Allah sevgisini takviye eden sebepler By: armi Date: 23 Ocak 2010, 15:45:14
Allah Sevgisini Takviye Eden Sebepler
Ahirette hâl bakýmýndan insanlarýn en mesûdu, en fazla Allah´ý sevenidir; zira ahiretin mânâsý, Allah´ýn huzuruna varmak, O´nunla mülâki olmanýn saadetini elde etmek demektir.
Muhib (aþýk) uzun zaman þevkiyle kývrandýðý mahbubunun huzuruna vardýðýnda bulanmaksýzýn, hasým ve rakibi olmaksýzýn, sona ermesinden korkmaksýzýn, O´nun cemâlini ebedî bir þekilde müþahede etme imkâný bulunduðundan ötürü en büyük bir nimete mazhar olur. Ancak þu var ki bu nimet sevgi kuvvetinin oranýnda verilir.
Bu bakýmdan muhabbet arttýkça zevk de artar. Kul, Allah´ýn sevgisini ancak dünyada kazanýr. Sevginin aslýnda hiçbir mü´min ayrýlmaz. Çünkü marifetin aslýndan ayrýlmýþ deðildir. Sevginin kuvveti, kalbi aþk diye adlandýrýlan istihtar raddesine vardýracak þekilde istila etmesi ise, bundan birçok kimseler ayrýlýr. Bu ancak iki sebepten dolayý elde edilir:
I. Onlardan biri, dünyanýn meþgalelerini kesmektir. Allah´tan baþkasýnýn sevgisini kalpten çýkarmaktýr; zira kalp, mesela kendisinden su boþaltmayýnca sirkeye yer vermeyen bir kap gibidir:
Allah bir adamýn göðsünde iki kalp yaratmamýþtýr. (Ahzab/4)
Sevginin kemâli, kalbinin tamamýyla Allah´ý sevmesindedir. Allah´tan baþkasýna iltifat ettikçe, onun kalbinin bir köþesi gayr ile meþguldür. Bu bakýmdan Allah´tan baþka þeylerle meþgul olduðu nisbette Allah´ýn sevgisi kalpten eksilir. Kapta kalan su nisbetinde, kaba dökülen sirke eksilir. Bu tecride þu ayetle iþaret vardýr:
´Allah´ de! Sonra býrak onlarý, daldýklarý bataklýkta oynayadursunlar.(En´âm/91)
Rabbimiz Allah´týr´ deyip sonra doðru olanlar, onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardýr.(Ahkaf/13)
Belki o, senin Lâ ilâhe illallah sözünün mânâsýdýr. Yani mâbud ve mahbub, O´ndan baþkasý yok! Bu bakýmdan her sevilen mutlaka mâbuddur. O halde kul baðlanandýr. Mâbud ise kendisine baðlanýlandýr. Her seven, sevdiðiyle baðlanmýþtýr.
Arzusunu tanrý edinen kimseyi gördün mü? (Furkan/43)
Yeryüzünde tapýnýlan þeylerin en iðrenci nefsin arzusudur.22
Kim ihlâslý olduðu halde Lâ ilâhe illâllah derse cennete girer!23
Ýhlâs´ýn mânâsý kalbini Allah için hâlis etmek demektir ki orada Allah´tan baþkasýna yer kalmaz. Bu bakýmdan Allah, onun kalbinin mahbubu, mâbudu ve maksudu olur. Hali bu olan bir kimse için dünya hapishanedir. Çünkü dünya onu mahbubunu müþahede etmekten meneder. Onun ölümü hapishaneden kurtuluþ ve mahbubun huzuruna varýþtýr. Acaba bir tek mahbubdan baþka mahbubu olmayan ve uzun zamandan beri ona müþtak olan, hapis hali oldukça uzayan bir kimse hapisten býrakýlýr, mahbubun huzuruna varma imkânýna kavuþur ve ebediyyen emniyete vardýrýlýrsa hali ne olur?
Allah sevgisinin kalplerde cýlýzlaþmasýnýn sebeplerinden biri; dünya sevgisinin kuvvet bulmasýdýr. Aile efradýnýn, mal sevgisi-nin, evladýn, akrabanýn, gayri menkulün, hayvanlarýn ve bahçelerin sevgisi dünya sevgisindendir. Hatta kuþlarýn naðmeleriyle sevinen ve seher mevsimini hoþ telâkki eden bir kimse, dünya nimetine iltifat eder ve bundan dolayý da Allah sevgisinde eksilmeye maruzdur. Bu bakýmdan dünyaya ünsiyet verdiði nisbette Allah´a olan ünsiyeti eksilir. Herhangi bir kimseye dünyadan birþey verilirse, onun o nisbette ahiretinin eksilmesi zaruridir. Nasýl ki bir insan doðuya ancak zarurî olarak batýdan uzaklaþtýðý nisbette yaklaþýr, kuma olan hanýmlardan birinin kalbi ancak kumasýnýn kalbinin daraldýðý zaman ferahlar iþte ahiret ile dünya da kuma gibidir. Onlarýn ikisi doðu ile batý gibidir. Bu durum, kalp sahiplerine gözle görülenden daha açýk bir þekilde inkiþaf etmiþtir. Dünya sevgisini kalpten sökmenin yolu, zühd yoluna girmektir. Sabra yapýþmak, korku ve umud gemiyle bu iki þeye çekilmektir. Bu bakýmdan daha önce zikrettiðimiz tevbe, sabýr, zühd, havf ve recâ gibi makamlar, mukaddime ve basamaklardýr. Onlar sevginin iki temelinden birini kazanmak için kurulurlar. O kazanýlmasý istenilen temel de kalbi Allah´tan baþka herþeyden boþaltmaktýr. Onun evveli Allah´a iman, son güne, cennete ve cehenneme inanmaktýr.
Sonra bundan korku ve ümit filizlenir. Korku ve ümitten de tevbe ve sabýr filizlenir. Sonra bu, dünya, mal, mertebe ve dünyanýn bü-tün lezzetlerinden insaný çeker ki bütün bunlardan sadece Allah´ýn marifetinin ve sevgisinin geniþliði nisbetinde kalp geniþlesin. Bu bakýmdan bütün bunlar kalp temizliðinin basamaklarýdýr. Kalbin temizliði ise, muhabbetin iki rüknünden biridir.
Hz. Peygamberin þu hadîsi ile buna iþaret vardýr:
Temizlik imanýn yarýsýdýr!24 Nitekim biz bunu Tahâret kitabýnýn baþýnda zikretmiþtik.
II. Sevginin kuvvetlenmesi için ikinci sebep, Allah marifetinin kuvveti, o kuvvetin geniþlemesi ve kalbi istila etmesidir. Bu da kalbi, dünyanýn bütün meþgale ve mânilerinden temizledikten, sonra olur. Týpký yeri fuzulî otlardan temizledikten sonra tohum ekildiði gibi... Bu da ikinci yarýdýr. Sonra bu tohumdan muhabbet ve marifet aðacý biter. Bu aðaç da darb-ý mesel olarak Allah Teâlâ´nýn belirttiði güzel kelimedir.
Görmedin mi Allah nasýl bir benzetme yaptý: Hoþ bir kelime, kökü yerde sabit, dallarý gökte olan hoþ bir aðaca benzer.(Ýbrahim/24)
Güzel söz O´na çýkar, salih amel onu yükseltir.(Fâtýr/10)
Salih amel, bu marifetin güzelliði ve hizmetkârý gibidir. Salih amel önce kalbi dünyadan temizlemekle, sonra bu temizliði devam ettirmekle olur. Bu bakýmdan amel, ancak bu marifet için istenilir. Amelin keyfiyetini bilmek, amel için istenir. O halde ilim hem evvel, hem âhirdir. Önce muamele ilmi gelir. Muamele ilminin hedefi ameldir. Muamelenin gayesi; kalbin temizliðidir ki bu yüzden kalpte hakkýn tecellisi görünsün, marifet ilmiyle süslensin. Marifet ilmi mükâþefe ilmidir. Bu marifet ne zaman hâsýl olursa, zarurî olarak arkasýndan muhabbet ve sevgi gelir. Nasýl ki mizacý normal olan bir kimse, güzeli görüp zâhiri gözüyle idrâk edince, onu sever, ona meyleder, o sevdiðinde zevk hâsýl olur. Zevk ise zarurî olarak sevgiye tâbidir. Sevgi ise, marifete tâbidir.
Bu marifete, ancak dünya meþgalelerini kalpten söktükten sonra varýlýr! Bu da ancak saf düþünce, daimî zikir, zirveye varan çalýþma, Allah´ýn sýfatlarýna, göklerin melekûtuna ve diðer mahluklara daimî bakýþla temin edilir. Bu mertebeye varanlar kuvvetli ve zayýf diye iki kýsma ayrýlýrlar. Kuvvetlilerin ilk mertebesi; Allah için olan marifetleridir. Sonra Allah vasýtasýyla gayrisini tanýrlar. Zayýflarýn da ilk marifetleri fiilleriyledir. Sonra ondan faydaya terakki ederler. Birincisine, þu ayetle iþaret vardýr:
Rabbinin her þeye þahid olmasý yetmez mi?(Fussilet/53)
Allah kendinden baþka tanrý olmadýðýna þahitlik etti.(Âlu Ýmran/18)
Zünnûn-i Mýsrî bu noktadan bakmýþtýr ki kendisine ´Rabbini ne ile tanýdýn?´ diye sorulunca, rabbimi rabbimle tanýdým! Eðer rabbim olmasaydý rabbimi tanýyamazdým!´ cevabýný vermiþtir.
Ýkincisine de þu ayetlerle iþaret vardýr:
Biz onlara enfüste ve âfakta ayetlerimizi göstereceðiz ki o (Kur´an)ýn hak olduðu kendilerine iyice belli olsun. Rabbinin her þeye þahid olmasý yetmez mi?(Fussilet/53)
Göklerin, yerin melekûtuna ve Allah´ýn yarattýðý þeylere ve ecellerinin yaklaþmýþ olabileceðine bakýp ibret almadýlar mý?(A´râf/185)
´Göklerde ve yerde olanlara bakýn´ de!(Yunus/101)
O hanginizin, daha güzel amel yapacaðýný denemek için ölümü ve hayatý yarattý. O azizdir, gafûrdur. O, yedi göðü birbiri üzerine tabaka tabaka yarattý, Rahman´ýn yaratmasýnda bir uygunsuzluk görmezsin. Gözü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun? Sonra gözünü iki kez daha döndür (bak). Göz (aradýðý bozukluðu bulmaktan) umudu keserek hor ve bitkin bir halde sana döner.(Mülk/2-4),
Bu yol çok kimseler için en kolay yoldur. Sâlikler için en geniþ yoldur... Kur´an düþünceyi, tefekkürü, ibret almayý ve Allah´ýn kuvvet ve kudretine delâlet eden ayetlere bakmayý emrederken çoðu kez bu yola davet eder.
Soru: Ýki yol da çetindir! Bu iki yoldan hangisi marifete ve muhabbete götürür!
Cevap: En yüksek yol, Allah Teâlâ ile diðer þeylerin varlýðýna istidlâl etmektir. Bu yol çok kapalýdýr. Bu husustaki konuþma birçok kimselerin anlayýþýnýn hududunun dýþýna çýkar. Bu bakýmdan kitablarda bunu zikretmekte fayda yoktur. En kolay ve en yakýn yol ise, çoðu anlayýþlarýn hududunun dýþýnda deðildir. Anlayýþlar düþünceden yüz çevirdiðinden, dünya þehvetleriyle, nefsin paylarýyla meþgul olduklarýndan bu yolu anlamaktan aciz kalmýþlardýr.
Bunu zikretmekten alýkoyan sebep; geniþliði ve çokluðudur. Kontrol dýþýna çýkan kapýlarýnýn varlýðýdýr; zira göklerin en yücesinden tut, yerlerin diplerine kadar hiçbir zerre yoktur ki onda Allah´ýn kudretinin, hikmetinin kemâline, celâl ve azametinin sonsuzluðuna delalet eden acaip alâmetler bulunmasýn! Bu da sonu gelmeyecek konulardandýr.
De ki: ´Rabbimin kelimeleri(ni yazmak) için bütün denizler mürekkep olsa, rabbimin kelimeleri tükenmeden önce de-nizler tükenirdi. Yardým için bir o kadarýný daha getirsek (yine yetmez).(Kehf/109)
Bu bakýmdan buraya dalmak, mükâþefe ilimlerinin denizlerine dalmaktýr. Bunu muamele ilimlerine ek olarak getirmek, mümkün deðildir. Fakat kýsa bir þekilde cinsine karþý uyarmak için bir tek misalle iþaret etmek mümkündür. Yollarýn en kolayý, fiillere bakmaktýr. Öyle ise fiiller hakkýnda konuþalým ve en yüksek yoldan bahsetmeyi terkedelim. Sonra ilâhî fiiller çoktur. Biz onlarýn en az ve en küçüðünü arayalým. O küçücük fiildeki acaiplikleri tedkik edelim.Mahluklarýn en basitleri yeryüzünde yaþayanlardýr. Yani meleklerin ve göklerin melekûtuna göre durum böyledir; eðer büyüklüðü ve cismi bakýmýndan yeryüzüne bakarsan, küçücük gördüðün güneþ dünyadan üçyüz altmýþ küsûr defa büyüktür. Yerin güneþe nisbeten küçüklüðüne dikkat et! Sonra güneþin içinde bulunduðu feleðe nisbeten küçüklüðüne bak! Zira güneþ, merkezine nisbet edilmeyecek kadar küçüktür. Güneþ dördüncü göktedir. Bu da üstündeki yedi tabaka göðe nisbeten pek küçüktür. Sonra yedi tabaka gök, kürsünün yanýnda, kocaman bir sahraya atýlmýþ bir halka gibidir. Kürsü de arþýn yanýnda böyledir.
Ýþte bu bakýþ þahýslarýn görünür tarafýna, miktar bakýmýndan bakmaktýr. Bunlara nisbeten kürre-i arz ne kadar küçüktür. Denizlere nisbeten kürre-i arz ne kadar küçüktür (bir bilsen!)
Nitekim Hz. Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur:
Kürre-i arzýn denizdeki (yeri), bir aðýlýn yeryüzündeki yeri kadardýr.25
Bunun tasdiki, müþahede ve tecrübe ile bilinmiþtir. Karalar bütün yeryüzüne nisbeten, küçücük bir ada gibidir. Sonra kürre-i arzýn bir parçasý olan topraktan yaratýlmýþ insanoðluna bak ve diðer hayvanlara dikkat et! Kürre-i arza nisbeten küçüklüðüne dikkat et! Bütün bunlar bir tarafa hayvanlardan en küçük olarak tanýdýðýmýz sivrisinek, bal arýsý ve bunlara benzer hayvanlara dikkat et! Cisminin küçüklüðüne raðmen sivrisineðe bak! Hazýr bir akýl ve saf bir fikirle onu düþün! Dikkat et ki Allah onu hayvanlarýn en büyüðü olan filin þeklinde yaratmýþtýr; zira ona fil hortumu gibi hortum, küçücük þekline raðmen filin azalarý gibi azalar yaratmýþtýr. Üstelik ona iki kanat da fazla vermiþtir. Dikkat et ki onun görünen azalarýný Allah Teâlâ nasýl taksim etmiþtir? Onun kanadýný bitirmiþ, elini ayaðýný çýkarmýþ, göz ve kulak yerlerini yarmýþ, onun içinde sindirim sistemini, diðer hayvanlarda yarattýðý gibi yaratmýþtýr. Gýdayý cezbedici, defedici, tutucu, hazmedici kuvvetleri onda nasýl terkip etmiþtir? Týpký diðer hayvanlarda terkip ettiði gibi...
Bu durum onun þekli ve sýfatlarý hakkýndadýr. Sonra Allah Teâlâ´nýn onu, nasýl gýda bulacak þekilde yarattýðýna dikkat et! Ona gýdasýnýn insan kaný olduðunu öðretmiþtir. Sonra dikkat et ki Allah ona insanoðluna uçup kon-mak için nasýl alet vermiþtir? Ona baþý sivri, upuzun bir hortumu nasýl yaratmýþtýr? Onu insan bedenindeki mesamelere nasýl mu-sallat etmiþ ve hortumunu onlarýn birine daldýrmak için kendisine nasýl kuvvet vermiþtir? Ona kan emmeyi ve yutmayý nasýl emretmiþtir? Ýnceliðine raðmen içinden kan geçecek ve sineðin karnýna varacak þekilde o hortumu nasýl içi boþ olarak yaratmýþtýr? Hortum vasýtasýyla alýnan kan azalarýnýn diðer cüzlerine daðýlýr ve onlara gýda olur. Sonra insanýn kendisini eliyle öldürebileceðini bildirmiþ, ona kaçmayý nasýl öðretmiþtir?
Kendisinden uzak olduðu halde elin hafif hareketini iþitecek derecede kulaðýný hassas olarak nasýl yaratmýþtýr? Dolayýsýyla kan emmeyi býrakýp kaçar. Ne zaman el durursa tekrar geri gelir. Sonra dikkat et ki ona nasýl iki göz bebeði yaratmýþtýr ki onunla gýdasýnýn yerini görür. Yüz hacminin küçüklüðüne raðmen orayý nasýl bulur? Her küçük hayvanýn gözbebeði, küçüklüðünden dolayý kirpikleri tahammül etmediðinden, kirpikler gözbebeðinin ay-nasýný kir ve tozlardan temizler, bu nedenle sivrisineklere ve karasineklere iki el yaratýlmýþtýr. Sineði görürsün ki daima iki eliyle göz bebeklerini siler. Ýnsan ve büyük hayvanlarda, göz bebekleri için kirpikler yaratýlmýþtýr.
Hatta kirpiklerin biri diðerinin üzerine gelir ve etrafý keskindir. Dolayýsýyla gözbebeðine düþen topraðý kirpikler temizler ve gözün dýþýna atarlar. Siyah kaþlarý gözün ýþýðýný derlemek ve görmeye yardým etmek ve gözün þeklini güzelleþtirmek için yarattý. Tozlardan korunmak için kirpiklerini kapatýr, tozun göze girmesine mâni olur, fakat görmeye engel olmaz. Sivrisineðe kirpiksiz olarak iki tane berrak gözbebeði yarattý. Elleriyle onlarý temizlemeyi ona nasýl öðretti? Görüþünün zâfiyetinden dolayý onun kendiliðinden çýraya düþtüðünü görürsün. Onun gözü zayýftýr.
Çünkü o durmadan gündüzün ýþýðýný arar. O zavallý, geceleyin çýranýn ýþýðýný görünce karanlýk bir evde bulunduðunu zanneder. Lambayý da o karanlýk evden ýþýða açýlmýþ bir pencere zanneder. Böylece durmadan ýþýðý arar ve kendini ona atar. Ateþi geçtiði zaman karanlýðý görür. Pencereye isabet edemediðini ve yolunu seçemediðini zanneder. Ýkinci bir defa yanýncaya kadar döner. Belki sen, onun böyle yapmasýný eksikliðine ve cehaletine hamledersin. Bil ki insanoðlunun cehaleti onun cehaletinden daha büyüktür. Þehvetlere üþüþmekte insanoðlunun misali, ateþe üþüþmekteki çekirgenin misali gibidir; zira insanoðluna suretlerinin görünür tarafýndan þehvetlerin nûrlarý görünür. Ýnsanoðlu bilmez ki bunun altýnda öldürücü zevke mustatildir. Bu bakýmdan arý dörtgendeki köþeler boþ kalýp da zayi olmasýn diye dörtgen þekli yapmaz. Sonra eðer arý, evini dairesel yapsaydý, evlerin haricinde zayi olan delikler kalýrdý; zira dairesel þekiller bir araya geldiklerinde, birbirlerine sýrt vermezler. Zâviye sahibi þekiller içerisinde hiçbir þekil yoktur ki muhteva bakýmýndan müdevvere yakýn bulunsun, sonra hepsi sýrt sýrta verip de bir araya geldiklerinde aralarýnda hiçbir boþluk kalmasýn; ancak müseddes (altýgen) þekilde bu özellik vardýr.
Ýþte müseddes þeklin özelliði budur. Sonra dikkat et ki Allah Teâlâ, arýnýn küçük cismine raðmen ona nasýl ilham etmiþ, incecik boyuna raðmen ona varlýðýyla nasýl lütûf ve inayette bulunmuþtur ve arýnýn muhtaç olduðu þeyi ona nasýl vermiþ ki hayatýyla rahata kavuþsun? Bu bakýmdan Allah ortaktan münezzehtir. O´nun þaný ne büyüktür! O´nun mülkü ne geniþ, minneti ne çoktur! Ýþte hayvanlarýn en küçüklerinden olan bir hayvancaðýzýn bu azýcýk parýltýsýndan ibret al! Yer ve gök melekûtunun acaipliklerini bir tarafa býrak! Zira bizim kýsa anlayýþýmýzýn yetiþtiði miktar, ömürler geçer de izahý yapýlamaz.
Zaten bizim ilmimizin kapsamýna giren, âlim ve peygamberlerin ilimlerinin kapsamýna girene nisbeten hiçtir. Bütün mahlukâtýn ilminin kapsamýna girenin bilinmesi, Allah´a mah-sus olana nisbeten bir hiçtir. Allah´ýn ilmine nazaran halkýn bütün bildikleri ilim diye adlandýrýlmaya bile deðmez. Bu bakýmdan bu ve bunun benzerini düþünmekle en kolay yollardan hâsýl olan marifet artar. Marifetin artýþýyla muhabbet artar. Eðer Allah ile mülâki olmanýn saadetine talip isen dünyayý arkaya at! Ömrün boyunca daimî zikre, ayrýlmaz fikre dal! Umulur ki ondan az bir miktarý elde edersin. Fakat bu az miktarla sonu olmayan büyük bir mülke konarsýn.
22) Müslim, Buhârî
23) Daha önce geçmiþti.
24) Ýmam Ahmed, Müslim, Tirmizî
25) Irâkî aslýna rastlamadýðýný söylemektedir.
radyobeyan