Heybeti By: cennetgulu Date: 12 Aralýk 2009, 23:34:06
Heybeti
Zelilce olmayan tevaazuuyla birlikte Peygamber Efendimiz´in kalplere saldýðý bir heybeti vardý, Allah tarafýndan alemler için el çi seçilen Peygamber Efendimiz´in heybeti diðer insanlarýn hey betinden çok daha þiddetliydi. Fazla heybet sahibi olduðunu bildi ðinden ötürü tevazu gösterirdi. Bu tevazu ile insanlara lutufkâr muamelede bulunurdu. Heybetle alçakgönüllülüðünün kaynaðý birdi. Heybetle tevazu özdeþleþmiþti. Ancak güçlü þahsiyet sahibi kimseler alçalmadan tevazu gösterirler. Böyieleri yapýp yapma dýklarý iþlerde ezikliðe kapýlmadan tevazu gösterirler.
Peygamber Efendimiz´in sahabeleri arasýnda oturuþunu anla tanlar O´nun heybetinin yüksekliðine, vakarýnýn ve davranýþýnýn güçlülüðüne iþaret ederler. Peygamber Efendimiz´in bulunduðu mecliste aðýrbaþlýlýk hüküm sürerdi. Konuþmaya izin vermediði zaman kimseler konuþamazdý. Sustuðunda meclis arkadaþlarý da susarlardý.O´nun sözünün dýþýna çýkmaz, iradesinin uzaðýnda kal mazlardý. Ama O tevazu ve itmi´naný asla elden býrakmazdý. Çoðu kez kendisiyle konuþanlara yakýn olmak için yanlarýna gidip otu rurdu. Onlarý doðru yola iletmek isterdi. Kadýnlar bulunduðu yer de oturduklarý zaman bazen ileri geri konuþur, kaba sözler ederler di. O, bakýþlarýyla onlarý susturmaya kadir olduðu halde konuþ malarýna engel olmaz, onlarý susturmazdý. Yine günün birinde ba zý kadýnlara irþaatta bulunmaktaydý. Kadýnlar sözünü keserek ba zý sorular yöneltiyorlar ve yüksek sesle konuþuyorlardý. O esnada Ömer (ra) içeriye girdi. Kadýnlarý, peygamber efendimizin sözünü keserek sorular yönelttiklerini ve baðrýþtýklarýný gördü. Fakat ka dýnlar, Hz. Ömer´in içeri girdiðini görünce sustular. Susmalarýný gören peygamber efendimiz diþleri görünecek þekilde tebessüm buyurdu. Ömer: "Allah seni hep güldürsün ya Resulullah niçin gü lüyorsun?" diye sorunca o þerefli, merhametli ve þefkatli resul þu cevabý verdi: "Bu kadýnlar sen gelmeden Önce bana karþý yüksek sesle konuþup baðrýþmaktaydýlar. Seni görünce sustular."
Ömer: "Ey nefislerinin düþmanlarý olan kadýnlar! Resulul-lah´tan korkmuyorsunuz da benden mi korkuyorsunuz?!" diye on lara çýkýþtý. Kadýnlardan biri: "Ama sen katý ve kabasýn ey Ömer!" dedi. Bu sekide konuþan kadýný Resulullah (sav) susturdu ve o güç lü heybetli insanýn, yani arkadaþý Ömer´in katý yürekli olmadýðým ifade ederek þöyle dedi: "Hayýr! Þeytan Ömer´in geçtiði yollarda yürüyemez!"
Hz. Ömer, Peygamber efendimizden daha heybetli deðildi. Bilâkis peygamber efendimiz hem heybetli, hem de sevimliydi. Fa kat o kalplere nüfuz ederdi. Heybetini korkunç hale getirmezdi. O, insanlara doðru you gösermek için heybetliydi. Hem heybetliyken, hem mütevazi iken gayesi irþattan baþka bir þey deðildi. Bi´setinin baþlangýcýnda heybetine dair aktarýlan haberler çeþitlidir. Bu hu susta çeþitli olaylar aktarýlmýþtýr, ama peygamber efendimiz bu heybetim çok nadir kullanmýþtýr. Maksadý da, insanlarýn yaptýðý Ýslâm devletine icabet etmeleriydi. Davetine hem heybeti, hem de raðbeti katardý. Amaç, kýyamet gününde Allah´ýn rýzasýný kazan maktan baþka bir þey deðildi. Fakat þirkin önderleriyle karþýlaþtý ðý ve görüþtüðü zaman onlarýn ilâhi gazaba sebep olarak istihzala-rýyla karþýlaþtýðýnda onlarý, Allah´ýn azabýyla baþbaþa býrakýrdý. Ondaki kuvvet, ilâhi bir heybetten doðuyordu. Buna iliþkin iki olayý anlatacaðýz:
1- Anýr bin As´ýn rivayet ettiðine göre Peygamber (s.a.v.) efendi miz günün birinde Kâbe-i muazzamayý tavaf ediyordu. Kureyþten bazý kimseler Kabe´nin çevresinde oturmaktaydýlar. Tavaf esna sýnda Peygamber efendimiz yanlarýndan geçtikçe O´na laf atýyor lardý. Rahatsýz olduðu yüzünden anlaþýlýyordu. Bu saygýsýzlýkla rýný, peygamber efendimiz tavafýn yedi þavtaný tamamlayýncaya kadar sürdürdüler. Tavafý tamamladýktan sonra onlara dönerek saðlam bir azim, kuvvetli bir iman ve heybetle þöyle dedi: "Ey Ku-reyþ topluluðu! Yüzler çirkin oldu. Burunlar yere sürüldü. Ben si ze Ölüm getirdim!" Bunu, ya da buna benzer sözleri söyledi. Onun bu sözleri Kureyþîileri ürküttü ve paniðe düþürdü. Böyle dedikten sonra hepsi de ona güzel sözler söylemeye ve gönlünü almaya baþ ladýlar: "Ey Ebal Kasým, rahat ve bereket içinde yoluna devam et. Biz senden asla kötülük görmedik".
Hiç kuþkusuz ondaki bu insani heybeti, alemlerin rabbi kendi sine bahsetmiþti. Dolayýsýyla ayýrýcý özelliklerden biri de heybe tiydi. Onun Kureyþlilere yapmýþ olduðu tehdit; güçlü, kuvvetli ve heybetli bir kimseden sudur ettiði için müþrikleri etkilemiþ, onla rý ürkütmüþtü.
2- Ýnsanlar içinde Peygamber efendimize en çok taþkýnlýk eden, Amr bin Hiþam´dý. Ýslâm tarihi ona hakettiði Ebu Cehil unvanýný vermiþtir. Þerefli bir kimse olmadýðý için aðzýna geleni söylerdi. Kötülük yapmasýný engelleyecek yüksek bir ahlâký da yoktu. Yü reðine çöreklenmiþ bulunan kini onu ileriye itiyordu. Peygamer efendimiz,insanlarm Muhammedi davete karþý þefkat duygularý ný harekete geçirmek için onun kötülüklerine ve taþkýnlýklarýna sabrediyordu. O taðutu, þerre yönelme halinde kendi haline býrakýyor ve zorbalýðýna sabýrla direniyordu.
Araplardan birinin Ebu Cehil´de alacaðý vardý. Ebu Cehil, adamýn borcunu ödemekte gecikiyor, ödemek istemiyordu. Öde mediðini gören alacaklýsý, Mekke´nin önde gelen Ebu Cehil benze ri kimselere baþvurarak yardýmlarýný istedi. Onlar da iþi alaya alarak alacaklýyý Abdullah oðlu Muhammed (s.a.v. )´e havale etti ler. Adamcaðýz, Peygamber efedimizin yanýna giderek yardýmýný istedi. Peygamber efendimiz de onunla birlikte Ebu Cehil´in evine gitti. Kapýyý vurdu. Ebu Cehil sarsýntý ve ürküntü içinde kapýya çýktý. Muhammed´in azminin verdiði korkudan dolayý her tarafý titriyordu. Peygamber efendimiz ona: "Adamýn borcunu öde" dedi. Ebu CemTdeki cahiliyet mütekebbirliði alçalmaya baþladý. Zillet gösterip boyun eðdi. Hor ve hakir bir þekilde boyun büküp adamýn borcunu ödedi. Böylece emsalleri olan müþrikler arasýnda gülünç duruma düþtü. Peygamber efendimiz kendisinin heybetinden ür ken kimselerin korkusunu hafifletirdi. Günün birinde yanýna bir adam gelmiþ, onun heybeti karþýsýnda titremeye baþlamýþtý. Pey gamber efendimiz ona: "Kendine gel ben bir hükümdar deðilim. Sadece Kureyþ kabilesine mensup, ekmek yiyen bir kadýnýn oðlu yum".
Ebu Hüreyre´den rivayet: "Peygamber (s.a.v.) efendimizde bir likte pazara gittik. O bir kaç don satýn aldý. Terazi baþýnda duran adama da: "Tart ve tartýnýn hakkýný ver" dedi. Böyle deyince tacir, Peygamber efendimizin eline atýlýp öpmeye baþladý. O´da elini geri çekti ve þöyle dedi: "Bu, Acemlerin kendi hükümdarlarýna yaptýk larý bir muameledir. Oysa ben hükümdar deðilim. Sadece sizden biriyim." Böyle dedikten sonra satýn aldýðý donlarý teslim aldý. Ben taþýmak için elinden almak istedim. Bana þöyle dedi: "Bir þey satýn alýndýðý zaman sahibinin onu taþýmasý gerekir."
Ýnsanlarýn çok azýnda tevazu ile heybet bir arada bulunur. Ab dullah oðlu Muhammed (s.a.v.), heybetin en yüksek derecesine ulaþmýþtý. Ayný zamanda tevazu derecelerinin de en yükseðine ulaþmýþtý. Bu tevazu nedeniyle ihtiyaç sahiplerine ve zaaf içinde bulunan kimselere yanaþýr, zayýf ile ünsiyet kurar, ihtiyaç sahip leri de ihtiyaçlarýný gidereceðini kendisinden umarlardý.
Büyüklük taslayanlarýn çoðu, zafiyet hisseden ve kendilerinde þahsi iktidar bulamayan kimselerdir. Bunlar heybetlerini kulla nýr, büyüklük taslayarak zaaflarýný örtmeye çalýþýrlar. Ýnsanlarý ezip sýrtlarýndan geçinmeye gayret ederler ki, eksiklerini gidersin ve zaaflarýný hafifletsinler; ya da kaynaðý servet olan yapay hey betler yaratýrlar. Oysa mallarý ve servetleri ellerinden gidince heybetleri de gider. Heybetlerinin kaynaðý belki de makam ve mevkidir. Bununla üstünlük taslarlar. Oysa makam ve mevkile-rinden düþürüldükleri zaman, küçülür ve silinirler. Fakat Cenâb-ý Allah´ýn kendilerine bahþetmiþ olduðu fazilet ve manevi kuvvete dayanýrlar. Böyleleri yapmacýk heybete, insanlara karþý üstünlük taslayýp taþkýnlýk yapmaya gerek duymaz ve insanlarý ezip hor görmezler.
Ýlimden, ahlâktan ve faziletten kaynaklanan fýtri heybet ile te vazu, ayný aðacýn iki dalý gibidirler. Bunlar ile tevazu asla birbir lerinden ayrýlmazlar. Çünkü fýtri heybet, sun´i gýdaya muhtaç de ðildir. Bilâkis bu türde olan heybet, sahibinin mütevazi olmasýný da gerektirir ki sahibi, insanlarla ülfet etsin ve sosyal olgunluða eriþsin.
Af ve Müsamaha s
Af ve müsamaha, selim kalpten ve yüce ahlâktan kaynaklanýr. Allah hem kendisinden, hem babasýndan razý olsun Aiþe anamýz, Peygamber (sav) efendimizin ahlakýyla ilgili olarak þöyle buyur muþtur: "Onun ahlâký, Kur´an idi" Peygamber efendimiz Kur´anm hidayetini tatbik etmiþ, onun yoluna tabi olmuþ, asla sapmamýþ ve doðru yoldan dýþýna çýkmamýþtýr. Çünkü yüce Allah O´na þu emri vermiþti:
"Affý (kolaylýk yolunu) tut, iyiliði emret, cahillere aldýrýþ etme " (Araf: 199)
Yine Peygamber efendimiz, Cenâb-ý Allah´ýn þu kavli þerifine kulak vermiþti:
"iyilikle kötülük bir olmaz (sen, kötülüðü) en güzel olan þeyle sav. O zaman (bakarsýn ki) seninle arasýnda düþmalýk bulunan kimse sanki sýcak bir dost oluvermiþtir ." (Fussýlet: 34)
Cenâb-ý Allah bi´setten önce peygamber efendimizi risalete ha zýrlamýþtý. Ýnsanlarýn hatalarým baðýþlar, yanlýþlýklarýný görmez den gelirdi. Af ve müsamaha, ancak kin ve öfkeden arýnmýþ olan bir kalpte bulunur. Ýnsanlarý hakka yöneltmeye çalýþan bir kimsenin ileriye doðru bakmasý, geriye yönelmemesi gerekir. Kin ve öfkeye iltifat etmemesi icab eder. Herkesin durumuna göre muhasebe etmesi gerekir. Aksi takdirde geriye doðru gider. Gelecekte yapmasý gereken iþleri düþünemez olur. Mazide kalan rahat sýzlýklarýndan kaynaklanan öfkesini dindirmeyi düþünür. Ýnsan larý hakka davet edici risalet görevini üstlenen kimse, kendisini hazýrdaki durumu düþünmekten alýkoyan gerici deðildir. Bilakis böyleleri gelecek için hazýrlýk yapmaya çalýþýr.
Abdullah oðlu Muhammed (s.a.v.)´i, Rabbi en güzel bir þekilde terbiye etmiþti. En büyük hidayet yolunu ve en kuvvetli risalet yü künü omuzlamasý için Rabbi onu yaratmýþtý. Onu güzel bir ahlak ile terbiye etmiþti. Gönlü her zaman Cenab-ý Allah´ýn kendisi için hazýrlamýþ olduðu hak davetini omuzlamaya hazýrdý. Kendini bu yola adamýþtý. Kalbinde sakladýðý bir kini yoktu. Risalet görevini en mükemmel bir þekilde teblið etmeye kendini vermiþ; bunu ken di nefsi için kaçýnýlmaz bir görev bilmiþti. Kin ve öfke, ruhunu meþgul etmemiþti. Kalbi, düþmanca duygularla dolmamýþtý. Gö ðüslere ve kalplere takýlan kin dikenleri, insaný çalýþmaktan ve salih amel iþlemekten alýkoyar; insanlarla onlarýn baðlantýsýný bozar, aralarýna düþmanlýk fikirlerini yerleþtirir. Oysa Allah´ýn peygamberi, kinle meþgul olmaktan çok daha yüksek mevkilerde bulunmaktaydý.
Allah tarafýndan risaletle görevlendirilmeden önce Peygamber Efendimiz iþte bu vasýfta ve bu konumda idi. Bütün hayatý boyun ca cahili kinle uðraþmadýðý bilinmektedir. Düþmanca duygularý etrafa saçmamýþtýr. Aksine o risaletinin son zamanlarýnda da tam bir müsamaha ve affý ilan ediyordu. Peygamberlere yakýþan güçlü bir azimle þöyle diyordu:
"Bilesiniz ki cahiliyetten kalma kan davalarý kaldýrýlmýþtýr, ilk kaldýrdýðým kan davasý, amcam Abdulmuttalib oðlu Haris´ir, kan davasýdýr?´
Bi´setten sonra da kin ve düþmanlýða meydan verecek açýklarý kapatmaya son derece özen gösteriyordu. Halk arasýnda koðucu-luðu, -doðru da olsa- laf gezdirmeyi yasaklayarak bu amacýný gerçekleþtirmiþti. Sahih hadisde sabit olduðuna göre Resulullah (s.a.v.) þöyle buyurmuþtur:
"Hiçbiriniz, baþka birinizin söylediðini bana ulaþtýrmasýn. Ben selim bir kalple aranýza çýkmak istiyorum. " [1]
Son derece affedici ve müsamahakar olduðundan, böyle olmayý sevdiðinden dolayý kendisini ilgilendiren bir haksýzlýk ve saygý sýzlýk karþýsýnda hiç kimseyi kýnamamýþtýr. Resulüllah (s.a.v.)´in hizmetkarý Enes bin Malik konuyla ilgili olarak þöyle der:
"Allah´a andolsun ki Resulüllah, yaptýðým hiçbir þey içinniçin böyle yaptýn, yapmadýðým birþey için de niçin böyle yapmadýn de memiþtir."
Yine sefer ve hazar halinde ona hizmet etmiþ olan Enes (r.a.) þöyle der:
"Resulüllah (s.a.v.), insanlarýn en güzel ahlaklýsý idi. Bir iþ için beni bir yere göndermek istedi. Ben de gitmem dedim. Ama kal bimde, Resulüllah´m emretmiþ olduðu yere gitme düþüncesi var dý. Dýþarý çýktým; pazarda oyun oynamakta olan çocuklarýn yaný na vardým. Bir de baktým ki Resulüllah (s.a.v.), arka taraftan ge lip kafamý tutmuþ, kendisine baktýðýmda gülüyordu ve "Ey Enes-cik, sana emrettiðim yere gittin mi?" diye sordu. Ben de "Evet gidi yorum Ya Resulüllah" diye cevap verdim."
Bunun üzerine Resulüllah (s.a.v.)´in hizmetkarý Enes, kendisi ne emredilen iþi yapmak üzere yoluna devam edip gitti. [2]
Peygamber efendimizin nübüvvet haberleri arasýnda þüphesiz bu haber, küçük görünmektedir. Ama mana bakýmýndan büyük tür. Bu haberde Peygamber efendimizin müsamahakarlýðý ve ah laki yüceliði görünmektedir.
1. Kendisine karþý inatçýlýk eden hizmetçisini affedip asiliðini müsamahayla karþýlamýþtýr. Zahiren emrini reddeden Enes´i ký namamýþ ve azarlamamýþtýr. Bu asiliði nedeniyle onu sorgulama-mýþ, bilakis onu kendi takdiriyle baþbaþa býrakmýþtýr. Bu iþi kendi rýzasýyla yapmasýný beklemiþtir.
2. Güzel af ve müsamahakarlýðýnýn, Enes´in gönlünde ne gibi sonuçlar doðurduðunu öðrenmek için, Enes´in peþine düþerek onu izlemiþtir. Müsamaha ve toleransý ile Peygamber Efendimiz gö nülleri bir güneþ gibi aydýnlatmýþtýr. Ýnsanlarý zorlamadan, sýkýþ týrmadan öfke ve gazapla kalplerini kilitlemeden, onlara kardeþ çe davranmýþtýr.
3. Emrine karþý gelen Enes´e öfkelenmemekle yetinmemiþ, ay ný zamanda kendisiyle þakalaþmýþ ve kafasýný avucuyla tutmuþ; sonra da þakalaþarak ey "Enescik" diye seslenmiþtir. "Enescik" di yerek onu nazlandýrmak istemiþtir. Halbuki Enes kendisine karþý gelmiþ ve buyruðunu reddetmiþti.
Sonra da müsamaha ve affýn; zahiri davranýþlardan yola çýka rak sorguya çekilmekten vazgeçmenin zaferini ilan edercesine þöy le demiþ:" Sana emrettiðim yere gittin mi?"
Bu nübüvvetin olgunluðunu ve yolunu kaybedip ürkmüþ nefis leri hakka davet eden peygamberi ahlakýn yüceliðidir. Görüldüðü gibi af ve müsamaha ile insanlara yaklaþarak ünsiyet peyda etmiþ tir.
Yine ayný Enes þöyle diyor: "Peygamber Efendimizle birlikte yolda yürümekteydim. Üzerinde kaba astarlý bir aba vardý. Arabi-nin biri onu yakalayarak abasýnýn ucunu tutup þiddetle çekti. Ara bi abasýný çekmekte iken ben Resulüllah´ýn omuzuna baktým. Aba nýn yaka kýsmý omuzunu kýzartmýþtý. Sonra Arabi þöyle dedi: "Ey Muhammedi Adamlarýna emret de senin yanýnda bulunan Al lah ´m malýndan bana versinler." Peygamber Efendimiz arabiye dönüp gülmeye baþladý. Sonra da ona yardýmda bulunmalarý içiý ilgililere emir verdi."
Peygamber efendimizin bu af ve müsamahakarlýðý bi´setinden önce de vardý. Þahsýna þiddetli eziyet verdikleri zaman da böyle davranýrdý. Kureyþ´in þiddetli baský ve eziyetlerine karþý yumuþak sözlerle karþýlýk verirdi. Eziyete karþý müsamahakarlýkla karþýlýk ta bulunurdu. Bu hali ile Cenab-ý Allah onun vasýtasýyla dilediði kullarýný hidayete erdiriyordu. Eðer af ve müsamahakarlýðý esas olmasaydý, Lut peygamberin dilediði gibi kavmine bela ve musibet gelmesini Allah´tan isterdi. Nuh (a.s.) rabbine þöyle niyazda bulun muþtu:
"Rabbim, yeryüzünde kafirlerden tek kiþi býrakma. Çünkü sen onlarý býrakýrsan kullarýný saptýrýrlar ve yalnýz ahlaksýz ve nankör (insanlar) doðururlar." {Nuh 26-27)
Fakat Cenab-ý Allah peygamberlerin bazýsýný bazýsýna üstün kýlmýþtýr. Her ümmetin bir peygamberi vardýr. Bu peygamberlerin ahlaký, ümmetini hidayete ve doðruluða iletmeye elveriþli bir ah lak olmalýdýr.
Rivayet olunduðuna göre Kureyþliler peygamber efendimizi ya lanlayýp ona aþýn derecede eziyet verdiklerinde Taife giderek Sa-kif kabilesine sýðýnmýþtý. Fakat Sakif kabilesinin Önde gelen adamlan, ayak takýmlarýný kýþkýrtarak Peygamber efendimize saldýrt-mýþlardý. O esnada Cebrail (a.s.) gelerek kendisine þöyle demiþti: "Doðrusu Cenab-ý Allah kavminin sana karþý cephe alýþýný ve sana kötülükle mukabelede bulunuþunu görüp iþitmiþtir. Bunun için de daðlarýn meleðine, senin emrine girmesi için buyruk vermiþtir."
Bunun üzerine daðlarýn meleði Peygamber efendimize seslene rek: "Dilediðin gibi bana emir ver, dilersen Ahþebeyn (Mekke-i Mü-kerreme´yi çevreleyen iki dað) daðlarýný kaldýrýr, bu kavmin üzeri ne býrakýrým"
Ali cenab ve müsamahakar Peygamberimiz Cenab-ý Allah´a þöyle dua etmiþtir: "Allah´ým milletimi baðýþla. Çünkü onlar bil miyorlar. "
îbn El-Münkedir´in anlattýðýna göre Cebrail (a.s.), Peygamber (sav)´e þöyle demiþtir: "Doðrusu yüce Allah göklerle yere ve daðla ra, sana itaat etmeleri için emir vermiþtir."
Peygamber efendimiz: "Belki Cenab-ý Allah tevbelerini kabul eder umuduyla onlara beddua etmeyi erteleyeceðim" demiþti.
Peygamber efendimizin af ve Özverisi, kendisine eziyet eden, kendisiyle savaþan, her türlü baský ve iþkence yöntemini kullanan ve çeþitli tuzaklar kuran kavmini affederken görülmüþtür. Zalim ve iþkenceci kavmine karþý kuvvetli bir zafer elde ettiðinde onlarý baðýþlamýþtý. Cenab-ý Allah´ýn baþarýlý kýlmasý sonunda Mekke-i Mükerreme´yi fethettiðinde Kureyþ topluluðuna seslenmiþti. Kendileri muzaffer olsalardý, þahsýna ve müminlere karþý neler yapacaklarýný düþünmemiþ, aksine kendisi gibi yüce bir þahsiyetin onlara nasýl davranmasý gerektiðini ve gönüllerini hoþ tutup kalplerindeki kini gidermek için nasýl muamelede bulunmasýnýn icab ettiðini düþünmüþtü. Bu düþünce içinde yeri gelmiþ bir dost luk havasýna bürünerek onlara þöyle demiþti: "Size ne yapacaðýmý sanýyorsunuz?" Onlar da: "Þerefli ve alicenap bir kardeþ þerefli ve alicenap kardeþ oðlu! Senden sadece hayýr yapacaðýný bekliyoruz" demiþlerdi. Bunun üzerine kendisi de þöyle demiþti: "Kardeþim Yusuf un, kardeþlerine dediðini size söylüyorum: Bugün size ký nama yok, Allah sizi baðýþlar; o merhametlilerin merhametlisi-dir! Gidin bakalým artýk serbestsiniz."
Islamiyette yeni bir dönemi karþýlamak için bu sözüyle gönül-lerdeki kin ve düþmanlýklarý sona erdirmiþ, düþmanca duygularý kulak ardý etmiþti.
Hak yoluna davet eden kimsenin, nefsini iki þeyden arýndýrma sý gerekir:
1. Daha önceleri insanlarýn kendisine yaptýlarý eziyetlerden haksýzlýk ve kötülüklerden doðan acý ve kederleri kalbinden çýka rýp atmalýdýr. Onlara kötülükle mukabelede bulunmamalý, kal bini intikam duygularýyla doldurmamalýdýr. Haklý da olsa, elden alýnmýþ bir hakký geri almak için de olsa, öc alma duygusunu gön lüne yerleþtirmemelidir. Bunun çaresi de, insanýn geçmiþteki kö tülükleri unutmasý ve düþmanlarýna müsamahayla karþýlýk ver mesidir. Unutmanýn yegane yolu budur. Geçmiþteki kötülükleri affetmek, kurtuluþa davet eden, hakka çaðýran kimseyi güçlendi rir.
2. Hak davetçisi bencillikten uzak durmalý, kendini düþünme melidir. Bu da baþkalarýný kendi þahsýna tercih etmesini gerekti rir. Davetini yaptýðý inanç uðruna kendini feda etmesini icap et tirir. Bencillikten kalbi temizlemek, ancak batýla yol açmayacak þekilde haklardan feragat etmek ve baþkalarýnýn hukukuna bo yun eðmekle mümkün olur. Bunu yaparken de umumun hakkýný savunmaktan vazgeçilmemelidir. Davetçi, kendi kiþisel hakkýný unutur, hatta þahsýyla ilgili haklarý önemsemeyip ihmal eder, ama umumun hukukunu çiðnetmez. Davetinin icaplarýný gözardý etmez. Umumun haklarýný korumaya kendini verebilmek için, kendi haklarýndan fedakarlýk edip özveride bulunur.
Hak davetçisinin ve insanlar arasýnda haktan yana olan kim selerin bu nitelikte olmasý gerektiðine göre, alemlerin rabbi tara fýndan elçi olarak gönderilen þahsýn nasýl olmasý gerekir? O kendi hukukunu unutur, þahsýna yapýlan tecavüzleri baðýþlar, ama insanlarýn hukukunu hatýrýnda tutardý. Umumun haklarýnýn bir bölümünün dahi çiðnenmesine müsaade etmezdi. Müminlerin annesi Aiþe (r.a.), Peygamber efendimizin vasýflarýný anlatýrken þöyle demiþtir: "Kötü söz söylemez, kaba davranmaz, gürültü çý karmaz, çarþý pazarlarda baðýrýp çaðýrmazdý. Kötülüðe kötülükle mukabelede bulunmaz, bilakis affedip baðýþlardý."
Özetle Peygamber efendimiz hep hayrý taþýmýþtýr. Nefsini, baþ kalarýna tecavüzde bulunmaya yönelten þeylerden uzak tutardý. Hep faydalý olmuþtu. Allah rýzasý için olmadýkça, kimseye karþý tiksintisini belirtmez, öfkelenmez ve buðz etmezdi.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ýbn Kesir, el-Bidaye Ve´n-Nihaye, c. 6, s, 38.
[2] Ýbn Kesir, el-Bidaye Ve´n-Nihaye, c. 6, s, 38.
Ynt: Heybeti By: ceren Date: 25 Þubat 2021, 02:20:02
Esselamu aleyküm.binler salatu selam peygamber efendimizin üzerine olsun inþallah.rabbim razý olsun paylaþým dan kardeþim...