Risalei Halidiyye
Pages: 1
Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi By: armi Date: 12 Ocak 2010, 18:23:48
Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi
a. Dersini yapmak edebi:

Mürid evvelâ abdest alýp, kimsesiz tenhâ bir yerde Kýble´ye karþý, sað incikleri üzerine oturur, ayaklarýný sol tarfýndan çýkarýr. Bütün his ve düþüncelerini býrakýp, 5 veyâ 15 veyâ 25 kere istiðfar eder. Sonra zelil ve miskin bir halde îtiraf-ý kusur ile birlikte, kabul için ve zikre tevfîk, sünnetlere ittibâ ve hüsn-ü hâtime için dua eder.

Târikatýmýzýn piri olan Bahâeddîn-i Nakþýbend KS Hazretleri´nin ruhuna, bir Fâtiha, üç Ýhlâs okuyup hediye eyler.

Sonra gözlerini yumup, kendisini yatakta yatar vaziyette gözünün önüne getirir. Ve bu yatýþýnýn son yatýþ olduðunu mülâhaza ederek, bir korku içinde iken imdâd-ý ilâhî eriþip, "Eþhedü en lâ ilâhe illallàh, ve eþhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühû" dediðini; o sýrada da Hazret-i Azrâil AS´ýn canýný almýþ olduðunu, ahiretteki yerlerini gösterip baþýnýn ucuna býraktýðýný düþünür.

Bu arada cenaze yýkayanla komþularýn gelip soyduklarýný ve teneþir tahtasýna konup yýkanarak temizlendiðini, abdestlenip kefene sarýlarak tabuta konduðunu, komþularýn gelip götürdüklerini, musallâda namazýný kýlýp duadan sonra ahiret evine teslim ettiklerini; dua ve telkinden sonra herkesin evine dönüþüyle, orada yapa yalnýz kaldýðýný ve bu karanlýk yerde hiç kimseden bir yardým olmadýðýný; huzûr-u Bârî´de korku ve dehþet içinde, son derece zillet ve meskenet içerisinde dururken, iki sorgu meleði gelip:



(Men rabbüke ve men nebiyyüke ve mâ dinüke ve kitâbüke ve mâ kýbletük?) [Rabbin kim? Peygamberin kim?.. Dinin ne? Kitabýn ne?.. Kýblen neresi?..] diye kendisine sorulduðunu tahayyül ve tahattur eder.

Bunun üzerine, "Rabbim Allah, dinim Ýslâm, peygamberim Muhammed Mustafa SAS, kitabým Kur´an-ý Azîmüþ-þân ve kýblem Kâbe-i Þerif´tir." diye cevap vermeyi, Mevlâ cümle ümmet-i Muhammed´e ve bizlere de nasîb ve müyesser eyleye... Âmîn!

Bu cevâba mukabil melekler de, "Allah senin yerini sana mübarek etsin!" derler, giderler. Ýnþâallah Cenâb-ý Hak kabirlerimizi ravza-i cînân eyler... Pirlerimiz de imdâdýmýza yetiþip, ruhen ve mânen onlarla birlikte, ahiret âleminde Cenâb-ý Hakk´ýn zikriyle meþgul oluruz. Cesed kalýr orada.

Mürid, bu mülâhazaya hiç olmasa 15 dakika kadar devam ede. Buna râbýta-i mevt derler. Hergün dersten evvel güzelce ve canlýca bunu tekrarlayýp, düþünmelidir.

Sonra mürþidine tevessül edip, onun karþýsýnda imiþ gibi, onun iki gözü arasýna bakar olduðunu tahayyül eyleye; zîrâ burasý mahall-i feyzdir. Ve mürþidinden gözünü kat´iyyen ayýrmaya... Bu râbýtanýn bizzat gönlün içine girdðini mülâhaza ile, yine 15 dakika kadar bu hâli muhafaza eyleye.

Eðer zikir vaktinde mürþidin vech-i þerîfini kalbine karþý ve nefsini nefsine karþý, ona bakar olduðunu mülâhaza etse, bu da dalgýnlýktan ve gafletten kurtrýr. Buna da râbýta-i þerif denir. Bu tahayyül ve râbýta, çok büyük faydasý olan iksîr-i âzamdýr. Nefsi öldürür, þeytaný kaçýrýr. Feyyâz-ý Mutlak Hazretleri´nden feyz-i hakîkî ve feyz-i ilâhîye kavuþmaða vasýtadýr ve Hak Celle ve A´lâ´ya vusûle götürür. Bazý muhakkýkîn, "Rabýta zikirden hayýrlýdýr." demiþler ki, bazý mübtedîlerin haline nisbetle demektir.

Müridin itikâdý þu vechile olmalýdýr: "Mürþidim beni kabul ederse, indallah, yâni Allah-u Teàlâ yanýnda kabul olunurum. Eðer Hal Teàlâ´nýn dergâhýndan koðulsam, mürþidim beni kabul eylemekten gayri bana kurtuluþ yoktur." diye inana... Ve kezâ meded, himmet ve kabul için devamlý olarak mürþidine tazarru ve ilticâ gerektir.

Eðer râbýtayý kalbine indirirse, câizdir. Ve râbýtadan sonra,



(Ýlâhi ente maksûdî ve rýdàke matlûbî, a´týnî mahabbeteke ve ma´rifeteke) [Allahým, maksudum sensin ve ben senin rýzaný istiyorum; bana senin muhabbetini ve ma´rifetini ihsan eyle!] diye... Fakat mânâsýný kemâliyle mülâhaza eylediði halde, üç kere söyleye. Ve bunda sýdkýný, doðru söylediðini konrol edip araþtýra. Eðer sýdký, dürüstlüðü yoksa, çokça müteessir olup tevbe ve istiðfara devam ede. Ondan sonra vukûf-u kalbî ile iþtigâl ede...

Vukûf-u kalbî odur ki, havâssý (duygularý) bütün meþgalelerden, düþünce, vesvese ve hayâlâttan âzâde olarak, (Allàhu ehad) lafz-ý þerîfinden murad olan Zât-ý Ecell-ü A´lâ Hazretleri´ne bütün kalbiyle, toplu olarak mütevvcih ola... Kalbine yönele; bütün nazar-ý dikkatini kalbine toplayýp, kalbin ortasýna ve derinliðine teveccüh ede.

Bu mülâhazada yine 15 dakika veya daha fazla durmaða çalýþmalýdýr. Bu hal ile müstaðrak ola, gece günüz hiç bu hâleti kaybetmeye... O vakit þahýstan, belirli sayarak zikretme mükellefiyeti kalkar. Çünkü zâten zikirden murad adetler deðil, bizzat mezkûrdur.

Vukûf-u kalbî tarikatýn rüknü, belki de esas binasýdýr. Her taatte, kýyâm, okuma, oturma, secde hallerinde, hattâ yatakta, hattâ helâya giderken, vel-hàsýl her zaman ve her yerde lâzýmdýr.

Eðer zikir ve tâat vukûf-u kalbîden hàlî ve àrî, yâni boþ olsa, ruhsuz sûret gibidir ve mûteber sayýlmaz. Vukûf-u kalbîden sonra lafza-i celâl, yâni Allah ism-i þerifini ana... Kalbinden cereyan eder mülâhazasýyla, zikr-i kalbîyi suyun aktýðý gibi akýta ve bütün cevârihi, a´zâlarý sakin olup, belki bütün ihtiyar ve iradesini de yok ederek, ölü gibi ola... Ve sadece hýfz ve hesap için nazarý zikrine hasretmekle beraber, kalbini serbest býraka ki, kalb bizzat ihtiyar eylediði husus ile meþgul olabilsin.

Eðer kalb, Zât-ý Mukaddes CC mülâhazasýna müstaðrak olsa, dalsa, kaybolsa, kendinden geçse, kâfî olup Allah ism-i þerifini zikreylemese de yine ahsen ve akvâdýr, yâni güzeldir. Zîrâ zikirden murad, zikrolunandýr. O da râbýtada hasýl olmuþtur. O halde iken kalbi zikre döndürmek câiz olmaz. Zîrâ zikir dahi gayrýdýr.

Eðer virdini yapacak mikdarý o hal, o gaybûbet, dalgýnlýk ve kendinden geçme devam ederse, yâni müstaðrak bil-hàl olsa, virdini, dersini eda etmiþ olur.

Ve kalbi binefsihî müþtegýl olup, cemî mâsivallahtan gaybet hàsýl olunca, mezkûr ile meþgul eyleye... Halbuki kalb, ikrah ile ellibin sene meþgul olsa, mürid vâsýl olamaz ve bir hal sahibi de olamaz.

Eðer kalb her zaman Zât-ý Ecell-ü A´lâ Hazretleri´ni bilâ misil mülâhazaya meþgul olup da, sonra bazý hayalât ve vesvese arýz olmasýyla huzura devam edemezse, zikre avdet eyleye... Yâni mülâhazadan zikre döne... Ve tekrar gaybet eseri zuhur etse, o yokluða, gaybete teslim olup zikrini býraka ve buna devam eyleye...

Ve her yüzde bir kere, vesvese anýnda,"Ýlâhî ente maksûdî ve rýdàke matlûbî, a´týnî mahabbeteke ve ma´rifeteke" diye... Eðer vesvese gitmezse, mürþidinin ayaðýný kalbine koya. Ve râbýtaya tevesül eyleyip, mülâhaza ile zikrine meþgul ola. Vesvese gidinceye kadar, mânâyý düþünerek mütemâdiyen istiðfar eyleye...

Râbýtanýn vechi kendi kalbine karþý olduðu halde mülâhaza kýla... Ve eðer inkýbaz devam ederse gusl eyleye... Ve her bir gaflet ve hatâsýndan, mürebbîsi ve mürþidi hakkýndaki sû-i edebden nâþi 25 kere istiðfar eyleye ve iki rekât tevbe namazý kýla... Kalbiyle, "Yâ Fa´àl!" ism-i þerifinin mânâsýný da mülâhaza ede. Bir rivayete göre de:



(Sübhànallàhil-melikil-hallâk: Ýn yeþe´ yüzhibküm ve ye´ti bihalkýn cedîd. Ve mâ zâlike alellàhi biazîz.) [Melîk ve Hallâk olan Allah´ý tesbih ederim: "O dilerse sizi yok eder, yeniden baþkalarýný yaratýr. Bu Allah´a göre zor deðildir." (Fâtýr: 16-17)] demek gerektir.

Akar sular, rüzgârlar, deðirmen sesleri tabii bir zikirdir bunlar da gafleti gidermeðe sebep olabilir. Ve bâhusus kalb kýrýklýðý ve aðlamalar da Allah-u Teàlâ´nýn zikrine ve Hak Teàlâ´ya vusûle sebep olur. Bu haller zâkirin mahbûbiyyetine de alâmettir. Hak Teàlâ, "Benim rahmetim, kalbleri kýrýk olan kullarýmadýr." buyurmuþtur.

Mürid nefsine hitab edip:

"--Taleb olunan þey aziz, maksadlar da gàyet nefis... Ben bu halimle, aziz olan þeyi istemeðe hiç de lâyýk deðilim! Ve lâkin, onlarýn kapýsý önünde oturur, o hakîkî taliblerin hallerine özenerek onlara benzemeðe ve mürþidimin emrine imtisâlen yapmaða çalýþýrým. Her ne kadar ben onlardan olmasam ve olamasam dahi, bana onlara benzeme devlet ve saadeti yeter." demelidir.

Cenâb-ý Hakk´ýn müride ihsan ve takdir ettiði feyzi mülâhaza ederek, "Dostunun bütün iþleri dostun mahbubudur. Dost dostundan gelen her þeyi sever; eðer gül ve eðer diken... Benim hiçbir dileðim ve muradým yoktur; ancak dostumun arzusu, isteði, muradý, benim de arzum, isteðim ve muradýmdýr. Benden her ne murad edersen, o benim ayn-ý muradýmdýr." deyince, hemen o saatte bütün zararlar ondan gider. Ýþte latîfe-i kalb zikri budur. Ol latîfenin nuru omuzun hizasýndan yükselip çýktýkça, zikir latîfe-i ruha ve sýrasýyla diðer latîfelere de nakil ve telkin olunur.

Ruh´un yeri, sað memenin iki parmak altý; sýrr´ýn yeri, sol memenin iki parmak üstü; hafî´nin yeri, sað memenin iki parmak üstünde; ahfâ ise göðsün ortasýndadýr. Latîfe-i nefs; bu da iki gözün arasýdýr.

Zikir sonra latîfe-i cesed´e naklolunur. Böylece cemî eczâsýnda zikrolunur. Cemî eczâda zikirden yakaza, uyanýklýk ve uyanma hasýl oldukta, buna sultàn-ý ezkâr tesmiye olunur. Bundan sonra tevhid´e ve nefy ü isbat zikirlerine ve murakabelere geçilir. Lâkin bunlarý kitaplardan öðrenmek sûretiyle öðrenip, kendi kendine yapmak mümkün olmaz. Yapýlsa da tesiri olmaz.

Zikrin en az miktarý beþbin olup, çoðuna nihayet yoktur. Bir oturmada yaparsa, tesiri daha çok olur. Fakat müteaddit oturumlarda da caizdir. (Bu zikirlerde vukûf-u kalbî dâimîdir. Her ne kadar diðer latîfelerin yerleri ayrý ayrý ise de.) Sâlikler için yirmidört saatte en azý yirmibeþbindir.

Bundan sonra müride nefy ü isbat telkin olunur: Vukûf-u tam için evvelâ cemî-i þuurunu ve idrakini kalbinin derinliðine indire... Ve sonra bütün hàtýra ve vesveselerini çýkarmak kasdýyla nefesini unf ile, þiddetle sonuna kadar ihrac ede... Lâkin bu ihrac vukuf kuvvetiyle ola... Zîrâ vukuf kuvvetinin, her zaman bütün hatarâtý def etmekte pek büyük faydasý vardýr.

Sonra nefesini içine çekip göbeðinde saklaya... Ve (Lâ) lafzýný mânâsýyla birlikte mülâhaza ile göbeðinden dimaðýn üstüne kadar uzata... Ve (ilâhe) kelimesini sað omuzuna indire ve hayalinde hýfz ede... Ve (illâ) kelimesini sað omuzundan kalbin üzerine doðru uzatýp, (Allah) kelimesini kalbin derinliðine gayet þiddetle indire... Ve tek adet olmasýna dikkat ede. Meselâ, 5, 7, 9, 11, 13, 15, 17... ilâ âhirih gibi, nefesinin kudreti miktarý yapýp 21´de tamam ede. Ve 21´de veya nefesinin bittiði tek adette, (muhammedür-rasûlüllàh) diye.

Ýki nefes arasýnda da, (Ýlâhî ente maksûdî ve rýdàke matlûbî) diye. Ve lâkin bütün zikir esnasýnda vukûf-u kalbîye dikkat ve ihtimam son derece lâzýmdýr. Mutlaka 21 yapacaðým diye, huzuru bozacak þekilde nefesi saklamaya, habsetmeye. Dünya iþleri ile kalbin meþguliyeti, feyz kapýlarýnýn kapanmasýna sebep olur.

Zikir þu þartlarla olur
: Niyet, vukuf-u kalbî, mülâhaza-i kelime-i (Muhammedür-rasûlüllàh. Ýlâhî ente maksûdî ve rýdàke matlûbî.); tek adede riayet ederek.

Böylece (Lâ)´yý göbekten dimaða uzatmak; (ilâhe)´yi sað omuzda, (illâ)´yý kalbe doðru uzatmak; (illallah) kelime-i tayyibesini sertçe kalbe indirmek. Zikri aç karnýna yapmak. "Çok açlýk ve çok tokluk feyze mânîdir." demiþlerdir.

Bütün bunlarý, mutlak bir üstâz-ý kâmilden ders alarak yapmak kendi kendine yapmaða çalýþmakla, vaktin ve ömrün ziyâýndan baþka bir þey elde edilmez; týbbýn, kimyânýn kitaptan öðrenilmesi mümkün olmadýðý gibi... Böyle kâmil ve mükemmil bir üstâzý bulmak için de doðuyu, batýyý gezip bulmaða çalýþmak gerektir.

Nasýl ki demirin yumuþamasý için, ateþin içine girmesi ve orada yumuþayýncaya kadar durmasý lâzýmsa; hallerin de böylece erbâbýna lâyýk ve kâmil bir hizmet neticesinde elde edileceði þüpheden âzâdedir.

Bundan sonra sâlike ehadiyyet, maiyyet ve sâir murâkabeler öðretilir. Daha sonra velâyet-i suðrâ ve velâyet-i kübrâ vardýr ki, Allah-u Teàlâ´nýn lütuf, kerem ve inâyetine baðlýdýr. Mertebe-i nübüvvet, SAS Efendimiz´in ahirete teþrifleri ile tamam olmuþtur; fakat mertebe-i velâyet cârîdir. Bazý zevât-ý kirâm Rasûlüllah SAS´e ittibâ edip, âsâr-ý þerifine uyduklarýndan, hàssaten Rasûlüllah SAS Hazretleri´nin nurundan iktibas ederler.



(Zâlike fadlullàhi yü´tîhi men yeþâ´, vallàhu vâsiun alîm.) [Bu Allah´ýn dilediðine verdiði lütfudur. Allah´ýn lütfu ve ilmi geniþtir.] (Mâide: 54) buyrulmuþtur.

Þu muhakkak bilinmelidir ki, maksûdun, yâni muradýn ve gàyen hakîkatte ma´bûdundur. O halde insanýn evvelâ içini bütün boþ maksatlardan ve cemî mâsivallahtan, yâni Allah´ýn rýzasýndan gayri her hatýradan temizlemesive boþaltmasý gerektir. Çünkü dolu kaba, içindekini boþaltmadýkça bir þey koymak nasýl mümkün deðilse, gönülleri de Hak rýzasýndan gayri dünya emellerinden ve maksatlarýndan boþaltmadýkça, oraya nûr-u ilâhi giremez! Kötü huy ve ahlâktan temizlenmeyen insanda, iyi huy ve ahlâklarýn belirmesine imkân olamayacaðý mâlûmdur.

Ve yine diyorlar ki, bir kimsenin maksudu Hak Celle va a´lâ´dan gayri olsa, Ýslâm-ý hakîkî mertebesine vâsýl olamaz. Yâni, kâmil ve olgun bir müslüman olamaz.



(El-mü´minü kel-bünyân) [Mü´min bir binâ gibidir.]



(El-müslimü men selimel-müslimûne min lisânihî ve yedihî) [Müslüman o kimsedir ki, bütün müslümanlar onun elinden, dilinden selâmettedir.]



(El-müslimûne kel-cesedil-vâhid) [Müslümanlar bir vücud gibidir.]

Bu mertebelere ulaþmak ancak hakîkî müslümanlýkla olur.

b. Hatm-i Hàcegân´ýn Tarifi


Evvelâ 25 kere istiðfar olunur. Bu 5 veya 15 de olur. Sonra gözlerini yumar, rabýta-i þerifle beraber kalbine nazar eder. Saðdan 7 kiþi Fâtiha-i Þerife okur. 100 salevât-ý þerife, 79 Elem neþrah leke Sûresini okuduktan sonra, 1001 Ýhlâs-ý Þerif okunup, bu kere soldan 7 kiþi Fâtiha-i Þerife okur. 100 salevât-ý þerife ile bir de aþr-ý þerif okunarak duasý yapýlýr.

Vukûf-u kalbîye her zaman dikkat etmek lâzýmdýr. Zîrâ avâmýn kýraati lafýzdadýr. Havâssýnki ise, kýraat-i elfâz ile tedebbür-ü mânâdýr; yâni mânâsýný düþünmektir. Havâssül-havâssýnki ise, intizâr-ý feyz-i ilâhî ve hatim bitinceye kadar feyzin kalbine nüzûlünü itikad ile beraber, Zât-ý Akdes Celle ve A´lâ´ya teveccüh-ü tam ile teveccühtür.

Hatmin sonunda ruhàniyyet-i meþâyih-ý mezkûrînden teveccüh ve feyz iltimas edip, hatimde onlarýn da ruhàniyetlerinin bulunduðunu itikad etmek, hatmin âdâbýndandýr.

c. Gerek Hayatta Olan ve Gerek Ahirete Göçen Meþâyihýn Ziyareti Âdâbý

Evvelâ niyeti hàlis ede; þöyle ki, "O zât evliyâullahtan bir velîdir." diye itikad eyleye. Müridlerin ziyaretinde ise, yalnýz Hakk´ýn rýzasýný kasdedip, dünyevî ve uhrevî baþka bir kasd ve niyeti olmaya... Gezme veya imtihan için de bir niyeti olmaya... Kerâmet görmek gibi bir kasdý da olmaya... Zîrâ imtihan kasd edenlerin mel´unluðu beyan olunmuþtur. Ve bu gibilerin netice itibarýyla helâke uðradýklarý, Ýbn-i Hàcer-i Mekkî´nin Fetevâ hàtimesinde mezkûrdur.

Keramet ise velâyet ve efdaliyette þart deðildir. Lâzým olan kuvvet-i irfâniyye ve yakîniyyedir. Bazan da meþâyih müridini imtihan için câhilâne ve bilmez görünür. Belki müridleri, þeyhlerin imtihanýndan hiçbir an hàlî kalmazlar, dâimâ imtihan içindedirler.

Ýkincisi, abdestli ve gusüllü olmak lâzýmdýr. Üçüncüsü, mürþidine râbýtayla bir Fâtiha, üç Ýhlâs ile yürümeðe baþlaya... Asîlere de þefî olmasýný mülâhaza eyleye. Bütün günahlardan, amellerinden ve zühd ü takvâsýndan bir kaç kere istiðfar ile, nefsini àsî bilip, amellerden de müflis bile... Ve bir þey bilmeyen cahil addede... Huzur-u ilâhîde imiþ gibi, kendisinden bir þey demeye.

Mürþidin müridleri imtihaný için, Hazret-i Mûsâ AS ve Hazret-i Hýzýr AS arasýnda vâkî olan kýssayý hatýrlaya. Yol esnasýnda yorgunluk ve meþakkatten ezâlanmayýp, belki Hak Celle ve A´lâ´nýn fazl, in´am ve ihsâný bile... Zîrâ mürþidini kasdeden kimse, Hak Celle ve A´lâ´yý kasdeder. Sýdk u muhabbetin alâmeti ise, dostu tarafýna vüsûl için gittiði yolda müteezzî olmamaktýr.

Ve dahi mürþidinden feyz ve inâyet-i bâtýniyyeden baþka bir þey taleb etmeye. Muamele-i zâhirede kendi ile mükâleme ve konuþma ummaya... Zîrâ ehlullah, muhabbet ettiði kimse ile zâhir muamelesi yapmazlar. Ve ziyaret ettiði kimsenin ilim ve ameline, bâtýnýna kemâliyle itikad edip, gördüðü hareketleri hikmet ve maslahata te´vil ede. Ve hakkýnda olan havâtýrdan istiðfar eyleye.

Dördüncüsü
; ziyaret kasdettiði zât ister hayatta ve ister ahirette olsun, hizmetine giderken feyz almak için kalbini onun kalbine, vukûf-u kalbî üzere rabt edip, hizmetine eriþtikte dahi ayný minval üzere dura. Bu dört þartta diri ve ölü birdir.

Beþincisi
; kapýlarýndan her bir kapýdan geçtikçe, (Esselâmü aleyküm, tahiyyeten minnî ileyküm) deyip, Fâtiha ve Ýhlâs okuya.

Altýncýsý; ziyaret ettiði ölü ise, arkasýný kýbleye çevirip, yüzünü ölüye karþý ve ayaðý ucuna yakýn dura... Ayakta selâm verip, Fâtiha ve Ýhlâs-ý Þerif okuya ve sonra oturup aþr-ý þerif kýraat eyleye. Sonra ol velînin kalbini kendi kalbine yapýþtýrdýðý halde, kalbinden istifâza eyleye ve kendi kalbini ölünün kalbinden bir miktar aþaðýda bulundura. Vukuftan gaflet etmeye. Gàyet tazarru ve inkisâr ile istifâzaya ve kesret-i feyze ve ondan kalbine feyz vusûlüne hüsnüzan eyleye... Zîrâ feyzin vusûlüne medâr olan, vusûle itikad ve ona hüsn-ü zandýr; rü´yet ve idrak deðildir.

Dikkat; sonra dua eyleye. Mürþidini eðer baþka ise, mezardakine þefî ve vesîle edip, mürþidine de o mezardaki velîyi þefî kýlýp mürþidiyle ona tevessül eyleye. Tâ ki, ol velînin lütfu kendi ile beraber ve hakkýnda nazarý ziyâde ola...

Yedincisi; Fâtiha ve Ýhlâs veya aþr-ý þerif okuyup, (Esselâmü aleyküm tahiyyeten minnî ileyküm etevesselü biküm fî teshîl-i umûrid-dünyeviyyeti vel-uhreviyye) diye... Okuyarak girdiði gibi, yine okuyarak çýka... Münasebetsiz hallerden son derece sakýna... Ýki tarafýna bakmaya.

Ziyaret usûlünün en güzeli budur.

Ynt: Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi By: Sems Date: 07 Mart 2010, 23:24:23
Armaðan hocam paylaþým için Allah (c.c) razý olsun. Ölmeden önce nefsi öldürmekten adap ve terbiyeden. ve müridin derslerinde mücevherler saklayan bu derse hamdlar olsun. Elhamdülillah.

radyobeyan