Otuzikinci Mektup By: zehraveyn Date: 18 Aralýk 2009, 20:30:21
Bu mektûb, mirzâ Hüsâmeddîn Ahmede yazýlmýþdýr. Eshâb-ý kirâmýn aleyhimürrýdvân kemâlâtýný ve Hazret-i Mehdîyi bildirmekdedir: Lutf ederek gönderdiðiniz mektûb geldi. Bu garîbleri hâtýrladýðýnýza þükr eyledim. Büyük hocamýzýn senelerle hizmetinde hiç istifâde etmemiþ gibiyim diyor ve sebebini soruyorsunuz. Efendim! Böyle þeylerin cevâbýný yazmak, hattâ anlatmak uygun deðildir. Çünki, okumakla, dinlemekle anlaþýlmaz. Sevgi ve itimâd olmak þartý ile, uzun zemân berâber bulunmak lâzýmdýr. Baþka yol ile ele geçemez. Fârisî beyt tercemesi: Râhat gece, tatlý mehtâb bul bana,Her þeyden anlatayým, o zemân sana.
Her süâle cevâb vermek lâzýmdýr buyurmuþlar. Onun için kýsaca bildireyim ki, tesavvuf yolculuðunda, her makâmýn, ayrý bilgileri, marifetleri, hâlleri vardýr. Her makâm için ayrý vazîfe, zikr ve teveccüh lâzýmdýr. Bazý makâmda zikr, baþka makâmda Kurân-ý kerîm okumak, nemâz kýlmak, bazýsýnda cezbe, bazýsýnda sülûk, bazýsýnda ise bu nimetin her ikisi vardýr. Öyle makâmlar da vardýr ki, cezbe ve sülûk oraya yanaþamaz. Bu son makâmlar çok yüksek, pek kýymetlidir. Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem eshâb-ý kirâmýnýn aleyhimürrýdvân hepsi, bu makâmlara kavuþmuþ, bu büyük nimet ile þereflenmiþdir. Bu makâmlarýn sâhibleri, baþka makâmlarýn sâhiblerine benzemez. Baþka makâmlarýn sâhibleri ise, birbirlerine az çok benzer. Bu makâm, Eshâb-ý kirâmdan sonra, hazret-i Mehdîde görünecekdir. Tesavvuf büyüklerinden pek az kimse, bu makâmdan haber vermiþdir. Bu makâmýn ilmlerinden, ma?rifetlerinden söyliyen ise, yok gibidir. Bu makâm, Allahü teâlânýn, öyle büyük bir ni?metidir ki, dilediði, seçdiði bahtiyârlara nasîb olur. Eshâb-ý kirâm aleyhimürrýdvân bu pek yüksek mertebeye, dahâ ilk sohbetde ayak basardý ve zemânla bu mertebelerde yükselirlerdi. Sonra gelen Evliyâdan birini, bu nimet ile þereflendirmek ve Eshâb-ý kirâmýn terbiyesi ile yetiþdirmek isterlerse, cezbe ve sülûk mertebelerini geçirip ve bunlarýn ilm ve marifetlerini atlatdýkdan sonra, bu devlete eriþdirirler. Bu mertebelere yetiþebilmek, insanlarýn en üstününün aleyhi ve alâ âlihissalevât sohbeti ile mümkin olabilir. Onun izinde gidenlerden pekaz kimseye de, bu bereketi ihsân edebilirler. Bunun sohbetine kavuþan da, bu mertebelere ulaþdýran nisbet ile, yol ile þereflenir.
Fârisî beyt tercemesi:
Rûhul-kudsün feyzine kavuþursan eðer;
Mesîhin yapdýklarý, senden de hâsýl olur.
Cezbe, sülûkden önce olduðu zemânlarda yapdýklarý gibi, bu yolda da, nihâyetin hâlleri, baþlangýçda gösterilir, tatdýrýlýr. Bundan fazla yazmaða imkân bulamýyorum. Eðer buluþursak ve dinliyenlerin arzû ve hevesleri anlaþýlýrsa, inþâallahü teâlâ bu makâmlardan biraz bildirmek nasîb olur. Ýnsanlarý herþeye kavuþduran Allahü teâlâdýr.
Sevdiklerimizden birkaçý için yazdýklarýnýz anlaþýldý. Bu fakîr, hepsinin kusûrunu baðýþlýyorum. Allahü teâlâ, merhametlilerin en merhametlisidir. O afv buyurur. Fekat sevdiklerimize nasîhat buyurunuz ki, bir arada bulunduklarý veyâ uzakda olduklarý zemân üzücü birþey yapmasýnlar, hareketlerini deðiþdirmesinler! Rad sûresinin onikinci âyetinde meâlen, (Ýnsanlar gidiþlerini bozmazlarsa, Allahü teâlâ da bunlara verdiði nimetlerini deðiþdirmez. Allahü teâlâ bir millete cezâ vermek isteyince, bunu kimse durduramaz. Onlarýn Allahü teâlâdan baþka hâkimi yokdur) buyuruldu. Meyân Þeyh Ýlâhdâd için çok yazmýþsýnýz. Bu yazý fakîre bir sýkýntý vermedi. Fekat, onun hâlini bozmasýndan dolayý piþmân olmasý lâzýmdýr. Hadîs-i þerîfde, (Piþmân olmak tevbedir) buyuruldu. Þefâ?atcý aramak da, tevbenin bir parçasýdýr. Her ne olursa olsun, bu fakîr rahmetullahi aleyh afv etmekdeyim. Fekat, ne yapacaðýnýzý siz bilirsiniz.
Serhend þehrinde yerleþmelisiniz. Muhabbet baðlarý ve aþk mektebindeki talebelik arkadaþlýðý, ufak tefek þeylerle kopacak kadar gevþek deðildir. Dahâ ne yazayým? Allahü teâlâ hepimize selâmet versin! Yüksek hocamýn rahmetullahi aleyh kýymetli çocuklarýna ve o þerefli evde bulunanlarýn hepsine düâlar ederim.
Bu mektûbu hâzýrladýkdan sonra, oradaki sevdiklerimizin yanýldýklarýný ve afv olunduklarýný dahâ açýklamayý düþündüm. Kýsa yazýlýnca, anlaþýlamayan yerleri kalabilir. Efendim! Yanlýþ iþlerin afv edilebilmesi için, iþleyenlerce bunlarýn suç olduðunun bilinmesi lâzýmdýr. Bu iþleri yapanlarýn piþmân olmasý lâzýmdýr. Böyle olmazsa, afv etmek doðru olmaz.
Sýðýnaðýmýz, kýymetli rehberimiz kuddise sirruhülazîz burada bulunanlarýn gözü önünde, bu makâmý Þeyh Ýlâhdâda býrakmýþ olduðunu yazýyorsunuz. Bu sözü incelemek lâzým gelmekdedir. Ona býrakmak demek, orada bulunanlara ve gelip gidenlere hizmet etmek ve bunlarýn yimelerinden, içmelerinden bilgisi olmak demek ise, biz de böyle söylemekdeyiz. Yok eðer, orada bulunanlarý yetiþdirmek ve þeyhlik makâmýnda oturmak demek ise, bu olamaz. Kendileri ile son buluþduðumda, bu fakîre dönerek, (Þeyh Ýlâhdâdýn bizim tarafýmýzdan giderek, çalýþmak istiyenlere vazîfe vermesini ve oradakilerin hâllerini bize bildirmesini uygun görür müsün? Bizim artýk talebe yanýna çýkacak ve onlara ders verecek ve hâllerini soracak gücümüz kalmadý) buyurmuþdu. Fakîr ?rahmetullahi aleyh? bunun için bile duraklamýþdým. Zarûret olduðu için, yalnýz bu kadar yapmasý uygun görülmüþdü. Bu kadar bildirmek (Sefâret) vazîfesidir. Hele zarûret olunca, hiç bir üstünlük göstermez. Zarûret kadar izn verilir. Bu sefâret vazîfesi de, onlarýn yaþadýðý zemânda idi. Vefâtýndan sonra, tâliblere ders vermek ve hâllerini sormak hýyânet olur.
Süâl: Sýðýnaðýmýzýn, yüksek rehberimizin nisbeti deðiþmemiþdir. Yanî artmamýþ ve azalmamýþ diyorsunuz.
Cevâb: Efendim! Tekmîl-i sýnâat, telâhuk-ý efkâr iledir. Yanî sanatlarýn ilerlemesi, fikrlerin, düþüncelerin birbirlerine eklenmesi ile olur. Sibeveyh tarafýndan kurulmuþ olan Nahv bilgisi, sonra gelenlerin düþünceleri ile binlerce kat çoðalmýþdýr. Çoðalmadan, olduðu gibi kalmasý, noksanlýk olur. Hâce Behâeddîn-i Nakþibend hazretlerinin nisbeti, hâce Abdülhâlýk hazretleri zemânýnda yok idi kaddesallahü sirrehümâ. Her zemân da böyle olmuþdur. Bundan baþka, yüksek hocamýz Bâkî-billah hazretleri rahmetullahi aleyh, bu nisbeti olgunlaþdýrmak istiyordu, temâm olmamýþ biliyordu. Eðer dahâ yaþasaydý, Allahü teâlânýn irâdesi ile, bu nisbeti kim bilir nereye kadar yükseltecekdi. Bunun yükseltilmemesi için uðraþmak doðru deðildir. Fakîr, bu nisbetin deðiþmeden nasýl kalacaðýný bilemiyorum. Sizdeki nisbet bile baþkadýr. Onlarýn nisbetine hiç benzememekdedir. Bu sözümüz, onlarýn yüksek huzûrunda çok söylenmiþdi. Þeyh Ýlâhdâd fakîri, nisbetin ne olduðunu nereden bilmekdedir? Kalbinde bir parça huzûr vardýr. Ne hâlde olduðunu baþkalarý da bilmekdedir. O nisbeti kendisine veren kimdir? Bunlarý bana bildiriniz. Böylece bu fakîr de kendisine yardýmda bulunayým. Rüyâlara güvenmeyiniz! Çünki, çoðu hayâl ile görülmekdedir, doðru olmazlar. Þeytân, kuvvetli düþmandýr. Onun aldatmasýndan kurtulmak güçdür. Ancak, Allahü teâlânýn koruduðu seçilmiþ kimseler kurtulur.
Süâl: Kazanýlmýþ olan nisbetlerin geri alýnmasýný soruyorsunuz?
Cevâb: Efendim! O nisbeti geri almakda rehberin ihtiyârý, irâdesi olmaz. Birlikde iken de söylemiþdim. O hâl, þimdi de öyledir, yok olmamýþdýr. Yok oldu sanmak doðru deðildir. Kalbden iþitdiðiniz sesin de, bununla bir iliþiði yokdur. Ateþin külü soðuyunca ve içinde ateþ kalmayýnca da, üzerine su dökülürse, ateþe dökmüþ gibi ses çýkarýr. Sesi duyunca, külün içinde ateþ kalmýþdýr demek doðru olmaz. Yine söylüyorum, rüyâlara kýymet vermeyiniz! Bu sözüm, bugün sizden gizli ise, yarýn inþâallahü teâlâ belli olacakdýr. Mektûbunuzda üzerine çok düþmüþ olduðunuz için, cevâbýný bildirmeðe mecbûr kaldým. Yoksa, sebeb olmadan bir þey yazýlamýyor.
Mektubat-ý Rabbani
radyobeyan