Reþahat
Pages: 1
Hoca Ubeydullah Hz.'lerinden Tefsirler ve Hikmetler By: derya Date: 11 Ocak 2010, 09:51:07
HOCA UBEYDULLAH HAZRETLERÝNDEN TEFSÝRLER VE HÝKMETLER

«Fatiha» sûresinin ilk âyeti :

اَلْحَمْدُ للِّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

Elhamdülillahi rabbil âlemin

Hakkýnda buyurdular:

— Hamd için baþlangýç ve nihayet vardýr. Hamd için baþ­langýç, kulun, kendisine verilen nimete karþýlýk þükretmesidir. Zi­ra bilir ki, hamd, nimeti ziyadeleþtirir. Hamdin nihayeti ise, Al­lah´ýn, kuluna verdiði kuvvetle ubudiyet vazifesini yerine getirmesindeki mazhariyete teþekkürdür. Ve yine hamdin nihayeti, kulun, kendi mazharýnda, asýl hamdedici olarak Allah´ý bilmesidir. Kulun mazharýnda hamdeden Allah´týr, gayri deðildir. Kul­luðun kemâli ise odur ki, kendi yokluðunu ve Allah´ýn varlýðýný anlasýn... Zat, sýfat ve fiilden kendisinde hiç bir þey bulunmadýðý­ný, sadece ilâhî sýfatlara mazhar kýlýndýðýný takdir etsin.

وَقَلِيلٌ مِنْ عِبَادِىَ الشَّكُورُ

Ve kalîlûn min ýbadiyeþþekûr

âyetinin tefsirinde buyurdular :

— Þükür, hakikatte, kulun nimette nimet vereni görmesi­dir, imam Gazalî hazretleri nimetten zevk ve lezzet almanýn þükre aykýrý olmadýðýný söylemiþlerdir. Nimetle lezzetlenmek Hakk´a ermeðe sebeptir.

فَاَعْرِضْ عَمَّنْ تَوَلَّى عَنْ ذِكْرِنَا

Fea´rýz ammentevellâ a´n-zikrina

âyetinin tefsirinde buyurdular :

— Bu âyet iki mânaya çekilebilir. Birinci mâna, âyetin dýþ mânasýndan anlaþýlandýr. Yani «Bir taifeden uzaklaþmak bahane­siyle bizim zikrimizden uzaklaþanlar inkâr ve gaflet ehlidir.» ikin­ci mâna ise þudur : «Bir taife vardýr ki, zikir olunaný görmekte is­tiðrak ve istihlâk hâlinde bulunduklarý için zikir onlardan kaldýrýl­mýþtýr.» Þöyle ki, onlara zikir teklif edilse, zikrolunaný görmek­ten alakonulmuþ olurlar. Allah´ýn Resûl´ü, zikir olunaný görmekle istiðrak hâlinde bulunanlara zikir talim etmemeðe memur kýlýn­mýþlardýr.

وَكُونُوامَعَ الصَّادِقِينَ

Vekûnü meassâdikîne

âyetinin tefsirinde buyurdular :

— Sadýklar ile olmanýn iki mânasý vardýr : Biri zahir baký­mýndan sadýklar ile olmak... öbürü de mâna bakýmýndan sadýklar ile olmak... Birincisi, doðruluk ehli ile düþüp kalkmayý, ikincisi de bir taifeye gönül verip onlarýn üstünlüðünü kabul etmeði ve izle­rinden gitmeði gerektirir. Birincisinde ülfetin yalnýz sureti, ikin­cisinde hem suret ve hem ruhu vardýr. Sadýklar þu kimselerdir ki, «Mâsiva - âlem» onlarýn gözünden silinmiþtir.

ÞÝÝR

Âþýklar ile yâr ol, aþký tat,

Aþký bilmeyenden bucak bucak kaç!

insan oðlunda, temas ettiði þahýstan tam mânasiyle mütees­sir olmak kabiliyeti bulunduðu için sadýklarla düþüp kalkmakta birinci derecede ehliyetlidir.

لاَاِلَهَ اِلاَّاللَّهُ

Lâilâhe illallah

Kelimesinin tefsirinde buyurdular :

— Tevhid Kelimesinin zikrini umumî, yalnýz celâl Kelime­siyle zikre ise hususî demiþlerdir. Halbuki Tevhid kelimesiyle zi­kir, son mertebede hususînin hususîsidir, zira Allah´ýn tecellileri­ne nihayet yoktur. «Allah´tan baþka ilâh yoktur» suretinde tekrar­lamak düþünülemez. Her defa bir sýfatý nefyedip baþka bir sýfatý ispat etmekse ebediyen devam edebilir ve böylece ebedî «nefy» ve «ispat»tan kurtulunamaz. «Allah» zât ismidir, «Ýlâh» ise zât ile sýfatlarý isimlendirici «ulûhiyet» tir. Böylece, bazýlarý, Tevhid Kelimesini zât ile sýfatlarý toplayýcý ilâh ancak Allah´týr, þeklinde izah etmiþlerdir.

Ve yine buyurdular :

— Tevhid Kelimesi üzerinde belirttiðimiz mânayý, benlikle­ri, kendilikleriyle dolu olan kimseler uzak görmemelidir. Zira kal­bin yabancýlardan temizlendiði zaman insanýn gördüðü Hakk´ýn zâtýndan baþkasý deðildir. Bu keyfiyet, hoca Abdülhalik Gucdevânî silsilesinin çýraklarýna bile nasip olmuþtur. Hoca Bahaeddin Nakþibend tarîkatinin çýraklarýna yine bu mânadan bir lezzet çeþ­nisi verilmiþtir.

قُلِ اللَّهُ ثُمَّ ذَرْهُمْ

Kulillâhü sümme zerhûm

âyetinin tefsirinde buyurdular :

— «Sýfatlarý býrak, Zât´a yapýþ!» manasýnadýr.

يَااَيُّهَاالَّذِينَ اَمَنُوا

Yâ eyyûhellezine âmenû

âyetinin tefsirinde buyurdular :

— Akdin tekrarýndan ibarettir, iman ki, Allah´a kalb baðla­maktýr, belirttiði akit bu âyetle tekrar edilmektedir. «O kadar ça­lýþýnýz ki, bu sýfatýn size ait olmadýðýný anlayasýnýz!» Murad bu­dur :

فَمِنْهُمْ ظَالِمٌ لِنَفْسِهِ وَمِنْهُمْ مُقْتَصِدٌ وَمِنْهُمْ سَابِقٌ بَلْخَيْرَاتِ

Fe minhûm zalimün li nefsihî ve min hum muktesidim ve minhûm sâbikun bilhayrât

tefsirinde buyurdular :

— Nefslerinin hiç bir isteðini yerine getirmeyip ona daima aykýrý davranan ve böylece ilâhî mevhibeye istidat ve liyakat be­lirten bir taifeye iþaret... Onlar hayr yolunda her zümreden önce gelen «muktesitler topluluðu» dur.


سَوَاءٌعَلَيْهِمْءَاَنْذَرْتَهُمْ اَمْ لَمْ تُنْذِرْهُمْ لاَيُؤْمِنُونَ

Sevâün aleyhim e enzertehûm emlem tûnzirhûn lâ yü´minûn

tefsirinde buyurdular :

— Bu, insan oðlundan bir taifeye iþarettir ki, zatî þehadet içinde kaybolmuþ ve Hakk´ýn zâtýndan baþka bir nesnenin varlý­ðýndan habersiz kalmýþ «Müheymûn» meleklerinin kalbi üzerindedirler. Neticede Allah´tan baþka hiç bir þeye iman ve tasdikleri yoktur.

لِمَنِ الْمُلْْكُ اليَوْمَ لِلَّهِ الوَاحِدِالْقَهََارِ

Limenil mülkül yevme lillâhil vâhidil kahhâr

tefsirinde buyurdular :

— Murad odur ki, sâlikin gönlü kendi mülkü olsun.. Yani Al­lah bir gönülde ahadiyet kahriyle tecelli edince, onda kendinden gayrine yer býrakmaz.

يَااَيُّهَاالنَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَرَاءُاِلَى اللَّهِ

Yâ eyyûhennâsû entümûl fükarâû ilallâh

tefsirinde buyurdular :

— Ýnsan oðlu Allah´a muhtaçtýr. Allah, ezelî ilmiyle bildi ki, insan, beþeriyeti gereðince, su, ekmek vesair dünya sebeplerine ih­tiyaç halindedir. Bu bakýmdan her neye muhtaç olursa, bu ihtiya­cýn hakikati, Allah´a müftekar olmaktan baþka bir þey deðildir Bu hikmetin ihtarý...

Bir gün, meclislerinde hazýr bulunanlara türlü ihtarlar ve suçlamalarla karþýlýk verdiler ve dediler ki :

— Boþ yere sokaklarda dolaþýr, durursunuz. Bari öyle bir iþ iþlemeðe bakýn ki, halk sizden faydalansýn... Ve çalýþýn ki, çokluk­ta birlik müþahedesine varabilesiniz.

Ve bu sýrada :

اِنَّااعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرْ

Ýnnâ e´taynâ kel kevser

âyetini þöyle mânalandýrdýlar :

— «Sana kevser verdik, yani çoklukta birlik müþahedesini

ihsan ettik.»

كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِى شَاْنٍ

Külle yevmin hüve fî þe´nin

âyetinin mânasý üzerinde uzun uzun konuþtular. Dediler ki :

— Fenadan sonra bekanýn iki mânasý vardýr : Biri þudur ki, sâlik, zatî þehadetle gerçekleþip o müþahedede devamlýlýk kazan­dýktan sonra istiðrak ve bilgisizlik hâlinden þuur ve huzura dönün­ce fiil isimleri tecellilerine erer. Bütün oluþlara ait isimleri de ken­disinde mevcut bulur. O isimlerden her birinin arasýný farkeder ve her birinden ayrý bir zevk devþirir. îkinci mâna ise, her anda ve zamanýn bölünmez parçalarýnda, insanýn, kendinde zatî isimler­den bir eser bulmalýdýr. Bu eserin dýþ âlemde bir izi yoktur ve za­man hesabýna sýðmayacak kadar kýsa, zaman üstü bir zaman vahi­di içinde farkedilmelidir. Ve bu hâl, velilik derecelerinin en yük­sek kademelerine aittir.


radyobeyan