Tevbe etmek By: armi Date: 20 Ocak 2010, 14:34:36
Kasýtlý Kasýtsýz, Küçük veya Büyük Bir Günah Ýþleyip Tevbe Etmek Ýsteyen Kimsenin Niçin Acele Etmesi
Bu durumda kiþinin üzerine farz olan tevbe, piþmanlýk ve yapmýþ olduðu günahýn tam tersi olan bir sevapla onu silmekle meþgul olmaktýr. Nitekim biz bunun yolunu daha önce zikretmiþtik. Eðer nefsi þehvetin galebe çaldýðýndan dolayý bu günahý terketmeye müsaade etmezse, bu takdirde kiþi, vâcib olanlarýn birinden aciz kalmýþ olur.
Bu bakýmdan ikincisini terketmesi uygun deðildir. Ýkincisi de sevap ile günahý defetmektir ki günahtan sonra iþlemiþ olduðu sevapla günahý silmiþ ve dolayýsýyla sâlih bir amel ile kötü bir ameli karýþtýrmýþ kimselerden olsun! Bu bakýmdan günahlara kefaret olan sevaplar ya kalple veya dille, ya da azalarla yapýlýr. Öyleyse sevap, günahýn yerinde ve onun sebepleri ile baðlý bulunan bir merkezde bulunur.
Kalple yapýlarý günaha gelince, o günahý maðfireti dilemek hususunda Allah´a yalvarmakla telafi etmelidir. Týpký efendisinden kaçan bir kölenin zillet gösterdiði gibi. Zillet göstermekle o kalben iþlediði günahý baðýþlatmaya çalýþmalýdýr. Gösterdiði zillet, baþkalarý tarafýndan görünecek bir tarzda olmalýdýr. Bu da kullar arasýnda kibrini eksiltmekle hâsýl olur. Bu bakýmdan günahkâr ve efendisinden kaçan bir köle için baþka kölelere gurur taslama imkâný yoktur ve manasýzdýr. Böylece kalbinde müslümanlar için hayýr beslemeli ve ibâdetlere azimli olmalýdýr.
Dil ile olan günaha gelince, bu günahý zulmü itiraf etmek ve istiðfarda bulunmak suretiyle telafi etmelidir. ´Yârab! Nefsime zulmettim, kötülük iþledim. Günahlarýmý benim için baðýþla!´ demelidir. Bu tür istiðfarlarý çokça yapmalýdýr. Nitekim biz bunu ´Zikirler ve Dualar´ kitabýnda zikretmiþtik.
Azalarla yapýlan günaha gelince, onu ibâdetler, sadakalar ve taatlarm çeþitleriyle telafi etmelidir. Nitekim bir rivayette ´Günahýn arkasýnda sekiz amel yapýldýðý takdirde, bu günah hakkýnda af umulur´ diye vârid olmuþtur. O amellerin dördü kalp amellerindendir.
1. Tevbe veya te vbeye azmetmek
2. Günahtan derhal el çekmenin sevgisi
3. Günahtan ötürü azaptan korkmak
4. Günah için maðfiret dilemek
O amellerin dördü de azalarýn amelleridir ve þunlardýr:
a) Günahtan sonra iki rek´at namaz kýlmak,
b) O iki rek´attan sonra yetmiþ defa Allah´tan af talep etmek,
c) Yüz defa ´Sübhânallahilazîm ve bihâmdihf (Azim olan Allah ortaktan münezzehtir. Bunu onun hamdine bürünerek ikrar ediyorum) demek,
d) Sonra sadaka verip birgün oruç tutmak.
Eserlerin bazýlarýnda þöyle vârid olmuþtur: ´(Günahlara kefaret olan þeylerden biri) tam abdest alman. (Ýkincisi) camiye girip iki rek´at namaz kýlmandýr´.69 Bazý haberlerde þöyle vârid olmuþtur: ´Dört rek´at namaz kýl´.70
Günah iþlediðin zaman, onun arkasýndan sevap iþle. Bu takdirde o sevap onun kefareti olur. Gizliye gizli, açýða da açýk kefaret olur.71
Bu sýrra binaen þöyle denilmiþtir: ´Gizli verilen sadaka, gece yapýlan günahlarýn kefaretidir. Açýkça verilen sadaka, gündüz yapýlan günahlarýn kefaretidir!´
Sahih haberde þöyle vârid olmuþtur: Bir kiþi Hz, Peygambere ´Ben bir kadýnýn peþine takýldým. Zina hariç, onunla her þey yaptým. Allah´ýn hükmüyle benim hakkýmda hükmet!´ deyince, Hz. Peygamber (s.a) þöyle buyurmuþtur:
- Sen bizimle beraber sabah namazýný kýlmadýn mý?
- Evet, kýldým.
- Muhakkak sevaplar hatalarý silerler!72
Bu hadîs-i þerif, zina hariç kadýnlarla oynaþmanýn küçük günahlardan olduðuna delâlet eder; zira bu günaha namazýn kefaret kýlýndýðý þu hadîs-i þerifin muktezasýdýr:
Beþ vakit namaz, aralarýnda vâki olan günahlarýn kefaretleridirler. Ancak büyük günahlar bu hükmün dýþýndadýr.
En uygunu bütün durumlarda müslüman hergün nefsini hesaba çekmelidir, günahlarýný toplayýp onlarý sevaplarla defedip kaldýrmaya gayret göstermelidir.
Ýtiraz: Günah üzerinde ýsrar ettikçe, af talebi nasýl fayda verir? Oysa haberde þöyle vârid olmuþtur:
Günah üzerinde ýsrar ettiði halde günahtan af talep eden bir kimse Allah´ýn ayetleriyle istihza eden kimse gibidir!73
Yine âlimlerden biri þöyle demiþtir: Ben ´Allah´tan af talep ediyorum´ sözümden ötürü de Allah´tan af talep ediyorum´ ve yine denilmiþtir ki: ´Dil ile af talep etmek yalancýlarýn tevbesidir´. Rabiat´ül-Adeviyye de þöyle demiþtir: ´Bizim istiðfarýmýz birçok istiðfara muhtaçtýr´.
Cevap: Ýstiðfarýn fazileti hakkýnda sayýlmayacak kadar haberler vârid olmuþtur. Biz bu haberleri ´Zikirler ve Dualar´ bölümünde belirtmiþtik.
Hatta Allah Teâlâ, istiðfarý Hz. Peygamberin bekasýyla eþit tutarak þöyle buyurmuþtur:
Oysa sen onlarýn içinde bulundukça Allah onlara azap verecek deðildi. Onlar istiðfar ederlerken de Allah onlara azap edecek deðildi. (Enfâl/33)
Ashâbtan bazýlarý þöyle derdi: ´Bizim için iki emniyet vardý. Onlardan biri Hz. Peygamberin bizim içimizde olmasý idi. Bizimle beraber ancak istiðfar kaldý. Eðer istiðfar da giderse helâk olduk (demektir!)´
Bu bakýmdan deriz ki: Yalancýlarýn tevbesi olan istiðfar, sadece dil ile yapýlan ve kalbin hiç katkýsý olmayan istiðfardýr, insanýn, âdet olarak gafil bir þekilde ´estaðfurullah´ demesi gibi. Nitekim, cehennemin sýfatýný dinlediði zaman ´Cehennemden Allah´a sýðýnýrýz dediði halde zerre kadar kalbinin bununla müteessir olmadýðý gibi...
Bu sadece bir dil kýpýrdatmasýna dönüþür. Þahsýn bunda hiçbir faydasý yoktur. Fakat buna Allah´a yalvaran doðru bir irade, hâlis bir niyet ve raðbetle maðfiret talebinde ýsrar eden kalp inzimam ettiði zaman bu haddi zatýnda bir sevap olur. Bu sevap ile günahýn bertaraf edilmesi mümkün olur. Ýstiðfarýn fazileti hakkýnda vârid olan haberleri bu tür istiðfara hamletmek gerekir.
Günde yetmiþ defa bile istiðfar edip tekrar günaha dönen bir kimse günahta ýsrar etmiþ sayýlmaz!74
Bu hadîs-i þerifteki istiðfar kalben yapýlan istiðfardan ibarettir. Ýstiðfar ve tevbe min birçok dereceleri vardýr. Onlarýn öncesi faydadan uzak deðildir. Her ne kadar fayda onlarýn sonralarýna varmasa bile...
Nitekim Sehl et-Tüsterî þöyle demiþtir: "Her hâlükârda kula mevlâsý lâzýmdýr. Onun hallerinin en güzeli, her þeyden mevlâsma dönmektir. Eðer günah iþlerse þöyle demelidir: ´Yârab! Benim günahýmý kapat! Ayýbýmý kimseye gösterme!
Günahtan sonra þöyle demelidir: ´Yârab! Benim tevbemi kabul eyle!
Tevbe ettiði zaman þöyle demelidir: ´Bana günahtan mahfuz kalmayý nasib eyle!
Amel ettiðinde ise ´Yârab! Benden amelimi kabul eyle! demelidir.
Sehl´den günahlara kefaret olan istiðfarým mânâsý sorulduðunda cevap olarak Ýstiðfar önce icabettir. Sonra Ýnâbet, sonra tevbedir demiþtir.
Bu bakýmdan icabet azalarýn amelidir. Ýnâbet kalplerin amelidir. Tevbe de þahsýn mevlâsma yönelmesidir. Þöyle ki: Halk terkeder, sonra içinde bulunduðu kusurundan ötürü nimetin hakkýndaki cehaletinden ve þükrünü terketmesinden dolayý Allah´tan af diler! Böyle yaptýðý takdirde affolunur. Bu takdirde sýðmaðý mevlâsnýn yanýnda olur. Sonra tenhaya, sonra sebata, sonra beyana, sonra fikre, sonra marifete, sonra münacaata, sonra nefsin tasfiyesine sonra muvalata ve daha sonra muhâdiset´üs-sýrr´a nakleder. Bu da hüllet´in ta kendisidir. Bu, kulun kalbinde ilim onun gýdasý, zikir onun kuvveti, rýza onun azýðý ve tevekkül de onun arkadaþý olmayýnca istikrar bulmaz. Sonra Allah ona bakar. Onu arþa yükseltir. Bu bakýmdan onun makamý hamelet´ül-arþ´m makamý olur.
Kendisine Tevbe eden, Allah´ýn habîbidir´ hadîsinin mânâsý sorulunca cevap olarak dedi ki: Ancak þu ayette zikredilen vasýflarýn hepsine sahip ise Habib olur:
Tevbe eden, ibâdet eden, hamdeden, oruç tutan, rükû ve secde yapan, iyiliði emredip kötülükten alýkoyan ve Allah´ýn (yasak) sýnýrlarýný koruyan (Onlarý çiðnemeyen) insanlardýr. O müzminleri müjdele!(Tevbe/112)
Yine dedi ki: ´Habib o kimsedir ki habibinin hoþuna gitmeyen birþeye giriþmez!
Tevbe edenin iki meyvesi vardýr. Onlarýn birincisi, günahlarý telafi etmektir. Öyle ki kiþi günahý olmayan bir kimse gibi olur. O meyvelerin ikincisi ise, yüksek derecelere varmaktýr. Öyle ki Habib ve Dost olur.
Günahlarýn kefaretleýýdirilmesinin de dereceleri vardýr. Bazýsý tamamen günahýn kökünü kazýmaktýr. Bazýsý günahý hafifletmektir. Bu da tevbe derecelerinin deðiþikliði ile deðiþir. (Mesela) kalben yapýlan istiðfar, sevaplarla, geçmiþ günahlarý telâfi etmek her ne kadar derecelerin öncelerinde ýsrar etmenin düðümünü çözmekten uzak ise de temelinden faydasýz deðildir. Bu bakýmdan varlýðýný yokluðu gibi zannetmek uygun deðildir. Müþahede ehli ve kalp erbabý þüphesiz bir bilgi ile bilmiþlerdir ki ´Kim zerre mikkarý bir hayýr iþlerse, onun mükafatýný görecektir´ (Zilzâl/7) ayet-i celîlesi doðrudur ve hayrýn bir zerresi bile faydadan uzak deðildir.
Nitekim terazinin bir kefesine atýlan bir arpa tanesinin tesir etmekten uzak olmadýðý gibi... Eðer birinci arpa tesir etmekten uzak olsaydý, ikincisi de onun gibi olurdu ve böylece terazi, tanelerin artýrýlmasýyla aðýr basmazdý. Oysa aðýr basmamasý mümkün deðildir. Sevaplarý, terazisi aðýrlaþýp günahlara aðýr basýncaya kadar hayýrlarýn zerreleriyle aðýrlýk temin eder. Bu bakýmdan sakýn ibadetlerin zerrelerini küçümseyip de yapmamazlýk etme! Günahlarýn da zerrelerini küçümseyip onlarý yok sayma! Týpký ahmak kadýn gibi her saat ancak bir ipe gücü yettiðini ileri sürerek yün eðirmeyi býrakýp þöyle der: ´Bir saatte eðrilen bir ipten ne zenginlik elde edilebilir? Bu kadar bir eðirmekten elbisede ne gibi bir tesir meydana gelir?´
Oysa ahmak kadýn bilmez ki dünyanýn bütün elbiseleri bu þekilde eðirilmiþ de meydana gelmiþtir. Alemin cisimleri, aktarýn geniþliðine raðmen, zerre zerre toplanmýþ ve meydana gelmiþtir. Madem ki durum budur, o halde Allah´a yalvarmak, kalp ile günahýn affýný talep etmek, Allah katýnda asla zayi olmayacak bir sevaptýr.
Ben derim ki: Dil ile yapýlan istiðfar da sevaptýr; zira gafletten de gelse, dilin istiðfarla kýpýrdatýlmasý, ayný saatte bir müslümanýn gýybetiyle veya fuzulî bir konuþmakla kýpýrdatýlmasmdan daha hayýrlýdýr. Susmaktansa istiðfar etmek daha hayýrlýdýr. Sükûta nisbeten istiðfar etmenin fazileti anlaþýlmýþ oldu. Ancak dil ile yapýlan istiðfar, kalp ameline nisbeten eksiktir.
Bu sýrra binaen biri Þeyh Ebû Osman el-Maðribî´ye75 þöyle dedi: ´Benim dilim bazý durumlarda, kalbim gafil olduðu halde zikreder, Kur´ân okur. (Acaba bunun sevabý var mýdýr?)´ Þeyh Osman ´Senin azalarýndan birini hayýrda kullanýp ona zikri âdet eden, onu serde kullanmayýp ve fuzulî´yi ona âdet etmeyen Allah´a þükret!´ dedi.
Ebû Osman´ýn söylediði hakikatin ta kendisidir. Çünkü azalarý hayýr yapmaya alýþtýrmalýdýr ki hayýr iþlemek, onlara tabii bir durum olsun! Bu alýþtýrma birçok mâsiyeti defeder. Bu bakýmdan baþkasýndan yalaný duyduðu zaman diline istiðfar etmeyi âdet edinen bir kimsenin dili, bu âdetine durmadan sebkat eder ve estaðfirullah der. Diline fuzulî konuþmayý âdet edinen bir kimsenin dili ´Sen ne ahmaksýn! Senin yalanýn ne çirkindir!´ (gibi) söze sebkat eder. Herhangi bir þerirden þerrin baþlangýçlarý görüldüðü zaman, istiâze etmeyi âdet edinen bir kimse dilin sebkat hükmüyle Neuzübillâh (Allah´a sýðýnýrým) der. Fuzulîleri konuþmayý âdet edinen bir kimse ´Allah ona lanet etsin!´ der ve böylece birinde günahkâr olup birinde selâmet kalýr. Onun selâmeti diline hayrý alýþtýrmanýn eseridir.
Çünkü Allah güzel amel edenlerin mükafatýný zayi etmez. (Tevbe/120)
Þüphesiz ki Allah, zerre kadar zulüm etmez. Eðer zerre kadar bir iyilik olursa onun sevabýný kat kat artýrýr. Ayrýca kendi katýndan büyük bir mükafat verir.(Nisâ/40)
Dikkat et! Allah Teâlâ nasýl onun sevabýný kat kat vermiþtir! Çünkü o, gaflet halindeki istiðfarý diline âdet etmiþ, dolayýsýyla onunla gýybet, lanet okuma, fuzulî konuþma gibi serleri defetmiþtir. Ýþte bu sevap, dünyada ibâdetlerin en azma karþý verilen kat kat sevaptýr. Âhirette karþýlýðý eðer bilseler daha büyük olacaktýr. Bu bakýmdan ibâdetlerde sadece mücerred âfetlere bakýp onlardaki raðbetinin gevþemesinden þiddetle kaçýn! Zira böyle bir gevþeme bir hiledir. O hileyi þeytan lanetinden ötürü maðrur kimselerin gözünde süslü göstermiþtir. Onlara basiret sahipleri olduklarýnýn hayalini vermiþtir. Gizlileri sezen kimseler olduklarý hülyasýný kafalarýna koymuþtur. Bu bakýmdan onlara ´Kalbin gafletiyle beraber dille yapýlan zikirde ne hayýr vardýr?´ dedirtmiþtir. Böylece halk, bu hile hususunda üç kýsma ayrýlmýþtýr: Nefsine zulmeden, normal hareket eden ve hayýrlara koþan!
Hayýrlara koþan kiþi, þeytana ´Ey mel´un! Sen doðru söyledin. Fakat bu kendisiyle bâtýl kastedilen hak bir sözdür! Þüphe yoktur ki seni iki defa azaba garkedeceðim. Ýki yönden senin burnunu kýracaðým. Ben dilin hareketine kalbin hareketini de ekleyeceðim´ der! Bu kimse týpký þeytanýn yarasýna tuz serpmek suretiyle þeytaný tedavi eden bir kimse gibidir.
Maðrur zâlime gelince, o nefsinde bu inceliði sezdiðini tahayyül eder. Sonra kalben ihlasa varmaktan aciz kalýr. Böylece dili zikre alýþtýrmayý da terkeder. Bu bakýmdan þeytanýn isteðini yerine getirir. Gururun ipiyle kuyuya dalar ve böylece þeytanla arasýndaki ortaklýk tamam olur.
Nitekim bir darb-ý meselde þöyle denilmiþtir:
Kap kapaðýna uygun geldi ve boynuna sarýldý!76
Normal hareket edene gelince, o kalbini amelde (dile) ortak yapmak suretiyle þeytanýn burnunu kýrmaya muktedir olamaz. Kalbe nisbeten dilin hareketinin eksik olduðunu sezer. Fakat susmaya ve fuzulî konuþmaya nisbeten dilin istiðfara hareket etmesinin kemâl olduðuna da kanaat getirir. Böylece dil ile istiðfar etmeye devam eder ve Allah Teâlâ hayrýn âdet edinilmesi hususunda kalbin diliyle beraber olmasýný diler.
Bu bakýmdan hayra koþan insan, dokuma tezgâhým zemmederek býrakan ve kâtip olan bir kimse gibidir. Nefsine zulmedip geri kalan ise, dokuma tezgâhýný tamamen terkedip süpürgeci olan kimse gibidir. Normal hareket eden ise, yazmaktan aciz olup ´Ben dokumacýlýðýn kötü olduðunu inkâr etmem. Fakat dokumacýlýk, süpürgeciliðe nisbeten deðil de kâtipliðe nisbeten kötüdür. Ben katiplikten aciz olduðum zaman dokumacýlýðý býrakmam´ diyen bir kimse gibidir. Bu sýrra binaen Rabiat´ül-Adeviyye þöyle demiþtir: ´Bizim istiðfarýmýz birçok istiðfara muhtaçtýr!´
Rabiat´ül-Adeviyye´nin dil hareketini Allah´ýn zikri olduðundan dolayý kötülediðini sanmayasýn. Aksine Rabia Hatun, kalbin gafletini kötülemektedir. Bu bakýmdan kiþi dilinin hareket etmesinden deðil, kalbinin gafletinden dolayý istiðfar etmeye muhtaçtýr.
Eðer kalbinin istiðfar etmekten sustuðu gibi, dili de istiðfar etmekten susarsa, o vakit bir istiðfara deðil iki istiðfara muhtaç olur. Kötülenenin kötülenmesini, övülenin de övülmesini böyle anlaman uygundur. Aksi takdirde þu sözün mânâsýný anlamamýþ olursun: ´Ebrârm haseneleri (sevaplarý), mukarreblerin günahlarýdýr!´ Yani ebrarm sevaplarý, mukarrebler için günah sayýlýr; mukarrebler onlarý iþlediði zaman, sevap deðil günah iþlemiþ sayýlýr; zira bunlar baþkasýna nisbeten ve izafeten sabit olan þeylerdir.
Bu bakýmdan bunlarý izafesiz edinmek uygun deðildir. Senin için uygun olan, ibâdetlerinin de, günahlarýnýn da zerresini dahi hakir saymayýp küçümsememektir.
Bu sýrra binaen Cafer-i Sâdýk (r.a.) þöyle demiþtir: Allah üç þeyi üç þeyde gizlemiþtir: ´Rýzasýný ibâdetinde...´ Bu bakýmdan siz ibâdetten hiçbir þeyi küçümsemeyiniz. Umulur ki Allah´ýn rýzasý o küçümsediðiniz ibâdettedir. ´Öfkesini mâsiyette...´ Bu bakýmdan siz, mâsiyetten hiçbir þeyi küçümsemeyin. Umulur ki Allah´ýn öfkesi oradadýr. ´Velayetini kullarýnda...´ Bu bakýmdan siz, kullardan hiçbirini küçümsenýeyiniz. Umulur ki o Allah´ýn velîsidir.
Câfer-i Sâdýk bu üç þeye sunu da ekleyerek þöyle demiþtir: Ýcabetini (kabul etmesini) duada gizlemiþtir´. Bu bakýmdan duayý terketmeyiniz. Umulur ki Allah´ýn icabeti ondadýr!
69) Sünen Sahipleri
70) Ýbn Merduveyh, Beyhâkî
71) Beyhâkî
72) Müslim, Buhârî, (Ýbn Mes´ud´dan)
73) Ýbn Ebi Dünya
74) Dualar bölümünde geçmiþti
75) Adý Ebû Osman Said b. Kelâm´dýr.
76) Bu mânâ Zemahþeriye aittir. Ýbareye baþka þekilde mânâ verenler de vardýr.
radyobeyan