum þeyhin mektubu da geldi. Kerîm ve raûf olan Rabbimiz teâlâ hazretleri ona hüsn-i hâtime ihsân eylesin!

Bu vesîle ile sizlere asýl vasiyetimi bildiriyorum: Uzun zamandýr bu diyârda unutulmuþ gibi olan tarîkat-i aliyye?yi öðretmekte ve yaymakta tâkatiniz miktârýnca çalýþýnýz. Müslümanlarýn bu yola girmeleri ve uyma­larý için, anlayacaklarý delîller ile onlarý aydýnlatýp teþvik ediniz. Þurasý kesin olarak anlaþýlmýþtýr ki, büyüklerimizin gönlünde yer tutabilmeleri, mübârek Ýslâm bilgilerini yâni Ehl-i sünnet îtikâdýný ve fýkýh, ilmihâl bilgi­lerini yaymalarý ve bu yolda çalýþanlara destek olmalarý mikdârýncadýr. Ýþittiðimize göre vaktiyle Ýmâdiye þehrinin çoðu köylerinde cemâat ile namaz kýlýnmak ve zikr-i ilâhî yapýlmakla mâmûr mescidler varmýþ. Fakat acabâ þimdi vaziyet nedir? Belki bu mâmûrluk kalkmýþ, câmiler garîb kalmýþtýr. Artýk bu mescidlere gidip gelen kalmamýþtýr! Bizleri seven Ziver Paþaya bizim adýmýza, câmileri bu garîblikten kurtarmaya çalýþmasýný söylerseniz, pek büyük bir ecre, sevâba kavuþursunuz. Nitekim, Ebû Hüreyre?nin bildirdiði hadîs-i þerîfte; ?Ümmetimin fesâda uðradýðý za­manda, bir sünnetimi öðretene yüz þehîd sevâbý verilir.? buyrulmuþtur.

Çocuklarýnýz ve husûsiyle gözümün bebeði çok sevdiðim Molla Muhammed Emîn için þöyle duâ ediyorum: ?Yâ Rabbî! Sen onlarý ebedî saâdete kavuþanlardan eyle! Kýyâmet günü peygamberlerinin aleyhi- müsselâm ve evliyânýn sancaðý altýnda haþr eyle!? Âmîn!

Bu mübârek yolda gösterilen tâat, ibâdet, zikir ve hizmetlere sýmsýký sarýlýp devâm ediniz. Çünkü bunlar kalb ve rûh hastalýklarýný tedâvî ede­cek hakîkî ilâçtýr. Bunu ancak kalb ve rûh mütehassýsý olan ALLAH adam­larý yâni velîler görürler, bilir ve bildirirler.

ALLAHü teâlânýn selâmý, rahmeti ve bereketi üzerinizde olsun.?

Evliyânýn büyüklerinden ve Þâfiî mezhebi fýkýh âlimi Zâhid (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vefâtýna yakýn bir kâðýda þunlarý yazdý: ?Ben, fakîr Ahmed Zâhid derim ki: Kelime-i þehâdetin mânâsýna kalbiyle inanýp ve diliyle de söyleyen bir kimseyim. Ýslâm dîni dýþýndaki her din ve inanýþtan ve Muhammed aleyhisselâmýn bildirdiði Ehl-i sünnet ve cemâ- at fýrkasý dýþýndaki her fýrkadan uzaðým. ALLAHü teâlâya ve ALLAHü teâlâ-dan gelen þeylerin hepsine, O?nun murâdýna uygun îmân et­tim. Resûlü Muhammed aleyhisselâma ve getirdiklerine O?nun bildirdiði þekilde îmân ettim. Aklýma, hatýrýma gelen þeylerin hiç birisine ALLAHü teâlâ benzemez. Bu þehâdetimi ALLAHü teâlâya emânet býrakýyorum. ALLAHü teâlâ, kendi- sine emânet býraktýðým bu güzel inanýþým ile, muhtâc olduðum son ne- fesde yardým eder ve îmân ile gitmemi nasîb eder inþaallahâALLAH...

Ey kardeþlerim, size ALLAHü teâlâdan korkmayý, O?nun emirlerini öð­renmeyi ve öðrendiklerinizle amel etmenizi tavsiye ediyorum. Beni def­nettiðinizde, baþucumda Fâtiha ve Bekara sûresini okuyunuz. Yâsîn ve Tebâreke sûrelerini de okuyup, hâsýl olan sevâbý bana hediye ediniz ve üç defâ þöyle deyiniz: ?Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmýn ve O?nun Ehl-i beytinin ve Eshâb-ý kirâmýnýn hürmetine bu meyyite azâb yapma!? Arkamdan hayýr ve hasenâtta bulununuz. Talebelerim ve çocuklarým be­nim vârisimdir.?

Büyük velîlerden Ziyâeddîn Gümüþhânevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerine vasiyetinde; ?Amelleriniz, tahsîliniz ve ahlâkýnýzla âlim olup, insanlara seviyelerine göre hitâb ediniz...? buyurdu.

Ziyâeddîn Gümüþhânevî hazretleri Mýsýr?dayken talebesi Hasan Hil- mi Efendinin þahsýnda bütün talebelerine hitâben yazdýðý iki sahîfelik mektubunda þöyle buyurmuþtur:

Hak olan bu yolda gerekli olan esaslar þöyledir:

1) Tövbe ve inâbe ile bir büyüðe baðlanmak,

2) Talebelik ve hocalýðýn þartlarýný bilip, îtirâzý terk ederek sohbet ve hizmete devâm etmek,

3) Korku ile ümid arasýnda bulunmak, ihlâs ve tevekkül ile verilen sözde durmak, irâde ve maksadda doðru olmak,

4) Kiþiyi boþuna övünmeye sevk eden süs ve debdebeyi terk etmek ve temizliðe dikkat etmek,

5) Sýhhat ve tefekkür ile zikre ve râbýtaya devâm etmek,

6) Nefs ve þehveti kýrarak ahlâký güzelleþtirmek, çok ibâdet ve tâatla ALLAHü teâlâya yaklaþmaya çalýþmak,

7) Rahat ve huzur veren þeylerden uzak bulunup, yalnýzlýðý seçmek,

8Nefsin arzu ve isteklerine uymamak; þeytan, hevâ ve havâtýrý yok etmeye gayret göstermek,

9) Tevâzu, þükür ve kanâata sâhib olmak.

Âlim ve evliyânýn büyüklerinden Ýmâm-ý Züfer bin Hüzeyl (rahme- tullahi teâlâ aleyh) vefât edeceði zaman Ýmâm-ý Ebû Yûsuf ve baþkalarý vasiyet et dediler. Þu mal hanýmýmýndýr. Þunlar da, kardeþi­min oðlu- nundur. dedi. Bu sözlerine þaþýrdýlar. Çünkü kardeþi varken, kardeþinin oðluna bir þey düþmezdi. Vefâtýndan sonra kardeþi onun zev­cesini aldý. Bir oðlu oldu. Mallar oðluna kalýnca, Ýmâm-ý Züferin kerâmeti belli oldu.










radyobeyan