Dost dostuyla cennette olacak By: neslinur Date: 21 Aralýk 2009, 02:28:47
Bismillahirrahmanirrahim
Suâl: "Dost dostuyla beraber Cennette bulunacaktýr." (Hadîs-i þerif) Hâlbuki basit bir bedevî, bir dakikada, sohbet-i Nebeviyede, lillâh için bir muhabbet peydâ eder. O muhabbetle, Cennette Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmýn yanýnda bulunmasý lâzým gelir. Halbuki, gayr-i mütenâhî feyze mazhar Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmýn feyzi, bir basit bedevî feyziyle nasýl birleþir?
Elcevap: Bir temsil ile, þu ulvî hakikate þöyle bir iþaret ederiz ki:
Meselâ, gayet güzel ve þâþaalý bir baðda, muhteþem bir zât, gayet büyük bir ziyâfet, gayet müzeyyen bir seyrangâh öyle bir sûrette ihzâr etmiþ ki, kuvve-i zâikanýn hissedecek bütün lezâiz-i mat'umâtý câmi', kuvve-i bâsýranýn hoþuna gidecek bütün mehâsini þâmil, kuvve-i hayaliyeyi keyiflendirecek bütün garâibi müþtemil, ve hâkezâ, bütün havâss-ý zâhire ve bâtýnayý okþayacak ve memnun edecek herþeyi, içine koymuþtur.
Þimdi, iki dost var; beraber o ziyâfete giderler; bir locada, bir sofrada oturuyorlar. Fakat, birisinin kuvve-i zâikâsý pek az olduðundan, cüz'î zevk alýr; gözü de az görüyor, kuvve-i þâmmesi yok, sanâyî-i garîbeden anlamaz, hârika þeyleri bilmez. O nüzhetgâhýn binden ve belki milyondan birisini kabiliyeti nisbetinde ancak zevk ederek istifade eder.
Diðeri ise, bütün zâhirî ve bâtýnî duygularý, akýl ve kalb ve his ve latîfeleri, o derece mükemmel ve o mertebe inkiþaf etmiþtir ki, o seyrangâhtaki bütün incelikleri, güzellikleri ve letâifi ve garâibi ayrý ayrý hissedip zevk ederek, ayrý ayrý lezzet aldýðý halde o dost ile omuz omuzadýr.
Mâdem, bu karma karýþýk, elemli ve daracýk þu dünyada böyle oluyor; en küçük ile en büyük beraber iken, serâdan Süreyyâya kadar fark oluyor. Elbette, dâr-ý saadet ve ebediyet olan Cennette, bittarîký'l-evlâ, dost dostu ile beraber iken, herbirisi istidadýna göre sofra-i Rahmânirrahîmden, istidadlarý derecesinde hisselerini alýrlar. Bulunduklarý Cennetler ayrý ayrý da olsa, beraber bulunmalarýna mâni olmaz. Çünkü, Cennetin sekiz tabakasý birbirinden yüksek olduklarý halde, umumun damý Arþ-ý âzamdýr. -1- Nasýl ki mahrûtî bir daðýn etrafýnda, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir, fakat birbirinin güneþi görmelerine mâni olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. Öyle de, Cennetler de buna yakýn bir tarz ile olduðu, ehâdisin mütenevvi' rivâyâtý iþaret ediyor. (Sözler)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ARÞ-I A'ZAM : En büyük arþ. Cenab-ý Hakk'ýn arþý.
BEDEVÎ : Göçebe hayatý yaþayan.
BÝTTARÎKI'L-EVLÂ : Ýlk gidiþte, evvelinde, önceden, baþlarken, yola çýkarken.
CÂMÎ : Kapsayýcý;birçok þeyle alâkalý olan; toplayan ve ihtivâ eden.
DÂR-I SAADET : Saadet yeri olan Cennet.
EHÂDÝS : Hadisler, rivâyetler.
FEYZ : Bolluk, bereket; ilim, irfan; mânevî gýdâ; þan, þöhret; ihsan, fazîletli.
GARÂÝB : Þaþýlacak þeyler, tuhaf varlýklar.
GAYR-I MÜTENAHÎ : Sonsuz, nihayet bulmaz, bitmez.
HALBUKÝ : Hal böyleyken.
HAVÂSS-I ZÂHÝRE ve BATINA : Görünen, zahirî olan ve görünmeyen duygular, duyu organlarý.
ÝSTÝDAD : Alýþma, ünsiyet etme. * Doðrulma.
KUVVE-Ý BÂSIRA : Görme duygusu.
KUVVE-Ý HAYÂLÝYE : Hayal etme kabiliyeti.
KUVVE-Ý ÞÂMME : Koku alma hissi.
KUVVE-Ý ZÂÝKA : Tat alma duyusu; dil.
LATÎFE : Kalbe baðlý hassas bir duygu.
LEZÂÝZ-Ý MATUMAT: Yiyeceklerdeki zevk ve lezzetler.
MAHRUTÎ : Konik; koni ya da huni þeklinde olan; açýlmýþ kurþun kalem ucu gibi olan.
MAZHAR : Nâil olma, þereflenme, kavuþma, ortaya çýkma ve görünme yeri.
MEHÂSÝN : Güzellikler, iyilikler, iyi ahlâklar, insana verilen hüsün ve cemâl.
MESELA : Misal olarak, söz geliþi, þunun gibi, örnek tarzýnda.
MÜÞTEMÝL : Kavrayan, içine alan.
MÜTENEVVÝ' : Çeþit çeþit, muhtelif, çeþitli, deðiþik, türlü türlü.
MÜZEYYEN : Süslü.
NÜZHETGÂH : Seyir yeri, gezi, eðlence yeri.
PEYDÂ : Oluþmak, Mevcut, açýk, âþikâr, meydanda olan.
RÝVÂYÂT : Nakledilenler. Bize kadar aktarýlan hadisler.
SANÂYÝ-Ý GARÎBE : Görenleri hayrette býrakan sanatlar.
SERÂ : Yer, toprak, arz, en alt, aþaðý.
SEYRANGÂH : Gezinti yeri, gezilecek yer, muhteþem manzaralý yerler.
SOFRA-Ý RAHMÂNÝRRAHÝM : Cenab-ý Hakk'ýn þefkat ve merhametinden dolayý her varlýðýn ihtiyacýna göre kurduðu rýzýk sofrasý.
SOHBET-Ý NEBEVÝYE : Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübârek sohbeti.
SÛRET : Resim, þekil, görünüþ; tarz, üslûp, cihet.
SÜREYYA : Ülker (Pervin) yýldýzý. Yedi (veya altý) yýldýzlardýr ki, ikiþer ikiþer karþýlýklý dururlar ve Ay'ýn geçtiði yerlere yakýn görünürler.
ÞÂMÝL : Kaplayan, içine alan, ihtivâ eden, çevreleyen.
ÞÂÞAALI : Parlak. Gösteriþli.
TEMSÝL : Örnek, birþeyin aynýsýný veya mislini yapma, benzetme.
ULVÎ : Yüce, yüksek.
radyobeyan