Reþahat
Pages: 1
Hoca Abdullah Isfahani By: derya Date: 07 Ocak 2010, 13:33:07
HOCA ABDULLAH ÝSFAHANÝ

Yine Hoca Alâeddin Hazretlerinin baðlýlarýndan.

Diyor ki :

- Hoca Hazretleriyle ilk þerefleniþimde bana bir beyit oku­dular :

Senden eser kalmasýn; kemal budur.

Varýný vahdette yok eyle; visal budur.

Hoca Abdullah Ýsfahaný, Peygamber neslinin büyüklerinden bir zatýn teþvikiyle Hâcegân tarîkati üzerinde gayet faydalý bir risale yazmýþlardýr. Bazý kýsýmlarýný takdim ediyoruz :

«Bu tarikatýn baþlýca usulü þudur ki, mürit, o nisbeti hangi kâmil mürþitten almýþsa onun suretini kalb hazinesinde muhafaza edecektir. O Zamana kadar ki, o nisbetin hararet ve keyfiyeti kalb üzerinde tesirini göstermeðe baþlasýn. Ondan sonra ayný hayali býrakmak deðil, ona daha çok sarýlmak lâzýmdýr. Gözüyle, kulaðýyle ve bütün hasseleriyle o hayali kalbe perçinleyecektir. Kalb dedikleri insanýn toplayýcý hakikatine merkezdir ve bütün kâinat, ulvî ve süflî her unsuruyle onun bir nevî tafsilidir. O ulvî hakikat maddeye gönülde Tevhid Kelimesini bu yolla «Allah´tan baþka mevcut yoktur!» fikriyle kendisine zahmet vermek vesvese her neyse onun da Allah´tan ve Allah ile kaim olduðunu düþün­mektir. Çünkü o vesvese de zihnî varlýklarýndan bir mevcuttur ve bâtýl olan nice þey gibi Hakkýn bir zuhurundan ibarettir. Böy­le yapýlacak olursa gönülde bir þevk doðar, zahmeti keser ve hatarâtý kaçýrýr. Vesvese gidince yine ayný nisbeti yakalamak icap eder. Vesvese böylelikle de gitmeyecek olursa «Allah» lâfzýný med ile (uzatarak) çekip tevhit mânasýný gönülde ispat etmek yo­luna baþ vurmalýdýr. «Allah» lâfzýna nefse melal ve yorgunluk geleceði ana kadar devam etmelidir. Eðer sýkýntý ve yorgunluk belirecek olursa býrakmalýdýr. Sâlik bilmekle mükelleftir ki, ken­dinden kaybolma hali ve azizler nisbeti terakkide oldukça baþka þeylere nazar etmek küfür gibi bir þeydir.

Mýsra :Kendinde olmak küfür, kendinden geçmek imandýr.

Böyle ânlarda deðil eþyanýn hakikatini, Allah´ýn hulul et­mekten münezzeh olmasýna raðmen onunla «kalb-i sanuberi» de­nilen et parçasý arasýnda bir münasebet vardýr. Ýþte bu et parça­sýna yönelmek ve gözü, fikri ve hayali onun üzerinde toplamak gerek. Bu sýrdan bir lâhza gafil olmayýp gönül kapýsýnda bekle­mek gerek. . Hiç þüphe yoktur ki, bu vaziyette bir kendinden geçme, kaybolma hali baþlar. Ýþte o keyfiyeti ele geçirip peþini býrakmamak gerek. O anda kalbe inecek olan bütün fikirleri silmek, kazýmak, yok etmek gerek. Ve cüz´î mânalarla uðraþmayýp o keyfiyetin gösterdiði küllî tecelliye yapýþmak gerek. Bü­tün cüz´îleri nefyetmeðe çalýþmalý ve eðer nefyedilmeyecek olursa kalbteki surete sýðýnarak onu defetmeðe ve sonra ayný nisbeti ele geçirmeðe bakmalý. Eðer buna raðmen yabancý fikirler nef­yedilmeyecek olursa, kalbteki suret kendi kendisine silinir. Ama, onu, sâlik, kendisi nefyetmemelidir. Vesveselerin bir türlü nefyedilemediði görülünce «Yâ Fa´al!» zikrine tutunmalýdýr. Bu da te­sir etmezse yapýlacak þey, isim ve sýfatlarýný da düþünmemek lâ­zýmdýr. Eðer sual edilip «bazý hak olan fikirleri nefyetmek nasýl caiz olur?» denilecek olursa, cevabý þudur ki, hakký hak için nef­yetmek caizdir.

Þâh-ý Nakþibend Hazretleri buyurdular :

- Eðer hak fikri tam olacak olursa nefyedildikçe kuvvet bulur. Hak kimsenin nefyiyle iptal edilmiþ olmaz; sadece bir an için uzaklaþýr. Hem bu taifenin istekleri yokluða yönelmektir ki bu hâl, hayret vadisinin sýnýr noktasýdýr. Zatý nurlarýn tecellisi makamý da budur. Bu makamda vücut kalmaz ve þüphe yoktur ki, ilâhî isimler ve sýfatlar üzerinde fikir bu makamdan aþaðýda­dýr. Mürit için, pazarda ve halkla temasta, konuþup halleþmede ve yiyip içmede kendi toplayýcý hakikatinden gafil olmayýp onu hýzýr bilmesi lâzýmdýr. Onu iyi ve kötü bütün eþyada görecek, hattâ bütün eþyayý o hakikatle kaim bilecek, eþyayý kendi cemal ve kemâl aynasý kabul edecek, hattâ her þeyi kendi parçalan sayacaktýr.

Mýsra :Ýyi ve kötü her þey ariflerin parçalarýdýr.

Söz söylerken de müþahededen ayrý düþmeyecek ve zahirde neyle uðraþýrsa uðraþsýn, gönül gözü o noktadan ayrýlmayacaktýr. Sâlikte sükût derinleþtikçe ve lâf azaldýkça bu nisbet terakki eder. Nihayet öyle bir mertebeye eriþilir ki, dil ile gönül arasýn­daki fark iyice ayýrt edilir ve halk hakka, hak ta halka hicab (perde) olmaz, iþte o zamandýr ki, cezbe yoluyle baþkalarýný ta­sarruf edebilmek mümkün olur. irþat, icazet, halký hakka davet etmek de bu mertebeye eriþenlerin kârý olur. Sâlik, gazaba dü­þünce kendini ona teslim etmekten sakýnmalýdýr ki, gazabýn hük­münü versin ve ona hâkim olabilsin. Gazaba tâbi olmak sâliki bâtýn nurundan mahrum kýlar ve eðer gazapla beraber bir suç ta iþlenecek olursa büsbütün terakkiler kaybolur. Ve ruha keder çö­ker. Umumiyetle gusl abdesti almak ve mümkünse soðuk su ile yýkanmak uygun olur. Eðer soðuk suya tahammül kabil olmazsa ýlýk su tercih edilir ve temiz çamaþýr ´giyilmesine dikkat olunur. Ondan sonra kimsesiz bir yerde iki rekât namaz kýlýnýr. Peþinden nefes yukarýya çekilir, kalb boþaltýlýr ve zahirde kendi toplayýcý hakikati önünde dua edilir. Ve topyekûn kalbe yönelinir. Bilmek lâzýmdýr ki, insanýn toplayýcý hakikati Allah´ýn zat ve sýfatlarýna mazhardýr. Ama bu mazhariyeti Allah´ýn insana (Hâþâ) hulul et­tiði mânasýna almamalýdýr. Böyle bir zan küfür olur. Bu mazha­riyet aslýn aynadaki hayali gibidir. Böyle olunca kalb yoluyle tazarru ve dua Allah´a edilmiþ olur.


radyobeyan