Ibn Teymiyye ve Ibnul Kayyimin Cehennemin ebediligi.. By: ezzehraveyn Date: 10 Kasým 2009, 01:06:16
ÝBN TEYMÝYYE VE ÝBNU'L-KAYYIM'IN CEHENNEM'ÝN EBEDÝLÝÐÝ
MESELESÝNDEKÝ GÖRÜÞÜNÜN TESBÝTÝ
EBUBEKÝR SÝFÝL
Þeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhumun, Cehennem azabýnýn kâfir ve müþrikler için ebedi deðil geçici olduðunu savunan Kazan'lý Musa Carullah Bigiyef'e[1] reddiyesinden[2] sonra bu batýl davanýn Kur'an ile temellendirilmesinin mümkün olmadýðý, en küçük bir þüpheye mahal býrakmayacak tarzda tescillenmiþti.[3]
Ancak mezkûr reddiye, bütün ihtiþam ve nefasetine raðmen, Cehennem azabýnýn kâfir ve müþrikler için ebedi olmadýðýný savunanlarýn ileri sürdüðü merviyyat üzerinde –son derece isabetli tesbitler sunmakla birlikte– alabildiðine kýsa durduðu için, meselenin bu yönü bakýmýndan takviyeye muhtaçtýr. Hemen aþaðýda deðinileceði üzere konunun bu yönünü de Muhammed b. Ýsmail es-San'ânî, Ref'u'l-Estâr isimli eseriyle büyük ölçüde ikmal etmiþtir..
Bu yazýnýn amacý ise, Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'ýn, kâfir ve müþrikler için Cehennem azabýnýn ebedi olmadýðý görüþünü benimseyip benimsemediði tartýþmasýný bir sonuca baðlamaktýr.[4]
Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'ýn konuyla ilgili görüþü
"Ýbnu'l-Vezîr" diye bilinen, el-Avâsým sahibi Muhammed b. Ýbrahim el-Yemânî[5], Sübülü's-Selâm sahibi Muhammed b. Ýsmail es-San'ânî[6] ve Zâhid el-Kevserî, kâfir ve müþrikler için Cehennem hayatýnýn sonsuz olmadýðý görüþünü Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'a nisbet etmiþtir.[7]
DÝA'daki "Cehennem" maddesinin "Kelam" ilmiyle ilgili kýsmýnýn[8] müellifi Bekir Topaloðlu, "Ýbn Teymiyye ve onun yolunu benimseyenlerden oluþan bir grup âlim..." diyerek ayný þekilde davranmýþtýr.[9]
Ayný kaynaktaki "Azap" maddesinin yazarý Yusuf Þevki Yavuz'un da bu görüþü Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'a nisbet ettiði görülmektedir.[10]
Bu listeyi birkaç katý artýrmak mümkün olmakla birlikte, öteden beri yaygýn olarak benimsenen kanaatin, Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'ýn Cehennem hayatýnýn son bulacaðý görüþünü benimsediði doðrultusunda olduðunu söylemek için bu kadarýný yeterli görüyorum.[11]
Ancak günümüzde konuyla ilgilenen bir kýsým araþtýrmacýlarýn, Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'ýn bu görüþte olmadýðýnda ýsrar ettiði, tam aksini söylediklerine dair kendi ifadelerinden deliller aktararak isbatlama yoluna gittiði görülmektedir. Meseleyi "problem" haline getiren de bu noktadýr.
"Beka-i nar" görüþü
1. Ýbn Teymiyye
Ýbn Teymiyye, Mecmû'u'l-Fetâvâ'da, "Yedi þey vardýr ki bunlar ölmeyecek, fena bulmayacak ve yokluðu tatmayacaktýr: Cehennem ve sakinleri, Levh, Kalem, Kürsi, Arþ"[12] þeklindeki rivayetin sahih olup olmadýðý tarzýndaki bir soruya verdiði cevapta þöyle der:
"Bu haber bu lafýzla Hz. Peygamber (s.a.v)'in sözü deðildir; o, alimlerden birine ait bir sözdür. Bu Ümmet'in selefi, imamlarý ve sair Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat þu itikattadýr: Mahlukat arasýnda yok olmayacak ve tamamen fena bulmayacak varlýklar vardýr.[13] Cennet, Cehennem, Arþ vd. varlýklar böyledir. Mahlukatýn tamamýnýn fena bulacaðýný, Cehm b. Safvân ve Mu'tezile'den ve benzerlerinden kendisine muvafakat edenler gibi bid'atçý Kelamcýlar'dan bir grup dýþýnda söyleyen olmamýþtýr. Bu, Allah'ýn Kitabý'na, Resulü'nün Sünneti'ne ve Ümmet'in selefinin ve imamlarýnýn icmaýna aykýrý batýl bir sözdür. Nitekim bu hususta Cennet ve ehlinin ve daha baþka varlýklarýn bekasýna delalet (eden deliller) vardýr ki, bu sayfa, bu noktanýn zikri için yeterli deðildir. Kelamcýlar'dan ve Felsefeciler'den çeþitli kesimler, bütün mahlukatýn fena bulmasýnýn mümteni (muhal) olduðuna, aklî delillerle istidlal etmiþtir. Vallâhu a'lem."[14]
Bu ifadeler esas alýndýðýnda Ýbn Teymiyye'nin, Cehennem'in son bulacaðý görüþünde olduðunu söylemek mümkün görünmemektedir.
Yine bir baþka eserinde Ýmam el-Eþ'arî'nin Makâlâtu'l-Ýslâmiyyîn'inden, herhangi bir itiraz getirmeksizin þöyle bir nakil yapar:
"… Yine þu meselede de iki görüþ halinde ihtilaf etmiþlerdir: Allah Teala'nýn fiilleri için bir son var mýdýr, yoksa O'nun fiillerinin sonu yok mudur? el-Cehm b. Safvân þöyle demiþtir: "Allah'ýn malumat ve makduratýnýn bir son noktasý ve sýnýrý, fiillerinin de bir sonu vardýr. Cennet ve Cehennem fena bulacak, içindekiler de yok olacaktýr. Tâ ki Allah, týpký el-Evvel olup, (ezelde) kendisiyle birlikte herhangi bir þey bulunmadýðý gibi, (bütün mahlukat yok olduktan sonra da) el-Âhir (en son kalan) olacak ve O'nunla birlikte herhangi bir þey bulunmayacaktýr." Buna karþýlýk Ehl-i Ýslam bir bütün olarak þöyle demiþtir: "Cennet ve Cehennem'in sonu yoktur. Bu ikisi baki kalmaya devam edecektir. Ayný þekilde cennetlikler Cennet'te nimetlenmeye, cehennemlikler de Cehennem'de azap görmeye sürekli olarak devam edecektir. Bunun bir sonu yoktur. Allah'ýn malumat ve makduratý için de bir son nokta ve sýnýr mevcut deðildir."[15]
Ýbn Hazm, üzerinde icma bulunan meseleleri zikretmek maksadýyla kaleme aldýðý Merâtibu'l-Ýcmâ'da "beka-i nar" meselesini de zikretmiþ ve þöyle demiþtir: "… Cehennem'in hak olduðunda, buranýn ebedî bir azap yurdu olduðunda, kendisinin de içindekilerin de sonsuz ve ebedî olarak devam edip, fena bulmayacaðýnda ittifak etmiþlerdir…"[16]
Bu esere Nakdu Merâtibi'l-Ýcmâ' adýyla bir tenkit yazmýþ olan Ýbn Teymiyye'nin, yukarýdaki satýrlar hakkýnda tek kelime etmemiþ olmasý da bu konuda farklý düþünmediðini gösteren önemli bir noktadýr.
2. Ýbnu'l-Kayyým
Ýbnu'l-Kayyým da el-Vâbilu's-Sayyib'inde þöyle demiþtir: "Ýnsanlar, "herhangi bir pisliðin çirkinleþtirmediði/bulaþmadýðý temiz", "kendisinde hiçbir temizlik olmayan pis" ve "kendilerinde hem pislik, hem de temizlik bulunanlar" þeklinde üç tabaka olduðuna göre, bunlarýn kalacaklarý yerler de üç çeþit olacaktýr: Mahza temizlerin yurdu ve mahza pislerin yurdu. Bu iki yurt fena bulmayacaktýr. Üçüncüsü ise kendisinde hem pislik, hem de temizlik bulunanlarýn yurdudur ki, fena bulacaktýr. Bu, (mü'min olan) isyankârlarýn yurdudur. Zira Cehennem'de muvahhitlerin isyankârlarýndan kimse kalmayacak ve onlar cezalarý miktarýnca azaplandýrýldýktan sonra ateþten çýkarýlýp Cennet'e sokulacaklardýr. Geriye mahza temizlerin ve mahza pislerin yurtlarýndan baþkasý kalmayacaktýr..."[17]
Bütün bunlar Ýbn Teymiyye ve gözde öðrencisi Ýbnu'l-Kayyým'ýn "fena-i nar" görüþünü kesinlikle benimsemediðini göstermektedir. Öyleyse onlarýn bu görüþte olduðu kanaatinin yaygýnlýk kazanmasýný nasýl izah edebiliriz?
"Fena-i nar" görüþü
Nâsýruddîn el-Albânî, Hanbelî mezhebine mensup Hadis hafýzlarýndan "Ýbnu'l-Mibred"[18] veya Ýbn Abdilhâdî diye bilinen Cemâluddîn b. Hasan'ýn (909/1503) Fihrist'inde Ýbn Teymiyye'nin, Cennet ve Cehennem'in fena bulacaðý görüþüne reddiye mahiyetinde bir eseri bulunduðunun zikredildiðini söyler.[19] Ayný bilgiye es-Safedî'nin el-Vâfî bi'l-Vefeyât'ýnda da rastlýyoruz[20] ki bu eser, er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr ve Beyânu'l-Akvâl fî Zâlik ismiyle neþredilen risale olmalýdýr.[21]
Takiyyüddîn es-Sübkî'nin (756/1355) el-Ý'tibâr bi Bekâi'l-Cenneti ve'n-Nâr adlý risalesini[22] neþreden Tâhâ ed-Düsûkî Hubeyþî, bu eserin sonunda "Mülhak" ünvanýyla yer verdiði bölümde[23], Ýbn Teymiyye'nin bir risalesinden bazý pasajlar aktaran bir yazma risaleden söz eder. M. Nâsýruddîn el-Albânî tarafýndan tahkik edildiðini belirttiði bu üç sayfalýk risale –yine el-Albânî'den naklen belirttiði gibi– Ýbn Teymiyye'nin, "Cennet ve Cehennem'in son bulacaðý görüþüne" reddiye olarak kaleme alýnmýþtýr.
Nitekim risalenin tanýtým cümlesi, "Þeyhülislam Ahmed b. Teymiyye –Allah ona rahmet eylesin–, Cennet ve Cehennem'in son bulacaðý görüþüne reddiye olarak kaleme aldýðý risalede þöyle dedi:…" tarzýndadýr.
Bu teþhis cümlesi, söz konusu risalenin, yukarýda mezkûr er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr veya onun bir parçasý olup olmadýðý hakkýnda fikir vermek için yeterli deðilse de, risalenin "mülhak" kýsmýnda verilen metni, onun, er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr'dan aktarýlan bazý bölümlerden ibaret olduðunu göstermektedir.
Ýstihale süreci
Esas meseleye geçmeden önce, burada okuyucuyu yanýlgýya sevk edebilecek bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Ýbn Teymiyye, Cennet ve Cehennem'in ikisinin de yok olacaðýný söylememektedir. Dolayýsýyla onun, bu görüþü savunan el-Cehm b. Safvân ve daha baþkalarýnýn karþýsýnda yer almasý ve bu müddeaya reddiye mahiyetinde görüþ beyan edip eser yazmýþ olmasý son derece normaldir. Bu itibarla onun bu konuda yazýp söylediklerinin "er-Redd ale'l-Kâilîne bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nar" (Cennet ve Cehennem'in (her ikisinin de) son bulacaðýný söyleyenlere reddiye) baþlýðý altýnda toplanmasýnda ve takdiminde þaþýlacak bir durum yoktur.
Bizim meselemiz ise Ýbn Teymiyye'nin, sadece Cehennem'in son bulacaðýný söyleyip söylemediðidir. Bir diðer ifadeyle onun, Cennet ve Cehennem'in son bulacaðýný söyleyen el-Cehm b. Safvân ve benzerlerine reddiye yazarken, sadece Cehennem'in son bulacaðý görüþünü savunabileceðine, zira bu ikisinin birbirinden ayrý deðerlendirilmesi gerektiðine dikkat edilmelidir.
el-Cehm b. Safvân, Cennet ve Cehennem'in yok olacaðý görüþünü, "hâdis olanýn ebedî olamayacaðý" kazýyyesiyle temellendirmekte,[24] Ýbn Teymiyye ise daha farklý bir zeminde hareket etmektedir.
Muhtevasýndan biraz sonra bahsedeceðim er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr'a geçmeden önce, bu risalenin Ýbn Teymiyye'ye aidiyeti üzerinde de durmamýz gerekiyor.
Ýbnu'l-Kayyým bu meseleyi, etraflýca ele aldýðý baþlýca eserlerinden birisi olan Þifâu'l-Alîl'de[25] enine boyuna tartýþýp, karþýt deliller arasýndan kâfir ve müþriklerin Cehennem'de uzun bir azap süreciyle "temizlendikten" sonra azabýn sona ereceði görüþünü, "Mahza þer için ve Yaratýcý'sýnýn bekasýnca devam edecek olan azap için bazý nefisler yaratmak, hikmet ve rahmete uygunluðu açýk olmayan bir husustur. Her ne kadar ilahî kudretin þümulüne girse de, bu meselenin hikmet ve rahmetin þümulüne girdiði açýk deðildir. Akýllýlarýn aklýnýn tökezlediði bu meselede nazarýn vardýðý netice budur" sözleriyle ortaya koyduktan sonra þöyle der:
"Ben bu meseleyi Þeyhülislam'a[26] (Allah onun ruhunu takdis eylesin) sorduðumda, "Bu, azim ve büyük bir meseledir" demiþ ve herhangi bir cevap vermemiþti. Aradan bir zaman geçtikten sonra Abd b. Humeyd el-Keþþî'nin tefsirinde yukarýda zikrettiðim rivayetlerden bazýlarýný gördüm. Bu eseri kendisine gönderdim. O sýrada kendisi son meclisinde idi ("ve huve fî meclisihi'l-ahîr"). Rivayetlerin zikredildiði yere bir iþaret koydum ve kitabý kendisiyle gönderdiðim kiþiye, "Burasý ona müþkil gelmiþ; ne olduðunu bilememiþ" demesini söyledim. Bunun üzerine bu konudaki meþhur eserini yazdý. Allah'ýn rahmeti onun üzerine olsun..."
Ýbnu'l-Kayyým'ýn burada sözünü ettiði "meþhur eser" hangisidir? er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr mýdýr, yoksa aksi istikamette kaleme alýnmýþ bir baþka kitap mýdýr?
Þu an için elimizde bulunan malzeme bizi, bu "meþhur" eserin, yukarýda zikri geçen er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr olduðunu söylemeye icbar ediyor. Zira Ýbn Teymiyye'nin, münhasýran Cehennem hayatýnýn son bulacaðý görüþüne reddiye mahiyetinde bir eser kaleme aldýðýna dair herhangi bir malumata rastlanabilmiþ deðildir.
Ýbnu'l-Kayyým'ýn yukarýda iktibas ettiðim ifadelerinde geçen "son meclis" tabirini, Ýbn Teymiyye'nin 726/1325 yýlýnda Þam kalesindeki "mecburi ikamet"inden[27] hemen önceki dönem olarak anlayabilir miyiz? Bu süreçteki "mecburi ikamet"i esnasýnda Ýbn Teymiyye'nin kitap yazmasýna ve fetva vermesine imkân tanýnmadýðýna göre, þu anda elimizdeki bilgiler doðrultusunda, konuyla ilgili müstakil telifinin belirlediðimiz zaman diliminde kaleme alýndýðýný söylemek mümkün görünüyor…
Buna göre Ýbn Teymiyye, önceleri "beka-i nar" görüþünde iken bilahare bu konuda bir tereddüt safhasý geçirmiþ olmalýdýr. Ýbnu'l-Kayyým'ýn sorusuna "Bu, azim ve büyük bir meseledir" demekle yetinmesini, bu tereddüt sürecinin devam ettiði bir safhaya ait bir tavýr olarak okumak yanlýþ olmasa gerek...
Risalenin Ýbn Teymiyye'ye aidiyeti
Nitekim Ýbnu'l-Kayyým'ýn, Hâdi'l-Ervâh'ta meseleyi Þifâu'l-Alîl'e kýyasla daha geniþ bir þekilde iþlemesinden ve kâfir ve müþriklerin azabýnýn sonlu olduðu görüþünü daha detaylý delillendirmeye çalýþmasýndan, sadece kendisinin bu meseledeki kanaatinin pekiþtiðini deðil, ayný zamanda Ýbn Teymiyye'nin görüþünün de onunkiyle ayný doðrultuda istikrar bulduðunu gösterdiði sonucunu çýkarabiliriz.
Ýbnu'l-Kayyým'ýn bu eserinde Ýbn Teymiyye'den yaptýðý uzun alýntý, ilgi çekici biçimde Abd b. Humeyd'in tefsirinden iktibaslar içermekte ve orada yer alan rivayetler konusunda hocasýnýn yorumlarýný ihtiva etmektedir.
Ýbnu'l-Kayyým, önceleri bu noktada iken bilahare Þifâu'l-Alîl'in telifi öncesinde bir tereddüt süreci yaþamýþ, hatta kâfir ve müþriklerin azabýnýn sonlu olduðu görüþüne meyletmekle birlikte kesin bir þey söylemekten kaçýnmýþ ve nihayet Hâdi'l-Ervâh'ýn telifi aþamasýnda bu meyil "tercih"e dönüþmüþ ve pekiþmiþ olmalýdýr.
Nitekim el-Kasîdetu'n-Nûniyye'de[28] –yukarýda görüþünü özetle verdiðim– el-Cehm b. Safvân'ý eleþtirirken, sadece Cennet ve içindekilerin fena bulmayacaðýný söylemekle yetinmesi de bu tesbiti doðrulayan bir tavýrdýr.
Bu meseleyi en fazla detaylandýrdýðý Hâdi'l-Ervâh'ta hocasýndan, aykýrý bir görüþ nakletmek þöyle dursun, malum görüþü destekler mahiyette iktibasta bulunmasý, Ýbn Teymiyye'nin de bu meselede ayný þekilde düþündüðünü ortaya koyan önemli bir göstergedir.
Mezkûr eserinde, Cehennem'in ebedî/sonsuz olup olmadýðý konusundaki görüþleri 7 madde halinde zikrettikten sonra sözlerini þöyle sürdürür:
"Þeyhülislam þöyle dedi: "Bu görüþ[29] Ömer, Ýbn Mes'ûd, Ebû Hureyre, Ebû Sa'îd ve daha baþkalarýndan nakledilmiþtir. Abd b. Humeyd –ki Hadis ulemasýnýn büyüklerindendir–, meþhur tefsirinde þöyle rivayet etmiþtir: "Bize Süleyman b. Harb... el-Hasan'ýn þöyle dediðini tahdis etti: "Ömer þöyle demiþtir: "Ateþ ehli ateþte "Âlic" (denen mevki)'in kumlarý miktarýnca..."
"(Yine Abd b. Humeyd) þöyle demiþtir: "Bize Haccâc b. Minhâl... el-Hasan'ýn þöyle dediðini tahdis etti: "Ömer þöyle demiþtir..."[30]
"Bunu, Hadis hafýzý imamlardan ve Sünnet ulemasýndan olan Abd (b. Humeyd), þu iki büyük zattan rivayet etmiþtir: Süleyman b. Harb ve Haccâc b. Minhâl. (...)
"Her ne kadar el-Hasan (el-Basrî) Ömer'den birþey iþitmemiþ ise de, bu rivayeti bazý Tabiun'dan rivayet etmiþtir. Eðer bu söz el-Hasan nazarýnda sahih olmasaydý, onu rivayet etmez ve "Ömer þöyle dedi..." tarzýnda kesin bir ifade kullanmazdý. (...)
"Yine þöyle dedi: "Þüphe yok ki bu sözü Ömer'den naklen söyleyen ve ondan rivayet edenler, ateþ ehli olan "Cehennemlikler" tabirini ancak (kâfir ve müþrikleri anlatan) bir "cins isim" olarak ifade etmek istemiþtir. Günahlarý sebebiyle ateþe girecek olanlara gelince, bu rivayeti nakledenler de, baþkalarý da bunlarýn Cehennem'den (belli bir süre azap gördükten sonra) çýkarýlacaklarýný, ne Âlic'in kumlarý miktarýnca, ne de buna yakýn bir zaman için orada kalacaklarýný bilmektedirler.
"Ateþ ehli tabiri, Muvahhitler'e deðil, onlarýn dýþýndakilere mahsus bir ifadedir..."
Sorun, "Þeyhülislam þöyle dedi..." diye baþlayarak bu minval üzere uzayýp giden ifadelerin kime ait olduðu noktasýnda düðümlenmektedir. Ýlgili bahsin sonuna kadar herhangi bir yerde Ýbn Teymiyye'nin sözlerinin nerede bittiði konusunda hiçbir tasrihat veya iþaret mevcut deðildir.
Ancak er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr'la karþýlaþtýrma yapýldýðýnda yukarýdaki ifadelerin Ýbnu'l-Kayyým tarafýndan Ýbn Teymiyye'den aynen alýntýlandýðý ve yer yer aralara kendi ifadelerinin girdiði açýkça görülmektedir.
el-Albânî'nin itirafý
Ýbn Ebi'l-Ýzz tarafýndan þerh edilen el-Akîdetu't-Tahâviyye'deki[31] hadislerin tahricini yapan el-Albânî, yukarýda bir kýsmýný naklettiðim sözleri Ýbnu'l-Kayyým'a nisbet ederek eleþtiri konusu yaparken[32] Nakdu Ta'lîkâti'l-Albânî adlý tenkidinde Ýsmail Muhammed el-Ensârî buna itiraz ederek, bu sözlerin Ýbnu'l-Kayyým'a deðil Ýbn Teymiyye'ye ait olduðunu söyler. [33]
Burada her ikisinin de kýsmen haklý olduðu ortaya çýkmaktadýr. Zira nakledilen ifadeler yüzde yüz oranýnda ne Ýbn Teymiyye'ye, ne de Ýbnu'l-Kayyým'a aittir. Yukarýda da belirttiðim gibi Ýbnu'l-Kayyým, hocasýndan yaptýðý alýntýlarýn sonuna kendi ifadelerini eklemiþ ve onun yazdýklarýna katkýda bulunarak "fena-i nar" görüþünün delillerini detaylandýrmýþtýr.
Þu kadar ki, er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr'ýn henüz neþredilmediði döneme ait olan bu tartýþmada el-Albânî, Ýbn Teymiyye'yi "fena-i nar" görüþünden tebrie etmekte isabetli deðildir.
Nitekim aradan uzun yýllar geçtikten sonra, Muhammed b. Ýsmail es-San'ânî'nin Ref'u'l-Estâr'ýna yazdýðý takdim yazýsýnda[34] hem Ýbn Teymiyye'nin, hem de Ýbnu'l-Kayyým'ýn "fena-i nar" görüþünde olduðunu tasrih edecek ve þöyle diyecektir:
"Bundan 20 yýl önce Silsiletu'l-Ahâdîsi'd-Da'îfe'de (II, 71-5) o ikisinin (Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'ýn), bazýlarýný "fena-i nar" görüþüne delil olarak kullandýklarý bir kýsým merfu ve mevkuf rivayetlerin tahrici münasebetiyle onlarýn bu görüþüne red sadedinde kýsaca deðinmiþtim.[35] Orada bu rivayetlerin zaafýný da beyan etmiþtim. Ýbnu'l-Kayyým'ýn, Cehennem'in hiç son bulmayacaðý þeklinde bir görüþü daha vardýr.[36] Ýbn Teymiyye'nin de Cennet ve Cehennem'in son bulacaðýný söyleyenlere reddiye sadedinde bir eseri (kaide) mevcuttur.
"O zaman Ýbn Teymiyye'nin, Ýbnu'l-Kayyým'ýn bu ikinci görüþünü paylaþtýðýný sanmýþtým.[37] (Ancak Ref'u'l-Estâr'da gördüm ki) Müellif es-San'ânî, Ýbnu'l-Kayyým'dan yaptýðý nakille, yukarýda iþaret edilen reddiyenin[38], Cehennem'in son bulacaðýný söyleyenlere deðil, sadece Cennet'in son bulacaðýný söyleyen Cehmîler'e reddiye mahiyetinde olduðunu beyan etmekte ve kendisi, yani Ýbn Teymiyye de Cehennem'in son bulacaðýný söylemektedir. Hatta sadece bunu söylemekle kalmamakta, Cehennem son bulduktan sonra cehennemliklerin, altýndan ýrmaklar akan cennetlere gideceðini de ileri sürmektedir…"[39]
Ýbn Teymiyye tam olarak ne diyor?
el-Albânî gibi "sýký" bir selefînin bile katýlmadýðý bir görüþün Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'a nisbeti, bu iki alimin baðlýlarýnca elbette refleksif bir tepkiyle reddedilecektir. Nitekim sadece onlarýn bu konuda yazdýklarýndan haberdar olmayanlarýn kaynak sormasý deðil, onlarýn bu görüþüne muttali olanlarýn da ýsrarla tevil yoluna gitmesi gösteriyor ki "fena-i nar" görüþü "tevessül" vb. diðer meseleler gibi deðildir.
Tevilcilerin, "Onlarýn "fena-i nar" görüþünün delillerini detaylý olarak zikretmiþ olmasý, bu görüþü benimsediklerini göstermez" tarzýndaki itirazý, aþaðýda bizzat Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'dan alýntýlanan ifadeler tarafýndan boþa çýkarýlmaktadýr.
Ancak alýntýlara geçmeden önce bir hususu belirtelim: Onlarýn bu meseleyi ele alýþ tarzýnýn "objektiflik"ten çok öte bir tavrý yansýtmasý, hatta bu meselede "taraf" olduklarýný göstermesi, tevilcilerin yaptýðýnýn "suyu yokuþa akýtmaya çalýþmak"tan farksýz olduðunu ortaya koyuyor.
Zira eðer Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'ýn ileri sürdüðü gibi "fena-i nar" konusunda Selef arasýnda gerçekten görüþ ayrýlýðý var ise, yapýlmasý gereken, her iki tarafýn delillerini zikrederek takdiri okuyucuya býrakmaktýr. Ancak böyle yapmayýp da sadece "fena-i nar" görüþünün delilleri üzerinde durmuþ, "beka-i nar"ýn delillerini ise sadece "çürütmek" maksadýyla zikretmiþ iseler, burada tevilcilerin boþuna tekellüfte bulunduðunu söyleme zaruretiyle karþý karþýya bulunuyoruz demektir…
Ýbn Teymiyye bu meseleyi, adý geçen eserinin 52 ila 87. sayfalarý arasýnda ele almýþ ve þöyle demiþtir:
"… Cehennem'in son bulacaðý görüþüne gelince, bu konuda selef ve halef ulemasýndan maruf iki görüþ vardýr ve Tabiun ile daha sonra gelenlerin bu konudaki anlaþmazlýklarý malumdur. (…) Cehennem'de bulunanlarýn azabýnýn gelip dayanacaðý bir son sýnýr olduðunu ve azabýn Cennet nimetleri gibi daimi olmadýðýný söyleyenler, bununla Cehennem'in son bulacaðýný kasdetmiþ olabilecekleri gibi, cehennemliklerin (bir gün) buradan çýkacaðýný ve orada hiç kimsenin kalmayacaðýný da kasdetmiþ olabilirler. Ancak þöyle de denebilir: Onlar bununla, azap devam ettiði halde cehennemliklerin buradan çýkacaðýný deðil, Cehennem'in azabýnýn sona ereceðini, onun yok olmasýnýn bu anlamda olduðunu kasdetmiþlerdir.
"Bu görüþ Hz. Ömer, Ýbn Mes'ûd, Ebû Sa'îd el-Hudrî ve daha baþkalarýndan nakledilmiþtir…"
Ýbn Teymiyye daha sonra Hz. Ömer (r.a)'den nakledilen rivayeti zikredip sýhhat deðerlendirmesi yaptýktan sonra sözlerini þöyle sürdürür:
"… Buradaki "ehl-i cehennem" ifadesi, cehennemlikleri anlatýr. Zira bunlar orada ne ölecek, ne de dirilecektir. (Yine rivayette geçen), "oradan çýkarlar" ifadesi, "Cehennem'in azabý sona erip kesildikten sonra buradan çýkarlar" demektir. Böylece onlar Cehennem'den çýkmýþ olmamaktadýr. Aksine Allah Teala'nýn haber verdiði gibi onlar orada "kalýcý"dýrlar; ancak ömrü sona erdiði ve týpký dünyanýn son bulmasý gibi Cehennem de son bulduðu zaman artýk orada azap kalmaz.
"Þöyle ki, alem yok olmayacaktýr; arzda bulunan Cehennem de tamamen fena bulmayacaktýr. Ancak onun son bulmasý, halinin deðiþmesi ve bir halden diðerine geçip deðiþmesi þeklinde olacaktýr."[40]
Müteakiben Abdullah b. Mes'ûd (r.)'dan, "Cehennem'e öyle bir zaman gelecek ki, içinde hiç kimse bulunmayacak. Bu, cehennemliklerin, orada "ahkâb"[41] süresince kaldýktan sonra olacaktýr" þeklindeki sözünü nakleder ve "Bunlar kâfirlerdir. Ebû Hureyre'den de benzeri bir söz nakledilmiþtir" der.
Burada anlatýlanlarýn günahkâr mü'minler olamayacaðý görüþünü delillendirmek için bazý ayetler zikrettikten sonra da þöyle der: "Sahabe'den buna aykýrý meþhur bir naklin mevcudiyetine rastlamadým."
"… (Allah Teala Cennet nimetleri hakkýnda "kesintisiz bir lütuf…" buyurduðu halde) Cehennemlikler(in akýbeti) hakkýnda ne dilediðini haber vermemiþtir. Sünnet ve Hadis ulemasý bu konuda Sahabe ve Tabiun'dan çeþitli rivayetler nakletmiþtir. (…) Þu halde Cehennem'in son bulacaðýna Kitap, Sünnet ve Sahabe akvaliyle ihticac edil(ebil)irken, Cehennem'in baki olacaðýný söyleyenlerin elinde ne Kitap, ne Sünnet, ne de Sahabe akvalinden bir delil vardýr!" (…)
"Cehennem'in devamlý olacaðýný söyleyenlerin (bunu isbat etmek için baþvurduðu) 4[42] yol vardýr" diyerek sürdürdüðü bahiste sözü, Cennet'in devamlýlýðý ile Cehennem'in devamlýlýðý arasýndaki farka getirir, Cennet'in devamlýlýðýnýn kesintisiz ve ebedi olduðunu, Cehennem'in devamlýlýðýnýn ise birgün son bulacak bir devamlýlýk olup ebedi olmadýðýný isbata yönelir ve bilahare Ýbnu'l-Kayyým tarafýndan Hâdi'l-Ervâh'ta tekrarlanacak aklî istidlal tarzý ile sözlerini sürdürür.
Son sözleri söylediði kýsýmda Cehmiyye'nin Cennet ve Cehennem'in ikisinin de yok olacaðý iddiasýna kýsaca deðinir ve bunun niçin itibara alýnabilecek bir görüþ olmadýðýna anlatýr, sonra da þöyle der :
"Fena bulmak, sadece Cehennem içindir. Bu, Ehl-i Sünnet'in isbat ettiði görüþtür. Cehennem'in yok olmasý, bir halden baþka bir hale geçerek deðiþmesi anlamýndadýr, yoksa el-Cehm'in dediði gibi tamamen yok edilmesi anlamýnda deðildir…"
Burada tümüyle zikredilmesi mümkün olmayacak kadar uzun bir yer tutan bu bahisten net olarak anlaþýlmaktadýr ki Ýbn Teymiyye, kâfir ve müþrikler için Cehennem azabýnýn sonsuz olmayacaðý, azapta çok uzun zaman kalsalar da oradan çýkacaklarý bir günün mutlaka geleceði görüþünü benimsemiþ ve hiçbir yoruma mahal býrakmayacak tarzda savunmuþtur.
Konuyla ilgili olarak ileri sürdüðü delillerin tartýþmasý ise ayrý bir makalenin konusudur.
[1] Rahmet-i Ýlahiye Bürhanlarý, Orenburg-1911.
Ayrýca bu eser, ayný müellifin Ýnsanlarýn Akide-i Ýlahiyelerine Bir Nazar'ý ve Ýdil-Ural müftüsü Rýzaeddin b. Fahreddin'in Carullah'ý desteklemek amacýyla kaleme aldýðý Rahmet-i Ýlahiye Meselesi adlý risale ile birlikte Hikmet Akpur tarafýndan sadeleþtirilerek Çýkýþ Yolu -Evrensel Kurtuluþ- adýyla basýlmýþtýr. (Ýstanbul-1991)
[2] Yeni Ýslam Müctehidlerinin Kýymet-i Ýlmiyesi, Ýstanbul-1337.
Bu eser de, biri latinize edilmiþ (Bedir Yayýnevi, Ýstanbul-1998), diðeri Carullah'ýn mezkûr iki risalesi ile birlikte Ömer H. Özalp tarafýndan sadeleþtirilmiþ olarak (Pýnar yayýnlarý, Ýstanbul-1996) neþredilmiþtir.
[3] Takiyyüddîn Ali b. Abdilkâfî es-Sübkî'nin el-Ý'tibâr bi Bekâi'l-Cenneti ve'n-Nâr'ý ile "el-Emîr" diye bilinen Muhammed b. Ýsmail es-San'ânî'nin Ref'u'l-Estâr li Ýbtâli Edilleti'l-Kâilîne bi Fenâi'n-Nâr'ý bu meselede Ýbn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'a reddiye olarak kaleme alýnmýþ iki meþhur çalýþmadýr.
[4] DÝA'da da belirtildiði gibi Ýbnu'l-Vezîr ve Ýsmail Hakký Ýzmirli'nin de Cehennem azabýnýn fena bulacaðý görüþünü benimsediði bilinmektedir. Çaðdaþ araþtýrmacýlardan Yusuf el-Karadâvî de bu isimlere eklenmelidir. el-Karadâvî'nin konu hakkýndaki görüþü için aþaðýdaki adrese bakýlabilir:
Týkla
[5] Îsâru'l-Hakk, 203.
[6] Ref'u'l-Estâr, muhtelif yerler.
[7] Mesela bkz. Te'nîbu'l-Hatîb, 147; Makâlât, 450.
[8] VII, 232.
[9] Ancak "Cehennem" maddesinin sonunda verilen bibliyografyada Mecmû'u'l-Fetâvâ'sýna yapýlan atýflarda belirtilen yerlerde Ýbn Teymiyye'nin bu doðrultuda herhangi bir ifadesi mevcut deðildir. Bu atýflar, ilgili maddenin baþka yerlerinde zikredilen hususlarla baðlantýlý olarak yapýlmýþ olmalýdýr.
[10] IV, 305.
Mecm'u'l-Fetâvâ için bir önceki dipnotta söylenenler, mezkûr eserin bu maddenin sonundaki bibliyografyada zikredilen cilt ve sayfa numaralarý için de geçerlidir.
[11] Çaðdaþ araþtýrmacýlardan Ali el-Harbî, Keþfu'l-Estâr li Ýbtâli Ýddi'âi Fenâi'n-Nâr adlý çalýþmasýnda Ýbn Teymiyye'nin Cehennem hayatýnýn son bulacaðý görüþünde olmadýðýný ve bu görüþü savunan herhangi bir eser yazmadýðýný, dolayýsýyla bu konudaki risaleyi ona nisbet eden Ýbnu'l-Kayyým ve Ýbnu'l-Vezîr'in hatalý olduðunu söylerken, Abdülkerîm Sâlih el-Humeyd, el-Kavlu'l-Muhtâr li Beyâni Fenâi'n-Nâr'ýnda Ýbnn Teymiyye ve Ýbnu'l-Kayyým'ýn bu görüþü benimsediðini belirterek, hem onlarý hem de bu görüþü savunmaya çalýþmýþtýr.
[12] Baþ tarafta "yedi" rakamý zikredildiði halde metin içinde zikredilenlerin eksik olduðu dikkat çekmektedir.
[13] Bu ifadenin anlamý, ileride er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr'dan yapacaðým alýntý ile vuzuha kavuþacaktýr.
[14] Ýbn Teymiyye, Mecmû'u'l-Fetâvâ, XVIII, 307.
[15] Ýbn Teymiyye, Der'u Te'ârudi'l-Akl ve'n-Nakl, I, 406. Alýntý için bkz. el-Eþ'arî, Makâlâtu'l-Ýslâmiyyîn, 164.
[16] Ýbn Hazm, Merâtibu'l-Ýcmâ', 268.
[17] el-Vâbilu's-Sayyib, 25.
[18] "Müberrid" olarak okunmasý hatalýdýr.
[19] Silsiletu'l-Ahâdîsi'd-Da'îfe ve'l-Mevdû'a, II, 75.
[20] es-Safedî, el-Vâfî, VII, 26.
[21] er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr ve Beyânu'l-Akvâl fî Zâlik, (Muhammed b. Abdillah es-Semherî tahkikiyle), Dâru Belensiye, Riyad-1415/1995.
[22] es-Sübkî'nin mezkûr eserini neþreden Hubeyþî'nin, bu eserin Ýbn Teymiyye'ye deðil de Ýbnu'l-Kayyým'a reddiye olarak kaleme alýndýðýný söylemesi isabetli deðildir. (Bkz. el-Ý'tibâr, 4-5) Zira Ýbnu'l-Kayyým'ýn konuyla ilgili olarask kmuhtelif eserlerinde yazdýklarý, Ýbn Teymiyye'nin ilgili risalesindeki argümanlarýn geliþtirilmesinden ibarettir.
[23] Takýyyüddîn es-Sübkî, el-Ý'tibâr bi Bekâi'l-Cenneti ve'n-Nâr, ("Mülhak"), 90 vd.
[24] Dolayýsýyla sadece Cennet ve Cehennem'in deðil, hâdis olan bütün varlýklarýn bir gün fena bulacaðýný söylemektedir.
[25] Ýbnu'l-Kayyým, Þifâu'l-Alîl, 264.
[26] Hocasý Ýbn Teymiyye.
[27] Bkz. Ýbn Kesîr, el-Bidâye, XIV, 127 vd.
[28] el-Kâfiyetu'þ-Þâfiye adýyla da bilinir, I, 39 vd.
[29] Cehennem azabýnýn kâfir ve müþrikler için de sonlu olduðu görüþü.
[30] Bu rivayetlerin metin ve senetleri üzerinde detaylý olarak durulacaktýr.
[31] el-Kevserî merhum (el-Hâvî, 37, dpnt.), 6/13. asýr ulemasýndan Ebû Þucâ'/Ebu'l-Fedâil Bekbers (Baybars) b. Yalýnkýlýç en-Nâsýrî'ye ait olan en-Nûru'l-Lâmi' ve'l-Bürhânu's-Sâtý' adlý eserin el-Akîdetu't-Tahâviyye üzerine yazýlmýþ en meþhur þerhlerden birisi olduðunu söyler.
Bu eser üzerine kaleme alýnmýþ diðer þerhler için bkz. el-Kevserî, el-Hâvî, a.y.; DÝA, II, 260.
[32]el-Akîdetu't-Tahâviyye, 428 vd.
[33] Ýsmail Muhammed el-Ensârî, Nakdu Ta'lîkâti'l-Albânî, 132 vd.
[34] Ref'u'l-Estâr, 7.
[35] Oysa Silsiletu'l-Ahâdîsi'd-Da'îfe'de (II, 71 vd.) fena-i nar görüþünü sadece Ýbnu'l-Kayyým'a nisbet ettiði görülmektedir.
[36] Bu ifade, Ýbnu'l-Kayyým'ýn, yukarýda deðindiðim istihaleden önceki görüþüne atýf yapmaktadýr ki, el-Vâbilu's-Sayyib'den naklen yukarýda vermiþtim.
[37] Ýbn Teymiyye'nin bu eserini görmediði anlaþýlýyor.
[38] er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi'l-Cenneti ve'n-Nâr kastediliyor.
[39] Görünen o ki, bu görüþe Ýbn Teymiyye'nin de iþtirak ettiði noktasýnda el-Albânî önceleri olumsuz düþünmektedir. Týpký el-Akîdetu't-Tahâviyye'nin Ýbn Ebi'l-Ýzz þerhindeki hadislerin tahricini yaptýðý dönemde olduðu gibi, Silsiletu'l-Ahâdîsi'Da'îfe'nin kaleme alýnýþ sürecinde de böyle düþündüðü anlaþýlmaktadýr. Ancak Ref'u'l-Estâr'a muttali olduktan sonra bu görüþü deðiþmiþtir.
[40] Böylece Ýbn Teymiyye'nin yukarýda Mecmû'u'l-Fetâvâ'dan naklettiðim ifadesinin anlamý daha net olarak ortaya çýkmaktadýr.
[41] Bu kelime "hukb"un çoðuludur. Tefsirlerde "hukb"un ifade ettiði zaman diliminin miktarý hakkýnda muhtelif rakamlar verilmiþtir.
[42] Ýbnu'l-Kayyým Hâdi'l-Ervâh'ta bunu 6'ya çýkarmýþtýr