Servet sahipleri By: armi Date: 19 Ocak 2010, 12:51:05
4-Servet sahipleri
Dördüncü sýnýf servet sahipleridir. Bunlardan maðrur olanlar pek çoktur. O gruplardan biri, cami, medrese, tekke ve köprülerin inþasýna teþvik etmektedirler. Kýsacasý insanlarýn gözüne çarpan þeyler yaparlar. Daima anýlsýnlar ve ölümden sonra eserleri kalsýn diye kireçlerle isimlerini bu mâbedlerin kapýlarýna yazarlar. Onlar, böyle yapmakla maðfirete müstehak olacaklarýný zannederler. Oysa burada iki yönden maðrur olmuþlardýr:
Birinci Yön
Onlar bu mâbedleri zulümden, talandan, rüþvetten ve mahzurlu cihetlerden edinmiþ olduklarý mallardan bina etmektedirler. Bu bakýmdan onlar ilk baþta bu malýn kazancýnda Allah´ýn gazabýna maruz kalmýþlardýr. Onun infak edilmesinde de Allah´ýn kýzgýnlýðýna maruz kalýrlar. Onlar için gereken, bu malý haramdan kazanmamak idi. Bu bakýmdan onlar malýn bu þekilde kazanýlmasýndan dolayý Allah´a isyan etmiþlerdir! Farz olan, onlar için tevbe edip Allah´a dönüþ yapmaktýr. Haramdan edindikleri malýn bizzat kendisini vermekten âciz olduklarý zaman bedelini esas sahiplerine geri vermek zorundadýrlar. Eðer sahiplerini bulmaktan âciz iseler, varislerine vermek gerekir. Eðer varisi kalmamýþ ise, bu takdirde farz olan, o malý halkýn maslahatlarýnýn en önemlisine sarfetmektir. Bazen en mühimi, o malý (mâbedlere deðil) memleketinin fakirlerine taksim etmek olduðu halde, halk bu hallerinden haberdar olmaz korkusuyla onu yapmamaktadýrlar. Bu bakýmdan kireç (ve taþ)larla binalarý inþa ederler. Bu binalarý yapmaktan gayeleri riya ve halkýn övgüsünü kazanmaktýr. O binalarýn üzerinde yazýlý bulunan isimlerini devam ettirmek için o binalarýn devamýný istemektedirler. Yoksa bu hayrýn devamý için deðildir.
Ýkinci Yön
Onlar, kendilerinin ihlaslý olduklarýný sanarlar. Binalara sarfetmiþ olduklarý paralarý hayýr için harcadýklarý kanaatindedirler. Oysa onlarýn herhangi birine ismi yazýlmamak þartýyla herhangi bir yere bir dinar (altýn) sarfetmesi teklif edilse, bu sarfiyat ona pek aðýr gelir. Nefsi bunu yapmaya müsaade etmez. Oysa, Allah onun kalbine muttalidir. Ýster ismini yazsýn, ister yazmasýn! Eðer o, insanlarýn teveccühünü deðil de Allah´ýn teveccühünü talep etseydi yapmýþ olduðu eserlerin üzerine isminin yazýlmasýna ihtiyaç duymazdý!
Diðer bir grup, çoðu zaman malý helâlden kazanýp, mescidlere sarfeder. Fakat bu da iki yönden maðrurdur:
1.O vecihlerin birincisi riya ve övgü peþinde koþmaktýr. Çünkü çoðu zaman onun komþusu ve memleketlisi olan fakirler vardýr. Onlara mal sarfetmek daha mühim ve daha üstün iken götürüp mescidlerin inþasýna ve süslenmesine sarfeder. Mescidlere sarfetmek, halk arasýnda þöhret bulacaðý için ona kolay gelir.
2.O vecihlerin ikincisi; malý mescidin boyasýna, namaz kýlanlarýn kalplerini meþgul eden ve gözlerini kamaþtýran nakýþlarla tezyin edilmesine sarfetmektir. Oysa namazdan gaye,huþu ve kalp huzurudur. Oysa mescide nakýþ yapýlmasý namaz
kýlanlarýn kalplerini darmadaðýn eder. Böylece sevaplarý da yanar.Bütün bunun vebâli o nakýþlara para sarfedenin boynunadýr. O buna raðmen, yaptýrmýþ olduðu nakýþlarla maðrur olup bunu hayýrlý zanneder. Allah´a yaklaþtýrýcý vesilelerden kabul eder. Oysa
Allah´ýn gazabýna müstehak olur. Buna raðmen, Allah´a itaat ettiðini ve emrini yerine getirdiðini sanýr. Öyle sanýr ama,Allah´ýn kullarýnýn kalplerini, mecsidde yapmýþ olduðu süsle altüst etmiþtir. Mescidin bu þekilde süslendirilmesi, çoðu zaman namaz kýlanlarý dünyanýn çeþitli süslerine teþvik eder. Onlar evlerinde de böyle yapmak isterler. Bunun teminine çalýþýrlar. Böyle yapmalarýnýn günahý bu temeli ilk kuranýn boynunadýr; zira cami,tevazu ve Allah ile (mânen) kalbin hazýr bulunma yeridir ve onun için inþa edilmiþtir.
Mâlik b. Dinar þöyle anlatýr: Ýki kiþi bir camiye geldiler. Biri kapýda durdu ve þöyle dedi: ´Benim gibisi Allah´ýn evine girmez!´
(Nefsim mescide girmeye lâyýk deðildir). Onun saðýnda ve solunda duran iki melek onu, Allah katýnda sýddîk olarak kaydettiler.26
Ýþte bu þekilde mescidlerin tâzim edilmesi uygundur; (boyalarla, süslemek þekliyle deðil). O da girmesiyle caminin kirleneceðini ve nefsinin bu þekilde camiye karþý bir cinayet iþlemiþ olduðunu düþünmek suretiyle camiyi tâzim etmesidir. Camiyi haramdan kazanýlmýþ mal veya dünyanýn süsleriyle süslemek ve Allah´a minnet ettiðini düþünmekle deðil.
Havariler, Hz. Ýsa´ya þöyle dediler: ´Þu mescide bak! Ne güzel!´ Hz. Ýsa ´Ey ümmetim, ey ümmetim! Size hakikati söylüyorum. Allah Teâlâ bu mescidi ehlinin günahlarýndan dolayý harab edecektir. Allah altýn ve gümüþe, sizin hoþunuza giden bu taþlarýn hiçbirine önem vermez. Allah´ýn katýnda en sevimli þey salih kalplerdir. Allah onlarla yeryüzünü tamir eder. Onlar bozuk olduklarý zaman da onlarla yeryüzünü tahrip eder´.
Ebu Derdâ, Hz. Peygamber´in þöyle buyurduðunu rivayet eder:
Mescidlerinizi süslendirdiðiniz, mushaflarýnýzý tehziblendirdiðiniz zaman, helâk sizin için mukadderdir.
Hasan Basrî þöyle demiþtir: Hz. Peygamber (s.a) Medine mescidini inþa etmek istediði zaman Cebrail (a.s) ona gelerek dedi ki: ´Onu yedi zirâ yükseklikte yap! Onu süsletme ve nakýþlý yapma!´27 Bu bakýmdan bu kimsenin gururu, münkeri mâruf gördüðü ve bu görünüþe itimat ettiði yönden gelir.
Baþka bir grup da mallarýný fakir ve miskinlere sadaka vermek suretiyle infak ederler. Mahfelleri arayýp görünsün diye orada verirler. Ýyiliði ifþa edip iyilik yapana teþekkür eden fakiri arayýp bu-lurlar. Gizlice sadaka vermekten hoþlanmazlar. Fakirin almýþ olduðu sadakayý gizlemesini, kendilerine karþý iþlenmiþ bir cinayet ve küfran-i nimet sayarlar. Bu kimseler hac yolunda mal sarfetmeye de taraftardýrlar. Zaman zaman hacca giderler. Çoðu za-man komþularýný aç býrakýrlar. Bu sýrra binaen Ýbn Mes´ud (r.a) þöyle demiþtir: ´Ahir zamanda, sebepsiz hac hapanlar çoðalacaktýr. Onlar için hac seferleri kolaylaþacaktýr. Rýzýklarý çoðalacaktýr. Fakat hacdan mahrum ve sevaplarý kendilerinden alýnmýþ olarak döneceklerdir! Onlar develerine biner uzun yolculuða çýkarlar. Oysa komþusu yaný baþýnda muhtaç bulunmakta ve ona elini uzatmamaktadýr´.
Ebu Nasir et-Temmar28 þöyle anlatýyor: Bir kiþi gelip Biþr el-Hafî´ye veda etti ve dedi ki:
-Ben hacca gitmeye azmettim. Bana birþey emret!
-Hac nafakasý için ne kadar para hazýrladýn?
-Ýki bin dirhem!
-Haccýnla neyi talep ediyorsun? Zâhidliði mi yoksa Kâbe´ye karþý iþtiyâk mý veya Allah´ýn rýzasýný istemeyi mi?
-Allah´ýn rýzasýný istemeyi!
-Eðer evinde oturduðun halde Allah´ýn rýzasýný kazanýrsan, o iki bin dirhemi infak edip, Allah´ýn rýzasýna varýrsan, bunu yaparmýsýn?
-Evet!
-O halde git, bu parayý on þahsa ver: Borcunu vermeye çalýþan borçluya, fakirlikten kurtulmak isteyen fakire, çoluk çocuk sahibi olup onlarý zengin etmeye çalýþana, yetimi büyütene ve sevindirene ver; eðer kalbin o iki bin dirhemi bu saydýklarýmdan birine ver-
meye razý ise ver. Zira bir müslümanýn kalbine sevgi sokmak,üzüntülüyü üzüntüsünden, felâketzedeyi zararýndan, zayýfý zafiyetinden kurtarmak, farz hacdan sonra yüz nafile hactan daha üstündür. Kalk! Sana emrettiðimiz gibi o parayý infak et! Aksi takdirde kalbindekini bize söyle!
-Ey Ebu Nasr! Benim kalbimde sefere gitmek daha kuvvetlidir.
Bunun üzerine Biþr tebessüm ederek ona yöneldi ve ´Mal, ticaretin kirinden ve þüphelilerden derlendiði zaman, nefis ister kî onunla ihtiyacýný görmüþ olsun! Dolayýsýyla nefis sözde salih ameller yaptýðýný sanýr! Oysa Allah Teâlâ, muttakîlerin amelinden baþkasýný kabul etmemeye söz vermiþtir´ dedi.
Servet sahiplerinden diðer bir grup da servetle meþgul olmakta, malý korumakta ve cimrilikle onu ellerinde tutmaktadýr. Sonra paraya baðlý bulunmayan, gündüz oruç tutmak, gece namaz kýlmak ve Kur´an hatmetmek gibi bedenî ibâdetlerle meþgul olmaktadýrlar. Oysa bunlar aklanmýþlardýr. Çünkü helâk edici cimrilik bunlarýn içlerini kemirmektedir. Bu bakýmdan yaptýklarý ameller, mal vermek suretiyle içinden cimriliðin kökünü kesmeye muhtaçtýr. Oysa müstaðni bulunduðu birtakým faziletleri talep etmekle meþguldür. Bu kimsenin misali, elbisesinin içerisine yýlan girmiþ, ölüme yaklaþmýþ, buna raðmen hâlâ safrasýný teskin etmek için sekencebin ilacýný piþirmekle meþgul olan bir kimseye benzer. Yýlanýn kendisini öldürdüðü kimse artýk sekencebin´e nerede muhtaç olacaktýr? Bu sýrra binaen Biþr´e þöyle denildi: Talan zengin çok oruç tutar, çok namaz kýlar!´ Biþr ´Miskin herif! Kendisine yakýþan halini býrakmýþ da baþkasýnýn haliyle hallenmiþtir! Oysa bu zengine yakýþan hal, açlara yemek yedirmek, fakirlere sadaka vermektir. Böyle yapmasý, nefsini aç býrakmaktan, mal toplayýp fakirlerden menetmekle beraber namaz kýlmaktan daha üstündür!´
Baþka bir grup daha vardýr ki cimrilik onlarý kasýp kavurmakta, nefisleri sadece zekâtý edâ etmeye müsamaha göstermektedir. Sonra onlar malýn çirkinini ve istenmeyenini, zekât olarak verirler. Zekâta müstehak olan fakirlerden de ancak kendilerine hizmet eden ve ihtiyaçlarýna koþan veya gelecekte hizmetlerinde kullanabilecekleri fakirleri veya kendisinden herhangi bir hizmet bekledikleri kimseyi arayýp bulurlar veya öyle bir fakire verirler ki o fakire haþmetinden (sosyal mevkiinden) istifade edilir büyükler-den bir kimse yardým etmektedir. Bu fakire zekât vermekten gayesi, bu kimseye yardým eden o mevki sahibi kiþinin yanýnda bir kýymet saðlamak ve dolayýsýyla ona ihtiyaçlarýný gördürmektir. Bütün bunlar, sahipleri maðrur olduðu için niyeti ifsad edici ve ameli yakýcýdýrlar. Bu maðrur Allah´a itaat ettiðini zanneder. Oysa yalancýdýr; zira Allah´ýn ibâdetine karþýlýk, baþkasýndan ücret beklemektedir. Bu kimse ve bunun benzerleri servet sahibi olup gurura kapýlmýþlardýr. Bunlar sayýlamayacak kadar çokturlar.
Biz bu kadarýný gururun diðer cinslerine dikkati çekmek için zikrettik. Halk tabakasýndan, servet sahiplerinden ve fakirlerden diðer bir grup vardýr. Zikir meclislerine gitmeleriyle maðrur olurlar. Zikir meclislerine gitmelerinin, kendilerine kâfi geldiðine inanýrlar.
Bunu âdet edinmiþlerdir. Zannederler ki amel etmeksizin, nasihat almaksýzýn sadece va´z dinlemekte bir ecir vardýr. Bunlar aldanmýþ kimselerdir. Çünkü zikir meclisinin fazileti, hayra teþvik ettiðinden ötürüdür. Eðer orada bulunmak, insanýn hayra karþý þevkini artýrmazsa, orada hayýr yoktur. Raðbet güzeldir. Çünkü insaný amel etmeye teþvik eder. Eðer raðbet amele teþvik etmek gücünden mahrum olursa, onda da hayýr yoktur. Baþkasý için kastolunan birþey, insaný o þeye ulaþtýrmakta yetersiz olduðu zaman, onun kýymeti kalmaz. Bazen de vâizden, zikir meclisinde hazýr bulunmanýn ve aðlamanýn faziletini iþitir. Bununla da aldanýr. Bazen kadýnlarýn rikkati (inceliði) gibi, bir rikkat kalbine girer, azmi ve kasdý olmaksýzýn aðlamaya baþlar. Bazen korkutucu bir konuþma dinler. Ellerini iradesi dýþýnda birbirine vurup ´Ey Selâm (Allah´ýn bir ismi)! Bizi selamette býrak´ veya ´Sübhanallah´ demekten baþka birþey yapmaz ve zanneder ki böyle yapmakla hayrýn tamamýný iþlemiþtir. Oysa maðrurdur. Bunun misali, hasta bir kimsenin misaline benzer. Ýþtah çekici ve lezzet verici yemekleri vasýflandýran bir acýn misaline benziyor. Bu aç, yemeklerin vasýflarýný saydýktan sonra yemeden giderse, böyle yapmasý ne hastanýn hastalýðýndan, ne de acýn açlýðýndan hiçbir þeyi gidermez. Sadece ibâdetlerin vasýflarýný dinleyip amel etmezse bu Allah´ýn azabýndan insaný kurtarmaz. Bu bakýmdan dinlediðin va´z, senin fiillerini deðiþtirecek derecede sýfatlarýndan birini deðiþtirmezse Allah´a kuvvetli veya zayýf bir þekilde yönelmeni ve dünyadan sakýnmaný temin etmezse, bu va´z senin aleyhinde bir delil olur. Sen bu va´zý kendin için kurtuluþ vesilesi görürsen maðrursun demektir!
Eðer ´Senin zikretmiþ olduðun gururun giriþ noktalarý hiç kimsenin elinden yakasýný kurtaramadýðý bir þeydir. Bundan sakýnmak mümkün deðildir. Senin söylediðin ümitsizliði gerektirir; zira beþerden hiç kimse bu âfetlerin gizlilerinden sakýnamaz´ dersen, cevap olarak derim ki: ´Ýnsanýn herhangi birþey hakkýnda gayreti gevþediði zaman ümitsizliðini izhar eder. O iþi oldukça büyütür. Onun yapýlamayacaðýný düþünür. Hevasýna kapýldýðý zaman çeþitli hileler düþünür. Düþüncenin inceliðiyle yollarýn en gizlisini, hedefine varmak hususunda elde eder. Hatta insan kendisinden uzak bulunmasýna raðmen fezada uçan kuþu indirmek istediði zaman, onu bile bir hileyle indirir. Denizin derinliðinden balýk çýkarmak istediði zaman, herhangi bir hileyle çýkarabilir. Altýn ve gümüþü daðlarýn altýndan çýkarmayý istediði zaman herhangi bir yolla çýkarýr. Çöllere ve sahralara daðýlmýþ vahþî ve ürkek hayvanlarý avlamak istediði zaman avlayabilir. Yýrtýcý hayvanlarý, fili ve hayvanlarýn en büyüklerini teþhir etmek istediði zaman teþhir edebilir. Yýlanlarý ve ejderhalarý yakalayýp onlarla oynamak istediði zaman, onlarý elde edebilir ve onlarýn karýnlarýndan panzehir çýkarýr.
Dutun yapraðýndan renkli ve nakýþlý ipekli edinmek istediði zaman edinebilir. Yýldýzlarýn miktarlarýný, uzunluk ve enini bilmek istediði zaman, hendesesinin inceliðiyle yeryüzünde olduðu halde onu elde eder.
Bütün bunlarý hileleri (ince sanatlarý) ve hazýrladýðý aletleriyle elde eder! Bu bakýmdan atý binmek, köpeði avlamak, doðan kuþunu diðer kuþlarý tutmak ve aðý balýk avlamak için hazýrlamak, ademoðlunun ince hilelerindendir. Bütün bunlarý, gayreti dünya için olduðu ve bunlar da dünyasý hususunda yardýmcý bulunduðu için yapmýþtýr. Eðer ahiret iþleri onu ilgilendirmiþ olsaydý onun için bir tek meþguliyet vardý. O da kalbin düzeltilmesidir. Bu bakýmdan insanoðlu kalbinin düzeltilmesinden mahrum olduðu için ´Bu muhaldir buna kimin gücü yeter?´ der. Oysa bu hiç de muhal deðildir. Evet, eðer hedefi sadece bu olduðu halde sabahlarsa, hiç de muhal deðildir. Aksine durumu týpký þöyledir: ´Eðer hevâ-i nefse kapýlýrsan hileleri elde edersin´.
Bu öyle bir þeydir ki selef-i Salihîn onu yapmaktan âciz olmamýþlardýr. Onlarýn yolunu güzel bir þekilde takip edenler de bunu yapmaktan aciz olmamýþtýr. Bu bakýmdan iradesi doðru ve himmeti kuvvetli bulunan kimse de bunu tahakkuk ettirmekten âciz deðildir. Hatta bu hareketin tahakkuku halkýn dünya hilelerini elde edip sebeplerini tanzim etmek için çekmiþ olduðu yorgunluðun onda birine muhtaç deðildir.
Soru: Gururun giriþ noktalarýný pek fazla zikrettikten sonra bu hususta iþi pek yaklaþtýrdýn. Bu bakýmdan kul ne ile gururdan kurtulur?
Cevap: Kul gurur´dan üç þeyle kurtulur:
a.Akýl
b.Ýlim
c.Mârifet
Ýþte bunlar, her insan için gereken üç þeydir.
Akýl
Akýl insanda yaratýlmýþ tabiî bir fýtrat ve aslý nur olan bir þeydir, insan onunla eþyanýn hakikatini idrâk eder. Bu bakýmdan seziþ ve akýllýlýk fýtrattýr. Ahmaklýk ve geri zekalýlýk fýtrat deðildir. Ahmak olan bir insan gururdan korunmaya muktedir deðildir. Öyle ise aklýn saflýðý ve fehmin zekâsý elbette fýtratýn aslýnda ol-masý lâzýmdýr. Eðer insanoðlu, bu temel üzerinde yaratýlmamýþ olsaydý, onu kazanmasý mümkün deðildi. Evet! Aslý var olduðu zaman, çalýþma ile onu takviye edip geliþtirmek mümkündür. Bu bakýmdan saadetlerin tümünün esasý akýl ve riyasettir. Nitekim Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur:
Aklý, kullarý arasýnda farklý farklý paylaþtýran Allah, ortaklardan münezzeh ve düþmanlarýnýn söylediklerinden uzaktýr. Gerçekten iki kiþinin amelleri, sevaplarý, oruç ve namazlarý eþit olur. Fakat týpký zerrelerin Uhud daðýna nisbeten farklý olduklarý gibi akýlda farklýdýrlar. Allah Teâlâ, mahlûklarý için akýl ve yakînden daha üstün bir nasibi yaratmýþ deðildir.29
Ebu Derdâ þöyle anlatýr: Hz. Peygamber´e þöyle soruldu: ´Bir kiþi gündüz oruç tutar, gece ibâdet eder. Hacca gider, umre yapar, sadaka verir. Allah yolunda savaþýr. Hastayý ziyaret, cenazeyi teþyi ve zayýfa yardým eder. Fakat kýyamet gününde Allah katýndaki derecesini bilmez mi?´. Hz. Peygamber (s.a) cevap olarak þöyle buyurmuþtur:
O ancak aklý kadar mükâfatlandýrýlýr.30
Enes der ki: Hz. Peygamber´in katýnda bir kiþi övüldü. Ashab da onun hakkýnda güzel þeyler söylediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) þöyle dedi: ´Onun aklý nasýldýr?´ dediler ki: ´Ey Allah´ýn Rasûlü! Biz onun ibâdetinden, fazilet ve ahlâkýndan bahsediyoruz!´ Hz. Peygamber (s.a) þöyle cevap verdi:
Ahmak bir insan, hamakatýndan ötürü, yalancýnýn yalanýndan ötürü uðradýðý felâketten daha büyük bir felâkete düçar olur! Ýnsanlar kýyamet gününde ancak akýllarý nisbetinde (Allah´a) yaklaþtýrýlýrlar´.31
Ebu Derdâ (r.a) þöyle demiþtir: ´Hz. Peygamber´in kulaðýna herhangi bir kiþinin fazla ibâdet ettiði haberi geldiði zaman, onun aklýný sorardý. Ashab ´Onun aklý güzeldir´ dedikleri takdirde þöyle derdi: ´Ben de onun hedefe yaracaðýný ümit ederim´. ´Aklý güzel deðildir dediklerinde, Hz. Peygamber ´Hedefe ulaþacaðýný zannetmiyorum´ derdi.
Bir ara, bir kiþinin çok fazla ibâdet ettiði Hz. Peygambere bildirildi. Hz. Peygamber ´Onun aklý nasýldýr?´ dedi. Ashab-ý kirâm ´Birþey deðildir´ dedi. Hz. Peygamber buyurdu ki:
Arkadaþýnýz zannettiðiniz mertebeye varamaz!32
Bu bakýmdan sýhhatli zekâ ve akýl tabiatý Allah Teâlâ tarafýndan fýtratýn esasýnda yaratýlmýþ bir nimettir. Eðer hamakat-tan dolayý elden giderse artýk onu telâfi etmeye imkân yoktur.
Mârifet
Mârifet´ten gaye, dört þeyi bilmektir; nefsini, rabbini, dünyasýný ve ahiretini...
Nefsini, kulluk ve zilletle görevli bilmelidir. Âlemde garip olduðunu, bu hayvanî þehvetlerin yabancýsý olduðunu bilmelidir. Tabiaten ona uygun olanýn ancak Allah´ýn marifeti olduðunu bilmelidir. Daha önce Allah´ýn cemâline bakmalýdýr. Kiþinin nefsini bilmeden önce böyle düþünmesi ve rabbini tasavvur etmesi düþünülemez. Bu bakýmdan bunu elde etmek için muhabbet bahsinde, Kalbin Acaiplikleri´ni izah ettiðimiz bölümde, Tefekkür, Þükür bölümlerinde söylediklerimizden yardým istemeli; zira oralarda nefsin vasfýna, Allah´ýn celâlinin vasfýna iþaretler vardýr. Az da olsa onlarla uyanma hâsýl olur. Mârifetin kemâli onun ötesindedir. Çünkü bu, mükâþefe ilimlerindendir. Biz bu bölümde sadece muamele ilimlerinin sahasýnda çadýrýmýzý kurduk.
Dünya ve ahiretin mârifetine gelince, bunu elde etmek için, Dünyanýn Zemmi ve Ölüm´ün Zikri bahsinde söylediklerimizden yardým talep etmeli ki kendisine ´Dünyanýn ahirete nisbeti yoktur´ hakikati tebeyyün etsin! Bu bakýmdan nefsini ve rabbini, dünyasýný ve ahiretini tanýdýðý zaman, Allah´ý tanýmasýndan Allah´ýn sevgisi, ahireti tanýmasýndan ahirete þiddetle tâlip olmasý, dünyayý tanýmasýndan dünyadan kaçýnmasý fikri kalbine doðar.
Ýþlerin en mühimi, kendisini Allah´a ulaþtýran ve ahirette kendisine fayda verenidir. Bu irade kalbine galebe çaldýðý zaman, bütün iþlerde niyeti dosdoðru olur. Yediðinde veya def-i hâcet ile meþgul olduðunda bundan gayesi ahiret yolculuðuna yardým etmek olur. Niyeti sýhhatli olur, kaynaðý menfaat çekiþmesi, dünyaya, mertebeye ve mala meyletmek olan her grup kendisinden uzaklaþýr; zira bunlar, niyeti ifsad eden þeylerdir. Dünya bunun nezdinde ahiretten sevimli, nefsinin hevasý Allah´ýn rýzasýndan daha sevimli oldukça, gururdan kurtulmasý mümkün deðildir. Bu bakýmdan Allah´ýn ve nefsinin mârifetiyle, aklýn kemâlinden doðan Allah sevgisi kalbine galebe çaldýðý zaman, ilimden ibaret olan üçüncü bir vasýtaya muhtaç olur.
Ýlim
Ýlimden gaye, Allah´a giden yolun keyfiyetini bilmek ve kendisini Allah´a yaklaþtýraný ve uzaklaþtýraný tefrik etmektir. Yolun âfetlerini, aþýlmasý zor olan engellerin ve tehlikelerini bilmektir. Bütün bunlarý eserimizin bahislerine dercetmiþ bulunuyoruz. Bu bakýmdan Ýbâdetler bölümünden ibâdetlerin þartlarýný öðrenmeli, onlarý gözetmeli, âfetlerini bilmeli ve onlardan sakýnmalýdýr.
Âdetler bölümünde hayatýn sýrlarýný ve mecbur olduðu þeyleri bilmeli, þeriat edebiyle onu edinmelidir. Ýhtiyacýnýn olmadýðý þeyleri bilmeli ve onlardan yüzçevirmelidir.
Mühlikât bölümünden, Allah yoluna mâni olan bütün engelleri öðrenmelidir; zira Allah´a gitmeye mâni olan, halkta bulunan kötü sýfatlardýr. Bu bakýmdan kiþi kötü ve çirkin þeyleri öðrenmeli, onlarýn tedavi yolunu da bilmelidir.
Münciyât bölümünden, kötü sýfatlarý sildikten sonra, o sýfatlarýn yerine konmasý gereken güzel sýfatlarý öðrenmelidir.
Bu bakýmdan bütün bunlarý kavradýðý zaman bizim iþaret ettiðimiz gururun çeþitlerinden sakýnmasý mümkün olur. Bütün bunlarýn temeli, Allah sevgisinin kalbe galebe çalmasý ve dünya sevgisinin kalpten çýkmasýdýr ki dolayýsýyla irade kuvvet bulsun, niyet sýhhatli olsun! Bu ise ancak zikerettiðimiz mârifet edinildikten sonra mümkündür.
Soru: Kiþi, bütün bunlarý yaptýðý zaman artýk o kiþi için hangi tehlikeden korkulur?
Cevap: Þeytanýn onu aldatmasýndan korkulur. Onu halka nasihat yapmaya, ilim neþretmeye ve insanlarý Allah´ýn dininden öðrendiði þeylere dâvet etmeye itelemesinden korkulur; zira hâlis olarak Allah´ý irâde eden kiþi, nefsinin ve huylarýnýn temizlenmesinden feragat ettiði zaman, bütün bulanýklýklarýndan tasfiye edilinceye ve dosdoðru yol üzerinde oluncaya kadar kalbini kontrol etmelidir. Dünya onun gözünde küçülmeli ve dünyayý terketmelidir. Halktan ümidi kesilmeli, artýk halka iltifat etmemelidir. Bir hedefinden baþka hedefi kalmamalýdýr. O da Allah Teâlâ, Allah´ýn zikri ve münacaatý ile zevklenme ve onun mülakatýna olan iþtiyaktýr.
Þeytan böyle bir kimseyi aldatmaktan artýk aciz kalýr; zira þeytan dünya cephesinden, nefsin þehvetleri cephesinden gelir. Bu kiþi, ona itaat etmez. Din cihetinden gelir ve ona, halka merhamet, dinlerine þefkat ve kendilerine nasihat ve Allah´a daveti telkin eder. Kul, rahmet ile Allah´ýn diðer kullarýna bakar. Onlarý iþlerinde mütehayyir, dinlerinde sarhoþ, saðýr ve kör görür. Bilmedikleri halde, hastalýðýn istilâsýna uðradýklarýný, doktoru kaybettiklerini ve helake yaklaþtýklarýný görür. Bu bakýmdan onlara merhamet etmek kalbine galebe çalar. Oysa nezdinde de onlarý hidayete sevkedecek þeyin hakikî mârifeti, onlara dalâleti gösterecek ve onlarý saadete irþad edecek þeyin hakikî marifeti vardýr. O yorulmaksýzýn, zahmet çekmeksizin, herhangi bir zorluða girmeksizin onu söyleyebilir. Bu bakýmdan bu kimsenin misâli; kendisinde büyük bir hastalýk, elemine güç ve tâkat getiremeyecek bir illet bulunan bir kimse gibidir. Bu kimse, o hastalýðýndan ötürü bütün gece uykusuz ve bütün gün kývranmaktadýr. Yemez, içmez, kýpýrdamaz,elemin þiddetinden ötürü tasarruf edemez.Bu bakýmdan bu kimse kendisi için parasýz pulsuz, zahmetsiz, yutulmasý kolay ve alýnmasýnda herhangi bir acýlýk bulunmayan bir deva görür. Onu kullanýr, iyileþir ve sýhhate kavuþur. Uzun zaman uykusuz kaldýktan sonra, uyumasý gayet düzelir. Þiddetli kývranmaktan sonra sükûnete kavuþur. Bulanýklýðýn katmerlisinden sonra, yaþantýsý durulur, temizlenir. Hastalýðýn uzunluðundan sonra sýhhatin zevkine kavuþur. Bunlardan sonra müslümanlardan birçok kimselere bakar bir de ne görsün: Ayný illet onlarda da vardýr. Onlarýn da uykusuzluklarý oldukça uzamýþ, ýzdýraplarý þiddetlendikçe þiddetlenmiþ, âh´u vahlarý göklere kadar yükselmiþtir. Bu durumda iken, bunlarýn ilacýnýn bildiði iIaç olduðunu hatýrlar. Onlarýn þifa bulmasýna en kolay ve en kýsa za-manda yardým edebileceðini düþünür. Bu bakýmdan merhamet ve þefkati tutar. Onlarý tedavi etmekten geri kalmaya nefsi bir türlü râzý olmaz. Ýþte Allah yoluna hidayet olunduktan sonra, ihlaslý bir kulun durumu da aynen böyledir. Bu kul, kalbin hastalýklarýndan þifa bulduktan sonra, halký görür ki kalpleri hasta, hastalýklarý oldukça ilerlemiþ, helâk olmalarý yaklaþmýþ, þifaya kavuþturulmalarý gerekir... Onlarý tedavi etmek de kendisine pek kolay gelir.
Bu bakýmdan nefsinin derininde kesin bir azim kabarýr ve onlarla meþgul olur. Þeytan da onu -herhangi bir fitne fýrsatýný elde etmek ümidiyle- buna teþvik eder. Bununla meþgul olunca, þeytan fitnenin fýrsatýný bulur. Onu riyaset sevdasýna davet eder. Hem de müridin sezmediði ve karýncanýn izinden daha gizli bir dâvetle dâ-vet eder. Bu gizli dâvet onun kalbinde kesilmeden devam eder. Hatta þeytan onu tasannû yapmaya, halka kendisini lâfýzlar, naðmeler ve hareketlerin güzelleþtirilmesiyle süslü göstermeye, elbisesinde, görünüþünde tasannû yapmaya dâvet eder. Dolayýsýyla halk ona yönelip onu büyütürler.´Tâzim ve tebcil ederler. Þifa verici olduðunu gördüklerinden dolayý padiþahlarýn tâziminden daha büyük bir tâzim onun huzurunda eðilirler. Çünkü o, katýksýz þefkat ve merhametten dolayý herhangi bir tamahý olmaksýzýn, onlarýn hastalýklarýný þifaya kavuþturmuþtur. O halkýn yanýnda onlarýn ecdatlarýndan, annelerinden ve akrabalarýndan daha sevimli olur. Onu bedenleriyle, mallarýyla herþeye tercih ederler. Köle ve hizmetçiler gibi, onun kulu kölesi kesilirler. Mahfellerde ona hizmet edip öne geçirirler. Onu sultanlarýn üzerine hâkim kýlarlar. Ýþte bu anda tabiat gevþer, nefis rahatlar. Öyle bir zevk tadar ki, hem de çok büyük bir zevk! Dünyadan öyle bir þehvet elde eder ki o þehvete nisbeten diðer þehvetlerin hepsi hakir kabul edilir. Bu kiþi dünyayý terketmiþken dünyanýn en büyük zevklerine dalar. Ýþte bu anda þeytan fýrsatý elde eder. Onun kalbine elini uzatýr. Bu bakýmdan þeytan o zevkleri koruyup devam ettiren herþeyde onu kullanmaya baþlar.
Tabiatýn gevþemesinin ve nefsin þeytana meyletmesinin alâmeti þudur: Eðer kiþi yanýlýr ve halk huzurunda yanýldýðý yüzüne vurulursa öfkelenir. Öfkelendiði için nefsini kýnarsa þeytan derhal yanýna sokulup ´Senin bu kýzman Allah içindir. Çünkü müridlerinin senin hakkýnda inançlarý güzel olmadýðý zaman, müridler Allah´ýn yolundan ayrýlýrlar´ hayalini verir. Dolayýsýyla o da gurura kapýlmýþ olur. Bazý kere de kendisine karþý yapýlan itiraz, itirazcýnýn aleyhinde konuþmasýna yol açar. Bu bakýmdan helâli terkettikten sonra gýybetin mahzuruna girmiþ olur. Hakký kabul etmekten uzak durmak ve hakka karþý þükretmeyi nefsine aðýr görmekten ibaret olan kibre -tehlikelerin ihtimallerinden kaçtýktan sonra- yeniden düþer.
Sesli güldüðü veya bazý virdlerinden gevþediði zaman, nefsi ´Baþkasý benim böyle yaptýðýma muttali olacak ve halk nezdindeki mertebem düþecektir´ diye korkarak vaveylâ koparýr. Bu bakýmdan derhal bunun arkasýndan maðfiret talebinde bulunur. Yapmacýk bir þekilde derin derin iç çeker. Bazý kere de bunun için amel ve virdlerini fazlasýyla yapar. Þeytan ona þu hayali verir: ´Sen bunu halkýn gayreti gevþemesin, senin býrakmanla Allah´ýn yolunu býrakmasýnlar diye yapýyorsun´.
Oysa bu, þeytanýn bir hilesi ve aldatmasýdýr. Aksine nefsin feryad koparmasý, riyasetin elden gideceði korkusundandýr. Ýþte bundan dolayýdýr ki onun emsallerinden birisinin böyle bir kusuruna halk muttali olursa, nefis feryat etmez. Aksine çoðu zaman buna sevinip keyiflenir. Eðer kalpler, emsallerinden birisine meyleder ve kendisinin konuþmasýndan daha fazla o arkadaþýnýn konuþmasý tesir ederse, bu durum ona gayet aðýr gelir. Eðer nefsin riyasetten zevk almasý sözkonusu olmasaydý, böyle bir fýrsatý ganimet sa-yardý; zira bu kimsenin misâli, arkadaþlarýndan bir cemaatin kuyuya düþtüðünü ve kuyunun büyük bir taþ ile kapanmýþ olduðunu gören bir kimse gibidir. Onlar, o taþtan ötürü kuyudan çýkmaktan aciz kalýrlar. Bu bakýmdan kalbi arkadaþlarý için rikkate gelir. Kuyudan taþý, tek baþýna kaldýrmaya gücü yetmez. Bu hususta kendisine yardým edip kaldýrmayý kolaylaþtýrmak için veya tek baþýna o taþý kaldýrýp atmak için, biri gelirse o adamýn geliþi ile þüphesiz ki sevinci artar ve büyür. Çünkü gayesi; arkadaþlarýný kuyudan kurtarmaktýr. Eðer nasihatçýnýn gayesi müslüman kardeþlerini ateþten kurtarmak olsa, bu hususta kendisine yardým eden veya bu vazifenin külfetini kendisinden tamamen kaldýran biri ortaya çýktýðý zaman, müslümanlarm hidayeti için çalýþan o kimseye kýzar mýydý? Ýnsanlarýn baþkasý sayesinde hidayet bulmalarý aðýr gelir miydi? (Elbette gelmemesi icabederdi). Bu bakýmdan müslümanlarm baþkasýnýn eliyle hidayete geldikleri de ona aðýr gelmemelidir. Böyle bir aðýrlýðý nefsinde gördüðünde, þeytan onu kalbin büyük günahlarýný, azalarýn fâhiþ hareketlerini yapmaya dâvet edip helâk eder! Bu bakýmdan hidayetten sonra kalplerin dalâlete sapmasýndan, dosdoðru olduktan sonra nefsin saða sola sapmasýndan Allah´a sýðýnýrýz.
Soru: O halde onun ne zaman insanlara nasihat etmekle meþgul olmasý doðru olur?
Cevap: Ancak Allah için onlarýn hidayetlerini istemekten baþka bir kastý olmadýðý zaman meþgul olabilir. Öyle ki bu hususta kendisine yardým eden birinin bulunmasýný veya insanlarýn kendiliðinden hidayet bulmasýný arzular, onlarýn övgüsünü ve mallarýný istemez. Onun nezdinde kendisini övmeleriyle kötülemeleri eþittir. Allah Teâlâ kendisini övdüðü zaman, onlarýn kötülemesine aldýrmaz. Allah´ýn medhiyle beraber olmadýðý takdirde onlarýn medhine sevinmez. Büyük insanlara ve hayvanlara baktýðý gibi onlara bakar. Efendilere baktýðý gibi onlara bakmasý, onlara karþý gurur taslamadýðý içindir. Sonucu bilmediðinden dolayý hepsini kendisinden daha hayýrlý gördüðü için öyle bakar. Hayvanlara baktýðý gibi onlara iltifat edip bakmasý ise, onlarýn kalplerinde mertebe sahibi olmasýný talep etmekten tamahýný kestiði içindir. Çünkü hayvanlarýn kendisini nasýl gördüklerine aldýrmaz. Hayvanlarýn takdirini kazanmak için süslenmez ve tasannû yapmaz. Koyun çobanýnýn gayesi; koyunlarýný otlatmak, kurtlardan korumaktýr. Sürünün kendisine bakýp da kendisini beðenmesi, hiçbir zaman onun hedefi deðildir. Bu bakýmdan hayvanlarýn kendisini nasýl gördüklerine aldýrmadýðý gibi, insanlarýn da nasýl gördüklerine aldýrmamalýdýr. Eðer bunlara önem verip dikkate alýrsa insanlarýn ýslahýyle meþgul olduðunda felâketten selim kalamaz. Evet! Bazen onlarý ýslah eder. Fakat bu arada onlarýn ýslahýndan ötürü nefsini ifsad eder. Bu bakýmdan lamba gibi olur. Baþkasýna ýþýk verir. Haddi zatýnda kendisi yanar!
Soru: Vâizler ancak bu mertebeye vardýklarý takdirde va´z ederlerse, o vakit dünya vâizsiz kalýr, kalpler harap olur?
Cevap: Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: ´Dünya sevgisi her hatanýn baþýdýr´.
Eðer insanlar dünyayý sevmemiþ olsaydý muhakkak âlem helâk olup, maiþetler iptal olurdu. Kalpler ve bedenler yok olup giderdi. Ancak Hz. Peygamber, dünya sevgisinin helâk edici olduðunu söylediði halde yine de bu söz birçok insanýn kalbinden dünya sevgisini sökmez. Ancak terketmeleriyle dünyanýn harap olmayacaðý bir azýnlýðýn kalbinden dünya sevgisini sökeceðini bildiði için nasihati terketmemiþ, dünya sevgisindeki büyük tehlikeyi zikretmiþtir. Terketmesinden korktuðu için, her hatanýn baþý olduðunu zikretmeyi terketmemiþtir, Çünkü Allah tarafýndan kul-larýna musallat kýlýnan helâk edici þehvetlerin onlarý dünyaya daldýracaðýný bilmektedir. O þehvetler kullara musallat kýlýnmýþ ki Allah onlarla kullarý cehenneme sevketsin.
Eðer dileseydik herkese (dünyada) hidayetini verirdik. Fakat benden ´Muhakkak cehennemi cinlerden ve insanlardan bir kýsmý ile tamamen dolduracaðým!´ sözü çýkmýþtýr.(Secde/13)
Böylece vâizler riyaset sevgisinden ötürü durmadan çalýþacaklardýr. ´Riyaset sevgisi için va´zetmek haramdýr´ diyenin sözüyle vaizliði terketmeyecektir. Nitekim halk tabakasýnýn, içki içmeyi, zinayý, hýrsýzlýðý, riyakârlýðý, zulmü ve diðer günahlarý Allah Teâlâ´nýn ve peygamberinin ´bunlar haramdýr!´ demesine raðmen býrakmadýklarý gibi. . .
Bu bakýmdan sen kendin için dikkatli ol! Halkýn konuþmasýndan kalbini boþalt; zira Allah Teâlâ, bir veya birçok þahsýn ifsadýyla (kurban olmasýyla) halkýn çoðunu ýslah eder. ´Eðer Allah insanlarýn bazýsýný bazýsýyla defetmeseydi muhakkak yeryüzü fesada gidecekti´; ´Muhakkak Allah, þu dini nasibi olmayan kavimlerle takviye eder.33 Ancak nasihat almanýn yolunun ifsadýndan korkulur. Arkalarýnda baþ olma ve dünya sevgisi olduðu halde vâizlerin susup dilsiz kesilmesi asla sözkonusu deðildir.
Soru: Mürid, þeytanýn hilesini öðrenmiþ olur, nefsiyle meþgul olup nasihati terkederse veya doðruluk ve ihlâs þartýný gözettiði halde nasihatta bulunursa, mürid için bu durumda hangi noktadan korkulabilir? Bundan sonra müridin önünde tehlikeler ve gurur tuzaklarýndan neler vardýr?
Cevap: Müridin önünde en büyük tehlike, þeytanýn ona ´Sen beni aciz býraktýn. Zekânla, aklýnýn kemâliyle elimden kurtuldun. Ben velîlerden ve büyüklerden bir çoðuna güç yetirdim, sana bir türlü güç yetiremedim. Sen ne kadar da sabýrlýymýþsm. Allah katýnda senin kýymetin pek büyükmüþ ki beni kahretmeye sana kuvvet verdi. Gururunun giriþ noktalarýný sezme imkânýna seni sahip kýldý´ demesidir. Bu bakýmdan mürid de þeytanýn bu sözüne kulak verir, onu tasdik eder, nefsini, gururdan kurtulduðu için beðenirse, müridin bu beðenmesi gururun katmerlisi olur. Bu beðenmek en büyük helak edicidir. Zira ucub her günahtan daha büyüktür. Bunun için þeytan dedi ki: ´Ey Âdemoðlu! Ýlminle benden kurtulduðunu zannettiðin zaman, cehaletinle benim tuzaklarýma düþmüþ olursun!´
Soru: Eðer kiþi, bu hünerin kendisinden deðil Allah´tan olduðunu, kendisi gibi birinin þeytaný kovmasýnýn ancak Allah´ýn yardýmýyla olabileceðini, nefsinin zafiyetini, herþeyden daha âciz olduðunu bildiði için nefsini beðenmezse böyle büyük bir iþe güç yetirdiði zaman buna nefsiyle güç yetirmediðini, aksine Allah´ýn yardýmýyla güç yetirdiðini bilirse, ucb´u bu þekilde sildikten sonra onun nesinden korkulur?
Cevap: Allah´ýn keremine güvenmesi ve azabýndan emin olmasý cihetinden gelen gururu kendisi için korku kaynaðý olur. Hatta gelecekte de bu minval üzere kalacaðýný zanneder. Hallerde meydana gelen gevþeme ve deðiþmeden korkmaz. Bu bakýmdan hali sadece Allah´ýn kerem ve affýna güvenmekten ibaret kalýr. Bu güvenin beraberinde Allah´ýn azabýndan korkma yoktur. Oysa Allah´ýn azabýndan emin olan gerçekte zarar edenin ta kendisidir.
Bu kimsenin çýkar yolu; bütün bu yaptýklarýný Allah´ýn fazlýndan görmek, sonra dünya sevgisi, riya, kötü ahlâk, gafil olduðu halde herhangi bir izzete iltifat etmek gibi kalp sýfatlarýndan birinin nefsinin yolunu kapatmasýndan korkmaktýr. Her göç edip konakladýðýnda halinin kendisinden alýnmasýndan korkmalýdýr. Allah´ýn azabýndan emin olmamalýdýr. Sonucun tehlikesinden gafil bulunmamalýdýr. Bu öyle bir tehlikedir ki ondan kurtuluþ yoktur. Öyle bir korkudur ki ancak köprüyü geçtikten sonra ondan kurtuluþ vardýr. Bu sýrra binaen þeytan ölüm ânýnda bir velî´ye göründüðü zaman, o zatýn bir nefesi kaldýðý halde þeytan ona: ´Ey filan! Benden kurtuldun!´ der. O ´Hâlâ kurtulmuþ deðilim!´ diye cevap verir.
Bu sýrra binaen þöyle denilmiþtir: ´Ýnsanlarýn hepsi helâk olmuþlardýr. Âlimler müstesna... Âlimlerin hepsi helâk olmuþlardýr. Ancak amel edenler hariç... Amel edenlerin hepsi helâk olmuþlardýr. AncakAncak ihlâs sahipleri hariç... Ýhlâs sahipleri de büyük bir tehlike üzerindedirler´!34
Bu bakýmdan durum bu iken maðrur bir kimse helâk olmuþtur. Ýhlâs sahibi olan ve gururdan kaçan bir kimse tehlike ile karþý karþýyadýr. Bu sýrra binaen korku ve sakýnma hiçbir zaman Allah´ýn velî kullarýnýn kalplerinden ayrýlmaz. Biz Allah Teâlâ´dan yardýmýný, tevfîkini ve akibetin güzelliðini talep ediyoruz. Çünkü iþlerin hepsi sonuçlarýna baðlýdýr.
Kitabu Zemm´il-Gurur (Gurur´un Kötülenmesi) ve dolayýsýyla Rub´ul-Mühlikât (3. cilt) bölümü sona ermiþ bulunuyor. Bunu takiben Rub´ul-Münciyât (4. cilt) ve ilk bölümü olan Kitab´ut-Tevbe gelecektir. Evvelde ve ahirde hamd Allah´a mahsustur. Allah Teâlâ, kendisinden sonra nebî gelmeyecek olan Hz. Muhammedi rahmet deryalarýný boþaltsýn! Allah bana kâfidir. O ne güzel vekildir. Günahtan dönüþ ve ibâdete yöneliþ, ancak azîm ve yüce olan Allah´ýn kuvvet ve kudretiyledir!
Rub´ul-Mühlikât (3. cilt) sona erdi.
______________________-
26)Bir nüshada da ´Ayný yerde Allah katýnda sýddîk olarak kaydedildi´þeklindedir.
27)Irâkî rivayeti bu þekilde görmediðini ifade etmektedir.
28) Tam adý Abdulmelik b, Abdülâziz el-Kuþeyrî en-Nesâî´dir. Güvenilir ve âbid bir kiþidir.
29)Hakim-i Tirmizî, Nevadir
30)Hatib, Tarih
31)Dâvud b. Mihber
32)Hakim-i Tirmizî, Nevadir´, Ýbn Adîy
33) Daha önce geçmiþti.
34)(Ebu Muhammed Sehl b. Abdullah et-Tüsterî´den)
radyobeyan