Makale Dünyasý
Pages: 1
Ibn Teymiyyenin Ilim Adami Kimligi ve Guvenilirligi.. By: ezzehraveyn Date: 11 Kasým 2009, 12:45:56
ÝBN TEYMÝYYE’NÝN ÝLÝM ADAMI KÝMLÝÐÝ VE GÜVENÝLÝRLÝÐÝ

-ÝBN ARABÝ MUDAFAASI-


 

Recep YILDIZ

Alim, “alamet” ve “alem” kelimeleri ile ayný kökten türemiþtir. Alamet insanlara çöllerde yönlerini gösteren iþaret, iki araziyi birbirinden ayýran gösterge; alem ise dað ve bayrak gibi anlamlara gelir.[1] Alim, alamet/gösterge gibi insanlara yönlerini gösterir, helal ve haram sisteminin sýnýrlarýný çizer, bayrak gibi de durulmasý gereken yeri iþaret eder. Dað anlamýna gelen alem kelimesi teþbih yoluyla alimler için de kullanýlýr. Nasýl alem/dað yeryüzünün hareket ve temayülüne engel oluyorsa ümmetin arasýnda ki alimler de onlarýn sapma ve inatlarýna mani olurlar.[2]

Ýnsanlarýn hedeflerine ulaþabilmeleri için alemlerin ne anlam ifade ettiklerini bilmeleri gerekir. Aksi bir durum yönlerini kaybetmelerine, yakýnlaþtýklarýný zannettikleri anda uzaklaþmalarýna yol açabilir. Onlara rehberlik eden alimlerin bilinirlikleri de en az alemler kadar önemlidir. Zira Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve selem) kötü niyetli alimlerin insanlarý saptýracaklarýný ifade etmektedir. Bu yüzden usul-ü fetva kitaplarýnda bir alimin fetvasý ile amel etmenin þartlarý sayýlýrken kimlik bilgilerinin bilinmesi de zikredilmektedir. Nitekim adý meþhur olmasýna raðmen biyografisi meçhul kalan “Molla Miskin”in fetvalarýyla amel edilmemiþtir.

Alim, sözleriyle olduðu kadar ameliyle de insanlara rehberlik etmelidir. Onu filozof ya da ideologtan ayýran temel özellik söylediklerini yaþamasýdýr. Kendine mübah gördüðünü baþkasýna mübah, kendi için helal addettiðini baþkasý için de helal kabul eder.

Alim, ilmi ilahi bir emanet olarak telakki eder. Batýl tevillerden uzak durur. Ýnsanlarýn yanlýþ bilgilendirilmeleri söz konusu olduðunda azimetle amel ederek sahih bilginin tahrif edilmesine engel olur.

Alimin ilme sadýk kalmasýnýn farklý tezahürleri vardýr. En belirgin olanlarý ise bildikleri ile amel etmesi, tahriften uzak durmasý, yanlýþ olduðuna inandýðý meseleleri tashihi ve ihlal edilen bir hakký müdafaa etmesidir.

Ýslam tarihinde alimler arasýnda akdedilen münazaralara ve karþýlýklý kaleme alýnan reddiyelere bakýldýðýnda ilme sadakatin tezahürleri belirgin bir þekilde hissedilir. Onlar muhataplarýnýn neyi, nasýl, niçin ve hangi þartlar altýnda söylediklerini önemsemiþ ve tenkit ettikleri þahýslarýn ifadelerini sözün söylendiði baðlamý esas alarak deðerlendirmiþlerdir. Farklý bir meþrebe müntesip olsa dahi muhatabýnýn söz ya da metnini deðiþtirmeden nakletmeye özen göstermiþlerdir.

Ýlim esas itibariyle “mevhibe-i rahmani” olduðundan büyük alimler basit kabul edilebilecek meseleleri bazen bilemeyebilirler. Bu durumda kitaplara sehven yanlýþ bilgiler derc edilmiþse tenkit ve münazaralar “zuhul” ya da “sebk-ý kalem” olan bu tür ifadelerin ayýklanmasýna imkan verir. Bu yüzdendir ki ilmi geleneðimiz münazaralarý hakikatin ortaya çýkmasýna fýrsat hazýrlayan sebepler olarak deðerlendirmiþtir.

Her asýrdaki birkaç tenkit ve münazara istisna edilirse bu tür ameliyeler ilim dünyasý için müsbet neticelerle sonuçlanmýþtýr. Ýstisnalara gelince, bunlarýn bir kýsmý zýndýklara diðer bir kýsmý ise müslüman alimlere aittir. Ýslam tarihinde meydana gelen fikri ya da içtimai krizlerin oluþum safhalarýnda etkin olarak yer alan zýndýklar müslüman kimliði altýnda özellikle nüfuz sahibi alimlerin metinlerini tahrif etmiþ sonrada onlar üzerine tekfir içerikli reddiyeler yaz(dýr)mýþlardýr. Böyle bir usul benimsemelerinin arka planýnda, insanlarý onlarýn adlarýyla sapýklýða sürüklemek ve sevenlerinin zihinlerinde þüpheler uyandýrmak vardýr. Nitekim Ahmed b. Hanbel ölüm hastalýðýnda iken yastýðýnýn altýna hileyle sapýk akidevi görüþleri ihtiva eden bir metin koymuþlardýr. Eðer yetiþmiþ talebeleri Onun saðlam akidesini bilmemiþ olsalardý yastýk altýnda bulduklarý metinle pekala yanlýþ bir yol benimseyip günaha saplanabilirlerdi. Ayný þekilde Mecduddin Fîruzâbâdi adýna Ebu Hanife’yi ret ve tekfir eden bir kitap uydurup Ebu Bekir el-Hayyad’a sunmuþlardýr. Eseri mutalaa eden el-Hayyad Þeyh Mecduddin Fîruzâbâdi’yi yeren bir açýklama kaleme alýp Ona göndermiþtir. Fîruzâbâdi, el-Hayyad’a þunlarý söylemiþtir: “Eðer bu kitap seni günaha sürükleyecekse hiç bekleme onu yak. Zira o düþmanlara ait olan bir iftiradýr. Ben Ebu Hanife’nin büyüklüðünü takdir edenlerden biri olduðum gibi O’nu anlatan bir ciltlik eser de telif ettim.” Zýndýklar Ýmam Gazali’nin “Ýhya”sýna da bazý meseleler eklemiþlerdir. Bu yüzdendir ki Kadý Iyaz elde ettiði bir Ýhya nüshasýnýn yakýlmasýný emretmiþtir. Ýmam Þa’rani “el-Bahru’l-Mevrud” adlý kitabýnýn benzer bir kaderi paylaþtýðýný söylemektedir.[3]

Zýndýklar tarafýndan eserleri üzerinde en fazla tahrifat yapýlan müelliflerin baþýnda Ýbn Arabi gelmektedir. Fütuhat-ý Mekkiyye ve Fususu’l-Hikem baþta olmak üzere bir çok eserine zýndýklar tarafýndan ilaveler yapýlmýþtýr. Konu ile alakalý Ýmam Þa’rani þöyle bir hadise nakletmektedir. Yahya b. Muhammed el-Maðribi ile karþýlaþýnca Ona “Fütuhat”taki Ehl-i Sünnet akidesine uymayan bazý konularý sordum. El-Maðribi Ýbn Arabi’nin Konya’da kendi el yazýsý ile kaleme aldýðý metinle karþýlaþtýrdýðý bir nüshayý çýkardý; Fütuhat’ý ihtisar ederken gördüðüm ve tereddüt edip metinden çýkardýðým yanlýþ fikirlerin hiç birisi el-Maðribi’nin nüshasýnda yoktu.[4]

Ýbn Arabi üzerine yapýlan tenkitlerin bir çoðu ya tahkik edilmeyen bu tür nüshalar esas alýnarak kaleme alýnmýþ ya da tasavvuf karþýtlarýnýn hezeyanlarý doðrultusunda telif edilmiþtir. Her iki usul de alim kelimesini gerçek anlam örgüsünden uzaklaþtýrmaktadýr.

Bu makalede bir çok muasýr alim tarafýndan “imam” kabul edilen ve mezhepler arasý icmaya aykýrý konularda görüþleri tercih edilen Ýbn Teymiyye’nin, Ýbn Arabi tenkidinde benimsediði yaklaþýmý ve “alim” kelimesine liyakat derecesini tahlil edeceðiz. Makale Ýbn Teymiyye’nin Ýbn Arabi’yi tenkit ederken en fazla tekrar ettiði üç konu üzerinde yoðunlaþacaktýr.



Hatemü’l-evliya

Ýddia

Ýbn Teymiyye eserlerinde hatemü’l-evliya (velilerin sonuncusu)-hatemü’l-enbiya (nebilerin sonuncusu) bahsini iþlerken þunlarý söylemektedir: Hatalý bir topluluk son nebinin diðer bütün nebilerden daha üstün olduðuna bakarak son velinin de bütün velilerden üstün olduðunu iddia etmektedir. Ýslam’ýn erken asýrlarýnda kullanýlmayan “son veli” kavramý ilk defa Muhammed b. Ali el-Hakim et-Tirmizi tarafýndan telaffuz edilmiþtir. Daha sonra bir gurup sufi Allah Teala’yý bilme noktasýnda son velinin son peygamberden daha üstün olduðunu iddia etmiþtir. Þeriat’a, akla, bütün nebi ve velilere muhalefet eden bu iddiayý Ýbn Arabi “Fütuhat” ve “Fusus”ta savunmuþtur.[5]

Bu anlayýþý benimseyen insanlarýn küfrü, Yahudi ve Hristiyanlarýn hatta Arap müþriklerin küfründen daha ileri derecedir.[6]


Gerçek

“Hatemü’l-evliya”yý “hatemü’l-enbiya”dan daha üstün görmekle itham edilen Ýbn Arabi, atýfta bulunulan eseri Fütuhat’ta nebi ve veli kavramlarý ile alakalý þunlarý söylemektedir: Allah Teala her cinsten bir çeþidi, her çeþitten de bir þahsý seçmiþtir. Buna göre insanlar arasýndan müminleri, müminlerden evliyalarý, evliyalardan enbiyalarý, enbiyalardan da resulleri seçmiþ sonrada onlarýn bir kýsmýný diðerlerinden daha üstün kýlmýþtýr.[7]

Ýbn Arabi’ye ait olan bu ifadeler açýkça Peygamberlerin velilerden üstün olduklarýný belirtmektedir.

Ýbn Arabi velilerin yetersiz, peygamberlerin ise kamil insanlar olduklarýný anlatýrken þöyle demektedir: “Sufiler haber verdikleri makam ve halleri bizzat yaþamayý þart koþarlar. Bu noktada ne bizim, ne dýþýmýzdakilerin, ne de peygamber olmayan kiþilerin bir tecrübesi vardýr. Ulaþmadýðýmýz bir makam ya da tecrübe etmediðimiz bir hal hakkýnda ne ben ne de benim dýþýmda Allah Teala’nýn kendilerine þeriat verdiði peygamberlerden baþka birisi konuþabilir. Bu hususta konuþmak haramdýr.[8]

Fütuhat’ýn ilgili bölümlerinde sürekli peygamberlerin üstünlüklerine vurgu yapan Ýbn Arabi bir baþka yerde þöyle der: “Bir gün, içerisinde sufilerin de yer aldýðý bir mecliste hazýr bulundum. Birbirlerine ‘Musa –aleyhisselam- hangi makamda Rabbini görmeyi istemiþti.’ diye soruyorlardý. Birisi þevk makamýnda iken görmeyi istediðini söyledi. Onlarýn bu tür konuþmalarý üzerine þöyle dedim: ‘Böyle yapmayýn! Yolun aslý þudur; velilerin ulaþtýklarý en son nokta nebilerin baþlangýç noktalarýdýr. Veli, þeriat sahibi peygamberlerin hallerinden hiç birisini yaþamamýþtýr. Bu yüzden biz ancak yaþadýklarýmýzý anlatabiliriz. Resul ve nebi deðiliz dolayýsýyla Musa aleyhisselamýn hangi makamda iken Allah Teala’yý görmek istediðini bilemeyiz.’”[9]

Ýbn Arabi, Ýbn Teymiyye tarafýndan atýfta bulunulan eseri Fütuhat’ta peygamberlerin insanlýk aleminin en üstün varlýklarý olduklarýný, velayet makamýnýn en son basamaðýnýn nübüvvet makamýna baþlangýç olabileceðini, yalnýz peygamberlere malum olacak konularda velilerin sükut etmeleri gerektiðini söylemektedir. Bu durumda Ýbn Teymiyye’ye ait olan “Ýbn Arabi son velinin son peygamberden üstün olduðunu söylemektedir.” Ýddiasý iftira olmaktan öte hiçbir anlam ifade etmemektedir.



Ovgu Tenkin

Ýddia

Ýbn Teymiyye bir kýsým insanlara þeytan ve cinlerin geldiklerini, onlarýn ise bu gelenleri melek zannedip sözlerine itibar ettiklerini söylemektedir. Bu tür insanlara ulaþan bilginin kaynak deðeri ile alakalý þu ayeti delil olarak kullanýr: “Þeytanlar kendi dostlarýna sizinle mücadele etmeleri için mutlaka fýsýldarlar.”[10]

Ýbn Teymiyye, Ýbn Arabi’nin þeytanýn kendisine fýsýldadýðý ruhlardan olduðunu bu yüzden peygamberlere muhalefet ettiðini iddia etmektedir. Fütuhat ve Fusus baþta olmak üzere Ýbn Arabi’nin bütün eserlerini ilhadi görüþlerin mahþeri olarak niteleyen Ýbn Teymiyye iddiasýný þu ifadelerle teyit etmeye çalýþýr: “Ýbn Arabi, Nuh ve Hud aleyhimasselamýn kavimleri ile Firavun ve diðer kafirleri övmekte[11] buna mukabil Nuh, Ýbrahim, Musa, Harun ve diðer rasullere ise isyan etmektedir. Yine Cüneyd b. Muhammed, Sehl b. Abdillah et-Tüsteri gibi müslümanlar arasýnda saygýnlýklarý ile bilinen meþayýhý yermekte, Hallac gibi yerilenleri övmektedir.[12]

Ýbn Teymiyye, Ýbn Arabi’nin gerçekte peygamberlik iddiasýnda bulunmak istediðini fakat bunun imkansýz olduðunu fark edince son veli olarak ortaya çýktýðýný iddia etmektedir. Ona göre Ýbn Arabi, son velinin Allah Teala’yý bilme noktasýnda son nebiden daha üstün olduðunu savunmaktadýr. Çünkü son veli bilgiyi peygambere vahiy getiren meleðin aldýðý yerden almaktadýr.[13]



Gerçek


Ýbn Arabi’nin eserlerine bakýldýðýnda söz konusu iddialarýn tam aksini söylediði görülmektedir:

Ýbn Teymiyye Ýbn Arabi’ye gelen ilhamlarý þeytanýn dostlarýna yaptýðý fýsýldamalara benzetmektedir. Gerçekte ise ilham kalpte oluþan ve kiþiyi amel etmeye sevkeden bir çeþit bilgidir. Ýlhamýn meþruiyeti ise Kur’an ve Sünnet’le sabittir. Buna raðmen Ýbn Teymiyye bir müslümanýn kalbinde oluþan bilgiyi tereddütsüz þeytanýn ilkasýyla eþdeðer görmektedir. Bu bakýþ açýsýnýn temelinde bütünüyle “ilham” realitesini reddetmek varsa meþruiyeti Kur’an-ý Kerim’le sabit olan bir olguyu inkar etmek imani açýdan ciddi bir problemdir.

Ýbn Arabi’nin Firavun ve benzeri kafirleri övdüðü iddiasý gerçeklere aykýrýdýr. Zira O el-Fütuhat’ýn 62. babýnda Fravun’un akibetiyle alakalý þöyle demektedir: “Fravun ebediyen cehennemde kalacak ateþ ehlindendir.” Ýbn Arabi’nin el-Fütuhat’ý vefatýndan üç yýl önce kaleme aldýðý yani son eserlerinden olduðu düþünüldüðünde[14] Onun, hayatýnýn ilk yýllarýnda olduðu gibi son dönemlerinde de Firavun’un kafir olarak öldüðünü ikrar ettiði kesinleþmiþ olur.

Ýbn Arabi’nin peygamberleri tenkit ettiði ifadesinin de doðruluk payý yoktur. Zira Ýbn Teymiyye’nin atýfta bulunduðu el-Fütuhat’ta Ýbn Arabi Resulleri övmekte, onlarý anarken saygýlý bir dil kullanmayý tenbih etmektedir: “Vaizler Allah Teala’dan korkmalý, ondan haya etmeli ve ne söylediðini bilmelidirler. Vaazda felaketlerden uzak durmalýdýrlar. Melekler, peygamberlerle alakalý kýssalarý bildiklerinden Allah Teala ve onlar hakkýnda uygunsuz ifadeler iþitince rahatsýz olurlar. Nitekim Allah Resulü sallallahu aleyhi ve selem, bir kul yalan konuþtuðunda meleðin gelen pis kokudan dolayý o kiþiden otuz mil kadar uzaklaþtýðýný haber vermektedir.

Meclisinde meleklerin hazýr bulunduðunu bilen vaiz, doðru bilgiyi araþtýrmalý ve Allah Teala’nýn övgüsüne nail olan peygamberler hakkýnda tarihçilerinin Yahudilerden naklettikleri meselelere iltifat etmemelidir. Müfessirler þöyle-böyle dedi diyerek de bu ifadeleri Kur’an-ý Kerim’in tefsirinde kullanmamalýdýr.

Hz. Yusuf ve Davud’un kýssalarýný tefsir ederken “Allah’ýn eli baðlýdýr.”[15] diyerek Cenab-ý Hakk’a iftira eden Yahudilerden yapýlan asýlsýz rivayetleri ve Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem hakkýndaki fasit tevilleri tercih etmemelidir. Þayet meclisinde bu tür ifadeleri söylerse melekler ondan nefret eder ve uzaklaþýrlar.

Yahudilerin peygamberler hakkýndaki iftiralarýný tekrar eden kiþileri cehalet istila ettiðinden Allah Teala’nýn deðil de Yahudilerin sözlerini nakletmektedirler. Vaizler her þeyden önce peygamberlerin saygýnlýðýný korumalý ve Allah Teala’ya iftirada bulunmaktan haya etmelidirler.[16]

Yukarýdaki satýrlar Ýbn Arabi’nin peygamberlerin hukukuna ne derece önem verdiðini gözler önüne sermektedir. Onun ifadeleri Ýbn Teymiyye’nin iddialarýndan hem lafýz hem de mana olarak uzaktýr. Bu durumda Onu Firavun’u öven buna mukabil peygamberleri yeren bir müellif olarak takdim etmek apaçýk gerçekleri tahrif etmektir.

Müslümanlar katýnda saygýn bir yere sahip olan Cüneyd ve Sehl b. Abdillah et-Tüsteri gibi selef alimlerini yerdiði iddiasýna gelince bu da doðru deðildir. Zira Ýbn Arabi’nin eserleri bunun zýddý beyanlarla doludur. O, bu iki zatýn adýnýn geçtiði her yerde onlarý övmektedir. Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellemin hallerini ve ilminde mevcut olan sýrlarý muhafaza eden alimleri anlatýrken Ali b. Ebi Talib, Ýbn Abbas, Selman gibi sahabilerden sonra Þeyban-ý er-Rai gibi mutasavvýflarý sayar ardýndan da Cüneyd ve et-Tüsteri’nin adýný zikreder. Ýbn Arabi’ye göre Cüneyd ve et-Tüsteri, sahabe kuþaðýnda Hz. Ali ve Ýbn Abbas gibi alim sahabilerle temsil edilen Allah Resulü’nün halini koruma, ledünni ilme ve ilahi sýrra muhatap olma özelliðini devam ettiren büyük þahsiyetlerdendir.[17]

Ýbn Arabi, Cüneyd ve et-Tüsteri’yi Hz. Ali gibi büyük sahabilerin takipçileri olarak görür. Bu, bir müslüman için büyük bir övgüdür. Ýbn Arabi telif ettiði diðer eserlerinde de Cüneyd ve et-Tüsteri’nin adýný hep hayýrla yad eder.

Hallac-ý Mansur (v. 309/922) meselesine gelince, Ýbn Arabi, Ýbn Teymiyye’nin iddia ettiði gibi Onu övmemiþtir. Bilakis Hallac hakkýnda tevakkufta bulunmuþ, durumunu Allah Teala’ya havale etmiþtir. Ayrýca Onun ilmi meselelerde sözü delil kabul edilecek birisi olmadýðýný da söylemiþtir.[18] Bu yaklaþýmda ne övgü ne de eleþtiri vardýr. Kaldý ki Hallac kendi devrinden sonra gelen bir çok alim tarafýndan müdafaa edilmiþ Gazali, Razi, Kemalpaþazade gibi muhakkýk alimler Onun masum olduðunu belirtmiþlerdir.

Vahdet-i Vucud

Ýddia
Ýbn Teymiyye’nin Ýbn Arabi’yi tenkit ederken adeta bir slogan gibi sürekli tekrar ettiði bir konu var ki o da, vahdet-i vucut meselesidir. Israrla Ýbn Arabi’nin “sonradan olan bir þeyin mevcudiyetinin Allah Tela’nýn varlýðýnýn aynýsý olduðunu”[19] söylediðini iddia etmektedir. Ýbn Arabi düþüncesini benimseyen Müslümanlarý, “sapýk olmalarýna raðmen” Mutezile müntesiplerinden daha hayýrsýz gören Ýbn Teymiyye onlarý “Kur’an’ý Kerim’i þirk kendi sözlerini ise tevhit”[20] kabul eden mülhitler olarak niteler.

Ýbn Teymiyye “Mecmuu’l-Fetava” baþta olmak üzere hemen her eserinde Ýbn Arabi’nin Allah Teala’yý mevcudatýn aynýsý kabul ettiði ve ondan baþka varlýk tanýmadýðýný iddia etmektedir.

Ýbn Arabi’ye isnat ettiði “Ondan baþka varlýk yoktur.” görüþünü açýklarken þunlarý söyler. O, bu ifadeyi Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem’in “sözlerin en doðrusu þair Lebid b. Rebia’nýn ‘Dikkat edin Allah Teala’dan baþka her þey batýldýr/yok olacaktýr.” þiirinde ve “Onun zatýndan baþka her þey yok olacaktýr.”[21] ayetinde olduðu gibi eþyanýn varlýk ve idaresinin Allah Teala’nýn emriyle olduðu anlamýnda kullanmamýþtýr. Eðer Ýbn Arabi ve müntesipleri bu manayý kasdetmiþ olsalardý bu doðru bir anlama (eþ-þuhudu’s-sahih) olurdu. Fakat onlar Allah Teala’nýn mevcudatýn aynýsý olduðunu iddia etmektedirler. Bu ise küfürdür.[22]



Gerçek


Ýbn Teymiyye’nin Ýbn Arabi hakkýnda söylediði ifadeler hata ve intihallerle doludur. Nitekim Ýbn Arabi kendisine isnat edilen “sonradan olan bir þeyin mevcudiyetinin Allah Tela’nýn varlýðýnýn aynýsý olduðu” iddiasýnýn tam aksini söylemektedir: “Alem’in Allah Teala’nýn dýþýndaki þeylerden ibaret olduðunu” bildiren Ýbn Arabi, varlýklara ait hakikatlerin deðiþmesinin de imkansýz olduðuna vurguda bulunur. Buna göre “kul, kul, Rabb, Rabb, Hakk, Hakk, yaratýlmýþ da yaratýlmýþ olarak kalýr.”[23] Yani insanýn Allah Teala ile birleþmesi ya da beþeriyetten uluhiyete dönüþmesi imkansýzdýr.

Yine Fütuhat’ta “hiçbir surette yaratýlmýþla yaratýcýnýn birleþemeyeceðini, kulun kul Rabb’ýn da Rabb olarak kalacaðýný” belirtmektedir.[24]

Burada ilginç olan bir baþka husus Ýbn Teymiyye’nin Ýbn Arabi’de olduðunu iddia ettiði düþünceyi çürütürken kullandýðý delillerin tamamýnýn Ýbn Arabi’ye ait olmasýdýr. O sadece Ýbn Arabi’ye ait olan metinde geçen ayet ve hadisin yerini deðiþtirmiþtir. Konuyla alakalý Ýbn Arabi’nin metni þu þekildedir:

“Âlem, Allah Teala dýþýndaki þeylerden ibarettir. Var olsun ya da olmasýn varlýðý mümkün olan her þey, tabiatý itibariyle vacibu’l-vucut olan Allah Teala’yý bilmenin alametidir. Zira âlemin hakikati onun yok olacak bir araz olduðunu göstermektedir. Nitekim “Onun zatýndan baþka her þey yok olacaktýr.”[25] ayeti ile Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem’in “Arabýn söylediði en doðru þiir þair Lebid’in ‘Dikkat edin Allah Teala’dan baþka her þey batýldýr.” hadisi de âlemin yok olacaðý gerçeðini belirtmektedir.”[26]

Ýbn Teymiyye Ýbn Arabi’nin metnindeki ayet ve hadisin yerini deðiþtirmek bir de vakýayý “eþ-þuhudu’s-sahih” olarak isimlendirmekten baþka bir þey yapmamýþtýr. Bu durum açýkça göstermektedir ki Ýbn Teymiyye Ýbn Arabi’nin konuyla alakalý metnini okumuþ, Onun ifadelerini kendine mal ederek Ona söylemediði hezeyanlarý isnat etmiþtir.

Sonuç

Ýbn Teymiyye’nin akide açýsýndan problemli gördüðü ve bu yüzden orantýsýz bir þekilde tenkit ve tekfir ettiði Ýbn Arabi’nin metinleri ile Onun iddialarý arasýnda yaptýðýmýz bu küçük mukayese göstermektedir ki Ýbn Teymiyye’nin tenkitleri gerçeði yansýtmamaktadýr. Bu durumda üç ihtimal ortaya çýkmaktadýr; ya Ýbn Teymiyye okuduðunu anlayamamakta ya Ýbn Arabi düþmanlarýnýn iftiralarýný tahkik etmeden alýp-kullanmakta ya da Onun eserlerini okumasýna raðmen ifadelerini çarpýtmaktadýr.

Bu üç ihtimalden sadece birisinin gerçek kabul edilmesi dahi, Ýbn Teymiyye’nin ilim adamý kimliðini yaralamakta ve güvenilirliðini ortadan kaldýrmaktadýr.

Ýhtimaller tek tek tahlil edildiðinde þunlar söylenebilir: Ýbn Teymiyye’nin yetiþtiði ortama ve verdiði eserlere bakýldýðýnda okuduðunu anlamamasýný farz etmek düþük bir ihtimaldir. Ýbn Arabi’nin eserlerini tahkik etmeden tenkit etmesine gelince, Þeyh-i Ekber’den her söz ediþinde yukarýda tahlil edilen üç ana konuyu ayný ifadelerle sloganvari tekrar etmesi bu ihtimali güçlendirmektedir. Okuduðu metinleri önce tahrif edip sonra muharref hallerini tenkit etmesine gelince bu, ihtimalden öte bir realitedir. Çünkü Ýbn Teymiyye “mülhit” olarak markaladýðý insanlarý maþer-i vicdanda mahkum edebilmek için her türlü yolu kullanmayý –adeta- meþru kabul etmektedir. Ýbn Arabi metinlerini tahrif edip sonra tenkit etmesinde bu kabulün etkisi inkar edilemez.

Benimsediði usul ve hadiselere yaklaþým tarzý itibariyle bakýldýðýnda Ýbn Teymiyye’nin seleficiliði ile ulemanýn usul ve üslubu arasýnda tevhit kabul etmez farklar vardýr. Bu durumda Onun için insanlara doðru bilgiyi aktaran bir bilgi kaynaðý, sapmalarýna mani olan bir yol gösterici gibi anlamlara gelen alim ünvanýný kullanmak güç bir hal almaktadýr. Zira O doðrudan ziyade yanlýþ bilgiye kaynaklýk yapmaktadýr.

Ýbn Teymiyye ile baþlayan anlayýþýn müntesipleri, geçtiðimiz yüzyýlda “hareket” çapýnda temsil imkanýna ulaþmýþ, günümüzde ise Sünnet ve Cemaat akidesine sahip alimleri þirk ve küfürle itham eder bir iþleve kavuþmuþlardýr. Yeni selefiler olarak adlandýrýlabilecek bu grup Ýbn Teymiyye gibi tahkik edilmeyen bilgilerle kendileri dýþýndaki her alimi bidat, þirk ve küfürle itham etmektedir.

“Ehl-i Sünnet” akidesine sahip alimleri “ehl-i zeyð” olarak tanýtan grup, insanlarýn doðru bilginin kaynaðýna ulaþmalarýna engel olmaktadýr. Günümüz akademisyenlerinin zihinlerinde oluþan istifhamlarýn önemli bir bölümü söz konusu grubun bilgi tahrifatý ile yakýndan iliþkilidir.

Modern dünyada yeni bir Ýslami Duruþ belirleme gayreti içerisinde olan selefi ve modernistlerin Ýbn Teymiyye’yi müslümanlar için yol gösterici addetmeleri ya da Ýslam toplumunun yüzyüze olduðu çaðdaþ sorunlarýn giderilmesinde referans kabul etmeleri, çözüm bekleyen sorunlara yenilerini eklemekten baþka bir anlam ifade etmeyecektir.

Her þeyin en doðrusunu Allah Teala bilir.



--------------------------------------------------------------

[1] Muhibbuddin Seyyid Muhammed Murtaza ez-Zebidi, Tacu’l-Arus min Cevahiri’l-Kamus, Beyrut, 1994, XVII, 498.

[2] Bedruddin el-Ayni, el-Binaye Þerhu’l-Hidaye, Beyrut, 2000, I, 113.

[3] Abdulvahhab b. Ahmed eþ-Þa’rani, el-Yavakýt ve’l-Cevahir, Beyrut, 2003, s. 16.

[4] Bkz. eþ-Þa’rani, a.g.e., s. 16; eþ-Þa’rani Fütuhat’ý, “Levakýhu’l-Envari’l-Kudsiyye” ve “el-Kibritu’l-Ahmer” adlarýný taþýyan iki ayrý kitapta ihtisar etmiþtir.

[5] Ebu’l-Abbas Takýyyüddin Ahmed b. Abdilhakim Ýbn Teymiyye, el-Furkan beyne Evliyai’r-Rahman ve Evliyai’þ-Þeytan, Beyrut, 2003, s. 102

[6] Ýbn Teymiyye, el-Furkan, s. 107.

[7] Ebu Bekir Muhyiddin Muhammed Ýbn Arabi, el-Fütuhatü’l-Mekkiyye, Beyrut, ty., I, 465.

[8] Ýbn Arabi, a.g.e., II, 24.

[9] Ýbn Arabi, a.g.e., II, 51.

[10] Kur’an, En’am(6): 121

[11] Bkz. Ýbn Teymiyye, Kitabu’r-Redd ala’l-Mantýkýyyin, Beyrut, 2005, s. 226.

[12] Ýbn Teymiyye, el-Furkan, 120-121.

[13] Ýbn Teymiyye, Kitabu’r-Redd, s. 347.

[14] Þa’rani, el-Yevakit, s. 25.

[15] Kur’an, Maide(5): 64.

[16] Ýbn Arabi, a.g.e., II, 256.

[17] Ýbn Arabi, a.g.e., I, 151.

[18] Ýbn Arabi, a.g.e., IV, 328.

[19] Ýbn Teymiyye, el-Furkan, 122.

[20] Ýbn Teymiyye, el-Furkan, 123.

[21] Kur’an, Kasas(28): 88.

[22] Ýbn Teymiyye, Mecmu’u’l-Fetava, Beyrut, ty., X, 342.

[23] Ýbn Arabi, a.g.e., II, 371.

[24] Ýbn Arabi, a.g.e., III, 377.

[25] Kur’an, Kasas(28): 88.

[26] Ýbn Arabi, a.g.e., III, 443.


radyobeyan