Taziye By: armi Date: 01 Þubat 2010, 11:15:28
Taziye
Ahmed Haznevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sevdiklerinden birisinin kardeþinin vefâtý üzerine tâziye, baþsaðlýðýnda bulunduðu sýrada buyurdular ki: "Ey kardeþ! Hakikaten ölüm, musîbetlerin en büyüklerindendir. Ondan gafil olmak da ondan daha büyük bir musîbettir. Öyle ise fukahânýn cenâze bâbýnda söyledikleri gibi ölüme hazýrlýk yapýlmasý her mükellefin üzerine vâcibdir. Hele kendisiyle arasýnda alýþ-veriþi olan kimselerle helallaþmasý gerekir. Allah´ýn maðfiretine kavuþanýnýzýn musîbeti þiddetli ve güç olsa da, kulun Hak sübhânehû ve teâlânýn yaptýðý iþe râzý olmasý lâzýmdýr. Çünkü bizler dünyâda ebedî kalmak için yaratýlmadýk. Belki faydalý iþler yapmak için yaratýldýk. Öyle ise çalýþmak lâzýmdýr. Esâsen ölüm musîbet olmayýp, belki ölümden sonra, dost olan Allahü teâlâya kavuþmaktýr. Mürþidim (Þeyh Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî) bâzý sevenlerinin tâziyesinde þöyle yazmýþtýr: "Ey kardeþ! Ölümden nasîb ibret almaktýr. Ýbret alýp onu nasîhat kabûl ederek iþlek bir yol olduðunu, ondan hiçbir kimsenin kurtulamayacaðýný bilen ve o yola evliyânýn sevgilerini kazanarak ve Allahü teâlânýn emirlerine uyup, yasaklarýndan sakýnarak hazýrlanan kimseye ne mutlu. Ondan ibret almayana ne yazýk. Allahü teâlânýn rahmetine kavuþanýn bizdeki nasîbi, ona, baðýþlanmasý için duâ etmektir. Allah´ým! Kusurlarýný affedip ona rahmet eyle."
Ýbn-i Abbâs´dan (radýyallahü anh) rivâyet edilen hadîs-i þerîfte Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Ölünün mezardaki hâli imdâd diye baðýran denize düþmüþ kimseye benzer. Boðulmak üzere olan kimse kendisini kurtaracak birini beklediði gibi, meyyit de, babasýndan, anasýndan, kardeþinden, arkadaþýndan gelecek bir duâyý bekler. Kendisine bir duâ gelince dünyânýn hepsi kendine verilmiþ gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ yaþayanlarýn duâlarý sebebiyle ölülere daðlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi onlar için duâ ve istiðfâr etmektir." Þüphesiz rahmetli Hacý Süleymân, öz kardeþindi. Yaptýðý iyiliðine karþý mükâfât olarak iyilik etmek, zaman zaman ona duâ edip rûhuna sadaka vermeniz, onu unutmamanýz, ölümünden kendinize ibret alýp, öleceðinizi hatýrlayarak, Hak sübhânehû ve teâlânýn râzý olduðu þeylere bütünüyle yönelmeniz lâzýmdýr. Allah sevâbýnýzý artýrsýn, üzüntünüzün mükâfâtýný versin, ölünüzün kusurlarýný affeylesin. Kalplerinize sabýr versin."
Hindistan evliyâsýnýn büyüklerinden Kayyûm-i Zaman Muhammed Sibgatullah (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin yakýn talebelerinden Mirzâ Muhammed Kâbilî´nin hanýmý vefât etmiþti. Kayyûm-i Zaman, tâziye (baþsaðlýðý) için Mirzâ´nýn evine gitti. Mirzâ Muhammed, hanýmýnýn Kayyûm-i Zaman´a olan muhabbet ve baðlýlýðýnýn fazlalýðýndan bahsetti ve; "Eðer kabûl buyurursanýz ve zahmet olmazsa, kabri hemen þuracýktadýr. Beraber gitsek çok memnûn olurdum." diye arz etti. O da kabûl edip kabri ziyâret ettiler. Kayyûm-i Zaman o hanýmýn maðfiret olunmasý için duâ etti. Sonra murâkabeye daldý. Duâ ve murâkabe esnâsýnda yüzünde bir ferahlýk ve neþe göründü. Ziyâretten sonra berâberce dönerlerken, Mirzâ; "Efendim, duâ ve murâkabe esnâsýnda mübârek yüzünüzde neþe ve sevinç alâmetleri gördüm. Acaba hikmeti neydi?" diye suâl etti. Kayyûm-i Zaman hazretleri buna cevap olarak buyurdu ki: "O esnâda bana ilhâm olundu ve hattâ söyleyen sesi duydum. Þöyle buy- ruluyordu: "Seni ve kýyâmete kadar vâsýtalý ve vâsýtasýz olarak seni tevessül edenleri (seni vâsýta ederek bana yalvaranlarý) maðfiret eyledim. Bu haným da onlardandýr." Allahü teâlânýn nihâyetsiz inâyetinin (ihsânýnýn) bu fakîre geldiðini gördüm ve bu hanýmýn, umûmun yanýnda husûsî olarak zikredildiðini duydum. Bunun için Allahü teâlâya çok þükreyledim. Yüzümdeki neþe ve sevinç alâmeti bu yüzdendi."
Hindistan´da yetiþen büyük velîlerden Mirzâ Hüsâmeddîn Ahmed hazretlerine; Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin yazdýðý Ýkinci cild, 17. mektupta buyuruyor ki: "Önce, Allahü teâlâya hamd ve Peygamber efendimize salevât eder, size de duâ ederim. Yazýlarýmla sizi rahatsýz ediyorum. Baþýmýza gelenlere sabr tavsiye buyurduðunuz, kýymetli mektubu, Þeyh Mustafa getirdi. Okumakla þereflendik. Hepimiz, Allahü teâlânýn mülküyüz. Hepimiz, O´nun huzûruna gideceðiz! Baþýmýza gelenler, görünüþte çok yakýcý, çok acýdýr. Fakat, hakîkatte ilerletici, yükseltici ilâclardýr. (Ýlâçlar, elbette acý olur). Bu acýlarýn, dünyâda verdiði faydalar, âhirette beklediðimiz nîmetlerin yüzde biri olamaz. O hâlde evlad, Allahü teâlanýn büyük bir ihsânýdýr. Yaþadýklarý müddetçe, insan, faydalarýný görür. Ölümleri de, sevâp kazanmaya, yükselmeye sebeb olur.
Büyük âlim Muhyissünne (Nevevî) Hilyet-ül-Ebrâr ismindeki kitabýnda; "Abdullah ibni Zübeyr halîfe iken, tâûn hastalýðý oldu. Bu tâûnda, Enes bin Mâlik´in çok çocuðu öldü. Kendisi, Peygamber efendimizin hizmetçisi idi ve bereket, bolluk için duâsýný almýþtý. Abdurrahmân bin Ebî Bekr Sýddîk´in da bu tâûnda çok çocuðu ölmüþtü. Ýnsanlarýn en iyisi, en kýymetlisi olan Eshâb-ý kirâma (aleyhimürrýdvân) böyle yapýlýnca, bizler gibi günahý çok olanlar, hesâba dâhil olur mu? Hadîs-i þerîfte buyruldu ki; "Tâûn, eski ümmetlere, azâb olarak gönderildi. Bu ümmet için þehîd olmaya sebeptir." Doðrusu, bu vebâda ölenler, þaþýlacak bir huzur, Alla- hü teâlâya teveccüh içinde ölüyor. Bu belâ gününde, insan bu mübârek cemâate karýþmaya hevesleniyor. Onlarla birlikte, dünyâdan ayrýlýp, âhi- rete gitmeye özeniyor. Tâûn belâsý, bu ümmete gazab, azâb gibi görünmekte ise de, iç yüzü rahmettir. Meyân Þeyh Tâhir dedi ki, tâûn günlerinde, Lâhor´ da; "Bu günlerde ölmeyene yazýklar olsun!" diye sesler duyulduðu söylendi. Evet öyledir! Bu þehîdlerin hâline dikkat olunduðu zaman, þaþýlacak hâller, anlaþýlamýyan iþler görülüyor. Böyle ikrâmlar, yalnýz Allahü teâlâ için canýný fedâ edenlere mahsûstur.
Efendim! Çok sevgili oðlumun ayrýlýðý, pek büyük musîbet oldu. Beni yaktý. Bu kadar yakan bir elem, kimsenin baþýna gelmemiþtir. Fakat, Allahü teâlânýn bu felaket karþýsýnda, kalbi zayýf olan bu fakîre ihsân eylediði sabr ve þükr nîmeti de, en büyük ihsânlarýndan olmuþtur. Allahü teâlâdan dilerim ki, bu musîbetin karþýlýðýný dünyâda vermesin. Hepsini âhirette versin! Bu dileðin de, yüreðimin darlýðýndan olduðunu bilmez deðilim. Çünkü, O´nun rahmeti sonsuz, merhameti boldur. Dünyâda da, âhirette de bol bol vericidir. Kardeþlerimizden son nefeste îmân ile gitmemize ve insanlýk îcâbý yaptýðýmýz kusurlarýn affedilmesine duâ buyurarak yardým ve imdâd etmelerini umarýz. Yâ Rabbî, bizi affet, doðru yoldan ayýrma! Kâfirlere karþý korunmakta yardýmcýmýz ol! Âmin. Size ve hidâyette olanlara selâm ederim."
Bitlis velîlerinden Þeyh Sâlih Sýbkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamânýnda Buhtan emiri Bedir Hanýn oðullarýndan biri ölmüþtü. Talebelerinden bir kýsmý ile birlikte Bedir Hana taziyeye gittiler. Talebeleri yolda, Emire; ?Allah ecrini artýrsýn, sabýr versin." gibi þeyler söylenmesi için ara- larýnda konuþtular. Bedir Han onlarýn geldiðini duyunca adamlarýyla bir- likte karþýlamaya çýktý. Þehir dýþýnda karþýlayýp Þeyh Sâlih Sýbkî hazretlerinin elini öptü. Atýnýn üzengisinden tutup arkasýndan yürüdü. Þehre girince oturduklarý mecliste emirler, âlimler ve halk toplandý. Saygý ile hu- zurunda oturdular. Bedir Hana oðlunun vefâtýndan dolayý baþýn saðolsun derken Emire sanki bir talebesine hitap eder gibi; ?Allah ecrini artýrsýn. Ey Emir! Oðlunun vefâtýný duyunca çok sevindim! Ýnþâallah diðer oðulla- rýnýn büyüðü, küçüðü de ölür! Yaþarlarsa senin gibi zâlim olurlar!? Bu sözleri söyleyince; meclisinde bulunanlar ve talebeleri Emir Bedir Hanýn zâlim bir kimse olduðunu bildikleri için kýzýp ona zarar vermesinden çok korktular. Emir çok kýzmasýna raðmen birþey diyemedi. Ancak kendi kendine, ben bu zâtý bir tecrübe edeyim. Eðer gerçekten velî bir zât ise ona talebe olurum. Öyle deðilse þiddetli bir cezâ vereyim!? dedi.
Þeyh Sâlih Sýbkî köyüne döndükten sonra, Emir, adamlarýndan birine helal malýndan kýrk mecidiye para verdi. Bu paralarýn arasýna da haram bir para karýþtýrdý. Eðer bu haram parayý ayýrmadan hepsini alýrsa o velî deðildir, diyerek gönderdi. Emirin adamý Basret köyüne varýp paralarý Þeyh Sâlih Sýbkî hazretlerine verip; ?Bunlar size, Emir Bedir Hanýn hediyesidir, diyerek kýrk mecidiyeyi önüne koydu. Emirin helal paralar arasýna karýþtýrdýðý haram parayý göstererek; ?Bunu emire götür. Bu para haramdýr. Onun helal malýndan deðildir!? diyerek gelen kimseye geri verdi. Emirin adamý gelip durumu anlatýnca, Emir Bedir Han onun velî bir zât olduðunu anlayýp ona âþýk oldu. Huzuruna gidip elini öptü ve sâdýk talebelerinden olup, adil, tebeasýný gözeten, haktan ayrýlmayan bir emir oldu. O kadar âdil ve güzel ahlâklý bir emir oldu ki, adâleti ve güzel ahlâký, âlimler ve halk arasýnda darb-ý mesel hâlini aldý.
Hindistan´ýn büyük velîlerinden Seyfeddîn-i Fârûkî (rahmetullahi te- âlâ aleyh) Allahü teâlâdan gelen belâ ve musîbetlere sabretmek husûsunda da yazdýðý bir tâziye mektûbunda buyurdular ki: "Allahü teâlâ Bekara sûresi 156. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Ey Resûlüm! Belâya ve musîbete sabredenlere müjdele ki, onlar belâ ve musîbet gelince dediler ki: "Biz hayâtýmýzda Allahü teâlânýn kuluyuz ve öldükten sonra da yine O´na döneceðiz." buyruldu. Üzüntümü nasýl anlatacaðýmý ve ne yazacaðýmý bilemiyorum. Herkesin sevdiði ve Allahü teâlânýn sonsuz affýna muhtaç, Seyyid Emîr Hanýn insaný ürperten ölüm haberini iþitince ne kadar elemlere gark olduðumuz, ne türlü gam ve sýkýntýlara düþtüðümüz, söz ve yazýya sýðmaz. Bir gün bu haber gelince, bütün ev halký dayanýlmaz acýlara ve hüzne kapýldýlar. Hastalýk gibi bâzý mâniler olmasaydý, bu fakîr bizzat gelerek baþsaðlýðý dileyecektim. Bu acý yalnýz sizin deðil, hepimizin, bütün dostlarýmýzýn müþterek acýsýdýr. Lâkin elden ne gelir. Hiç kimse ölümden kurtulamýyacaktýr. Enbiyâ (aleyhimüsselâm) ve evliyâ (kaddesallahü esrârehum) bu ölüm köprüsünden geçince baþka insanlar ne yapabilir ki? Zümer sûresi 30. âyet-i kerîmesinde meâlen; "Ey Resûlüm! Elbette sen öleceksin ve Mekke müþrikleri de ölecektir." buyruldu. Bu âyet-i kerîme sözümüze katî delildir. Sizin için de bizim için de ölüm hemen önümüzdedir, gelecektir. Nâziât sûresi 7. âyet-i kerîmesinde me- âlen; "Kýyâmet günü birinci sûr ile bütün gökler harekete geçecek, bütün mahlûkât yok olacak, herkes ölecektir. Ýkinci sûr ile bütün mahlûkât yeni- den hayat bulacaktýr." buyruldu. Hazret-i müceddîd-i elf-i sânî rahmetul- lahi aleyh, Ýmâm-ý Nevevî´nin rahmetullahi aleyh Hilyet-ül-Ebrâr kitabýn- dan naklen buyurmuþlardý ki: "Abdullah ibni Zübeyr radýyallahü anh za- mânýnda insanlar üç gün tâûn hastalýðýna yakalandýlar. Bu salgýn hasta- lýkta, Peygamberimize sallallahü aleyhi ve sellem hizmet eden Enes´in (radýyallahü anh) seksen üç oðlu ve torunu ve Abdurrahmân ibni Ebî Bekr´in (radýyallahü anh) ise kýrk oðlu ve torunu vefât etmiþtir." Ýnsanlarýn en hayýrlýsý Peygamber efendimize, Eshâb-ý kirâmýna (radýyallahü an- hüm) öyle muâmele yapýlýnca, bizim gibi âsîler hangi hesâba dâhil edi- leceðiz? Yine yüksek dedemiz ve mânevî rehberimiz Müceddîd-i elf-i sânî hazretleri, Muhammed Sâdýk (rahmetullahi aleyh) amcamýn tâûn- dan vefâtý esnâsýnda Mahdûmzâde Kilân´a yazdýklarý mektupta buyur- muþlar ki: "En azîz oðlumdan ayrýlýk, en büyük musîbet ve belâlardandýr. Baþka bir kimseye bunun gibi bir musîbet isâbet ettiðini bilemiyorum. Ammâ Allahü teâlâ hazretlerinin bu musîbet esnâsýnda, bu zayýf kalbe ihsân ettiði sabýr ve þükürler, O´nun en büyük nîmetlerindendir. Allahü teâlâ hazretlerinden bu belânýn mükâfâtýný âhirette vermesini dilemeliyiz. Bir hadîs-i kudsîde buyrulmuþtur ki: "Ey insanoðlu! Gönderdiðim belâ ve musîbete sabredersen, ben de âhirette senin için Cennet´e girmenden baþka bir mükâfâta râzý olmayacaðým." vesselâm."
radyobeyan