Makale Dünyasý
Pages: 1
Icimize Ayrilik Atesi Dusmesin..!! By: ezzehraveyn Date: 14 Kasým 2009, 00:35:16

ÝÇÝMÝZE AYRILIK ATEÞÝ DÜÞMESÝN

   

EBUBEKÝR SÝFÝL    

 

  Uzak ve yakýn tarihimiz þahit ki, bir ve beraber olduðumuzda bileðimizi bükebilecek kimse çýkmadý.

 

Bir taraftan nice zaferlere imza atarken, diðer taraftan kültür ve medeniyet deðerlerimizle dünyaya insanlýk öðrettik.

 

Ne zaman aramýza tefrika ve ayrýlýk girmiþse ateþlere dü þtük, aðýr bedeller ödedik.

 

Hele de bir Allah'a, ayný Peygamber'e, ayný mübarek Kitab'a inanan müslümanlar olarak kendi kendimizi zayýflattýðýmýzda, bütün yeryüzünde güzellikler soldu, insanlýk yolunu kaybetti.

 

Bizi Cenab-ý Hak yeryüzünün, insanlýðýn þahitleri olarak vasýflandýrdý. Bizim güçsüzlüðümüz hakkýn, adaletin zayýflamasý anlamýna geldi. Güç bir türlü doymak bilmeyen muhterislerin, sömürgenlerin eline geçti.

 

Artýk yeniden Allah'ýn ipine sýmsýký sarýlmamýz gerekiyor. Birbirimizi sevmemiz, kusurlarýmýza müsamaha ve dua ile karþýlýk vermemiz, kendimizi toparlamamýz gerekiyor.

 

Aksi halde ne huzurumuz olacak, ne de gözyaþý dinecek.

 

“Ýnsan sosyal bir varlýktýr” deriz. Bunun anlamý, insan denen canlýnýn, hemcinsleriyle bir arada yaþamaya hem yatkýn hem de muhtaç olarak yaratýlmýþ olmasýdýr. Bu sebeple atamýz Hz. Adem a.s.' dan beri hep aileler, gruplar, cemaatler, cemiyetler, milletler olarak bir arada yaþayagelmiþiz . Dayanýþma, paylaþ ma , uyum, sevgi-saygý, þefkat-merhamet… insana aslî karakterini veren, ama ayný zamanda ‘birlikte' yaþandýðýnda ortaya konabilen hususlardýr.

 

Toplum bünyesi bir yönüyle canlý bir beden gibidir. Her biri ayrý fonksiyon ve yapýdaki uzuvlarýmýz, saðlýklý bir bünyenin kendisinden beklenen canlýlýk ve iþ görürlüðü nasýl büyük bir uyum ve iþ birliði ile gerçekleþtiriyorsa, saðlýklý bir toplumsal hayat için de onu oluþturan farklý yapý ve yaratýlýþtaki bireylerin benzer þekilde bir uyum ve iþbirliði içinde olmasý gerekir.

 

Ayný örnek üzerinden gidersek, fonksiyonunu ve kendisinden beklenen uyumu gerçekleþtiremeyecek þekilde bir hasar ve sakatlýða maruz kalan bir uzvumuz nasýl bütün bedenimizin ahenk ve huzurunu olumsuz etkilerse, toplumsal ahenk ve huzur için kendisinden beklenenleri yerine getirmeyen, yani hasar ve arýzaya maruz kalmýþ birey ve gruplar da ayný þekilde toplumsal huzur ve ahengi olumsuz þekilde etkiler


Bizi bir arada tutan ne?

 

Evet, saðlýklý bir toplumsal hayat için, farklý yapý ve yaratýlýþtaki bireylerin uyum içinde olmasý gerekiyor. Peki bunu saðlayan nedir?

 

Þüphesiz her milletin kendine özgü karakter özellikleri vardýr. Örf ve adetlerden kültüre, oradan da medeniyete kadar uzanan çizgide bu karakter özellikleri somuta dökülür, hayata yansýr ve bir mensubiyet halesi oluþturur.

 

Bütün bunlarýn temelinde elbette inanç vardýr. Toplumun en temel yapý taþý olan bireylerin ortaklaþa benimseyip baðlandýðý ve paylaþtýðý inanç… Ortak deðerlerin en alt seviyesi diyebileceðimiz örf-adetten en üst seviyesi olan medeniyete kadar bir toplumun kendini ifade ettiði bütün alanlarda en temel belirleyici “inanç”týr.

 

Bir arada yaþamanýn hem ilkelerini, hem de imkânlarýný veren ‘inanç', birbirimize dayanmanýn ve bütünleþerek bir ‘beden' oluþturmanýn en önemli vasatýdýr. Birbirimize ya da ortak deðerlerimize inancýn kaybolmasý halinde Kur'an'ýn “öldürmeden daha beter” olduðunu haber verdiði ‘fitne' (Bakara, 191) durumu ortaya çýkar ki, bireylerin de toplumun da iki cihan saadetini dinamitleyen en büyük hastalýk budur.


Allah'ýn ipine ‘hep birlikte' sarýlmak

 

Gerek Kur'an , gerekse Sünnet, müminlerin birlik ve beraberlik içinde bulunmasýna büyük bir hassasiyet göstermiþ, birlik ve beraberliðin kaybedilmesi halinde ortaya nasýl bir manzara çýkacaðýný çarpýcý ifadelerle dikkatlerimize sunmuþtur.

 

Hepimizin çok iyi bildiði bir ayette, “Hep birlikte Allah'ýn ipine sýmsýký yapýþýn; parçalanmayýn. Allah'ýn size olan nimetini hatýrlayýn: Hani siz birbirinize düþman kiþiler idiniz de O gönüllerinizi birleþtirmiþti ve O'nun nimeti sayesinde kardeþler olmu þtunuz. Yine siz bir ateþ çukurunun tam kenarýnda iken oradan da sizi O kurtarmýþtý. Ýþte Allah size ayetlerini böyle açýklar ki doðru yolu bulasýnýz.” ( Âl -i Ýmran, 103) buyurulur .

 

Burada hep birlikte sarýlmamýz emir buyurulan “Allah'ýn ipi” benzetmesi, Din'in temel kaynaðý olan Kur'an'ý anlatmaktadýr. Elmalýlý Hamdi Yazýr merhumu dinleyelim:

 

“(Ayette geçen, ‘Allah'ýn ipi' anlamýndaki) Hablullah , Allah Tealâ'ya vuslat sebebi olan delil ve vasýta demektir ki, rivayetlerde Kur'an , taat ve cemaat, ihlâs, Ýslâm, Allah'ýn ahdi, Allah'ýn emri diye tefsir edilmiþtir. Bu ayetin cemaat ve içtimaiyyeti emir buyurduðunda þüphe yoktur. Bununla birlikte burada ‘cemaat', Hablullah'ýn aynýsý deðil, ona sýmsýký sarýlmasýnýn neticesidir.” (Hak Dini Kur'an Dili, 2/ 1153-1154 )

Bu ayeti birçok kimse “önce birlik ve beraberlik içinde olun ve sonra hepiniz toptan Allah'ýn ipine sarýlýn” tarzýnda anlamakta ise de, Elmalýlý merhumun dikkat çektiði gibi, bu hatalý bir anlayýþtýr. Topluca hareket etmemiz bizi Allah'ýn ipine sarýlmaya götürmez, tam tersine, Allah'ýn ipine gereði gibi tutunduðumuz zaman bir arada ve birlik içinde yaþamanýn imkanýný elde etmiþ oluruz.

 

Sünnet ve Cemaat Ehli olmak

 

Elmalýlý merhumun mezkûr ayetin tefsiri sadedinde altýný çizdiði “cemaat” kavramý, meselenin özünü oluþturmaktadýr. “Allah'ýn ipi”ne sýmsýký sarýldýðýmýz takdirde oluþacak olan muhkem yapý, itikadýmýzý da, amelimizi de içine alacak þekilde bütün bir duruþumuzu ifade edecek kadar önemli ve kapsamlýdýr. Madem ki Allah'ýn ipine sarýlmak bizi bir arada yaþamaya götürecektir ve Allah'ýn ipine sarýlmaktan baþka bir seçenek söz konusu deðildir; o halde þunu söylemek durumundayýz: Eðer bir toplumda fitne, ayrýþma ve tefrika varsa, o toplum Allah'ýn ipine gereði gibi sarýlmamýþ demektir!

 

Ýtikatta Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat olduðumuzu söylerken, aslýnda bu noktayý dile getirmiþ oluruz. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in ve kutlu Sahabe'nin yolu üzere bulunmak ve onlardan tevarüs ettiðimiz deðerler etrafýnda “cemaat” halinde, yani “toplanmýþ” olarak, hep bir arada yaþamak, Allah'ýn ipine sarýlmanýn tabii bir neticesidir.


Burada aklýmýza, “Peki Allah'ýn ipine sarýlmanýn yolu-yöntemi nedir?” diye bir soru gelebilir. Bu yerinde sorunun cevabýný da elbette yine Kur'an ve Sünnet verecektir:

 

“Allah'a ve Rasulü'ne itaatten ayrýlmayýn ve birbirinizle çekiþmeyin/nizalaþmayýn; sonra içinize korku düþer ve kuvvetiniz gider ve sabýrlý olun; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” ( Enfal , 46)

 

Bu ayette birlik-beraberliðin, yani “cemaat” olmanýn üç ilkesi verilmektedir:

 

Birinci ilke, Allah Tealâ'ya ve Rasul -i Ekrem s.a.v. Efendimiz'e itaatten ayrýlmamaktýr. Kur'an ve Sünnet neyi nasýl emretmiþ ise onu öylece tutmak, içimizde herhangi bir sýkýntý duymaksýzýn “teslim olmak”týr .

 

Ýkinci ilke, birbirimizle çekiþmemektir. Bundan maksat, aramýzda çýkabilecek görüþ ayrýlýklarýný birbirimizi hýrpalayarak, küstürerek ve birlik beraberliðimize zarar verecek þekilde davranarak çözme yoluna gitmemektir.

 

Ayette bunun aksini yaptýðýmýz zaman baþýmýza gelecekler hakkýnda da son derece önemli bir uyarý yer alýyor: Birbirimizle didiþecek olursak içimize korku düþecek ve gücümüz, kuvvetimiz daðýlýp gidecektir.

 

Bu noktada sözü fazla uzatmaya gerek görmüyoruz. Genel olarak dünya müslümanlarýnýn durumuna baktýðýmýzda, küresel emperyalizm karþýsýnda niçin bu kadar pasif, ürkek ve kompleksli bir Ýslâm dünyasý gördüðümüz sorusunun cevabý buradadýr. Ayný durumun ülkemiz için de söz konusu olmamasý, hiç þüphe yok ki, yine yukarýdaki ayetin uyarýsýna kulak vermemize baðlýdýr.

 


Ve ayetteki üçüncü uyarý: Sabredin! Cemaat (toplum) halinde ve birlik-beraberlik içinde yaþarken karþýlaþabileceðimiz olumsuz durumlar, çeþitli sýkýntý ve meþakkatler olabilir. Toplumsal bünyeye fitne mikrobunun bulaþmasýna vesile olmaktansa, sabretmemiz halinde Yüce Rabbimiz, yardým ve lütfuyla bizim yanýmýzda olacaðýný beyan buyurmaktadýr.

 

Abdullah b. Ömer r.a.'den þöyle nakledilmi þtir:


 

Hz. Ömer r.a. Câbiye mevkiinde bir konuþma yaptý. Bu konuþmasýnda orada bulunanlara þöyle dedi:

 

Ey insanlar! Allah Rasulü burada, þu bulunduðum yerde þöyle buyurmu þtu. “Size ashabýmý vasiyet ediyorum. Sonra onlarýn ardýndan gelenleri; sonra onlarýn ardýndan gelenleri... Bir de cemaat olun. Birbirinizden ayrýlmayýn! Þeytan bir kiþiyle (tek baþýna hareket edenle) beraberdir. Ýki kiþiden ise olabildiðince uzaktýr. Cennetin ortasýnda yerleþmek isteyen cemaate baðlý kalsýn.” ( Tirmizî )

 

Konuyla ilgili olarak zikredilebilecek pek çok hadis-i þerif arasýndan seçtiðimiz bu rivayet, meselenin önemini ve ciddiyetini yeterince açýk bir þekilde anlatmaktadýr. Yüce Allah'ýn rahmeti de, lütuf ve ihsaný da birlik-beraberlik halinde bulunan toplumlaradýr.


Cemaatin anlamý

 

‘Fýrka-i Nâciye' (Kurtuluþa eren fýrka) da denen ‘Sünnet ve Cemaat Ehli' (veya Ehl -i Sünnet ve'l -Cemaat) tabirindeki ‘Sünnet'in ne olduðu açýktýr. Acaba buradaki ‘Cemaat' neyi anlatmaktadýr? Bu sorunun cevabý konumuz bakýmýndan son derece önemlidir.

 

Genellikle hatalý olarak bu kelime, “insanlarýn ekseriyeti neredeyse orada olmak” ve “hangi esaslar üzerinde toplanmýþ olurlarsa olsunlar, çoðunluðun yanýnda yer almak” þeklinde anlaþýlýr. Oysa bu kelime “hakkýn temsilcisi olma”yý ifade etmektedir. Her ne kadar tarih içinde ‘Fýrka-i Nâciye ' taraftarlarý genellikle çoðunluðu teþkil etmiþ ise de, bunun tersinin vaki olduðu durumlar da yok deðildir.

 

Söz gelimi Ýslâm tarihinde ‘ mihne ' diye adlandýrýlan ‘ Halku'l - Kur'an ' fitnesinin ortalýðý kasýp kavurduðu dönemde Ýmam Ahmed b. Hanbel'in tavrýnda kristalleþen ‘hak taraftarlýðý' sayýca az bir kesimce üstlenilmiþti. Bununla birlikte Ahmed b. Hanbel ve onunla ayný tavrý benimseyenler, ‘ Ehlu's - Sünne ve'l - Cemaa ' tabirindeki ‘Cemaat'i oluþturuyordu. Dönemin Abbasî hükümdarý Mu'tezile inancýný benimsemiþti ve avaneleri zulümlerini haklý göstermek için ona þu telkinde bulunuyordu: “Ey Müminlerin Emiri ! Sen, kadýlarýn, valilerin, fakih ve müftülerin toptan bâtýldasýnýz da Ahmed b. Hanbel mi tek baþýna hakký söylüyor?”

 

Abdullah b. Mes'ud r.a ., öðrencisi Amr b. Meymûn'a ‘Cemaat'i açýklarken þöyle der: “Ýnsanlarýn çoðunluðu bugün cemaatten ayrýlmýþtýr. Cemaat, tek baþýna da kalsan, benimsemekten geri kalmadýðýn hakka uygun tavýrdýr.”

 

Bir diðer rivayette; “Cemaat, Allah Tealâ'ya taate uygun olan tavýrdýr.” þeklinde nakledilmi þtir. (Ebu Þâme, el-Bâ'is, 27)

 

‘Cemaat' ve ‘Sünnet' kavramlarý arasýndaki lazým- melzum iliþkisi (bunlarýn birbirini gerektirmesi) de bu noktada karþýmýza çýkmaktadýr. Zira hakkýn temsilcisi anlamýnda ‘cemaat taraftarý' tabiri tek baþýna kullanýldýðýnda, içinden çýkýlmaz bir görecelikle karþý karþýya gelmemiz kaçýnýlmazdýr: Neye ve kime göre hak?

 

Ebu Þâme'nin yukarýda verdiðim yerde tesbit ettiði gibi ‘hak', Asr -ý Saadet'te Hz. Peygamber s.a.v. ve ilk ‘cemaat' olan Sahabe'nin üzerinde bulunduðu yoldur. Dolayýsýyla ‘Sünnet ve Cemaat Ehli' ifadesindeki Cemaat, Sahabe cemaatinin tabi olduðu ‘Sünnet'in temsil ettiði deðerler manzumesinin ifadesidir ki, bunlar ‘ hakk'ýn ta kendisidir.

 

Böylece ‘hak'” kavramýnýn izafiliði, deðiþkenliði üzerine bina edilebilecek iddialar da geçerliliðini yitirmektedir. Bir þeyin hem ‘hak' olmasý, hem de herkese göre deðiþebilen muhtevalara bürünmesi eþyanýn tabiatýna aykýrýdýr. Ýslâmî metinlerde oldukça sýk rastlanan ‘ Ehl -i Hak' tabirinin de bu anlamda Sünnet'in temsil ettiði hakikati idrak edip benimseyenleri anlattýðýný söyleyebiliriz.


Her bid'at bir ayrýlýk unsurudur

 

Tabiûn döneminde ve sonrasýnda zuhur eden itikadî fýrkalarýn, itikadýn belirlenmesinde Sünnet'i ölçü olarak görmemeleri, dolayýsýyla Sünnet'le sabit olmuþ hususlarý çeþitli gerekçelerle dýþlayarak, Asr -ý Saadet'te izine rastlanmayan itikadî tavýrlar benimsemeleri, ‘ ehl -i bid'at ' olarak tavsif edilmelerinin temel sebebidir. Bu baðlamda bid'atin Sünnet karþýtý bir tabir olarak kullanýlmasýnýn esprisi de burada yatmaktadýr. Bid'atler üzerine eser yazan ulemanýn, bid'ati , “Hz. Peygamber s.a.v. ve Sahabe döneminde bilinmediði halde sonradan ihdas edilen þeyler” olarak tarif etmesi boþuna deðildir.

 

Temel itikadî meselelerde Cemaat'in, yani Sünnet'in karþýsýnda yer alan bu fýrkalar, tarih boyunca fitnenin ve tefrikanýn merkezinde yer almýþ, Ýslâm toplumunun kan ve enerji kaybetmesine sebep olmuþtur. Hz. Ömer r.a.' ýn þehid edilmesiyle ba þ layan , Hz. Osman r.a.' ýn þehadetiyle daha da büyüyerek devam eden toplumsal fitne ve tefrika, Ümmet-i Muhammed'in bugün bile ortadan kaldýramadýðý ayrýþmalarý, bölünmeleri ve parçalanmalarý doðurmuþtur.

 

Bu noktada çoðunlukla yaþadýðýmýz bir yanýlgý haline dikkat çekmemiz gerekiyor: Bid'at fýrkalardan bahsedildiðinde, sadece bin küsür yýl öncesinde kalmýþ bazý oluþumlardan bahsedildiði düþünülür. Oysa Ehl -i Sünnet çizgiyle, onun ilke ve kabulleriyle baðdaþmayan her oluþum bid'at kavramýnýn içindedir ve bugün yaþadýðýmýz pek çok fikrî ve toplumsal hadisenin doðru açýklamasý ancak bu temelde yapýlabilir.

 

Adlarýnýn herhangi bir ideolojik, fikrî, itikadî ya da siyasî çaðrýþým yapmasý, Ehl -i Sünnet dýþý oluþumlarýn ehl -i bid'at olmasýný engellemez. Týpký tarih içinde zuhur etmiþ bid'at ehli gruplar içinde iddia ve söylemleri Din'in çizdiði çerçevenin dýþýna çýkanlar bulunduðu gibi, ayný durum günümüzde de söz konusu olabilir. Dolayýsýyla adý ne olursa olsun günümüz ehl -i bid'atý da iddia ve söylemlerinde hem dünyevî, hem de uhrevî bakýmdan bizim için büyük tehlikelerin adresidir.


Bugünkü Toplum Bünyemiz:

 

Kimin Akýntýsýna Kürek Çekiyoruz?

 

Yukarýda yer verdiðimiz tesbitler , birlik-beraberlik ruhunu yaþatmanýn dinî ve toplumsal açýdan önemini ortaya koymakta ise de, özellikle günümüzdeki duruma iliþkin ayrý bir fasýl açmamýz gerekiyor. Tefrikanýn, ayrýþmanýn ve bölünmenin, ‘özgürlük', ‘tercihlere saygý' gibi sloganlarla alabildiðine özendirildiði bir zaman diliminde yaþýyoruz.

 

‘Büyük aile' tipinden ‘çekirdek aile' tipine geçmemizde de, þefkat ve merhamet timsali aile büyüklerinin yerini sevgisiz büyüklerin, edep ve saygý örneði gençlerin yerini saygýsýz küçüklerin almasýnda da ayný hastalýk baþ rol oynuyor: Modernleþme.

 

“Ben siftah yaptým, öteki alýþveriþinizi de komþu bakkaldan yapýn.” diyebilen esnaf, iftar sofrasýna garibansýz oturmayan ev sahibi, ‘alan el' almakla rencide olmasýn ve ‘veren el' vermekle gurura, riyaya bulaþmasýn diye ‘sadaka taþý' uygulamasýný keþfeden toplum nerede þimdi? Ýzmit depreminin yaþattýðý acý ve ýzdýrabý , çocuk kaçýrmak, talan ve soygun yapmak için vesile edinenler bizim insanlarýmýz mýydý?

 

Þuurumuzu biraz uyanýk tuttuðumuzda fark etmekte gecikmiyoruz ki, bu aslýnda bize ‘dayatýlan' bir birey, aile ve toplum modelidir. Örnek aldýðýmýz toplumlarýn bildiði tek tarz budur ve biz onlar gibi olmaya karar verdiðimiz için bizi kendilerine benzetmek istemeleri gayet normal. Peki bize ne oluyor?

 

Sahip olduðumuz deðerler ve ait olduðumuz kültür ve medeniyet bize her zaman bir arada olmayý, birbirimize dayanarak ayakta durmayý öðretti. Biz bu sayede geçmiþte muhteþem medeniyetler kurduk, insanlýða insanlýk öðrettik.

 

Þimdi ayný ailenin bireyleri, ayný mahallenin sakinleri, ayný milletin mensuplarý ve ayný dinin baðlýlarý arasýndaki þu uçurumlara bir bakýn! Birbirimizle ayrýþmak ve gayrýlaþmak için adeta özel bir çaba sarf ediyor gibiyiz. Bu topraklar üzerinde yüzyýllar boyunca bir arada uyum içinde yaþayan bizler, “...Sizi kavimlere ve kabilelere ayýrdýk ki, tanýþasýnýz.” (Hucurat, 13) diyen bir Kitab'ýn müminleri olarak taþýdýðýmýz etnik ve kültürel farklýlýklarý birer ayrýþma unsuru deðil, kaynaþma vesilesi kýlmayý bildik.

 

Günümüzde birer ayrýþma ve parçalanma vesilesi olarak öne çýktýðý görülen etnik farklýlýklarýmýzýn, cemaat aidiyetlerimizin ve benzeri diðer ‘özel'liklerimizin aslýnda dozu iyi ayarlandýðý zaman birer toplumsal renklilik ve canlýlýk vesilesi olduðunu bilen bir geçmiþten geliyoruz. Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz'in , savaþlarda her kabileye ayrý bir sancak vererek farklýlýklarý tatlý rekabetlere dönüþtürdüðünü biliyoruz.

Kore savaþý sýrasýnda bir kýsým Batýlý devletlerin askerleri yanýnda bir miktar bizim askerimiz de Kuzey Kore'nin eline esir düþer. Bir süre sonra bu esirler serbest kalýr ve ülkelerine döner. Batýlý askerlerin, ülkelerine döndüklerinde psikolojik problemler yaþadýklarý gözlenir. Bu ülkeler konunun Türkiye boyutunu öðrenmek için uzmanlardan oluþan bir ekip kurarak ülkemize gönderirler. Kore'de esir kalmýþ askerlerimiz üzerinde yaptýklarý araþtýrmalar sonucunda, hayata hemen adapte olduklarýný ve herhangi bir psikolojik problem yaþamadýklarýný hayretle müþahede ederler. Elbette sebebi anlamakta da geç kalmazlar: Büyük aile modelinin saðladýðý dayanýþma ve paylaþma…

 

Bizler, gerçekten özel bir tarihin ve coðrafyanýn çocuklarýyýz. Böyle olduðumuz için de dost-düþman herkesin gözü tarih boyunca hep üzerimizde oldu. Tarihten tevarüs ettiðimiz tecrübeler, bize birlik-bütünlük ruhunun ne büyük badireler atlatmamýzý saðladýðýný yeterince öðretmiþ olmalý.

 

Ders alalým ki tarih bir daha tekerrür etmesin!

 

Kaynak: SEMERKAND DERGÝSÝ


radyobeyan