Kutul Kulub
Pages: 1
Haberlerin Derecelenmesi By: armi Date: 31 Aralýk 2009, 18:33:02
Haberlerin Derecelenmesi,Ýrþadyolunun Beyaný, Nakil Ve Rivayette Geniþlik Ve Ruhsatýn Ölçüsü Hakkýndadýr
Bu eserde Allah Resulü´nden (sav), Sahabe´den (ra), Tabiun ve Et-bau´t-Tabi´in´den (ra) naklettiðimiz hadis, haber ve sözlerin ekseri­yeti, hafýzamýzda varolup mana ile naklettiklerimiz dendir. Bunlar­dan uzun olup elimizde yazýlý olarak bulunan ve ulaþýlmasý kolay olan az bir kýsmý kaynaklarýndan nakledilmiþtir.

Ulaþýlmasý zor olanlara gelince, bunlarý tam olarak ihata ede­mediðimiz ve himmetimizi tam olarak veremediðimiz için, eðer doðru, saðlam ve açýk olarak nakledilmiþlerse, Allah Teala´nýn hüsn-i tevfiki ve kuvvetle teyidinden dolayýdýr. Bunlarda görülecek hata ve sürçmeler ise gerek kendi hata ve gafletimizin, gerekse þey­tanýn acele ettirmesi ve unutturmasmdandýr.

Ýbni Mesud´dan fra) rey ile hüküm verdiði bir davada bu tarz bir söz rivayet edilmiþti. Bizim sözümüz de onun reyine tabidir. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Beyan ve saðlamlýk Allah Teala´dan, ace­le ve unutma ise þeytandandýr". Yani unutma, þeytan vasýtasýyla ve tevfik-i ilahinin azlýðý nedeniyle gündeme gelir.

Bu eserde yaptýðým nakillerin çoðunda asli lafýzlara itibar etme gereði görmezken hemen hepsinde mananýn siyakýndan asla vaz­geçmedim. Çünkü bana göre, lafýzlarýn aynen zikredilmesi; mana aynen korunduðu sürece elzem deðildir. Arapça´nýn ifade kalýplarý­na, manalarýn ihtilaflarýna vakýf olan biri de bunu rahatlýkla baþa­rabilir. Ancak bu noktada iki lafýz arasýnda tahrif ve manayý sap­týrmaya yönelik ilave veya eksiltmeden uzak durmak gerekir.

Sahabe´den bir topluluk, lafza baðlý kalmaksýzýn mana ile hadis rivayetine ruhsat vermiþlerdir. Bunlar arasýnda, Ali (kv), Ýbni Ab-bas (ra), Enes b. Malik (ra), Vasile b. Eska* (ra) ve Ebu Hüreyre´yi (ra) zikredebiliriz. Tabiundan ise, hayli fazla sayýda zat buna ruh­sat vermiþtir ki bunlar arasýnda þu isimleri verebiliriz: Ýmamlar Ýmamý Hasan el-Basri (ra), Þa´bi (ra), Amr b. Dinar (ra), Ýbrahim en-Neha´i (ra), Mücahid (ra) ve Ikrime (ra). Onlarýn bu istikamet­teki görüþlerini, hayatlarýyla ilgili eserlerden farklý lafýz ve þekil­lerde mütalaa etme imkaný bulduk. Mesela Muhammed b. Þirin (ra) þöyle derdi: ´Bir hadisi on kiþiden dinlerdim. Mana bir olmasý­na raðmen lafýzlar hepsinde farklý olurdu´.

Bu nokta yüzünden Sahabe de hadis rivayetinde farklý tutum­lar sergilemiþtir. Kimi hadisi tam olarak rivayet ederken, kimisi de muhtasar olarak rivayet etmiþtir. Kimi hadisi mana ile rivayet ederken, kimisi de manaya muhalif ve maksadý ihlal edici olmadýk­ça lafýzlarý deðiþtirmeyi bir geniþlik olarak görmüþtür. Ama hepsi de Allah Resulü´ne (sav) kasden yalan isnad etmekten uzak durup daima doðru olaný nakletmeye çalýþýrlardý. Onlar, maksadý ihlal et­medikçe iþittiklerini mana olarak naklederlerdi. Bu da hadis riva­yetinin artmasýna zemin hazýrlamýþtý. Bu babda þöyle derlerdi: ´Ya­lanýn günahý, onu kasden yapanadýr.

Imran b. Müslim´den þunu naklettik:
´Bir adam, Hasan el-Bas-ri´ye þöyle dedi: Ey Eba Said, bize hadis naklettiðin zaman onun ifadesini bizden daha güzel kuruyor, ilmini daha açýk olarak bildi­riyor ve daha fasih bir dil ile naklediyorsun. Hasan (ra) þöyle dedi: Eðer manaya isabet ediyorsam, bunda bir beis yoktur".

Nadr b. Þümeyl dedi ki:
´Hiþam, sözde çok hata yapan biriydi. Ben onun hadisine güzel bir elbise giydirdim´. Onun elbise giydir­me ile kasdettiði, hadisi i´rab bakýmýndan düzgün bir hale getirme­siydi. Nadr, bütün rivayetlerinde ´Bunun gibi.. Buna yakýn..´aydý. Biz de, rivayet ettiðimiz bütün hadislerde ´Veya denildiði gibi, bu­na yakýn olarak, bunun benzeri olarak,..´ gibi ifadeler kullandýk, ib­ni Mesud da (ra) rivayet ettiði hadislerde benzer ifadeler kullanýr­dý. Süleyman et-Temimi, rivayet ettiði hadislerin tamamýnda bu tür ifadeler kullanmýþtýr.

Süfyan-ý Sevri (ra) þöyle derdi:
´Bir adam mecliste, hadislerin lafýzlarý üzerinde titizlendiði zaman bilin ki þunu demek istiyor: Beni tanýyýn!´. Adamýn biri Yahya b. Said el-Kattan´a hadisteki bir lehçenin asýl lafzýný ýsrarla soruyordu. Yahya sonunda þöyle dedi: Be adam, bizim için Allah´ýn Kitabý´ndan daha deðerli birþey ola­maz. Onda bile, bir kelimenin yedi lehçe üzere okunmasýna ruhsat verilmiþtir. Mürsel ve Maktu´ olarak rivayet ettiðimiz hadislerin la­fýzlarý bakýmýndan beni çok sýkýþtýrmayýn. Bunlarýn kimisinin se­nedi hakkýnda da ileri geri sözler söylenmiþ olabilir. Ama öyle mür­sel ve maktu´ hadisler vardýr ki, müsned hadisten daha sahihtir. Çünkü bizzat imamlar tarafýndan rivayet edilmiþlerdir.

Bu tür hadisleri rivayet etmek, þu sebeblerden dolayý caiz görül­müþtür:

1. Bunlarýn batýl ve asýlsýz olduklarýna dair kesin delillerimiz mevcut deðildir.

2. Bilakis bunlarla ilgili hüccetimiz vardýr, o da bunlarý rivayet etmemiz ve onlarý baþkalarýndan dinlemiþ olmamýzdýr. Eðer Allah Teala katýnda hakikata isabet edememiþsek Kur´an´da Yusuf (as) kýssasýnda onun kardeþlerinin dediði gibi bu da bizden sakýttýr: "Biz ancak bildiðimizin þahitleriyiz. Biz gaybýn bekçileri deðiliz". (Yusuf/81) Onlar, Yakub´a (as) ´Oðlun hýrsýzlýk yaptý´ dedikleri za­man Allah katýndaki hakikat bakýmýndan hata etmiþlerdir. Ama özürleri de vardý. Çünkü kralýn su kabý, kardeþlerinin yükünden çý­kartýlmýþtý,

3.Kitab ve Sünnet´e muhalif olmayan zayýf hadisleri reddetme­miz gerekmez. Bilakis bu hadislerde, Kitab ve Sünnet´e delalet eden bilgiler mevcuttur.

4. Bizler hüsn-i zan ile kulluk eder ve zannýn çoðundan sakýn­dýrýlýrýz. Kötü zandan dolayý ise kýnanmýþýz dýr.

5. Bu tür hadislerin hakikatma, ancak bizzat dinleme ile ulaþý­labilir. Bunu yapmak da mümkün deðildir. Bu durumda zaruri ola­rak, ravilere karþý, kalplerimiz yatýþtýðý ve yüzlerimiz gevþediði müddetçe hüsn-i niyet sahibi olarak teslim ve tasdik makamýnda olmamýz doðru olacaktýr.

Netice itibarýyla rivayet edilen haberin hak olduðunu düþünme­miz gerekmektedir. Ayrýca imanlý selefimizin, bizden daha hayýrlý olduklarýna inanmamýz icap etmektedir.

Biz, Allah Resulü´ne (sav) ve Tabiun´a yalan isnad edemezken bizim çok üstümüzde makamlarý olanlarýn, sýrf sahih senedlerle za­yýf hadis rivayet ettikleri için yalan söyleyebileceklerim nasýl düþü­nebiliriz? Bunun mukabilinde, zayýf senedlerle sahih hadisler riva­yet etmemiz de mümkündür. Ýlmin tamamýný ihata edemediðimiz için böyle yapmýþ olmamýz da ihtimal dahilindedir.

Hadis ehlinden kiminin zayýf gördüðünü, kimi de güçlü gördü­ðü, kiminin cerhettðini kimi de ta´dil edip adil saydýðý için bu ihti­mal daima mevcut olacaktýr. Nitekim kiminin övdüðünü, kimi de yermektedir. Bu þekilde hakkýnda ihtilaf edilen ravilerin sayýsý, hayli fazladýr. Bu yüzden, herhangi bir ravi kendine denk veya ken­dinden aþaðýda bir kimsenin cerhetmesi sebebiyle hadisi reddedilir olma durumuna düþmemektedir. Hatta hadis alimlerince çeþitli se-beblerle hadisleri illetli ve zayýf kabul edilen ravilerin hadisleri, fa-kihler ve Marifetullah ilmine sahip olan ulema nezdinde illetli ve­ya zayýf sayýmý ay abilmektedir.

Ravi, kendi açýsýndan mendub görüp konuþmamayý tercih etti­ði için meçhul olabilir. Ya da kendisini sürekli zikredecek arkadaþ­larýnýn azlýðý da ravinin meçhul biri olarak tavsif edilmesine yola-çabilir. Ravi, herhangi bir hadisin lafzýna tek baþýna sahip veya onu tek baþýna ezberlemiþ, ya da diðer sika ravilerden farklý olarak sadece kendisine mahsus bir hadis rivayet etmiþ olabilir. Ravi ha­disi, bilinen lafzýyla nakletmemiþ veya hadisin ezberine ve manasý­nýn derinliðine itina göstermemiþ olabilir.

Hadis hafýzlarýndan bazýlarý, hadis ilimlerinde çok atýlgan ve cüretkar davranarak cerh yani raviyi kusurlandýrmada, haddi aþ­mýþ olabilirler. Hafýzlar, kullandýklarý lafýzlarda aþýrýya kaçmýþ da olabilirler. îþte böyle durumlarda, hakkýnda konuþulan ve cerhedi-len ravi, onu cerhedenden daha faziletli olabilir. Ayný ravi, Marife­tullah ehli nezdinde çok yüksek bir dereceye sahip olabilir. Bu tür hallerde, cerh yapan kiþinin cerhi kendine döner. Cerh yapan kim­seler, ravide bir kapalýlýk görmüþ veya fakihler nezdinde kendisini kusurlu kýlacak bir sözünü iþitmiþ olabilir. Kurra´ zümresinden ba­zý raviler dahi bu þekilde cerhe dürtüþlerdir.

Hadisçilerin cerhettikleri bazý kimseler, aslýnda ahiret ulema­sýnda ve Marifetullah ehlinden olup, hadis ve rivayet mesleðinde Hadis ulemasýndan farklý görüþlere sahiptirler. Böyleleri, hadis ri­vayetinde kendi kanaatlarma göre hareket eden kimselerdir. Ha­disçilerin koyduklarý kurallar, onlar açýsýndan delil teþkil etmez. Onlarýn kendilerini baðlayan farklý kurallarý vardýr ve bunlara baðlý kalýrlar. Çünkü onlar, kendilerini tanýyan ulema nezdinde ha-disçilerden daha aþaðý bir mertebede deðildirler. Hadisçiler de, kendi kurallarýna uymadýklarý için bu insanlarý zayýf göremezler.

Ulemadan bir zat þöyle demiþtir: ´Hadis, her ne kadar bir þahit­lik olsa da, hüzn-i zandan dolayý onda geniþ davranýlmýþ ve zaruret halinde -ebenin þahitliðinin kabulünde olduðu gibi-, tek kiþinin þa­hitliðinin kabulüne de cevaz verilmiþtir´. Bu manada Ýmam Ahmed b. Hanbel´den (ra) þu söz nakledilmiþtir: ´Hadis, Kitab ve Sünnet´e

muhalif olmadýðý takdirde, kendisine þahit olunmasa bile, tevilin­de ümmetin icmama aykýrý bir hüküm bulunmuyorsa alýnýp kabul edilir. Þöyle bir söz söylenmiþken nasýl kabul edilmez ki: Zayýf ha­dis, benim için rey ve kýyastan daha çok tercihe þayandýr. Hadis konusunda Ýmam Ebu Abdullah Ahmed b. Hanbel´in (ra) görüþü iþ­te budur.

Bir hadis, iki asýr tedavülde olduðu veya Hicret´in ilk üç asrý bo­yunca rivayet edildiði, ya da bunlardan birinde rivayet edilip ule­ma tarafýndan inkar edilmediði zaman Meþhur bir hadis olur. Müs­lümanlardan bir neslin onu inkar etmemeleri, onu delil haline ge­tirir. Kitab´a, Sahih Sünnet´e, Ümmetin icma´ma aykýrý olmadýkça veya ravisinin yalancýlýðýna dair adil imamlardan birinin þahitliði bulunmadýkça, sýrf senedinde pürüz var diye reddedilemez.

Veki´ b. el-Cerrah dedi ki: ´Hiç kimse, ´Bu hadis, batýldýr* deme­melidir. Çünkü hadis, hakkýnda böyle konuþulamayacak kadar ul­vi bir þeydir. Ebu Davud da þunu nakletmiþtir: Ebu Zür´a er-Razi (ra) þöyle demiþti: ´Allah Resulü (sav) vefat ettiðinde O´na bakan yirmibin göz vardý. Onlardan her biri, bir hadis, bir kelime veya bir rivayet nakletmiþ olsa, Allah Resulü´nün (sav) sayýlamayacak ka­dar hadisi olurdu´. Adamýn biri Zühri´nin (ra) yanýnda bir hadis nakletti. Zühri de, ´Biz böyle bir hadis iþitmedik´ dedi. Adam da, ´Sen, Allah Resulü´nün (sav) söylediði her hadisi iþittin mi?´ diye sordu. Bunun üzerine, ´Hayýr dedi. Adam, ´Peki yansýný?´ deyince Zühri sükut etti. O zaman adam þöyle dedi: ´Bunu da, iþitmediðin ikinci yarýdan say´.

Ýmam Ahmed b. Hanbel (ra) der ki
: Tezid b. Harun, bir adam­dan hadis yazýyordu. Adamýn zayýf olduðunu biliyordu, ama kendi­sinin hadise dair ilmi ve iþlek bir zekasý vardý´. Ýshak b. Raheveyh dedi ki: Ýmam Ahmed´e þöyle denildi: Ýçinde münkerlerin de bulun­duðu bu rivayetlerden sadece nitelikli olanlarý yazmamýza ne der­siniz? Dedi ki: Münker, her zaman münkerdir. Bunun üzerine, ´Pe­ki zayýf hadisler?´ denildi. O da þöyle dedi: Onlara ihtiyaç duyula­cak bir vakit olabilir. Bu sözüyle sanki zayýf hadisleri yazmakta bir mahzur olmadýðýný söylemek istemiþti´. Ebu Bekir el-Mervezi de Ahmed b. Hanbel´den naklederek þöyle dedi: ´Zayýf ravilerden riva­yet edilen hadislere de ihtiyaç duyulabilir.

Ahmed b. Hanbel´in hadis rivayetinde geniþliði esas alan görü­þünün en açýk delili, kendisinden nakledilen Müsned adlý eseridir. O, iþittiði her hadisi bu eserinde zikretmiþtir. Müsned, oðlu Abdul­lah tarafýndan nakledilmiþtir. Biz de bu deðerli eseri, hocalarýmýz­dan dinleyip rivayet ettik.

Ýbni Hanbel, bu eserinde sadece Sahih rivayetlere yer verme­miþti. Bunlarýn yanýnda, sika ravi ve hadisçilerin Zayýf olarak ni­teledikleri hadislere de yer vermiþti. Kendisi bunlarýn zayýf olduðu­nu, onlardan daha iyi bilmekteydi. Buna raðmen, kendisine ulaþan her hadisi Müsned´inde zikretti. Çünkü o, sened tashihini deðil, Müsned´in tasnifini murad etmekteydi. Bu yüzden de hadisleri, dinlediði üzere nakletme hususunda geniþ davrandý.

O, Hicri 228 yýlýnda hadis rivayetini noktaladý. Vefat tarihi ise Hicri 241 senesiydi. Bu uzun müddet zarfýnda, oðlu Abdullah ve Ýb­ni Meni´ dýþýnda hiçkimse ondan hadis dinleyememiþtir. ibni Meni´ de, dedesi Ahmed b. Meni´in tavassutu ile az bir hadis dinleyebil-miþtir.

Ýmam Ahmed b. Hanbel´den (ra) þu söz nakledilmiþtir:
´Abdur-rahman, bir hadisi önce inkar eder, bir müddet sonra bize gelerek ´O sahihtir. Onu buldum´ derdi. Veki´ ise hadisi inkar etmez, ama kendisine sorulduðu zaman ´Ezberimde deðil´ derdi´.

Abdurrahman b. Mehdi´nin kýzkardeþinin oðlundan þunu nak­lettiler:
´Dayým bazý hadisleri zayýf olarak belirtir, daha sonra da onlarý sahih diye nitelerdi. Bu hadisleri kendisine okudum ve þöy­le dedim: Sen bunlarý zayýf olarak belirtmiþtin?! Bana ´Evet, ama sonra düþündüm ve þunu anladým, ben bunlarý zayýf görmekle, on­larý nakledenleri adaletsizlikle itham etmiþ oldum. Onlar, Allah Te-ala´nm huzurunda karþýma çýkýp da, ´Beni nasýl adaletsizlikle it­ham edersin? Þahsýmý gördün mü? Sadece rivayetimi iþittin´ dedik­leri zaman gösterebileceðim hiçbir delilim yok ki´. Ýþte vera´ ehlinin ravileri deðerlendirmede takip ettikleri yol buydu.

Selef ulemasýndan bir zat þöyle derdi: Þu´be´nin meclisinde otur­mazdýk. Çünkü bizi gýybete sürüklerdi. Onun bütün konuþmasý, ra-vilerin taksir ve zayýflýklarý hakkýndaydý. Bir baþka zat ise, ravile-rin zayýf olarak nitelenmesi hakkýnda þöyle derdi: ´Eðer niyetiniz selim ise, yani bu yaptýðýnýzla Allah Teala´mn rýzasýný ve dininin hizmetini murad ediyorsanýz, o zaman bundan lehinize de aleyhi­nize de bir netice çýkmaz´.

Yukarýdan beri zikredegeldiðimiz hususlar, Hadis ilminin temel esaslarýný teþkil etmektedir. Bu ilim, erbabý nezdinde itibar gören bir ilim olup onlarýn yolu da, o ilme salik olmaktýr. Daha sonra bu ilimle ilgili hiçbir ihtisasý olmadýðý, ilim ile vasfedilecek bir hal ta­þýmadýklarý ve kendilerine ibadeti býraktýracak bir meþguliyetleri bulunmadýðý halde hadis rivayetine baþlayan bir topluluk türemiþ­tir. Bu insanlar, hadisi baþlýbaþma oyalandýklarý bir ilim dalý ola­rak görmüþ ve kendilerini dinleyenleri de bununla oyalayarak ki­taplar tasnif etmeye ve raviler hakkýnda ileri geri konuþmaya baþ­lamýþlardýr. Bunlar, hata ve sürçmelerin ardýna düþerek, bidat eh­line sünnetin reddi için kapýlar açmýþ, sünnete dönük tenkidlerin-den dolayý rey ve diðer akli ilimleri hadisere tercih etmiþ, sünnet ve rivayetlerde eksiklik bulduklarý için kýyas ve felsefeye hayran­lýk duymuþlardýr. Özellikle bu devirde (hicri IV. asýr) böylelerinin sayýsý hayli fazladýr.

Ahirete özendirme, dünyada zühde sahip çýkma, Allah Teala´nm azap tehdidinden korkutma, amellerin faziletleri ve sahabenin fa­zileti gibi hususlarda rivayet edilen hadisler, maktu´ ve mürsel ol­salar bile, kabule nýazhar olurlar. Bunlara muhalefet edilmediði gi­bi reddedilmeleri de kolay deðildir.

Ayný þekilde Kýyamet ahvali, depremleri ve azaplarýna dair ri­vayet edilen hadisler de aklen inkar edilemeyen bilgilerdir. Bunlar, tasdik ve teslimiyet ile kabul edilmesi gereken haberlerdir. Selef-i Salih de bu tür rivayetler karþýsýnda böyle yaparlardý. Çünkü ilim, bunlarýn vuku´una delalet etmiþtir. Bunlara, dinin esaslarý arasýn­da yer verilmiþtir. Rivayet edildi ki: "Allah Teala´dan veya Resu-lü´nden (sav) kendisine bir lütuf ulaþan ve kendisine verilenle amel eden kimseye Allah Teala tarafýndan bunun sevabý verilecektir". Kendisine ulaþan hadis, ilk söylendiði gibi olmasa da bu durum de­ðiþmez.

Bu hususta rivayet edilen baþka bir hadiste Allah Resulü (sav) þöyle buyurmaktadýr:
"Kim benden bir hak rivayet etmiþse, onu söylemiþ olmasam bile onu söylerim. Kim de benden bir batýl riva­yet ederse bilin ki, ben batýlý asla söylemem".

Bu eserde naklettiðimiz hadislerle ilgili olarak daima þunu söy­leriz: Allah Teala, en iyi bilen ve en iyi hükmedendir. O´nun ilmi, herþeyin önündedir. Ýlimlerin hakikatlarý da O´nun katmdadýr ve bütün iþler O´na döndürülür. Allah´ýn dilediði olur ve yardým yalnýz O´ndan istenir. O´ndan baþka güç veren de engelleyen de yoktur. Ýl­min tarifi, ilimlerin tasnifi, Selefin ilimde takip ettikleri yol ve son­radan ihdas edilenlerin yayýlmasýna ayýrdýðýmýz fasýl da burada noktalanmýþ oldu. [59]


radyobeyan