Kudret nimeti By: armi Date: 21 Ocak 2010, 18:58:53
Allah Teâlâ´nýn Ýnsanda Yarattýðý Hareket Vasýtalarý ve Kudret Nimeti
Korku, dinen övülmüþ bir sýfattýr. Çoðu zaman her korkunun dinen övüldüðü, daha kuvvetli ve daha çok olan korkunun daha fazla övüldüðü zannedilir!
Oysa bu zan yanlýþtýr. Korku Allah´ýn kamçýsýdýr. Onunla kul-larýný, ilim ve amele devam etmeye sevkeder ki ilim ve amelle Allah´a yakýnlýk rütbesine varsýnlar. Hayvan için en uygunu kamçýdan boþalmamasýdýr. Çocuk için de böyledir. Fakat bu fazla dövmenin, dinen övülen bir haslet olduðuna delalet etmez. Korkunun da azý, çoðu ve normali vardýr. Dinen övülen korku, normal olan korkudur. Korkunun az olaný, kadýnlarýn inceliðinin yerine geçen korkudur. Kadýn bir ayeti dinlemekle rikkate gelir. Bu ise aðlamayý gerektirir. Þiddetli bir þeyi görme durumunda da durum böyledir. O sebep gözden uzaklaþýnca kalp, eski gafletine döner! Ýþte bu, hayvana küçük bir çubukla vurmak gibidir. Bu vurma gereði gibi acýtmadýðý için hayvaný hedefe doðru sürmez ve terbiyesine yeterli olmaz.
Bütün insanlarýn korkusu da böyledir. Ancak ârif ve âlimler hariçtir. Âlimlerden gayem âlimlerin kisvesine bürünmüþ, haksýz olarak onlarýn ismini almýþ kimseler deðildir. Çünkü böyle kimseler, herkesten daha fazla Allah´ýn korkusundan uzaktýrlar! Âlimlerden maksadým; Allah´ý, Allah´ýn alâmetlerini ve fiillerini bilen âlimlerdir. Böyle bir âlimin ise, þu zamanda varlýðý pek nadirdir.
Fudayl b. Ýyaz þöyle demiþtir: "Sana ´Allah´tan korkar mýsýn?´ denildiði zaman sus! Çünkü eðer ´Hayýr! Korkmam´ dersen kâfir olursun. ´Evet! Korkuyorum´ dersen, yalan söylemiþ olursun!".
Kendisi bu sözüyle azalan günahlardan alýkoyan ve ibâdetlerle baðlayan korkuya iþaret etmiþtir. Azalarda müsbet bir tesir meydana getirmeyen korku ise, nefse gelen bir þeydir. Ona korku demeye deðmez.
Müfrit korku þiddetlenir, normalin hududunu geçer. Hatta ümitsizliðe kadar varýr. Bu þekildeki korku da kötüdür. Çünkü bu durum, insaný amelden meneder. Korku da bazen insaný hastalýk, zâfiyet, akýlsýzlýk ve dehþete götürür. Bu bakýmdan korkudan gaye; kamçýdan ne kastolunuyorsa o olmalýdýr. O da amele zorlamaktýr. Eðer bu olmasaydý, korku hiçbir zaman kemâl sayýlmazdý. Çünkü korku, hadd-i zâtýnda eksikliktir; zira onun kaynaðý cehalet ve acizliktir. Cehâlet ise, kiþinin durumunun sonucunu bilmemesidir. Eðer bilseydi korkmazdý. Çünkü insaný korkutan, hakkýnda tereddüd edilen þeydir.
Acizliðe gelince, o kiþinin defetmesine kadir olmadýðý mah-zurlu bir þeye maruz kalmasýdýr. Öyleyse korku, ademoðlunun ek-sikliðine nisbeten, dînen övülen bir sýfattýr. Haddizâtýnda övülen þey, ilim ve kudrettir. Allah´ýn vasýflandýrýlmasýnýn caiz olduðu herþey, dinen övülen þeydir.
Allah´ýn kendisiyle vasýflandýrýlmasý caiz olmayan þey ise esasýnda kemal deðildir. Ancak ondan daha büyük olan bir eksikliðe nisbeten o dinen övülür. Nitekim ilacýn elemine tahammül etmenin, ölüm ve hastalýk eleminden daha kolay olduðu gibi...
Bu bakýmdan insaný ümitsizliðe sürükleyen herþey kötüdür. Korku da bazen hastalýða ve beden zâfiyetine götürür. Bazen de aklî muvazeneyi bozmaya, dehþete kapýlmaya sürükler! Bazen de ölüme götürür! Bütün bu çeþitleri kötüdür. Bu tür korku, çocuðun ölümüne sebebiyet veren vurmak, hayvaný helâk eden hasta düþüren veya âzalarýndan birini kýran kamçýlama gibidir!
Hz. Peygamber (s.a) recânýn sebeplerini ifrat derecesindeki ümitsizliðe veya bu söylediðimiz tehlikelerden birine götüren korku sadmesini tedavi etmek için çokça beyan etmiþtir. Bir iþ için kastolunan herþeyin ancak meþru hedefe götüren kadarý dinen övülür. Hedefe götürmeyen veya hedefin ötesine taþan ise mezmumdur. Korkunun faydasý kýskanmak, takva, mücahede, ibâdet, düþünce, zikir ve Allah´a vardýran diðer sebeplerdir. Bütün bu sebepler aklýn selâmeti ve bedenin sýhhatiyle beraber hayatýn devamýný saðlar. Bu bakýmdan bu sebepleri bozan her þey dinen çirkindir.
Soru: Kim (Allah´tan) korkup korkusundan dolayý da ölürse, o þehid gibi faziletlidir. Madem durum böyledir, onun hali dinen nasýl çirkin olabilir?
Cevap: Onun þehidin faziletinde olmasýnýn mânâsý korkudan öldüðünden ötürü bir mertebesinin olmasýdýr. Eðer korku deðil de baþka bir sebeple ölmüþ olsaydý o mertebeye varamazdý. O mertebeye nisbeten bu þekil ölüm, onun için fazilet olur. Allah´a ibâdet ve yolundaki ömrünün uzunluðu açýsýndan bakýldýðý zaman, bu þekilde ölüm fazilet deðildir. Çünkü düþünce, mücahede ve her an mârifetin derecelerinde terakki etmek yoluyla Allah´a giden sâlik için bir veya birkaç þehidin mertebesi vardýr! Eðer bu olmasaydý öldürülen çocuðun veya yýrtýcý hayvan tarafýndan parçalanan delinin mertebesi, bir peygamberin veya normal eceliyle ölen bir velînin mertebesinden daha üstün olurdu. Oysa bu muhaldir. Bu bakýmdan böyle sanmak uygun deðildir. Saadetlerin en üstünü, Allah´a itaat ederek uzun yaþamaktýr. Bu bakýmdan ömrünü veya aklýný veya ömrün tâtilini gerektiren, sýhhatini iptal eden herþey, insan için zarar ve eksikliktir. Tabiî ki bu da birtakým þeylere nisbeten böyledir. Her ne kadar bu kýsýmlardan bazýsý baþka þeylere nisbeten fazilet ise de... Nitekim þehâdet mertebesi, altýndaki mertebeye nisbeten bir fazilettir. Fakat muttakîler ve sýddîklarýn derecesine izafeten deðildir.
Madem durum budur öyle ise korku, eðer insanýn amelinde müsbet bir tesir meydana getirmezse, onun varlýðý ile yokluðu birdir. Hayvanýn hareket etmesini saðlamayan kamçý gibidir. Eðer tesir ederse, eserinin belirmesi nisbetinde birçok dereceleri vardýr. Eðer insaný iffetten baþka bir þeye zorlamazsa ki o þehvetlerin is-teklerinden menolunmaktýr onun bir derecesi vardýr. Eðer tak-vayý meyve olarak verirse, o yüce bir derece olur. (Fakat) onun en yüce derecesi sýddîklarýn derecelerini elde ettirmesidir. Bu da zâhiri ve bâtýný (iç âlemi) Allah´tan baþka her þeyden selbetmektir; yani Allah´tan baþka þeylere kalbinde yer býrakmamaktýr. Ýþte bu derece, korkunun en fazla övülen derecesidir. Bu sýhhat ve aklýn bekasýyla beraber övülen derecedir. Eðer bu aklýn ve sýhhatin gitmesine sirayet ederse hastalýk olur. Eðer gücü yetiyorsa, bu hastalýðý tedavi etmek þahsýn üzerine farz olur. Eðer dinen övülen bir kýsým olsaydý, ümit ve baþka þeyin sebepleriyle ortadan kalksýn diye tedavi edilmesi gerekmezdi.
Sehl et-Tüsterî birkaç gün açlýða tahammül eden müridlere derdi ki: ´Aklýnýzý (gýdalanmak sûretiyle) koruyun; zira Allah´ýn eksik akýllý bir velîsi yoktur!´
radyobeyan