Onbirinci Mektup .. By: zehraveyn Date: 29 Kasým 2009, 01:47:39
MEVZUU :
a) Bazý keþiflerin beyaný, nefsin kusurlarýný görme makamýnýn hnsulü ve bütün hallerde onu itham etmek.
b) Ebülhayr Þeyh Ebu Said Harraza ait üç cümlenin manasý ve sýrrý.
c) Arkadaþlarýndan bazýsýna ait hallerin beyaný.
NOT : ÝMAM-I RABBANÝ Hz.
bu mektubu mükerrem þeyhi Muhammed Bakibillah´a yazmýþtýr.
Kulluk babýnda en küçük Ahmed´den bir arzuhaldir.
Beni daha önce yerinde gördüðün bir makam vardý; mübarek emir icabý, mülâhazadan sonra, üç halifenin oradan geçiþine nazar vaki oldu.
O makamda, benim için bir durak ve istikrar yoktu; bunun için, ilk vehlede onlarý orada görememiþtim. Kaldý ki, orada: Ehl-i Beyt´in iki imamý (Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin) bir de Ýmam Zeynelabidin´den baþkasý için bir sebat yoktur. Allah onlarýn cümlesinden razý olsun. Fakat, bunlar da buradan geçtiler. Dikkatle nazar edildiði takdirde, bunu idrâk mümkün olur.
Gelelim, nefsimi ilk önce oraya münasip görmemeye.. Bu münasebetin olmayýþý, iki þekilde olmaktadýr. Þöyleki:
BÝRÝNCÝSÝ: Yollardan herhangi bir yolun zuhur etmeyiþidir. Þayet bana, orasý için bir yol gösterilmiþ olsaydý; bu münasebetsizlik ortadan kalkardý.
ÝKÝNCÝSÝ: Mutlak surette burasý ile münasebetin olamayýþý.. Böyle bir durum ise., þekillerin hiç biri ile zeval kabul etmez.
Bu makama ulaþtýran yol ikidir; bunlarýn üçüncüsü yoktur. Demek istiyorum ki: Nazarda, bu iki yolun dýþýnda bir baþka yol zuhur etmez. Þöyleki:
BÝRÝNCÝSÝ: Nefsin noksanýný ve kusurunu görmek; hayýrlara dair niyetinde dahi onu kuvvetli cezbe ile ithamdan azade býrakmamak.
ÝKÝNCÝSÝ: Sülûkünü tamamlayan mükemmel meczub zatýn sohbeti.
Allah-ü Taâlâ, üstün inayetinizin bereketi ile, istidad kadar bana birinci yolu nasib eylesin..
Þöyle olmalýyým: Benden sudur eden her hayýr iþte, mutlaka nefsimi itham edeyim; hiç durup dinlenmeden, kalbim karar kýlmadan o iþte onu itham altýna alayým.
Hattâ kendimi þöyle göstermeliyim: Sað tarafýmdaki meleðin yazabileceði hiç bir hayýrlý amel benden çýkmadý.
Þöyle itikad etmeliyim: Saðýmdaki kitabým, hayýrlý amellerden yana boþtur. Onun kâtipleri de yazmaktan yana atýl dururlar. Bu durumumla, Yüce Hakkýn kabulüne nasýl müstahak olurum?.
Þöyle bilmeliyim: Bu âlemde bulunan Firenk kâfirleri, zýndýklar, mülhidlerin cümlesi benden daha faziletlidir; hem de her yönü ile..
Tüm þerrin kaynaðý benim.
***
Cezbe cihetine gelelim. Her ne kadar seyr-i ilellah yolunun tamam olmasý ile, sülük tamamlanmýþ olsa dahi; cezbenin gereði ve bölünmez parçalan sayýlan cinsten bir þeyler kalmýþtý. Þu anda, o bakiyeler dahi tamam oldu; ama fena zýmnýnda.. Bu fena dahi, seyr-i fillah makamýnýn merkezinde vaki olmuþtu.
Ýþbu anlattýðýn; fena hallerini, daha önceki arzuhallerimde tamamý ile yazmýþtým.
Burada vaki olan fenadan murad, Hace Ubeydüllah Ahrar´ýn kelâmýnda belirttikleri olabilir. Ki o, büyük zatlarýn bu manada dediklerini þöyle anlattý:
— Bu fena iþinin nihayeti, öyle bir fena halidir ki; zatî tecelli ve seyr-i fillahta tahakkuk sonu gerçekleþir. Ýrade fenasý ise., anlatýlan fena hali þubeleri cümlesinden sayýlýr.
Bu manada bir þiir þöyledir:
O ki bulmaz, fena Mevlâsý sevgisinde;
Nasipsizdir, onun kibriyasý izinde..
Bu makamla münasebeti olmayanlar, nazarda kalmýþlardýr; iki taife olarak anlatýlýr:
BÝRÝNCÝ TAÝFE: O makama teveccüh ederler; o makam yoluna talip olmuþlardýr.
ÝKÝNCÝ TAÝFE: O makama iltifatlarý olmadýðý gibi; kendilerinde o yöne teveccüh de yoktur.
Ancak Yüce Hazret´in teveccühü; (Ýmam-ý Rabbani Hz. kendi þeyhi Muhamrned Bakibillah´ý kasd ediyor.) ikinci yolda daha þiddetli zuhur buluyor. Yani: O makama ulaþtýran iki yolun ikincisinde.. Bu yola olan münasebet, daha açýk oluyor.
Yüce Hazretinizden emir almýþ olduðumdandýr ki; anlatýlan misillu iþleri yazýp beyan etmeye cesaret ettim. Bu da, emre imtisal sayýlýr. Yoksa, ben þu dünkü Ahmed´im; asla deðiþmedim.
*** Ýkinci Maruzat..
Bu makamý, ikinci kere mülahaza esnasýnda, bir baþka makamlar peydah oldu; onlar birbiri üstündeydi.
inkisarla, iftikar izharý ile teveccühten sonra; bir evvelki makamýn üstüne ulaþtýðým zaman bana ayan beyân belli oldu ki orasý: Hazret-i Osman Zinnureyn´in makamýdýr. Allah ondan razý olsun. Kalan Hülefa-i Raþidin bu makamdan geçip gitmiþ.. Allah onlardan razý olsun.
Ýþbu makam, kemale erdirmek ve irþad makamýdýr. Bu mertebede böyle olduðu gibi, bundan sonra anlatýlacak iki mertebede dahi durum aynýdýr. Yani: Onlar da irþad ve tekmil makamýdýr.
Daha sonra, bunun üstündeki makama göz iliþti; oraya ulaþtýðým zaman bana belli oldu ki; Orasý Hazret-i Ömer´ül-Faruk´un makamýdýr. Allah ondan razý olsun.
Kalan iki halife dahi buradan öteye aþmýþtýr.
Sonra, Hazret i Sýddýk-ý Ekber´in makamý zuhur etti. Allah ondan razý olsun. Oraya da vâsýl oldum. Hace Bahaeddin Nakþibend Hz. ni, meþayih arasýnda, bütün makamlarda bana arkadaþ buldum. Kalan üç halife dahi buradan geçmiþ.. Arada; ancak aðmak, makam, mürur ve sebattan baþka fark yoktur.
Bu son ulaþtýðým makamýn üstünde hiç bir makam görülmüyordu; ancak, Hatem´ün-Nebiyyin vel-Mürselin Resulüllah S.A. efendimizin makamý müstesna.. Salatlarýn eksiksizi ona, saygýlarýn en tamamý ona..
Hazret-i Ebu Bekir Sýddýk´ýn tam makamý hizasýnda bir baþka makam zuhur etti. Allah ondan razý olsun. Hem nuranî, hem de cidden yüksek bir makamdý. Onun benzerini hiç görmedim. Bu makama nazaran, onun biraz yüksekliði vardý. Sofanýn, yerden biraz yüksekliði gibi.. Bu arada bana belli oldu ki: Burasý mahbubiyet makamýdýr.
Ýþbu makam, pek süslü ve nakýþlý bir makamdý. Onun bana yansýmasýndan dolayý, kendimi dahi süslü ve nakýþlý buldum.
Sonra, bu keyfiyet içinde kendimi lâtif bir þekilde buldum. Kendimi, hava misali, bir parça bulut misali ufuklara yayýlmýþ buldum. O kadar ki: Yerin bazý yanlarýný da kapladým.
Hazret-i Hace Nakþibend, Sýddýk makamýnda idi; ben dahi kendimi, ayný hizada, keyfiyeti arz edilen makamda buldum.
*** Üçüncü Maruzat..
BU AMELLER´le iþtigali terk etmek, hoþ görülmüyor. Þundan ki, âlem dalâlet dalgalarýnda boðulmakla yüzyüzedir. Bir kimse, kendinde bu dalgalardan kurtulma gücünü bulduktan sonra; nasýl onun için nefsine hoþgörü yolu tanýnýr?., isterse, onun özünde bir baþka yol bulunsun; herhalde bu iþle uðraþmak zarurîdir; hoþtur. Þu þartla ki: Bazý vesvese, akla gelen uygunsuz duygulara karþý istiðfar býrakýlmaya.. Bilhassa, bu amelin iþleniþi esnasýnda.. Bu þart dahi, rýza tahtýna dahildir. Bu þartýn mülâhazasý olmadan olmaz; pek alt kalýr. Ancak anlatýlan mülâhaza olmadan dahi Hâce Bahaeddin Nakþibend ve Hace Alâeddin Attar Hz. için BU AMELLER (BU AMELLER: Tabirinden murad, kullarýn irþadý ile ilgili ameller olsa gerektir.) hoþ görülür. Onlarda bu mülâhaza þart deðildir.
Bu Fakiri´n ameline gelince, anlatýlan mülâhaza þartý olmadan bazý kere rýzaya dahildir. Bazen dahi dûn (alt) kalmaktadýr.
Dördüncü Maruzat..
Nefehat isimli eserde anlatýldýðýna göre Þeyh Ebu Said Ebül- hayr þöyle demiþtir:
— Ayný (özü - esasý - aslý) kalmadýktan sonra; eser nasýl kalsýn?. Ne boþ býrakýr; ne de yok eder, (Yani: Bir yandan yeniler; bir yandan tüketir.)
Doðrusu þu ki: Bu kelâm, bana ilk nazarda, biraz karýþýk geldi. Zira Muhyiddin b. Arabî ve onu izleyenler þuna kaildirler:
— Allah-ü Taâlâ´nýn malumatýndan malum bir þey olan ayn´ýn zevali muhaldir. Aksi halde, ilim cehle döner. Ayn kalýr da eser gider.
Hâsýlý: O cümle zihne yerleþip kaldý. Þeyh Ebu Said´in kelâmý hiç bir açýklýk kazanmadý. Bilâhare, tam bir teveccühten sonra, bir yönü ile sübhan olan Yüce Hak, bu kelâmýn sýrrýný çözdü, iþte o zaman þu bir gerçek oldu: Ne ayný kalmýþ; ne de eser var. Bu manayý, ayný þekilde özümde dahi buldum; hiç bir müþkil yaný kalmadý.
Anlatýlan marifet makamýna da göz iliþti; onu, cidden çok yüksek gördüm. Þeyh ve yolunda gidenlerin beyan ettikleri makamdan üsttü.
Üstte anlatýlan iki ayrý görüþ, birbirine menfi yönlü deðildir. Çünkü: Biri, bir makamda; diðeri de baþka bir makamdadýr. Bu bahsin tafsili, anlatýlsa uzun ve yorucu olur.
Þeyh Ebu Said Ebülhayr´ýn anlattýðý mana zuhur etti. Yani: Tecelli yönünden. Bu tecellinin de neden ibaret olduðu, devamýnýn nasýl olduðu belli oldu. Nadirattan olsa dahi, bu tecelliyi özümde devamlý buldum.
***
Her ne hal ise, kalbim kitap mütalaasýna meyilli deðil; bir tat da almýyor. Meðer ki içinde büyük meþayihin menkýbeleri, makamlarda olan üstün halleri bulunan kitaplar ola. Bu gibi kitaplarý mütalaa bana hoþ gelmektedir. Geçmiþteki meþayihin hallerine daha fazla raðbet var. Hakikatlara ve marifetlere dair kitaplarý okumaya güçlü deðilim. Bilhassa, vahdet-i vücud sözlerine ve tenezzülât mertebelerine dair olanlara.. Bu babda, kendimi Þeyh Alâüddevle ile çok baðlý bulmaktayým. Bu meselede; zevk ve hal olarak onunla birliðim. Ne var ki, ilm-i sabýk, onlarý inkâra beni yanaþtýrmýyor; o yolun erbabým sert çýkýþý býrakmýyor. Ýþbu hal, Þeyh Alâüddevle´den dahi sudur etmiþti.
***
Defalarca, bazý hastalýklarýn defi için tarafýmdan teveccüh oldu tesiri de görüldü.
Ayný þekilde, berzah âleminde (kabirde) bulunan bazý ölülerin halleri de görüldü; açýða çýktý. Ayný zamanda bunlardan, elen: ve sýkýntýlarýn defi yönünde dahi teveccüh vaki oldu; tesiri de görüldü. Ne var ki, þu anda teveccüh gücü kalmadý. Eþyadan herhangi bir þey için özümü toplayamýyorum. Sebebi þu ki: Bu Fakir hakkýnda bazý müsaderelerin çýkmasý, bazý insanlarýn zulmü, çevri ve iþi zora dökmeleridir. Bu taraftaki yakýnlarýmýn çoðuna zulüm ettiler; haksýz yere yerlerinden attýlar. Durum anlatýldýðý gibi olmasýna raðmen, gönüle hiç bir toz konmuyor; kalbe bir aðýrlýk ve sýkýntý da gelmedi; onlara bir kötülük kasdýnýn çýkmasý þöyle dursun.
***
Arkadaþlardan bazýlarý, bu cezbe makamýnda müþahede ve marifet elde ettiler; ama þu ana kadar, sülük menzillerine, konamadýlar Þimdi ben, onlarýn hallerinden bir nebze anlatayým; onlarý makamýnýza arz edeyim. Ümid odur ki: Allah-ü Taâlâ onlarý, cezbe cihetinin tamam olmasýndan sonra, sülük devleti ile þerefyab eyler.
Baþlýyorum:
Þeyh Nur, bu makamla tutulup mahpus kalmýþtýr. Henüz cezbe makamýnýn üstünde bir noktaya ulaþmadý. Duruþlarda ve hareketlerde sýkýntý görmekte: iyiyi, kötüden ayýrd edememektedir. Arzu dýþýnda, iþi duraklamaya kaldý
Ayný þekilde, arkadaþlardan pek çoðunun iþi duraklamaya kaldý. Sebeb: Edebe riayetin olmamasý.. Bu babda ben, þaþtým kaldým. Çünkü, bu taraftan onlarýn duraklamasýna bir arzu yoktur; herhalde onlarýn terakkisine arzu vardýr. Asýl istenen de budur. Bir istek vaki olmadan, onlarýn iþlerinde böyle bir eðlenme vaki oklu; halbuki gidilse yol pek yakýn.
Mevlâna Ma´hud, son noktaya ulaþtý. Cezbe iþini tamamladý; bu makamýn berzahiyetine vâsýl oldu. Bir yönü ile farký, nihayete erdirdi. Önce sýfatlarý gördü; hattâ kendinden ayrý olarak, sýfatlarýn kaim olduðu nuru gördü. Kendini dahi, boþ bir kalýb olarak buldu. Daha sonra, sýfatlarý zattan daðýlmýþ gördü. Ýþbu hal üzere, anlatýlan görüþle cezbe makamýndan; ehadiyet makamýna ulaþtý. Þu anda, âlemden ve kendinden geçmiþ durumda.. O kadar ki: Ne ihataya, ne de maiyete kail olmaktadýr. Ýçeriden daha içeri bir yöne dönüktür. Dolayýsý ile, kendisinde hayret ve cehaletten gayrý hâsýl olan bir þey yoktur.
Ayný þekilde, Seyyid Þah Hüseyin dahi, son noktanýn yakýnýna ulaþtý. Yani: Cezbe makamýnda.. Öyleki: Baþý son noktaya deðdi. Sýfatlarý da, zattan daðýlmýþ buldu. Amma, her mahalde Ehad Zat´ý bulmaktadýr; zahiren de hazzýný alýyor.
Meyan Cafer dahi, son noktanýn yakýnýna ayný þekilde ulaþtý. Çoðunlukla þevk ve neþe içindedir. Hüseyin Þah´a da yakýndýr.
Kalan arkadaþlar, birbirinden farklý durumdalar.
Meyan Sinan, Þeyh Ýsa, Þeyh Kemal cezbe makamýnda üst noktaya ulaþtý.
Þeyh Kemal, nüzule dönüktür.
Þeyh Nagürî, üst noktanýn altýna ulaþtý; ama önünde henüz alacaðý çok mesafe var.
Burada kalan arkadaþlardan, sekiz, dokuz ve on þahýs üst noktanýn altýna vardý. Noktaya ulaþanlar da var. Bazýlarý da, nüsul hazýrlýðý içinde.. Bazýsý da, ona yakýn; bazýlarý da ondan uzakta..
Þeyh Meyan Müzzemmil, nefsini yok saymaktadýr. Sýfatlan asla baðlý görmekte; mutlak varlýðý her mahalde bulmaktadýr. Eþyayý itibardan düþen serap gibi görüyor; belki de hiç bir þeye benzer görmüyor.
Mevlâna Ma´hud, taliplere beðenilen iþleri talim için, bu hususta bir yönlü icazet çýkarýyor. Lâkin, cezbe haline uygun bir icazet..
Ýstifade edilmesi gereken bazý iþler vardý; ama gelmekte acele etti; eðlenmedi. Pek mukaddes huzura vardýðý zaman, kendi iyiliðine olan iþleri, emir buyurursunuz. (Bu mektubu götüren zatý kasd ediyor.)
Bu Fakir´in bilgisinde olanlarý arz etmiþ oldum; hüküm sizdedir.
Hace Ziyaeddin Muhammed, günlerdir burada. Hülâsa olarak, huzur ve cemiyet hali elde etti. Maiþet sebeplerinin azlýðýndan olacak, bir baþka iþe gönül vermeye gücü yetmedi; sonunda askere gitti.
Mevlânâ Þir Muhammed´in oðlu, nezdinizde devamlý kalmak için, o tarafa doðru yola çýktý. Bir mikdar huzuru ve toplu hali var; ama, bazý engeller sebebi ile lâyýký üzere terakki edemedi
Bu manada daha fazla açýlmak, edep dýþýdýr. Bir þiir:Ýnsana düþen odur ki, zaman haddini unutturmaya..
***
Üstteki maruzatýmý yazdýktan sonra, bazý keyfiyete ve halete uðradým; onlarýn, yazý ile beyaný mümkün deðildir.
Bu mahalde, iradenin fena bulmasý tahakkuk etti. Týpký daha önce, murad olan iþlere irade ile baðlanmanýn yok olup gittiði gibi.. Maruzatýmda anlattýðým gibi, iradenin aslý kalmýþtý; þu anda iradenin damarlarý da tamamen kesildi. Þu anda, ne murad var; ne de irade..
Anlatýlan fena halinin, nazarda dahi sureti zahir oldu: bu makama münasip bazý ilimler, feyiz yollu geldi. Bilgilerin sýklýðý, vaktin darlýðý icabý bu ilimleri yazmak zor. Bunun için, kalem boynunu yazmaktan aldýk.
Bu fena hali ile tahakkuk, ilimlerin feyiz yollu gelmeleri; vahdet ötesi has bir nazarla oldu. Her ne kadar, bir emr-i mukarrer olarak; vahdet ötesinde nazar yok?a da, hatta, öyle bir nisbet dahi yoktur. Lâkin, o makamýn suretini vahdetin ötesinde görmekteyim. Onu her ne zaman, arz etmeye kalksam, yazmaya cesaret bulamýyorum. Yakin mertebesine ulaþýncaya kadar bu böyle kalacak. Onun öyle olduðuna þüphe yoktur. Týpký Akre´nin, Dehli ötesinde olduðu gibi.. Bunun böyle olduðuna hiç þüphe izi düþmemiþtir.
Nazarda vahdet, vahdet ötesi, hakikat namýna anlatacaðým bir makam, ötesinde Hakkýn olduðunu anlatacaðým bir yer yok; ama, hayret ve cehalet anlattýðým görüþ sebebi ile bozulmamýþtýr.
Durum anlatýldýðý gibi olunca, ne arz edeyim? bilemiyorum. Her þey, tenakuz içinde tenakuz.. Söz baðýna getirmek mümkün deðil isterse, hal onda þüphe götürmeyen bir þekilde tahakkuk etmiþ olsun.
Allah-ü Taâlâ´dan baðýþlamamý dilerim. Söz, fiil, hatýr, nazar olarak, Yüce Allah´ýn istemediði þeylerden tevbe ederim.
**
Þu anda hakikat olan bir þey daha oldu. Daha önce, sýfatlarýn fenasý sandýðým fena hali; hakikatta olduðu gibi, sýfatlarýn hususiyetleri fenasý imiþ,. temyizleri zýmnýnda olanlarmýþ.. Hali ile, sýfatlar, vahdet zýmmýna girince; hususiyetler de ortadan kalkýyor. Onlarýn fenasý dahi, bundan dolayý tevehhüm ediliyor.
Þu anda, sýfatlar silinip kayboldu; onlardan hiç bir þey kalmadý. Ýsterse indiraç ve indimaç yollu olsun. Ehadiyet kahrý, hiç bir þey býrakmadý, icmal yollu olsun, tafsil yollu olsun; ilim mertebesinden hasýl olan temyiz de kalmadý. Tamamen nazar, harice döndü. Var olan Allah´týr; onunla ikinci bir þey yoktur; þu anda dahi durum böyledir. Bu andaki hale de anlatýlan mana uygundur..
Sabýk ilim, anlatýlan (üstte siyah yazýlý) hadis-i þerifin zýmnýndadýr; ama hal olarak deðil..
Ümid edilen odur ki: Bu fikrin doðruluðu ve yanlýþlýðý üzerine, bir uyarma meydana gele.
Mevlânâ Kasým için; tekmil makamýndan nasib görülmektedir. Ayný þekilde, arkadaþlardan bazýlarý için de bu makamdan nasib görülmektedir.
Hakikat hali, en iyi bilen, Yüce Sübhan Allah´týr.
Mektubat-ý Rabbani
radyobeyan