Mektubat-ý Þeyh Hazret
Pages: 1
Ellisekizinci Mektup By: derya Date: 21 Ocak 2010, 15:29:58
ELLÝSEKÝZÝNCÝ MEKTUP

Þerefli pederinin halifesi Çohreþili Molla Ýbrahim oðlu ve kendi halifesi olan, Molla Abdurrahman’a (Kuddise sirruh) müridlerde zahnir olan þevk ve cezbe, Allahü tealanýn himeti ve sadatý kiramýnda himmetiyle olduklarýnýn bilinmesi, bu durum karýþsýnda Allah’a þükür ve istiðfar edilmesinin gerektiði, Nakþibendi tarikatýnda asla bencillik, riyakarlýðýn yeri olmadýðý ve en güzel þekilde namazýn hakikati ve bu konu ile ilgili þeyler hakkýndadýr.

ALLAH’IN ADIYLA BAÞLARIM

Bütün hamdler kendisne layýk olan Allah’adýr. Salat ü selam, ebedi olarak en þerefli makam ile muttasýf olan Peygamberimiz’e, (Sallallahü aleyhi ve sellem) aline, ashabýna, zevcelerine ve zürriyetine olsun! Bundan sonra, bu mektüb, alem kutbu kaymakamýnýn (Radýyallahü anh) peverdesinden, Allah yolundaki aziz kardeþi Kelan Molla Abdurrahman’adýr.

Peverde, Molla Abbas’ýn (manevi makamlara yükselmesi ve Allah’a olan yakýnlýðý ziyade olsun!) ismiyle, süslü mektübünüzü aldý. Ýçindekileri okuyup anladý. Nisbetin artmasýndan kardeþlerin selamette olduklarýndan ve þevklerinin ziyadeleþtiðindoen dolayý Allah’a hamd ü þükr etti. Ey aziz! Açýkça Allah’a muhabbet sihibi Þeyh Abdülkadir, (Kuddise sirruh) mürþidi olan Üstad-ý azama, þevkinin artýðýna dair gönderdiði bir mektubun cevabýnda, Üstad hülasa olarak þunlarý yazdý: sizinle üzerine þükr ve istiðfar etmemiz vacibdir. Þükrün sebebi þüdür ki, hakkiki mürþid ve hidayetçi, Allahü tealadýr. Baþkasý için hiçbir þey yoktur. Nitekim Kur’an-ý kerimdeki. “Ey habibim! Gerçekten sen, her sevdiðini hidayet edemezsin. Fakat Allah, dilediði kimseyi, hidayet eder.”  ayet-i celilesi buna katii bir nastýr. Allahü teala bu ayet-i celilesiyle kendi dostu Peygamber’e (Sallalahü aleyhi ve sellem) hitab buyurmuþtur. Artýk seninle bu fakirin hidayet durumlarý nasýldýr? Zahir ve mecazi hadi gavs-i azamdýr. (Yani Üstad-ý azam için, Üstad-ý azam da bizim için) zahirde hidayet sana isnad edilmiþ. Halbuki ne zahirde ne hakikatta senin malýn deðildir.

Ýstiðfarýn vacýb olmasý ise, halk tarafýndan malýmýz olmayan þey’in (hidayetin) bize isnad edildiði içindir ki, ondan bile ücub, riya kokusunun husule gelmesi tevehhüm edilir.

Ýþte, müride hidayet dolayýsiyle hasýlolan iþtiyak vasfýnda, ni’met olduðu cihetten þükür, mezkur üç afetin husule gelecekleri tevehhüm edildiði cihetten istiðfar etmeyi gerektirerek ikisi de onda birleþir.

Bu kelime farsça bir isim kelimesi olup, muhabbetli, heybetli manasýndadýr. Bu kelime ayný þekilde Ýmam-ý Rabbani’nin (Kuddise sirruh) Mektubatýnda, Hace Emkenki oðlu Hace Ebu El-Kasým a yazdýðý 180. mektubunda da geçer.

Hazret halifesi Molla Abdurrahman’ý, adý geçen Hace’ye benzeterek böyle buyurmuþtur.
Kelan kelimesi için Hayak Büyük Türksözlüðün’e bak.

Kasas suresi, ayeti: 56.

Öyle ise, perverde, üzerinde lanet nazil olan þeytanýn ve kötü nefsin hile ve aldatmalarýndan korku haleti üzerine bulunmasýný, kendisi, boynunda bir ekmek asýlmýþ köpek gibi olduðunu, etrafýnda dolaþanlar da ekmek için köpeðin etrafýndaki diðer köpekler gibi olduklarýný düþünsün! Çünkü diðer köpekler boynunda ekmek olan köpeðin etrafýnda dolaþmalarý, þahsý için deðil, belki ekmek için dolaþýyorlar. Zira salih ameller, tarikatýn nisbeti (Allah’ýn huzurunda bulunmak) ve baþka iyi þeyler, insanýn malý deðillerdir. Çünkü insanýn aslý yokluktan yaratýlmýþtýr. Yokluktan iyi þey gelmez. Þer ve fesad iktiza eder.

Demek ki, peverdeye hasýl olan þey, sadat-ý kiramýn (Kuddise sirrahüm) himmetiyle ancak Allah’dandýr (Celle ve ala). Nitekim Kur’an-ý kerimde: “Baþýnýza gelen her musibet, kendi ellerinizin kazandýðý günahtandýr” ayeti ile: “Sana gelen her iyilik Allah’ýn lütfundandýr.” Ayeti de buna delalet eder. Birinci ayet-i celileden maksad, yani þahsiyetiniz, bozgunculuðu iktiza eder. Musibeti icad eder. Manasýna deðildir. Çünükü hakiki mucidi, ancak Allah’dýr (celle ve ala) demektir.

Üstad-ý azam (kuddise sirruh) : “Ýnsanýn fazileti þükr iledir, yani taat yapmakladýr. O da Allah’dandýr (celle ve ala). Çünkü o kulun kalbine, taatin yapýlmasýný ilham eder. Kalbini, ounun yapmasýna, iyice azmettirir. Ona güç verip, kul onu kesb ettikten sonra, taatin onda yaratýr. Bunula beraber, o fiili ona mal edip, ona göre karþýlýðýný verip, insana isnad eder.” Diye buyurdu. Ýþte insan doðru yoldan çýkmamasý için, bunda tefekkür edip, kendisi hiçbir þey olmadýðýný bisin! Çünkü ondan hiçbir þey gelmeyen, ondan ne bir fiil, ne bir irade, ne de bir hareket bile hasýl olmayan kimse, halkýn örfünde hiçbir þey sayýlmayýp, belki madem (mevcut olmadýðý) sayýlýr. Öyle ise, mürþid, irþad için, halk arasýnda dolaþmasý, kendini tehlikeye atmasý olduðunu bilmelidir. Lakin mürþid pirinin emrine imtisal etmesi, gayesiyle, kendine o tehlikeyi seçer. Hatta birçok mürþidler, halkýn onlardan nefret etmeleri, etrafýnda toplanmamalarý için, börçok þeyler yapmýþlardýr. Ben dahi, bunu düþünerek, mürþidim ve kendisine mütabeat ettiðim ve kýbleðahýmdan, (kuddise sirruh) bunu yani ekabir (ulu zatlar)bu irþad iþinden kaçtýklarý halde, Nakþibendi mürþidleri bunu yapýyorlar, diye sorduðumda; kendisi (Radýyallahü anh) Nakþibendiler “bunu üstadlarýnýn emirleri üzere yapýp ve aralarýna girdikleri halký hatýrlarýna bile getirmeyip, görmezler.” Diye cevap verdiler.

Ýþte Nakþibendi mürþidleri, bu düþüncelerinden dolayý, diger mezkür ekabirin prensiplerinden ayrýlmýþlardýr. Bu nedenle üstad-ý azam, (Allah bizi onun sýrlarýyla kutlasýn!) irþad kutbu El-Seyyid Taha’nýn (Kuddise sirruh) “Nakþibendi tarikatýnda asla ucub (kendi yaptýklarýný beðenmek) riyakarlýk yoktur.” Buyurduðu sözün manasý; onlar kendilerinden sadýr olan bir þey bilmezler ki onlara ucub ve riya hasýl olsun. Belki mürþidlerinden biliyorlar, demektir diye buyurdu. Yine Þeyhim (Kuddise sirruh) Seyyid Taha (Kuddise sirruh) buyurduðu bu sözlerinin manasý, bir kimse için ucub (bencillik) veya riyakarlýk olsa, Nakþibendi olamaz, demek de muhtemeldir diye buyurdu.

Halk arasýnda hasýl olan cezbenin, tarikatta aslý olmazsa da, zararý yoktur. Belki o, salikin içindeki birinci derece aþkýn hararetinden arasýnda cezbe ve hararetin yeri, kalbdir. O makamdan yükselme hasýl olduðu zaman, o hararet mevcut olmaz denilmiþtir. Bununla beraber, bu hal senden deðil, belki baþkasýndan olup, o kimse, sana lazým ve layýk olan vaktini bilir.

Pervede, bu günlerde sadatýn söylediði sözlerindeki manalýrnda çalýþtýðý için kendisine namazýn manasý zahir olmuþtur. Dolayýsýyla, hülasasý þöyle beyan eder. Namaz, insanýn aklý, düþüncesi Allah’tan baþka, her þeyden kesilmesinden ibarettir. Namaz kýlan kimse sonunda, saðýnda veya solundakilere selam vereceðine niyet etmesi müstehab olduðunu bilmez mu? Halbuki, namaz haricinde, hazýr olana selam vermesi müsteheb olmayýp belki, namaz haricinde iken, ilk mülakatta ona selam vermek, müstehabdýr. Þite, müsalli sað ve solundakilere selam vermesi müstehab oluþundan, kendisi de cemaatin arasýnda olduðu halde, ona ilk mülakatý sayýlýr. Müsalli namaza ilk giriþ tekbiri getirirken, sanki halkýn arasýndan çýkmýþ, namazýn sonundkai selamý ile, onlara kavuþmuþ olduðu demektir.

Öyle ise, müsalli aldýðý taharrum tekbirinden (Giriþ tekbirinden) maksad, yüce Allah’tan baþka, þeylerden külliyen alakasý kesilmiþ olduðunu düþünsün! Nitekim tekbiri harrumdan sonra, okumasý sünnet olan :

“Ben, sadece hak dine (tevhide) boyun eðip, yüzümü, gökleri ve yeri yaratmýþ olan Allah’a çevirdim. Ve ben ona ortak koþanlardan (Müþriklerden) deðilim. Þübhesiz benim namazým, ibadetlerim, hayatým ve ölümüm alemlerin rabbi olan Allah içindir. Onun ortaðý yoktur ve bununla emr olundum ve ben müslümanlardaným.” Ýftitah duasý da, buna þahitlik eder. Bu duada geçen çevirdim. Tabirden maksad yani ben ruh, kalb, zahir ve batýn kuvvetimle, külliyetimle, yüzümü Allah’a çevirdim demektir. Öyle bir durumda bulunacak ki, o anda müsallinin Allah’tan baþka bir þeyle meþguliyeti kalmaz. Yani Allah’ü teala dýþýný görür, kalbinde olan þeylerin bilicisidir diye anlayýp ta ki masivayý (Allah’tan baþka her þey’i) unutur; öyle ki Allah’ýn (celle ve ala) huzurunda fani olup, saðýnda ve solundaki kimsleri bile aklýna gelmeyecektir. Hatta þeyhlerin, mürþidlerin bazýsý, müsalli namazda iken, saðýnda veya solunda bulunan kimseyi bilse; namaz, namaz deðildir, demiþlerdir.

Perverde, mektubunda kendi halinden hiçbir þey bahs etmediðinize hayret eder. Halbuki en mühim olan þey odur. Hidayete tabi olan kimseye selam olsun!


radyobeyan