Ýslam Kültürü K-Z
Pages: 1
Mukarreb Yakin By: armi Date: 27 Ocak 2010, 16:31:05
Mukarreb-Yakin
Allahü teâlâya yakýn kullar, yakýnlaþtýrýlmýþlar mânâsýna gelen mukarrebler vardýr ki, hadîs-i þerîfte; "Ebrârýn iyilik olarak yaptýklarý, mukarrebler yanýnda günâh olur." buyrularak onlarýn dereceleri belirtili­yor. Cenâb-ý Hak, Kur´ân-ý kerîmde meâlen; "Îmânlarý ileride olanlar, Allahü teâlâyâ yaklaþmakta ileride olanlardýr. Bunlarýn hepsi mukarreblerdir." (Vâkýa sûresi: 10) buyurmaktadýr. Ýmâm-ý Gazâlî onlarý þöyle târif etmektedir: "Mukarrebler, Allahü teâlâ için olmayan her þey­den, yemekten, içmekten, yatmaktan, konuþmaktan sakýnýrlar. Bunlar, din için niyet etmedikçe hareket etmezler. Yemeleri, ibâdete lâzým olan aklý ve kuvveti bulmak niyeti iledir. Her þeyleri Allah içindir." (E. Ans. c.1, s. 11)

Ýmâm-ý Rabbânî de, bunlar hakkýnda þöyle buyurmaktadýr: "Mukar- rebler asla yakýn olanlardýr. Rahat ve rahmet bunlar içindir. Kýya­met gününün korkusundan emîn olanlar bunlardýr. Kýyâmetin dehþetin­den, baþkalarý gibi ürkmezler." (E. Ans. c.1, s. 12)

Büyük velî ve Mâlikî mezhebi fýkýh âlimi Ebû Midyen Maðribî (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Mukarreb odur ki, kendisine kalb-i selîm (küfür, dalâlet, günahlar ve sâir âfetlerden temizlenmiþ, ihlâs ile dolu olan kalp) verilen kimsedir. Öyle ki, Allahü teâlâdan baþka her þeyden kurtulmuþtur. O kalp, Allahü teâlânýn rýzâsýndan baþka bir þey bulunmayan bir kaptýr. Ýþte bu ve bunun gibi güzel hasletlere sâhib olan zâta mukarreb denir."

Þek ve þüpheden uzak olan doðru, saðlam, sarsýlmayan þüphe ve te- reddüt bulunmayan îtikâda, îmâna yakîn adý verilir. Râmûzu´l-Ehadîs´teki bir hadîs-i þerîfte; "Âgâh olunuz ki, insana dünyâda yakîn ve âfiyetten (rûhen saðlam ve günâhlardan uzak olmaktan) daha hayýrlý bir þey ve- rilmemiþtir. Öyle ise Allah´tan o ikisini isteyin." buyrulmuþtur. Ýmâm-ý Rabbânî; "Yakîn ihsân edilen birinin kerâmetlere, hârikalara ihti­yâcý ol- maz. Bütün bu kerametler, zât-ý ilahînin zikrinden ve kalbin bu zi­kir ile zî- netlenmesinden aþaðý kalýr." demiþtir. Hazret-i Ali ise; "Îmân aðaç gibi o- lup, kökü yakîn, dalý takvâ, nûru hayâ, meyvesi cömertliktir." buyurmuþ- tur. (E. Ans. c.1, s. 27)

Sözlükte berâberlik, beraber olma demek olan maiyyet, tasavvufta Allahü teâlâ ile beraber olma, O´na kavuþma yolu mânâsýnda kullanýlýr. Muhammed Bâkî-billah; "Maiyyet yolu, cezbe (Allahü teâlânýn çekmesi) yollarýndan biridir. Maiyyet yolundan Allahü teâlâya kavuþmak nasîb olursa, vâsýta, aracý olmaksýzýn kavuþulur. "Kiþi sevdiði ile berâberdir." hadîs-i þerîfi, bu sözümüzü kuvvetlendirmektedir." demiþtir. Ýmâm-ý Rab­bânî ise; "Yüksek hocamýn, lutfederek, acýyarak mübârek gönlünü, bu fakire çevirmesi ile, tasavvufcularýn tevhîd (bir bilmek), kurb (yakýnlýk), maiyyet, ihâta (her tarafý kaplamak), sereyân (her zerrede bulunmak) gibi sözlerle anlatmak istedikleri mârifetlerden, ince bilgilerden ele geç­meyen hemen hemen hiç kalmadý." demiþtir. (E. Ans. c.1, s. 27)

Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr Kettânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Yakînin en faydalýsý, Hak teâlâyý büyük görmek, O´ndan baþkasýný küçük görmek, korku ve ümidi kalbinde bir arada tutmaktýr."

Kûhistan taraflarýnda yaþamýþ büyük velîlerden Ebû Bekr-i Kisâî Dîneverî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sýrasýnda buyurdular ki: "Allahü teâlâya yakýnlýðýn alâmeti, Allahü teâlâdan baþkasýndan baðýný kesmektir. Allahü teâlâyý tanýyan O´ndan ümidini kesmez. Nefsini, kendi­sini tanýyan da, kendi yaptýðý iþleri beðenip kibirlenmez. Rabbini tanýyan O´na sýðýnýr, Rabbini unutan O´nun yarattýklarýna sýðýnýr."

Baðdât´ýn büyük velîlerinden Ebû Saîd-i Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) þöyle anlattý: "Þeyhlerden biri bana; sâhip olduðun gizli halleri ko­rumaya ve Allahü teâlânýn sýfatlarýný ve nimetlerini düþünmeye îtinâ göster." dedi. Bir gün sahrâda dolaþýrken arkamda bir hýþýrtý iþittim. Bu ses içime bir korku saldý. Ona bakayým diye düþündüm. Fakat Allahü teâlâ ile olan sýrrýmý koruyayým diye bakamadým. Birden omuzumun üze­rinde duran bir þey gördüm. Sonra bu þey dönüp gitti. Ben hâlâ sýrrýmý korumaya devâm ediyordum. Sonra bakýnca; karþýmda kocaman bir arslan olduðunu gördüm." dedikten sonra buyurdu ki: "Hakîkî yakýnlýk, kalpte bulunan, eþyâya âit hissin yok olmasý ve vicdanýn Allahü teâlâ ile huzur ve sükûn bulmasýdýr."

Bir gün Ebû Saîd-i Harrâz hazretlerine; "Ýrfan sâhibi için göz yaþlarý­nýn akmadýðý bir makam var mýdýr?" diye sordular. Buyurdular ki: "Evet öyle makamlar vardýr. Çünkü aðlamak ve gözyaþý akýtmak ancak yolcu­luk anlarýnda olan þeylerdir. Ýlâhî yakýnlýðýn hakîkatini bulup vuslat ve kavuþmanýn tadýný aldýktan sonra göz yaþlarý diner. Onlarda görülen ön­ceki aðlama, sýzlama halleri kaybolur. Ýþte bundan dolayý, irfan sâhiple­rine; "Göz yaþlarýnýz akmýyorsa, zorla akýtmaya çalýþýnýz." buyruldular.

Þâyet onlar için göz yaþlarýnýn dindiði bir makam olmasaydý, böyle bir emirle karþýlaþmazlardý. Ýrfan sâhipleri öyle bir makâma varýrlar ki, göz yaþlarý diner. Ama onlar birer rehber, yol gösterici olduklarý için on­lara uyacaklar vardýr. Onlara uyan ilk yolcuya aðlamak düþer. O uyan kimseler irfan sâhiplerinde göz yaþý göremeyince hiç aðlarlar mý? Ýrfan sâhipleri aðlamalýdýrlar ki onlar da bakýp aðlasýnlar.



radyobeyan