Peygamberimiz(s.a.v.) By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:42:45
Peygamberimiz(s.a.v.)
Abdullah Hasîb Yardýmcý (rahmetullahi teâlâ aleyh) Peygamber efendimiz için söylediði þiirlerinden:
ÞEFÂAT YÂ RESÛLALLAH!
Bana evvelce gösterdin senin ol gül cemâlini
Kulaðýma iþittirdin dahi þirin mekâlini
Sonunda perdeyi çektin esirgedin visâlini
Hasîb´in maksâdý ancak teþerrüftür cemâlinle
Senin dîdârýna geldi þefâat yâ Resûlallah!
Giderse Cennet´e ahbâbu yârâným
Beni nâra sokarsa cürm ü isyâným
Dökülür yaþlarým hâke, çýkar eflâke efgâným
Hasîb´in baþlýca arzûsu Cemâlullahý görmektir
Sana yalvarmaya geldi þefâat yâ Resûlallah!
Ali Gâlib Vasfî Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Vasfî mahlasýyla söylediði na´t-ý þerîflerden birisi þöyledir:
Bilâþek hâk-i pâyin kimyâdýr yâ Resûlallah
Uyûn-ý âþýkâna tûtiyâdýr yâ Resûlallah.
(Yâ Resûlallah, þüphesiz senin temiz ayaðýnýn tozu kimyâdýr; bu toz âþýklarýnýn gözlerine sürmedir.)
Günâhým olsa mânend-i hezârân kûh-ý kâf-âsâ
Nigâhýn olsa bir dem hep hebâdýr yâ Resûlallah!
(Günâhlarým binlerce Kaf daðý gibi, ne kadar büyük olursa olsun, Ey Allah´ýn sevgili Peygamberi senin bir anlýk bakýþýn onlarýn hepsini yok eder.)
Behiþt-i heþti tezyîn eyleyen nûr-ý zuhûrundur.
Ziyâsý nûr-ý zâtýndan nümâdýr yâ Resûlallah!
(Sekiz Cennet´i süsleyen senin nûrunun ortaya çýkýþýdýr. Ey Allah´ýn sevgilisi, sekiz Cennet´in nûru sana âid olan nûrdan görünmektedir. Senin nûrunun delâleti ile ancak Cennet´e girilir.)
Azâb-ý dûzahý çekmez sana ümmet olan âdem
"Feterdâ" sana Hak´tan bir atâdýr yâ Resûlallah!
(Sana ümmet olan kimse Cehennem azâbý çekmez. Yâ Resûlallah! Sen râzý oluncaya kadar Allahü teâlâ her istediðini vereceðini vadediyor, bu senin için büyük ihsandýr.)
Ümîd-i Vasfî-i âciz kapýnda bende olmakdýr
Ki baþ ü cân sana ancak fedâdýr yâ Resûlallah!
(Bu âciz Vasfî´nin ümidi kapýnda köle olmaktýr. Ey Allahýn resûlü baþýmý ve canýmý, ancak senin yolunda senin için fedâ ederim.)
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin beþincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine bir gün; "Peygamberler hakkýnda ne buyurursunuz?" diye sordular. Cevâbýnda buyurdu ki: "Biz onlar hakkýnda bir þey söyleyemeyiz ve onlarý anlayamayýz. Hallerini anlamaktan âciziz. Onlar, bizim anlýya- bildiðimizden çok daha yüksekdirler. Diðer insanlar, büyük velîleri ne ka- dar anlýyabilirse, velîler de peygamberleri ancak o kadar tanýyabilirler."
Evliyânýn büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin on beþincisi olan Þâh-ý Nakþibend Behâeddîn Buhârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Peygamber efendimizin sünnetine tam uyar. O´nun yaptýðý þeyleri yapmaða çok gayret ederdi. Resûlullah efendimizin iþlediði her sünneti iþlerdi. Bir defâsýnda Peygamberimiz Eshâb-ý kirâm ile ekmek piþirmiþlerdi. Þöyle ki, Eshâb-ý kirâmdan bir grup, her biri bir parça hamuru alýp tandýra koymuþtu. Peygamber efendimiz de mübârek eline bir parça hamur alýp tandýra koydular. Bir müddet sonra baktýlar ki, Eshâb-ý kirâmýn koyduðu hamurlar piþmiþ, fakat Peygamber efendimizin koyduðu hamur piþmemiþ, olduðu gibi duruyordu. Ateþ, Peygamber e- fendimizin mübârek elinin dokunduðu hamura tesir etmedi. Behâeddîn Buhârî hazretleri, Resûlullah´a uymak için, talebeleriyle ayný þekilde ekmek piþirdiler. Talebelerinin koyduðu hamurlar piþti. Fakat Behâeddîn Buhârî hazretlerinin koyduðu hamur aynen kaldý. Onun da mübârek elinin dokunduðu hamura ateþ tesir etmedi. Resûlullah efendimize uymak- taki derecesi bu kadar çok idi. Ýmâm-ý Rabbânî hazretleri bu hususta; "Her hususta tâbi olana, tâbi olunanýn kemâlâtýndan büyük pay vardýr." buyurdular.
Osmanlý evliyâsýnýn büyüklerinden Bosnalý Abdullah Efendi (rah- metullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti esnâsýnda, Peygamber efendimizin peygamberliði bildirilmeden önce Ýbrâhim aleyhisselâmýn dîninde olduðunu þöyle anlattý: Sevgili Peygamberimiz, peygamberliði bildirilmeden önce, Ýbrâhim aleyhisselâmýn dîninde idi. Nitekim Kur´ân-ý kerîmde Ýbrâhim sûresi 40. âyetinde meâlen; "Rabbim! Beni gereði üzere namâza devâmlý kýl. Zürriyetimden de böyle kimseler yarat. Ey Rabbimiz duâmý kabûl et." buyruldu."
Ýbn-i Münzîr tefsîrinde, bu âyet-i kerîme hakkýnda, Ýbn-i Cerîr´den sahih bir senedle, "Ýbrâhim aleyhisselâmýn zürriyetinden Ýslâma uygun olarak, Allahü teâlâya ibâdet eden kimselerin elbette bulunacaðýný" bildiriyor.
Kelime-i tevhîdin ve tevhîd îtikâdýnýn, Ýbrâhim aleyhisselâmýn zürriyeti arasýnda devâm etmesi, Allahü teâlânýn onlara lütuf ve ihsânýdýr. Ýslâm dîninin Resûlullah efendimize bildirilinceye kadar devâm edip gelmesi, Resûlullah efendimizin hazret-i Ýbrâhim´e kadar olan müslüman baba ve dedeleri vâsýtasýyla olmuþtur. Çünkü onlar da, Ýbrâhim aleyhis- selâmýn müslüman olan zürriyetindendirler.
Ýslâmdan ibâret olan Hanîf dîni, Muhammed aleyhisselâmýn peygamberliðinin bildirilmesine kadar devâm etmiþtir. Hak dînin, Ýbrâhim aleyhisselâm zamânýndan, Resûlullah efendimiz zamânýna kadar devâm etmesi, bu iki zaman arasýnda, bir Allah´a inanan müminlerin bulunmasýyla olmuþtur. Bu sebeple Resûlullah efendimizin ana ve babalarýnýn da müslüman olduklarý sâbit olmaktadýr. Resûl-i ekremin babasý Abdullah ve annesi Âmine Hâtunun tevhîd inancý üzere bulunduklarý ve müslüman olduklarý ortaya çýkmaktadýr.
Ýslâm âlimlerinin meþhûrlarýndan ve büyük velîlerden Ýmâm-ý Busay- rî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine ait
KASÎDE-Ý BÜRDE´DEN
Selem aðaçlarýnýn bulunduðu yerdeki,
Peygamber dostlarýný yâd mý aðlatan seni?
Medîne rüzgârý mý, söyle seni aðlatan?
Gece çakan þimþek mi yoksa Ýdem daðýndan?
Gözlerine ne oldu, dur dedikçe akmakta?
Kendine gel dedikçe, kalbin coþup yanmakta?
.........................................
Hazret-i Muhammed´in, kerem yaðmurlarýndan,
Bir damla almak ister, bilcümle peygamberân.
Zâhirî ve bâtýnî, rûhânî ve cismânî,
Varlýklarýn hepsinden O´dur Hakk´a sevgili.
Hudutsuzdur zâtýnýn fazîlet ve kemâli,
Mümkün deðil anlatmak, dil ile kemâlini
Eðer Resûlullah´ýn cümle mûcizeleri
Büyüklüðünü dile getirebilse idi,
Mübârek isimleri anýldýðý zamanda,
Hep çürümüþ kemikler dirilirdi bir anda.
Tâkatýmýz üstünde, bize yük yüklemedi.
Baþ ve göz üzeredir, emir ve nehiyleri.
Hakîkî deðerini, anlatmaktan âciziz.
Bu yönüyle övmekten, yeðdir sükût etmemiz.
.........................................
Peygamber efendimiz, güneþ gibidir bilin,
Ondan ziyâ bulmakta nücûm-ý resûllerin.
Allah O´nu ahlâkta, tezyîn edip yarattý.
Güzel huy, güler yüzle, bezemiþtir zâtýný.
Latîf yaratýlmýþtýr gül ve çiçek misâli,
Parlak ve þereflidir, ayýn on dördü gibi.
Himmetli ve gayretli o Nebî zaman kadar,
O´nun cömertliðinde, damladýr okyanuslar.
Mübârek bedenini, kucaklayan topraðýn,
Kokusu misk-ü anber gibi hoþtur, inanýn.
Ne mutlu o topraðý, koklayýp öpenlere,
O mübârek kokuyu sîneye çekenlere.
.........................................
Arab olan olmayan, bilcümle insanlarýn,
Efendisidir hem de, yüzü suyudur cihânýn.
Kötülüðü yasaklar, emreder iyiliði,
Bir ilâhî emirdir, emir ve nehiyleri.
O Server, Rabbimizin öyle bir kuludur ki,
Her tehlike ânýnda, umulur þefâati.
O öyle bir Resûl ki, Allah´a ibâdete,
Çaðýrýr insanlarý, O´na uyun elbette.
Hiç kopmayan saðlam bir ipe yapýþmýþ gibi,
Emniyette hisseder, rahat bulur kendini.
Ýlâhî izin ver de âl ve Eshâbýna da,
Onlara tâbi olan, ehl-i takvâlara da.
Rahmet bulutlarýnýn, akmasý dâim olsun,
Halîm ve kerîm kullar, rahmetine kavuþsun.
Ehl-i beytten ve meþhûr velîlerden Ýmâm-ý Câfer-i Sâdýk (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Perþembe günü ikindi vakti olunca, Allahü teâlâ, meleklerini gökten yere indirir. Meleklerin yanýnda gümüþ- ten sahifeler ve altýndan kalemler vardýr. Ertesi gün güneþ batýncaya ka- dar Resûlullah´a okunan salevâtý yazarlar."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Abdullah-ý Turuðbâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Resûlullah efendimiz, sallal- lahü aleyhi ve sellem her zaman Allahü teâlâdan ümmetini istemiþ, onlar için Allah´a yalvarýp yakardýðý kadar, kimse için yalvarmamýþtýr. Çünkü O, âlemlere rahmet olarak gönderilmiþti. Ümmetine þefkat ve merhameti çoktu. Ümmetinden birinin günah iþleyerek, Allahü teâlânýn gazâbýna uðrayabileceðini düþünerek çok üzülürdü. Nitekim cenâb-ý Hak, Tevbe sûresi yüz yirmi sekizinci âyetinde meâlen; "Size, içinizden öyle bir pey- gamber geldi ki, zahmet çekmeniz O´nu incitir ve üzer. Size çok düþkün- dür, müminlere çok merhametlidir. Onlara hep hayýr diler." Buyurmak- tadýr."
Horasan bölesinde yetiþen velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sýrasýnda Peygamber efendimizin ümmetine olan þefkat ve merhâmeti husûsunda buyurdular ki: "Allahü teâlâ, Pey- gamber efendimize vefâtýndan sonra ümmeti arasýnda vukû bulacak ay- rýlýklarý ve baþlarýna gelecek musîbetleri bildirdi. Peygamber efendimiz bunu hatýrladýkça üzülürdü. Bunun için, ümmetinin Allahü teâlâ tarafýn- dan baðýþlanmasýný isterdi."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr Vâsýtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Peygamber efendimizin makâmýnýn çok yüksek olduðunu anlatýrdý. "Hiç kimse, Peygamber efendimizin makâmýna ulaþamamýþtýr. O´nun makâmýný geçtim veya geçerim diyen doðru yoldan ayrýlmýþ olur. Zîrâ velîlerin en son dereceleri, Peygamberlerin ilk dereceleridir." buyurmuþtur.
Ynt: Peygamberimiz(s.a.v.) By: armi Date: 31 Ocak 2010, 16:43:35
Yemen´in büyük velîlerinden Ebû Muhammed Talhâ bin Îsâ (rah- metullahi teâlâ aleyh) uyanýk iken karþýsýnda Peygamber efendimizi görürdü. Bir gün birisi Zebid Hâkimi Kâdý Ahmed et-Tihâmî´ye gelip bu hu- sûsu söyledi. O da bu duruma inanmadýðý halde; "Gel berâberce ona gi- dip konuþmasýný dinleyelim." dedi. Huzûruna gittiklerinde, Ebû Muham- med onlara hiç bakmadý. Fakat; "Bâzý kimseler, uyanýk iken Resûlullah efendimizin görüleceðini kabûl etmiyorlar. Böyle inanmaktan Allahü teâ- lâya sýðýnýrýz." buyurdu. Gelenler hatâlarýný anlayýp özür dilediler. Baþka bir rivâyette ise; kâdý, Ebû Muhammed Talhâ´nýn huzûrunda hiç konuþ- madan edeple bir müddet oturdu. Hiçbir þey konuþmadan ayrýlýp gitti. Yanýndaki; "Niçin bir þey sormadýn?" dediðinde, kâdý; "Yemin ederim ki, huzuruna girer girmez, Resûlullah efendimizi yanýnda gördüm." dedi.
Osmanlýlarýn kuruluþ devrinde Bursa´da yaþamýþ büyük velî Emîr Sultan (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, sohbet esnâsýnda bir zât Peygamber efendimizin mîrâca çýkmasýnýn cismânî mi, yoksa rûhânî mi olduðunu sordu. Cevaben buyurdular ki: "Ceddim Resûl-i ekrem, mîrâca bedeniyle çýktý. Mekânsýz, zamansýz, cihetsiz, sýfatsýz olarak Allahü teâ- lâyý gördü. Gözsüz, kulaksýz, vâsýtasýz, ortamsýz olarak Rabbi ile konuþ- tu. Bu hususta kimsenin þek ve þüphesi olmasýn. Bunun doðruluðu, Necm sûresinde bildirilmiþtir. Resûl-i ekrem için cümle melâike ve bütün mahlûkât salevât getirirler. Böyle yüksek bir zâtýn mîrâcýnda, bedenen veya rûhen olmasýnda þüpheye gerek yok. Bu beden, göz ve kulaklar, günde bir defâ deðil, dört yüz kere mîrâc yapabilir. Buna þüphe etmemek gerekir. Allahü teâlâ bir hadîs-i kudsîde; "Ey Habîbim, sen olmasaydýn, hiçbir þeyi yaratmazdým." buyuruyor. Bu hadîs-i kudsî, bunun doðru olduðunu gösterir."
Tebe-i tâbiînden meþhur fýkýh âlimi ve velîlerden Evzâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Resûlullah´tan sana bir hadîs-i þerîf ulaþtýðý zaman, ondan baþkasýný söyleme, onu deðiþtirme. Çünkü, Resûlullah efendimiz Allahü teâlâdan aldýðýný bildirmektedir."
Ýslâm âlimlerinden ve evliyânýn büyüklerinden Hasan Sezâî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Peygamber efendimiz için yazdýðý bir þiiri:
Vücûdum mülkünün sultâný sensin.
Muhakkak cânýmýn cânâný sensin.
Sezâî vârýný mahvetti þimdi,
Hemin mevcûd olan ihsâný sensin.
***
Muhammed, ma´den-i sýdk u safâdýr
Muhammed, menba´ý cûd u atâdýr (aleyhisselâm).
***
Mýsýr´da yetiþen büyük velîlerden Ýbn-i Fârid (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri "Resûlullah efendimizi anlatmak isteyenler, O´nun güzelliðini ve üstünlüðünü anlatmaya kalksalar, zaman biter, fakat, O´nun güzelliðini ve üstünlüðünü anlatmakla bitiremezlerdi." buyurdular.
Anadolu´da yetiþen büyük velîlerden Kara Þems (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Dîvânýndan seçmeler: Nât-ý Þerîf
Kapýna geldi âsîler,
Þefâat Yâ Resûlallah!
Suçunu bildi kâsîler,
Þefâat yâ Resûlallah!
Ne ettim ise ben ettim,
Yanýldým nefse zulm ettim,
Henüz suçum bilip geldim,
Þefâat yâ Resûlallah!
Ne ilmim var ne amelim,
Periþân cümle ahvâlim,
Vesveseyle dolu bâlim,
Þefâat yâ Resûlallah!
Bu Þemsî abd-i âbýktýr,
Ne etsen ona lâyýktýr,
Velî yoluna sâdýktýr,
Þefâat yâ Resûlallah!
Kâsî: Duygusuz, Bâl: Kalb, gönül, Abd: Köle, Âbýk: Kaçak.
Evliyânýn büyüklerinden Muhammed Zuðdân (rahmetullahi teâlâ aleyh) þöyle anlatýr: Resûlullah efendimiz rüyâmda bana; ?Uyuyacaðýn za- man beþ defâ E?ûzü Besmele oku ve sonra þöyle duâ et: ?Ey Allahým! Muhammed?in hakký için, Muhammed?in yüzünü þu anda ve gelecekte bana göster.? Bunu dediðin zaman, ben sana görünürüm ve aslâ gecikmem.? buyurdular.
Ýbn-i Zuðdân hazretleri; Resûl-i ekrem yine rüyâmda bana; ?Sen yüz bin kiþiye þefâat edeceksin? buyurdu. Ben de; ?Ey Allah´ýn Resûlü! Hangi amelimle bu mertebeyi elde ettim?? diye sorunca; ?Benim üzerime okuyup, sevâbýný bana hediye ettiðin salât ve selâm ile bu mertebeye eriþtin.? buyurdular.
Bir kere, zikrimi tamamlamak için Resûlullah?a okuduðum salât ve selâmlarda acele ettim. Okuduðum salât ve selâm bin adet idi. Resûl-i ekrem rüyâmda; ?Acelenin þeytan iþi olduðunu bilmez misin?? diye beni azarladý ve buyurdu ki: ?Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed derken, yavaþ yavaþ, harflerin üzerine basa basa söyle. Ancak vakit daralmýþ ise, o zaman biraz acele edebilirsin. Sana öðrettiðim bu þekil, fazîletli þeklidir. Baþka þekillerde getirilen salât ve selâm yine kabûl olunur. En iyisi, salâtýn baþlangýcýnda bir kere de ol- sa, tam mânâsý ile, yavaþ yavaþ salât ve selâmýn tamâmýný getirmelisin, noksan býrakmamalýsýn.? Sonra Resûl-i ekrem, bana tam salât ve se- lâmýn þeklini þöyle tâlim buyurdular: ?Allahümme salli alâ seyyidinâ Mu- hammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin kemâ salleyte alâ seyyidinâ Ýbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ Ýbrâhîme ve bârik alâ seyyidinâ Muham- medin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin kemâ bârekte alâ seyyidinâ Ýbrâhîme ve alâ âli seyyidinâ Ýbrâhîme fil âlemîn, inneke hamîdün mecîd. Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtühü.?
Yine Ýbn-i Zuðdân hazretleri buyurdular ki: ?Resûlullah efendimizi rüyâsýnda görmek istiyen bir kimse, gece ve gündüz, aþk ile tutuþup, O?na salevât-ý þerîfe getirmeli ve O?nunla birlikte velîleri de sevmelidir. Eðer Resûlullah ile birlikte evliyâyý sevmezse, Resûlullahýn kapýsý kendisi için kapalý olur. Çünkü evliyâ, insanlarýn efendileridir. Onlar kýzarlarsa, Allahü teâlâ da onlar kýzdýðý için gazaba gelir. Resûl-i ekrem de böyledir. Evliyânýn sevmediðini, Resûlullah da sevmez, onlar kýzdýðý için, Resûlullah da kýzar.?
Büyük velîlerden Nasûhî Üsküdârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Peygamber efendimize muhabbet ve sevgilerini ifâde eden pekçok þiirleri vardýr. Bunlardan birisi þöyledir:
YÂ RESÛLALLAH!
Eyleyen Uþþâk-ý þeydâ dâimâ
Tal´atýndýr yâ Resûlallah senin
Derd ile âh ettiren subh u mesâ
Hasretindir yâ Resûlallah senin!
Rûz ü þeb kârým benim efgân eden
Nâr-ý hasretle dilim sûzân eden
Dembedem bu gözlerim giryân eden
Furkatýndýr yâ Resûlallah senin!
Asfiyânýn gördüðü Lutf-i hüdâ
Evliyânýn sürdüðü zevk ü safâ
Enbiyânýn bulduðu rifa´t þehâ
Devletindir yâ Resûlallah senin!
Merhamet kýl ben garîb âvâreye
Mücrimim rahm eyle yüzü kâraya
Þefkat etmek bîkes ve bîçâreye
Âdetindir yâ Resûlallah senin!
Eþ Þefîü´l-müznibîn nûr-ý ahad
Kendi bendendir Nasûhî kýlma tard
Bâb-ý lutfundan kerem kýl etme red
Ümmetindir yâ Resûlallah senin!
Konya´ya gelen büyük velîlerden Þems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin aþkla söylediði beytlerinden bâzýlarý þöyledir:
Bihamdillah direm Allah
Alýp aklýmý fikrullah
Dilimde zâtýn esmâsý
Bana üns oldu zikrullah
Salâtullah selâmullah
Aleyke yâ Resûlallah
Bu tevhidden murâd ancak
Cemâl-i zâta ermektir
Görünen kendi zâtýdýr
Deðil sanma ki gayrullah
Salâtullah selâmullah
Aleyke yâ Resûlallah
.
Ben ol pervâneyim geldim
Düþüp aþk oduna yandým
Yanuban küllü yandým
Beni yaktý aþkullah
Salâtullah selâmullah
Aleyke yâ Resûlallah
Gönül âyinesin sûfî
Eðer kýlar isen sâfî
Açýlýr sana bir kapý
Ayân olur Cemâlullah
Salâtullah selâmullah
Aleyke yâ Resûlallah
Þems-i Tebrîz bunu bilir
Ehad kalmaz fenâ bulur
Bu âlem küllü mahvolur
Hemen bâkî kalýr Allah
Salâtullah selâmullah
Aleyke yâ Resûlallah
Þeyh Ali Behçet Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin bir na´tý þöyledir:
Zuhûrun kâinâta verd-i revnâk yâ Resûlallah
Nigâhýn ehl-i ýþka virdi revnâk yâ Resûlallah.
Vücûdun olmasaydý hiç vücûd bulmaz idi âlem
Vücûdun sýrr-ý zât-ý hazret-i Hak yâ Resûlallah.
Ýder her zerre Hakký zikr ve tesbih sýrr-ý hâl ile
Senin ta´lîmi sýrrýn oldu el-Hak yâ Resûlallah.
Alýp dersi sýrr-ý hilkatden gönül bulmaktýr nûru
Senin nûrun cihâna virdi revnak yâ Resûlallah
Kapýnda abd-ý kemter Behçet dîdârýna müþtak
Ümîd-i þefkatinle buldu revnak yâ Resûlallah.
Mevlevî büyüklerinden, meþhûr þâir Þeyh Gâlib Dede (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin Peygamber efendimiz için yazdýðý bir þiiri:
Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda
Hükmün tutulur mahkeme-i rûz-i cezâda
Gülbank-i kudûmün çekilir arþ-ý Hüdâda
Esmâ-i þerîfin anýlýr arz u semâda
Sen Ahmed ü Mahmûd ü Muhammedsin efendim.
Haktan bize Sultân-ý müeyyedsin efendim.
Meþhûr Kafkas kahramâný, âlim ve velî Þeyh Þâmil (rahmetullahi te- âlâ aleyh) büyük bir îtinâ ile bütün þartlarýna âzamî titizliði göstererek haccýný yaptýktan sonra, ömrünü O´nun sünnet-i seniyyesini yaymak için uðraþtýðý, bu uðurda ölümü göze aldýðý, sevgili, muhterem, mübârek Peygamberi, iki cihânýn efendisi Muhammed aleyhisselâmýn huzûr-ý þerîflerine gitmek için, nûrlu Medîne yollarýna düþtü. Her an aþkýyla yandýðý efendisine yaklaþýyor, þimdiye kadar içinde kopan fýrtýnalar her geçen sâniye daha da þiddetleniyordu. Medîne-i münevvere görünmeye baþladýðýnda oldukça heyecanlanan Þeyh Þâmil, topraða kapanarak, hocasý Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî hazretlerinin þu þiirini terennüm etmeye baþladý.
"Server-i âlem sana âþýk olup da, yanarým!
Her nerede olsam o güzel cemâlin ararým.
Kâbe kavseyn tahtýnýn sultâný sen, ben hiçim.
Misâfirinim dememi saygýsýzlýk sayarým.
Her þey cihânda senin þerefine yaratýldý,
Rahmetin bana da yaðsa, o ân olur bahârým.
Acýyýp bir bakýnca, ölü kalbler dirilttin,
Sonsuz merhametine, sýðýnýp, kapýn çaldým.
Ýyilik kaynaðýsýn dermanlar deryâsýsýn!
Bir damla lütfet bana, derde devâsýz kaldým.
Herkes gelir Mekke´ye, Kâbe, Safâ, Merve´ye,
Ben ise senin için, daðlar tepeler aþtým.
Saâdet tâcý giydirildi, rüyâda baþýma,
Ayaðýn topraðý serpildi yüzüme sanarým.
Ey Câmî hazretleri, sevgilimin bülbülü!
Þiirlerin arasýndan, þu beyti seçtim aldým:
"Dili aþaðý sarkýk, uyuz köpekler gibi,
Bir damlacýk umarak, ihsân deryâna vardým."
.
Ey günahlýlar sýðýnaðý, sana sýðýnmaya geldim!
Çok kabahatler iþledim, sana yalvarmaya geldim!
Karanlýk yerlere saptým, bataklýklara saplandým,
Doðru yolu aydýnlatan, ýþýk kaynaðýna geldim.
Çýkacak bir caným kaldý, ey bütün canlarýn câný!
Uygun olur mu söylemek, cânýmý fedâya geldim.
Derdlilere tabîbsin, ben ise gönül hastasý,
Kalb yarama devâ için, kapýný çalmaða geldim.
Cömerdlerin kapýsýna, bir þey götürmek hatâdýr.
Basmakla þeref verdiðin, topraðý öpmeðe geldim.
Günahlarým çok, dað gibi, yüzüm kara, katran gibi,
Bu yükden ve siyâhlýkdan, tamâm kurtulmaða geldim.
Temizler elbet hepsini, ihsân deryândan bir damla,
Gerçi yüzüm gibi kara, amel defterimle geldim.
Kapýna yüz sürebilsem, ey cânýmdan azîz cânân
Su ile olmayan iþler, hâsýl olur o topraktan."
Tâbiîn devrinde yetiþen büyük âlim ve velî Vehb bin Münebbih (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Çok kitap okudum. Onlardan þunu öðrendim: Allahü teâlâ Muhammed aleyhisselâma çok yüksek akýl ver- miþtir. Ýnsanlarýn akýllarý O´nunkinin yanýnda, yeryüzündeki bütün kumla rýn yanýnda, küçücük bir kum tânesi kadar kalýr."
Peygamber efendimiz zamânýnda yaþamýþ büyük velî Veysel Karânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine Peygamber efendimiz tarafýndan hediye edilen Hýrka-i þerîf, Van civârýnda Ýrisân Beylerine kadar gelmiþ ve 1618 senesinde, Osmanlý pâdiþâhlarýndan Sultan Ýkinci Osman Hana getirilip hediye edilmiþtir. Sultan Abdülmecîd Han, bu Hýrka-i þerîf için Fâtih civârýnda Hýrka-i Þerîf Câmisini yaptýrmýþtýr. Günümüzde bu hýrka, her sene Ramazan ayýnda camekân içinde halkýn ziyâretine açýk tutulmaktadýr.
Büyük velîlerden Zeynelâbidîn Muhammed (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak, Ýbrâhim Ubeydî þöyle anlatýr: ?Üstad Mu- hammed Alevî ile Muhammed Zeynelâbidîn bir yerde konuþuyorlardý. Konuþmalarýndan bir þey anlamadým. Zeynelâbidîn, Muhammed Alevî?ye Peygamber efendimizden bahsetti ve; ?Vallahi O þimdi kabrinde, bizim bilmediðimiz bir þekilde diridir. Sizin de Muhammed aleyhisselâm katýnda üstün bir yeriniz var? buyurdu ve oradan ayrýldý.?
Muhammed Zeynelâbidîn, bir sene, haccý edâdan sonra, Medîne-i münevvereye gidip, Resûlullah?ýn kabr-i þerîfini ziyârette bulundu. Ziyâretini tamamlayýnca, vedâ için tam bir edeb içinde kabr-i þerîfe dönmüþ iken birden karþýsýnda Resûlullah efendimizin, hazret-i Ebû Bekr?in ve hazret-i Ömer?in mübârek cemâllerini gördü. Edeble baþýný önüne eðdi ve öyle kaldý. O sýrada bir kýsým talebeleri gelip kâfilenin hareket ettiðini ve gitmek arzu ettiklerini söylediler. Huzurda iken onlarýn bu acele ediþlerine taaccüb edip, keþf hâliyle onlara; ?Siz beni çaðýrýyorsunuz. Hâlbuki þimdi karþýmda Resûlullah efendimizin mübârek cemâli, bulutun altýnda ayýn kayboluþu gibi kaybolup gidiyor. Hazret-i Ebû Bekr´in ve Ömer?in mübârek cemâlleri de kaybolup gittiler.? dedi.
Hindistan evliyâsýndan Abdülulâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinde Peygamber efendimizin sevgisi çok fazla idi. Ramazân-ý þerîf ayýnýn baþýnda talebelerinden biri Kasîde-i Bürde´den bir bölüm okudu. Bunun üzerine öyle aðladý ki, konuþmaya tâkati kalmadý.
Mevlid hakkýnda soran birisine; "Bu zamanda insanlar vakitlerini oyun, eðlence ve günahlar içerisinde geçiriyorlar. Biz de, onlarýn kalble- rinde Resûlullah efendimizin sevgisi hâsýl olsun istiyoruz. Çünkü Resû- lullah efendimizi sevmek, îmânýn aslýdýr. Biz bu maksatla mevlid cemi- yetleri yapýyoruz. Nitekim din büyükleri de mevlidi güzel görmüþlerdir." buyurdu.
Son devir Türkistan velîlerinden Halîfe Kýzýlayak (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamanýnda mevlid kandilleri ayrý bir güzellikte ihyâ edilirdi. O gün de her yerden insanlar akýn akýn gelirlerdi. Herkes toplandýktan sonra Halîfe-i Kýzýlayak´ýn odasýnda ve kendisinin oturduðu yerde baþýnýn üzerinde yüksekte bir yerde duvara yapýþýk duran özel sandukada bulunan Sakal-ý þerîf ile Þâh-ý Nakþibend hazretlerine âit hýrka-i þerîf baþlar üzerinde getirilirdi. Emânetler, özel olarak yapýlmýþ ve baþ hizâsýnda bulunan mevkiine konulurdu. Örtüler edeple ve salevât-ý þerîfe okunarak açýlýrdý. Sonra belli bir tertîb içerisinde nâtlar okunur, Kur´ân-ý kerîm kýrâat edilir ve konuþmalar yapýlýrdý. En sonunda Hýrka-i þerîf oraya ge- lenlerin arasýnda dolaþtýrýlýr, edep ve ihlâsla öpüp koklanýrdý. Daha sonra þerbet ikrâm edilir, duâ ile meclise son verilirdi. Kandile, vâli ve kâdý gibi bâzý devlet adamlarý da katýlýrdý.
Süleymân Çelebi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri Mevlid´ine A- rabî olarak bir önsöz yazarak, þöyle buyurmaktadýr: "Rahmân ve Rahîm olan Allahü teâlânýn ismiyle baþlarým. Muhammed aleyhisselâmý bütün yaratýlmýþlarýn sebebi, en þereflisi ve en azîzi yapan, makâm-ý Mahmûd ile þefâat hakkýný vererek O´nu bütün Peygamberlerden üstün kýlan, is- mini O´nun ismiyle yanyana yazarak, hasedci þeytanýn burnunu sürtüp, O´nun þânýný yücelten Allahü teâlâya hamd-ü-senâlar olsun. Muhammed aleyhisselâm, Allahü teâlânýn indinde çok makbûldür. Allahü teâlânýn melekleri O´nun yardýmcýlarýdýr. Aðaçlar, toprak ve taþlar, O´nunla konuþ- tular. O´nu sevenler dünyâda ve âhirette sevilip kurtulurlar. O´na düþman olanlar kovulup, Cehennem´e atýlýrlar. Bizi Muhammed aleyhisselâmýn ümmeti yapmakla þereflendiren Allahü teâlâya hamd ederim. Þerîki ve benzeri olmayan, mekândan münezzeh bulunan Allahü teâlânýn bir olduðuna þehâdet ederim. O, herkesin kendisine muhtâc olduðu, ibâdet ettiði ve yöneldiði Allahü teâlâdýr. O, þâný yüce, kullarýný merhametle baðýþlayandýr. Güzel ahlâk ve cömertlik gibi pekçok meziyetleri ortaya çýkaran, vâdedilen kýyâmet gününde, her tarafta þefâati kabûl edilir bir þefâatçi olan Muhammed aleyhisselâmýn, Allahü teâlanýn kulu, resûlü ve habîbi olduðuna þehâdet ederim. Allahü teâlâ, O´na seçilmiþlerin en üstünleri olan temiz âline ve Eshâb-ý kirâmýna sonsuz rahmet etsin."
radyobeyan