"Ya Hafiz" diyen genetik By: neslinur Date: 01 Þubat 2010, 00:33:58

Ýnsaný diðer varlýklardan farklý kýlan özelliklerinden biri geniþ, derin ve ihatalý bir “nazar”ýnýn olmasýdýr. Nazar insanýn kâinata ve varlýklara özel bakýþýdýr. Hüzünlü bir nazar her þeyi hüzünlü görür. Mutlu bir nazar ise her þeyi mutlu olarak algýlar. Bir eczacý
dünyaya büyük bir eczane nazarýyla bakar. Bir doktor yeryüzünü ihtiþamlý bir hastane olarak görür. Ýnþaat mühendisinin nazarýnda dünya büyük bir apartman veya eþsiz bir saraydýr. Makine mühendisinin nazarýnda ise mükemmel çalýþan, farklý makinelerle dolu büyük bir fabrikadýr. Bir kimyacý için eþsiz bir laboratuar olan yeryüzü; bir matematikçi için ise -sayýlarýn büyülü dünyasýndan meydana gelen- bir matematik kitabýdýr. Bir yazar kendini büyük bir kütüphanenin içinde hisseder. Bir genetik mühendisi ise dünyayý zengin bir gen bankasý olarak algýlar.
Kâinatý buna benzer bir bakýþla izleyen bilim adamlarýndan biri Einstein’dýr. Einstein’a göre bilim adamý -çok sayýda farklý dilde yazýlmýþ yüzlerce kitapla dolu- bir kütüphaneye giren küçük bir çocuða benzer. Çocuk bu kitaplarý mutlaka birisinin yazmýþ olduðunu bilir; ama bu kitaplarýn nasýl yazýldýðýný çözemez. Bu kitaplarýn yazýldýðý dilleri anlamaz. Çocukta kitaplarýn gizemli bir düzene göre yerleþtirildiðine dair belli belirsiz bir kuþku uyanýr; ama bu gizemin ne olduðunu bilemez. Einstein’a göre en akýllý insanýn kafasýndaki Yaratýcý düþüncesi bile bu çocuðun hâline benzer. Kâinatýn muazzam bir düzen ve belirli kurallar çerçevesinde iþlediðini görür; ama bu kurallarý pek de anlayamaz.
Bediüzzaman da kâinata; her sayfasýnda yüzer kitap, her satýrýnda yüzer sayfa, her kelimesinde yüzer satýr, her harfinde yüzer kelime ve her noktasýnda fihrist bulunan çok büyük bir kitap nazarýyla bakmýþtýr. Bu kitabýn sayfalarýndan biri yeryüzüdür. Bu sayfa bitki ve hayvan türleri sayýsýnca kitaplardan müteþekkil bir þekilde yeniden yeniye, birbiri içinde, hatasýz, mükemmel olarak her baharda yazýlýr. Bir satýrý bahçedir. O bahçede bulunan canlýlar sayýsýnda sayfalardan meydana gelmiþtir. Bir kelimesi meyve vermekte olan bir aðaçtýr. Aðacýn yapraklarý, çiçekleri ve meyveleri miktarýnca satýrlardan müteþekkildir. Bir noktasý ise bir çekirdektir ki, aðacýn programýný taþýmasý itibariyle eþsiz bir kitap fihristesi hükmündedir.
Günümüzün genetik bilimi, Allah’ýn kâinat kitabýnda yazdýðý sayýsýz ayetler, kelimeler ve mektuplardan sadece canlýlardaki genetik þifreleri çözmeye ve anlamaya çalýþan bir uzmanlýk sahasýdýr. Bu okumalar sonucu canlýlar dünyasýnda olaðanüstü bir kayýt sisteminin eþsiz güzelliði daha iyi fark edilmiþtir. Milyonlarca yýldan beri yaratýlan, milyonlarca canlý türünün sayýsýz cisimlerini oluþturan, trilyonlarca hücrenin her birinin, yüz binde birlik bir bölümünde kütüphaneler dolusu bilgilerin saklanýyor olmasý, canlýlar âlemindeki programlama ve arþivleme faaliyetinin ne derece harika ve azametli bir þekilde cereyan ettiðini apaçýk göstermektedir.
Bir misal vermek gerekirse, insan bedeninde 75 trilyondan fazla hücre vardýr. Her bir hücrenin çekirdeði ise insan bedenine ait bütün bilgileri eksiksiz barýndýrýr. Ýnsan bedeninin yaratýlýþ þifresi denilebilecek bu genetik bilgiler DNA molekülü adý verilen çift sarmal bir yapýya kodlanmýþtýr. Yaklaþýk 2 metre uzunluðundaki DNA sarmalý, harikulade bir paketleme sistemiyle kromozomlar þeklinde hücre çekirdeðine sýðdýrýlmýþtýr. Ýnsanda 46 kromozom içine paketlenen genetik bilgilerin iþlevsel en küçük bölümüne “gen” denilir. Her bir gen insana farklý bir özellik kazandýrýr. Göz renginden kan grubuna, saç þeklinden vücudun ihtiyaç duyduðu hormonlara, salgýlara kadar insan bedeninin sistematik yapýsýný ortaya çýkaran her ayrýntý genlerin içine programlanmýþtýr. Ýnsanda 25.000-31.000 arasýnda deðiþen sayýda gen bulunmaktadýr. DNA’nýn iþleyiþi yaþa göre deðiþtiðinden bu rakam sabit deðildir. Çünkü bir kýsým genler genç hücrelerde aktif olduklarý halde, yaþlanmayla birlikte pasif hale geçtikleri için aktif gen sayýsý deðiþir.
Tek bir hücrenin DNA kodunda 3,1 milyar gen harfi vardýr. Adenin, Timin, Guanin ve Sitozin (A, T, G, S) adý verilen dört harfin çeþitli diziliþleri sonucu genler yazýlýr. 3,1 milyar gen harfinin (31 bin gen) bir araya gelmesiyle “genom” meydana gelir. Eðer bir insan kendi genomundan saniyede tek bir harfini ezberleyebilseydi, tamamýný ezberlemesi için yüz yýla ihtiyacý olacaktý. Çok ilginçtir, bu harikulade yaradýlýþý bir nebze keþfeden kiþilerin zekâlarý takdir edilmekte ve Nobel ödüllerine layýk görülmektedir; fakat milyonlarca yýldan beri tüm canlýlarý bu þekilde kusursuz var eden bir Yaratýcýnýn varlýðý inkâr edilebilmektedir. Iþýðý ve renkleri keþfeden birinin Güneþi inkâr etmesinden daha problemli bir durum…
DNA’daki Tevhid mührü
Hakikate boyun eðen, insaflý bilim adamlarý da yok deðil. En dikkat çekici bir misali ise Antony Flew. Flew, yýllarca ateizm en ateþîn savunucularýndan biri olmuþtur. Fakat genetikte yaþanan son geliþmeler onun düþüncelerini temelinden sarsmýþtýr. Onda bu deðiþiklik kamuoyuna ilk defa, 2004 yýlýnda New York Üniversitesi’nde halka açýk bir münazarada yansýmýþtýr. Sempozyumda kendisine “hayatýn kaynaðýna dair son çalýþmalarýn yaratýcý bir Zekâ’nýn etkinliðine iþaret edip etmediði” sorulduðunda þöyle cevap vermiþtir:
“Evet, artýk ettiðini düþünüyorum. Neredeyse tamamen DNA araþtýrmalarý nedeniyle. DNA materyalinin yapmýþ olduðunu düþündüðüm þey, (hayatý) üretmek için gerekli düzenlemelerin neredeyse inanýlmaz karmaþýklýðýyla, bu kadar akýl almaz çeþitlilikteki öðelerin bir arada çalýþmasýný saðlamak için iþin içinde mutlaka zekâ olmasý gerektiðini göstermiþ olmasýdýr. Söz konusu olan birçok öðenin korkunç karmaþýklýðý ve bunlarýn birlikte çalýþma þekillerinin korkunç inceliði. Bu iki þeyin doðru zamanda þans eseri bir araya gelmesi çok düþük bir ihtimal. Bunlarýn hepsi, bana zekânýn eseriymiþ gibi görünen, ortaya çýkan sonuçlarýn elde edilmesini saðlayan bu müthiþ karmaþýklýk meselesidir.”
Akademik düþünce serüvenini “aklýn uzun bir hac yolculuðu” ve “Ýlahi varlýðý keþfetme seyahati” olarak niteleyen Flew, bu istikametini ise “Delilin beni peþinden götürdüðü yere gittim” diyerek özetler. Bir zamanlarýn ateist ideologu þimdilerde hayatýn ve çoðalmanýn, ilahi bir Kaynaktan baþladýðýna inanýyor. Kâinatýn sonsuz bir Zekâ tarafýndan yoktan var edildiðini düþünüyor. Bu sonsuz Zekâ’yý da kendiliðinden var olan, deðiþmez, maddi olmayan, her yerde hazýr ve nazýr ve her þeye kadir bir varlýk olarak tasavvur ediyor.
Kâinatý kuþatan hafiziyet hakikati
Sonsuz bir dikkatle hâkimiyetini muhafaza eden Allah, mülkünde cereyan eden her þeyi de büyük bir ihtimamla gözetir. En sýradan olayý ve en basit bir hizmeti bile kayýt altýna alýr ve aldýrýr. Muhafaza hakikati kâinatýn her tarafýný kuþatan bir ilahi kanundur. Bu ise Allah’ýn hiçbir þeyi baþýboþ býrakmadýðýnýn ve her þeyin her hâline dikkat ettiðinin bir göstergesidir. Bu durum Allah’ýn Hafiz isminin bir yansýmasýdýr. Hafiz, “kâinatta zerre miktar bir þey bile gözetiminden uzak olmayan, koruyan, hiçbir þeyin kaybolmamasý ve ihmal edilmemesi için gerekli tedbirleri alan” manasýna gelen Allah’ýn bir ismidir.
Gökte yerde, karada denizde, yaþ kuru, küçük büyük, adi âli her þeyi mükemmel bir þekilde muhafaza eden ve neticelerini saklayan bir hafiziyet hakikati, ihatalý ve azametli bir þekilde hükmetmektedir. Mesela, senelik haþir meydaný olan bahar mevsimi, Hafiz isminin büyük bir tecellisine mazhardýr. Yer altýnda defnedilen tohumlar Ýsrafil’in (a.s.) sûr üflemesini hatýrlatan gök gürültüleri ile uykularýndan uyandýrýlýrlar. Birbirine benzeyen ve karma karýþýk bir vaziyette toprak altýnda bulunan çekirdeklerin, tohumlarýn süratle, hatasýz, masrafsýz ve kolay bir tarzda canlanmalarý fevkalade bir hafiziyeti ve muhafaza hakikatini gözler önüne sermektedir. Bediüzzaman’ýn veciz ifadesiyle “Her bir tohum, ism-i Hafiz’in cilvesiyle ve ihsanýyla, ona pederinin ve aslýnýn malýndan verdiði irsiyeti, iltibassýz, noksansýz muhafaza edip göster[mektedir].”
Hafiz isminin en parlak tecellilerinden biri de hafýza gücüdür. Baþta insan olmak üzere melekler, cinler ve hayvanlar sayýsýnca mevcudata hafýza nimeti ihsan edilmiþtir. Hafýza kütüphane mahiyetinde öyle bir nimettir ki, hayat boyu görülen, iþitilen, yaþanan ve öðrenilen her þey bu mercimek küçüklüðündeki yere kaydedilir. “Hadisçe ‘zahr-ý kalp’ denilen insan hafýzasý, ekser envaýn bir çeþit muhtasar fihristesi ve bir küçük numune haritasý ve þecere-i kâinatýn bir manevi çekirdeði ve ekser esma-i Ýlahiyenin incecik bir ayinesi[dir].”
Ýnsanda cisimden baþka akýl, kalp, ruh, hayal ve hafýza gibi manevi vücutlar olduðu gibi, büyük insan olan kâinatta da cismani âlemden baþka âlemler vardýr. Ýnsanýn hafýzasý misali kâinatýn da Levh-i Mahfuz’u vardýr. Küçük su sýzýntýlarý büyük bir su kaynaðýndan haber verdiði gibi; canlýlardaki sayýsýz hafýzalar da bu kuvvenin “numune-i ekber ve azam”ý olan Levh-i Mahfuzun varlýðýný akýl gözüne gösterir.
Levh-i Mahfuzdan hafýzalara, meyvelere, çekirdeklere, tohumlara ve DNA’lara kadar uzanan hafiziyet hakikati her þeyi kuþatmýþtýr. Allah’ýn kâinatta “zahir ve batýn aynalar” mahiyetinde görünen, görünmeyen sayýsýz hafýza levhalarý vardýr. Vazifesini bitirip ömrü sona eren ve bu âlemden göçüp giden her þey, Hafiz-i Zülcelâl tarafýndan belirli bir düzen ve ölçüyle birçok hafýzalarda ehemmiyetle yazýlýr, kayýt altýna alýnýr.
Hafiziyet ve ebediyet
Hiç bir varlýk, hatta en basit hayat mertebesindeki bir canlý bile yok olmak ve çürüyüp kaybolmak için yaratýlmamýþtýr. Ölümle cismini kaybediyor gözükse de, binlerce tohumlarda, yumurtalarda, hafýzalarda daimi vücutlar kazanýr.
Hava sayfasýnda hýzla yazýlýp silinen sýradan bir söz bile, Allah’ýn izniyle sayýsýz kulaklarda, akýllarda, kâðýtlarda ebedileþir. Ýlkbaharda açan bir gül çiçeði, kýsa bir zaman yaþar, vazifesini tamamlar ve solup gider. Fakat suretini ve manasýný onu gören varlýklarýn hafýzalarýna ve neslini devam ettirecek tohumlara emanet ederek bu dünyadan göçüp gider. Bir vücut kaybeder, binlerce manevi vücutlarý kazanýr. O gül için hafýzalar ve tohumlar, suretini, ziynetini ve manasýný muhafaza eden, ebedileþtiren birer menzildir.
Her vakit “fenaya hazýr ol!” emrini bekleyen madde âleminde hýfz ve muhafaza kanunu -tüm ihtiþamýyla- hükmünü icra etmektedir. Çünkü hiçbir þey fena için yaratýlmamýþtýr ve en nihayetinde bir tür bekaya mazhardýr. Bir çiçeðin bir parçacýk ruha benzeyen “kanun-u teþekkül”ü, bozucu ve çürütücü birçok sebebe raðmen, Hafiz-i Hakîm tarafýndan tohumlarýnda muhafaza edilir. Âdi bir kanun-u teþekkül bile fena için yaratýlmamýþsa; harici bir vücut giydirilip, baþýna þuur takýlarak yüksek bir mahiyet kazandýrýlan insan ruhunun bekadan mahrum kalmasý, elbette düþünülemez. Bir ömür boyunca birçok beden deðiþtirdiði halde baki kalan bir ruhun, Hafiz isminin tecellisinden pek ziyade bir hissesi vardýr.
Ýnsanýn üstünde titrediði, en kýymetli malý, onun ruhudur. Ruhunu zayi olmaktan ve fenadan ve baþýboþluktan muhafaza etmek için güçlü ve güvenilir bir ele teslim etmek insanýn en önemli meselesidir. Bu açýdan, insanýn ruhunu muhafaza etmekle vazifeli “emin bir el” olan Hz. Azrail’in (a.s.) varlýðýnýn ve Hafiz isminin tecellisine azami bir þekilde mazhariyetinin hayatî bir kýymeti vardýr.
Ýnsaný insan yapan ve gerçek anlamda bekaya onu mazhar eden ruhudur. Bedenin hayatý ve bekasý ruha baðlýdýr. Bir bedendeki bütün organlarý, dokularý ve hücreleri birbirinin yardýmýna koþturan, ruhun kendisidir. Bedenin her bir bölümünün idaresi, manevi seslerini iþitmesi ve ihtiyaçlarýný görmesinde, ruh için bir iþ diðerine engel olmaz ve karýþýklýða yol açmaz. Böyle âli bir fýtratta yaratýlan ruhun sayýsýz düþüncelerine, duygularýna ve hâllerine, fani bir bedenin hücreleri kadar ehemmiyet verilmemesi düþünülemez. Belki, ruhun en gizli sýrlarý, düþünceleri, arzularý ve dualarý birbirinden latif arþivlerde kayda alýnmaktadýr. Ruhun bir sonraki hayatýnýn esaslarý da, o arþivlerde yazýlanlara göre þekillenecektir.
Kýymetli geçici bir sözünü ve hâlini daimileþtirme arzusuna sahip bir insan yazý, þiir, fotoðraf, kaset/CD/DVD gibi kayýt vasýtalarýný kullanýr. Oysa insana daimi mükâfat kazandýracak, Cennetin ebedi meyveleri olacak ve ahiret sinemalarýnda sermedi manzaralarý teþkil edecek olan amellerinin kaydedilmesi her þeyden çok daha önemlidir.
Geçici, âdi, bekasýz, ehemmiyetsiz þeyleri muhafaza eden Hafiz-i Zülcelâl, gayb âlemleri, ahiret âlemleri, ruhlar âlemi ve Rububiyet-i amme için çok önemli neticeler üreten insanýn amellerini büyük dikkatle kayýt altýna alacaktýr ve almaktadýr. Haþrin büyük mahkemesinde hesap verecek olan insanýn adil bir þekilde yargýlamasý için her bir amelinin hassas bir þekilde kaydedilmesi zaruridir. Ýnsanýn her ameli mu’cizevî bir sanatla hafýzasýna da kusursuz bir þekilde yazýlýr. Bu iþi yapan, haþirde “büyük defter-i a’mal”i neþrederek insanlarý hesaba çekecek Zattýr. Ýnsana hayatýnýn hesabý sorulduðunda itiraz ve inkâr edememesi için, kendi aklýnýn cebinde küçük bir senettir, hafýza gücü.
Sonuç
Her bir fen ve teknoloji gibi, genetik de Allah’ýn bir ismine dayanarak hakikatini bulabilir ve kemal noktasýna ulaþabilir. Canlý bedenlerinin yapýtaþlarý olan hücrelerin DNA’larýnda yazýlan yaratýlýþ kanunlarýný ve þifrelerini çözmeyi gaye edinen genetik bilimi, ancak Hafiz ismine dayanmakla mükemmelleþir, hedefine ulaþýr ve felsefi dalaletlere kapý açmaktan azade olur.
Hafiziyet hakikati, hücrelerin DNA’larýn kâinatýn Levh-i Mahfuz’a kadar çok geniþ bir dairede hükmünü icra etmektedir. Genetiðin ilgilendiði alan ise, Allah’ýn kâinattaki harika kayýt ve arþivleme faaliyetinin çok küçük bir kýsmýna tekabül etmektedir.
Çürümeye, daðýlmaya ve bozulmaya mahkûm sayýsýz bedenlerin, trilyonlarca hücreleri ve hücrelerinin içindeki milyarlarca genlerinin diliyle -geçici bir beka için- yapmýþ olduklarý dualarýna, Allah Hafiz ismiyle harikulade bir tarzda fiilen daimi cevap vermektedir. Ýþte genetik çalýþmalarý, tüm varlýklar gibi insanýn bedenî ve ruhî her bir hâlini de sayýsýz arþivlerde hýfzeden Allah’ýn Hafiz isminin cüz’i bir kýsým tecellilerini keþfetme ve anlama yolunda atýlan adýmlar olarak görülmelidir.
Ýnsan Genom Projesi gibi genetik çalýþmalar sonucu binlerce genin hayati fonksiyonlarý anlaþýlmýþ ve milyarca harften meydana gelen DNA’nýn þifresi çözülmüþtür. Fakat buna raðmen aslýnda gelinen merhale, hafiziyet hakikatinin canlýlar üzerindeki tecellisinin zayýf bir gölgesinin fark edilmesinden baþka bir þey deðildir. Çünkü insanýn fýtraten muhtaç olduðu en önemli kayýt hakikati, onun için ahirette ebedi neticeler verecek olan her bir hâlinin, sözlerinin ve fiillerinin baþta kendi hafýzasý olmak üzere, amel defterinden âlem-i misale, Levh-i Mahfuz’a kadar birçok ilahi arþivlerde muhafaza edilmesi hadisesidir.
Mustafa Said Ýþeri
Kaynakça:
Flew, Antony (2008). Çev: Hasan Kaya, Zeynep Ertan. Yanýlmýþým Tanrý Varmýþ (s. 79, 89, 98, 145). Ýstanbul: Profil Yayýncýlýk.
Nursî, Bediüzzaman Said (2001). Lem’alar (s.190, 493). Ýstanbul: Yeni Asya Neþriyat.
Nursî, Bediüzzaman Said (1999). Mesnevi-i Nuriye (s. 39). Ýstanbul: Yeni Asya Neþriyat.
Nursî, Bediüzzaman Said (1999). Sözler (s. 26, 76, 149, 296, 477, 523, 621). Ýstanbul: Yeni Asya Neþriyat.
Nursî, Bediüzzaman Said (1994). Þualar (s.231). Germany: Yeni Asya Neþriyat.