Kalb By: armi Date: 26 Ocak 2010, 18:21:16
Kalb
Evliyânýn meþhûrlarýndan Ahmed bin Âsým Antâkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, "Allahü teâlâya kendisiyle yakýn olabileceðimiz en üstün þey nedir?" diye sordular:"Kibir, riyâ, haset (çekememezlik), gýybet, kin, kýzma, dünyâya düþkünlük, uzun emel sâhibi olmak gibi, insanýn içine dâir günahlarý (kalp hastalýklarýný) terk etmektir." buyurdular.
Bunun üzerine "Ýnsanýn içine ait günahlarýnýn, dýþýna ait günahlardan üstün olmasý nasýl olur?" diye sorduklarýnda: "Çünkü, bâtýna ait günahlar terkedilince, zâhirî (dýþ) günâhlar kendiliðinden kaybolur." buyurdular.
Ahmed bin Âsým Antâkî hazretlerine; "Kalbin selâmeti nedir. Kalbimizi mânevî hastalýklardan korumak için ne yapalým?" denildikte de þu veciz ve tesirli sözlerini söyleyiverdi:
"Kalbin mânevî hastalýklardan muhâfazasý için þunlara dikkat etmek lazýmdýr: 1. Ahlâký güzel olanlarla oturmak, 2. Kur´ân-ý kerîm okumaya devâm etmek, 3. Fazla yemek yememek, 4. Gece namazlarýna devâm etmek, 5. Seher vaktinde Allahü teâlâya yalvarmak, istiðfâr etmek (Allahü teâlâdan af ve maðfiretini istemek)."
Evliyâ sultan Ahmed Câhidî Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Talebelerinden birisi sohbet esnâsýnda kalbin ne þekilde terbiye edileceðine dâir sorduðu suâle þu cevâbý verdi:
"Tarîkatlarda asýl olan kalbin çeþitli hastalýklarýndan temizlenerek þifâ bulmasýný temin etmek, onu güzel sýfatlarla süslemektir. Allahü teâlâya yaklaþmanýn yollarý tövbe, nefsini hesâba çekme, yaptýðý iþlerden gurura kapýlmama ve ümitli olmak gibi kalbî makamlarla, doðruluk, samîmiyet, ihlâs, sabýr gibi güzel hasletlerdir. Tasavvuf yolunda yürüyen kimse bu vasýflarýyla cenâb-ý Hakk´a yaklaþýrsa, mârifet ehlinden olur ve bu sûretle en yüksek derecelere kavuþur."
Buhârâ´da yetiþen en büyük velîlerden Alâeddîn-i Attâr (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) anlatýr: "Derviþlerden biri, birgün bana, kalbin nasýl ol- duðunu sordu.
"Nasýl olduðunu bilmiyorum." dedim. O;
"Ben kalbi, üç günlük ay gibi görüyorum." dedi. Bunu üstâdým ve efendim Þâh-ý Nakþibend hazretlerine anlattým.
"Bu, onun kalbine göredir." buyurdu. Ayakta duruyorduk. Ayaðýný ayaðýmýn üzerine koydu. Birden kendimden geçtim. Bütün mevcûdâtý, Arþ-ý a´lâyý kalbimde bir arada gördüm. Kendime gelince;
"Gördüklerini anlat." buyurdu. Anlattým. Bunun üzerine;
"Gönül budur. O derviþin sandýðý gibi deðil. Allahü teâlâya, kalbin yakýn olduðu kadar hiçbir þey yakýn deðildir. Mahlûklarýn en üstünü, en þereflisi kalbdir. Kalb, bilinmiyen sýrlarla dolu bir âlemdir, her þeyi kendinde bulundurur. Görüldüðü gibi kalb, her þeyden geniþ bir latîfedir. Böyle olunca, onu bir kimse nasýl anlayabilir. Bunun için hadîs-i kudsîde Allahü teâlâ; "Yere ve göðe sýðmam, mü´min kulumun kalbine sýðarým." buyurdu. Bu, derin sýrlardandýr." buyurdular.
Alâeddîn-i Attâr hazretleri; Gönülde Allahü teâlânýn sevgisini bulundurmak hakkýnda: "Bir kimse susup duruyorsa, onun bu hâli, þu üç þeyden boþ olmamalýdýr. 1. Gönüle kötü duygularýn girmesini önlemek, 2. Allahü teâlâyý sessiz sessiz zikretmeyi, anmayý saðlamak, 3. Kalb hallerini gözetmek.
"Gönüle Allahü teâlânýn düþüncesinden baþkasýný koymamaya çalýþmak zordur. O gönüle gelen þeyleri tamâmen atýp uzaklaþmak ise, mümkün deðildir. Yirmi sene gönlüme bir þey koymamaya çalýþtým. Sonra yine geldi. Geldi ama, gönlümde yer bulamadý."
"Amellerin en güzeli, gönülden geçenleri araþtýrmaktýr. Ýyi mi geliyor, kötü mü geliyor bilmektir." Buyurdular.
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin on ikincisi olan Ali Râmitenî (rahmetullahi teâlâ aleyh) talebelerinin zaman zaman sohbetlerinde sorduðu suâllere karþý þöyle buyurdular: "Allahü teâlâ, mümin bir kulunun gönlüne bir gecede üç yüz altmýþ defâ nazar eder." sözünün mânâsý þudur: "Kalbin, vücûda açýlan üç yüz altmýþ penceresi vardýr. Gönül, Allahü teâlânýn zikriyle kaynayýp coþunca, Allahü teâlâ o kalbe nazar eder. Bu nazar ile kalbe doðan feyzler ve nûrlar, bu üç yüz altmýþ koldan bütün vücûda yayýlýr. Böyle nûrlarýn ve feyzlerin yayýldýðý bir uzuv, kendi haline göre zevkle ibadet eder, yapýlan tâat ve ibâdetlerden lezzet alýnýr."
Bir gün bir kiþi Ali Râmitenî hazretlerinin huzuruna gelip, kalbinin daðýnýklýðýndan ve kendisini ibâdetlere tam veremediðinden bahsetti. Þeyh hazretleri þu þiiri okudular:
Birisiyle oturup kalbin toparlanmazsa,
Kalbindeki dünyâ derdini senden almazsa,
Onun ile sohbetten etmez isen teberrî,
Sana yardýma gelmez azîzândan hiçbiri.
Büyük velîlerden ve fýkýh âlimi Ayn-ül-Kudât Hemedânî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde þöyle buyurdular: "Kalp, Allahü teâlânýn evidir. Dâvûd aleyhisselâm; "Yâ Rabbî! Seni nerede arayayým!" deyince, cevap olarak; "Ben, benim için kalpleri kýrýlmýþ, benim için kalpleri harâb olmuþlarýn (evliyânýn) yanýndayým." buyruldu. Yine bu mânâdaki hadîs-i kudsîde buyruldu ki: "Yere ve göðe sýðmam, ancak mümin kulumun kalbine sýðarým."
"Hadîs-i þerîfte buyruldu ki; "Allahü teâlânýn öyle kullarý vardýr ki, kalbleri güneþten daha parlak, fiilleri (amelleri) peygamberlerin amelleri gibidir (yâni kerâmetleri vardýr). Onlar, Allah katýnda þehîdler mertebesindedirler."
Bir talebesine þöyle nasîhat etti: Kalbinin ürperdiði iþi yapma! Nefsine uyma! Þüphe ettiðin iþlerde kalbine danýþ! Hadîs-i þerîfte buyruldu ki: "Nefse sükûnet ve kalbe ferahlýk veren iþ, iyi iþtir. Nefsi azdýran, kalbe heyecan veren iþ günahtýr." Yine hadîs-i þerîfte; "Helâl olan þeyler bellidir. Haramlar da bildirilmiþtir. Þüpheli olanlardan kaçýnýz. Þüphesiz bildiklerinizi yapýnýz!" buyruldu. Bu hadîs-i þerîf gösteriyor ki, þüphe edilen ve kalbi sýkan þeyi yapmamalýdýr. Þüphe edilmeyeni yapmak câiz olur. Þüpheli bir þeyle karþýlaþýnca, eli kalb üzerine koymalý. Kalp çarpmasý artmazsa, o þeyi yapmalý. Eðer fazla çarparsa, yapmamalýdýr. Hadîs-i þerîfte buyruldu ki: "Elini göðsüne koy! Helâl þeyde kalp sâkin olur. Haram þeyde çarpýntý olur. Þüpheye düþersen yapma! Din adamlarý fetvâ verseler de yapma!" Îmâný olan kimse, büyük günâha düþmemek için, küçük günahtan kaçar.
Mýsýr´ýn büyük velîlerinden Ebüssü´ûd Ebü´l-Aþâir el-Bâzinî (rah- metullahi teâlâ aleyh) bir vâzýnda, güzel ahlâkýn ve kötü huylarýn menþe- ini, kaynaðýný þöyle anlattý: "Bütün güzel huylar kalbden, kötü huylarýn tamâmý ise nefsten doðar. Ýyi huylu olmak istediðini söyleyen doðru söz- lü bir kimse, hemen nefsini tezkiye edip, dînin emir ve yasaklarýna itâat eder bir hâle getirmeli, kalbini de tasfiye ile, Allahü teâlâdan baþka þey- lerin sevgisini ondan çýkarmalý, bütün günahlar ve kötü düþüncelerden temizlemelidir. Tâ ki böylece, kötü huylar, güzel ahlâka çevrilmiþ olsun. Kötü huylar gidip, yerini iyi huylar alýnca, kalbden þek ve þüphe kalkýp, yerini tasdîk alýr. Þirk yok olur. Gizli ve âþikâr Allaha ortak koþulmaz. Kalpte ve bütün âzâlarda Allahü teâlânýn tevhîdi yâni O´nu, eþi ve benze- ri bulunmayan tek bir varlýk olarak tanýmak hâsýl olur. Dilde ve kalpteki çekiþme duygusu yok olup, Hakka teslimiyet meydana gelir. Baþa gele- ne ve emredilene kýzýp îtirâz etmek þöyle dursun, tam teslimiyet hâli hâ- sýl olup, cenâb-ý Hakkýn takdîr ettiði her þeye râzý olunur. Her iþ, Allahü teâlâya ýsmarlanýr. Gaflet sona erer, cenâb-ý Hakka yakýnlýk ve her ân O´nunla olmak düþüncesi hâsýl olur. Tefrikadan kurtulup, cemiyyete, yâni Allahü teâlânýn dostlarý ile bir ve berâber olmaya çalýþýlýr. Tabiatýndaki sertlikler, kabalýklar, kýrýcý ve incitici davranýþlar yok olup, onlarýn yerini yumuþaklýk, latîfeler ile güzellikler ve tatlýlýklar alýr.
Kalb temizlenip, nefs doðru yola girince, insanýn her hâli deðiþir. Artýk kimsenin ayýplarý görülmez olur. Gözler, insanlarýn hep iyi hâllerini görür. Onlara karþý kalbde bulunan katýlýk, acýma duygusu, þefkat ve merhamete dönüþür. Kin, hased gibi düþmanlýklar terkedilip onlara nasîhat etmek, hep iyilik yapmak duygularý ortaya çýkar. Ýnsanlar arasýnda düþmanlýklar tamâmen ortadan kalkýp, herkes birbirine nasîhat etmeye baþlar. Güzel ve tatlý nasîhatlerle, insanlar birbirini doðru yola çaðýrýrlar. Artýk bundan sonra, cenâb-ý Hakkýn rýzâsýna kavuþmak isteyen bir kimsede, nazlanmak kalmaz, korku baþlar. Bu korku ondaki hâllerin iyiliðe çevrilmesi sebebiyledir. Kendisinde iyi hâllerin meydana çýktýðý kimse, kusûrunu bildiði ve aczini anladýðý için korkar ve kusurlarýnýn hesâba sýðmayacak kadar çok olduðunu bilir. Allahü teâlânýn kendi üzerindeki hakkýný, hiçbir zaman ödeyemeyeceðini, kendisine nasîb edilen sayýsýz nîmetlerin, hayýrlý iþlerin þükrünü yapmaktan âciz olduðunu anlar. Ýþte bu anlayýþa eriþen kimse, Allahü teâlâya hakký ile kulluk etmeye baþlar. Kalbinde tam bir tevhîd hâsýl olur. Gönlündeki mâbûdlar teker teker yýkýlýp gider. Hâlleri ve yaþayýþý güzelleþir. Cennet´tekilerin yaþayýþý gibi, hep Allahü teâlâ ile berâber olarak yaþar. Daha dünyâda iken, Cennet hayâtý yaþamaya baþlar. Buraya kadar sayýlan bu güzel huylarýn hepsi, peygamberlerin, sýddîklarýn, evliyânýn, sâlih kullarýn, ilmiyle amel eden âlim- lerin ahlâkýdýr."
Ebüssü´ûd el-Bâzinî hazretleri; Nasihat isteyen bir talebesine þöyle buyurdu: "Bir kimse, seni dünyâlýk þeylerle anar ve senin yanýnda onlarý överse, ondan kaçýn! Yine bir kimse, Rabbine karþý senin gaflete dalmana sebeb olursa, ondan yüz çevir, derhal ayrýl! Dünyâ sevgisini doðuran her türlü maddî düþünceyi ve buna benzer meþgaleleri kalbinden söküp at. Seni, Allahü teâlâyý hatýrlamaktan alýkoyan her ne olursa olsun, bundan yüz çevir! Kafanda ve kalbinde yer eden lüzûmsuz hâtýralarla oyalanýp durmaktan sakýn. Böyle düþüncelerden keder meydana gelir. Çok kerre kederden de gaflet hâsýl olur. Böyle olunca, insanda nefsânî arzular harekete geçer. Bu istek kuvvet bulunca, boþ ve faydasýz þeylerle uðraþmak arzusu hâsýl olur. Bu arzular gâlip gelince, kalp zayýflar ve nûru söner. Çok defâ tamâmen telef olur ve akýl ondan sýyrýlýp gider. Artýk bundan sonra, sanki kalbin üzerine bir perde gerilmiþ olur."
Kalbin temizlenmesi, Allahü teâlâdan baþkasýna orada yer vermemekle ve tam bir sadâkat ile olur. Kalbin bozulmasý da, Allah´tan baþkasýna gönül baðlamak, baþkalarýný O´na ortak koþmakla ve riyâ, gösteriþ yapmakla olur. Kalpte tevhîdin, tek olan Allah´a baðlýlýðýn bulunduðunun alâmeti; O´nunla berâber bir ikincisinin olmadýðýný her ân müþâhede etmektir. Bu da, ancak Allahü teâlâdan korkmak ve her þeyi O´ndan ümîd etmekle anlaþýlýr. Sadâkatýn alâmetine gelince; fânî olan her þeyden soyunmak, yâni onlara baðlýlýðý kalpten çýkarmak ve ebedî, sonsuz var ola- na baðlanmaktýr. Görünüþte var olan her þey, zaten yok olacaktýr. Kalbi- nin mahlûkâta meylettiðini fark ettiðin zaman, orada þirk var demektir. Ondan þirki temizlemeye bak, kalbini þirkten uzak tut. Kalbinde dünyâya karþý bir meyil gördüðün zaman, orada bir þek, þüphe var demektir. Der- hal ondan kalbini temizle!
Dâimâ Allah´a istigfâr edici olman lâzýmdýr. O´na istigfâr etmekten, yalvarýp baðýþlanmaný istemekten âciz kalýrsan; o takdirde, Allahü teâlâ ile meþgûl ol, dâimâ O´nu hatýrla. Bundan da âciz kalýrsan, Allah´a tâat ve kulluk ile meþgûl olmalýsýn. Artýk, Allahü teâlâya tâat ile meþgûl olmaktan, seni herhangi bir þeyin alýkoyacaðýný sanmýyorum. Senin için, bundan uzaklaþmana yol açacak bir özür kapýsý da göremiyorum. Çün- kü, insaný yükseltecek þeylerin baþý tâattýr. O´na kulluk etmektir. O´nu terk eden, terakkî yoluna giremez ve yükselemez."
Âlim ve evliyânýn büyüklerinden Hakîm-i Tirmizî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Kalbin kýymetini ve vaktin ehemmiyetini þu sözleriyle beyân etti ve: "Kalbin ve vaktin, sana bir sermayedir. Fakat sen kalbini kötü zanlarla (Allahü teâlânýn sevgisinden baþka þeylerle) doldurdun. Vaktini de mâlâyânî, boþ ve faydasýz þeylerle geçirdin. Ýflâs etmiþ, ser- mâyesini kaybetmiþ olan bir kimse, nasýl kâr edebilir?" buyurdular.
"Kalblerin kemâli, Allahü teâlâdan korkmaktaki kemâl ile, nefslerin itminâna kavuþmasý (azgýnlýk ve taþkýnlýktan kurtulmasý) da, takvânýn (haramlardan uzaklaþmanýn) kemâli iledir."
Büyük velîlerden Mimþâd ed-Dîneverî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýnsanýn tapýndýðý, yâni ömrünü kendisi için harcayýp, çok sevdiði þeyler çeþit çeþittir. Ýnsanlarýn bir kýsmý, nefsine, bir kýsmý çocuðuna, bir kýsmý malýna, bir kýsmý parasýna, bir kýsmý hanýmýna, bir kýsmý, makam ve mevkiye tapar. Herkes gönlünü bunlardan birisine baðlamýþtýr. Bunlarýn baðýndan kurtulmak çok zordur. Bunlara tapýnmaktan sadece; kendine, malýna, makamý ve mevkiine güvenmeyip, her þeyin sâhibi ve yaratýcýsý Allahü teâlâya hakkýyla kulluk yapamadýðýný bilip, yaptýklarýný hep kusurlu ve noksan görerek, nefsini ayýplayanlar kurtulabilir."
"Bir kimse yalnýz Allahü teâlâyý düþünürse, ona hiçbir þey ve kimse zarar veremez."
"Sâlihlerle sohbet etmek, onlarla berâber bulunmak kalpte iyilik meydana getirir. Bozuk kimselerle sohbet etmek ve onlarla berâber bulunmak kalpte fesâd ve kötülük meydana getirir."
"Hocalarýmýn huzûruna girdiðim zaman, onlarý görmenin ve sohbetlerinde bulunmanýn bereketini istediðim için dünyâ düþüncelerini tamâmen unuttum. Çünkü bir kimse hocasýnýn huzûruna dünyâ, mal ve makam düþüncesiyle girerse onu görmenin ve onunla bulunmanýn bereketini bulamaz ve sözlerinden istifâde edemez."
Hindistan´da yetiþen evliyânýn büyüklerinden Muhammed Osman Sâhib Müceddidî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýnsanýn kalbi gökyüzü gibidir. Bâzan açýk, berrak olur, bâzan da kapalý, kederli (bulut- lu) olur. Kuvvetli düþman olan þeytan ise pusuda beklemektedir. Kim bilir hangi hîlesi ile zavallý insaný aldatmak için devamlý uðraþýr. O halde Alla- hü teâlâya tevekkül ederek, kulluk vazîfesini yapmaya bakmalý, hiçbir þe- ye iltifat etmeden kalbin selâmete kavuþmasý için çalýþmalýdýr. Ýstikâmet üzere olmalý ve bu yoldan hiç sapmamalýdýr.
Dünyâ bir fýrsat yeridir. Zarûrî iþler dýþýnda bâtýný, kalbi toparlamakla meþgûl olmalý. Bu, her iþten mühimdir. Aslâ ihmâl edilmemelidir. Bu dün- yâda vakit iyi ameller yapma zamânýdýr. Yoksa yarýn âhirette piþman ol- maktan baþka bir þey ele geçmez."
Evliyânýn büyüklerinden Muhammed Pârisâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Üç kimse, Kur´ân-ý kerîmin mânâsýný anlýyamaz. Birincisi; Arabîyi iyi bilmeyen ve tefsîr okumamýþ, ilmi olmýyan kimse. Ýkincisi; büyük bir günâha devâm eden fâsýk. Üçüncüsü, îtikâd bilgilerinden birini yanlýþ anlayýp, anladýðýna uymadýðý için hak sözü kabûl etmeyen bid´at sâhibi. Çünkü bid´atýn zulmeti, kalbi karartýr."
"Ýnsaný, Allahü teâlâdan uzaklaþtýran perdelerin en zararlýsý, dünyâ düþüncelerinin kalbe yerleþmesidir. Bu düþünceler, kötü arkadaþlardan ve lüzumsuz þeyleri seyretmekten hâsýl olur. Çok uðraþarak bunlarý kalbden çýkarmak lâzýmdýr. Faydasýz kitap okumak, lüzumsuz þeyler konuþmak da bu düþünceleri arttýrýr. Bunlarýn hepsi, insaný Allahü teâlâdan uzaklaþtýrýr. Kalbin hasta olmasý, Allahü teâlâyý unutmasýdýr. Allahü teâ- lâya kavuþmak isteyenlerin bunlardan sakýnmasý, hayâli arttýran her þeyden kaçýnmasý, uzaklaþmasý lâzýmdýr. Allahü teâlâ, çalýþmayan, sýkýntýya katlanmayan, zevklerini, þehvetlerini býrakmayanlara bu nîmeti ihsân etmez."
"Ýnsanlar, ölüleri dirilteni büyük bildiðinden, Allahü teâlâya yakýn olan- lar, bunu yapmak istemeyip ölü kalbleri diriltmiþler, talebelerinin ölü kalb- lerini diriltmeðe çalýþmýþlardýr. Doðrusu da, kalbleri diriltmek yanýnda ölü- leri diriltmenin hiç kýymeti yoktur. Hattâ abes, yâni faydasýz þeylerle vakit kaybetmek olur. Çünkü ölüyü diriltmek, ona birkaç günlük ömür kazandýrýr. Kalblerin dirilmesi ise, sonsuz hayâta (ebedî saâdete) kavuþturur. Zâten Allahü teâlâya yakýn olanlarýn vücudlarý kerâmettir. Ýnsanlarý Allahü teâlâya dâvet etmeleri, Hak teâlânýn rahmetlerinden bir rahmettir. Ölü kalbleri diriltmesi, hârikalarýn en büyüðüdür. Ýnsanlarýn selâmeti, onlarýn varlýðý iledir. Mahlûklarýn en kýymetlisi onlardýr. Allahü teâlâ, onlar ile rahmet yaðdýrýyor. Onlar sebebi ile rýzk gönderiyor. Onlarýn sözleri devâdýr. Acýyarak bir bakýþlarý þifâdýr. Allahü teâlânýn lütuflarý, ihsânlarý, onlarýn bulunduðu yerden eksik olmaz. Yanlarýnda bulunanlar kötü olmaz. Onlarý tanýyanlar mahrûm kalmaz."
Ýstanbul´da medfûn bulunan en büyük üç evliyâdan biri olan Seyyid Murâd-ý Münzâvî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Allahü teâlâ insaný kalp ve bedenden meydana gelen bir varlýk olarak yaratmýþtýr. Be- denin ve kalbin kemâle ermesi, Peygamber efendimizde son bulmuþtur. Ümmetine ise bu kemâlâttan O´na tâbi olduklarý kadar ulaþmýþtýr. Resû- lullah vâsýta olmadan kemâlât gelmez. Allahü teâlânýn âdeti böyledir. Es- hâb-ý kirâm bu kemâlâtý Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemden al- mýþtýr. Tâbiîn ise onlar vâsýtasýyla almýþlardýr. Bâzýlarý da daha çok vâsý- ta ile almýþlardýr. O halde herkesin zâhirî ve bâtýnî kemâlâtý ancak Resû- lullah aleyhisselâm vâsýtasýyladýr.
Bütün bu olgunluklara kavuþmanýn yolu, Allahü teâlâya muhabbettir. Bu muhabbetin ele geçmesi ise Resûlüne tâbi olmakladýr. Nitekim Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen; "Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki: Eðer Allahü teâlâyý seviyorsanýz ve Allahü teâlânýn da sizi sevmesini istiyorsanýz, bana tâbi olunuz. Allahü teâlâ, bana tâbi olanlarý sever." buyuruyor. (Âl-i Ýmrân sûresi: 31)
O halde bu kemâlâta, olgunluklara kavuþmanýn Resûlullah´a tâbi olmaktan baþka yolu yoktur. Ýttibâ da iki kýsýmdýr. Biri zâhiren, diðeri bâtý- nen tâbi olmaktýr. Zâhiren tâbi olmak âlimlerin yazdýklarý bilgilere uymak ile olur. Âlimler Resûlullah´ýn emirlerini, sözlerini ve iþlerini noksansýz ve ilâvesiz aynen yazmýþlar ve zaptetmiþlerdir. Bunlar fýkýh ilmi, hadîs ilmi ve tefsîr ilminde bildirilmiþtir.
Bâtýnen tâbi olmak ise Resûlullah´ýn beðendiði iþleri yapmak, hallerde ve ahlâkta tâbi olmaktýr. Bunlarýn bir kýsmýný ulemâ beyân etmiþlerdir. Lâkin tamamýný beyân etmeye kelimeler ve ibâreler kâfi deðildir. Ancak bâtýnen mânâ anlatýlabilir. Bu iþle de meþâyýh (tasavvufda yetiþmiþ ve yetiþtirebilen rehberler) vazifelidir."
Yine buyurdular ki: "Allahü teâlâ insanýn yüreðine rûh âleminden bir gönül yâni kalb yerleþtirmiþtir. Bu gönülün; bilmek, tanýmak, istemek, sevmek gibi husûsiyetleri vardýr. Meselâ bu gönüle birbirine zýt iki þeyin sevgisi sýðmaz. Bu gönüle; kendisini yarataný bilmek, O´nu sevmek, rýzâsýna kavuþmayý arzu etmek, Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþmanýn yolu olan Resûlullah´a her bakýmdan tâbi olmak, O´ndan baþka her þeyden alâkayý kesmek, bu geçici dünyâda kalb huzûru içinde vakti Allahü teâlâya ibâdetle geçirmek ve Allahü teâlânýn rýzâsýna muvâfýk þekilde konuþmak lâyýktýr.
Böyle bir gönüle sâhip olmayan bir kimse, insan sûretinde bir mahlûktur. Böyle bir seâdetten mahrûm olan kimse, kat´î olarak hastadýr. Bunun ilâcý ise, gafletten uyanýp piþman olmak, af ve magfiret etmesi için Allahü teâlâya yalvarmak, kabûlünü, tevfîkini ve yardýmýný istemek, üzerinde bulunan Allahü teâlânýn ve kullarýn haklarýný ödemek, hak sâhiplerini râzý etmektir. Eðer o anda bu haklarý ödemek gücüne sâhip deðilse, bunlarý gücü yettiði zaman ödemeye kat´î karar vermeli, sünnet-i seniy- yeye uyup, iþlerinde azîmetlere (nefse zor gelen þeylere) sarýlmalý, bid´at ve ruhsatlardan sakýnmalý, her iþinde ve her hâlinde Resûl-i ekreme ve O´nun Eshâb-ý kirâmýna tâbi olmalýdýr."
Yine buyurdular ki: Îtikâdda ehl-i hak, yâni Ehl-i sünnet ve cemâat îtikâdý üzere bulunup, bilinmesi zarûri olan fýkýh bilgilerini öðrenerek onlara uygun amel etmelidir.
Kalbinde Allahü teâlânýn rýzâsýndan baþka bir þey bulunmamasý için, doðruluk ve ihlâsta kemâl sâhibi kimseler ile konuþmalý, onlarýn sohbetinde bulunmalý, dilde ve gönülde dâimâ Allahü teâlâyý anmalý, bunda aslâ gevþeklik göstermemelidir. Allahü teâlâdan baþka her þeyi unutmalýdýr. Allahü teâlâdan baþkasý hatýra geldikçe istigfâr okumalý, mâsivâdan kurtarmasý için Allahü teâlâya yalvarmalýdýr. Bu þekilde kalb huzûruna kavuþmaya çalýþmalý, zorlama ile de olsa mâsivâyý (Allah´tan baþka her þeyi) unutmaya gayret etmelidir. Zâhirde halk ile bâtýnda Hak ile bulunmalý, böylece gönülde Allahü teâlânýn rýzâsýndan baþkasý kalmamalý, mâsivâyý tamâmen unutmalý, nefsi de benlik dâvâsýndan kurtarýp, kalb huzûru ve rahatlýðý ile kulluða dâir bütün vazifeleri yapmalýdýr. Böylece Allahü teâlânýn lütuf ve ihsâný ile fânî-fillah ve bâkî-billah olunur ve Allahü teâlânýn pekçok feyz ve mârifetlerine kavuþulur.
Bu mertebeye eriþebilmek için, nefy ve isbâtý kendisinde bulunduran Kelime-i tayyibeyi yâni "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah"ý çok söylemelidir... Mânâsý; hak olan mâbûd yalnýz Allahü teâlânýn zât-ý pâki- dir. O´nun rýzâsýndan baþka hakîkî bir maksûd yoktur. Muhammed aley- hisselâm, Allahü teâlânýn resûlüdür. O´na tâbi olmak vâcibdir. Ýþte bu Kelime-i tayyibe ile bahsedilen seâdete kavuþulur.
Evliyânýn büyüklerinden Abdullah bin Muhammed Mürteiþ (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbin, Allahü teâlâdan ve O´nun dost- larýndan baþkasýna meyletmesi, o kalbin hasta olduðuna iþârettir."
Kalbin Allahü teâlâdan baþkasýna meyletmesi, Allahü teâlânýn azâbýný çabuklaþtýrýr."
Suriye´de yetiþen velîlerden Abdurrahmân bin Muhammed es-Sek- kâf (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalb ile ilgili ameller iþleyi- niz. Zîrâ kalb ile yapýlan ameller zâhirî amelleri güzelleþtirir."
Bâzý derslerinde fýkýh ilminin fazîletinden bahsederdi. Bu sebeple oðlu Ömer bütün ömrünü fýkýh ilmini öðrenmeye hasretmiþti. Bir gün dersin bitiminde oðluna þöyle buyurdular: "Ey Ömer! Kalb ile ilgili amellere çalýþ. Çünkü fýkýh âlimlerinde ateþin alevi, tasavvuf ehlinde ise ateþin kor kýsmý vardýr."
Ýstanbul?da yetiþen büyük velîlerden Abdülehad Nûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýki kalbin yok ki, biri ile Allahü teâlâya, diðeri ile Allahü teâlâdan baþkalarýna yönelesin."
Hindistan evliyâsýndan ve hadîs âlimi Abdülhak-ý Dehlevî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin talebelerinden birine yazdýðý bir mektup þöyledir: Þerh-i sadr; göðsün yâni kalbin açýlmasý, en yüce makam, en büyük nîmet ve en azîz ilâhi hediyelerdendir. Zîrâ Hak teâlâ büyüklerin efendisi, kâinâtýn hülâsâsý, habîbi ve Resûlünü bu husûsi ihsân ile nî- metlendirmiþtir.
Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Kalbe îmân nûru girince, geniþler ve açýlýr." Eshâb-ý kirâm (aleyhimürrýdvân); "Yâ Resûlallah! O nûrun kalbe girmesinin alâmeti, iþâreti nedir?" dediler. Buyurdu ki: "Alâmeti, kulun, yüzünü ebedî olan âhirete dönmesi, aldatan ve yoldan çýkaran dünyâdan ve ona tutulmaktan uzaklaþýp kurtulmasýdýr." Dünyâ görünüþte süslüdür, yaldýzlýdýr, ama aldatýcýdýr, hîlecidir. Kendini sevenlerin gönüllerini çalar. Peygamberlik basîreti, gözüyle ve îmân nûru ýþýðýyla bakýlýnca, yakînen görülür ve anlaþýlýr ki, dünyâ iþlerinin temeli sakat ve dayanýksýzdýr. Âhiret ise dâimî ve sonsuzdur. Bu anlayýþa eriþen kimse, yüzünü fânî, geçici dünyâdan çevirir, kalb gözünü sonsuzluk âlemine döndürür ve yolculuk için lâzým olan sevap azýklarýný bulundurur. Kiþinin göðsünün açýlmasýndan nasîbi, bu îmân nûrundan olan nasîbi kadardýr. Bunun da mikdârý kalbindeki ferahlýkla ölçülür. Çünkü nûrun, sînenin açýlmasýnda ve kalbin ferâhýnda tesiri tamdýr. Bu sebeptendir ki, dünyâdaki ýþýðýn bile, gönül rahatlýðýna, kalp ferahlýðýna, karanlýðýn da, sýkýlmaya, daralmaya yol açmasý, sebeb olmasý büyüktür. Bunun için demiþlerdir ki, nefs-i nâtýka (insânî rûh), nûra, ýþýða âþýktýr. Nerede bir ýþýk hüzmesi, demeti parlasa o tarafa döner ve o yöne koþar. Bu yüzden aydýnlýk yerde uyku az gelir. Zîrâ rûh, aydýnlýða nûra olan teveccühü sebebiyle içerden dýþarýya gelir. Karanlýk olunca, içe çekilir ve uykuya dalar.
Beyt:
Sana visâl meclisinde, göz uyku yüzü görmez.
Yüzünün kandili önde, uykuya sýra gelmez.
Anlaþýldý ki, nûrun zuhûru, ferah ve sürûr sebeblerindendir. Kalpler onunla açýlýr. Göðsün açýlmasý geniþlemesi sebeplerinden biri de ilimdir. Ýlim sebebiyle kalb o kadar geniþler, açýlýr ki, onun her köþesi göklerden ve yerden daha geniþ olur. Hepsini içine alýr. Bir kimsenin ilmi ne kadar çoðalýrsa, sînesindeki geniþleme de o kadar artar. Bu ilimden murâd, her ilim deðil, Peygamber efendimizden mîras kalan ilimdir. Peygamberlere ilimden baþka þeyle vâris olunmaz. Hadîs-i þerîfte; "Peygamberler, vâris- lerine, altýn ve gümüþ býrakmazlar. Onlar ilim býrakýrlar." Buyurulmasý o ilme iþârettir. O zamandan bu yana çok vakit geçti. Felsefe karanlýklarý zuhûr etti. Ýslâm semâsýný kararttýlar. Bir kýsým insanlarý yoldan çýkardý- lar. Bunlara ilim deðil, cehâlet demek daha uygun olur.
Göðsün geniþlemesi sebeplerinden biri de, Allahü teâlânýn kullarýna; mal, para, makam ve benzeri þeylerde ihsânda bulunmaktýr. Mal ve para ile olan ihsân ve iyiliðin ne olduðunu herkes bilir. Kimin eli daha açýk ise, kalbi de o kadar geniþtir. Kimin eli kýsa ve kapalý ise, sînesi de o nisbette dardýr. El açýklýðý, cömertlik ve ihsân, Allahü teâlâ ve kullarý katýnda büyük mertebedir. Dünyâ ve âhirette izzettir, iyiliktir ve sevâptýr. Makamla olan ihsân, kimsesiz bir kiþiyi, yanýna veya emrine veya birisinin yanýnda bir iþe koymakla yapýlan ihsândýr.
Göðsün geniþlemesi sebeplerinden biri de, Allah yolunda kahramanlýk, insâf sâhipleri yanýnda doðruyu söylemektir. Bu da gönül açýklýðýna yol açar. Böyle yiðitlik, güzelliklerin baþý ve bütün iyiliklerin kaynaðýdýr. Din yolundaki þiddet ve zorluklar, ancak bununla aþýlýr. "Canýný düþünmeden saldýrdýðý zaman, yiðidin kalbine açýlan ve görünen þeyi, baþkalarý kýrk sene halvette kalmakla göremez." demiþlerdir. Ama bu cesâret ve yiðitlik, Allah için ve Allah´ýn dîninde olursa her þeyden daha yüksektir. Bunun için onlarýn karþýlýðý Âl-i Ýmrân sûresi 169 ve 170. âyetlerinde meâlen bildirilen; "Onlar Rableri katýnda diridirler. Cennet meyvelerinden rýzýklanýrlar. Onlar, Allahýn verdiði ihsândan dolayý, ferah ve sevinç içindedirler." büyük nîmetlerdir. Bundan daha yüksek hangi mertebe olur.
Sînenin açýlmasý sebeplerinden biri de, kalbi, sýfât-ý zemîme, yâni kö- tü sýfatlar denilen; hased, ucb, kibir, riyâ, buðz, kin ve Allah için olmayan mal ve makâm, yâni dünyâ sevgisi gibi kötü huylardan temizlemektir. Çünkü bunlar, þehvet ve nefs topraðýndan yükselen, zulmânî buhar ve dumanlardýr. Kalbi bulandýrýr ve karartýrlar ve göðsün geniþlemesine se- beb olan îmân nûrundan, tevhidden, ilimden, muhabbetten ve zikirden insaný alýkoyarlar. Mahrûm býrakýrlar. Kalb sâhasýný karartýr ve daraltýrlar.
Beyt:
Dýþarý çýkmaz isen tabîat sarayýndan,
Nasýl haberin olur, hakîkat diyârýndan.
Bu güzel sýfatlar, en kâmil, en yüksek, en mükemmel þekilde Resûl-i ekremde mevcûd idiler. O´ndan sonra, uyma mikdârýnca, O´na tâbi olanlarda bulunur. Mütâbeatta, yâni Resûlullah´a uymada, kim daha ileri gitmiþse, göðsü daha çok geniþlemiþ ve kalbi o nisbette nûrlanmýþ olur. Ýmrân sûresi, otuz birinci âyetinde meâlen; "Ey sevgili Peygamberim! Onlara de ki, eðer Allahü teâlâyý seviyorsanýz ve Allahü teâlânýn da, sizi sevmesini istiyorsanýz, bana tâbi olunuz! Allahü teâlâ bana tâbi olanlarý sever." buyruldu. Hiç þüphesiz bir kimse, kimin peþinden gider, adým adým onu tâkib ederse onun kavuþtuðu yere, bu da kavuþur. Gerçi Resûlullah´ýn makâmý daha yücedir, yeri herkesin olduðu yerden yüksektir. O´nun makâmýnda hiç kimse yoktur, herkes O´ndan aþaðýdadýr, ama dâire geniþtir ve etrafýnda makamlar vardýr. O parlayan nûrdan ve gelen feyzden, etrafýnda olanlara da bir þuâ, bir serpinti ulaþýr. Âyet-i kerîmede meâlen; "Biz seni âlemlere rahmet olarak gönderdik." buyruldu.
Bilhassa muhabbet, alâka ve baðlýlýk bu iþte büyük bir esastýr. Çünkü muhabbet, birlikte bulunmayý îcâbettirir. Hadîs-i þerîfte; "Kiþi sevdiði ile berâberdir." buyruldu. (41´inci Mektup)
Suriye´de yetiþen evliyâdan Seyyid Abdülhakîm Hüseynî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretlerinin ömrünün son zamanlarýnda sohbetine ge- len insanlara buyurdu ki: Ýnsanýn kalbi dâimâ Allahü teâlâya baðlý olmalý, Allah insanýn aklýndan, fikrinden hiç çýkmamalý. Ýnsanýn kalbi hem mah- zûn olmalý, hem de Rabbine yalvarýþ içinde bulunmalý. Kiþi ne kadar mahzûn, ne kadar nefsinden ve benliðinden uzaklaþmýþsa Allahü teâlâ- nýn yanýnda o kadar makbûl ve yüksektir. Zâlim olan, zulm eden, zevk ve safâ peþinde koþan kiþinin, elbette Allahü teâlâdan haberi olmaz.
Anadolu´da yetiþen evliyâdan Þeyh Abdülhay Celvetî (rahmetullahi teâlâ aleyh) tasavvufdaki derin ve ince mânâlara vâkýf idi. Kalb (gönül) hakkýnda þöyle buyurmaktadýr:
Hadîs-i kudsîde buyruldu ki: "Ben yere göðe sýðmam. Fakat haramlardan sakýnan temiz mümin kulumun kalbine sýðarým." Allahü teâlâ nefs ile sýr makâmý arasýnda bir kalb (gönül) þehri yaratmýþtýr. Bu þehir dâimâ mâmur olmak ister. Gönlün mâmur edilmesi usta ve mîmâr ile olmaz. Ancak Allahü teâlânýn lütfu ile olur. Hacý Bayrâm-ý Velî talebelerine; "Kalp þehrinizi mâmur ediniz. Allah adamlarýnýn sözlerini dinleyiniz. Ýlim öðreniniz." buyurmuþtur. Yine Aziz Mahmûd Hüdâî; "Talebe Allahü teâlâ- nýn rýzâsýný kazanmakta gayretli olmalý, taþ gibi katý olan kalpleri rehber olan zâtýn terbiyesinde yumuþatmalýdýr. Kalbi yumuþayýnca, bu hâlini hocasýna arz edip, onun tavsiyeleri, yol göstermesi ile önündeki yollar- dan engeller kalkar ve matlubuna, maksûduna kavuþur. Îmân-ý kâmil (ol- gun insan) olur." buyurdu.
Evliyânýn büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalb dünyâ arzularýndan birine baðlý kaldýðý ve geçici lezzetlerden birinin peþine takýlýp gittiði müddetçe, imkâný yok, âhireti sevmiþ olamaz."
Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin Abdülvâhid-i Lâhorî´ye yazdýðý bir mektupta þöyle buyurulmaktadýr:
Kýymetli kardeþimin mektûbu geldi. Kalbin selâmeti için yazdýklarýnýz anlaþýldý. Evet, kalbin selâmeti, onun mâsivâyý unutmasýna baðlýdýr. Öy- le ki, zorla hatýrlatmak isteseler hatýrlayamamalýdýr. Allahü teâlâdan baþ- ka her þeye, yâni mahlûklarýn hepsine "Mâsivâ" denir. Bu hâle "Fenâ-i kalb" denir. Bu yolun birinci basamaðý, bu fenâya kavuþmaktýr. Bu fenâ, vilâyet derecelerine kavuþulacaðýnýn müjdecisidir. Talebeler, yaradýlýþla- rýndaki uygunluklara göre, çeþitli derecelere yükselirler. Çok yükselmek istemeli, bunun için çok çalýþmalýdýr. Çocuklar gibi, yolda önüne çýkan kozalaklara, cam parçalarýna baðlanýp kalmamalýdýr. Hadîs-i þerîfte; "Al- lahü teâlâ, yüksek þeylere kavuþmak isteyenleri sever." buyruldu. Dünyâ iþleri ile çok uðraþmakta, dünyâ iþlerine gönül baðlamak korkusu vardýr. Kalbin selâmete kavuþmasýna da sakýn aldanmayýnýz! Yine geri dönebi- lir.
Dünyâ iþleri ile elden geldiði kadar az uðraþýnýz ki, dünyâya gönül baðlamak tehlikesine düþmeyesiniz! Dünyâya düþkün olmak felâketinden Allahü teâlâya sýðýnýrýz. Dünyâya gönül baðlamayan fakir bir çöpçü, gönlünü dünyâya kaptýran koltukdaki zenginden kat kat daha kýymetlidir. Birkaç günlük hayatta dünyâya gönül vermemek, hiçbir þeye düþkün olmamak için çok uðraþýnýz! Dünyâya düþkün olmaktan ve dünyâya düþkün olanlardan, aslandan kaçmaktan daha çok kaçmalýdýr. (1. cild, 116. mek- tup)
Hindistan´da yetiþen meþhûr velîlerden Abdülvehhâb Müttekî (rah- metullahi teâlâ aleyh) hazretlerini tanýyan Yemenli bir velî, Mekke ve Medîne halkýna bir mektup göndererek; "Ey Harameyn halký! Ýçinizde Allahü teâlânýn nûrunu saçan Abdülvehhâb´ýn kýymetini biliniz ve ondan istifâde etmeye bakýnýz." diye yazmýþtýr.
Yemen´de tanýnan ve halk arasýnda meþhûr olan Seyyid Hâtem, yüksek hâller, kerâmetler sâhibi bir kimseydi. Abdülvehhâb Müttekî hazretleri ile görüþmek için yollara düþtü ve Mekke´ye geldi. Görüþmek için izin istedi. O ise; "Kalblerin görüþmesi yeterlidir, bedenen görüþmeye ihtiyaç yoktur." buyurdu. Seyyid Hâtem; "Bu söze bile râzýyým." diyerek geri dönüp, görüþmeden ayrýldý.
Anadolu evliyâsýndan Abdürrezzâk Ali Efendi (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyururdu ki: "Kalbi Allahü teâlânýn sevgisi ile diri olanýn ölümü hayattýr. Kalbi nefsin arzularý ile ölmüþ olanýn hayâtý ölüdür."
Evliyânýn büyüklerinden Adiyy bin Müsâfir (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Allahü teâlanýn kullarýna verdiði ilk ve en büyük nî- meti, onlarýn kalplerini îmâna açmasý ve kalblerine îmâný yerleþtirmesidir.
Bu nîmetten sonra, Allahü teâlâyý bilmek en büyük nîmettir. Allahü teâlâyý bilmek dînen vâcibdir. Allahü teâlâyý bildikten sonra, O´nun kazâsýna, kaderine, hayrýna, þerrine, azýna, çoðuna, acýsýna, tatlýsýna, mah- bûbuna sevgili gelene ve mekrûhuna kötü gelene rýzâ gösterip, hepsinin Allahü teâlâdan olduðuna inanmak ve teslîm olmak büyük nîmettir. Allahü teâlâ Kur´ân-ý kerîmde meâlen; "Allah, kime hidayet etmeyi diler- se, Ýslâma onun göðsünü açar, gönlüne geniþlik verir. Her kimi de sapýk- lýkta býrakmak isterse, onun kalbini öyle daraltýr sýkýþtýrýr ki, îmân teklifi karþýsýnda göðe çýkacakmýþ gibi olur. Allah, îmân etmeyenler üzerine, böyle âzâb býrakýr." (En´âm sûresi: 125)
Meþhûr velîlerden Ahmed bin Ebü?l-Havârî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Çok günah ve dünyâ sevgisiyle hastalanan kalble- rinizi, dünyâdan soðuyarak ve günahlarý terk ederek tedâvî ediniz."
Yine buyurdular ki: "Kalbinde bir katýlaþma gördüðünde, sâlihlerle sohbet et, onlarla bulun, yemeði azalt, nefsinin isteklerini yapma ve onu sýkýntýlara alýþtýr."
Evliyânýn büyüklerinden Ahmed bin Hadraveyh (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalp, bir takým kaplardan ibârettir. Allahü teâlânýn sevgisiyle dolduðu zaman, nûrun fazlasý diðer uzuvlara yansýr. Bâtýlla dolduðu zaman da, ondaki karanlýk diðer organlara geçer."
Velîlerin büyüklerinden ve Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin imâmý Ahmed bin Hanbel (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) buyururdu ki: "Kulun kalbini ýslâh etmesi, düzeltmesi için, iyilerle berâber olmasý kadar faydalý bir þey yoktur. Yine kulun fasýk- larla berâber olup, onlarýn iþlerine dikkat ve nazar etmesi kadar zararlý bir þey yoktur."
Ahmed bin Hanbel hazretleri; sýk sýk talebesine buyururdu ki: "Her þey için kerem vardýr. Kalbin keremi Halýktan râzý olmak, kadere rýzâ göstermektir."
Ebû Hafs Ömer bin Sâlih Tarsûsî isimli velî bir zât, Ahmed bin Han- bel hazretlerine; "Kalbler ne ile yumuþar?" diye sordu. Baþýný eðip biraz düþündükten sonra; "Evlâdým! Helâl yemekle yumuþar." buyurdu.
Büyük velîlerinden Ahmed bin Mesrûk (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri; "Müminin kalbi Allahü teâlânýn zikri ile kuvvetlenir." buyururdu.
Büyük velîlerden Seyyid Ahmed Rýfâî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Ey oðlum! Kalbinde ufak bir leke görürsen, oruç tut. Gitmez- se, az konuþmaya bak. Gitmezse, günahlardan þiddetle kaç. Yine git- mezse, her hâli iyi bilen Allahü teâlâya yalvarmaya, sýzlanmaya baþla.
Türkistan´da yetiþen büyük velîlerden Ahmed Yesevî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde talebelerine buyururdu ki: Günahlar sebebiyle, paslanan gönüllerin kurtuluþu Allahü teâlâya çok tövbe, istigfâr etmek, her zaman Allahü teâlâyý düþünmek, O´nun râzý olduðu, beðendiði iþleri yapmak ve hiçbir zaman O´ndan gâfil olmamakla mümkündür.
Yine buyururdu ki: "Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kýrma. Kalb kýrmak, Allahü teâlâyý incitmek demektir."
Amasya?da yetiþen velîlerden Ali Hâfýz Efendi (rahmetullahi teâlâ a- leyh) sohbetlerinde buyururdu ki: "Kalp üç þeyle hayat bulur: 1) Dünyâyý sevmemek, 2) Allahü teâlâyý çok zikretmek, 3) Allahü teâlâya yakýn ol- mak.
Kalp dört þeyle ölür: 1) Nefsin arzû ve isteklerini yapmak, 2) Þeytana uymak, 3- Dünyâya dalmak; âhireti, ölümü unutmak, 4- Kötü düþünce- lere sâhib olmak."
Mýsýr evliyâsýndan Ali Havâs Berlisî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri, Allahü teâlânýn izni ile, herkese simâlarýna, makamlarýna göre de- ðil, kalblerindeki duruma göre muâmele ederdi. Birgün, Ali Havâs´ýn ya- nýna nûr yüzlü birisi uðramýþtý. Ali Havâs ona doðru baktý ve þöyle buyur- du: "Allah´ým! Bizi kötü hâle düþmekten muhâfaza buyur." Sonra devâm ederek; "Þüphesiz, Allahü teâlâ bir kulu hakkýnda hayýr murâd edince, nûru onun kalbine koyar. Fakat dýþ görünüþü bakýmýndan diðer insan- lardan birisi gibidir. Allahü teâlâ, bir kulu hakkýnda hayýr murâd etmezse, o þahsýn kalbinde bulunaný yüzüne çýkarýr. Kalbini ise karanlýk kýlar."
Evliyânýn büyüklerinden Ali Ýsfehânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyururdu ki: "Kim kalbini anlayýþlý kýlarsa, o kalp dünyâdan ve dünyâda olan þeylerden yüz çevirir. Kim kalbini cehâlette býrakýrsa, o kalp aldatýcý ve geçici zevklere tâbi olur."
Büyük velî ve Hanbelî mezhebî fýkýh âlimi Ali bin Muhammed bin Beþþâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerinin yanýna bir zât gitmiþti. Üzerinde yünden bir cübbe vardý. Ali bin Beþþâr kendisine, "Kalbini mi güzelleþtirdin, yoksa bedenini mi?" diye sordu. Sonra; "En önemli olan, kalbin güzelleþtirilmesi ve temizliðidir." diye buyurdular.
Meþhûr velîlerden Ali Müzeyyen (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimse, görünüþ îtibariyle sýddîklar mertebesinde de olsa, bir göz açýp kapayacak kadar zaman, kalbi, insaný Allahü teâlâdan uzaklaþtýran þeylere meylederse, o kimse ilerleyemez."
Irak evliyâsýndan Ali Sincârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ, sevdiði kulunun kalbine, kendine arzu etme isteðini yerleþtirir."
Nakþibendî büyüklerinden Alvarlý Muhammed Lütfi (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri talebelerine dâimâ kalp kýrmamak husûsunda telkinde bulunurdu:
Ol fakîr ki, yüzen bakar
Gözlerinin yaþý akar
Mümin olan kalb mi yýkar
Boynuna la´net mi takar
Sakýn incitme bir câný
Yýkarsýn Arþ-ý Rahmân´ý
Bilirsin haram helâli
Bilirsin sevab vebâli
Aman olma lâ-übâli
Terk eyle boþ kîl-u-kâli
Sakýn incitme bir câný
Yýkarsýn Arþ-ý Rahmân´ý
Bu dünya seni terk eder
Devletin hep elden gider
Ölüm bir gün kabre güder
Biri sürer biri yeder
Sakýn incitme bir câný
Yýkarsýn Arþ-ý Rahmân´ý.
Meþhûr velîlerden ve akâid imâmý Amr bin Osman Mekkî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allah bir kimsenin kalbini Ýslâma açmýþ- sa, o kimse Rabbinden bir nûr üzerine olmaz mý hiç." (Zümer sûresi: 22) meâlindeki âyetin mânâsýný sorduklarýnda buyurdu ki: Bunun mânâsý þudur: "Kulun nazarý, vahdâniyet ilminin azametine ve rubûbiyetine, haþmetine düþünce, nazarýna düþen ve gözüne çarpan baþka hiçbir þeyi göremez olur."
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin beþincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: Bir zaman; "Artýk ben, zamânýn en büyük evliyâsýyým." düþüncesi kalbime geldi. Hemen buna piþman olup gönlüm hüzünle doldu. Þaþkýnlýk içerisinde Horasan yolunu tuttum. Bir müddet gittikten sonra; "Allahü teâlâ beni, kendime getirecek birini bana gönderinceye kadar buradan ayrýlmayacaðým." diye niyet ettim ve orada üç gün bekledim. Dördüncü gün diþi bir devenin üzerinde bir gözü görmeyen biri geldi. "Nereden geliyorsun?" dedim. "Sen niyet ettiðin zaman üç bin fersah uzakta idim. Oradan geliyorum. Kalbini koru. "Zamânýn en büyüðü benim." gibi düþünceleri hatýrýna getirme!" dedi ve kayboldu.
Bir defâsýnda Bâyezîd hazretlerinin kalbine þöyle ilhâm olundu: "Ey Bâyezîd! Hazînelerim, baþkalarý tarafýndan yapýlan ibâdetlerle ve güzel hizmetlerle doludur. Sen bize öyle bir þeyle gel ki, o bizde olmasýn." Bâyezîd; "Yâ Rabbî! Hazînende bulunmayan þey nedir?" dedi. Kalbime ilhâm olundu ki: "Âcizlik, zavallýlýk, çâresizlik, zillet ve ihtiyaç."
Evliyânýn büyüklerinden ve kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin on beþincisi olan Þâh-ý Nakþibend Behâeddîn Buhârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hacda iken, Kâbe´yi tavaf sýrasýnda, ak sakallý bir ihtiyârýn, Kâbe´nin örtüsüne sarýlarak aðladýðýný ve göz yaþlarý ile orayý ýslattýðýný gördü. Ýmrenilecek bir hâlde olan ihtiyârýn, bir de kalbine teveccüh etti. Keþfiyle gördü ki, ihtiyârýn kalbi tamâmen dünyâlýk þeylerle meþgûl. Minâ pazarýnda ise genç bir tüccar gördü. Bu genç tüccar, aþaðý yukarý elli bin altýn deðerinde alýþ veriþ yapýyordu. Görünüþte tamâmen dünyâya dalmýþ gözüken gencin kalbine teveccüh ettiðinde, kalbini hep Allahü teâlâyý zikretmekle meþgûl bir hâlde gördü.
Hindistan´da yetiþen büyük velîlerden Behâeddîn Zekeriyyâ (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kalpte Allahü teâlâya olan aþk ateþi yok ise, o kalp ölü bir leþ eti gibidir. Ama aþk ateþi varsa, o kalp, zât-ý ila- hînin ve nîmetlerinin aynasý hâline gelir."
Irak´ta yetiþen evliyâdan Bekâ bin Batû (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kalp, insanlarý kötülükten çekmek ve onlara faydalý ol- mak için çýrpýnmýyorsa, o kalp virânedir."
Büyük velîlerden Biþr-i Hâfî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir sohbetinde buyurdular ki: "Cimrinin yüzüne bakmak, insanýn kalbini karartýr."
Yine buyurdular ki: "Ýki haslet vardýr ki, kalbe sýkýntý verir: Çok konuþ- mak, çok yemek."
Evliyânýn büyüklerinden Câfer bin Süleymân Dâbiî (rahmetullahi te- âlâ aleyh) Mâlik bin Dînâr hazretlerinden naklederek buyurdular ki: "Al- lahü teâlâ kalplere ve bedenlere çeþitli musîbetler verir. Bunlar, rýzýk dar- lýðý, ibâdetlerde gevþekliktir. Bunlardan daha þiddetlisi kalbin katýlýðýdýr."
"Kalp mahzûn olmadýðý zaman, içinde oturan kimse bulunmayan evin harâb olduðu gibi, harâb olur."
"Müminlerin göðüsleri, kalpleri hayýrlý güzel iþler sebebiyle kaynar, coþar. Fâcir kimselerin göðüsleri de kötü iþler yüzünden coþar. Allahü te- âlâ sizin kalbinizden geçenlere, niyetlerinize bakar. Niyetlerinize dikkat ediniz ki, Allahü teâlâ size merhamet etsin."
Ebû Ýmrân el-Cûnî´den naklederek de buyurdu ki: "Mûsâ aleyhisse- lâm kavmine nasîhat ettiði sýrada, kavmi arasýndan bir kiþi, göðsünü aç- mak için gömleðini yýrtýyordu. Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma vahye- derek buyurdu ki: "O gömleðini parçalayan kimseye kalbini bana gös- termek için gömleðini yýrtmamasýný söyle. Yâni benim onun kalbinden geçenleri bilmem için gömleðini yýrtmasý gerekmez."
Tâbiînin büyüklerinden, hadîs âlimi Cübeyr bin Nüfeyr (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Hazret-i Ebû Bekir, bir gün Medîne-i münev- verede, Peygamber efendimizin minberi yanýnda durdu. Resûlullah´ý ha- týrladý ve aðladý. Sonra Resûlullah efendimiz hicretin birinci yýlýnda burada durdu ve þöyle buyurdu, dedi: "Ey insanlar! Allahü teâlâdan âfiyet dileyiniz. Çünkü Allahü teâlâ yakinden sonra âfiyetin benzeri olan bir nîmeti hiç kimseye vermemiþtir." (Âfiyet: Kalbin günah lekesine bulaþ- madýðý, günahlardan sâlim olduðu zamandýr. Evliyâdan birisi; "Yâ Rabbî! Âfiyette olduðum bir gün ihsân eyle!" diye yalvarýyordu. Dediler ki: "Siz âfiyette deðil misiniz?" Buyurdu ki: "Afiyette olduðum gün; Allahü teâlâya hiç bir günâh iþlemediðim gündür.")
Hindistan´da yetiþen çeþtiyye yolunun büyük velîlerinden Nasîruddîn Mahmûd Çýrað-ý Dehli (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; "Derviþlerde görülen haller nasýl meydana gelmektedir?" diye sorulunca, þöyle buyurdu: "Hal, doðru amellerin netîcesindendir. Amel iki kýsýmdýr. Biri beden ile olan amel olup, herkesin mâlumudur. Diðeri kalbin amelidir. Buna "murâkabe" denir. Murâkabe, kalbinde Allahü teâlânýn seni gördüðü ve sana baktýðý düþüncesini dâimâ bulundurmandýr. Önce nûrlar, rûhlara iner. Sonra onun eseri kalplerde, ondan sonra bedende, âzâlarda zâhir olur. Beden ve âzâlar kalbe tâbidir. Kalp harekete gelince, beden de hareketlenir. Eðer derviþ aç uyur, gece yarýsýnda kalkar, ibâdetle meþgûl olur ve kalbini hiçbir þeye baðlamazsa, nûrlarýn rûhlara iniþini görür. Ýsterse þimdi bir kimse gitsin kalbinden bütün düþünceleri çýkarsýn, mücâhedeyi seçsin bu haller ona hâsýl olur. Bunda þüphe yoktur." Sonra þu beyi okudu:
"Eðer kusur varsa, oluyor gözden.
Yoksa yârim gizli deðil kimseden."
Son devir velîlerinden Dârendeli Muhammed Hilmi Efendi (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Gözden yaþ çýkmamak kalp katýlýðýn- dan ileri gelir. O dahi günah çokluðundan gelir. Günah çokluðu ölümü unutmadan ileri gelir. O dahi uzun emel sâhibi olmasýndan ileri gelir. O dahi dünyâyý sevmeden ileri gelir. Dünyâyý sevmek ise bütün günahlarýn baþýdýr."
Yine buyurdular ki: "Herkes hâlinin ne olduðunu þu hadîs-i þerîf ile görsün: "Kalbin hayâtý îmân iledir. Ölümü küfürledir. Sýhhati ibâdet ve tâat iledir. Hastalýðý günâhla meþgûl olma iledir. Uyanýklýðý Allahü teâlâyý zikretme iledir. Uyumasý Allahü teâlâdan gâfil olma iledir."
Ýskenderiye´de yetiþen büyük velîlerden Dâvûd-i Ýskenderî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbin tam bir ihlâs ile "Lâ ilâhe illallah (Allahü teâlâdan baþka hiçbir ilâh yoktur)" diyerek bir defâ Allahü teâlâya yönelmesi, Allahü teâlâdan gâfil olarak yapýlan yer dolusu ibâdetten ha- yýrlýdýr."
"Mümin kullarýn kalbleri, evliyânýn kalblerinin gölgeleri altýndadýr. Evliyânýn kalbleri, enbiyânýn kalblerinin gölgesi altýndadýr. Enbiyânýn kalble- ri de, Allahü teâlânýn inâyet ve yardým nûrlarý altýndadýr."
Yine buyurdular ki: "Bir kimse, sâhibi olan Allahü teâlâyý býrakýr, O´n- dan baþka birine kalb gözünü çevirip, ona bakar ve ona gönül verirse, baþýna þu üç þey gelir: 1. Kalbinde, ilâhî nûrlarý müþâhede etmesine, hakký ve hakîkati görmesine mâni olan perde hâsýl olur. 2. Kalbini hangi sebeple mahlûklara kaptýrdýðýna dâir hesâba çekilir. 3. Allahü teâlâdan baþka bir þeye gönül verdiði ve niyeti bozuk olduðu için azap görür."
"Senin, az amel, nûrlu ve parlak bir kalb ile Allahü teâlânýn huzûruna çýkman; çok amel, fakat nûrsuz bir kalb ile çýkmandan daha hayýrlýdýr."
"Kadir gecesi, o senenin kalbidir. Îmân dolu bir kalb de, içinde bulunduðu cesedin kadir gecesidir."
Büyük velîlerden Ebû Abdullah Nibâcî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: "Allahü teâlâdan gelen þeyleri, nîmetleri ve kendisinden Allahü teâlânýn neyi istediðini bilmeyen kimse, kalbini perdelemiþ olur.
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Abdullah Sübeyhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Seni, herhangi bir þey diðer bir þeyden alýkoymasýn, veya alýkoyan daha üstün olsun. Diðeri eþit olmasýnda hüküm, kalbe gelene göre verilir."
Büyük velîlerden Ebû Ali Dekkâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýnsanlarýn giydiklerini giy, yediklerini ye, fakat kalben onlardan ayrý ol."
"Kalbi kýrýk, hüzün sâhibi olanlar, hüzünlü olmayanlarýn senelerce ka- tedemedikleri, Allahü teâlâya giden yolu bir ayda katederler. Peygamber efendimiz; "Allahü teâlâ, kalbi hüzün içinde olan bütün kullarýný sever."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Amr ez-Zücâcî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin sohbetini Harem-i þerîfte herkes dinler, konuþmaya baþladýðýnda herkes büyük bir huþû içerisinde kendinden geçerdi. Fazîletleri üstünlükleri pek çoktu. Mekke-i mükerremede mücâvir yâni komþu olup geçici kalanlar için; "Kim ki Harem-i þerîfte mücâvir kalýrken, kalbini Allahü teâlâdan baþkasýna baðlarsa, ziyân içinde olduðunu kendi hâli ile açýða çýkarmýþ olur." buyurur, gelenleri îkâz ederdi.
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr-i Dükkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kalpte Allahü teâlâya kavuþmak arzusu doðar, bu aþk- la yanarsa, beþeriyet kötülükleri o kalbden ayrýlýr."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr Kettânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Ölümü yaklaþtýðý zaman, "Hayatta iken ne durumda idin de, bu makâma ulaþtýn?" diye sordular. "Þâyet ecelim yaklaþmamýþ olsaydý söylemezdim." dedi ve devâm etti: "Kýrk yýl kalbimin bekçisi oldum. Alla- hü teâlâdan baþka her þeyi kalpten uzaklaþtýrdým. Nihâyet kalp, Allahü teâlâdan baþkasýný bilmez hâle geldi."
Evliyânýn meþhurlarýndan Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin talebelerinden Bekr-i Sugdî; "Hocam, ibâdetini Allahü teâlâyý tâzim için yapardý. Ondan karþýlýk almak için deðil." derdi.
Yine talebelerinden Hâþim-i Sugdî nakleder: Ebû Bekr-i Verrâk hazretleri buyurdular ki: "Çok uyumak, çok yemek, çok konuþmak gönlü katýlaþtýrýr."
"Çok sözden murâdým hayýr ve þerden bahsederken sarfedilen sözlerdir. Hiçbir iþe yaramayan kelimeler ise, deðil katýlaþtýrmak, kalbi öldürür bile."
Ebû Bekr Verrâk hazretleri buyurdular ki: "Uzuvlarýný nefsinin istekleriyle tatmin ederek memnun eden, kalbine piþmanlýk aðacý dikmiþ demektir."
"Kalbin altý hasleti vardýr: Hayâtý ve ölümü, sýhhati ve hastalýðý, uyanýklýðý ve uyumasý. O, hidâyetle diri olur. Dalâletle ölür. Temizlik ve saflýkla sýhhat bulur. Dünyâya meyletmek ve kararmakla hastalanýr. Zikirle uyanýr, gafletle uyur. Bunlardan her birinin alâmetleri vardýr: Kalbin diriliðinin alâmeti; iyiliðe raðbet, kötülükten el çekmek ve hayýrlý amel iþlemek. Ölümü de bunlarýn tersidir. Sýhhati, bunlarla sýhhat ve lezzet bulmasý, hastalýðý da tersidir. Uyanýklýðýnýn alâmeti duymasý ve görmesidir. Uyumasý da saðýrlýðý ve körlüðüdür."
"Seçilmiþlerin kalbleri temiz, ahlâklarý güzeldir. Onlar insanlarýn önderleridir. Ýnsanlarý hayýrlý amellere dâvet eder, sultan ve devlet adamlarýna emr-i mârûf nehy-i anilmünker yaparak, yâni Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný bildirerek huzur ve âsâyiþi saðlarlar. Seçilmiþler bozulduðu zaman yalancýlar hâkim olur.
Suriye´de yetiþen velîlerden Ebû Ýshâk Ýbrâhim bin Müvelled (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Baþlangýçta; "Ýnsan, kalbini düzeltmek için meþgûl olduðu zaman mahluklar ondan korkarlar." sözünü kendisine düstûr edinen Ebû Ýshâk Ýbrâhim bin el-Müvelled, her an Alla- hü teâlâyý düþünür, O´nunla meþgûl olurdu. Bu sebeple de diðer mahluk- lar ondan korkarlardý.
Büyük velî ve Mâlikî mezhebi fýkýh âlimi Ebû Midyen Maðribî (rah- metullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sýrasýnda buyurdular ki: "Kalp, birçok tarafa yönelebilir. Onu hangi tarafa yönlendirirsen, diðer taraflarý kapalý kalýr. Bir kimse dünyâ ve âhiretin ikisine birden yönelemez. Bunlardan bi- ri diðerine mâni olur."
Yine buyurdular ki: "Kalbinde, kendisini kötülükten koruyan bir kuvvet bulunmayan kimse, harâb olmuþtur."
"Allahü teâlâ, vicdanlardaki gizli sýrlara, insanýn her nefeste ve her haldeki hâline muttalîdir, hepsini bilir. Hangi kalbi kendisine yönelmiþ görürse, onu felâketlerden, sýkýntýlardan, sapýklýklardan ve fitnelerden muhâfaza eder."
Baðdat´ta yetiþen evliyânýn büyüklerinden Ebû Muhammed er-Râsibî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki; "Allahü teâlâ- nýn haram ettiklerinden sakýnan bir kalpten, dünyâ sevgisi ve arzularýna düþkünlük çýkýp gider."
Niþâbur´da yetiþen büyük velîlerden Ebû Muhammed Râzî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) hazretlerine; Þikâyet ve gönül darlýðýndan suâl edildi. Cevaben; "Þikâyet ve gönül darlýðý, mârifet azlýðýndan Allahü teâlâyý tanýmamaktan ileri gelir." buyurdular.
Büyük velîlerden Ebû Osman Maðribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimse zenginlerle sohbeti, fakirlerle bulunmaya tercih ederse, kalbi ölür."
Tasavvuf büyüklerinden Ebû Yâkûb Nehrecûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine birisi gelip; "Benim kalbimde bir katýlýk var. Bâzý kimselerle istiþârede bulundum. Bana çeþitli tavsiyelerde bulundular. Fakat kalbimdeki bu katýlýk, yine gitmedi. Bunun üzerine Ebû Yâkûb; "Onlar ha- tâ etmiþler. Sen þöyle yap, herkes uyuduðu zaman, Kâbe-i muazzama- daki Mültezeme´ye (Hacer-ül-esved ile Kâbe-i muazzamanýn kapýsý a- rasýndaki yere) git, orada namaz kýl. Allahü teâlâya yalvarýp yakar. Yâ Rabbî! Ýþimde þaþýrýp kaldým. Bana yardýmýný ihsân eyle diye duâ et." dedi. O þahýs da Ebû Yâkûb´un dediði gibi yaptý. Kalbindeki o katýlýk gitti.
Meþhûr velîlerden Ebü´l-Abbâs Dîneverî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Gözler bakmakla görür, kalblerin mükâþefesi, görüp açýlmasý ise, her an cenâb-ý Hakk´ý zikredip onu bir an unutmamakla olur."
Endülüs?te ve Mýsýr?da yetiþmiþ olan büyük velîlerden, Mâlikî mezhebi fýkýh âlimi Ebü?l-Abbâs-ý Mürsî (rahmetullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinin birinde buyurdular ki: "Yaðcýdan yað satýn alýrken, normalinden kýl kadar fazla yað isteyen, satýn aldýðý mikdârdan fazla olarak, satýcýnýn elindeki malda gözü olan kimsenin dîninin kuvveti kýl gibi zayýftýr. Bunun gibi, kömürcüden kömür alan kimse, normal alacaðý tamam olduktan sonra; "Biraz daha ver!" diyen, yâni aldýðý ile yetinmeyen, kalanda gözü olan kimsenin kalbi, o kömürden daha karadýr."
Ebü´l-Abbâs-ý Mürsî rahmetullahi aleyh kerâmet sâhibi olup, kendisine gelenlerin hallerini, derecelerini, Allahü teâlâ indindeki mertebelerini, Allahü teâlânýn izni ile bilirdi. Gelenlere de hallerine göre iltifât ve ikrâmda bulunurdu. Bâzan huzûruna, görünüþte dînin emirlerine çok baðlý birisi gelir, ona hiç iltifât etmez, daha sonra görünüþ îtibâriyle günahkâr bir kimse gelir ona iltifât eder, yakýnlýk gösterirdi. Birincisinin, ibâdetine ve ilmine güvenerek geldiðini, ikincisinin ise, aþaðý gönüllülükle, kýrýklýkla geldiðini, dolayýsý ile ikinci gelenin birinciden hayýrlý olduðunu bildirirdi.
Evliyânýn büyüklerinden Ebü´l-Abbâs Seyyârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "Gönlünün Cennet bahçesi misâli çok güzel olmasý için Allah yolunda yürüyen bir kimse hangi ameli iþlemelidir?" dediler. Cevâbýnda; "Allahü teâlânýn emirlerini yapmaya ve yasaklarýndan sakýnmaya sabýrla devâm etmek, sâlihlerle berâber olup, sohbetlerinde bu- lunmak ve dostlarýna hizmet etmekle." buyurdu. Yine; "Bu yolda ilerle- mek nasýl mümkün ve kolay olur?" diye sorulunca; "Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýna riâyet etmek ve sâlihlerin sohbetine devâm etmekle." bu- yurdular.
Yine buyurdular ki: "Her kim kalbini Allahü teâlâya karþý sadâkat üze- re muhâfaza ederse, sýdk üzere olursa, Allahü teâlâ onun dilinden hikmet akýtýr."
Evliyânýn önde gelenlerinden Ebü´l-Fadl Ahmedî (rahmetullahi teâlâ aleyh) kalp ve gönül temizliðinden anlatýrdý. Bu hususta; "Ýçinizi hýrs, kin, hased gibi kötü huylardan temizleyiniz. Bunlardan biri varken kimse size yakýn olmaz. Böyle olunca Allahü teâlânýn sevgisi kalbinizde meydana gelmez." derdi.
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin altýncýsý olan Ebü´l-Hasan-ý Harkânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) birgün sohbetinde bulunanlara þöyle sordu: "Dünyâda en iyi þey nedir?" Orada bulunanlar; "Siz, bizden daha iyi bilirsiniz. Siz bildirin." dediler. Bunun üzerine Ebü´l-Hasan hazretleri, "En iyi þey, Allahü teâlâyý unutmayan gönüldür." buyur- dular.
Büyük velîlerden Ebü´l-Hayr el-Akta (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalp; niyetleri düzeltmek, yaptýklarýmýzý sýrf Allah için yapmakla, riyâ ve gösteriþ kirlerinden temizlenir. Beden de, Allahü teâlânýn velî ve sâlih kullarýna hizmet etmekle kýymet kazanýr."
Baðdât´ýn büyük velîlerinden Ebü´l-Hüseyin Nûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ bütün kalplere nazar kýldý. Kendisini görmeye Muhammed aleyhisselâmýn kalbinden daha þevk ve iþtiyak duyan bir kalp bulmadý. O sebeple Allahü teâlâyý görme ve O´nunla konuþma hâlini çabuklaþtýrmak için kendisine mîrâcý nasîb eyledi."
Osmanlýlarýn kuruluþ devrinde Bursa´da yaþamýþ büyük velî Emîr Sultan (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlânýn yolunda olan bir kimsenin kalbinde, Allahü teâlâya kavuþmaktan baþka bir arzu bulunmaz."
Hindistan´da yetiþen Çeþtiyye evliyâsýnýn büyüklerinden Ferîdüddîn Genc-i Þeker (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbin Allahü teâlâya olan baðlýlýðýndaki sevinci gideren þeyi terk et!"
Musul âlimlerinden ve Evliyânýn büyüklerinden Feth-i Mûsulî (rah- metullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Yemek yemekten ve ilaçtan kesilen hasta misâli ilim ve hikmetten mahrûm kalan kalp de ölüme mahkûm- dur."
"Kendi arzularýndan ziyâde Allahü teâlâyý isteyenin kalbinde Allah sevgisi doðar."
"Allahü teâlâyý arzu eden, ondan gayri her þeyden yüzünü çevirir."
"Kalbine dikkat ve teveccüh edenin kalbinde, Allahü teâlânýn sevgisi meydana gelir."
Evliyânýn büyüklerinden Hâce Evliyâ-i Kebîr (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün, Buhârâ çarþýsýnda nûr yüzlü bir zât gördü. Elinde bir paket olduðu halde yürüyordu. Gönlü bu zâta meyletti. Hemen yanýna yaklaþarak; "Efendim! Müsâade buyurursanýz, bu paketi evinize kadar ben taþýmak istiyorum." dedi. Bunun üzerine nûr yüzlü zât, taþýmasý için paketi ona verdi. Eve kadar birlikte geldiler. Bu zât, Ehl-i sünnet âlimlerinin ve evliyânýn büyüklerinden olan Abdülhâlýk-ý Goncdüvânî hazretleriydi. Evin önüne geldiklerinde Abdülhâlýk hazretleri ona; "Teþekkür ederim. Bir saat sonra gelin! Yemeði berâber yiyelim." buyurdular.
Anadolu´da yetiþmiþ velîlerden Hacý Muhammed Sâmî Efendi (rah- metullahi teâlâ aleyh) bir sohbeti sýrasýnda buyurdular ki: "Kimsenin kal- bini kýrmayýnýz. Herkese hürmetle muâmele ediniz. Zîrâ karþýnýzdaki bir velî olabilir. Böylece onlarýn nazarýna, himmetine kavuþursunuz. "Evliyânýn nazarý ve bakýþý kimyâdýr." denilmiþtir. Eðer onu bunu incitmeyi huy ve tabiat edinirseniz bir gün bilmeden Allahü teâlânýn sevdiklerinden birinin kalbini kýrar, üzersiniz de, sonra periþân olursunuz. Nitekim hadîs-i kudsîde; "Ben kalpleri kýrýk olanlarýn yanýndayým." buyruldu. Bunun için "Her gördüðünü Hýzýr bil!" demiþlerdir.
Peygamber efendimiz; "Cemâatte rahmet vardýr." buyurdu. Cemâatten birinin duâsý, dileði kabûl olursa cemâatin hepsinin birden duâsý kabûl olur. Cemâatle namaz kýlmanýn hikmeti budur.
Evliyânýn büyüklerinden Hâris el-Muhâsibî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Eðer kulun baþýna bir belâ gelecekse, bunun alâmeti kalbin Allahü teâlâyý anmamaya baþlamasýdýr. Artýk kalb, bundan sonra, gaflete dalar."
Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânýn en büyüklerinden Hasan-ý Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbin bozulmasý altý þeydendir: 1) Allahü teâlânýn rahmetini umarak, tövbeyi terk etmek, 2) Ýlmi ile amel etmemek, 3) Amelinde ihlâs sâhibi olmamak, 4) Allahü teâlânýn ihsân buyurduðu rýzký yiyip, þükür etmemek, 5) Allahü teâlânýn taksimine râzý olmamak, 6) Vefât edenleri kabrine defnedip, onlardan ibret almamak. Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Kabir, âhiret konaklarýnýn ilkidir. Ondan kurtulana, ondan sonrasý daha hafif ve kolay, ondan kurtulamayana, ondan sonrasý daha zor ve çetindir."
Vâz ve nasîhatler öyle kamçýlardý ki, onlarla kalplere vurulur. Nasýl gözümüzle gördüðümüz kamçýlar bedene vurulduðu zaman tesir ederse, nasîhatler de öyle kalbe tesir eder. Büyüklerden birisi þöyle buyurdu: "Ancak temiz bir kalpten çýkan nasîhatler tesir eder. Çünkü kalpten gelerek yapýlan nasîhat kalbe gider. Sâdece dille yapýlan nasîhatler bir kulaktan girip diðer kulaktan çýkar, tesirli olmaz. Ýlmiyle amel etmeyen âlim mum gibidir. Ýnsanlarý aydýnlatýr fakat kendisini yakýp bitirir."
Evliyânýn büyüklerinden Hâtim-i Esam (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Beþ türlü kalp vardýr. Kalp vardýr ölüdür, kalp vardýr hastadýr, kalp vardýr gâfildir, kalp vardýr mühürlüdür, kalp vardýr sapasaðlam- dýr. Kâfirin kalbi ölüdür. Günahkârýn kalbi hastadýr. Nasîbsiz kimsenin kalbi gâfildir. Kalbimizde perde vardýr diyerek fenâ iþ yapanýn kalbi de mühürlüdür. Allahü teâlâdan korkup dâimâ ibâdette bulunan kimsenin kalbi de saðlam olan kalptir."
Harrân´da yetiþen evliyânýn büyüklerinden ve âriflerin ileri gelenlerinden Hayât bin Kays el-Harrânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbinde, Allah korkusu bulundurmak ve sýddîklerin hâlleri ile hâllenmek isteyen kimse, her iþinde sünnet-i seniyyeye yapýþmalý, onu mutlaka yerine getirmeli ve helâl lokma yemelidir. Ýnsanýn meleklik sýfatýndan mahrûm olmasý; haram yemesi ve Allahü teâlânýn yarattýklarýna eziyet etmesi sebebiyledir."
"Kalb yumuþaklýðýný, Allah adamý olan evliyânýn sohbetlerine devâm etmekte aramalýdýr. Kalb nûrunu da, sohbete olan gayreti devâm ettirmede aramalýdýr."
Evliyânýn büyüklerinden Ýbn-i Atâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Bir kimsenin kalbinde, kendisini nefsin isteklerinden, kötülüklerden koruyacak kadar âhiret düþüncesi yoksa, bunlarý terk etmeye güç bulamaz."
Evliyânýn büyüklerinden Ýbn-i Atâullah Ýskenderî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbin ölü olmasýnýn alâmetlerinden biri, insanýn kaçýrdýðý iyiliklere üzülmemesi ve yaptýðý kötülüklere piþmân olmamasýdýr."
Yine buyurdular ki: "Þehveti kalbden, kökünden söküp koparan, Allah korkusu, yâhut kalbden taþacak kadar O´na olan sevgidir."
Büyük velîlerden Ýbn-i Hafîf (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbin olgunlaþmasý, Allahü teâlânýn zikri ile olur."
Mýsýr´da yetiþen büyük velîlerden Seyyid Ýbrâhim Desûkî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) sevdiklerine kalp temizliðinin önemini anlatýrdý. Bu hususta; "Allahü teâlâ, kullarýnýn kalbine nazar eder. O halde ey insanlar! Kalplerinizi çok temiz tutunuz! Onu cilâlandýrýnýz! Güzel ve parlak ediniz! Orada yalnýz ihlâs ve doðruluk bulunsun!" buyururdu.
Evliyânýn büyüklerinden Ýbrâhim-i Havvâs (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kalbin ilâcý beþtir: Kur´ân-ý kerîm okumak ve Kur´ân-ý ke- rîme bakmak, mîdeyi boþ tutmak, gece kalkýp ibâdet etmek, seher vak- tinde aðlayýp sýzlamak ve iyilerle berâber bulunmaktýr."
Hindistan´da yetiþen en büyük velî, âlim müceddid ve müctehid Ýmâm-ý Rabbânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Kalbin tasvi- yesi (temizlenmesi); Ýslâmiyete uymakla, sünnetlere yapýþmakla, bid´at- lerden kaçmakla ve nefse tatlý gelen þeylerden sakýnmakla olur. Zikr ve rehberi, doðru yolu gösteren âlimi sevmek bunu kolaylaþtýrýr.
Kalbin birçok þeyleri sevmesinin sebebi, hep o bir þey içindir. O da nefsdir.
Yine buyurdular ki: Sâlih ameller Ýslâmýn beþ þartýdýr. Sâlih amelleri yapmadan kalb selâmette olmaz.
Gönül dalgýnlýðýnýn ilâcý; gönlünü Allahü teâlâya vermiþ olanlarýn sohbetidir.
Büyük velî, fýkýh, tefsîr, hadîs ve kelâm âlimi Ýmâm-ý Kuþeyrî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Kalbi huþû´ içinde bulunan kimseye þeytan yaklaþamaz.
Evliyânýn büyüklerinden Mâlik bin Dînâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün; "Kimin gözü ve gönlü, þu fânî hayattan ebedî hayat için iyi bir ders almamýþ ise, onun kalbi perdeli ve ameli azdýr." buyurdular.
Yine buyurdular ki: "Bahar yaðmurlarý yeryüzünü yeþillendirdiði gibi, Kur´ân-ý kerîm de kalbin yaðmurudur ve onu canlandýrýr."
"Üç þey gönlü öldürür: Çok yemek, çok uyumak, çok konuþmak."
Medîne-i münevverede yaþayan âlim ve velîlerden Ýmâm-ý Mâlik bin Enes (ra
Ynt: Kalb By: ceren Date: 02 Temmuz 2016, 17:25:04
Esselamu aleykum.allaha tevekkul eden imanini islam dini uzerine sabit kilan ve kalbini ruhunu ibadetleri ile besleyen kullardan olalim inþallah.Rabbim razi olsun paylasimdan kardeþim...
radyobeyan