Bahailik By: neslinur Date: 25 Aralýk 2009, 14:25:50
Bahailik
Bahai Dini: 1800´lerde Ýran´da Mehdi inancýnýn uzantýsý olarak doðan Babiliðin Baðýmsýz Dine dönüþmüþ biçimi. Tüm dünyada inananlarý olan evrensel bir dindir. Bahai Tarihi, 1844´te Bab´ýn (Seyyid Ali Muhammed) yeni bir çaðýn gelmekte olduðunu ve yeni bir Peygamber´in geleceðini ilan etmesiyle baþlar. Bahailiðin kurucusu ve peygamberi, lakabý Bahaullah olan Mirza Hüseyin Ali´dir 21 Nisan 1863´te yeni dini ve yeni prensipleri Baðdat´ta sürgünde iken ilan etti.
Prensipleri
Ýnsanlýk alemi tek bir ailedir
Irk, din, dil, cinsiyet gibi tüm önyargýlar kaldýrýlmalýdýr
Tüm dinlerin temeli birdir (þimdilik son din Ýslam ya da Bahailik deðildir, gelecekte de dinler gelecektir)
Din bilim ve akýl ile uyum içinde olmalýdýr
Kadýn ve erkek eþittir
Genel barýþ için çalýþýlmalýdýr
Evrensel eðitim hedeflenmelidir
serbest düþünce ile gerçek araþtýrýlmalýdýr
Aþýrý zenginlik ve yoksulluk kaldýrýlmalýdýr.
Bahai Dininde tek evlilik (monogami) esastýr, kadýnlar türban takmak zorunda deðillerdir. Tüm dünya ülkelerinde deðiþik ýrksal ve dinsel kökenden gelme (Ýslam, Hýristiyan, Yahudi, Zerdüþtî, Hindu vs) Bahailer vardýr. Bahai Dinine göre tüm dinlerin kaynaðý ve amacý ortaktýr ve birbirine aykýrý deðildirler. Düþmanlýk aracý haline gelmeleri tarihte insanlarýn dinleri güç elde etme amaçlarýna alet etmelerinden kaynaklanmýþtýr. Buna göre Bahailikte "eðer din sevgi ve birliðe deðil, düþmanlýk ve ayrýlýða neden oluyorsa dinsizlik daha iyidir". Daha önceki dinlerde olduðu gibi bundan sonra da insanlara ahlaki ve ruhani eðitim saðlamak amacýyla baþka peygamberler geleceðine inanýlýr.
Tarihi Bilgiler
Yeni Delhi´de Bahai MabediSeyyid Ali Muhammed(Bab) (Bab, Arapça´da kapý demektir), kendisinin tüm Müslüman aleminin beklediði kiþi olan "Kaim", "Mehdi" olduðunu 23 Mayýs 1844´te ilan etti. Binlerce kiþi Bab´a inanarak "Babi" oldu. Bu geliþmeler ve onun eski dini yapýya göre çok yenilikçi ve radikal fikirleri ortaya koymasý Ýran´da iþkencelere ve baskýlara yol açtý. Bab, 1850´de Tebriz þehrinde kurþuna dizildi. Birçok Babi ise yine Ýran´da deðiþik feci iþkence yöntemleri ile öldürüldü. Bab´ýn ölümünden sonra "Babi"lere Mirza Hüseyin Ali (Bahaullah) liderlik etti. Bahaullah ve beraberindekiler Ýran Kaçar yönetiminin baskýsýyla, Osmanlý Ýmparatorluðu ile yapýlan görüþmeler sonunda Baðdat´a sürgün edildi. Bahaullah 1863´te burada, Bab´ýn geliþini müjdelediði kiþinin kendisi olduðunu ve insanlýk tarihinde bütün önceki dinlerin gelmesini vaad ettiði "dünyanýn bir vatan gibi olacaðý, insanlarýn artýk savaþ yapmayý öðrenmeyecekleri" Mehdi çaðýnýn gelmiþ olduðunu ilan ederek Bahai Dini´nin yeni prensiplerini açýkladý. Bahaullah´ýn hayatýnýn 40 yýlý Osmanlý Ýmparatorluðu topraklarýnda geçti. 12 Aralýk 1863´te vardýðý Edirne´de bu tarihten itibaren 5 yýla yakýn yaþadý.
Mirza Hüseyin Ali (Bahaullah) nin vefatýndan sonra büyük oðlu Abdülbaba ( 1844-1957 ) öðretinin liderliðini yapmýþ, Abdülbaha ´ nýn vefatýndan sonra ise büyük torunu Þevki Efendi Bahai misyonunun liderliðine getirilmiþtir.
Bahai Dünya Merkezi Ýsrail´in Hayfa þehrindedir. 1868´ten itibaren Bahaullah ve ailesinin ve beraberindeki inananlarýnýn o tarihte Osmanlý topraðý olan Akka Kalesine (bugün Ýsrail´de Akdeniz kýyýsýnda) sürgün edilmesi ve orada vefatýna kadar yaþamaya devam etmesi sonrasýnda Akka´nýn hemen yanýndaki Hayfa þehri, Bahai Dünya Merkezi´nin yeri oldu. Bahailik Birleþmiþ Milletler´de temsil edilmekte ve dünyadaki gayrisiyasi alanlarda sosyoekonomik projelere katkýda bulunmak için çalýþmaktadýr.
Kutsal Yazýlar ve Ýbadet
Kutsal Kitaplar
Temel yasalarý ve dinin þer´i hükümlerini içeren Kutsal kitap olan Kitab-ý Akdes (En Kutsal Kitap), Ýkan Kitabý [Kitab-ý Ýkan- Tevrat, Ýncil ve Kur´an´daki bazý ayetlerin açýklamasýný ve bazý ilahiyat konularýný içeren bir kitap. Ýkan, Arapça´da kesin bilgi demektir(ikan, yakîn, yakînen vb.)], Saklý Sözler (Kelimat-ý Meknune), Kurdun Oðlu Risalesi gibi kitaplardýr. Bahailer, tüm dinlerin Kutsal Kitaplarýnýn (Tevrat, Ýncil, Kur´an, Baghavad Gita ve diðerleri) tek bir sistemin parçalarý ve insanlýðýn ortak dinsel mirasý olduðuna, kutsallýklarýný yitirmediðine inanýrlar.
Kitab-ý Akdes, Bahailik´in en önemli kutsal kitabý. Dinin kurucusu Bahaullah tarafýndan kaleme alýnmýþtýr. Arapça el-Kitab el-Akdes adýyla, Arapça yazýlmýþtýr. Yine de çoðunlukla Farsça ismi olan Kitab-ý Akdes kullanýlýr. Bazen sadece "Akdes" olarak da anýlýr. Akdes kelimesinin anlamý "en kutsal, en mübarek"tir.
Her ne kadar kitabýn bir kýsmýnýn daha erkenden yazýlmýþ olduðuna dair bazý deliller olsa da, genel kaný kitabýn 1873 yýlý civarýnda tamamlanmýþ olduðudur
Kitab-ý Ýkan, yani Ýkan kitabý Bahai inancýnýn kutsal kitaplarýndandýr.
Kitap 1862´de Bahailik´in kurucusu olan Bahaullah tarafýndan kaleme alýnmýþtýr. Bir kýsmý Farsça bir kýsmý ise Arapça yazýlmýþtýr. Bahaullah o sýralarda Osmanlý Devleti´ne baðlý olan Baðdat´ta sürgündedir. Bahai inancýna göre Bahaullah vahyi ilk kez Siyah Çal´da, Kitab-ý Ýkan´ýn yazýlmasýndan yaklaþýk on yýl önce almýþ fakat vahiy aldýðýný ve misyonunu açýkca ilan etmemiþtir. Kitabýn 2 gün ve gece içinde yazýlmýþtýr. Bahaullah´ýn, böylece de Bahailik´in, baþlýca teolojik eseridir. Farsça Beyan´ýn tamamlanýþý olarak da tanýmlanmýþtýr.
Ýbadet
Baþlangýçta islam dininin bir mezhebini andýran Bahailik zamanla baðýmsýz bir din halini almýþtýr. Bahailik ´te Yahudilik ve Hýristiyanlýktan alýnan esaslarda vardýr. Bahailik, Allah ´ a, kitaplarýna, peygamberlerine, kýyamete ve Baha ´ya imaný emreder. Bahailik için insan yaþamýnýn amacý Tanrýyý tanýmak O ´na tapmak ve sürekli ilerleyen uygarlýðý desteklemektir. Bahailik alemin birliðini saðlama ve dünya barýþýnýn temelleri oluþturma gayreti içerisindedir. Bahailik öðretilerinin en baþýnda ;
- Baðnazlýklardan vazgeçilmesi
- Kadýn erkek eþitliði
- Zorunlu eðitim
- Uluslar arasý ortak bir dilin gerekliliði
- Aþýrý zenginlik ve fakirliðin ortadan kaldýrýlmasýnýn saðlanmasý gibi öðretiler Bahai dinin temel öðretileri arasýnda sayýlmaktadýr.
Bahailik ´te namaz ve oruç gibi ilahi yasalarýn yanýnda insansý yasalarda bulunmaktadýr. Bahailik aile kurumuna önem verir ve tek eþli evliliði emreder ve kendilerince zorunlu durumlar dýþýnda birden fazla kadýnla evlenemezler. Cenaze namazý dýþýnda toplu namaz kýlmazlar. Alkol kullanýmý kesinlikle yasaktýr. Bahailer herhangi bir siyasi ve politik düþünceyi savunmaz veya tavýr almazlar. Yaþadýklarý toplumun siyasi ve geleneksel kurallarýný yorumlamaksýzýn kabul ederler.
Bahailer 21 mart günü baþlayan her biri 19 gün süren 19 aydan oluþan Bahai Takvimini kullanýrlar. Bahai Takvimine göre Bahailerin 9 kutsal günleri vardýr ve son ay oruç tutarlar.. Günde üç vakit özel namaz kýlarlar. Namaz kýlarken islam ´dan ayrýlan önceleri mezhep sonra ayrý bir din hüviyetine dönüþen inanç sistemi olmalarýna karþýn Kabe ´yi kýble olarak kabul etmezler. Bahaullah ´ýn oturduðu evin bulunduðu yeri kýble sayarlar.
Bahai Dini´nde Dünya Barýþý, Dünya Görüþleri
Dünya barýþý sadece mümkün olmakla kalmayýp ayný zamanda kaçýnýlmazdýr. Barýþa, insanlarýn eski davranýþ kalýplarýna inatla sarýlmasýnýn sebep olacaðý akla hayale sýðmaz dehþetteki olaylardan sonra mý ulaþýlacak, yoksa þimdi müþaverelerle belirecek iradenin tasarrufu ile mi kucak açýlacak; bu, tüm dünya sakinlerinin önündeki bir seçimdir.
Dünyanýn tek bir ülke olmasý, insanlýðýn vataný olarak yeniden örgütlenmesi ve yönetimi için ilk temel þart, insanlýðýn birliðini kabul etmektir. Dünya barýþýný kurma çabalarýnýn baþarýsý için bu ruhani prensibin evrensel ölçüde kabulü gereklidir. Bunun için, evrensel olarak beyan edilmeli, okullarda öðretilmeli ve sosyal yapýda içerdiði organik deðiþikliðe hazýrlýk olarak her millete devamlý olarak ifade edilmelidir.
En zararlý ve inatçý kötülüklerden biri olan ýrkçýlýk barýþýn en büyük engellerinden biridir. Irkçýlýk uygulamasý, bahanesi ne olursa olsun, insanlýk onurunun en çirkin bir þekilde ihlalini teþkil eder. Zengin ve yoksul arasýnda ölçüsüz farklýlýk, þiddetli bir ýstýrap kaynaðý olarak dünyayý, hemen hemen savaþýn eþiðine getiren bir istikrarsýzlýk halinde tutmaktadýr.
Makul ve meþru bir vatanseverlik dýþýnda, dizginlenmemiþ bir milliyetçiliðin yerini daha geniþ temelli bir baðlýlýðýn, tüm insanlýk sevgisinin almasý gerekir. Bahaullah þöyle demektedir: Dünya tek bir ülke ve insanlar onun vatandaþlarýdýr. Dünya vatandaþlýðý kavramý, bilimin ilerlemesi sebebiyle dünyanýn tek bir mahalleymiþ gibi daralmasýnýn ve milletlerin tartýþmasýz þekilde birbirine baðýmlý olmasýnýn doðrudan bir sonucudur. Dünya milletlerinin hepsini sevmek insanýn kendi memleketini sevmesini dýþlamaz.
Dinsel çatýþmalar tarih boyunca sayýsýz savaþlara ve çarpýþmalara neden olmuþ, ilerlemeye büyük bir engel teþkil etmiþ, her dinden veya dinsiz insanlar için gitgide menfur hale gelmiþtir. Bütün dinlerin mensuplarý, bu çatýþmanýn ortaya çýkardýðý temel sorunlara bakmaya ve açýk seçik cevaplar aramaya razý olmalýdýrlar.
Kadýnlarýn özgürlüðü, iki cins arasýnda tam eþitliðin saðlanmasý, barýþýn daha az kabul edilmekle beraber, en önemli ön þartlarýndan biridir. Ancak kadýnlar insan giriþiminin her alanýnda tam ortaklýða kabul edilirse, uluslararasý barýþýn boy vereceði ahlaki ve psikolojik ortam oluþabilir.
Tüm din ve ýrklar birdir: Hiç þüphesiz hangi milletten, hangi ýrk veya dinden olursa olsun, tüm insanlýk ilhamýný bir Ýlahi Kaynaktan almaktadýr ve tek Tanrýnýn kuludur.
Diðer Dinler´e Göre Bahailik
Birçok kaynaða göre Bahai Dini, yeni dini akýmlar arasýnda sayýlmaktadýr. Bazý görüþlere göre, 19.yüzyýlda doðmuþ, baþlýca büyük dinler ve diðer inançlarý sentezlemeye çalýþan hümanist ve barýþçýl bir dinsel harekettir; bazýlarýna göre bir din sayýlmamaktadýr. Bahailiði bir din olarak kabul edenler arasýnda, tarihsel kökeni nedeniyle onu Ýbrahimî Dinler arasýnda sayanlar da vardýr.
Baþta 3 büyük Ortadoðu dini, yani Ýslam, Hýristiyanlýk ve Yahudilik inananlarýnýn Bahailik ile çatýþtýðý ve karþý olarak öne sürdüðü noktalarýn baþýnda "son din, son peygamber inanýþý" sayýlabilir. Çünkü bu üç dinin mensuplarýnda da, doðru yolda olma, bir daha baþka peygamber gelmeyeceði inancý görülebilir. Örneðin Müslümanlýk´taki son din kavramý gibi, Hýristiyanlýk´ta Ýncil´de geçen "Alfa benim, Omega da Benim" -yani Ýlk benim, Son da benim- sözlerinden kaynaklanan sonluk inanýþý, Musevilik´te (Yahudilik) de temelini Kutsal Kitap Tevrat´tan alan, Tanrý´nýn seçilmiþ tek dini olma inancý vardýr. Bahailiðe göre ise bu ifadelerin kastettiði þey, bu dinlerin peygamberlerinin aslýnda ayný dini ve ayný öðretileri diriltmekte olduðu; dolayýsýyla dinlerin bu noktada birbiriyle çeliþik olmadýðýdýr.
Bahailik, dünyada birçok ülkede resmi din olarak tanýnmakla birlikte bazý yerlerde bu söz konusu deðildir. Özellikle doðduðu ülke olan Ýran´da baþlangýcýndan itibaren meydana gelen baskýlar ve ölümler sonrasýnda, dünyanýn birçok kýtasýna Bahailerin göçü yaþandý. Bugüne kadar geçen 150 yýllýk sürede bu göçler yüzbinlerle sayýlabilecek kadardýr. Ýran´daki Bahailer halen kamu hizmeti ve üniversite öðrenimi haklarýndan yoksun durumdadýrlar.
Bahai Tapýnaklarý
Chicago,Wilmette´deki Bahai MabediBahai Tapýnaklarý, her dinden kimsenin sessiz olmak koþuluyla bildikleri þekilde ibadet edebilecekleri mekanlardýr. Þimdiye dek her kýtada bir tane olacak þekilde 7 adet tapýnak inþa edilmiþtir. Bu tapýnaklarýn ortak özeliði, bir kubbeleri ve 9 giriþleri olmasýdýr (dünyada 9 dinin varolduðuna dair Bahai inancýný yansýtýr).
Ýlki Aþkabatta 1908de inþa edilmiþti. 1938e kadar hizmet veren bu tapýnak Sovyet rejimi tarafýndan ibadete kapatýldý; 1962de bir depremle yýkýldý. Bu ilk tapýnak; hastane, okul, hostel gibi baþka bir çok birimi içeren bir kompleks idi.
1953 yýlýnda ABDnin Illinios eyaletinde Chicagonun kuzeyinde bir Bahai mabedi tamamlandý. (Bakýnýz: resim)
Daha sonra inþa edilen tapýnaklar sýrasýyla þu ülkelerdedir: Uganda(Kampala), Avustralya (Sidney yakýnýnda), Almanya (Frankfurtun dýþýnda), Panama (Panama City yakýnýnda), Batý Samoa (Apia), Hindistan (Yeni Delhi)
En yeni Bahai Tapýnaðý olan Hindistan, Yeni Delhideki tapýnak, 1986da tamamlandý. Pek çok mimari ödül aldý.
Osmanlý Reformcularý ve Bahailik
Osmanlýlar/Tanzimat Devri
1789 Fransýz Devriminden sonra Hürriyetçilik (liberalizm) ve Milliyetçilik gibi bazý ideolojiler Osmanlý Ýmparatorluðuna da ulaþtý ve 19. yy.a kadar Avrupa, Osmanlýlar için önemli bir rol taþýmýyordu, ancak ondan sonra Batýnýn geliþmiþ ordularý, hýzla geliþen teknolojisi ve siyasi ve kültürel fikirleri gittikçe iktidarda olanlarýn ve entellektüel gruplarýn ilgisini çekmeðe baþladý. Avrupa artýk medeniyetsiz deðildi lâkin büyük bir tehdit ve ayný zamanda araþtýrmaya deðer bir model olarak görülüyordu. Osmanlýlarýn baþtaki Batýya olan hayraný ve taklidi daha sonra Batýlýlaþmanýn, kendi toplumunu yeniden tanýmlamak ve düzenlemek kanaatýna yol açtý.
1839-1876 senelerini Tanzimat Devri olarak tanýyoruz. Bu devirde Sultan II.Mahmud, I.Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz iktidarlarýnda deðiþik alanda reformlar ilan edildi ve birkaç paþanýn sayesinde gerçekleþtirilmeðe çalýþýldý. Reform Devrinin önemleri aþamalarý, 1839´da Mustafa Reþid Paþa tarafýndan ilan edilen Gülhane Hatt-ý Þerifi ile baþladý. Bu belge, sosyal haklar açýsýndan herkese, hangi dine mensup olsa da, ayný haklarý temin ediyordu. Gelecek 30 sene içinde bu ve daha sonraki belgelerin þartlarý yürürlüðe girecekti. Bu müddet esnasýnda, Mustafa Reþid Paþa baþta olarak, Mehmed Emin Âli ve Keçecizade Mehmed Fuad Paþalar da önemli rol oynadýlar. Âli ve Fuad Paþalar Bahai tarihinde iyi tanýnan kiþilerdir, çünki Bahaullah onlara, Kendisini ve baþka Bahaileri, durumlarýný hiç araþtýrmadan sürgün ettikleri için, þiddetli kelimeler yöneltmiþtir.
Gülhane belgesinin ilanýndan hemen sonra reform çabalarý, onlara karþý olanlarýn çoðunluðu yüzünden durakladý, ama 1856?da Hatt-ý Hümayun veya Ýslahat Fermaný ilan edildi. Bu, birinci belgeyi tasdik ediyor ve yeni þartlar da koþuyordu, bilhassa Hýristiyanlarýn haklarýný vurguluyor, onlara sýnýrsýz din hürriyeti ve sivil makamlar saðlýyordu. Âli ve Fuad Paþalar Tanzimat reformlarýný ellerinden geldiði kadar gerçeklestirmeðe çalýþtýlarsa da etraflarýndakilerden ve toplumdan gereken muvafakatý bulamadýklarý için reformlar gene yavaþ yürütülüyordu. Osmanlýlarýn parasal ve idari sorunlarý, 1876 senesinde bir krizde sonuç buldular. O zamana kadar hükmeden Abdülaziz aklî dengesizliði ve müsrifliði yüzünden sorunlara çözüm bulamadý ve tahttan indirildi.
Yeni sultan II.Abdülhamid 1876 senesinde Kanun-i Esasiyi ilan etti. Bu Türkiye tarihindeki önemli belge Tanzimat?ýn þartlarýný tekrarladý ve bir daha vurguladý. Bununla beraber, en önemli noktasý olarak, Meþrutiyeti yani bir anayasayý ortaya koydu ve demokrasi saltanatýný takdim etti. 1877-78 Balkan krizi esnasýnda Abdülhamid Batý ülkelerine, absolütist yani mutlak monarþiyi kaldýracaðýna ve bir parlamenter demokrasi kuracaðýna söz verdi. Ancak sultan, Balkan krizinin karýþýklýðýnda Mart 1877de açýlan ilk Türk parlamentosunu 1878 senesinde belirsiz bir süre için daðýttý. Ýmparatorluk kanunen demokrasi saltanatýydý. Halbuki Abdülhamid 1909e, Jön Türk devriminin sonrasýna kadar mutlak hükümdardý. Tanzimatta eðitim alanýnda baþlatýlan reformlar birçok bürokrat, doktor, subay, yazar, vs. yetiþtirdi ve bunlar Batýdan her türlü liberal fikirleri benimsediler. Bu entellektüeller yavaþ yavaþ Osmanlý gelenekçiliðiden uzaklaþýp gitgide Batý eserlerine yöneldiler ve kendi yazýla-rýnda Osmanlý Ýmparatorlugundaki siyasî, iktisadî, toplumsal ve dinî sorunlarýný ele aldýlar.
Tanzimat ve Yeni Osmanlýlarýn Muhalefeti
Devlet görevlerinde çalýþan ve Batýda eðitim gören bu entelektüeller 1860-1870li yýllarýnda Tanzimat reformlarýný yürüten yüzeysel politikayý aðýr eleþtirdiler. Yeni Osmanlýlar adýyla tanýmlanan ve Ýttifak-ý Hamiyyet 1867de kurulan grupta toplananlar, daha hür þartlar altýnda yaþamayý ve bir anayasayý (meþrutiyet) destekliyorlardi. Yeni Osmanlýlarýn en tanýnmýþ üyesi þair ve yazar Namýk Kemal (1840-1888) ve Ziya Paþadýr (18. Bu kendi zamanlarýna göre modern görüþlü ve devrimci gençlerin ortak gayeleri Avrupa?ya karþý olan ilgileri ve Osmanlý Ýmparatorlugunun çöküþünü durdurmaktý. Ortak düþmanlarý sultan deðil, Âli Paþa (1815-1871) ve Fuad Paþa (1815-1869) idiler. Kendilerine göre bunlar Ýmparatorlukdaki yaþayan Müslümanlarý Batýya satýp, Avrupa ülkelerinin emperiyalizm esirleri ve Batý kültürünü körü körüne taklid eden kiþilerdi. Yeni Osmanlýlarýn tek istedikleri þey, Osmanlýlarýn hem Batý, hem de Ýslam kültürüne iþtirak etmeleriydi. Tanzimatý yürüten paþalar parlamenter hükümeti reddederken, Yeni Osmanlýlar deðiþik milletlerin böyle bir sistemdeki katýlýmýný Müslümanlarda ve gayri Müslümanlarda ayný vatan duygusunu uyandýracaðýndan emindiler. Böylece milliyetçiliðe karþý olan ilgi zayýflatýlmýþ olurdu.
Görüþleri yüzünden bazý Yeni Osmanlýlar 1867 senesinden sonra Avrupa?ya kaçmak zorunda kaldýlar; 1871de Âli Paþanýn ölümünden Ýstanbul?a geri döndüler. Ancak Namýk Kemalin 1873?te Vatan yahut Silistre adlý tiyatrosunun büyük bir heyecan uyandýrmasý ve Namýk, Ebüzziya Tevfik ve Menapirzâde Nurinin bilhassa tahta iddiali olan Murad Paþayý destekledikleri için, Sultan Abdülaziz tarafýndan deðiþik vilayetlere sürgün edildiler. Böylece Namýk Kemal Kýbrýs, Magosaya, Ebüzziya Tevfik Rodosa ve Menapizâde Nuri Bey ile Bereketzade Ýsmail Hakký da Akkaya sürgün edildiler. Sürgünleri sýrasýnda oradaki Bahailerle temasta bulundular.
Yeni Osmanlýlar ve Bahailer
Ebüzziya Tevfik Yeni Osmanlý Tarihi adlý eserinde, Babilerden yani Bahailerden, onlarýn Ýstanbuldan Rodos üzeri Akkaya sürgün edildiklerinden bahsediyor ve þöyle yazýyor: Daha evvel Babî?lerden kimseler Rodosa gönderilmiþ, çünkü bizim Hükûmet kendisi için aldýðý zabýta tedbirlerine kanaat etmeyerek, komþu Devletler için de zaptiyelik ederdi. Netekim sýrf dinî inançla ilgili ve hiç bir vakit sünnîliðe saldýrmasýna imkân olmayan Babi mezhebini çýkaranlarla inananlarýný da, Rodosa, oradan da Akkâya sürgün etmiþti. Sýrasý gelmýþken þurasýný bildirelim ki, kýrkbeþ seneden beri Osmanlý topraklarýnda o-turmakta olan bu adamlar, mezhep ve dinî inançlarýný kabul ettirmek yolunda, bir kiþiye bile tekliflerde bulunmamýþlardýr. Hiç bir Osmanlý Babî olmamýþtýr. Çünkü Babîlik, kim ne derse desin bir mezhep deðil, fakat mezhep örtüsü altýnda bir siyasî inançtýr ve sýrf Ýrana mahsus inkilâp hareketlerile ilgilidir.
Ýþte bu kimselerden Bahaeddin Efendi isminde ve ihtimal halen hayatta bulunan bir zatýn, insanlýk göstermek gayreti sayesinde, Nuri Beyle Hakký Efendiden, önce bir haber, sonra da yazdýðýmýz mektuba cevap aldýk.
Tevfik burada þüphesiz Bahaullah ismini Bahaeddin ile karýþtýrýyor. ... Magosaya sürgüne gönderilen olan Namýk Kemal, öyle görünüyor ki, orada daha cok Ezelîlerle temasta bulunmus; Ezelîler, Bahaullahýn üvey kardeþi ve Ona karþý çýkan Mirza Yahya Subh-i Ezelin taraftarlarýydýlar. Bir tarihçiye göre, Namýkýn en yakýn arkadasý ve Kuleli Vakasýnýn aslî faili Þeyh Ahmed Efendi, Kýbrýsta görünüþte Babiliðe veya Bahailiðe inanmýþ, ve Namýk Kemal 1876?da yazdýðý bir mektupta kendisinin de Babi olduðu söylentileri reddediyor.
Baþka bir mektupta Magosa ve oradaki insanlardan anlattýktan sonra Babilerden þöyle bah-sediyor:
Gâh nübuvvet ve gâh ulûhiyyet davasýnda bulunan ve hatta haþa Cenâb-ý Hakký kendi-leri yaratmýþ olmak zumlarýna kadar çýkýþan Babiler burada ... Babiler hazarâtý, yevmiye nâmý ile memleket memurlarýndan ziyade maaþ alýyorlar. Yiyorlar, içiyorlar; saye-i seniyyede Memâlik-i Osmaniyyenin taksimine çalýþýyorlar; hele Devlet-i Âliyyenin kahr-ü izmihlaline duadan bir dakika hâli olduklarý yoktur.
Ve daha baþka bir mektupta Namýk Kemal Babileri eþerr-i mevcudât (en kötü yaratýklar) olarak nitelendiriyor. Nitekim Süleyman Nazifin Nasirud-Din Þah ve Babiler adlý eserindeki tespitlerinden, Namýkýn eþerr-i mevcudâtla Ezelîleri kasdettigini görebiliriz:
Kemal Beyin Babileri eþerr-i mevcudât kabul etmiþ olmasý Abbas Efendiyi [Abdülbahayý] yalanlamaz. Çünki evvela Abbas Efendi Babilikten ayrýlmýþ, hatta Allah?a sýðýnýyordu. Ýkincisi, Babileri Þark daima fena görmüþ, fena anlamýþtý. Bu mektup yazýldýktan yirmi küsür sene sonra bile, ben bir Fransýz edibine Babiler hakkýndaki fenaatýmý izah ederken, onlarý kana susamýþ bir çift siyah gözle kýzýl bir hançer görü-yordum. ... Þu da doðrudur ki, Subh-i Ezelin etrafý Babilerin fena ve soysuzlaþmýþ ta-kýmýyla çevrilmiþ idi. Kuvvet ve azamet Bahaullah tarafýna gitmiþti. Nasýl ki hala iyice yerleþmiþ ve Avrupa ile Amerika?da itibar sahibi olan yalnýz Bahaullahýn mezhep ve tarikatýdýr.
Nazifin burada Abbas Efendi Babilikten ayrýlmýþ demesinin anlamý, üvey amcasý olan ve Bahaullahýn peygamberliðini reddeden Subh-i Ezelin ve Babilerin fena ve soysuzlaþmýþ takýmýnýn yaydýklarý Babilikten ayrýlmasýdýr. Nazif ayný eserinde Namýk Kemalýn Abdülbaha ile mektuplaþtýðýný söylüyor:
Bahaullahýn oðlu Abbas Efendi ile iki sene önce [1917] Hayfa kasabasýnda görüþtüðüm zaman, Kemal Beye birçok mektuplar ilettiðini ve fakat Sultan II. Abdülhamid zama-nýnda bir aralýk takip ve araþtýrma edilmek endiþesiyle bu mektuplarý yakmýþ olduðunu bana tam bir kederle söylemiþ(ti)...
Namýk Kemal Ezelîler hakkýnda kötü konuþmasýna raðmen, kendisinden, Gülnihal adlý tiyatrosunu Subh-i Ezelin oðlu Ahmed Ezele yazdýrdýðýný ve tebyizi onun olduðunu ögreniyoruz. Süleyman Nazif, bazý Batýlý tarihçilere göre Ziya Paþa Kýbrýs mutasarrýfý iken Subh-i Ezel ile buluþmuþ ve Babiler ile Yeni Osmanlýlar arasýndaki temaslarýn temelini atmýþ olmasýna iþaret ediyor, ancak bunu ýspatlýyacak deliller olmadýðýný söylüyor. Ayrýca Abdülbahanýn Yeni Osmanlý hareketinde önemli rol alan Ziya Paþa ile tanýþýklýðý olduðundan söz ediyor. Þu kesindir ki, Abdülbaha, 1876ta Meþrutiyeti hazýrlayan Midhat Paþa ile Beyrutta buluþmuþ. Akkada sürgünde olan Nuri Bey ve Ýsmail Hakký Efendi´ye gelince, bunlarýn Bahailerle þahsi ve iyi tanýþýklýklarý olmuþ. Ýsmail Hakký Efendi Yâd-ý Mâzi adlý hâtýratýnda Babiliði ve Bahai-liði olumlu bir sekilde ele alýyor ve Mirza Abbas Efendi yani Abdülbahanýn âlim, fâzil ve asrin ahvaline vâkýf soylu yüzlü bir zattir oldugunu söylüyor. Ayrýca yabancý gazetelerde Ýran hakkýnda makaleler okuduðunu ve Bahai çocuklarýna yabancý diller okuttuðunu zikredi-yor.
Biz Akkada bulunduðumuz müddetçe, Bahâullah Efendi, kirayla oturduðu evde münzevî olup cemaattan baska kimseye görünmez olduðundan cemaatin iþlerini Abbas Efendi idare ederdi. Abbas Efendinin tavir ve meþrebi incelenirse þeyhâne olmaktan çok siyasî bir tarz ve durumu andýrdýðý ortaya çýkar. Yabancý basýnda Ýran hakkýnda bir makale, dikkatli gözlerine tesadüf edince saatlerce, kendini vererek, düsüncelerini açýklar ve bundan o kadar tat alýr ki, bütün bütün uykusunu ve rahatýný ona feda eder. Bazen Arapça ve Farsça makaleler yazýp Fransýzca tercümeleriyle Avrupa basýnýna gönderdiði olurdu. Sohbetinin ve insanlarla geçinmesinin güzelliði, cömertliði ve iyiliðiyle Akkada halkýn kalbini elde ettiginden oturduklarý evin bulundugu meydancýðýn karþýsýnda selamlýk olarak kullanýnan yerde, zengin ve fakir, Müslim ve gayri Müslim ziyaretçiler, sabah akþam eksik olmaz. Misafirlere lezzetli çaylar, Þirazýn en nefis tömbeklerinden nargileler ikram edilir. Pek çok olurdu ki, Abbas Efendi sur dýþýnda bulunan bahçeler içinde satýn aldýðý bahçede bize ziyafetler verirdi. Birlikte çýkýp gezintiler yapýlýp yemekler yendikten sonra yine birlikte kaleye dönülürdü.
Þerif Mardine göre Ýsmail Hakký Efendi Akkadaki Babileri ilkel görmüþ ve ciddiye almamýþ, ancak Ýsmail Hakkýnýn söylediðine bakarsak bunun doðru olmadýðýný görüyoruz: ...avâmýn anlattýklarýný cemaatinin mâkul tavýrlarýna bakarak yalanlamaya layýk görürüm. ... Gerek cemaatin gerekse çocuklarýn terbiyeleri, hakikaten takdire layýktýr. Yeni Osmanlýlar, Ýmparatorlukta fazla deðiþim getirmedilerse de, düþünceleri ve fikirlerini kýsa bir süre sonra Jön Türk adý altýnda toplanan ve bu sefer Sultan II. Abdülhamide karþý olan genç aydýnlar miras aldýlar.
Abdullah Cevdet ve Bahailik
Bunlardan biri Doktor Abdullah Cevdetdir (1869-1932). Aile çevresinde aldýðý dinî eðitimden sonra yüksek tahsilini Ýstanbulda Kuleli Askeri Mekteb-i Tibbiyede bitirdi. Burada, mevcut yönetime karþý yoðunlaþmýþ tepkiler olan bir ortamda, ...üc sene zarfýnda fikirler hayli uyandý ve idarei Hamidiyeye karþý dehþetli bir hareketi fikriye ve zemin hazýrladý.... 1889da kendisi ve birkaç arkadaþý Ýttihad-ý Osmanî Cemiyetini (Ýttihat Partisi )kurdular. Bu örgüt daha sonra Ýttihad ve Terakki Cemiyeti adýný taþýdý. Týbbiyede okuyan gençler Batý ve özellikle Fransýz ve Alman maddiyatçý filozoflarýn eserlerinden etkilenerek, hayatý bir ilahî iradenin sonucu olarak deðil, deðiþik biyolojik ve fiziyolojik mekanizmalarýn neticesi olarak görüyorlardý. Ýttihad-ý Osmanî Cemiyeti baþta biyolojik materyalizm olmak üzere karmaþýk düþünsel etkilerden ve vatanseverlik fikrinden etkilenen bir ögrenci örgütü durumundadýr. Bu örgütte felsefi boyutun aðýr basmasýna karþýlýk Cemiyetin daha sonra tam bir siyasal örgüt haline geldiðini özellikle 1906 senesinden sonra görebiliriz. Üyelerin bir kýsmýnýn yeni Cemiyette de çalýþmalarý dýþýnda düþünsel boyutlar açýsýndan hiçbir ilgi bulunmamasýdýr. Cevdetin ve diðer arkadaþlarýnýn inandýklarý felsefe Fransýz filozof Auguste Comteun kurdugu Pozitivizmdir (Olguculuk). Bu felsefeye göre insanlýðýn geliþimi din, metafizik ve son olarak ilim aþamalarýndan oluþuyor, yani insanlýk son olarak dini terkedip sadece ilime inanacak ve bütün sorunlarý sadece bilimle çözecektir.
Abdullah Cevdet yogun siyasal faaliyetleri sonucu birkac defa sürgün edildi ve baþka yerler arasýnda Fransaya da kaçmak zorunda kaldý. 20. yy. baþýndan beri Bahailerin bulunduðu Pariste Cevdet muhtemelen Bahailikle temas etti. Cevdetin 1904-1932 senelerinde yayýnladýðý ve halký aydýnlatma aracý olarak gördügü Ýctihad dergisinde, 1921 senesinin sonunda ve 1922nin baþýnda üç makale yayýnlandý. Yazar Emin Âli Bahai hareketi hakkýnda ilmî bir tetebbu baþlýðý altýndaki üç makalesinde Bahailik hakkýnda çok olumlu bir þekilde yazýyor. Abdullah Cevdet bu makalelere dayanarak Ýctihadýn 1 Mart 1922 tarihli 144. sayýsýnda Mezheb-i Bahaullah - Din-i Ümem baþlýklý bir makale yayýnladý. Bir dünya dini olarak kabul edilmesini istedigi Bahailik hakkindaki bu yazýsýnda peygambere hakaret ettiði ge-rekçesiyle önce tutuklanarak iki sene hapse mahkum edildi. Cevdet bu makalesinde Bahailik hakkýnda þöyle yazýyor:
Bahailik bir din-i merhamet ve muhabbettir... Her din, merhamet ve uhuvvet tesisi için gelmiþtir. Fakat bir insan hangi dinde olarak doðdu ise o dinde kalmasýna hiç mani olmaksýzýn o insana, kendisini din olarak kabul ettirebilecek bir mahiyette bir din görülmemiþdir. Bu din ancak, Bahaullahýn ve oðlu Abdülbahanýn vaz ve tesis ettiði din-i merhamet ve muhabbettir. Bahaullah: Ýnsanlar arasýnda tohum-i nifak ekmekten, gönüllere reyb ve þüphe dikenleri dikmekten sakýnýnýz. Selsebil-i saf-i aþký bulandýracak, ýtýr-ý muhabbeti uçuracak birþey yapmayýnýz. Hayatýma kasem ederim ki, siz aþk ve muhabbet icin yaratýldýnýz, kin ve nefret icin degil diyor. Bu sübhani ve hakikaten rahmani söz, her asýrda ve bilhassa bu asr-ý insaniyette söylenmesi ve tekrar edilmesi ve ruhlara derinden derine infaz olunmasý elzem olan bir sözdür... Beynelümem ve beynelbeþer muhabbeti, merhameti, sulhu bir âyin halinde koyan ve buna lazým gelen nur ve harareti veren bir mürþid, Hazret-i Bahaullahtan evvel görülmedi... Bahaullahýn tesis, Abdülbahanýn tanzim ve neþrettigi Bahailik akil ile mütearýz hiç bir fikri, hiç bir hükmü ihtiva etmemektedir. Yani Bahailik ziyâ-nisâr bir hararettir. Bir hareket-i muzlime ve gayr-i muzîe deðildir. Bu seciyyesi onu cihan-ý þümul ve millel-i muhit bir âyin-i sulh ve muhabbet olmaða doðru götürmektedir... Mum ýþýk-rîzdir: damla damla cevher-i hayatýný aktýrýr, ta ki bu döktüðü yaþlarý neþr-i nur etsin. Ýþte bu, sizin için bir misal-i imtisal, bir timsal olmalýdýr diyen Abdülbaha hakikaten bir meþale gibi yanmýþ, binlerce meþa-leler îkad ettikten sonra baþka cihanlarda yine yanmaða gitmiþtir... Fakat bu kývýlcýmdan ne kadar hararet ve nur intiþar edebilir Cihaný ýsýtmak için Bahaullahýn ruhundaki muazzam yangýn lazýmdýr. Tenvir etmek ve ayný zamanda ýsýtmak icin yanan ruhani ve rahmani bir yangýn.
Abdullah Cevdetin gördüðü büyük tepkinin nedeni bizzat Sultanýn bu olaydan dolayý kendisine kýzmasýdýr. Bu tepkiler o zamanýn muhafazakâr gazetelerinden de geldi. Cevdet mahkum edildikten daha sonra ise giyaben verilen bu karara itirazi sonucunda Cumhuriyet döneminde de uzun süre devam edecek olan Türk basýn tarihinin en ilginç yargýlamalarýndan birisi baþladý. Abdullah Cevdet kýsa sürede olayý bir düþünce ve vicdan özgürlüðü sorunu haline getirerek bu konudan yararlandý. Olayýn bu yönünün yanýsýra Bahailiðin Ýmparatorluk kamuoyunda geniþ biçimde tartýþýlmasýna neden oldugu görülmektedir. Tarihçi Þükrü Hanioðluna göre Cevdet, Bahailiði Ýslam ile Materyalizm arasýnda bir aþama olarak görüyordu. Hanioðlu?nun Bir Siyasal Düþünür Olarak Doktor Abdullah Cevdet ve Dönemi kitabýndaki açýklamalarý þöyledir:
"Toplum için yeni bir ethic (ahlak) yaratma çabalarý Abdullah Cevdeti Bahailiði bu gö-revi ifa etmek için topluma sunmaya kadar götürmüþtü. Kuþkusuz Bahailiðin pasifizme benzeyen içeriði Abdullah Cevdetin bu mezhebe ilgi duymasýnda etkili olmuþtu. Ancak, ruhban sýnýfý ve ayinleri olmayan, nihaî amaç olarak dünya çapýnda sulhu benimseyen bu mezhep Abdullah Cevdet açýsýndan toplumun dinin yerine biyolojik materiyalizmi kabul etmesi sürecinde olumlu geliþme saðlayacak bir basamak olarak kabul ediliyordu. Burada, Bahailiðin Abdullah Cevdet açýsýndan daha evvel Ýslamin saf hali düþüncesinde olduðu gibi bir aþama olarak benimsediðini görüyoruz... Abdullah Cevdetin bu düþüncesi nedeniyle karþýlaþtýðý tepkileri görmüþtük. Hukukî uygulamalarýn dýþýnda Abdullah Cevdet?in gördüðü en sert eleþtiriler ise gene Ýslam ülemasý tarafýndan kendisine yöneltilmiþti. Bahailiðin, Ýslamiyetle hiçbir ilgisi bulunmadýðýný belirten bu eleþtirilere karþýlýk Abdullah Cevdet, bir ethic olarak düþündüðü bu mezhebi Ýslamýn olumlu içeriðiyle destekleyeceðini ... açýklamasýna karþýn bu çabasýnda baþarý saðlayamadý. Zaten çok kýsa bir süre sonra rejim deðiþikliði Abdullah Cevdete bu çeþit aþamalar yerine topluma biyolojik materiyalizmi dini ikame edecek bir kurum olarak sunma imkaný verdiðinden kendisi tekrar bu konudaki tartýþmalara dönmedi.
Günümüzde Bahailik
Günümüzde hareketi yönlendiren Umumi Adalet Evi ilk kez 1963 yýlýnda kurulmuþtur. Hareket islam ülkelerinde ilk yýllarda oldukça baský altýnda kalmýþ olmasýndan dolayý islam ülkelerinde fazla yayýlamamýþtýr. Bahailik özellikle Tanrý inancýnýn oldukça zayýfladýðý ve toplum düzeninin bozulduðu yerlerde günümüzde taraftar sayýsýný arttýrma eðilimindedir. Ülkemizde dahil olmak tüm islam ülkelerinde Bahailik ayrý bir din olarak kabul edilmemektedir. Bu nedenlede herhangi bir islam ülkesinde Resmi ibadethaneleri yoktur. Nufüs cuzdanýnda Din Hanesi olan islam ülkelerinde Bahai yazýlmamaktadýr. Bahailik sapkýn bir mezheo olarak tanýtýlmaktadýr.
Ýslam ülkelerindeki bu tavýrlara raðmen Bahailik günümüzde içlerinde ülkemizin de bulunduðu dünyanýn hemen hemen tüm ülkelerinde Bahai inancýný taþýyan topluluklara rastlanmaktadýr.Ülkemizde Bahailer genelde istanbul,Ankara gibi büyük kentlerde yaþamaktadýrlar ve sayýlarý 20.000 civarýndadýr. Yaklaþýk olarak dünyada 2.000.000 civarýnda Bahai bulunmaktadýr
radyobeyan