Makale Dünyasý
Pages: 1
Islam ve Kolelik.. By: ezzehraveyn Date: 09 Kasým 2009, 23:56:00

ÝSLÂM VE KÖLELÝK

Ebubekir SÝFÝL

 

Müslüman olmayanlar tarafýndan Ýslâm’a eleþtiri yöneltenler olabilir. Kimilerinin eleþtirisi cehaletten kaynaklanýr. Kimilerininki ise gayz halidir. Hazmedemeyiþten, hýnçtan kaynaklanýr. Fakat daha ilginç olaný ise müslümaným diyen bazýlarýnýn onlara destek vermeleridir. Bu ise, izahýnda zorlandýðýmýz, bir müslümana asla yakýþtýramadýðýmýz bir tavýrdýr. Bu tavra konu olan hususlardan biri de kölelik meselesidir.

Batý kaynaklý “insan haklarý” kavramýnýn evrensel ölçekte hukukun temeline yerleþtirildiði günümüzde Ýslâm’a yöneltilen belli baþlý eleþtirilerden birini de kölelik meselesi oluþturuyor. Gerçi iþbu “insan haklarý” kavramýna bizatihi Batýlýlar’ýn ne kadar riayet ettiði, özellikle 11 Eylül sonrasýnda hayli tartýþýlýr hale gelmiþ bulunuyor; bu bir vakýa. Ancak baþlangýçta Batýlýlar tarafýndan dillendirilen, akabinde Batýcýlar (Modernist Müslümanlar) tarafýndan sürdürülen iddialarýn, gerçeði ne ölçüde yansýttýðýný da bilmek durumundayýz.

Esas meseleye geçmeden önce “usül” hakkýnda temel bir tesbit yapmamýz gerekiyor. Batýlýlar tarafýndan (çok eþlilik, kadýnýn konumu, faiz yasaðý, bazý cezaî müeyyideler... vb. konularda) Ýslâm’a yöneltilen eleþtiriler hakkýnda bazý müslümanlarýn þu iki tavýrdan birini takýndýðý görülüyor:


1. Özür dilemeci (tarihselci) tavýr.

2. Görmezden gelici tavýr.


Bu tavýrlardan ilkini benimseyenlere hakim olan psikolojiyi þöyle ifade edebiliriz:

“Bu tenkitler son derece yerindedir. Dile getirilen hususlar geçmiþte iþlenmiþtir. Ancak bizim Ýslâm anlayýþýmýz atalarýmýzýnki gibi deðil. Geçmiþte Ýslâm yanlýþ anlaþýlmýþ ve yanlýþ yaþanmýþtýr. Belki geçmiþin þartlarý öyle gerektirdiði için bazý hususlarda bugün kabul edilemeyecek bir tutum sergilenmiþtir ve o þartlarda bu normal olabilir. Ancak katýlmadýðýmýz yorumlara dayalý bu uygulama ve anlayýþlar günümüzde asla benimsenemez, onaylanamaz ve savunulamaz. Biz, atalarýmýzýn geçmiþte iþlediði bu hatalardan uzaðýz ve onlar adýna dünyadan (Batýlýlar’dan) özür dileriz.”

Ýkinci grupta yer alanlar ise zikredilen hususlara, gündeme getirilmesi doðru olmayan birer “ar vesilesi” olarak bakýyor. Bunlara göre:

“Evet, geçmiþte bu gibi hükümler benimsenmiþ ve icra edilmiþtir; Ýslâm’ýn emri ve hükmü de budur. Ancak bunlarý bugün savunabilecek durumda deðiliz. Zira dünya deðiþti, insanlarýn anlayýþý farklýlaþtý. En iyisi bu türlü meseleleri hiç gündeme getirmemek.”

Kanaatimiz odur ki, her iki anlayýþ da Yüce Rabbimiz’in “Alîm” ve “Hakîm” ism-i þerifleri konusundaki idrak ve yakîn eksikliðinden kaynaklanmaktadýr. Allah Tealâ’nýn, olmuþ, olan ve olacak her þeyi bütün ayrýntýlarýyla bilmesi ve her iþinde yüce þanýna yaraþýr binbir hikmet bulunmasý, bu iki ism-i þerifin ihata alaný hakkýnda söylenebilecek en özet sözlerdir.

Madem ki “Alîm” ve “Hakîm” isimlerinin sahibi Allah Tealâ bu hükümlerin, gönderdiði son dinin çerçevesi içinde kýyamete kadar baki kalmasýný murad etmiþtir; öyleyse bu hükümlerin hikmetleri üzerinde, çaðýn hakim deðer yargýlarýnýn ve menfi propagandalarýn etkisinden sýyrýlarak düþünmenin yollarýný bulmak zorundayýz.

“Ýslâm ve Kölelik” baþlýðý altýnda yapýlan menfi propagandalarýn kýymet-i harbiyesi konusunda da tavrýmýz bu olmalýdýr.

Ýddia þudur:

“Müslümanlar savaþta erkek, kadýn ve çocuklarý köle olarak alýr. Onlar üzerinde bir ‘mal’ gibi dilediði biçimde tasarrufta bulunur; alýr, satar. Kadýnlarýn cinselliklerinden dilediði gibi istifade eder. Bugün ellerine fýrsat geçse Ortaçað’ýn bu ‘insanlýk dýþý’ uygulamasýný tekrar gündeme sokarlar. Müslümanlar için ‘köle avlamak’ hem bir hak, hem de bir vazifedir...”

Bir kýsým Batýlýlar meseleyi böyle ortaya koyarken Batý’yý kýble edinen sözümona bir kýsým müslüman aydýnlar da, kölelik uygulamasý hakkýnda yukarýda belirttiðimiz þekillerde davranmayý tercih eder.

Köleliðin tarihi

Kur’an, Hz. Yusuf a.s.’ýn, kardeþleri tarafýndan kýskançlýk sebebiyle kuyuya atýldýktan sonra, oradan geçen kervancýlar tarafýndan kuyudan çýkarýldýðýný ve Mýsýr’a götürülerek satýldýðýný haber vermektedir. (Yusuf, 20-21) Hz. Yusuf a.s.’ýn milattan binlerce yýl önce yaþadýðý düþünüldüðünde kölelik uygulamasýnýn tarihinin ne kadar eski olduðu daha rahat anlaþýlacaktýr.

Kölelik sadece Ortadoðu denen coðrafyada deðil, dünyanýn hemen her tarafýnda binlerce yýl yaþatýlmýþ bir uygulamadýr. Antik Yunan ve Roma kaynaklarýný inceleyenler, kölelikle ilgili birçok belgeye rastlayacaklardýr. (Doç. Dr. Hasan Malay, Çaðlar Boyu Kölelik, 14, vd.)

Ayný þekilde kadim Hint ve Çin uygarlýklarýnda, Sümerler’de, Akatlar’da, Babil ve Asur medeniyetlerinde de kölelikle ilgili kurum ve uygulamalar mevcuttur. (Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Osmanlý’da Harem, 77, vd.)

Öyleyse þu husus kesin bir þekilde belirtilmelidir ki, kölelik Ýslâm’ýn ortaya çýkardýðý ve vücut verdiði bir kurum deðildir. Kur’an’ýn inzal buyurulduðu dönemde kölelik yaygýn bir þekilde fiilen mevcuttu. Aþaðýda da belirteceðimiz gibi, Ýslâm kölelikle ilgili son derece önemli çerçeveler getirmiþ, köleliðin kaynaklarýný sýnýrlandýrmýþ ve kölelik hukukunu hiçbir tarih ve coðrafyada görülmemiþ bir mükemmellikte düzenlemiþtir.

Köleleþtirme yollarý

Gerek Ýslâm öncesinde, gerekse Ýslâm geldikten sonra Ýslâm coðrafyasý dýþýndaki yerlerde insanlarýn köleleþtirilmesinin birkaç yolu vardý:


1. Savaþlar: Biraz sonra deðineceðimiz gibi Ýslâm nazarýnda köleliðin tek meþru kaynaðý savaþtýr. Buna mukabil köle edinmek, Ýslâm öncesinde ve hatta Ýslâm geldiði zamanlarda doðulu ve batýlý pek çok toplumda savaþýn belli baþlý amaçlarýndan birisini oluþturuyordu.

Romalý ünlü hatip ve devlet adamý Çiçero, bir arkadaþýna yazdýðý mektupta þöyle diyordu: “Britanya seferinin sonuçlarý sabýrsýzlýkla bekleniyor... Ama þimdi anlaþýlýyor ki, adada gümüþ madeni olduðuna iliþkin herhangi bir belirti yok. Bu durumda tek umudumuz bolca köle toplamak...” (Malay, a.g.e., 19)

2. Korsanlýk/Haydutluk: Köle ticaretinin bizzat devletler tarafýndan son derece kârlý bir iþ olarak yapýlmasýndan cesaret alan korsan ve haydutlar, tarih boyunca diþ geçirebildikleri yerlere saldýrmýþ, mallarý talan etmiþ, insanlarý da köleleþtirerek pazarlarda “köle tüccarý” edasýyla satmýþlardýr. Hatta baþkalarýna ait köleleri çalýp sattýklarý da sýk rastlanan olaylardandýr. Týrnak içine aldýðýmýz “köle tüccarý” ifadesi bile, köle alým-satýmýnýn müstakil bir ticari sektör oluþturduðunu anlatmak için tek baþýna yeterlidir.

3. Mahkeme kararlarý: Özellikle Roma Ýmparatorluðu döneminde hýrsýzlýk, soygunculuk, kutsal deðerlere saygýsýzlýk, kundakçýlýk, sahtekârlýk... gibi suçlar mahkeme tarafýndan köleleþtirilme ile cezalandýrýlabiliyordu. Ancak bu cezaya çarptýrýlanlarýn diðer kölelerden bir farký vardý: Onlarýn çocuklarý özgürlüklerini koruyordu.


4. Terk edilen ya da köle olarak satýlan çocuklar
: Roma kanunlarý, herhangi bir sebeple istenmeyen çocuklarýn satýlmasýna veya terk edilmesine izin veriyordu. Bu çocuklara “expositi” deniyordu. Bu çocuklarý satýn alanlar, onlarý büyüttükten sonra istedikleri gibi köle olarak kullanýyordu. Her ne kadar prensip olarak bu çocuklarýn, özgür ana-babadan doðduklarýný ispatlamalarý halinde özgürlüklerine kavuþma haklarý var idiyse de, bunun her zaman ve herkes için kolay bir iþ olmayacaðý açýktýr.

5. Borç: Eski Yunan’da borcunu ödeyemeyen kimselerin, alacaklýlarý tarafýndan köleleþtirilmesi söz konusuydu. Aristoteles bu konuda þöyle demiþtir: “... Bu olaylardan (Kylon suikastinden) sonra, asillerle yoksul kitleler arasýnda uzun bir çatýþma dönemi yaþandý. Bunun nedeni, devletin (birkaç kiþinin elinde olmasý anlamýna gelen) oligarþik bir yapýya sahip oluþuydu. Bu sistemde fakirler, eþleri ve çocuklarýyla birlikte zenginlerin kölesiydiler. (...) Altýdabir, fakir çiftçilerin toprak sahiplerine ödediði kirayý simgelemekteydi. Tüm ülke ancak birkaç kiþiye aitti. Eðer kirayý ödeyemezlerse çocuklarýyla birlikte baþkalarýna satýlýyorlardý...” (Malay, a.g.e., 37)

6. Feodal sistem: Özellikle Avrupa’da yüzyýllar boyunca uygulanmýþ olan feodalite, insanlarýn “yarý köle” statüsünde tutulduðu, “gönüllü kölelik” olarak isimlendirilebilecek bir sistemin adýdýr. Bu sistemde güçsüzler, gerek devletin, gerekse baþka güç sahiplerinin (büyükten küçüðe doðru sýrasýyla senyör, baron, dük, kont, þövalye...) baskýsýndan korunup güven içinde yaþamak için birisine baðlanmak, daha doðrusu “baðýmlý” olarak yaþamak zorundaydý. Her zaman için ve her seviyede daha az güçlü olanýn daha çok güçlü olana baðýmlý bulunmak zorunda kaldýðý bu sistemde, çiftçilerden senyörlere kadar her kesim bir üsttekine baðýmlý idi. Bu yapýnýn en tepesinde ise krallar vardý. (Marc Bloch, Feodal Toplum, 185, vd.)

Ýslâm köleliði niçin kaldýrmadý?

Yukarýdan beri resmetmeye çalýþtýðýmýz manzaranýn toplumsal, ekonomik ve kültürel hayata hakim olduðu bir dönemde Ýslâm’ýn köleliði tamamen yasaklayýcý bir hüküm getirmediðini görüyoruz. Bu noktada Ýslâm’ýn toptan kaldýrdýðý -mesela “faiz” gibi- cahilî uygulamalar cümlesinden olarak niçin köleliðe de son vermediði sorusunun cevabý üzerinde biraz düþünelim.

Her þeyden önce mevcut uygulama, Ýslâm’ýn, kaynaklarýný teke indirdiði kölelik kurumunu kökten kaldýrmasýna engel teþkil etmiþtir. Þöyle ki:

Savaþ sonucu esir alýnan düþman hakkýnda þu uygulamalardan birisi veya birkaçý hayata geçirilebilir:

1. Öldürmek.
2. Karþýlýksýz serbest býrakmak.
3. Belli bir karþýlýk alarak serbest býrakmak.
4. Hapse atmak.
5. Köleleþtirmek.

Bu uygulamalardan her birinin, zamana, yere ve duruma göre avantajlarý ve dezavantajlarý bulunduðunu söyleyebiliriz. Makul ve meþru bir sebep yokken bunlarýn birisini dayatmak ve zorunlu görmek mümkün ve doðru deðildir. Bununla birlikte, tek baþýna alýndýðýnda bu uygulamalarýn dezavantajlarýný þöyle belirleyebiliriz:

Bu þýklardan ilki, yerine göre onbinlerce insanýn öldürülmesi demek olacaðýndan, bir anlamda “katliam” demektir. Ayrýca böyle yapýldýðýnda, esirler arasýnda bulunabilecek ve mesleði, sanatý, kabiliyeti ve tecrübesiyle çeþitli alanlarda insanlýða faydalý olabilecek kimselerin üreteceði deðerlerden insanlýðýn mahrum býrakýlmasý söz konusu olacaktýr.

Ýkinci seçenek hayata geçirildiðinde düþmanýn güçlenmesine katkýda bulunulmuþ olacak, böylece görünüþte zaferle sonuçlanmýþ olsa da, yapýlan savaþ gerçek anlamda maksadýna ulaþmýþ olmayacaktýr. Zira hem Ýslâm devleti savaþ sebebiyle uðradýðý maddi-manevi zararlarý yine kendisi üstlenmek zorunda kalacak, hem de düþmana savaþarak tecrübe sahibi olmuþ askerler hediye etmekle kendi geleceðini riske atmýþ olacaktýr.

Üçüncü seçeneðe gelince, belli bir vergiye baðlamak, karþýlýklý esir mübadelesi (deðiþimi) gibi tercihe þayan durumlar olabileceði gibi, bunlarýn söz konusu olmadýðý durumlar da olabilir. Genellikle maðlup tarafýn zaten elinde mübadele edecek esir olmaz veya fidye verip esirleri kurtaracak maddi gücü bulunmaz. Bu durumda bu çözüm þekli de týkanmaktadýr.

Dördüncü seçenek, esirlerin ömür boyu devletin kesesinden bakýlýp beslenmeleri anlamýna gelir. Üstelik bunun karþýlýðýnda ne Ýslâm devleti, ne de esirler bakýmýndan elde edilecek hiçbir fayda da söz konusu deðildir.

Bu seçeneklerin birinin veya tamamýnýn savaþtan beklenen sonucu yeterince saðlayamamasý veya þartlarýn gerektirmesi durumunda köleleþtirme uygulamasý devreye girer. Ancak burada Ýslâm’ýn köleliðe bakýþý ve müslümanlarýn köleleriyle iliþkilerini ayrý bir baþlýk altýnda ele almak gerekmektedir. Bunun için de önce gayrimüslimlerin köle anlayýþýný ve kölelere reva gördüðü muamelelere göz atmamýz gerekir.

Bir sonraki yazýmýzda bu baþlýklar altýnda konuya devam edip, Batýlýlar karþýsýnda ezilip-büzülmenin, suçlu gibi davranmanýn ne büyük bir cehalet olduðunu ele alacaðýz.

ÝSLÂM VE KÖLELÝK-2


Kur’an ve Sünnet’in þekillendirdiði islâmî hayat içinde, kölelerin yetenek ve gayretleri ile mütenasip olarak en yüksek toplumsal statüyü elde etmeleri için hiçbir engel mevcut olmamýþtýr. Özellikle Ýslâm’ýn ilk asýrlarýnda ilim ve zühd hayatýnda öne çýkan isimlerin birçoðunu köle asýllý insanlarýn teþkil etmesinin tek açýklamasý elbette budur.

 

“Ýslâm ve Kölelik” baþlýklý, Aðustos sayýsýnda ele aldýðýmýz yazýda, kölelik konusunda Ýslâm’a yönelik eleþtirilere özür dileyici bir tavýrla karþýlýk veren müslümanlarýn yapmakta olduðu hataya iþaret edilmiþ; köleliðin kýsa bir tarihi verilerek Ýslâm’ýn köleliði neden kaldýrmadýðý konusuna giriþ yapýlmýþtý. Ancak konunun tam olarak anlaþýlabilmesi için gayrimüslimlerin ve müslümanlarýn köleliðe bakýþý ve köleleriyle iliþkilerinin bir mukayesesine ihtiyaç duyulmuþtu. Bu yazýda konu bu yönüyle ele alýnarak tamamlanacaktýr.

 

Fransa’da kölelik

 

Batýlýlar’ýn Ortaçað’ýnda Fransa’da yürürlükte olan “Loi Salique” kanunu, özgür vatandaþlarla köleler arasýna ciddi engeller koymuþtu. Bu iki sýnýf arasýnda evlilik kesinlikle mümkün deðildir. Hür birisi köle bir kadýnla evlenmeye kalktýðýnda kendisi de köle statüsüne geçiyordu.

 

Daha sonraki dönemlerde Fransa’da köleler hakkýnda “Karalar Kanunu” yürürlüðe kondu. Buna göre efendisine karþý en küçük bir kabahat iþleyen, koþulduðu aðýr iþlerden bezip kaçmaya kalkan yahut cüz’î bir þey çalmak suretiyle hýrsýzlýk yapan kölelere, kulaklarýný kesmek ve vücutlarýný daðlamaktan idama kadar giden cezalar verilebiliyordu.

 

Ýngiltere’de kölelik

 

Týpký Fransa gibi Ýngiltere’de de bir “Karalar Kanunu” vardý. Bizzat Ýngiltere kraliçesi Elizabeth köle ticareti yapýyordu. Bir seferinde 47 binden fazla köleyi Afrika’dan gemilerle getirtmiþti. Kaçak kölelere verilen cezalar Ýngiltere’de de týpký Fransa’da olduðu gibiydi.

 

Bundan daha önemlisi, “Sanayi Devrimi”nin baþka herhangi bir ülkede deðil, ilk defa Ýngiltere’de gerçekleþmesinin temel saiklerinden birisini köle ticaretinin teþkil ettiði gerçeðidir. Söz gelimi Ýngiltere’nin Liverpool limanýnda 1730 yýlýnda 15 kayýtlý “köle gemisi” varken, bu rakam 1792’de 132’ye çýkmýþtý.

 

1807 yýlýnda köle ticaretini görünüþte yasaklayan Ýngilizler, “ekonomi ancak kölelerin sýrtýnda geliþir” anlayýþýyla bu tarihten sonra da köle ticaretine devam ettiler. Üstelik yasaklananýn “kölelik” deðil, “köle ticareti” olduðuna dikkat edilmelidir.

Amerika’da kölelik

 

400 yýl içinde 50 milyon civarýnda Kýzýlderili katletmek suretiyle tarihin belki de en büyük soykýrým suçunu iþleyen Amerikalýlar, iþlerini gördürebilmek için kölelere ihtiyaç duydular ve Afrika’dan köle sevkiyatýna baþladýlar. Özel olarak bu iþ için tasarlanmýþ gemilerle milyonlarca insan köleleþtirilerek Amerika’ya taþýnmýþtýr. Sadece nakliye esnasýnda yolda hayatýný kaybeden insan sayýsýnýn 20 milyon civarýnda olduðu tahmin edilmektedir. Amerika’ya salimen ulaþabilenlerin sayýsý hakkýnda 10 ilâ 30 milyon arasýnda rakamlar telaffuz edilmektedir. Sylviane Diouf’un verdiði bilgiye göre bunlar arasýnda 3-4 milyon kadar müslüman vardýr. (Amerika’da Köle Müslümanlar/Servants of Allah)

 

Özetle Amerika’da ve Avrupa’da insanlarýn hiçbir hak-hukuk söz konusu olmaksýzýn en acýmasýz muamelelere tabi tutulduðu kölelik sistemi, para kazandýrdýðý ve kârlý bir ticaret alaný oluþturduðu sürece devam etti. Ne zaman ki üretimde makineleþmeye gidilmeye baþlandý; köle bulundurmanýn ve çalýþtýrmanýn cazibesi kaybolmaya yüz tuttu. Köle de nihayet bir insandý; ihtiyaçlarý vardý, ailesi vardý, saðlýk durumu bozulabiliyordu. En iyimser durumda yaþlanýyor ve üretemez hale gelince toplumun sýrtýna “yük” olarak kalýyordu. Oysa makineler öyle deðildi. Makine kullanarak hem daha ucuz maliyetlerle, hem de daha kýsa zamanda daha fazla üretim yapmak mümkündü.

 

Fernand Braudel açýkça söylüyor: “Lafý gevelemeden, Avrupalýlar tarafýndan yapýlan zenci köle ticaretinin, Amerika’nýn artýk bu kölelere acil ihtiyacýnýn kalmadýðý bir sýrada sona erdiðini kabul edelim.”


Ýnsaflý gayrimüslimler

 

Ýslâm’da meþru savaþ sonucunda düþmandan ele geçirilen esirlere nasýl muamele edileceði, devlet baþkanýnýn yetkisine býrakýlmýþtýr. Köleleþtirme, yukarýda saydýðýmýz seçeneklerden birisidir. Ancak Ýslâm’ýn köleliðe bakýþý ile Batýlý devletlerin köle anlayýþý arasýnda isim benzerliði dýþýnda neredeyse hiçbir iliþki yoktur.

 

Endonezya ve Cava’da 17 yýl devlet görevlisi olarak çalýþmýþ, bir ara müslüman ismi alarak Mekke ve Medine’ye de giderek bir süre kalmýþ bulunan ünlü Hollandalý müsteþrik (Ýslâm bilimcisi) Snouck Hurgronje, Haremeyn izlenimlerini bilahare kayda geçirdiði eserinde þöyle diyor: “Avrupalýlar, Ýslâm’da esaret (kölelik) hakkýnda Amerika ile þarktaki (doðudaki) þartlarý birbirine karýþtýrmaktan dolayý hatalý hükümler vermiþlerdir. Bundan dolayý Ýngilizler’in esir (köle) ticaretini men için koyduklarý nizamlar hakkýndaki sitayiþler (övgüler) pek yerinde deðildir. (...) Bugünkü þartlar içinde onlar için esir (köle) olmak bir saadettir. Denemek için kendilerine, benimle birlikte yurtlarýna dönmelerini teklif ettiðim esirlerin (kölelerin) hemen hepsi, bu teklifimi, ancak kendilerini tekrar Mekke’ye getirmem þartý ile kabul ediyorlardý. (Ýslâm Ansiklopedisi, MEB, 1/113.)

 

Bir baþka müsteþrik de þunlarý söyler: “Arabistan’da esirlerin (kölelerin) vaziyeti daima tahammül edilemeyecek gibi deðildir ve kendisi ekseriyetle mes’uttur. (...) Arabistan yaylalarýnda -ki oralarda yalnýz hali vakti yerinde olanlar esir (köle) sahibidir- hayýr sahipleri azatlý köle ve cariyeler evlendirir ve kendi mallarýndan onlara ya deve veya hurma aðacý gibi þeyler verirler. Bu Afrikalýlarýn gönüllerinde esir (köle) edildiklerinden dolayý hiçbir kin yoktur. (...) Allah onlara felaketlerinde lütfetmiþtir. Onlar, “Bu, Allah’ýn lütfudur.” diyebilirler. (...) Esirlerin yeni vatanlarý onlara eskisinden daha güzel görünür. Orada onlar Allah’ýn hür kullarýdýr. Orasý onlar için daha yüksek bir medeniyet diyarýdýr. Bu cihetle, esarete düþtüklerinden dolayý Allah’a þükrederler.” (Ýslâm Ansiklopedisi, MEB, 1/114)

 

Bunlar, dürüst gayrimüslimlerin Ýslâm diyarýndaki kölelerin durumu hakkýnda pek çok benzerleri arasýndan seçtiðimiz örneklerdir ve gerçeði yansýtmaktadýrlar. Gustave Le Bon’un Arapça’ya Temeddünü’l-Arab adýyla çevrilen eserinde konuyla ilgili pek çok ibretamiz belge ve bilgi mevcuttur.


Kur’an ve Sünnet’te Köleler

 

Ýslâm coðrafyasýnda köleliðin, Batýlý insanýn hayvanlarla ayný seviyede, hatta daha aþaðý gördüðü “zincirli yaratýk” ile hiçbir ilgisinin bulunmamasý son derece normaldir. Zira her þeyden önce bizim insan anlayýþýmýz buna uygun deðildir.

 

Mesela Kur’an’da kölelere nasýl muamele edileceði konusunda þöyle buyurulur: “Allah’a kulluk edin, O’na bir þeyi ortak koþmayýn. Ana babaya, yakýnlara, yetimlere, düþkünlere, yakýn komþuya, uzak komþuya, yanýnýzdaki arkadaþa, yolcuya ve elinizin altýnda bulunan kimselere (köle, cariye, hizmetçi ve benzerlerine) iyilik edin.” (Nisa, 36)

 

Kur’an’ýn vaz ettiði bu temel düstur, Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz’in davranýþ, beyan ve talimatlarýnda somutlaþmýþ, müslümanýn insan anlayýþýnýn pratik yansýmasýný oluþturmuþtur. Ýlk eþi Hz. Hatice r.anha validemizin satýn alarak Efendimiz s.a.v.’e hediye ettiði -ayný zamanda ilk müslümanlardan olan- Hz. Zeyd r.a, izini bulup kendisini “kurtarmak” için Mekke’ye gelen babasýnýn eve dönme teklifini tereddütsüz reddetmiþti. Þüphesiz onun bu davranýþýnýn biricik sebebi Efendimiz s.a.v.’in kölelere nasýl davranýlmasý gerektiðini fiilî olarak ortaya koyan örnek davranýþý olmuþtur.

 

Köle sahiplerine, kendi yediklerinden kölelerine de yedirmelerini ve kendi giydiklerinden kölelerine de giydirmelerini, kölelere güçlerinin üstünde iþ yüklememelerini emir ve tavsiye buyuran (Buharî) Efendimiz s.a.v., böylece aslýnda efendi-köle ayrýmýný fiilen ortadan kaldýrmýþ oluyordu.

 

Yine Efendimiz s.a.v., kölesine kötü davranan kimsenin Cennet’e giremeyeceðini haber vermiþ (Ýbn Mâce), sahibi tarafýndan dövülen kölenin, bu davranýþýn kefareti olarak serbest býrakýlacaðýný belirtmiþtir. (Ebu Davud)

Burada örnek olarak zikrettiðimiz ayet ve hadislerin oluþturduðu anlayýþýn Ýslâm toplumunda kölelere saðladýðý konum, aslýnda bir anlamda “evlatlýk” statüsüdür. Bunun lafta kalmayýp, hayata en canlý ve somut biçimde yansýdýðýný, yukarýda örnek kabilinden gözlemlerini aktardýðýmýz insaflý gayrimüslimlerin þahitliði de tescil etmektedir. Ýslâm toplumunda köle sahibi olmak kiþinin maddi-manevi sorumluluðunu artýran bir husus olduðu için Ahmet Cevdet Paþa’nýn nefis tabiriyle “Müslümanlýkta köle almak, köle olmaktýr.” (Tecrid-i Sarih Tercümesi, 7/466) Bu söz, Batý’daki kölelik ile Ýslâm’daki kölelik arasýnda bulunan muazzam farký son derece çarpýcý biçimde ifade etmektedir.

 

Kur’an ve Sünnet’in þekillendirdiði islâmî hayat içinde kölelerin, yetenek ve gayretleri ile mütenasip olarak en yüksek toplumsal statüyü elde etmeleri için hiçbir engel mevcut olmamýþtýr. Özellikle Ýslâm’ýn ilk asýrlarýnda ilim ve zühd hayatýnda öne çýkan isimlerin birçoðunu (hatta yerine göre “çoðunluðunu”) köle asýllý insanlarýn teþkil etmesinin tek açýklamasý elbette budur. Tarih, Rical ve Tabakât kitaplarý bu türden pek çok örnekle dolu olduðundan, bu noktanýn ayrýca örneklendirilmeye ihtiyacý yoktur.



Ýslâm Fýkhý’nda kölelik


 

Yukarýdan beri yaptýðýmýz açýklamalardan da anlaþýlacaðý üzere Ýslâm’ýn, geldiði dönemde bütün dünya tarafýndan uygulamada tutulan bir kurumu tek taraflý ilga etmek suretiyle kendi geleceðini tehlikeye atmasýný beklemek safdillik olur. En azýndan “mütekabiliyet (karþýlýklýlýk) ilkesi” gereði, muhataplarý tarafýndan yürürlükte tutulduðu sürece Ýslâm da kölelik kurumunu yürürlükte tutma hakkýný müslümanlara tanýmaktadýr.

 

Ancak yine de köleliðin meþru savaþ dýþýndaki kaynaklarýný kurutmak suretiyle bu kurumun sýnýrlý bir yaþama zemininde tutulmasýný saðlamýþ bulunan Ýslâm Fýkhý’nda, kölelerin özgürlüklerine kavuþturulmasýnýn önünü açan pek çok hükmün mevcudiyeti de bir vakýadýr. Konuyla ilgili hükümleri þöyle özetleyebiliriz:

 


1. Köleler, sahipleriyle “kitabet” anlaþmasý yaparak belli bir ücret mukabilinde özgürlüklerini satýn alabilirler.

 

2. Ramazan orucunu cinsel iliþkiyle bozma, yeminini bozma gibi birçok durumda kefaret olarak kölesi bulunanlarýn köle azad etmesinin öngörülmesi.

 

3. Sahibinden çocuk doðuran (Ümmü’l-veled) cariyenin doðurduðu çocuðun hür kabul edilmesi; annesinin satýlmasýnýn yasaklanmasý. Ümmü’l-veled cariyeler, çocuðunu doðurduklarý sahipleri vefat edince hürriyetlerine kavuþurlar.

 

4. Zekât fonundan, kölelerin özgürlüðüne kavuþturulmasý için özel bir ödenek ayrýlmasý. (Muhammed Takî el-Osmânî, Tekmiletu Fethi’l-Mülhim, 1/262 vd.)

 

Bunlar ve daha birçok hüküm hem kölelik kurumunun zeminini alabildiðine daraltmakta, hem de kölelere özgürlüðün kapýlarýný tarihin hiçbir devrinde ve hiçbir millette görülmeyen oranda açmaktadýr.

 

Esirlerin köleleþtirilmesi, Ýslâm Fýkhý tarafýndan farz veya vacip gibi “gereklilik/zorunluluk” bildiren bir hüküm olmayýp, diðer seçenekler yanýnda ve onlar gibi sadece “mübah”týr. Günümüzde olduðu gibi kölelik kurumu dünyada ortadan kaldýrýldýktan sonra Ýslâm’ýn bunu tek taraflý olarak uygulamasý söz konusu deðildir. (el-Osmânî, a.g.e., 1/272)

 

Þu halde Ýslâm’da kölelik kurumunun mevcudiyeti konusunda Batýlýlar ve Batýcýlar tarafýndan dile getirilen hususlar en hafif tabiriyle “iftira”dýr ve Yüce Dinimiz bu iftiralardan berîdir.

 

Kaynak: SEMERKAND DERGÝSÝ


radyobeyan