Sizden Gelenler( Güncel Meseleler )
Pages: 1
Minare Neyin Simgesi? By: hafizvuslat Date: 03 Aralýk 2009, 15:34:36



Minare karþýtlarýnýn referandum kampanyasý sýrasýnda ortaya sürdükleri gerekçelere þöyle bir bakýn.

Minare karþýtlarýnýn referandum kampanyasý sýrasýnda ortaya sürdükleri gerekçelere þöyle bir bakýn: Minare zaten Kur'an'da yer almýyor ki... Minare dini bir sembol deðil, siyasal simge. Minareler kabul edilirse arkasýndan ezan gelecek... Sonra da Þeriat devleti... Bütün bu argümanlar ne kadar tanýdýk deðil mi? Gülay Göktürk'ün yorumu:



Minare Neyin Simgesi? / GÜLAY GÖKTÜRK

Ýsviçre'deki minare referandumunun temel insan haklarýnýn, inanç ve ibadet özgürlüðünün açýk ihlali anlamý taþýdýðý noktasýnda söylenecek fazla bir þey yok.

Zaten bizzat Ýsviçre Hükümeti ve Avrupa ülkelerinin hemen hepsi minare yasaðýnýn Avrupa'nýn temel deðerlerinin inkârý anlamýna geldiðini bas bas baðýrýyorlar. Yeþiller konuyu Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'ne taþýyacaðýný açýkladý bile. Yani olayýn bu boyutu oldukça açýk.

Öte yandan "Minare Krizi"ni doðru okumak, minarenin neyin simgesi olduðunu, Avrupa'nýn geleceði açýsýndan ne ifade ettiðini anlamaya çalýþmak ayrý bir çaba gerektiriyor.

Ben þu anda Avrupa kamuoyunun yaþadýðý ruh halini bizim 90'lý yýllarýn baþýnda yaþadýðýmýz "türban travmasý"na çok benzetiyorum.

Minare karþýtlarýnýn referandum kampanyasý sýrasýnda ortaya sürdükleri gerekçelere þöyle bir bakýn:

- Minare zaten Kur'an'da yer almýyor ki...

- Minare dini bir sembol deðil, siyasal simge.

- Minareler kabul edilirse arkasýndan ezan gelecek... Sonra da Þeriat devleti...

Bütün bu argümanlar ne kadar tanýdýk deðil mi? Bizdeki türban tartýþmalarý da yýllar yýlý ayný argümanlar etrafýnda dönüp durdu. Sonuçta türbanýn neyin simgesi olduðunda hâlâ da anlaþamadýk.

Avrupalýlar'ýn da, bu kýtaya yerleþmiþ Müslümanlar açýsýndan minare dikmenin anlamýný kolay kolay kavrayacaðýný zannetmiyorum.

Aslýnda mesele bir görünürlülük meselesi ve eðer minare bir simgeyse, görünürlülük simgesi...

Bundan altý ay kadar önce "Minarenin boyu" baþlýklý bir yazý yazmýþ ve þunu vurgulamýþtým:

Avrupalý Müslümanlar 60'lý yýllardan farklý olarak, artýk Avrupa kamusal alanýnda kendilerini gizlemeden ve farklýlýklarýný görünür kýlarak var olmak istiyorlar. Bugün ortaya çýkan "çatýþma noktalarý"na baktýðýmýzda bunu açýkça görebiliyoruz. Mesela geçmiþte kýzýnýn mayo giymesini istemeyen dindar aile, bu çeliþkiyi çocuða rapor alýp jimnastik dersine sokmayarak halletmeye çalýþýrdý. Þimdi, kýzýnýn dinine uygun kýlýkla havuza girme hakký için Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'ne gidiyor.

Eskiden dinini, gelenek ve göreneklerini kendi kendine, pek de göstermeden yaþarken þimdi orucuna, namazýna, bayramýna saygý istiyor. Ýþyerinde ibadet yeri, helal etli yemek garantisi, Ramazan'da iftar molasý talep ediyor.

Bu karþý karþýya geliþlerde bazen çatýþma bazen de pazarlýk yaþanýyor. Mesela, þehrinde art arda inþa edilen camilerden rahatsýz olan Avrupalý, Müslüman göçmenle pazarlýða giriyor: "Cami yapýyorsun, bari minaresiz yap." Ama Müslüman göçmen uzlaþmýyor. Diktiði minareleri, o toplumdaki varlýðýnýn meþruiyetinin simgesi olarak görüyor ve tam tersine minareleri daha da yükseltmeye çalýþýyor. "Beni görmezden gelemezsin, beni yok sayamazsýn; ben de dinim de burada, senin yaný baþýndayýz" demeye getiriyor.

Bu, Avrupalý'nýn 60'lý yýllardan bu yana sürdürdüðü göçmen politikasýna; yani "burada yaþayacaksan, bana benzemeye çalýþ" politikasýna karþý bir baþkaldýrý elbette ve sanýrým kaçýnýlmaz bir baþkaldýrý... Farklý kültürlerin bir arada yaþayabilmesi, bir tarafýn kendini inkâr etmesi ya da gizlemesi temelinde yürüyebilecek bir þey olabilir mi? Böyle olursa saðlýklý bir toplumsal yapý doðabilir mi? Öte yandan, "ev sahibi" Avrupalý'nýn da bu baþkaldýrýdan huzursuzluk duymamasý düþünülebilir mi?

Aslýnda bu bizim 90'lý yýllarda yaþadýðýmýz sürece çok benzer bir süreç. Bizde de "laikçi" elitlerin korkularý, "Eyvah, kuþatýlýyoruz; yaþam tarzýmýz elden gidiyor" paranoyalarý, kamu alanýndaki görünürlükle birlikte baþladý. Dindarlar daha çok kendi köþelerinde yaþarken, kamu alanýna pek çýkmazken; çýktýklarý zaman da "olduklarý gibi" deðil, modernitenin kabul sýnýrlarýný gözeterek ve kendilerini bu sýnýrlara uydurmaya çalýþarak çýkarken, 90'lý yýllardan itibaren farklý davranmaya baþladýlar. "Ben buyum, beni olduðum gibi kabul etmek ve kamu alanýnda bana da yer açmak zorundasýn" dediler. Zaten kýyamet de o zaman koptu.

Þimdi, ayný þekilde Avrupalý Müslümanlar da diktikleri minarelerle yaþadýklarý ülkelerde kamusal alanda görünürlülük kazanmaya çalýþýyor; buradan ilerleyerek kamusal alanýn sýnýrlarýnýn yeniden çizilmesini talep ediyor.

Nilüfer Göle'nin dediði gibi, "Bugün artýk Avrupa için söz konusu olan, Ýslami farklýlýðýn tanýnmasý ya da tanýnmamasý deðil; tam tersine ikisi için ortak bir mekaný, kültürel havzayý yeniden düþünmeye, yeniden oluþturmaya ve çatýþma üzerine kurulu diyaloðun dýþýna çýkmaya gücünün ve kabiliyetinin olup olmadýðýdýr." (Ýç Ýçe Giriþler: Ýslam ve Avrupa)

Yine Göle'nin deyiþiyle, tartýþmanýn bu denli ýstýraplý ve duygu yüklü olmasý, Avrupa kimliðinin sorgulanmasýnýn, onun 'saflýðý' düþüncesinden vazgeçmeyi gerektirmesinden kaynaklanýyor.

"Saflýk" ve "bozulma" kaygýlarý alt edilmeden kolay kolay aþýlabileceðe de benzemiyor.

BUGÜN


radyobeyan