Nurdan Damlalar
Pages: 1
Ey ihtiyarlar biz gidiyoruz By: neslinur Date: 27 Ocak 2010, 22:13:43


Bismillahirrahmanirrahim

Bir zaman gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlýk sabahýyla uyandýðým vakit kendime baktým, vücudum kabir tarafýna bir iniþten koþar gibi gidiyor.

Niyazi-i Mýsrî'nin
Günde bir taþý bina-yý ömrümün düþtü yere,
Can yatar gafil, binasý oldu viran bîhaber
dediði gibi, ruhumun hanesi olan cismimin de hergün bir taþý düþmekle yýpranýyor. Ve dünya ile beni kuvvetli baðlayan ümitlerim, emellerim kopmaya baþladýlar. Hadsiz dostlarýmdan ve sevdiklerimden mufarakat zamanýnýn yakýnlaþtýðýný hissettim. O mânevî ve çok derin ve devâsýz görünen yaranýn merhemini aradým, bulamadým.

Yine Niyazi-i Mýsrî gibi dedim ki:
Dil bekasý, Hak fenâsý istedi mülk-ü tenim,
Bir devâsýz derde düþtüm, ah ki Lokman bîhaber. (Haþiye)

O vakit birden merhamet-i Ýlâhiyenin lisaný, misali, timsali, dellâlý, mümessili olan Peygamber-i Zîþan Aleyhissalâtü Vesselâmýn nuru ve þefaati ve beþere getirdiði hediye-i hidayeti, o dermansýz, hadsiz zannettiðim yaraya güzel bir merhem ve tiryak oldu. Karanlýklý ye'simi, nurlu bir ricaya çevirdi.

Evet, ey benim gibi ihtiyarlýðýný hisseden muhterem ihtiyar ve ihtiyareler! Biz gidiyoruz, aldanmakta fayda yok. Gözümüzü kapamakla bizi burada durdurmazlar; sevkiyat var. Fakat gafletten ve kýsmen de ehl-i dalâletten gelen zulümat evhamlarýyla bize firaklý ve karanlýklý görünen berzah memleketi, ahbaplarýn mecmaýdýr. Baþta þefîimiz olan Habibullah Aleyhissalâtü Vesselâm ile bütün dostlarýmýza kavuþmak âlemidir.

Evet, bin üç yüz elli senede, her sene üç yüz elli milyon insanlarýn sultaný ve onlarýn ruhlarýnýn mürebbîsi ve akýllarýnýn muallimi ve kalblerinin mahbubu ve her günde, es-sebebü ke'l-fâil sýrrýnca, bütün o ümmetinin iþlediði hasenâtýn bir misli, sahife-i hasenâtýna ilâve edilen ve þu kâinattaki makasýd-ý âliye-i Ýlâhiyenin medarý ve mevcudatýn kýymetlerinin teâlîsinin sebebi olan o zât-ý Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyaya geldiði dakikada "Ümmetî, ümmetî" rivayet-i sahiha ile ve keþf-i sadýkla dediði gibi, mahþerde herkes "Nefsî, nefsî" dediði zaman, yine "Ümmetî, ümmetî" diyerek en kudsî ve en yüksek bir fedakârlýkla, yine þefaatiyle ümmetinin imdadýna koþan bir zâtýn gittiði âleme gidiyoruz. Ve o güneþin etrafýnda hadsiz asfiya ve evliya yýldýzlarýyla ýþýklanan öyle bir âleme gidiyoruz.

Ýþte o zâtýn þefaati altýna girip ve nurundan istifade etmenin ve zulümat-ý berzahiyeden kurtulmanýn çaresi, sünnet-i seniyyesine ittibâdýr. (Lemalar 26. Lema 3. Rica)

(Haþiye) Yani, benim kalbim bütün kuvvetiyle beka istediði halde, hikmet-i Ýlâhiye cesedimin harabiyetini iktiza ediyor. Hekîm-i Lokman da çaresini bulamadýðý, dermansýz bir derde düþtüm.

Bediüzzaman Said Nursi


SÖZLÜK:
AHBAP : Dostlar, sevilenler.
ASFÝYÂ : Sâfiyet, kemâlât ve takvâ sahibi olup, Hz. Peygamberin (a.s.m.) vârisi olup, onun meslek ve gayelerini hayata geçirmeye ve tatbike çalýþan âlim zât.
BEKA : Varlýðý devam ettirme; devamlýlýk, sonsuzluk.
BERZAH : Ölümden sonra, Kýyâmete kadar yaþanacak âlem; Ýki âlem arasýndaki geçit âlem; Perde.
BEÞER : Ýnsan.
BÎHABER : Habersiz.
BÝNÂ-Ý ÖMR : Ömür binasý.
DELLÂL : Îlân edici; hakka dâvet eden.
DEVÂ : Ýlâç, çare.
DÝL : f. Gönül, kalb,
EHL-Ý DALÂLET : Doðru ve hak yoldan sapanlar, îmân ve Ýslâmdan çýkmýþ olanlar.
EMEL : Þiddetli istek, gaye, ümit.
ESSEBEBÜ KE'L-FÂÝL : Bir fiile sebep olanýn o þeye hissedâr olmasý.
EVHAM : Olmayan birþeyi olur zanný ile meraklanmak, vehimler, kuruntular.
EVLÝYÂ : Çok ibâdet ederek ve günahlardan kaçarak mânen ALLAH'a yakýn olan kimse; ALLAH dostu.
FENÂ : Yokluk, yok olma.
FÝRÂK : Ayrýlýk, ayrýlma, hicran.
GÂFÝL : Dikkatsiz, iyi düþünmeyen, uyanýk olmayan.
HABÎBULLAH : ALLAH'ýn en sevdiði Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (a.s.m.).
HAK : Herþeyi hakkýyla yaratan, varlýðý hak olan ve her hakkýn sahibi olan ALLAH.
HASENÂT : Hayýrlar, iyilik ve güzellikler.
ÝHTÝYÂRE : Ýhtiyar haným.
KABÝR : Mezar.
KEÞF-Ý SÂDIK : Olacak ve gizli birþeyi önceden doðruca bilmek.
MAHBÛB : Sevgili, sevilen, muhabbet edilen
MAHÞER : Toplanma yeri; Kýyâmetten sonra insanlarýn toplanacaklarý yer.
MAKÁSID-I ÂLÝYE-Ý ÝLÂHÝYE : ALLAH'ýn kâinatý yaratmasýndaki yüce maksatlar.
MECMÂ : Buluþma ve toplantý yeri, toplanýlacak, kavuþulacak yer.
MEDÂR : Sebep, vâsýta, vesîle. Yörünge.
MERHAMET-Ý ÝLÂHÝYE : ALLAH'ýn merhameti.
MERHEM : Deriye, yaraya sürülen ilâç, pomat.
MEVCUDÂT : Yaratýlmýþ olan, mevcut olan þeyler; varlýklar
MÝSÂL : Benzer, örnek.
MÝSÝL : Benzer.
MUALLÝM : Öðretmen, ilim öðreten.
MUFARAKAT : Ayrýlýk, ayrýlmak.
MÜLK-Ü TEN : Beden, cesed.
MÜMESSÝL : Temsilci.
MÜREBBÎ : Terbiye eden, besleyip büyüten.
NÝYÂZÝ-Ý MISRÎ : Miladi1618-1694 Malatyanýn Soðanlý köyünde doðup, Mýsýrda tahsil görmüþtür. Þâir ve tasavvufçudur. Halveti tarikatine mensubtur. 1646'da Ýstanbul'a döndü ve Sokullu Mehmed Paþa Medresesinde irþada baþladý.Eserlerinden bazýlarý þunlardýr: Risâle-i Hasaneyn, Mevaidü'l-Ýrfân ve Avâidü'l-Ýhsan, Hidayetü'l-Ýhvân, Mektûbat gibi eserleri ve bir de þiirlerini câmi divâný vardýr.
RÝCÂ : Ýstek, ümit.
RÝVÂYET-Ý SAHÎHA : Senet ve delillerle sabit, þüphesiz, doðru rivâyet.
SAHÎFE-Ý HASENÂT : Ýyiliklerin melekler tarafýndan yazýldýðý sayfa.
SEVKÝYÂT : Yollamak, göndermek.
SÜNNET-Ý SENÝYYE : Peygamberimizin (a.s.m.) sözlerine, emirlerine ve hareketlerine dâir en yüksek ve kýymetli haller, tavýrlar, hareket düsturlarý.
ÞEFAAT : Af için vesîle olmak.
TEÂLÎ : Yükselme, yücelme.
TÝMSÂL : Model, sembol, örnek, sûret, nümûne.
TÝRYAK : Panzehir; zehirlenmeden veya hastalýktan hemen þifâ bulmaya yarayan ilâç.
VÎRAN : Yýkýk, harap.
YE'S : Ümitsizlik.
ZULÜMÂT : Karanlýklar; haksýzlýklar, eziyetler.
ZULÜMÂT-I BERZÂHÝYE : Kabir karanlýðý. Öldükten sonra, haþir sabahýna kadar olan karanlýk dönem.
 

Ynt: Ey ihtiyarlar biz gidiyoruz By: zahdem Date: 28 Ocak 2010, 01:27:46
dünün çocuklarý, bugünün yetiþkinleri, yarýnýn yaþlýlarý

ee sonuç...

radyobeyan