Sunnet'in Otoritesi.. By: ezzehraveyn Date: 13 Kasým 2009, 19:27:06
SÜNNET'ÝN OTORÝTESÝ
Ebubekir SÝFÝL
VUSLAT - Ocak 2007
Ýslam'ý ve Müslümanlar'ý tarihsel düþman olarak bellemiþ bulunan Batý'nýn, bu düþmaný ortadan kaldýrmak veya en azýndan etkisiz hale getirmek için tarih boyunca çeþitli yöntemler kullandýðýný, bu durumun günümüzde de aynen devam ettiðini ayrýca belirtmeye gerek yok.
Haçlý seferleri, fiilî iþgaller, sömürgeleþtirme, misyonerlik faaliyetleri ve nihayet Oryantalistler'in gayretleri, Batý'nýn Ýslam'ý çökertme emelini gerçekleþtirmek üzere uygulamaya koyduðu yöntemlerden belli baþlýlarýdýr.
Bu yazýnýn konusunu, bunlar arasýnda Oryantalistik yöntemin ilgi alanýna giren ve kaynaðýný orada bulan bir "problem" oluþturmaktadýr: Sünnet'in otoritesi ya da Hz. Peygamber (s.a.v)'in teþri (hüküm koyma) yetkisi.
Kur'an'ýn tefsiri, beyaný, hayata açýlýmý noktasýnda tek baðlayýcý merci Sünnet'tir ve bu, bizzat Kur'an tarafýndan ortaya konmuþ bir realitedir. Efendimiz (s.a.v)'e itaati ve ittibayý emreden, O'na muhalefetten sakýndýran Kur'an ayetleri bu hususu tartýþma götürmez bir kesinlikte ortaya koymaktadýr.
Bu noktayý bir-iki örnekle biraz açacak olursak;
Kur'an-Sünnet Ýliþkisi
Bu iliþkiyi þu þekilde baþlýklar altýnda tasnif edebiliriz:
1. Sünnet'in Kur'an'ý teyit edici özelliði.
Kur'an bir konuda hüküm getirir, Sünnet de o hükmü halin icaplarýna göre farklý þekillerde ifadeye koyar. Ancak burada Sünnet, Kur'an'ýn getirdiði hükmü teyit etmekten baþka bir fonksiyon icra etmez.
Bunun örneði, "Ey iman edenler! Mallarýnýzý aranýzda haksýz sebeplerle yemeyin. (Ancak) karþýlýklý rýzaya binaen yapýlan ticaret olursa baþka"[1] ayeti ile Efendimiz (s.a.v)'in þu hadisidir: "Bir müslümanýn malý, kendi gönül rýzasý olmadan (baþkasýna) helal deðildir." Bu hadisin, mezkûr ayetin getirdiði hükmü farklý bir þekilde ifade ve bu þekilde teyit ettiði açýktýr.
2. Sünnet'in Kur'an'ý beyan edici özelliði.
Kur'an'da açýklanyama ihtiyaç gösteren ayetler bulunduðu açýktýr. Bizzeat Kur'an bu noktayý þöyle ifade etmektedir: "Ey Resulüm! Cebrail sana vahiy getirdiði zaman) onu hemen ezberleyivermek için dilini kýmýldatma. Doðrusu o vahyolunaný sana ezberletmek ve okutturmak bize aittir. Öyleyse biz onu Cebrail'e okuttuðumuzda sen onun okunuþunu takip et (dikkatle dinle). Sonra onu beyan etmek de bize aittir."[2]
Burada Allah Teala, Kur'an ayetleri zýmnýnda ayrýca beyana ihtiyþaç gösterenler bulunduðunu ve o beyanýn da yine vahiyle Efendimiz (s.a.v)'e gösterileceðini ifade buyurmaktadýr.
Kur'an'ýn beyan edilmesi gereken ayetler ihtiva ettiði gerçeði bir diðer ayette de þöyle zikredilmektedir: "Sana da Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açýklayasýn; ta ki düþünüp anlasýnlar."[3]
Bir önceki ayette Kur'an ayetlerini beyan etme iþini bizzat Allah Teala tekeffül buyurmuþken, bu ayette beyan iþinin Efendimiz (s.a.v)'e ait bir görev olduðu belirtilmektedir. Acaba burada bir tezat yok mudur?
Bu soruya cevabýmýz "hayýr"dýr. Zira Efendimiz (s.a.v) aþaðýda ayrýntýlarýyla zikredeceðimiz gibi Kur'an'ý beyan ederken –haþa– kendiliðinden bir þey söylememekte, tam aksine, Kur'an'ý beyan sadedindeki Sünnet, vahiyle Efendimiz'e öðretilmektedir. Ancak bu vahiy kur'an dýþý bir vahiydir.
Bunun böyle olduðunu, yukarýda mealini zikrettiðimiz el-Kýyâme ayeti ortaya koymaktadýr. Zira o ayete yakýnda baktýðýmýzda þunu görüyoruz: Allah Teala, Kur'an ayetlerinin beyanýnýn kendisine ait olduðunu ifade buyurmaktadýr. Öyleyse Kur'an'ýn beyana ihtiyaç gösteren her ayetinin ya baþka bir ayet veya Kur'an dýþý vahiy tarafýndan yerine getirilmiþ olmasý gerekir. Birinci ihtimal tamamiyle geçersizdir. Zira Kur'an'ýn beyana muhtaç her ayetinin yine bizzat Kur'an'ýn baþka bir ayeti tarafýndan beyan edildiðini göremiyoruz. Aþaðýda zikredeceðimiz örnekler bunu açýk bir þekilde ortaya koymaktadýr.
Öyleyse Kur'an'ýn beyaný sadedinde varit olan sünnetlerin, Efendimiz (s.a.v)'e Kur'an dýþý (gayri metluvv) bir vahiyle iletildiðini söylemek zorundayýz. Aþaðýda zikredeceðimiz örnekler de zaten bu noktayý ayan beyan ortaya koymaktadýr.
Sünnet'in Kur'an'ý beyan edici özelliði teknik olarak birkaç þekilde gerçekleþmektedir.
A. Kur'an'ýn "mücmel" nasslarýný tefsir veya "müþkil" nasslarýný beyan eden sünnet.
Kur'an'da "Namazý kýlýn, zekâtý verin" buyurulduðu halde namazýn nasýl, ne zaman, ne miktarda kýlýnacaðý, zekâtýn kim tarafýndan, hangi mallardan, ne miktarda ve kimlere verileceði hususlarý açýklanmamýþtýr. Ýþte bütün bu ve benzeri hususlarýn beyaný Sünnet tarafýndan yapýlmýþtýr.
B. Kur'an'ýn umum ifade eden ayetlerini tahsis eden sünnet.
4/en-Nisâ; 23-4 ayetlerinde kendileriyle evlenilmesi haram olan kadýnlar zikredilmiþ ve sonunda da, "Bunlarýn dýþýndakiler size helal kýlýndý" buyurulmuþtur. Ancak Efendimiz, "Kadýn, halasý, teyzesi, erkek veya kýz kardeþinin kýzý üzerine nikâhlanamaz"[4] buyurmak suretiyle ayette geçen "bunlar dýþýndakiler" ifadesini tahsis etmiþtir.
C. Kur'an'ýn mutlak ayetlerini takyit eden sünnet.
Kur'an'da, "Hýrsýzlýk yapan erkek ve kadýnýn ellerini kesin"[5] buyurulmuþtur. Bu ayet "el kesme" iþini mutlak býrakmýþ, hangi elin, neresinden kesileceðini veya iki elin mi, yoksa bir elin mi kesileceðini ayrýca belirtmemiþtir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in uygulamasý, sað elin bilekten kesileceðini hükme baðlayarak bu ayetteký ýtlaký takyid etmiþtir.
3. Kur'an ayetini nesh eden sünnet.
Bu husus ulema arasýnda ihtilaflýdýr. Sünnet'in Kur'an'ý nesh edici özelliðinin bulunmadýðýný söyleyenler yanýnda, özellikle mütevatir sünnetin Kur'an ayetini nesh edebileceði görüþü Hanefîler tarafýndan benimsenmiþ ve þöyle örneklendirilmiþtir:
Kur'an'da, "Birinize ölüm geldiði zaman eðer bir hayýr (mal) býrakacaksa anaya, babaya, yakýnlara münasip bir þekilde vasiyette bulunmak Allah'tan korkanlar üzerine bir borçtur"[6] buyurulmak suretiyle vasiyetin, mal býrakacak kimse için bir yükümlülük olduðu belirtilmiþtir. Ancak Efendimiz (s.a.v), "Bilin ki Allah her hak sahibine hakkýný vermiþtir. Artýk mlirasçý lehine vasiyet yoktur"[7]
Keza Kur'an'da, "Ey iman edenler! Namaza kalktýðýnýz zaman…"[8] buyurularak namaza kalkýldýðý zaman abdest alýnmasý emredilmiþ ve abdestin nasýl alýnacaðý ayrýntýlý olarak belirtilmiþtir. Bir kýsým ulema, bu ayetin zahirinin her namaza kalkýldýðýnda abdest alýnmasýný gerektirdiði kanaatindedir. Ancak Sünnetbu hükmü nesh etmiþ ve bir tek abdest ile birkaç namazýn kýlýnabileceði hükme baðlanmýþtýr.
4. Kur'an'da yer almayan birtakým konularda hüküm koyan sünnet.
Kur'an-Sünnet iliþkisi baðlamýnda en fazla tartýþýlan nokta burasýdýr. Bir yaklaþýma göre Sünnet'in Kur'an'da yer almayan hükümler getirdiðini söylemek, Hz. Peygamber (s.a.v)'i –haþa– Allah Teala'ya ortak koþmak demektir. Hz. Peygamber (s.a.v) Allah Teala'nýn ortaðý deðil, elçisidir. Dolayýsýyla Sünnet'e böyle bir yetki tanýmak Hz. Peygamber (s.a.v)'e iftira olduðu gibi, ayný zamanda þirktir.
Bu yaklaþýmýn ciddiye alýnýr yaný bulunmadýðýný birçok yönden ortaya koymak mümkündür. Her þeyden önce þunu belirtelim ki, Sünnet'in Kur'an'da bulunmayan müstakil hükümler getirebileceðini/getirdiðini söyleyenler, bunu, Hz. Peygamber (s.a.v)'in –haþa– kendi arzusuna göre yaptýðýný söylememektedir. Bu türlü sünnetler de týpký Kur'an'ýn beyaný sadedinde varit olan sünnetler maddesinde belirttiðimiz gibi gayri metluvv (Kur'an dýþý) vahiyle sadýr olmaktadýr. Yani Kur'an ayetiyle bu türlü sünnetlerin kaynaðý birdir.
Kur'an'da Hz. Peygamber (s.a.v)'in Kur'an dýþýnda da vahiy aldýðýný gösteren ayetlerin bulunduðu vakýasý, bu söylediðimizi ispat eden en önemli delildir. Ezcümle Kur'an'da geçen "hikmet" kelimesinin Sünnet olduðunu birçok delil ortaya koymaktadýr. Ýkinci olarak 66/et-Tahrim, 3 ayeti Hz. Peygamber (s.a.v)'in Kur'an dýþý vahiy aldýðýný hiçbir tartýþmaya yer býrakmayacak açýklýk ve kesinlikte haber vermektedir:
"Peygamber, eþlerinden birine gizlice bir söz söylemiþti. Fakat eþi bu sözü baþkalarýna haber verip, Allah da bunu Peygamber'e açýklayýnca, Peygamber bir kýsmýný bildirip bir kýsmýndan da vaz geçmiþti. Peygamber bunu ona haber verince eþi, "Bunu sana kim bildirdi?" dedi. Peygamber, "Alîm ve Habîr olan Allah haber verdi" dedi."
Burada eþinin, Hz. Peygamber (s.a.v)'in kendisine verdiði sýrrý baþkasýna açýkladýðý belirtilmekte ve bunu da Allah Teala'nýn Efendimiz (s.a.v)'e bildirdiði açýkça belirtilmektedir. Oysa Hz. Peygamber (s.a.v)'in o eþinin o sýrrý baþkasýna söylediði hiçbir Kur'an ayetinde yer almamaktadýr. Dolayýsýyla bu haber Efendimiz (s.a.v)'e gayri metluvv bir vahiyle iletilmiþtir demekten baþka yol yoktur.
Sünnet'in vahiy kaynaklý olduðunu ortaya koyan bir diðer ayet de 8/el-Enfâl, 7 ayetidir: "Hatýrlayýn ki Allah size, iki taifeden birinin sizin olduðunu vahyediyorddu. Siz de kuvvetsiz olanýn sizin olmasýný istiyordunuz…"
Burada geçen "iki taife"den biri, Ebû Süfyân idaresinde Þam'dan gelmekte olan ticaret kervaný, diðeri ise Ebû Cehil komutasýndaki Kureyþ ordusudur. Ayetin konumuz açýsýndan önem arz eden yeri, iki taifeden birinin Mü'minler'e daha önce vaat buyurulduðunu belirtmesidir. Oysa Kur'an'ýn hiçbir ayetinde böyle bir vaat yer almamaktadýr. Dolayýsýyla söz konusu vaat, Kur'an dýþý bir vahiyle Efendimiz (s.a.v)'e iletilmiþ o da ashabýna bildirmiþtir.
Öte yandan Kur'an'da, "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin. Sizden olan emir sahiplerine de (itaat edin). Eðer bir þey hakkýnda anlaþmazlýða düþerseniz, onun çözümünü Allah'a ve Resulü'ne havale edin"[9] buyurulmuþtur.
Burada "itaat edin" emri Allah Teala için ayrý, Hz. Peygamber (s.a.v) için ayrý zikredilmiþ, bir diðer ifadeyle ikinci husus ile ilk husus atýf harfi ile birbirinden ayrýlmýþtýr. Lugat kaidesi, atýf harfi ile birbirinden ayrýlan hususlarýn birbirinden farklý olmasýný gerektirir. Dolayýsýyla Allah'a itaat ile Resul'e itaat, birbirine karýþtýrýlmamasý gereken hususlardýr. Allah Teala'ya itaat Kur'an'a itaat iken, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat Sünnet'e itaattir.[10]
Netice
Sünnet Kur'an'ýn –haþa– rakibi deðil, beyan ve tefsir edicisidir. Özellikle dinin tebliði ve Kur'an'ýn beyan ve tefsiri sadedinde varit olmuþ sünnetlerin vahiy kaynaklý olduðu vakýasý göz önünde bulundurulduðunda bu tür sünnetler ile Kur'an ayetlerinin kaynaðýnýn ayný olduðu sonucu kendiliðinden ortaya çýkmaktadýr.
Kur'an'ýn beyaný sadedinde varit olan ve hüküm bildiren sünnetlerin vahiy kaynaklý olduðu gerçeði kabul edilmeden saðlýklý bir Kur'an ve Sünnet tasavvuruna sahip olmak mümkün deðildir. Sünnet'i sadece Kur'an'da yer alan hükümlerin tefsiri sahasýyla sýnýrlandýrmak, her þeyden önce Kur'an'a aykýrý bir tutumdur. Zira Sünnet'in fonksiyonunun bu þekilde sýnýrlandýrýlabileceðini Kur'an'a dayanarak isbat etmek mümkün olmadýðý gibi, vakýa da bunun tersini göstermektedir.
Vahiyden aldýðý bu yetkiye istinadendir ki Sünnet, haram-helal konusunda olduðu gibi ibadetler ve muamelat sahasýnda da hüküm koyma mevkiindedir. Yukarýda zikrettiðimiz (kadýnýn, halasý, teyzesi, erkek ve kýz kardeþinin kýzý üzerine nikâhlanamayacaðýný belirten) hadis dýþýnda, mesela ehlî eþek etlerinin yenmesini yasaklayan hadis de ayný özelliktedir. Usul kitaplarýnda daha fazla örnek görülebilir.
Kur'an'ýn hangi hususlarý yer vermesi gerektiðini ve neleri ihtiva etmemesi icap ettiðini belirlemek bizlerin yetkisinde deðildir. Kur'an'da yer alan nice hükümler vardýr ki, Sünnet tarafýndan ortaya konanlardan daha az önemli olduðu kesindir.
Mesela yukarýda deðindiðimiz abdest ayeti böyledir. Bu el-Mâide ayetinde abdestin nasýl alýnacaðý neredeyse bütün detaylarý zikredilerek belirtilmiþken, namazýn nasýl kýlýnacaðý konusunda hiçbir izah yer almamaktadýr. Oysa abdest, namaz için teþri kýlýnan bir vasýtadýr ve kendisi müstakil bir ibadet deðildir. Böyle olduðu halde namaz hakkýnda Kur'an'da niçin izahat verilmediði sorusunun cevabý, Sünnet'in vahiy kaynaklý olduðu kabul edilmeden verilemez. Bu tarz pek çok mesele zikredilebilir.
Meselenin bir de þöyle bir boyutu var: Sünnet'in Kur'an'da yer almayan hükümler getiremeyeceðini söyleyenler, çoðunlukla Kur'an'ýn ihtiva etmediði hükümler ve durumlar hakkýnda içtihad yapýlmasýný hararetle savunanlardýr. Hatta bunlar içinde Kur'an'da yer alan hükümlerin dahi baðlayýcý olmadýðýný söyleyenler vardýr. Bu durumda hayatýn idamesi için yeni içtihadlar yapýlmasý zarureti doðmaktadýr.
Ancak bu durum þöyle bir netice doðurmaktadýr: Sünnet vahiy kaynaklý olduðu halde Kur'an'da bulunmayan hükümler getiremez; ama bizler içtihad ederek Kur'an'da bulunmayan konularda (hatta "tarihselcilere göre: Kur'an'ýn yer verdiði teþrii hükümler sahasýnda bile) içtihad ederek hüküm koyabiliriz, koymalýyýz.
Sonuçta Sünnet'ten esirgenen bir teþri yetkisi, kendisini içtihad aynasýnda gören herkese tanýnmýþ olmaktadýr. Bu da ayrý bir garabet olarak önümüzde durmaktadýr.
[1] 4/en-Nisâ, 29.
[2] 75/Kýyâme, 16-9.
[3] 16/en-Nahl, 46.
[4] el-Buhârî, "Nikâh", 27; Müslim, "Nikâh", 37.
[5] 5/el-Mâide, 38.
[6] 2/el-Bakara, 180.
[7] el-Buhârî, "Vesâyâ", 6; Ebû Dâvud, , "Vesâyâ", 6; Ýbn Mâce, , "Vesâyâ", 32.
[8] 5/el-Mâide, 6.
[9] 4/en-Nisâ, 59.
[10] Bu konuda daha ayrýntýlý bilgi için bkz. Abdülganî Abdülhâlýk, Hücciyyetu's-Sünne, 334 vd.; Ebubekir Sifil, Modern Ýslam Düþüncesinin Tenkidi, I, 34 vd.
radyobeyan