Ýslam Kültürü K-Z
Pages: 1
Marifet By: armi Date: 27 Ocak 2010, 16:21:31
Marifet
Gönülle bilmek, Allahü teâlâyý hakkýyla tanýyýp bilmek mârifet diye isimlendirilir. Muhammed Ma´sûm Fârûkî insanýn izzetinin, îmân ve mâ­rifet ile olduðunu, mal ve mevki ile olmadýðýný belirtmiþtir. Ahmed bin Hadraveyh hazretleri; "Mârifetin hakîkati, Allahü teâlâyý kalb ile sevmek, dil ile anmak ve Allahü teâlâdan baþka her þeyden ümîdini kesmektir." demiþtir. Ebü´l-Kâsým Nasrâbâdî mârifet ve Allahü teâlâya yakýn olma hâlinin, farzlarý edâ etmekle ve sünnet-i seniyyeye tâbi olmakla ele ge­çeceðini ifâde etmiþtir. Ebü´l-Hasan bin Sâî ise; "Mârifet, her durumda kulun, Allahü teâlânýn verdiði nîmetlere þükretmede âciz kaldýðýný, genç ve kuvvetli zamanlarýnda zayýf olduðunu bilmesi ile ele geçer." demiþtir. (E. Ans. c.1, s. 26)

Allahü teâlâyý kalp ve rûhla tanýyýp bilmeye mârifetullah da derler. Sülûk-ül-Ulemâ adlý eserde geçen bir hadîs-i þerîfte; "Ýlimlerden öyleleri vardýr ki, onlarý ancak mârifetullaha sâhib olanlar bilirler. Onlar bu ilim­lerden haber verdikleri zaman, mârifetullaha sâhib olmayanlardan baþ­kasý onlarý inkâr etmez." buyrulmuþtur. Muhammed Mâsûm bu dünyâda en kýymetli þeyin mârifetullaha kavuþmak olduðunu belirtmiþ, Ýmâm-ý Rabbânî kalbinde hardâl tânesi kadar dünyâ muhabbeti bulunan kimse­nin mârifetullaha kavuþamayacaðýný ifâde etmiþtir. (E. Ans. c.1, s. 26)

Hâdimî hazretleri; "Mârifetullah bilgileri, keþfle ve ilhâm ile hâsýl olur. Hocadan öðrenilmez. Ýbâdetlerin yapýlmasý ve bütün þerîat (Ýslâmiyet) bilgileri ise, üstâddan öðrenmekle elde edilir. Þerîat bilgileri, ilhâm ile hâ­sýl olsaydý, Allahü teâlânýn peygamberler ve kitaplar göndermesine lü­zum olmazdý." demiþtir. (E. Ans. c.1, s. 26)

Evliyânýn büyüklerinden Ahmed bin Hadraveyh (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Mârifetin hakîkati, Allahü teâlâyý kalb ile sevmek, dil ile anmak ve Allahü teâlâdan baþka her þeyden ümidini kesmektir."

Büyük velîlerinden Ahmed bin Mesrûk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine mârifetten sordular; cevaben; "Mârifet, Allahü teâlâyý taný­mak, O´nu düþünüp tövbe, piþman olmakla ele geçer." buyurdular.

Yine sýk sýk: "Bâtýl olan þeye çok bakmak, kalbden Hakkýn mârifetini giderir." Buyururdu.

Meþhûr velîlerden Ali Müzeyyen (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: "Mârifet; Allahü teâlânýn Rubûbiyyetinin yâni kemâl sýfatlarla muttasýf ve noksan sýfatlardan uzaklýðýnýn kemâlde olduðunu, kendi nef­sinin O´nun kölesi bulunduðunu idrâk etmek, O´nun her þeyin sâhibi ol­duðunu, her þeyin O´nunla var ve kâim olduðunu, her þeyin O´na döne­ceðini ve bütün mahlûklarýn rýzkýnýn O´na âid olduðunu bilmek demektir.

Büyük velîlerden Biþr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Mârifetten mahrum kalan kimse, ibâdetinin tadýný bula­maz."

Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr-i Dükkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Mârifet ehli, Allahü teâlâyý tanýmakla hayattadýrlar ve ha- kîkî hayat da, onlarýn yaþadýklarý hayattýr. Allahü teâlâyý tanýmayanlar di- ri sayýlmazlar. Onlar ölü gibidir."

Niþâbur´da yetiþen velîlerin büyüklerinden Ebû Bekr el-Ferrâ (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin bir sohbeti sýrasýnda; "Bir kimse Al- lahü teâlâyý bütün yaratýlmýþlara tercih etmezse, onun kalbinde hiçbir zaman mârifet nûru parlamaz." buyurdu.

Büyük velîlerden Ebû Osman Hîrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur­dular ki: "Allahü teâlânýn mârifetle aziz kýldýðý bir kimseye yaraþan, gü­nah iþleyerek kendini zelîl etmemesidir."

Baðdât´ýn büyük velîlerinden Ebû Saîd-i Harrâz (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbinde (ilâhî) mârifetin yer tuttuðu bir kimseye, iki cihanda ancak O´nu görmek, O´ndan duymak ve O´nunla meþgul ol­mak yaraþýr."

Þam´da yetiþen büyük velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sýrasýnda; "Mârifetin hakîkati ne­dir?" diye sordular. Cevâbýnda; "Ýki cihanda kiþinin murâdýnýn birden yâni Allahü te- âlâdan baþka olmamasýdýr. Gece Hak teâlâdan gâfil yatýp uyu­yan kimse, muhabbetullah ve Allah sevgisi dâvâsýnda yalancýdýr. Cezâ görecektir." buyurdular.

Baðdât´ýn büyük velîlerinden Ebü´l-Hüseyin Nûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) mârifetle ilgili olarak soranlara buyurdular ki: "Mârifet iki türlüdür. Hakký bilmek, hakîkatý bilmek. Hakk´ý bilmek en bâriz sýfatlarla vahdâni­yeti yâni Allahü teâlânýn tek olduðunu isbattýr. Hakîkatý bilmenin yolu yoktur. Çünkü semedâniyyete ermek, Rablýðýn hakîkatýný anlamak müm­kün deðildir."

Musul âlimlerinden ve Evliyânýn büyüklerinden Feth-i Mûsulî (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Konuþunca Allahü teâlâdan ko­nuþanlar, amel edince Allah için amel edenler, bir þey isteyince de Alla- hü teâlâdan isteyenler gerçek mârifet sâhipleridir.

Evliyânýn büyüklerinden Fudayl bin Ýyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allah´ýn öyle kullarý vardýr ki, Allah´ýn azametinden kalpleri parça parça olur, sonra biter; yine pârelenip tekrar biter. Ve bu hâl yaþa­dýklarý müddetçe devam eder. Kulun, azâmet-i ilâhiye karþýsýndaki korku ve saygýsý, ilâhî mârifetten nasîbi mikdarýnda olur!"

Osmanlý devletinin kuruluþ yýllarýnda yaþayan evliyânýn büyüklerin- den Hacý Bektâþ-ý Velî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Mârife- tin bi­rinci makâmý edep, ikinci makâmý, korkudur. Üçüncü makâmý, az yemektir. Dördüncü makâmý, sabýr ve kanâttýr. Beþinci bakâmý, utan- maktýr. Altýncý makâmý, cömertliktir. Yedinci makâmý, ilimdir. Sekizinci makâmý, mârifettir. Dokuzuncu makâmý, kendi nefsini bilmektir."

Evliyânýn büyüklerinden, ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velî­le- rin yirmi ikincisi olan Muhammed Bâkî-billah (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Mârifetin kýsým ve mertebeleri çoktur. Ýþin esâsý, dînimizin esâsý üzere olmaktýr."

Evliyânýn meþhûrlarýndan ve büyük Ýslâm âlimi Muhammed Ma´sûm Fârûkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýslâmiyete uymadýkça, hiçbir vakit mârifet-i ilâhî hâsýl olmaz."

Hindistan´ýn büyük velîlerinden Muhammed Sâdýk (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) buyurdular ki: Ey oðlum! Kutb-i irþâdýn feyz vermesi ve on­dan feyz almakla ilgili mârifetler, Mebde´ ve Me´âd Risâlesi´nde, "Ýfâde ve is- tifâde" bâbýnda yazýlmýþtý. Sýrasý gelmiþ iken, faydalý olan bu mârifeti de, buraya yazýyorum. Orada yazýlý olan ile karþýlaþtýrýnýz! Kutb-i irþâd, ke- mâlât-i ferdiyyeye de mâliktir. Çok az bulunur. Asýrlardan, çok uzun zaman sonra, böyle bir cevher dünyâya gelir. Kararmýþ olan âlem onun gelmesi ile aydýnlanýr. Onun irþâdýnýn ve hidâyetinin nûrlarý, bütün dün­yâya yayýlýr. Yer küresinin ortasýndan tâ arþa kadar, herkese; rüþd, hidâ­yet, îmân ve mârifet onun yolu ile gelir. Herkes, ondan feyz alýr. Arada o olmadan kimse bu nîmete kavuþamaz. Onun hidâyetinin nûrlarý, bir ok­yanus gibi, (çok kuvvetli radyo dalgalarý gibi) bütün dünyâyý sarmýþtýr. O deryâ, sanki buz tutmuþtur. Hiç dalgalanmaz. O büyük zâtý tanýyan ve seven bir kimse, onu düþünürse, yâhud, o, bir kimseyi sever, onun yük­selmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açýlýr. Bu yol­dan, sevgisi ve ihlâsýna göre, o deryâdan kalbi feyz alýr. Bunun gibi bir kimse, Allahü teâlâyý zikr ederse ve bu zâtý hiç düþünmezse, meselâ onu tanýmazsa, yine ondan feyz alýr. Fakat, birinci feyz daha fazla olur. Bir kimse, o büyük zâtý inkâr eder, beðenmezse, yâhut o büyük zât, bu kim­seye incinmiþ ise, Allahü teâlâyý zikr etse bile, rüþd ve hidâyete kavuþa­maz. Ona inanmamasý veya onu incitmiþ olmasý, feyz yolunu kapatýr. O zât, bunun istifâdesini istese bile, hidâyete kavuþamaz. Rüþd ve hidâyet, var görünür ise de yoktur. Faydasý çok azdýr. O zâta inanan ve sevenler, onu düþünmeseler de ve Allahü teâlâyý zikr etmeseler de, yalnýz sevdik­leri için, rüþd ve hidâyet nûruna kavuþurlar. Fârisî beyt tercümesi:



Sustum artýk, zekîlere bu yeter,

Çok baðýrdým, dinleyen varsa eðer.



Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun! O, rahmandýr ve ra­hîmdir. O´nun resûlü Muhammed aleyhisselâma, Âline ve Eshâbýna, sonsuz salât ve selâm olsun."

Tâbiînden ve haným velîlerin büyüklerinden Râbia-i Adviyye (rahme- tullahi teâlâ aleyhâ) buyurdular ki: "Mârifetin alâmeti, her an Allahü teâ- lâyý hatýrlamaktýr."

Evliyânýn büyüklerinden, maddî ve mânevî ilimler sâhibi Serrâc (rah- metullahi teâlâ aleyh) anlatýr: Ebü´l-Hasan Dîneverî´den "Mârifet ne­dir?" diye soruldu. "Allahü teâlânýn nîmetini görmek ve bu nîmetlere þü­kürden âciz olduðunu anlamaktýr" buyurdular.

Konya´ya gelen büyük velîlerden Þems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine bir kimse; "Efendim! Mârifeti bana anlatýr mýsýnýz?" dedi. O da; "Bir gönül ki, Allahü teâlânýn muhabbetiyle yanýp, onunla ha­yat buluyorsa, bu mârifettir." buyurdu. Soruyu soran; "Peki ben ne ya­parsam bu mârifeti elde edebilirim?" diye tekrar sordu. "Bedeni terk ede­rek. Çünkü Allahü teâlâ ile kul arasýndaki perde, kiþinin bedenidir. Allahü teâlâya vâsýl olmasýna mâni olacak þey dört tânedir: 1) Þehvet, 2) Çok yemek. 3) Mal ve makam, 4) Ucb ve gurûr. Ýþte bu dört þey, kulun cenâ- b-ý Hakk´a ulaþmasýna mânidir." buyurdular.

Meþhûr velîlerden Þeyh Ahmed Akvâvî (rahmetullahi teâlâ aleyh) zamânýnda þehirli Ahmed Paþa Rumeli vâlisi idi. Manastýr´da ikâmet et­tiði sýrada Ahmed Akvâvî hazretleri ile eskiden dostluðu olduðundan do­layý onu dâvet etmiþti. Sohbet sýrasýnda velîlerden bâzýlarýnýn bâzý mey­veler ortaya çýkardýðýndan bahsedildi. Þeyh hazretleri o iþler mârifettir, kerâmet deðildir. Kemâl ehli arasýnda bu nevi iþler makbul deðildir." bu­yurdu. Sonra bir karpuz çekirdeði getirtip, ocakta yanan ateþin içine attý. Karpuz çekirdeði ateþ içinde filizlenip büyüdü. Ateþten dýþarý taþtý. Koca bir karpuz kökeni oldu. Bir saat içinde karpuz yetiþti. Bu karpuzu koparýp kestiler ve yediler. Çekirdeklerini ve kabuklarýný ateþe atýp yaktýlar. Son- ra buyurdu ki: "Bu gibi iþler kerâmet deðildir. Böyle þeylere aldanýp gönül vermeyiniz. Böyle þeyler riyâzetle de meydana gelebilir. Kemâl ehli böyle þeylerle meþgûl olmamalýdýr."

Þam´ýn büyük velîlerinden Ukayl el-Münbecî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin hikmetli sözleri çoktur. Kendisine "Mârifet nedir?" de- nildi. O; "Mârifet odur ki, ona kavuþmakla Allahü teâlâ her þeyden üs­tün tutulur." buyurdular.

"Bir kimse kendisi için üstünlük iddiâ eder veya söz söylemekte ileri giderse, o mârifet sâhibi olamaz ve Allahü teâlâyý tanýyamaz." buyurdu. Sýk sýk Allahü teâlâdan korkmanýn ehemmiyetini bildirirdi. Bu sebeple; "Allahü teâlâdan korkmak, her iþin baþýdýr. Fakat bu herkeste baþkadýr." buyurdular.










radyobeyan