Medine'ye Hicret Vukua Gelen Bazi Ayet veMucizeler By: sumeyye Date: 26 Aralýk 2009, 17:44:31
ONÝKÝNCÝ BÖLÜMMEDÝNE´YE HÝCRET ESNASINDA VUKUA GELEN BAZI AYET VE MUCÝZELER
Bazý Ayet Ve MucizelerBuharý, Aiþe´den þu haberi nakletmiþtir: Peygamberimiz müslümanlara sizin hicret edeceðiniz yer bana gösterildi. Orasý topraðý tuzlu ve hurmalýk bir yerdir. Peygamberimizin bu sözünden sonra Medine´ye hicret baþladý. Derken Ebu Bekir de hicrete hazýrlandý. Peygamber efendimiz de ona; "Aðýr ol, bakalým! Yakýnda bana da ^icret izni çýkacaðýný ummaktayým" buyurdu.
Beyhakî îbni Abbas´tan rivayet eder: "Kureyþ ileri gelecileri Darün-Nedve denilen yerde toplandý. Peygamberimizin öldürülmesi üzerine ittifaka vardý. Cibril gelip durumu Hz. Peygambere haber verdi. O gece þimdiye kadar yatmakta olduðu yataðýnda yatmamasýný emretti. Peygamber efendimize Mekke´yi terk etmesi hakkýnda izin verdi.
Bu hususta îbni Sa´d´in de bir haberi var: îbni Abbas, Ali, Aiþe, Süraka bin Caþüm ve Aiþe binti Kudame´den... Þöyle demiþler. "Peygamber efendimiz hicret etmek için evinden çýktýðý zaman, kiralýk adamlar kapýnýn önünde oturuyorlardý. Yerden bir avuç toprak alýp onlarýn baþlarýna saçtý ve bu sýrada Yasin suresinin baþ tarafýndaki ayetleri okudu. Sonra devam etti. Birisi kapýnýn önünde bekleþenlere: "Burada niçin bekleþiyorsunuz?" dedi. Onlar da: "Mu ham m e d´in çýkmasýný" dediler, O da: "Vallahi Muhammed çoktan çýmp yanýnýzdan geçerek gitti" dedi. Adamlar: "Vallahi biz görmedik" dediler. Bu sýrada her biri baþlarýndaki topraðý silkelemekle meþgul idi. Rasulüllah ise çoktan gitmiþti. Yanýnda Ebu Bekir de bulunduðu halde Sevr daðýndaki maðaraya girdiler. Onlar içeri girdikten sonra hemen Örümcek aðýný üst üste örüp maðaranýn aðzýný kapattý. Kureyþ çok sýký bîr arama yapýyordu. Nihayet maðaranýn kapýsý Önüne kadar geldiler. Ýçlerinden bazýsý dedi ki: "Vallahi maðaranýn kapýsýna örümcek aðýný öyle bir örmüþ ki, bu örümcek, Muhammed doðmadan burada imiþ." Onun bu sözü üzerine, hepsi orayý terketti."
Vâkýdî ve Ebu Nuaym Aiþe binti Kudame´den þu haberi nakletmiþtir: "Peygamber (s.a.v.) buyurdu: "Ben tebdil-i kýyafet eder^" evin arka tarafýndan çýkarak ayrýldým. Giderken ilk rastladýðým adam Ebu Cehil oldu. Allah onun gözüne görmezlik" verdi de l?eni asla göremedi. Yanýmdaki Ebu Bekri bile farkedemedi. Biz de ikimiz süratle-yolumuza devam ettik."
Beyhakî, îbni Þihab ile Urve bin Zübeyr´den þu haberi nakletmiþtir: "Kureyþ atlarýna ve develerine binerek her tarafý þiddetle kontrol edip Peygamberimizi arýyordu. Her tarafa haber salýp Peygamberimizin ve Ebu Bekrin dirisini veya ölüsünü getirenlere yüz deve vadediyordu. Bir ara Sevr daðýnýn maðarasýnýn kapýsýna kadar geldiler. Maðaranýn üst tarafýna da çýktýlar. Konuþmalarýný Peygamber
efendimiz ve Ebu Bekir duyuyordu, Bu sýrada Ebu Bekir korkuya kapýldý. Varlýðýný büyük bir korku ve tasa kapladý. îþte bu sýrada Peygamber (s.a.v.) kendisine: "Korkma! Allah bizimle beraberdir!" buyurdu. Ayrýca sevgili ve büyük Peygamberimiz dua buyurdular da bunun üzerine Allah´tan büyük bir sekine inerek, korku ve tasasý zail oldu."
Buhari ve Müslim, Enes´ten rivayet ederler. O þöyle demiþtir: "BaAa Ebu Bekir anlattý: Ben Peygamberimizle birlike maðarada saklanýrken dedim ki: "Ey Allah´ýn rasülü, eðer onlardan biri ayaðýnýn altýna bakmýþ olsa, muhakkak bizi görecek!" Rasulüllah þu karþýlýðý verdi: "Ey Ebu Bekr! Allah yolunda iki arkadaþ ki üçüncüleri Allah´týr. Sen ne zannediyorsun?" [1]
Ebu Nuaym´in, Esma binti Ebu Bekir´den (Ebu Ya´la´nýn da benzerini Aiþe´den) naklettiði bir habere göre Ebu Bekr; maðaranýn kapýsýna doðru dönmüþ bir adam görür: "Ya Rasulallah! Bu adam bizi görecek" der ve endiþe eder. Rasulüllah da þu karþýlýðý verir: "Asla! Þu anda melekler onun gözünü kör etmiþtir." Çok geçmez, adam bulunduðu yere küçük abdestini yapmak için oturur, Peygamberimiz de bunun üzerine der ki: "Gördün mü ya Eba Bekir, eðer bu adam bizi görüyor olsa idi, bize karþý bu þekilde yapmazdý."
Ýbni Sad, îbni Merduye, Beyhakî ve Ebu Nuaym Ebu Mus´ab el-Mekki´den þöyle rivayet ederler: "Ben Enes bin Malik´e, Zeyd bin Erkam´a, Mugira bin Þube´ye yetiþtim ve onlarýn þu þekilde konuþtukla rýný duydum: "Peygamberimiz ve arkadaþý maðarada saklanýrken, Allah´ýn emriyle maðaranýn kapýsýnda bir aðaç bitmiþ ve onlarý örtmüþ, yine Allah emredip örümcek aðýný örmüþ ve onlarý gizlemiþ. Yine Allah´ýn emriyle iki vahþi güvercin gelip maðaranýn aðzýnda durmuþ. Kureyþ gençleri de aramayý þiddetle sürdürüp bütün silahlarýný kuþanmýþ vaziyette maðaranýn yakýnma kadar gelmiþler, o kadar ki maðaraya kýrk adým yaklaþtýklarýnda içlerinden birini, maðaraya girip kontrol etmesi için göndermiþler, bu genç maðaranýn kapýsýna geldiðinde içeri girmeden dönmüþ, ilerideki arkadaþlarý: "Niçin içeri girmeden dönüyorsun?" diyerek ona baðýrmýþlar. O da þu karþýlýðý vermiþ: "Maðaranýn aðzýnda iki güvercin bulunmakta, eðer içeride kimse olsaydý, bunlar burada bulunmazdý." Hz. Peygamber, onlarýn bu konuþmalarýný duymuþ. Demek ki Allah bizi bu iki güvercin sayesinde düþmanlardan gizledi ve onlarý def etti, diye düþünüp hamdetmiþ. Ayrýca bu güvercinler için hayýr duada bulunmuþ. Onlar da ehlileþip Harem´e uçmuþlar; biri diþi biri de erkek olduðu için orada yumurtlayýp üremiþler."
El-Hýlye adlý kitabýnda, Ebu Nuaym, Ata bin Meysere´nin þöyedediðini nakleder: "Örümceðin, mucizevi bir þekilde aðýný örmesi olayý, iki defa olmuþtur: Birincisi Davut (a.s.)ý Talut [2] takip ettiði zaman, aðýný örüp onu saklamasý, ikincisi de müþriklerin Peygamber efendimizi takip ettikleri zaman, aðýný örüp maðaranýn kapýsýný kaplamasýdýr."
Buharý ve Müslim, Ebu Bekir´den rivayet ederler: "Müþrikler bütün aramalarýna raðmen bizi bulamadýlar. Süraka bin Malik´ten baþka arkamýzdan yetiþen de olmadý. Süraka yetiþtiði zaman ben: "Ya rasülallah peþimizden gelen bize yetiþmiþ durumda" dedim. Efendimiz ise: "Hiç üzülme, Allah bizimle beraberdir!" buyurdu. Bize iyice yaklaþtýðý zaman Peygamberimiz onun aleyhine dua buyurdu ve: "Allah´ým, nasýl dilersen bizi öylece koru ve onun hakkýndan gel!" dedi. Süraka´mn atý karnýna kadar kumlara saplandý. Yalvarmaya baþladý ve: "Ey Muhammed, biliyorum ki bu baþýma gelen þüphesiz senin iþindir. Ben de gerçekten piþmaným. Ne olur Allah´a dua ediver de beni bu durumdan kurtarsýn!" diyordu ve: "Allah´a yemin ederim ki arkamdan gelenleri geri çevirmek içine elimden geleni yapacaðým" diye söz veriyordu. Peygamberimiz bunun üzerine duasýný yaptý, o da geri dönüp gitti." [3]
Buhari Sürakadan þöyle rivayet eder: "Ben Peygamberi ve arkadaþýný bulmak üzere peþlerine takýldým. Onlara yaklaþtýðým zaman atým tökezledi ve ben kendimi yerde buldum. Kalkýp tekrar bindim, bu sýrada Rasulüllahýn Kur´an okumakta olduðunu duydum. Hiç dönüpte bakmýyordu. Ebu Bekir ise sýk sýk geri bakýyordu. Derken atým bir kere daha tökezledi ve ben yere yuvarlandým. Baktým atýmýn ön ayaklan iyice kuma gömülmüþ, çýkarmaya çalýþýyor fakat çýkaramýyor. Nihayet doðrulabildi. Dizlerinden direklenen duman, sanki ta semalara yükseliyordu. Ben peygambere nida edip eman istedim. Onlar durup beklediler. (Ben atýma atlýyarak onlara yaklaþtým ve ondan eman aldým). Çünkü baþýma gelenlerden anlamýþtým ki, ben asla onlara bir þey yapamýyacaðým ve Rasulüllahýn davasý, pek yakýnda iyice ortaya çýkacak ve kuvvetlenecektir."
Buhari der ki: Ben, Ebu Muhammed el-Kufi´nin þöyle dediðini iþitmiþtim: "Peygamber (s.a.v.), hicret etmek istediði zaman, Mekke´de þöyle bir ses duyuldu:
"Ey Kureyþ, Sa´d adýndaki iki kiþi; eðer müslüman olsalar, þüphesiz emniyette olur Muhammedin iþi."
Sesi duyan Kureyþ, "Bu iki Sa´d adýndaki adamlarýn, kimler olduðunu bilsek elbette gereði ne ise yapardýk" dedi. Onlara cevap veren sesin ise: "Ey Evs´in Sa´d adýndaki þahsiyeti ve ey Hazreclilerin Sa´d adýndaki kiþisi! Niye Allah´ýn hidayetine engel olmak istersiniz? Haydi hidayet davetçisine itaat ediniz! Ýcabet ediniz de, yüce Allah´tan firdevs cennetlerini umunuz!" þeklinde karþýlýk verdiði duyulmuþ."
(Bunu bu tarikten îbni Asakir de rivayet etmiþtir.)
Beyhakî´nin rivayetine göre de Kureyþ, "Kasdedilen iki Sad´den biri: Sa´d bin Muaz diðeri de Sa´d bin Übade´dir" demiþtir.
Begavi, îbni Þahin, îbni Seken, îbni Mende, Toberânî, sahihtir kaydýyla Hakim, Beyhakl ve Ebu Nuaym; Hizam bin Hiþam´dan, bu da babasý vasýtasý ile dedesinden þöyle nakleder: "Peygamberimiz hicret makSadý ile Mekke´den çýktýðý zaman yanýnda Ebu Bekir ve Ebu Bekrin azatlýsý Amir bin Füheyre de vardý. Yol kýlavuzlarý ise Abdullah bin Uraykýd idi. Bunlar yolda giderlerken Ümmü Mabed´in çadýrý önüne geldiler. Ümmü Mabed, kahraman bir kadýndý. Çadýrýnýn yaný baþýnda nöbet tutar, gerektiðinde de yedirir içirirdi. Peygamberimiz kendisinden bir miktar et ve hurma satýn almak istedi. O sýrada onun yanýnda bunlar yoktu. Peygamberimiz: çadýrýn kenarýnda baðlý bulunan bir diþi kuzu görür ve: "Bu nedir, ey Ümmü Mabed?" der. O da: "Bu zayýflýðýn dan dolayý yayýlmaya gidemeyen bir kuzudur" der. Peygamberimiz: "Onu saðmama izin verir misin?" diye sorar. O da: "Eðer onda saðýlacak süt görüyorsan sað!" der.
Peygamberimiz bu kuzunun getirilmesini söyler. Getirirler ve kendi eli ile onu saðar. Mübarek eliyle göðsünü mesh eder ve besmele çeker, bu kuzusu hakkýnda Ümmü Mabed´e de hayýr ve bereketler niyaz eder. Kuzu iki bacaklarýný ayýrýr ve sütünü verir. Peygamberimiz derhal kendisine on kiþilik bir süt kabý verilmesini ister. Kab getirilir ve doluncaya kadar ona süt saðar. Önce Ümmü Mabed´e verir o da kanmcaya kadar içer, sonra ashabýna verir onlar da kanmcaya kadar içerler. Bu sütten en son içen Peygamberimiz olmuþtur. Sonra sýrayla tekrar içerler ve kaptaki sütü bitirirler, sonra Peygamber efendimiz, bu kab doluncaya kadar ikinci defa kuzuyu saðar. Bu sefer sütü, Ümmü Mabed´e mübarek kudümünün bereket bakiyyesi olarak býrakýr. Ýçtikleri sütün de bedelini öedeyerek oradan ayrýlýrlar. Çok geçmeden Ümmü Mabed´in kocasý Ebu Mabed gelir. O son derece zayýf keçilerini otlatmaktan dönmüþtür. Çadýrdaki sütü görünce þaþýrýr ve: "Bu da neyin nesidir? Çadýrda henüz yüðürmemiþ kuzudan baþka saðýlacak bir hayvan da bulunmamaktadýr" der. Ümmü Mabed: "Vallahi þaþýracak
bir þey yoktur. Bize Allah´ýn salih kullarýndan mübarek bir zat uðradý, bu gördüðün onun bereketidir" der. Ebu Mabed, o mübarek zatýn kendisine biraz tanýtýlmasýný ister. Ümmü Mabed de der ki:
"Son derece güzel yüzlü, beyazbenli, gayet güzel yaratýlýþlý ve denk endamlý. Göbekli deðil, küçük baþlý ve ince boyunlu da deðil. Görünüþünde ve yaratýlýþýnda hiç bir kusuru yok! Sesi de tatlý ve güzel. Sakalý sýk, kaþlarý ince, gözleri büyükçe. Konuþtuðu zaman bütün varlýðýný bir güzellik kaplýyor. Konuþmadýðý zaman da vekarla dolu bulunuyor. Hasýlý ister uzaktan bak, ister yakýndan, bütün insanlarýn hem en güzeli, hem de en vekarlý ve heybetlisi. Konuþmasýnda da hiç bir açýk vermiyor, yersiz ve manasýz hiç bir þey söylemiyor. Gayet açýk ve seçik söylüyor. Kelimeler sanki inci taneleri gibi dökülüyor. Boyunu söylemedimse: Ne uzun, ne de kýsa; orta boylu biri. Gözleri iri. Aðýz ve burnu da son derece güzel mi güzel! Nasýl dilemiþse onu öyle yaratmýþ dest-i ezel. Arkadaþlarýnýn kendisine baðlýlýðý ve saygýsý da ne kadar güzel."
Ebu Mabed, karýsýna: "Hatun sen ne diyorsun! Bu mübarek zat; vallahi Kureyþ´in içinden çýkan ve peygamber olduðuna dair bize bir çok þeyler söylenen zattýr" dedi.
îbni Sa´d ve Ebu Nuaym, el-Vakidi tarikiyle Hizam bin Hiþam´-dan, o da babasý vasýtasýyla Ümmü Mabed´den nakleder: "Peygamber efendimizin mübarek eliyle göðsünü mesh ettiði kuzu Hz. Ömer zamanýndaki kýtlýk zamanýnda da yanýmýzda idi. Ortalýk kurumuþ, hiç bir yerde az veya çok hayvan yiyeceði diye bir þey yoktu. Fakat bu mübarek kuzu, her günün sabahýnda ve akþamýnda süt vermeye devam etti. [4]
Eslem kabilesinden Malik bin Evs´ten Ebu Nuaym´ýn seukettiði haber ise þu merkezdedir: "Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir´le birlikte hicrete çýktýklarý zaman, Cühfe´de yayýlmakta olan bize ait develere rastladýlar. "Bu develer kimin?" diye sordular. Cevapta: "Eslem´den bir adamýn" denildi. Peygamberimiz Ebu Bekr´e dönerek: "înþaallah selamete erdin!" dedi. Çobana: "Senin adýn ne?" buyurdu. Çoban: "Mesud" dedi. Peygamberimiz de Ebu Bekr´e bakýp: "înþaallah saadete erdin" buyurdular." [5]
Ehbarul-Medine adlý kitabýnda Zübeyr bin el-Bekkar Abdullah bin Hârise´nin oðlu Ýbrahim´den, o da babasýndan þöyle nakleder: "Peygamber (s.a.v.) Gülsüm bin el-Hedm´in evine inip misafir olduðu zaman, o kendi çocuðuna çaðýrarak "Necih!" demiþ. Peygamberimiz de Ebu Bekr´e dönerek: "Zafere ereceksin inþallah" buyurmuþ. [6]
Hakim ve Bey haki, Enes´in þöyle dediðini rivayet ederler: "Peygamber´in (s.a.v.) Medine´ye teþrif ettikleri günden daha güzel ve daha þerefli bir günü, ben asla görmüþ deðilim!"
îbni Sa´d ise Enes´in þöyle dediðini kaydetmiþtir: "Bir gün ki, o günde Peygamber (s.a.v.) Medine´yi þereflendirdiler. O gün, her þey þereflenip nurlanmýþtýr!"
Beyhakî Abdullah bin Zübeyr´den þöyle nakleder: "Peygamber´in (s.a.v.) Medine´ye teþriflerinde devesi çöktüðü zaman, insanlar: "Bizim eve, bizim eve, ya rasülallah!" diye baðrýþtýlar. Peygamber (s.a.v.) efendimiz devesini kaldýrdý ve: "Siz ona dokunmayýn, o nereye emir aldýysa orada çöker" buyurdular. Peygamber´in (s.a.v.) devesi ilerleyip az ileride tekrar çöktü., Peygamberimiz de: "Burasý Mescidimizin minberinin yeridir!" buyurdular." [7] Beyhakî Enes´ten rivayet eder: "Peygamber (s.a.v.) Medine´ye ayak bastýklarý zaman, kadýnýyla erkeðiyle bütün ensar gelip büyük bir tezahüratla karþýladýlar. "Bize buyurun ya rasülallah!" diyerek onu davet ediyorlardý. Rasulüllah ise: "Deveyi serbest býrakýn o memurdur, emrolunduðu yere çökecektir" buyuruyordu. Derken deve Ebu Eyyub´un evi önüne çöktü. Neccar oðullarýnýn kýzlarý da Rasulüllah geldi diye seviniyor, ellerindeki defleri çalýp hep bir aðýzdan: "Biz Neccar oðullarýnýn kýzlarýyýz! Muhammed´in komþuluðu ne hoþ bir komþuluk tur!" diyerek þenlik tutuyorlardý.
Yine Beyhakî´nin Aiþe´den bir rivayeti var, Aiþe demiþtir ki: "Peygamber (s.a.v.) Medine´ye ayak bastýðý zaman, kadýnlar ve kýzlar büyük bir coþku içinde ve hep bir aðýzdan:
"Bedr (yani dolunay) Veda tepesinin üzerinden üzerimize doðdu. Allah´a þükreden bulundukça bize de þükretmek bir borç oldu!
Ey bize gönderilen peygamber! Sen, itaat edilen bir emirle geldin!" diyerek þarkýlar söylediler."
Hakim, Beyhakî, Suhayb´ten þöyle naklederler: "Rasulüllah (s.a.v.) buyurdu: "Sizin hicret edeceðiniz yer bana gösterildi: tki taþlýk arasýnda topraðý tuzlu bir yerdir. Burasýnýn ya Hecer, ya da Yesrib (Medine) olmasý gerekiyor." Sonra gördük ki Peygamber efendimiz hicret etmek üzere Medine´ye çýktýlar. Yanýnda Ebu Bekir de vardý. Ben de onunla birlikte çýkmayý düþünüyordum. Fakat Kureyþ´ten iki genç bana engel oldular. O gece ben, sabaha kadar uyuyamamýþtým. Oturmak ne kelime, hep ayakta döndüm durdum. Beni haps edenler: "Onun karýn aðrýsý tuttu, hasta haliyle kaçýp yola çýkamaz ya!" deyip uyumaya baþladýlar. Ben fýrsatý ganimet bilerek, yola çýktým. Fakat ikisi arkamdan yetiþti. Beni yakalayýp geri götürmek istediler. Ben kendilerine dedim ki: "Size okkalarca altýn versem beni serbest býrakýr mýsýnýz?" Onlar da razý oldular. Dedim ki: "Gidiniz evimin kapý eþiðinin altýný kazýnýz. Okkalarca altýn oradadýr. Çýkarýp alýnýz!" Onlar hilaf söylemediðime kani olduklarý (bir müslümandan asla yalan beklemedikleri) için, geri döndüler. Eþik altýný kazýp altýnlarý aldýlar. Ben ise yoluma devam edip Kubada Rasulüllah efendimize yetiþtim. Orada beni görünce: "Ey Yahya´nýn babasý (Suheyb) þüphesiz alýþ-veriþte kârlý çýktýn!" buyurdu ve bunu üç defa tekrarladý. Ben de dedim ki: "Ey Allah´ýn rasülü hiç bir kimse beni görüp benden sana haber getirmediðine göre, þüphesiz o muameleyi size Cebrail haber vermiþtir."
(Denilir ki: Aþaðýda ki ayeti celile, Süheyb-i Rumi´nin bu muamelesi hakkýnda inmiþtir:
"Ýnsanlardan öylesi var ki, Allah´ýn rýzasýný kazanma yolunda canýný satar! Allah da kullarýna çok esirger (acýr)."[8]
Yahudilerin Medine´de Peygamberimizle Olan Münasebetleri, Ona Sorular Yöneltip Doðruluðunu Tasdik Etmeleri
îbýýi Sad, Tirmizi, sahihtir kaydýyla Hakim, tbni Mace ve Beyhakî, Abdullah bin Selam´dan rivayet ederler. O demiþtir ki: "Peygamber (s.a.v.) Medine´ye teþrif buyurduklarý zaman, bütün insanlar koþuþup çok büyük bir tezahürat gösterdiler, insanlar arasýnda ben de vardým, gidip Peygamberin yüzünü görmek istedim. Gördüm ve
kesinlikle bildim ki, O yüz bir yalancý yüzü deðildi. Orada kendisinden ilk duyduðum sözlerde þunlar olmuþtu:
"Ey insanlar! Açlarý doyurunuz, cömert olunuz! Selamlaþmayý yayýnýz! Özellikle akrabaya sahip çýkýp onlarý iyi gözetiniz! Geceleri herkes uykuda iken, ihlas ve aþk ile nafile namazlarý kýhnz! Büyük bir sürür ve esenlik içinde Rabbinizin cennetine giriniz!"
Buharinin Enes´ten olan rivayeti ise þöyledir: "Abdullah bin Selam, Peygamber (s.a.v.) efendimizin Medine´ye geliþini duyunca, koþup gelmiþ ve ona üç þey sormuþtur. Demiþtir ki: "Ben sana üç þey soracaðým, bunlarý Peygamber olandan baþkasý bilemez!
Bir: Kýyamet alametlerinden ilki nedir?
îki; Cennete gidenlerin yiyeceði ilk cennet taamý nedir?
Üç: Doðan çocuðun anasýna veya babasýna çekmesinin sebebi nedir?"
Peygamberimiz de buyurdu ki: "Az önce bunlarýn cevabým bana Cebrail getirmiþti. Þöyle ki: îlk kýyamet alameti; doðudan çýkýp batýya doðru yayýlacak olan bir ateþtir. Cennetliklerin yiyeceði ilk taam ise balýk ciðeridir. Çocuðun babasýna veya annesine çekmesi ise, bunlardan hangisinin menisinin öne geçmesine baðlý bir þeydir. Eðer babasýnýn menisi öne geçmiþse babasýna, anasýnýn menisi öne geçmiþse anasýna çeker."
Abdullah bin Selam derhal: "Allah´tan baþka ilah olmadýðýna, Muhammed´in de Allah´ýn rasülü olduðuna" þehadet getirerek rmislü-man oldu ve dedi ki: "Ey Allah´ýn rasülü, yahudiler iftiracý insanlardýr. Eðer onlara hakkýmda bir peyler sorup cevabýný da almadan benim müslüman olduðumu söyleyecek olursanýz, benim hakkýmda da çok iftiralar edeceklerdir. Fakat siz müslüman olduðumu söylemeden benim hakkýmda ne diyeceklerini onlara sorunuz, cevaplarýný da alýnýz. Sonra benim müslüman olduðumu onlara açýklarsýnýz."
Bunun üzerine Peygamberimiz yahudileri çaðýrýp Abdullah hakkýnda sordu. Onlar da: "Abdullah, en hayýrlýmýzdýr ve en hayýrlýmý zýn oðludur, efendimizdir vede efendimizin oðludur!" dediler. Peygam berimiz: "Peki Abdullah´ýn müslüman olduðunu söylesem, onun hakkýnda yine bu sözlerinizi söyler misiniz?" dedi. Onlar: "Haþa Allah korusun" dediler. Ýþte bu sýrada Abdullah bin Selam ortaya çýkýp: "Ben Allah´tan baþka ilah olmadýðýna, Muhammedin de Allah´ýn elçisi olduðuna þehadet ederim!" diyerek müslüman olduðunu kendisi açýkladý. Bu durum karþýsýnda küplere binen yahudiler: "Vallahi sen, en þerlimiz ve en þerlimizin oðlusun!" dediler ve daha sövüp saydýlar. Abdullah da Peygamberimize: "Ýþte ey Allah´ýn rasülü, benim de korktuðum bu idi" dedi."
Beyhakl Abdullah bin Selam´dan þöyle nakleder: "Ben, Peygamber´in (s.a.v.) zuhurunu duyunca onun sýfatý, ismi, þekil ve heybeti ve kendisinin zuhuru hakkýnda söyleyip durduðumuz þeylerin onda olup olmadýðý hakkýnda yeterli bilgiyi edindim. Fakat bunu gizli tuttum. O´nun Medine´ye geliþini ben, bir adamdan duyduðum zaman hurma aðacýnýn tepesinde idim. Halam da aðacýn altýnda idi. Ben haberi duyunca sevinçle ve yüksek sesle "Allahü Ekber" diyerek tekbir getirdim. Halam bundan memnun olmamýþ olacak ki: "Eðer Musa gelmiþ olsa idi her halde bundan daha fazla baðýracak deðildin!" dedi. Dedim ki; "Halaciðým bu gelen zat, Musa´nýn peygamber kardeþidir. Musa ne ile gönderilmiþ ise, o da onunla gönderilmiþtir." Halam da bana: "Sakýn bu zat ahir zamanda geleceði bizlere haber verilmiþ olan zat olmasýn?" dedi. Ben de: "Evet iþte odur" dedim. Sonra kalkýp Peygamber´in (s.a.v.) yanma gittim ve müslüman oldum. (Aramýzda da, o konuþmalar geçti)."
Ibni îshak, Beyhakl ve Ebu Nuaym, Safiyye binti Huyey´den nakleder. O þöyle demiþtir: "Peygamber´in (s.a.v.) Medine´ye teþriflerin den sonra babam ve amcam Ebu Yasir bin Ahtab onun yanýna gidip geldiler. Aralarýnda konuþurlarken amcam babama diyordu ki: "Yani o, o mudur?" Babam: "Evet, o, o´dur" diye karþýlýk veriyordu. Amcam: "Yani þimdi sen onu, sýfatýyla ve zatýyla tanýyarak: "O´dur mu diyorsun?" dedi. Babam da: "Evet vallahi o, o´dur" dedi. Amcam: "O halde O´na tabi olmak hususunda düþüncen nedir?" diye sordu. Babam: "Tabi olmak meselesi, ayrý bir iþtir. Ben vallahi ebediyyen ona düþman olacaðým!" diyerek karþýlýk verdi."
Ahmed, Beyhakl ve Ebu Nuaym îbnu Abbas´tan naklederler: Yahudilerden bir grup gelip Peygamber efendimize bazý sorular yöneltti. Bunlar dediler ki: "Sana soracaðýmýz þu þeylere cevap vermeni istiyoruz ki, bunlarý peygamber olandan baþkasý bilemez:
Bir: Ýsrail´in (yani Yakub´un) kendisine haram kýldýðý þey ne idi? iki: Doðan çocuðun erkek veya kadýn olmasýnýn sebebi nedir? Üç: Bir peygamberin kavmi içindeki durumu nasýldýr?"
Peygamberimiz de buyurdu ki: "Allah aþkýna sizler doðru söyleyiniz; Israilin þiddetle hasta olup ta: "Allah´ým bu hastalýktan iyi olursam en sevdiðim yiyecek ve içecek olan, deve sütü ile deve eti bana haram olsun!" diye nezrettiðini (adadýðýný) biliyorsunuz, deðil mi?" buyurdu. Onlar da: "Evet" dediler. Peygamberimiz tekrar: "Allah aþkýna doðru söyleyiniz; "kadýnýn menisi ile erkeðin menisinden hangisi öne geçip üstün gelirse, çocuðun ona çekeceðini" pekala sizler de biliyorsunuz, deðil mi?" buyurdu. Onlar da: "Evet" dediler. Yine Peygamberimiz üçüncü olarak da: "Peki peygamberin gözlerinin uyuyupta kalbinin uyumadýðýný da biliyorsunuz deðil mi?" buyurdu. Onlar da: "Evet" dediler."
Buharý ve Müslim yine îbni Mesud´dan rivayet ederler: "Bir gün ben, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte Medine yollarýnýn birinde yürüyor dum. Bir grup yahudiye rastladýk. Bazýlarý: "O´na ruhtan soru açýnýz" dedi. Bazýlarý da: "O´na bir þey sormayýnýz, belki verdiði cevap hoþunuza gitmez" dedi. Onlar yine de sordular: "Ruh nedir" dediler. Peygamberi miz biraz sükut etti. Bu sýrada kendisine vahiy geldiði belli idi. Bu hal geçtikten sonra, nazil olan þu ayeti okudu: "Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: ruh Rabbimin emrindendir." [9] Ebu Nuaym der ki:
"Özet olarak denilir ki: Önceki kitaplarda bildirilmiþtir ki, Muhammed´in peygamberlik alametlerinden birisi de, kendisine ruhtan sorulduðu zaman O´nun; bunun ilmini Allah´a havale etmesidir: "Ruhun hakikat ve mahiyetini, ancak Allah´ýn bileceðini bildirmesidir." Bu gerçekten de böyledir. Ruhun hakikat ve mahiyetini, O´nu yaratandan baþkasý bilemez. Nitekim Peygamber efendimiz de bu hususta; felsefeci ve mantýkçýlarýn daldýðý, sezgi ve tahmin yoluyla konuþtuklarý þeylere hiç dalmamýþtýr. îþte yahudiler Peygamberimizi bu bakýmdan imtihan etmek istemiþlerdi. Peygamberimiz de bu hususta, aynen onlarýn kitaplarýnda olduðu gibi, daha önceden onlara bildirildiði gibi konuþtu."
îbni tshak ve Beyhakî Ebu Hureyre´den naklederler: "Bir gün Peygamber (s.a.v.) Ýbni Sûra adýndaki yahudiye: "Allah aþkýna doðru söyle! Sizin kitabýnýz Tevrat´ta, evli olduðu halde zina edenin cezasýnýn recm edilmek suretiyle ölüm olduðunu, biliyorsun deðil mi?" dedi, îbni Sûra, "Evet ey Eba-1 Kasým! Nitekim onlar, senin hak peygamber olduðunu da biliyorlar. Fakat sana olan hased ve düþmanlýklarý sebebiyle sana tabi olmuyorlar" diye karþýlýk verdi."
Müslim Sevban´dan rivayet ediyor. O demiþ ki: "Ben Peygambe rin (s.a.v.) yanýnda idim. Yahudi hahamlarýndan biri gelip sordu: "Arz baþka bir arza tebdil olunduðu zaman, insanlar nerede olacaklar?" Rasulüllah þöyle buyurdu: "Sýrat köprüsünün beri tarafýnda, büyük bir karanlýk içinde bulunacaklar." O yine sordu: "Sýrattan en evvel kim geçecek?" Peygamberimiz: "îslam uðruna hicret edenlerin fakirleri!" O yine sordu: "Cennete girdikleri zaman ilk yiyecekleri nedir?" Rasulüllah: "Balýk ciðeridir" buyurdu. O yine sordu ve: "Bundan sonra ne yiyecekler" dedi. Rasulüllah: "Sýðýr eti" buyurdu. O tekrar sordu ve: "Peki üzerine ne içecekler?" dedi. Rasulüllah da: "Selsebil adýndaki cennet çeþmesinden´1 buyurdu. Bunun üzerine o: "Doðru söyledin" diyerek tasdikte bulundu. Sonra þunlarý söyledi: "Ben sana, bir peygamberden baþkasýnýn bilemeyeceði bazý þeyleri sormak için gelmiþtim. Þimdi bir de çocuk hakkýnda bir sorum olacak." Rasulüllah da dedi ki: "Erkeðin &uyu kaim ve beyazdýr, kadýnýn suyu da ince ve sarýdýr. Hangisi üstün gelirse çocuk ona çeker. Bu da þüphesiz Allah´ýn
izni ve yaratmasý ile olur." Yahudi bu cevabý aldýktan sonra: "Evet gerçekten, doðru söyledin ve sen gerçekten bir peygambersin" diyerek oradan ayrýldý. Peygamber efendimiz de buyurdular ki: "Bu adam bana sorduðu þeyleri sorduðu zaman, bu hususta benim bir bilgim yoktu. Fakat Allah´ýn bildirmesi ile onlarýn cevabýný verdim."
Beyhakî el-Kelbi tarikiyle Ebu Salih´ten, o da îbni Abbas´tan rivayet eder: "Peygamber (s.a.v.) efendimiz yahudilere hitaben buyurdu ki: "Eðer sizler cennetin yalnýz yahudilere ait olduðu hakkýndaki sözünüzde gerçek iseniz, "Allah´ým bize derhal ölüm ver!" diyerek ölümü temenni etmelisiniz! Eðer içinizden her hangi biri ölümü temenni edecek olursa, bulunduðu yerden ayrýlmadan ölecektir!" Onlar da bundan korktular ve ölümü asla temenni etmediler ve bu hususta, yani onlarýn ölümü asla temenni etmeyeceklerine dair ayet nazil oldu."[10]
[1] Buhari ve Müslim tarafýndan rivayet edilen bu ve benzeri hadislere göre, maðaranýn kapýsýnda aðaç, örümcek aðý veya güvercin gibi þeylerin olmamasý gerekiyor. Zira eðer bunlar olsaydý, içeridekileri dýþarýdaki adamýn görememesi gerekirdi. Halbuki bu hadislerde: "Eðer o adam, ayaðýnýn altýna baksa, bizi görecek" denilmektedir. Buna raðmen ehl-i siyerin çoðu örümceðin aðýný ördüðünü rivayet ederler. Derhal orada bir aðacýn bittiði ve iki güvercinin gelip konduðu, þeklindeki rivayetlere gelince; ehline malûm olduðu veçhile bunlar, son derece zayýf rivayetlerdir. Elbette ki yüce Allah, böyle þeyler olmaksýzýn dahi, düþmanlarýn gözlerindeki görme kuvvetini engelleyip Rasulünü ve arkadaþýný korumaya kadirdir. (Biz meselenin bu noktadan münakaþa edilebileceðini deðil, mevcud rivayetler arasýndaki metin ve sened farkýna dikkat edilmesini istedik ki, diðerleri, Buhari ve Müslim´in rivayetiyle boy ölçüþebilecek durumda deðildir.}
[2] Bu Tâlut deðil, Câlut idi. Zira Talut, Davud´un askerî komutaný idi
[3] Buhari bunu bu þekilde deðil de, Süraka´nýn aðzýndan ve Süraka´nýn yeðeni olan Abdurrahman el-Müdlicî tarikiyle rivayet etmiþtir.
[4] Burada temas edilen kýtlýk, Hz. Ömer (r.a.) zamanýnda bütün Arap yarýmadasýný kasýp kavuran kýtlýktýr. Ýnsanlar bu sýrada, gerçekten çok büyük sýkýntý çektiler. Ayný zamanda bu vesile ile Hz. Ömer?in büyüklüðü ve büyük sorumluluk anlayýþý da bir defa daha ortaya çýkmýþ ve güzelce anlaþýlmýþ oldu. Çünkü o, bu sýrada insanlarýn yiyebileceði þeylerden fazlasýný, mesela et yemeðini kendisine yasak kýlmýþtý. Sadece zeytinyaðý yiyordu.Nihayet bu yüzden cildi kararmýþ, karný durmadan guruldar olmuþtu. O da diyordu ki: ?Ýstediðin kadar gurulda! Müslümanlar refaha ermedikçe, zeytinyaðýndan baþkasý sana haramdýr, eti asla yiyemeyeceksin.?
[5] Peygamberefendimiz(s.a.v.)fal-ü salih7den yani hayra yormaktan hoþlanýrdý Meþhur Hudeybiye andlaþmasý sýrasýnda da, Süheyl b. Amr´ýn geldiðini görünce, onun adýný hayra yormuþ ve: "Müslümanlar! Süheyl geliyor, iþiniz sehl (kolay) olacaktýr" buyurmuþtur
[6] Çocuklara Necîh (zafer), Eflah, Yesar ve Rahmet gibi adlarýn verilmesinin efendimiz tarafýndan yasaklanmasý ise; hayra yormanýn tersine þerre yorma gibi bir durum olmasýn diyedir. Bizzat peygamberimiz bunun sebebini þöyle açýklamýþtýr: "Biri gelir, "Necîh evde mi?" der veya "Rahmet evde mi?" diye çaðýrýr. Siz de yok demiþ bulunursunuz, sonra bunu "Rahmet yok" dedim, diye þerre yormaya kalkýp vehme düþersiniz.
[7] Peygamberimiz, Medine´lilerin evlerine uðradýkça onlar devesinin yularýndan tutar, "hoþ geldiniz, safalar getirdiniz, bize buyurunuz" diye ricalar sunardý. Efendimiz de: "Devemi serbest býrakýnýz, o emre göre çökecektir" derdi. "Burasý minberin yeridir" buyurduktan sonra, devenin ikinci çöktüðü yer, daha önce çöktüðü yer olmuþtur. Burasý Neccar oðullarýnýn yurdu ve Eba Eyyub´un evinin önü idi.
[8] Bakara suresi, 207
Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/325-331.
[9] Isra suresi, 85
[10] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 1/331-335.