Ýslam Kültürü K-Z
Pages: 1
Ticaret By: armi Date: 01 Þubat 2010, 11:37:10
Ticaret
Tâbiînden ve evliyâdan Câbir bin Zeyd (rahmetullahi teâlâ aleyh) üç þeyde pazarlýk etmezdi: Birincisi, Mekke-i mükerremede kirâ ücre­tinde, ikincisi âzâd etmek için satýn aldýðý kölede ve üçüncüsü kurban edeceði hayvanda.Endülüste´te ve Mýsýr´da yetiþmiþ olan büyük velîlerden Mâlikî mez­hebi fýkýh âlimi Ebü´l-Abbâs-ý Mürsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, ticârette dürüstlükten ayrýlmamak gerektiðini bildiren bir sohbetinde bu­yurdular ki: "Hadîs-i þerîfte doðru olan tüccârýn, peygamberler, sýddîklar, þehîdler ve sâlihlerle birlikte haþrolunacaðý bildirildi. Peygamberlerin aleyhimüsselâm husûsiyetleri; emâneti edâ etmek, nasîhatta bulunmak­týr. Ýþte doðru olan tüccâr; emâneti edâ etmek ve baþkalarýna nasîhatta bulunmak vasýflarý ile peygamberlerle birlikte haþrolunur. Zâhir ve bâtýn bakýmýndan sýddîklar gibi olduðundan, sýddîklarla birlikte haþrolunurlar. Sýddîklarýn husûsiyetleri odur ki; hem zâhiren, hem de bâtýnen safâ hâ­linde bulunurlar. Þehîdlerin husûsiyetleri odur ki; cihad ederler. Doðru olan tüccâr ise; nefsi, þeytaný ve hevâsý ile cihâd eder. Bu vasýflarý se­bebiyle þehîdlerle birlikte haþrolunur. Sâlihlere gelince, onlar, helâlý alýr, haramý terkederler, doðru olan tüccâr da helali alýr, haramý terkeder. Bu vasýflarý sebebiyle sâlihlerle birlikte haþrolunur."

Evliyânýn büyüklerinden Fudayl bin Ýyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) mahallesindeki satýcýlardan alýþ-veriþ ederdi. Kendisine; "Çarþýya gitsen ihtiyaçlarýný daha ucuz alabilirsin." dediler. O zaman; "Ýyi ama bunlar biz- den faydalanmak ve sebeplenmek ümidi ile yakýnlarýmýzda dolaþ­mak- tadýrlar." buyurdu.

Evliyânýn büyüklerinden ve Ýslâm âlimlerinin en meþhûrlarýndan Ýmâm-ý Gazâlî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Ýnsanlara nasihatý sýrasýnda buyurdular ki: Bir kimsenin dünyâ ticâreti, âhiret ticâretine mâni olursa, bu kimse bedbahttýr, zavallýdýr. Bir çömlek almak için, altýn kupa verene ne denir? Dünyâ, saksý parçasý gibidir. Hem kýymetsizdir, hem de çabuk kýrýlýr. Âhiret ise, altýndan kupa gibidir, hem çok kýymetlidir, hem de da­yanýklýdýr, kýrýlmaz. Hattâ hiç tükenmez. Dünyâ ticâretinin âhirete yara­masý için ve Cehennem´e sürüklememesi için, çok uðraþmak lâzýmdýr. Ýnsanýn sermâyesi, dîni ve âhiretidir. Bu sermâyeyi kaptýrmamak için, çok uyanýk olmak lâzýmdýr. Dînini kayýrmak isteyenler yedi þeye dikkat etmelidir:

1. Her sabah þöyle niyet etmeli; "Kendimin, evlâd ve âilemin rýzkýný kazanmak, onlarý kimseye muhtâc býrakmamak, Allahü teâlâya râhat ve temiz ibâdet edebilmek, âhiret yolunda yürüyebilmek için, vâzifeme gidi­yorum." demelidir. O gün müslümanlara iyilik, yardým ve nasîhat, emr-i mârûf, nehy-i münker yapmayý, kalbinden geçirmelidir. Namazda kusûr edenlere, günah iþliyenlere, emr-i mârûf yapmalý, onlara göz yummama­lýdýr. Böyle niyet eden bir tüccâr, bir memur, bir öðretmen, bir hâkim ve bir subay, vazîfesini yaptýðý kadar, hep sevap kazanýr. Onun her iþi, ibâ­det olur. Dünyâda kazandýðý þeyler de, fazladan kârýdýr.

2. En az, binlerce insan çalýþmayacak olursa, kendisinin bir gün bile yaþayamayacaðýný düþünmelidir. Meselâ, çiftçi, fýrýncý, dokumacý, de­mir- ci, iplikçi ve daha nice sanatkârlar, hep onun için çalýþýyor. O hepsine muhtaçtýr. Herkes onun için çalýþýp, ona hazýrlayýp da, onun boþ otur­masý, kimseye faydalý olmamasý doðru olur mu? Bu dünyâda herkes yol­cudur. Geldik gidiyoruz. Yolcularýn birbirlerine yardým etmesi, el ele ver­meleri, kardeþ gibi olmalarý lâzýmdýr. Her müslüman böyle düþünmelidir. Vazîfesine baþlarken, müslüman kardeþlerime yardým etmek, onlarý ra­hat ettirmek için çalýþacaðým. Din kardeþlerim benim iþimi gördükleri gibi, ben de, onlara hizmet edeceðim demelidir. Ýþ görürken niyetin doðru ol­masýna alâmet, insanlara faydalý olan bir meslek, bir sanat seçmektir. Yâni, öyle bir iþ görmeli ki, eðer o iþ olmasa, müslümanlar sýkýntý çe­ker- di. O hâlde, keyf, oyun ve benzerlerine, sanat dense de ve haram iþ­le- yenlere sanatkâr ismi verilse de, bunlarý yapmak ibâdet olmaz. Hattâ, haram olmýyan, mübah olan, fakat insanlara lüzûmlu olmayan sanatlarý seçmemelidir. Hadîs-i þerîfte buyruldu ki; "En iyi ticâret, bezzâzlýktýr, ku­maþ satmaktýr. En iyi sanat, terziliktir."

3. Dünyâ iþleri, âhiret için çalýþmaya mâni olmamalýdýr. Âhiret için ti­câret yeri câmilerdir. Allahü teâlâ, Kur´ân-ý kerîmde, Münâfikûn sûresi, 9. âyetinde meâlen; "Mallarýnýz ve çocuklarýnýz, Allahü teâlâyý hatýrlama­ný- za mâni olmasýn!" buyuruyor. Halîfe Ömer radýyallahü anh buyurdu ki; "Ey tüccârlar! Önce âhiret rýzkýný kazanýn! Sonra dünyâ rýzkýna çalýþýn!" Ticaretle meþgûl olan büyüklerimiz, sabah ve akþamlarý âhiret için çalý­þýr, Kur´ân-ý kerîm okur, ders dinler, tövbe ve duâ eder, ilim öðrenir ve gençlere öðretirlerdi. Kelle kebâbý, sabah çorbasý gibi þeyleri çocuklar ve zimmîler satardý. Çünkü, müslümanlar, sabah, akþam câmilerde bulu­nurdu. Ýnsanlarýn amellerini yazan ikiþer melek, her sabah ve akþam de­ðiþmektedir. Bir hadîs-i þerîfte buyruldu ki: "Melekler insanlarýn amel defterlerini götürdükleri zaman, baþýnda ve sonunda iyi iþ yazýlý ise, gün ortasýnda yapýlanlarý ona baðýþlarlar."

Yine buyurdu ki; "Gündüz ve gece melekleri, sabah ve akþam, gidip gelirken birbirleri ile karþýlaþýrlar. Hak teâlâ, (giden meleklere), kullarýmý nasýl býraktýnýz? buyurur. Yâ Rabbî! Namazda bulduk ve namaz kýlarken býraktýk, derler. Allahü teâlâ da, þâhid olun, onlarý affettim buyurur."

Müslüman tüccârlar, sanat sâhipleri, gündüzleri de, ezân sesini du­yunca, iþini hemen býrakýp, câmiye koþmalýdýr. Büyüklerimiz; "Ticâretleri, satýþlarý, Allahü teâlâyý unutmalarýna sebeb olmaz" (Nûr sûresi: 27) âyet-i kerîmesine mânâ verirken diyor ki: Demirciler vardý. Demir döðerken, ezân okununca, çekici kaldýrmýþken, demire vurmaz, býrakýp namaza koþarlardý. Ve terziler vardý. Ýðneyi sokunca, ezân okunduysa, o hâlde býrakýp, cemâate koþarlardý.

4. Çarþýda, iþte Allahü teâlâyý zikr, tesbîh etmeli, her ân O´nu hatýr­la- malýdýr. Dili ve kalbi boþ kalmamalýdýr. Ýyi bilmelidir ki, o ânda kaçýrdý­ðýný, bütün dünyâyý verse, bir daha eline geçiremez. Gâfiller arasýndaki zikrin sevâbý çok olur. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Çar- þýya girerken, la ilâhe illallahü, vahdehü lâ þerîke leh, lehül mülkü ve lehül hamdü, yuhyî ve yümît, ve hüve hayyün lâ yemût, bi yedi-hil-hayr, ve hüve alâ külli þey´in kadîr, diyen kimseye, iki milyon sevâb yazýlýr." Cüneyd-i Baðdâdî "kuddise sirruh" buyurdu ki: "Pazarda çok kimse var­dýr ki, sûfîler halkasýnda oturanlardan daha kýymetlidirler." Bir kerre de buyurdu ki: "Öyle kimse tanýyorum ki, pazarda her gün üç yüz rekat na­maz kýlmakta ve otuz bin tesbîh okumaktadýr." Bâzýsý demiþtir ki, bu kimse, kendisidir.

Hulâsa, dîne, ibâdetine yardým niyeti ile dünyâya çalýþanlara, hep böyle sevap vardýr. Yalnýz para kazanýp, dünyâ malý toplamak için çalý­þanlar, sevaptan mahrûm kalýr. Hattâ bunlar, câmide, namazdayken de, kalpleri dükkânýn hesâbýndadýr. Fikirleri daðýnýktýr.

5. Dünyâ iþlerine çok düþkün olmamalýdýr. Sabah namazý kýlmadan ve kitap okuyup birkaç þey öðrenmeden iþe gitmemeyi âdet edinmelidir. Ýhtiyâcý kadar dünyâlýk kazanýnca, âhireti kazanmakla meþgûl olmalýdýr. Çünkü, âhiret hayâtý sonsuzdur ve ona ihtiyaç daha çoktur ve âhiret ticâ­retinde iflâs etmek üzeredir. Ýmâm-ý A´zam Ebû Hanîfe´nin hocasý Ham- mâd, ticâret yapardý. Baþ örtüsü satardý. Her gün, iki habbe kaza­nýnca eþyâyý toplar pazardan çýkardý. Büyüklerden bâzýsý dükkâna, haf­tada iki gün giderdi. Bir kýsmý da, Cumâ´dan baþka her gün gider, öðle namazýnda geri dönerdi. Bir kýsmý nihâyet ikindiye kadar alýþ veriþ ederdi. Hepsi ihtiyâcý kadar kazanýnca câmiye gider, ibâdetle, ilim öð­renmekle akþamý yapardý.

6. Þüpheli þeylerden kaçýnmalýdýr. Harama yaklaþan zâten, âsî, fâ- sýk olur. Kalbine sýkýntý getiren þüpheliyi almamalýdýr. Zâlimlerle, hîle, hý- yânet edenlerle, yemîn ile satanlarla, dükkânýnda haram þey satanlarla alýþ veriþ etmemelidir. Zâlimlere, fâsýklara veresiye satmamalýdýr. Çünkü, öldükleri zaman üzülür. Hâlbuki, zâlimler (yâni müslümanlara ve Ýslâmi- yete eli, dili ve kalemi ile zarar verenler) öldüðü zaman üzülmek günah- týr. Onlara yardým etmek câiz deðildir. Velhâsýl, herkesle muâmele etme- melidir. Doðru insan aramalýdýr.

7. Alýþ veriþ yaptýðý kimse ile olan sözlerini, hareketlerini, aldýðýný, verdiðini iyi ve doðru hesâb etmelidir. Kýyâmette, bunlarýn hepsinden hesâb vereceðini bilmelidir. Büyüklerden biri, bir bakkalý rüyâda görüp, Allahü teâlâ sana ne yaptý, dedi. Önüme elli bin sahife koydular. Yâ Rab- bî! Bu sahifeler kimlerindir, dedim. Elli bin kiþi ile alýþ-veriþ yapmýþ­sýn. Her sahife, bunlarýn birisi ile olan muâmeleni göstermektedir, dedi­ler. Baktým, her sayfada bir kimse ile olan muâmelemin inceden inceye ya- zýlmýþ olduðunu gördüm, dedi. Bir kuruþ hîle yapan, bir kuruþ hak yi­yen, cezâsýný çekecektir ve hiçbir þeyin yardýmý olmýyacaktýr."

Âhiretin dünyâdan daha iyi olduðuna inanan kimse, bunlarýn hepsini de yapabilir. Bunlarýn hepsini gözetmek, yapsa yapsa, insaný fakîr yapar. Sonsuz saâdete, ebedî rahatlýða sebeb olacak, birkaç senelik fakîrliðe elbette katlanýlýr. Nitekim birçok kimse, birkaç þey kazanmak için, fýrtý­nalý, karlý havalarda, sýkýntýlý yolculuklara; bir rütbeye, dereceye yüksel­mek için de nice mahrûmiyetlere katlanýyor. Hâlbuki, ölüm gelince, bütün kazançlar elden çýkmakta, çalýþýp çabalamalarý boþuna gitmektedir.

Kendisi haramlardan ve þüphelilerden þiddetle kaçýnan Ýmâm-ý Ga­zâlî hazretleri helâl kazanmanýn önemiyle ilgili olarak buyurdu ki: Helâl kazanabilmek için, önce helâli öðrenmek lazýmdýr. Helâl ve haram mey­dandadýr. Ýkisi arasýnda þüpheli olanlarý tanýmak güçtür. Þüphelilerden sakýnmayan, harama düþer.

Allahü teâlâ, Kur´ân-ý kerîmde Mü´minûn sûresi, elli ikinci âyetinde meâlen buyuruyor ki: "Ey Peygamberlerim! (salevâtullahi aleyhim ec- ma´în) Helâl ve temiz yiyiniz ve bana lâyýk ibâdetler yapýnýz!" Ýþte, Resû- lullah sallallahü aleyhi ve sellem bunun için; "Helâl kazanmak her müslü- mana farzdýr." buyurdu ve yine buyurdu ki: "Bir kimse, hiç haram karýþ- týrmadan, kýrk gün helâl yerse, Allahü teâlâ, onun kalbini nûr ile dol­durur. Kalbine, nehirler gibi hikmet akýtýr. Dünyâ muhabbetini, kalbinden gide- rir."

(Dünyâlýk kazanmak için çalýþmak günâh deðildir. Dünyâlýk sevgisi, dünyâya gönül baðlamak günahtýr.) Sa´d bin Ebî Vakkâs radýyallahü anh dedi ki: "Yâ Resûlallah! (sallallahü aleyhi ve sellem) Duâ buyur da, Alla- hü teâlâ, benim her duâmý kabûl etsin!" Cevâbýnda buyurdular ki: "Dua kabûl olmak için, helâl lokma yiyiniz!" Peygamber efendimiz diðer hadîs-i þerîlerinde þöyle buyurmuþtur:

"Çok kimse vardýr ki, yedikleri ve giydikleri haramdýr. Sonra ellerini kaldýrýp duâ ederler. Böyle duâ, nasýl kabûl olunur?"

"Haram yiyenlerin ne farzlarý, ne de sünnetleri kabûl olmaz." (Yâni sevâbýna kavuþamazlar.)

"On liralýk elbisenin, bir lirasý haram olsa, o elbise ile kýlýnan na­mazlar kabûl olmaz."

"Haram ile beslenen vücûdun ateþte yanmasý daha iyidir."

"Malýn helâlden mi, haramdan mý geldiðini düþünmeyenler, Cehen- nem´e, neresinden atýlýrsa atýlsýnlar, Allahü teâlâ, onlara acýmaya­caktýr."

"Ýbâdet on kýsýmdýr, dokuzu helâl kazanmaktýr."

"Helâl kazanmak için yorulup, evine dönen kimse, günahsýz olarak yatar. Allahü teâlânýn sevdiði kimse olarak kalkar."

"Allahü teâlâ buyuruyor ki, haramdan kaçýnanlara hesâb sormaya utanýrým."

"Bir dirhem fâiz (almak ve vermek), otuz zinâdan daha günahtýr."

"Haram maldan verilen sadaka kabûl edilmez. Saklanýrsa Cehen- nem´e gidinceye kadar, ona yolluk olur."

Ebû Bekr radýyallahü anh, hizmetçisinin getirdiði sütü içti. Sonra he- lâlden olmadýðýný anlayýnca, parmaðýný boðazýna sokarak kay etti, kustu. O kadar zahmetle çýkardý ki, ölüyor sandýlar. Sonra; "Yâ Rabbî! Elimden geleni yaptým. Mîdemde ve damarlarýmda kalan zerrelerden sana sýðýný- rým." diye yalvardý. Ömer radýyallahü anh da, Beyt-ül-mala âit zekât de- velerinin sütünden, yanlýþlýkla verilip içtiði zaman, böyle yap­mýþtý. Abdul- lah bin Ömer radýyallahü anhümâ buyuruyor ki: "Kanbur oluncaya kadar namaz kýlsanýz ve kýl gibi oluncaya kadar oruç tutsanýz, haramdan ka- çýnmadýkça, kabûl edilmez, faydasý olmaz." Süfyân-ý Sevrî buyuruyor ki: "Haram para ile sadaka veren, câmi yaptýran, hayrât yapan kimse, kir- lenmiþ elbiseyi idrâr ile yýkýyan kimseye benzer ki, daha çok pislenir." Yahyâ bin Muâz buyuruyor ki: "Allahü teâlâya itâat etmek, bir hazîneye benzer. Bu hazînenin anahtarý duâ, anahtarýn diþleri de helâl lokmadýr." Sehl bin Abdullah-ý Tüsterî buyuruyor ki: "Hakîkî îmâna ka­vuþmak için, dört þey lâzýmdýr: Bütün farzlarý edeple yapmak, helâl ye­mek, görünen ve görünmeyen bütün haramlardan sakýnmak ve bu üçüne, ölünceye kadar devâm etmeye sabretmek." Büyükler buyuruyor ki: "Kýrk gün þüpheli lokma yiyenin kalbi kararýr ve lekelenir." Abdullah ibni Mübârek buyuruyor ki: "Þüpheli olan bir kuruþu sâhibine geri ver­meði, bin lira sadaka vermekten daha çok severim." Sehl bin Abdullah Tüsterî buyuruyor ki: "Haram yiyenlerin yedi azâsý, istese de, istemese de günah iþler.

Helâl yiyenlerin âzâsý, ibâdet eder. Hayýr iþlemesi kolay ve tatlý ge­lir." Helâl kazanmanýn ehemmiyetini gösteren daha nice hadîs-i þerîfler ve büyüklerin sözleri vardýr. Bunun içindir ki, verâ sâhipleri haramdan çok sakýnmýþlardýr. Bunlardan biri Vüheyb ibni Verd idi ki, nereden geldi­ðini anlamadan bir þey yemezdi. Bir gün annesi, buna bir bardak süt ver- miþti. Sütü nereden aldýðýný ve parasýný nereden verdiðini ve kimden al- dýðýný sordu. Hepsini anlayýnca, bu koyun nerede otlamýþ, dedi. Müs­lü- manlarýn hakký bulunan bir yerde otlamýþtý. Sütü içmedi. Annesi, oð­lum, Allah sana rahmet etsin, iç! dedi. O´na günah iþlemekle rahmetine ka- vuþmak istemem, dedi ve içmedi. Biþr-i Hâfî´ye (kuddise sirruh), ne yi­yip, nereden geçiniyorsun? dediklerinde, "Herkesin yediði yerden. Ama, yiyip de gülen ile yiyip de aðlayan arasýnda çok fark vardýr." buyurdular.

Evliyânýn büyüklerinden Habîb-i Acemî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamanýnda Horasanlý bir kimse, Basra´da yerleþmek için, Horasan´daki evini 10.000 dirheme satýp, hanýmý ile berâber Basra´ya geldi. Hacca gi­decekti. Basra´da, bu on bin dirhemi kime emânet edebilirim? diye sordu. Habîb-i Acemî hazretlerini gösterdiler. Horasanlý zât Habîb-i Acemî´ye geldi ve þöyle dedi: "Ben hanýmýmla berâber hacca gidiyorum. Bu on bin dirhem ile burada (Basra´da) bir ev almak istiyorum. Münâsip bir ev bu­lursanýz, bu para ile alýrsýnýz."

Horasanlý böyle dedikten sonra hanýmý ile beraber Mekke´ye doðru yoluna devam etti. Bu sýrada Basra´da kýtlýk meydana geldi. Habîb-i Ace- mî dostlarýyla istiþâre edip, bu parayla gýdâ maddesi almaya ve muhtaç- lara daðýtmaya karar verdi. Bâzýlarý; "O kimse bu parayý, kendi­sine bir ev satýn almanýz için býrakmýþtýr." dedi. Buyurdu ki: "Bu parayla aldýðým gý- dâ maddelerini tasadduk ederim sonra, o kimse için, azîz ve celîl olan Rabbimden, Cennet´te bir köþk satýn alýrým. Eðer Horasanlý bu duruma râzý olursa ne âlâ, yok râzý olmazsa paralarýný geri veririm." Böylece pa- ralarý muhtâc olanlara yiyecek temin etmekte kullandý.

Nihayet, Horasan´lý hacdan dönüp Habîb-i Acemî´ye geldi. "Ben, on bin dirhemin sâhibiyim. O para ile ev almýþ iseniz onu istiyorum. Yok al­mamýþ iseniz bana paralarý iâde edin ben kendim alayým." dedi. Habîb-i Acemî hazretleri buyurdu ki: "Sana öyle bir köþk satýn aldým ki, bahçe­sinde aðaçlar, meyveler, nehirler bulunmaktadýr." Horasanlý hanýmýnýn yanýna döndü ve; "Bizim için, sultanlara mahsus azamette ve güzellikte bir ev satýn almýþ." dedi.

Ýki-Üç gün sonra Habîb-i Acemî´nin yanýna gelip, evi sordu. Habîb-i Acemî hazretleri Horasanlýya, Basralýlarýn çektikleri yiyecek sýkýntýlarýný, insanlara hizmet etmenin faydalarýný, buna mukabil Cennet nîmetlerinin güzelliklerini münâsip bir lisanla anlattý ve sonra; "Senin için Rabbimden, Cennet´te bir köþk aldým ki, sofalarý, nehirleri fevkâlâdedir." buyurdu.

Horasanlý bunlarý dinledikten sonra tekrar hanýmýnýn yanýna döndü. Olanlarý anlattý. Her ikisi de bu duruma çok sevindiler. Adam, Habîb´in yanýna gelip; "Bizim için satýn aldýðýný kabûl ettik. Lâkin bize bunun se­nedini de yazsanýz." dedi. Habîb-i Acemî; "Peki." buyurdu ve bir kâtip istedi. Þöyle yazdýrdý: "Bismillâhirrahmânirrahîm. Bu, Ebû Muhammed Habîb-i Acemî´nin, azîz ve celîl olan Rabbinden, þu Horasanlý için satýn aldýðýnýn senedidir. Habîb-i Acemî, bu kimse için Rabbinden on bin dir­heme Cennet´te öyle bir ev satýn aldý ki, o evin köþkleri, nehirleri, aðaç­larý, sofalarý ve daha nice güzel sýfatlarý vardýr. Allahü teâlâ bu güzel evi bu Horasanlýya verecek, böylece Habîb´i on bin dirhem borçtan kurtara­caktýr."

Horasanlý bu yazýyý alýp hanýmýnýn yanýna döndü. Böylece kýrk gün daha yaþadý. Nihâyet vefât âný geldi. Hanýmýna; "Beni yýkayýp kefenli- yenlere bu yazýyý ver, kefenime koysunlar." diye vasiyet etti. Adam vefât edince vasiyeti yerine getirildi ve defnedildi. Sonra bu kimsenin kabrinin üstünde bir kâðýt buldular. Kâðýtta bulunan yazýlar parlýyordu ve þöyle yazýlýydý:

"Ebû Muhammed Habîb-i Acemî´nin, Allahü teâlâdan þu Horasanlý için on bin dirheme satýn aldýðý köþkün beratýdýr. Þüphesiz ki Allahü teâlâ, Horasanlýya Habîb´in arzu ettiði köþkü verdi ve Habîb´i on bin dir­hem borçtan kurtardý." Habîb-i Acemî mektubu alýnca, hem okuyor, hem öpüyor, hem aðlýyor, hem de dostlarýnýn bulunduðu yere doðru yürüyor ve; "Bu Rabbimden bana berâttýr." diyordu.

Tâbiînden, Ýslâm âleminde Eshâb-ý kirâmdan sonra yetiþen evliyâ­nýn ve âlimlerin en büyüklerinden Ýmâm-ý A´zam Ebû Hanîfe (rahme- tullahi teâlâ aleyh) ticâret yapardý. Bir defâsýnda ihtiyar bir kadýn gelip, ben fakirim, bana þu elbiseyi mâliyeti fiyatýna sat dedi. Dört dirhem ver, onu al deyince, bu elbisenin maliyetinin daha fazla olduðunu tahmin eden kadýn; "Ben, ihtiyar bir kadýncaðýzým. Yoksa benimle böyle alay mý ediyorsun?" dedi. "Hayýr, bunda alay yok." deyip elbiseyi ihtiyar kadýna dört dirheme verdi. Bir malý satýn alýrken de, satarken de insanlarýn hak­kýna riâyet ederdi. Birisi ona satmak üzere bir elbise getirdi. Fiyatýný sordu. O da yüz akçe istediðini söyleyince, Ýmâm-ý A´zam bunun deðeri yüz akçeden daha fazladýr dedi. Satan kiþi yüzer yüzer arttýrarak dört yüze çýktý. Hayýr daha fazla eder deyip, bu iþten anlayan bir tüccar çaðý­rarak, fiyat takdir ettirdi ve o elbiseyi beþ yüz akçeye satýn aldý.

Ýmâm-ý A´zam Ebû Hanîfe hazretleri bir gün yolda giderken onu gö­ren bir adam, yüzünü ondan saklayýp baþka bir yola saptý. Hemen o adamý çaðýrýp, neden yolunu deðiþtirdiðini sordu. Adam cevâbýnda, size on bin akçe borcum var. Uzun zaman oldu ödeyemedim ve çok sýkýldým, utandým dedi. Ýmâm-ý A´zam; "Sübhânallah, ben o parayý sana hediye etmiþtim. Beni görüp sýkýldýðýn ve utandýðýn için hakkýný helâl et!" dedi. Bir defâsýnda ortaðýna, sattýðý mallar içinde kusurlu bir elbise olduðunu söyleyip, bunu satarken özrünü göstermesini tenbih etti. Fakat ortaðý bu elbiseyi satarken elbisenin kusurunu söylemeyi unuttu. Satýn alan kim­seyi de tanýmýyordu. Ýmâm-ý A´zam durumu öðrenince o mallardan alý­nan doksan bin akçeyi sadaka olarak daðýttý. Çünkü o elbisenin parasý da bütün elbiselerin parasýna karýþmýþtý. Müþteri fakir veya ahbabýndan olursa onlardan kâr almaz, malý aldýðý fiyata verirdi.

Evliyânýn büyüklerinden Mâlik bin Dînâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "Dünyâda en güzel kazanç nedir?" dediler. Cevap olarak; "Þu üç þey dünyâda en güzel kazançtýr. 1) Allahü teâlânýn sevgili kullarý­nýn sohbetinde bulunmak ve din kardeþleri ile sohbet etmek, 2) Geceleri teheccüd namazý kýlmak ve doya doya Kur´ân-ý kerîm okumak, 3) Allahü teâlâyý hiç unutmayýp, O´nu zikretmek, anmak." buyurdular.

Tâbiîn devrinde Medîne´de yetiþen yedi büyük âlimden biri olan Saîd bin Müseyyib (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Yemin karýþma­yan manifatura ticâreti kadar hoþuma giden hiçbir ticâret yoktur". Nitekim hadîs-i þerîfte de; "Ticâretin en hayýrlýsý bezzazlýk yâni kumaþ ve elbise ticâreti; san´atýn en güzeli de terziliktir"

Büyük velîlerden Sehl bin Abdullah Tüsterî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ticârette ihsân altý türlüdür: 1) Müþteri, fazla ihti­yâcý olduðu için çok para vermeye râzý olsa bile, çok kâr istememelidir. 2) Fakirlerin malýný fazla para ile almalý, onlarý sevindirmelidir. 3) Müþte­riden para almakta iki türlü ihsân olur; fiyatta ikrâm edilmeli, peþin verdiði fiyatla, veresiye de vermelidir. 4) Borç ödemekte ihsân, istemeye vakit býrakmadan vermektir. 5) Alýþ veriþ ettiði kimse piþman olursa, yapýlan satýþý geri çevirmektir. 6) Fakirlere veresiye vermek, ödeyemediði hâle gelirse, alacaðýný istememeyi niyet etmektir. Borçlusu ölünce helâl et­mektir."

Tâbiînin büyüklerinden, ilim ve hikmet sâhibi bir velî Yûnus bin U- beyd (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin manifatura dükkânýnda, fiyatlarý iki yüz dirhem ile dört yüz dirhem arasýnda deðiþen kumaþlar satýlýyordu. Dükkânýnda kardeþinin oðlu da çalýþýyordu. Yolda bir kimseyi kumaþ almýþ gidiyor görünce, kumaþý tanýyýp, kendi dükkânýndan aldý­ðýný anladý. O kimseye; ?Bu kumaþý kaça satýn aldýnýz?? diye sorunca, dört yüz dirheme aldýðýný öðrendi. Sonra; ?Bu kumaþýn deðeri iki yüz dir­hemdir. Geri dönüp paranýzýn üstünü alýnýz? buyurdu. O kimse; ?Bu ku­maþ, bizim orada beþ yüz dirhem eder, ben aldanmýþ sayýlmam!? de­yince; ?Olsun. Siz, gidip iki yüz dirhem paranýzý alýnýz.? dedi. O kimse ge- lip, iki yüz dirhemini aldý gitti. Hazret-i Yûnus bin Ubeyd, dükkânda te- zgâhtar olarak bulunan yeðenine; ?Kumaþý bu kadar pahalýya niye sat­týn?? diye sordu. Yeðeni; ?Vallahi kendi rýzâsý ile aldý? dedi. Yûnus bin Ubeyd; ?O râzý olsa da, sen râzý olmayacaktýn? buyurdular.

Tebe-i tâbiînin âlim ve velîlerinden Zâhid Ýsfehânî (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) hazretlerinin, kardeþi Zürâre?ye yazdýðý mektupta; Besmele ve hamd ü senâdan sona, ?Ey kardeþim! Ýþittim ki, ticârete baþlamýþsýn. Bil- miþ ol ki, senden önceki bütün tüccârlar ölmüþlerdir. Vesselâm? buyu­rup, altýna þöyle not düþtüler:

?Ey kardeþim Zürâre! Allahü teâlâdan kork ve ona itâat et! O?nun azâbýný unutma! O?nun azâbýna kimse karþý koyamaz. Þartlarýna sâhib olunca hacca git! Zîrâ hadîs-i þerîfte Resûlullah efendimiz; ?Her kim ki helâlden kazandýðý mal ile Allahü teâlânýn rýzâsý için hac etse, anasýn­dan doðduðu gün gibi günahsýz olur? buyurdular.









Ynt: Ticaret By: ceren Date: 01 Temmuz 2016, 22:05:40
Esselamu aleykum.Islam hukukuna uygun sekilde yasayan ve islami hukuk kurallarini bilen ve ticaretini de o yolda helal yolda yapan kullardan olalim inþallah...
Ynt: Ticaret By: yagmur_7-c Date: 01 Temmuz 2016, 22:53:32
Ve aleykum selam;
Ýslam'da ticarete önem verilmiþtir...Çoðu peygamber geçimini ticaretle saðlamýþtýr....Ticaret hukuku denen kavram insanlarýn ticareti daha fazla anlamasýný saðlamýþtýr...Ýslam hukukuna uyanlardan etsin inþallah...Sýrf para için insanlara söyleyen yalan söyleyen kullarýndan etmesin inþallah...Rabbim alýn teriyle ekmek parasýný kazananlardan ,ticaret hukukuna uyanlardan etsin inþallah...

radyobeyan