Tek Basina Bir Hadis Mecmuasi: Ebu Hureyre.. By: ezzehraveyn Date: 06 Kasým 2009, 00:16:29
TEK BAÞINA BÝR HADÝS MECMUASI: EBU HUREYRE
Ýhsan ÞENOCAK
Sahabe Ýslam’ý saf haliyle yaþayan ve sonraki kuþaklara aktaran ilim elçileridir. Ýnsanlar, Allah Rasülü’nü (s.a.v.) onlar vesilesiyle tanýmýþ ve doðrular, rivayetlerine muvafýk kaldýkça bir deðer kazanmýþtýr. Fýkýh, Kelam, Tefsir… büyük oranda onlarýn naklettiði hadislerden neþet etmiþtir. Her biri kabiliyeti nisbetinde medeniyetin inkiþafýna katkýda bulunmuþ; kimi imareti, kimi siyaseti, kimi de rivayetiyle sonraki kuþaklarý beslemiþtir. Peygamber sonrasý zamana “Saadet Asrýný” taþýyýp, yaþadýklarý bölgelerde “Ýrfan Siteleri” kurmuþlardýr. Allah Rasülü’nün (s.a.v.) Sünnetine en küçük bir müdahalede bulunmadan yapmýþlardýr bunu.
Onlar, hal ve kâlleriyle Efendimiz’in (s.a.v.) mirasýný teblið etmede birbirleriyle yarýþtýlar. Önde olanlar “müksirun” (çok riayet edenler) diye þöhret buldu. Müksirunun alt sýnýrýnda yer alan Ebu Said-i Hudri (r.a.) bin yüz yetmiþ, zirvede olan Ebu Hureyre (r.a.) ise beþ bin üç yüz yetmiþ dört hadis rivayet etti. Ýslam’ýn, cemiyetin her þubesine etkin olarak taþýnmasýnda müksirunun katkýsý büyük oldu. Nitekim Ýslami ilimlerin teþekkülünde kullanýlan hadislerin çoðu onlarýn rivayetidir.
Sahabenin, özellikle de müksirunun bütün zamanlara Kur’an’ýn mübeyyini Hz. Rasülüllah’ýn (s.a.v.) Sünneti’ni taþýma gayretleri “elleriyle dini deðiþtirmek” isteyenlerin önünü kapadý. Çünkü gayri Ýslami oluþumlar, onlarýn rivayet ettiði hadislerle meþruiyet alanlarýný yitirdiler. Bu yüzden Ýslam düþmanlarý tenkit oklarýný Sünnet’in taþýyýcýlarý olan sahabeye yönelttiler. Hedefe de Ebu Hureyre’yi (r.a.) koydular. Çünkü tek baþýna O, bir hadis mecmuasýydý. O’nun cerhedilmesi topyekün Ýslami Disiplinlerin de çökertilmesi demekti. Bu yüzden Ehl-i Sünnet karþýtý fýrkalarýn saldýrýlarýný yoðunlaþtýrdýðý sahabi Ebu Hureyre (r.a.) oldu. Allah’ýn dinini hevalarýna göre þekillendirmek isteyen Cehmiler O’na saldýrdý. Çünkü O’nun rivayet ettiði hadisler Cehmiyye’nin delillerini çürütmüþtü. Müslümana kýlýç çekmeyi caiz gören Hariciler O’nun rivayetlerini tereddütsüz reddettiler. Ýnsanýn kaderini kendisinin tayin ettiðini söyleyen ve bu söyleyiþle Kudret-i Ýlahi’yi ta’dil eden Kaderiler, Ebu Hureyre’nin (r.a.) hadisleriyle istidlali caiz görmediler. Kabul ettikleri sahabe, bir elin parmaklarýný geçmeyen Þia, O’nu yalancýkla itham etti. Zýndýklar, muharrifler, müsteþrikler, mustaðripler, hasýlý bütün Ýslam düþmanlarý dini tezyif ve tahkir etmeyi murat ettiklerinde söze Ebu Hureyre (r.a.)ile baþladýlar.
Asýrlar geçti, usuller, esaslar deðiþti. Fakat Ebu Hureyre (r.a.) karþýtlarý hep ayný hal üzere kaldýlar. Çünkü, talep ettikleri Ýslami deðiþimin karþýsýnda rivayet ettiði hadislerle hep en önde Ebu Hureyre (r.a.)vardý. Bu yüzden ilk aþýlmasý gereken engel olarak O’nu gördüler. Önde olmasý tezyif ve tahkir kampanyasýnda da öne alýnmasýna sebep oldu.
Modern düþüncenin baþ döndürücü hakimiyeti ciddi manada Ebu Hureyre’yi (r.a.) cerh eden anlayýþýn da güç kazanmasýna zemin hazýrladý. Ýslam dünyasýnýn en etkili üniversiteleri Ebu Hureyre’yi (r.a.) tenkit eden akademisyenlerin konuþmalarýna, ders notlarýna tanýklýk etti. Ezher, red ve müdafaa ekseninde akdedilen birçok münazaraya þahit oldu. Mýsýr merkezli modern Ýslam düþüncesinden beslenen bir kýsým ülkem akademisyenleri de Ebu Hureyre’yi (r.a.) tenkit akýmýna iktida ettiler. Ýþte o akademisyenlerden biri, takvim 1996’yý gösterirken Ondokuzmayýs Ýlahiyat Fakültesi’nde sahne almýþtý. O tarihte Ýlahiyat ikinci sýnýfta öðrenci idim. Ýlan panosunda ki konferans duyurusunu dikkate alarak söylenen saatte dinleyiciler arasýnda yerimi aldým. Hoca, önceden ders okuttuðu fakülteye konferansçý olarak gelmenin heyecanýyla kürsüye çýktý ve yüksek tizden konuþmaya baþladý. Ebu Hureyre’yi (r.a.) tezyif ve tahkir etrafýnda temerküz eden konferans lebalep dolu salonda hayretle dinlendi. Konuþma bitince organizatörler itirazlara fýrsat vermemek için mukaddes bir emanet gibi akademisyen barikatý arasýnda Hoca’yý alýp götürdüler.
Ebu Hureyre’yi (r.a.) müdafaa edememenin, O’na yöneltilen itirazlara huzurda cevap verememenin ezikliðiyle yurda döndüm. O büyük sahabinin asil duruþunu, ilimdeki istikametini, katýksýz imanýný anlatan ve bir anlamda Hoca’nýn hamallýðýný yaptýðý müstaðrip düþünceyi ait olduðu merkeze iade eden bir risale telif etmeye karar verdim. Uzun bir mesai neticesinde eseri müsvedde haline getirmiþtim ki; bir grup arkadaþla birlikte Yed-i Beyza Dergisi’ni neþretmeye karar verdik. Derginin ilk sayýsýnda da, “Kum Denizinde Bir Yýldýz: Ebu Hureyre” baþlýðýyla kitabýn çýkacaðýný ilan ettim. Ne ki çeþitli nedenlerden dolayý bir son okuma yapýp kitabýn neþrine muvaffak olamadým. Bu gün geldiðimiz nokta itibariyle, Ebu Hureyre’yi (r.a.) müdafa etmenin topyekün Ýslam Medeniyeti’ni müdafaa etmek olduðunu düþündüðümden bu risaleyi makale formatýnda da olsa yeniden yazmaya kendimi mecbur hissettim.
Bu makalede Ebu Hureyre’nin (r.a.) hayatýný, hadis ilmindeki behresini, O’na yöneltilen tenkitlerin hangi fideliðe ait olduðunu, muarýzlarýnýn neler söylediðini ve kitaplardaki Ebu Hureyre (r.a.)portresinin ne anlattýðýný bulacaksýnýz. Bir anlamda gerçek Ebu Hureyre (r.a.)ile ideolojik okumalara göre tanýmlanan Ebu Hureyre (r.a.) arasýndaki derin uçurumu göreceksiniz.
Adý
Adý Abdurrahman b. Sahr, Cahiliyye’de ki adý ise; güneþin kulu anlamýna gelen “Abdi Þems”. Allah Rasülü (s.a.v.) Cahiliyye’den iz taþýyan ismini Abdullah ya da Abdurrahman[1] olarak deðiþtirir. Künyesi; Ebu Hureyre (r.a.) olarak maruftur.[2] Ganem b. Devs el-Yemani’nin oðludur. Allah Rasülü’nden (s.a.v.) en fazla hadis rivayet eden sahabi olarak þöhret bulmuþtur.
Adýndan daha fazla þöhret bulan künyesi ile alakalý -kendi dilinden- kitaplarda þu kayýtlar vardýr: “Ailemin koyunlarýný otlatýrdým. Küçücük bir kedim vardý. Geceleyin onu bir aðaca yerleþtirirdim. Gündüz olunca kedimi alýr, yanýmda götürür, onunla oynardým. Bu yüzden beni kedimle künyelendirdiler.”[3] Rivayette çocukluk yýllarýndaki oyun meþgalesinden bahsetmesi “Ebu Hureyre” olarak künyelendirilmesinin Allah Rasülü’ne (s.a.v.) ait olmadýðý, söz konusu künyenin Hazreti Rasülüllah (s.a.v.) tarafýndan benimsendiðini gösterir. Efendimiz (s.a.v.) O’nu çaðýrýrken künyesini “Ebu Hirr” formatýnda kullanýrdý. Bu yüzden “beni Ebu Hureyre diye tekniye etmeyin, çünkü, erkek kadýndan daha hayýrlýdýr.” derdi.[4]
Ýslam’dan Önceki Hayatý
Yemen’de dünyaya geldi. Akranlarý gibi kabile ortamýnda ve çöl ikliminde, halis bir arap genci olarak yetiþti. Ailesinin koyunlarýný güttü. Onlara hizmet etti.
Küçük yaþta babasýný kaybettiðinden yetim olarak neþvü nema buldu. Topyekün hayrý bünyesinde barýndýran Ýslam’ý, Allah O’na ihsan edinceye kadar hayatýn türlü zorluklarýna katlandý.[5]
Kendi anlattýklarý dýþýnda fazla bir þey bilmediðimizden, Ebu Hureyre’nin (r.a.) Ýslam öncesi hayatýyla alakalý etraflý bir çalýþma yapma imkanýmýz maalesef ki yoktur
Müslüman Oluþu
Ebu Hureyre (r.a.), Ýslam’la Hicret’ten önce tanýþtý. Müslüman olmasýna sebep olan sahabi ise Tufeyl b. Amr ed-Devsi’dir. Kabilesi içerisinde vakarlý ve çokca ziyafet veren biri olarak þöhret bulan Tufeyl, Mekke’ye gelir, bütün engellemelere raðmen Allah Rasülü (s.a.v.) ile karþýlaþýr ve Müslüman olur. Efendimiz (s.a.v.) O’na Ýslam’ý anlatýr, Kur’an okur. Tufeyl Allah Rasülü’nün (s.a.v.) huzurunda iliklerine kadar imanýn halavetini yaþar. Efendimiz’den, (s.a.v.) Ýslam’ý kavmine teblið etme noktasýnda Cenab-ý Hakk’ýn yardýmýna nail olabilmesi için dua etmesini talep eder. Hz. Rasülülah da (s.a.v.) : “Allahým! O’na bir alamet ver” diye dua eder.[6]
Tufeyl, memleketine döner. Anne ve babasýný Ýslam’a davet eder. Babasý Müslüman olur. Fakat annesi Ýslam’ý reddeder. Ardýndan kavmini çaðýrýr. Çaðrýya yalnýzca Ebu Hureyre (r.a.)icabet eder. Devs kabilesi daveti aðýrdan alýr. Tufeyl tekrar Mekke’ye döner ve kavmini Allah Rasülü’ne (s.a.v.) þekva eder: “Devs asi oldu, onlara beddua et ya Rasülellah” (s.a.v.) der.[7] Efendimiz (s.a.v.): “Allahým! Devs’e hidayet ver” diye dua eder. Sonra Tufeyl’e; “Kavmine geri dön, onlarý Ýslam’a davet etmeye devam et ve yumuþak ol” buyurur. Tufeyl, Devs’e geri döner, Allah Rasülü (s.a.v.) hicret edinceye kadar davete devam eder. Bedir, Uhud ve Hendek savaþlarý geride kalýr. Yani aradan yýllar geçer. Kavminden Müslüman olanlarla birlikte Allah Rasülü (s.a.v.) Hayber’de iken O’na (s.a.v.) gelir. Tufeyl ile birlikte yetmiþ ya da seksen hane Medine’ye hicret eder.[8]
Tufeyl b. Amr’ýn terceme-i hali, Ebu Hureyre’nin (r.a.) Hayber’in fethinden yýllar önce Müslüman olduðuna tanýklýk etmektedir. Zaten Ýbn Hacer gibi bir çok muhakkik biyografi yazarý da buna vurgu yapmaktadýr. [9]
Hicreti
Ebu Hureyre (r.a.) Devslilerle birlikte Medine’ye hicret ediþini anlatýrken þunlarý söyler: “Allah Rasülü (s.a.v.) Hayber’e gitmiþti ki, ben muhacir olarak Medine’ye geldim. Sabah namazýný Efendimiz’in (s.a.v.) kendi yerine vekil býraktýðý Siba’ b. Urfuta’nýn arkasýnda kýldým. Urfuta ilk rekatta “Meryem” ikinci de ise “Mutaffifin” suresini okudu.[10]
Devsliler, sabah namazýný kýldýktan sonra bir rehberin refaketinde Hayber’e, Allah Rasülü’nün (s.a.v.) huzuruna varýrlar. O sýrada ganimet mallarý taksim edilmektedir. Ebu Hureyre (r.a.) de taksimden pay ister. Eban b. Saîd b. As Allah Rasülü’nden (s.a.v.) Ebu Hureyre’ye (r.a.) ganimet vermemesini talep eder. Bunun üzerine Ebu Hureyre (r.a.), Eban b. Saîd’in Uhud’ta “Ýbn Kavkal”i þehit ettiðini, bu yüzden asýl pay almamasý gereken kiþinin O olduðunu söyler.[11]
Ganimetle alakalý bu rivayet de göstermektedir ki; Ebu Hureyre (r.a.)Hayber’den çok önce Müslüman olmuþtur. Hem de Eban’ý tanýyýp Uhud’ta kimi þehit ettiðini bilecek kadar derin bir Müslüman.
Ebu Hureyre’nin (r.a.) Medine’de Siba’ b. Urfuta’nýn arkasýnda kýldýðý ilk sabah namazýnda hangi surelerin okunduðunu sonradan hatýrlayacak kadar Kur’an’ý tanýmasý da Hayber’den önce Müslüman olduðuna tanýklýk etmektedir.
Yemen’den Medine’ye doðru yürüyen Devsliler aþýrý sýcaktan dolayý ancak gece yol alabilmiþlerdi. Yine bir geceydi ki Ebu Hureyre (r.a.)kölesini kaybetmiþti. Ya da köle kaçmýþtý. Ebu Hureyre (r.a.)Allah Rasülü’ne (s.a.v.) varýp biat ettikten sonra köle ortaya çýktý. Efendimiz (s.a.v.) : “Ya Eba Hureyre! Bu kölendir. Sana geldi.” buyurunca, Ebu Hureyre: “Köle mahza Allah rýzasý için hürdür.” diye karþýlýk verdi.[12]
Ebu Hureyre (r.a.), Allah Rasülü’ne (s.a.v.) kavuþmanýn, O’na biat etmenin sevinciyle kaybolan ya da kaçan kölesini azat etti. Ne var ki ondan baþka kölesi de yoktu. Fakat inanýyordu ki nimetlerin en büyüðüne, Allah Rasülü’ne (s.a.v.) kavuþmuþtu. Bunun þükrü için bir köle azat etmek ne idi ki.
Ebu Hureyre’nin (r.a.) Müslüman oluþunu Hayber’e baðlayan, hicret ediþinde de aç karnýný doyurmak gibi süfli bir gaye arayanlar, O’nun Allah Resülü’ne ulaþmanýn verdiði sevinçle kölesini azat etmesini nasýl izah edecekler?! Hayber’de aldýðý ganimet, azat ettiði kölenin kaç onda biri eder?! Sonra madem gayesi aç karnýný doyurmaktý, niçin açlýðý tercih edip bütün mesaisini Allah Rasülünden (s.a.v.) hadis öðrenmeye adadý?!
Allah Rasülü ile Birlikteliði
Ebu Hureyre (r.a.) hazarda ve seferde Allah Rasülü’nden (s.a.v.) ayrýlmadý. Evine gider, bütün meclislerinde hazýr bulunurdu. Suffe’yi kendisine karargah edinmiþti.
A’la el-Hadrami Bahreyn’e vali atandýðýnda (h.8) Allah Rasülü (s.a.v.) Ebu Hureyre’yi (r.a.) müezzin olarak O’nunla birlikte göndermiþti.[13] Hayber sonrasý baþlayan Peygamberle birlikteliðe konan bir ara noktasý oldu Bahreyn görevi. Hicri 9 yýlýnda Tebük seferi için açýlan yardým kampanyasýna katýlmasý[14] ayrýlýðýn en fazla bir yýl sürdüðünü göstermektedir.
Ebu Hureyre’nin (r.a.) Allah Rasülü (s.a.v.) ile olan birlikteliði Humeyd b. Abdirrahman Himyerî’ye göre dört yýl sürmüþtü. Çünkü Hayber’in fethi ile Efendimiz’in (s.a.v.) irtihali arasýnda dört yýllýk bir zaman vardý.[15] (Dört yýl, birlikteliðe Bahreyn kesintisinin dahil edilmemiþ halidir).
Ýlme Adanan Ömür
Ebu Hureyre (r.a.), ömrünü Allah Rasülü’nün (s.a.v.) sünnetini tedvin ve tebliðe adamýþtý. Ýnsanlar dünyalýk isterken o ilme talip olmuþtu. Zeyd b. Sabit anlatýyor: “Bir gün ben, Ebu Hureyre (r.a.)ve bir arkadaþ mescitte Cenab-ý Hakk’a dua ediyorduk. Allah Rasülü (s.a.v.) çýkagelip yanýmýza oturdu. Efendimiz (s.a.v.) oturunca biz sustuk. Önceki halinize dönün/devam edin buyurdu. Ben ve arkadaþým Ebu Hureyre’den (r.a.) önce dua ettik. Allah Rasülü (s.a.v.) duamýza “amin” diyerek iþtirak etti. Sonra Ebu Hureyre (r.a.)dua etti; “Allahým! Senden bu iki arkadaþýmýn istediðini bir de, unutulmayacak ilmi istiyorum.” dedi. Efendimiz (s.a.v.) O’nun duasýna da “amin” dedi. Bunun üzerine; “Ey Allah’ýn Rasülü (s.a.v.) unutulmayacak ilmi biz de istiyoruz.” dedik. Ne ki Allah Rasülü (s.a.v.) “Devsli” (Ebu Hureyre) sizi geçti buyurdu.[16]
Peygamber dualarýnýn bir kýsmý “meþiet-i Ýlahide”dir. Neticelerini bilemeyiz. Fakat önemli bir bölümüne icabet edilmiþtir. Efendimiz (s.a.v.), Abdullah b. Abbas’a (r.a.) hitaben: “Allahým! O’na Kur’an ilmini öðret.”[17] diye dua etmiþti. O duanýn bereketiyle Ýbn Abbas (r.a.), Kur’ani ilimlerde o kadar derinleþti ki çaðýnýn insanlarý O’nu; “Hibru’l-Ümme”, “Ýlim denizi”, “Müfessirlerin Reisi”, “Tercümanu’l-Kur’an” gibi lakaplarla anar olmuþlardý.[18] Ayný bereket Ebu Hureyre’yi (r.a.) de kuþattý. Öyle ki, Efendimiz’le (s.a.v.) dört yýl kalmasýna raðmen yirmi üç yýl Peygamberin yanýnda yer alan Ebu Bekir’den (r.a.) ya da hadisleri yazarak muhafaza eden Abdullah b. Amr b. As’tan (r.a.) daha fazla hadis rivayet etti.
Hz. Aiþe (r.ah.), bir gün Ebu Hureyre’yi (r.a.) davet eder ve O’na þunlarý söyler; “Ýþittiðini iþitmemize, gördüðünü görmemize raðmen sadece Allah Rasülü’nden (s.a.v.) senin rivayet ettiðin ve bize ulaþan bu hadisler neyin nesidir?
- Ey anneciðim! Ayna, sürmedan ve Hazreti Rasülülah’a (s.a.v.) güzel görünebilmek için allanýp pullanma, seni hadis dinlemekten alýkoyardý. Allah’a yemin olsun ki hiçbir þey benim O’nu dinlememe engel olamadý.[19]
Allah Rasülü (s.a.v.) buyurdu ki; “Ebu Hureyre (r.a.) ilmin kabýdýr.”[20] Yani O’na Allah öyle bir hafýza lutfetmiþtir ki, tek baþýna sünneti muhafaza eden bir arþiv gibidir.
Hakem b. Mervan, Ebu Hureyre’nin (r.a.) hafýzasýný belki de sadakatini sýnamak için bir gün O’nu sarayýna çaðýrýr. Hadisle alakalý bir takým sorular sorar. Tahtýnýn arkasýna oturttuðu sekreterine de O’nun rivayetlerini yazmasýný söyler. Yýlbaþý olunca O’nu tekrar çaðýrýr. Ebu Hureyre (r.a.) perdenin arkasýna oturur. Mervan önceki rivayetlerini sorar. O da söyler. Sekreter diyor ki; “Rivayetleri yazýlanlardan takip ettim. Ne fazla, ne eksik vardý. Ne de takdim tehir yaptý.”[21] Aynen rivayet etti.
Talha b. Ubeydillah adýna kayda geçen þu ifadeler de O’nun hadiste ne derece haklý bir mevkiye sahip olduðunu göstermektedir: “Allah’a yemin olsun ki; Ebu Hureyre (r.a.)Allah Rasülü’nden (s.a.v.) bizim duymadýklarýmýzý dinledi, bilmediklerimizi öðrendi. Biz zengin bir kavimdik. Evlerimiz, ailelerimiz, çocuklarýmýz vardý. Sabah ve akþam Hazreti Rasülülah’a (s.a.v.) gelir sonra geri dönerdik. Ebu Hureyre (r.a.) ise malý, eþi ve de çocuðu olmayan fakir biriydi. Efendimiz’in (s.a.v.) yanýnda durur, gittiði her yerde O’na refakat ederdi. Haliyle bizim bilmediklerimizi öðrendi. Bu yüzden hiçbir sahabi Allah Rasülü’nün (s.a.v.) söylemediðini O’na isnat ediyorsun diye Ebu Hureyre’yi (r.a.) itham etmedi.[22]
Çok hadis rivayet etmesini yadýrgayanlara ya da Rasülülah’la (s.a.v.) beraber olduðu zamana kýyasla hadislerinin fazla oluþuna anlam veremeyenlere O þöyle derdi: “ Ensar kardeþlerim tarlalarýnda ziraatle, muhacir de çarþýda ticaretle meþgul olurdu. Bense karýn tokluðuna sürekli Allah Rasülü’nün (s.a.v.) yanýnda kalýr, onlarýn görmediðine muttali olur, unuttuklarýný da muhafaza ederdim.”[23]
“Muhacir ve Ensar’a ne oluyor da Ebu Hureyre (r.a.) kadar hadis rivayet etmiyorlar, halbuki onlarýn içinde Allah Rasülü’yle (s.a.v.) uzun yýllar birlikte olan sahabiler var.” türünden yapýlan serzeniþlere bir defasýnda þöyle karþýlýk vermiþti: “Eðer Allah’ýn Kur’an’ýnda indirdiði þu iki ayet olmasaydý asla hiçbir þey rivayet etmezdim:”[24] “Biz kitapta belirttikten sonra açýk delilleri ve hidayeti gizleyenler varya, iþte onlara hem Allah lanet eder, hem de bütün lanet ediciler lanet eder. Ancak tevbe edip, durumlarýný düzeltenler ve gerçeði açýkça ortaya koyanlar lanetlenmekten kurtulmuþlardýr.”[25]
Normal hafýzaya sahip acem bir talebe, gayretli bir çalýþmanýn neticesinde sekiz-on ayda hafýz olabilir. Peki ya, Arap olan yani Sünnet’in dilini konuþan, Hz. Rasülülah’ýn (s.a.v.) duasýna nail olan ve de dört yýlýný sürekli Rasülülah’a (s.a.v.) tahsis eden bir sahabinin beþ bin küsür hadis ezberleyip rivayet etmesi niçin birilerin idrakini zorluyor?!
Rivayet Tarzý
Ebu Hureyre’nin (r.a.) Efendimiz’e (s.a.v.) olan fart-ý muhabbeti, dünyevi iþlerden yüz çevirmesine, bütün mesaisini hadis öðrenmeye ve öðrendiklerini teblið etmeye adamasýna neden oldu. Zenginlerin arasýna karýþmaz, meclislerine oturmazdý.[26] Fakat, hadis teblið etme noktasýnda zengin-fakir, hakim-mahkum ayýrt etmez bütün ümmeti muhatap kabul ederdi. Bunu yaparken hadislerin olduðu gibi rivayet edilmesine özen gösterirdi. Hadis rivayet ederken hariçten söz söylenmesine müsaade etmezdi. Bir defasýnda rivayetlerini darb-ý meselle açýklayan bir adama þöyle demiþti: “Ey kardeþimin oðlu! Allah Rasülünden (s.a.v.) sana bir hadis rivayet ettiðimde O’nu örneklerle açýklamaya kalkýþma.”[27]
Bir gün abdest alan bir topluluða rastladý. Onlara; “Abdesti noksansýz alýn. Abdestin hakkýný vermeyenler için Allah Rasülü (s.a.v.) buyurdu ki; Kuru kaldýðýndan dolayý ateþte yanacak topuklara yazýklar olsun.”[28] dedi. Bu örnekte de görüldüðü gibi O, hadisi þerifleri teblið ederken insanlarýn konumlarýna bakmaz, mukteza-i hal, neyi amirse ona göre konuþurdu. Ýnþa edilirken Mervan’ýn evine girmiþti. Baktý ki binada resimler var. Hadiseye müdahale etti ve þunlarý söyledi; “Allah Teala þöyle buyurdu (Hadis-i Kutsi): “Benim gibi yaratmaya cüret edenden daha zalim kim vardýr?”[29]
Ebu Rafi’ diyor ki: “Ebu Hureyre (r.a.) ile birlikte yatsý namazýný kýldým, “Ýnþikak” süresini okudu ve yirmi birinci ayete gelince tilavet secdesi yaptý. Hayretle “ne yaptýn” dedim. Allah Rasülü (s.a.v.) bu sureyi okudu ben de arkasýndaydým, secde ayetine gelince birlikte secde ettik. Ahirette tekrar O’nunla buluþuncaya kadar da bu sureyi her okuyuþumda secde etmeye devam edeceðim.”[30] dedi. ***
Ebu Hureyre, Allah Rasülü’nü (s.a.v.) gördü, dinledi sonrada O’ndan görüp dinlediklerini çaðýnýn tanýklarýna teblið etti. Bu yolda sahabe de O’na yardým etti. Bir anlamda Peygamber adýna konuþan Ebu Hureyre’nin (r.a.) hakikati rivayet eden dili oldu sahabe. Eþas’ýn babasý adýna naklettiði hatýra, söylediklerimize tanýklýk etmektedir: “Babam Medine’ye geldi. Birde ne görsün. Ebu Eyyüp, Ebu Hureyre’den (r.a.) hadis rivayet ediyor. Kendini alamayýp O’na þöyle dedi: “Rasülülah (s.a.v.) katýnda belli bir makama sahip olduðun halde Ebu Hureyre’den (r.a.) hadis mi rivayet ediyorsun?”
- Ebu Hureyre (r.a.)vesilesi ile rivayet etmek, direkt Rasülülah’tan (s.a.v.) rivayetten bana daha sevimli geliyor.[31]
Hususi Görevleri
Ebu Hureyre’nin (r.a.) vazife-i asliyesi hadis rivayet etmekti. Gittiði her yerde meclisler kurulur mukteza-i hale göre Rasülülah’ý (s.a.v.) anlatýrdý. Hadis muallimliðinin yaný sýra, daha hususi görevler de ifa etmiþti. Bizzat Efendimiz’in (s.a.v.) iþrafýyla A’la el-Hadrami ile birlikte Ýslam’ý yaymak ve Müslümanlara dini meselelerini öðretmek üzere Bahreyn’e gitmiþti. Orada müezzinlik yaptý, hadis rivayet etti, fetva verdi. Hz. Ömer (r.a.), devr-i hilafetinde O’nu tekrar Bahreyn’e gönderdi. Fakat müezzin-muhaddis olarak deðil, vali-muhaddis olarak.[32]
Hz. Muaviye (r.a.) Medine Valisi Mervan’ý görevden alýnca yerine Ebu Hureyre’yi (r.a.) vali olarak atadý. Sonra O’nu azletti. Ardýndan göreve Mervan’ý getirdi. Tekrar Mervan’ý görevden aldý. Ebu Hureyre’yi (r.a.) ikinci kez atadý.[33]
O, Medine valisi olduðu zamanlarda sýrtýnda odun taþýr, sair insanlar gibi sýradan bir hayat yaþardý.
Fitne Zamanýndaki Duruþu
Ebu Hureyre, Hz. Osman (r.a.) zamanýnda zuhur eden fitnelere karþý Halifenin yanýnda yer aldý. Fitnenin dehþetli anlarýnda bile Hz. Osman’ý (r.a.) müdafaa etti. Öyle ki son nefesinde O’nunla birlikte idi.[34]
Hz. Osman’ýn (r.a.) þehadetini müteakip yýllarda hadiselere karýþmadý. Bir çok sahabenin yaptýðý gibi i’tizali tercih etti. Ne Hz. Ali’nin (r.a.) ne de Hz. Muaviye’nin (r.a.) ordusunda yer aldý. Çünkü “Yakýnda fitneler zuhur edecek. O zaman oturan ayaktakinden, ayaktaki yürüyenden, yürüyen koþandan daha hayýrlýdýr. Kim ona rastlarsa geri dursun. Bir melce ve sýðýnak bulan oraya sýðýnsýn.”[35] hadisini O rivayet etmiþti.
***
Ehl-i Beyte karþý fart-ý muhabbeti vardý. Sa’d b. Bekr’in mevlasý diyor ki; Hz. Hasan’ýn öldüðü gün, Ebu Hureyre’yi (r.a.) mescitte ayakta gördüm. Aðlýyor ve yüksek sesle þöyle diyordu: “Ey Ýnsanlar!… Bu gün Allah Rasülü’nün (s.a.v.) sevgili torunu vefat etti.” O’nu bu halde gören hazirunda aðladý.”[36]
Zühtü
Ebu Hureyre (r.a.) çok ibadet ederdi. Kendine has bir virdi vardý. Her ayýn baþýndan üç gün oruç tutar,[37] pazartesi ve perþembe orucunu da aksatmazdý.[38]
Ebu Osman en-Nehdi anlatýyor; “Ebu Hureyre’ye (r.a.) yedi gece misafir oldum. O, hanýmý ve hizmetçisi geceyi üçe böler nöbetleþe ibadet ederlerdi. Gecenin üçte birinde, biri namaz kýlar, sonra diðerini kaldýrýr, kalkan kýlar, ardýndan da O, diðerini uyandýrýrdý.[39]
Ebu Hureyre Allah Rasülü (s.a.v.) ile olan üç yýllýk birlikteliðine yýllarýn bereketini sýðdýrdý. O’nun (s.a.v.) ahirete irtihalinden sonra, ayný aþk ve samimiyetle sünneti yaþamaya ve yaþadýklarýný yaymaya devam etti. Çarþý-pazar derken iyiden iyiye dünyaya dalan insanlara ýsrarla “Saadet Asrý”ný hatýrlattý. Onlarý Rasülülah’ýn (s.a.v.) mirasý Kur’an ve Sünnet’e sahip çýkmaya çaðýrdý.
Hastalýðý ve Vefatý
Ebu Hureyre’yi (r.a.) hayatýnýn sonlarýna doðru dayanýlmaz bir irtihal tutkusu kuþattý. Hasta yataðýnda kendisini ziyarete gelen Ebu Seleme b. Abdirrahman; “Allahým! Ebu Hureyre’ye (r.a.) þifa ver.” diye dua edince, O þöyle mukabelede bulundu: “Allahým! beni tekrar (dünyaya/sihhate) döndürme.” Bu duayý iki defa tekrar etti ve sonra þöyle dedi: “Ey Ebu Seleme! Eðer ölmek gücün dahilinde ise hemen öl. Nefsimi kudretinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, alimler üzerine ölümün kýrmýzý altýndan daha sevimli olduðu bir zamanýn gelmesi yaklaþmýþtýr. Ya da yakýnda insanlar öyle bir ortamda bulunacaklar ki, adam Müslümanýn kabrine gelecek ve ‘þu kabrin sahibi olmayý ne kadarda isterdim.’ diyecektir.”[40]
Vefat ettiði gün, Mervan b. Hakem kendisini ziyaret etti ve “Allah Teala þifalar versin” diye dua etti. Ebu Hureyre (r.a.)“amin” yerine þöyle dedi: “Allahým! sana kavuþmayý arzuluyorum. Sen de benim vuslatýmý arzula.”[41]
Dar-ý Bekaya irtihal ettiðinde takvim hicri 58’i gösteriyordu. Yaþý 78 idi. Cenazenin techiz ve tekfin iþlerini Ýbn Ömer (r.a.) ile Ebu Said-i Hudri (r.a.) ifa etti. Namazý Velid b. Utbe kýldýrdý.[42] Cennetu’l-Bagi’ye defnedildi.
***
Allah Rasülü’nün (s.a.v.) irtihalinden sonra evlenen Ebu Hureyre’nin (r.a.) dört çocuðu oldu. Üçü erkek biri kýzdý. Kýzý, tabiin devrinin büyük imamý Said b. Müseyyeb ile evlendi.[43]
TENKÝT
Ebu Hureyre… Adý belli. Nesebi malum. Ýslam’dan sonraki hayatý aþikar; sadýk bir sahabi. Hazarda seferde hep Allah Rasülü (s.a.v.) ile beraber. Ýlme o kadar haris ki, dünya hiç gözüne gelmiyor. Ya da ikisinin bir arada barýnamayacaðýný bildiðinden talebelik yýllarýnda dünyayý boþuyor. Ýlim uðruna çektiði açlýk, bazen karnýna taþ baðlatýyor, bazen ciðerini topraða dayamasýna sebep oluyor. Kuvvetli hafýzasý, Hz. Rasülülah’ýn (s.a.v.) duasýyla olaðanüstü bir bereket kazanýyor. Sahabe, neden herkesten daha fazla hadis rivayet ettiðini O’na sorduðunda, Efendimiz’e (s.a.v.) mülazemetini gerekçe gösteriyor.
Tarihi hakikatlerin anlattýðý Ebu Hureyre (r.a.) bu koordinatlar çerçevesinde yer almakta. Ne ki, bir de ideolojik okumalarýn, þahsi ihtiraslarýn, cehaletin yönlendirdiði zýt okumalar var. Bu noktada söylenenleri, yazýlýp çizilenleri, tarihi hakikatlerin en ileri derecede nasýl tahrif edilebileceðinin numuneleri olarak görebilirsiniz.
Münekkitlerin Not Defteri
Din ve meþrep itibariyle farklý yerlerde duran, fakat Ebu Hureyre (r.a.) karþýtý olma noktasýnda bir araya gelen Hakikat’in münekkitlerine göre; O’nun her ameliyesinde hususi niyetler vardýr. Ebu Hureyre’nin (r.a.) Allah Rasülü (s.a.v.) ile birlikteliði hadis tahsilinden öte, aç karnýný doyurmaya matuftur! Emanetinde gizli bir hýyanet, cömertliðinde saklý bir riya aranmalýdýr. Hadis ezberlemesinin arka planýnda hileler mevcuttur. Rivayetleri, uydurmadýr! Fakirlik zarfýnda kusur, tevazu libasýnda zillet mündemiçtir! Emr-i bi’l-ma’ruf’u insanlarý aldatmaya yöneliktir! Fitne yýllarýnda uzlete çekilmesi ise hizipçilik olarak yorumlanmalýdýr!
Yaþadýklarý devir, ait olduklarý din ne olursa olsun Ebu Hureyre karþýtlarýnýn not defterlerindeki hezeyan büyük oranda ayniyet arz etmektedir.
TENKÝT EDENLER
Ebu Hureyre’yi (r.a.), Ýslam’ý ideolojik kalýplara sokmak isteyenler tenkit etti. Çünkü O’nun rivayet ettiði hadisler Ýslam’ýn tahrif edilmesine mani olmaktaydý. Bu noktada bir çýkýþ yolu bulunmalýydý. Ýdeolojilerin meþruiyeti için Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayetleri aþýlmalýydý. Bu yüzden O’nu yalancýlýkla itham ettiler. Böylece dini tahrif hareketine meþruiyet kazandýracaklardý. Mu’tezile’den Þia’ya, Oryantalizmden Moderniteye kadar Ehl-i Sünnet karþýtý her anlayýþ O’nu tenkit etti. Tenkitte öncülük ise Mu’tezile’ye, O’nun içinde de “Nazzam”a aittir.
Nazzam
Adýna “Nazzamiye” diye bir fýrka da nisbet edilen meþhur mutezili Nazzam, Ehl-i Sünnet karþýtý fikirlerin odaðýdýr. Büyük sahabileri tenkit ve tekzip eden Nazzam, imametin Hz. Ali’nin (r.a.) hakký olduðunu, bu noktada Allah Rasülü’nden (s.a.v.) mervi bir çok nass bulunduðunu fakat Hz. Ömer’in (r.a.) onlarý gizlediðini iddia eder. Hudeybiye’de Efendimiz’e; (s.a.v.) “Sen Allah’ýn Rasülü (s.a.v.) deðil misin? Biz hak yolda deðil miyiz? Müþrikler ise batýl üzere deðil mi?” diye sorarak Hz. Ömer’in (r.a.) imanda þüpheye düþtüðünü[44] savunan Nazzam, Ebu Hureyre’den (r.a.) hadis rivayet eden alimleri de ayýplar ve O’nun için “Ebu Hureyre (r.a.) insanlarýn en yalancýsýdýr.”[45] iddiasýnda bulunur.
Sahabenin adaletini tartýþmaya açan, daha da ileri giderek onlarý Allah Rasülü (s.a.v.) adýna hadis uydurmakla itham eden Nazzam’ýn hedefinde Sünnet’in otaritesini sarsmak vardýr. Bunun kendince en makul yolu, ashabý töhmet altýnda býrakmaktýr. Yalanla iç içe olanlarýn rivayetleri merdut olduðuna göre, Nazzam’ýn; “Kur’an’ýn nazmýnda ki i’cazý inkar, mucizeleri reddetme, v.b. ” hususlarda temerküz eden görüþlerine, Hz. Rasülülah’tan (s.a.v.) naklettikleri hadislerle geçit vermeyen sahabenin rivayeti de pekala redde müstahaktýr! Doðrudan Hz. Rasülülah’la (s.a.v.) hesaplaþmaya cesaret edemeyen Nazzam, Ebu Hureyre (r.a.)ve benzeri büyük sahabilerin sadakat ve imanýný sorgulayarak kendine meþruiyet kazandýrmaya çalýþýr. Gizli gündemini ifþa eden Sünnet ve Cemaat Alimleri Nazzam’ý red ve tekfir etmiþlerdir. Sadece Ebu’l-Hasan el-Eþari O’nun tekfir edilmesiyle alakalý üç eser telif etmiþtir.[46] Nazzam’ýn da baðlýsý bulunduðu Mu’tezile’nin nasýl bir anlayýþa sahip olduðunu anlayabilmek için hicri 213’te vefat eden Sumame b. Eþres’in Cuma namazýna yetiþme telaþýyla camiye koþuþturan halký kasdererek; “Bakýn þu öküzlere, eþeklere” “Bu arab (Efendimiz’e iþaret etmekte) insanlarýn baþýna ne iþ açtý.” [47] nev’inden serdettiði hezeyan kafidir.
Þia
Hz. Rasülülah’ýn (s.a.v.) ahirete irtihaliyle ashabýn çoðunluðunun irtidat ettiðini iddia eden Þia, kendi anlayýþýný temellendirebilmek için bütün yollarý meþru kabul etmiþtir. Hz. Ali’nin (r.a.) imametini isbat noktasýnda bir çok hadis uydurmuþtur. Nitekim “Nehcu’l-Belaða” þarihi Þii müellif Ýbn Ebi’l-Hadid hadis uydurduklarýný açýkça itiraf etmektedir.[48]
Hz. Ali’nin (r.a.) karþýsýnda yer alanlarý tenkit ve tekfir eden Þia, fitne yýllarýnda uzleti tercih edip ilimle iþtigal eden Ebu Hureyre’yi (r.a.) de sýký bir þekilde eleþtirmiþtir. O’nu, Emevi ve Muaviye yanlýsý olmakla itham etmiþtir. Þia’nýn Ebu Hureyre’yi (r.a.) reddetmesinin arka planýnda, en çok hadis rivayet eden sahabi olmasýna raðmen, Hz. Ali’nin (r.a.) imametine dair tek bir rivayetinin olmamasý vardýr. O’nu, adil kabul etmeleri durumunda kendileriyle çeliþki içinde olacaklarýný düþünmüþlerdir; “Madem Ebu Hureyre (r.a.) tek baþýna bir hadis mecmuasýdýr, o takdirde niçin imanýn esaslarýndan biri kabul ettiðiniz imametin Ali’ye (r.a.) tahsisi noktasýnda hiç rivayeti yoktur” nev’inden yöneltilecek muhtemel itirazýn önünü kapatmaya çalýþmýþlardýr.
Oryantalizm
Mu’tezile ve Þia tecrübesi, Sünnet’e raðmen yeni yaklaþýmlar benimseyenlerin meþru addedilmelerinin imkansýz derecede zor olduðunu göstermiþtir. Yegane hedefi Ýslam’ýn saf duruþunu bozup, yerine muharref bir Ýslam ikame etmek olan oryantalizmin Ýslami Ýlimlerle ilgilenmesi Ebu Hureyre (r.a.) bahsine farklý bir boyut getirmiþtir. Þarkiyatçýlar O’nu doðrudan reddetmenin yaný sýra müþahhas çalýþmalarla hususi þüphe alanlarý da var etmiþlerdir. En az Mu’tezile ve Þia kadar da etkili olmuþlardýr. Çünkü söz konusu þüphelerin Mu’tezile ve Þia vesilesiyle ortaya atýldýðý yýllarda Müslüman toplumda müktesabatý saðlam alimler vardý. Bugünse, bir onlarýn yokluðu bir de Müslüman talebelerin master ve doktora eðitimi için batý ülkelerindeki üniversiteleri tercih etmeleri, oryantalizmin elini güçlendirmesine imkan saðlamaktadýr.
Hadis üzerine yaptýðý çalýþmalarla öne çýkan Þarkiyatçý Sprenger (v. 1893) Allah Rasülü’nü (s.a.v.) anlattýðý eserinde, Ebu Hureyre’den; (r.a.) aþýrý dindarlýðý sebebiyle hadis uydurmaktan çekinmeyen bir yalancý olarak bahseder. Dayanýlmaz bir Ýslam düþmaný olan Ignaz Goldziher (v. 1921) ise, Ebu Hureyre’nin (r.a.) Emeviler’in çýkarlarý doðrultusunda hadis uydurduðunu iddia eder.[49]
Orayantalizmin Ebu Hureyre (r.a.)hakkýnda ürettiði mesnetsiz iddialarýnýn temelinde O büyük sahabinin þahsýnda bütün hadis mecmualarýnýn sýhhatini lekelemek vardýr. Kemiyyet itibariyle Ebu Hureyre (r.a.) rivayetlerinin ciddi bir yekün tuttuðu hadis kitaplarý, O’nun yalanla itham edilmesiyle itibar kaybýna uðrayacak, neticede mesailinin çoðunluðunu hadisle temellendiren fýkýh ve kelam gibi Ýslami Disiplinler büyük bir sarsýntý yaþayacaktýr. Þia’nýn hadis hususunda irtikap ettiði tahrifata verdiði mukni cevaplarla büyük bir boþluðu dolduran Ýmam-ý Rabbani Hazretleri bu noktada þunlarý söylemektedir; “Ebu Hureyre’yi (r.a.) karalamak þer’i hükümlerin yarýsýný da inkar etmek anlamýna gelmektedir. Çünkü þer’i hükümlerle alakalý üç bin hadis vardýr. Bunlarýn bin beþ yüzü Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayetine dayanmaktadýr.[50]
Mustaðripler
Oryantalizm’in Ebu Hureyre (r.a.)çevresinde oluþturduðu þüpheler kýsa zamanda Ýslam coðrafyasýnda makes bulmuþtur. Bazý Müslüman müellifler Ebu Hureyre’yi (r.a.) tenkit modasýna katýlmakla kalmamýþ O’nunla alay etmiþlerdir. “Þeyhu’l-Madire”[51] gibi þen’i bir yakýþtýrma maalesef ki Müslümanlýk iddiasýnda bulunan bir yazara aittir.
Orayantalizmle yeni bir hal alan Ebu Hureyre’yi (r.a.) tenkit cereyaný, Ýslam dünyasýnda Þii müellif Abdulhuseyn Þerefuddin el-Amili, talebesi Muhammed Ebu Reyye ve Mýsýrlý yazar Ahmed Emin gibi müelliflerle temsil imkaný bulmuþtur. Ýlk aþamada tenkitlerin þarkiyatçýlara ait olduðunu itiraf eden “reddi mirasçýlar” ciddi tepkilerle karþýlaþýnca hezeyanlarýn tamamiyle kendilerine ait olduðunu iddia etmiþlerdir. Böylece, iþbirlikçi olmadýklarýna Müslümanlarý inandýracaklardý. Bu noktada Mustafa es-Sibaî þunlarý nakletmektedir: “Hicri 1360 yýlýnda Ezher’de Ýmam Zühri hakkýnda münakaþa patlak verdiði zaman Sünnet düþmaný Ahmed Emin, Ali Hasan Abdulkadir’e Ýslam’ý tahrif ederken nasýl bir strateji izlemesi gerektiðini tenbihlerken þu hususa dikkat çekmiþti: Oryantalistlerden aldýðýn görüþleri açýkça onlara nisbet etme, Ezher Ulemasýna isnat et, kendi hususi araþtýrmalarýnýn neticesi olarak göster. Yeni yaklaþýmlara, onlarla kontakt kuranlarý rahatsýz etmeyecek derecede þeffaf maskeler geçir. Týpký benim “Fecru’l-Ýslam” ve “Duha’l-Ýslam” kitaplarýnda yaptýðým gibi…”[52]
Mu’tezile ve Þia ile baþlayan Ebu Hureyre (r.a.) karþýtlýðý Sünnet ve Cemaat Alimlerinin mukni cevaplarý haiz eserleriyle tesirsiz hale getirilmiþdi. Batýnýn siyasi nüfüzunu arkasýna alarak Ýslam’a saldýran Oryantalizmin tetiklenmesi ile hastalýk yeniden nüksetti. Bugünse þifa bulmaz bir illet olarak mikrop salmaya devam etmektedir.
Makalenin bundan sonraki bölümünde Ebu Hureyre (r.a.) karþýtlarýnýn O’na yönelttikleri tenkitleri Ýslami usul ve esaslar çerçevesinde tahlil edecek ve neden Ebu Hureyre (r.a.) üzerinde himmetlerini(!) teksif ettiklerini cevaplamaya çalýþacaðýz. Bunu yaparken Þii müellif Abdulhuseyin Þerefuddin’in “Ebu Hureyre”, þakirdi Muhammed Ebu Reyye’nin “Edva ala Sünneti’l-Muhammediyye” ve Ahmed Emin’in “Fecru’l-Ýslam” isimli kitaplarýnda tenkit konusu yaptýklarý hususlarý esas alacaðýz. Çünkü bu üç müellif, Ýslami kimliðe sahip olmalarýndan dolayý Müslüman araþtýrmacýlar nezdinde muteber ilim adamlarý olarak kabul edilmekte ve söyledikleri bazý hocalar tarafýndan aynen iktibas edilmektedir.
TENKÝT MEVZULARI
Þia’nýn Ýmamiyye fýrkasýna mensubiyeti ile þöhret bulan Abdulhuseyin Þerefuddin, Ebu Huyeyre’yi tenkit gayesi ile kaleme aldýðý eserinin mukaddimesinde, “O, cahil, yoksul, yetim, üstü baþý çýplak biridir” der. Ýslam’dan önce adýnýn duyulmamasýný da eleþtiri konusu yapar. Bütün bunlarý söylerken ilmi esaslara riayet ettiðini, yalnýzca hakký dile getirdiðini de vurgulamaktan geri durmaz. [53]
Ümmi Oluþu
Yalanlarýný perdelemek için samimiyet izharýnda bulunan yazar, hangi ilmi ölçüleri esas almaktadýr?! Ümmi olmak ne zamandan beri insanlarýn adaletini lekeler olmuþtur?!
Cahiliyye devrinde okuma-yazma bilenlerin sayýsý bir elin parmaklarý kadar azdý. Nitekim sahabenin çoðunluðu da Ýslam’dan önce ümmi idi. Allah onlarýn kalbini Ýslam’a açýnca yaþadýklarý devrin ulu hocalarý oldular. Bütün bir ümmetin üstatlarý kabul edildiler. Kur’an, Efendimiz’i (s.a.v.) anlatýrken ümmi olduðuna vurgu yapmaktadýr. Hadiseye vahyin ýþýðýnda bakýldýðýnda görülecektir ki; ümmilik Ýslam adýna bir noksanlýk deðil, bir kemaldir. Çünkü oryantalizmin Ýslam’ý farklý kültürlere isnat iddiasý, ümmi oluþun bereketiyle iþin baþýnda çürütülmektedir. Ümmi bir medeniyetin tek bir iletiþim vasýtasý vardýr; O da vahiydir. Sonra en büyük faaliyeti Allah’ýn yarattýðý kanunlarý keþfetmek olan beþeri ilmin Allah Teala’nýn bilgisi katýnda deðeri ne olabilir ki?! Beþeri bilginin nihai noktasý yaratanýn sýrlarýný keþfetmekse, bizzat yaratanýn bilgisine ulaþanýn ondan müstaðni olmasý bir üstünlük izharýdýr. Bu yüzden ümmilik basit müþahhas yerine, ulvi mücerrede talebe olmaktýr.
Ebu Hureyre’nin (r.a.) ümmi oluþu Ýslami anlayýþ çerçevesinde deðerlendirildiðinde bir eksiklikten öte, rivayet ettiði hadisler adýna bir sigortadýr. Çünkü yalancý olmakla itham ettikleri Ebu Hureyre (r.a.)-ilk planda- okuma yazma bilseydi; “bu adam geçmiþ ümmetlerin kitaplarýndan alýp da bize aktarýyor” diye iftiralarýna yeni bir malzeme bulacaklardý. Fakat ümmi oluþu tek bilgi kaynaðýnýn Hz. Rasülüllah (s.a.v.) olduðunu isbat, gayrisini ise tekzip eder.
Ýslam’dan Önceki Hayatý
Ebu Hureyre’nin (r.a.) Ýslam’dan önceki hayatýnýn etraflý bir þekilde bilinmemesinin O’nun adaletiyle nasýl bir iliþkisi olabilir?! Ya da bu hangi açýdan O’na zara verir?! Ebu Bekir, Ömer, Osman, Sa’d, Ali, Abdurrahman b. Avf (r.anhüm) da Ýslam’dan önce gayri þehir kiþiler deðiller miydi?! Ayný mantýkla onlarýn da adaletini tartýþmaya mý açacaksýnýz?! Yoksa Müslüman olmak belli bir statüye sahip olanlarýn mý hakkýdýr?! Meþhur olmayanlar, varoþlarda yaþayanlar, mustazaflar Ýslam’ýn neresinde durmaktadýr?! Yazar ne der bilemem amma Kur’an, bütün statüleri geçersiz kýlarak üstünlüðü takvada toplamaktýr: “Allah katýnda en üstün olanýnýz ondan en çok korkanýnýzdýr.”[54] Görüldüðü gibi müellif, Ebu Hureyre’yi (r.a.) tenkit telaþýyla Kur’ani ölçüleri de redde tevessül etmektedir.
Fakirliði
Ebu Hureyre (r.a.) fakirdi. Yazarýn bu noktada söylediði doðrudur. Yanlýþ olan ise, Ebu Hureyre’nin (r.a.) fakirliðinden dolayý ayýplanmasý, adaletinin tartýþmaya açýlmasýdýr. Dünyanýn neresinde bir alim, fakir olduðundan dolayý tahkir edilmiþtir?! Adaletin fakirlikle ne gibi bir iliþkisi olabilir?! Suffe Ashabý da fakirdi. O kadar ki, bazen günlerce aç kaldýklarý olurdu. Hz. Rasülülah (s.a.v.) da kendini anlatýrken “Ben (fakirlikten dolayý) kurutulmuþ et yiyen kadýnýn oðluyum.” demektedir. Kur’an, iffetli fakirlerin duruþunu takdirle yad eder: “(Yapacaðýnýz hayýrlar), kendilerini Allah yolunda cihada adamýþ, Allah’a taatten baþka bir düþüncesi olmayan, o sebeple yeryüzünde dolaþýp kazanmaya imkan bulamayan, durumunu bilmeyen kiþiye karþý gösterdikleri tokluktan dolayý onlarca zengin sayýlan fakirlere verilmelidir. (Habibim!) Sen onlarý görünce yüzlerinden tanýrsýn. Çünkü onlar yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler.”[55]
Fakirliði cerhe sebep gören Þii müellif, deðirmen çevirmekten dolayý elleri çatlayan, Hz. Fatýma ve iliklerine kadar fakirliði yaþayan Hz. Ali (r.a.) hakkýnda ne diyecek? Onlarýn adaletine de ihtiyatla mý yaklaþacak?!
Fakirlik ancak kapitalist ve aristokrat toplumlar için sorun teþkil edebilir. Eðer Ýslam’da aristokrasinin itibarý olsaydý, Allah Rasülü’ne (s.a.v.) inanan ilkler arasýnda köleler yer almazdý.
Yazarýn, Ebu Hureyre’nin (r.a.) üzerine alacak elbise, ayaðýna giyecek ayakkabý bulamamasýný tenkit nedeni yapmasý da doðrusu anlaþýlabilecek gibi deðildir. Müellifin adalet kriterlerine uymayan öyle insanlar vardýr ki; onlar Allah katýnda son derece muteberdirler. Cenab-ý Peygamber; “Kapýlardan kovulan, saçý baþý daðýnýk niceleri vardýr ki; Eðer bir þeyi yapmaya dair yemin edecek olsalar muhakkak ki Allah Teala yeminlerinin gereðini yapar.”[56] buyurmaktadýr. Sonra, ayakkabý sahibi olmak ne zamandan beri ve niçin adaletin sübutuna, aksi ise düþmesine neden olmaktadýr?! Yoksa Allah Teala cennete girmeyi mucip þartlar zarfýna lüks elbiseler giymeyi de mi koymuþtur?! (Þenaatte oryantalizmi bile geride býrakan bir meþrep taassubuyla karþý karþýyayýz.)
Ýslam’ý Kabul Ediþ Zamaný
Þii müellif, Ebu Hureyre’nin (r.a.) Ýslam’ý geç kabul ettiðini iddia eder ve bu iddiadan hareketle bir takým indi mütalaalar serd eder.
Ebu Hureyre’nin (r.a.) Hayber’den çok önce Tufeyl b. Amr vesilesiyle Ýslam’ý kabul ettiðini, Hayber günü ise ilk defa huzur-u Nebi ile þerefyap olduðunu nakletmiþtik. Bu ilk buluþmada Allah Rasülü (s.a.v.), Ebu Hureyre’ye (r.a.) ganimetten pay vermiþti. O ise, bu esnada Ýbn Gavgal’ýn katili Eban b. Saîd b. As’a hiçbir þey verilmemesini, taraf-ý Risalet’ten bizzat istemiþti. Bu talep, Ebu Hureyre’nin (r.a.) Hayber’den çok önce Müslüman olduðuna, Yemen’de iken Müslümanlarla alakalý haberleri takip ettiðine iþaret etmektedir. Hem o kadar ki; Allah Rasülü’nün (s.a.v.) huzurunda görüþ beyan edecek derecede bir takip… Bütün bunlara raðmen, O’nun Hayber’den sonra Müslüman olduðunu kabul etmiþ olsak dahi ne deðiþecek? Geç Müslüman olmasý bir kusur mu kabul edilecek?! Bu durumda Hayber’den sonra Müslüman olan Halid b. Velid, Amr b. As, Osman b. Ebi Talha ve diðerleri (r.anhüm) için denilecek?
Rivayet Tarzý
Sünnet ve Cemaat anlayýþýna yönelik insaf dýþý tenkitleriyle þöhret bulan Ahmed Emin, Ebu Hureyre’nin (r.a.) hadisleri yazmayýp hafýzasýndan rivayet etmesini[57] O’nun adýna bir eksiklik kabul eder.
Hadis tarihiyle alakalý malumatý olan herkes, rivayetleri kafa arþivinden nakletme noktasýnda Ebu Hureyre’nin (r.a.) yalnýz olmadýðýný, ashabýn neredeyse tamamýnýn ayný usulü takip ettiðini bilir. Zaten Ebu Hureyre (r.a.) de kendisinin hadis yazmadýðýný, sadece Abdullah b. Amr b. As’ýn (r.a.) duyduklarýný kayda geçtiðini itiraf etmektedir. Aslýnda Ahmed Emin de Ýslam’ýn ilk asrýnda hadislerin hafýzalarda korunduðunu ve oralardan nakledildiðini söylemektedir. Fakat hadiseyi mevcut baðlamýndan koparýp Ebu Hureyre’ye (r.a.) tahsis ederek okuyucu zihninde þüphe uyandýrmaya çalýþmaktadýr. Nitekim ashabýn hafýzasýný ve Saadet Asrý’ndaki durumu bilmeyenler üzerinde de etkili olmuþtur.
Genelde Sünnet düþmanlarý özelde ise Ahmed Emin, Ebu Hureyre (r.a.) hakkýnda þüphe oluþturup hadis mecmualarýnýn itibarýný zedeleyebilmek için, normal olaylarý olaðan üstüymüþ gibi takdim eder; “Madem ki Ebu Hureyre (r.a.) kayda geçmeden hadis rivayet etmiþtir, bu durumda sýklýkla yanýlmýþ olmasý mümkündür” demek ister.
***
Allah Rasülü (s.a.v.) Ebu Hureyre’ye (r.a.) dua etmiþtir. Peygamber duasýnýn bereketi O’na unutmaz bir hafýza nasip etmiþtir. O duaya güvenerek sahabenin ileri gelenleri Ebu Hureyre’den (r.a.) hadis rivayet etmiþlerdir. Bu, O’nun güvenilir bir hafýzaya sahip olduðunun açýk bir delilidir. Ýmam Buhari, sahabe ve tabiinden olup da Ebu Hureyre’den (r.a.) hadis rivayet edenlerin sayýsýnýn sekiz yüzü aþtýðýný bildirmektedir. Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Cabir b. Abdillah, Enes b. Malik (r.anhüm) ondan hadis rivayet eden sahabiler arasýndadýr.[58] Ebu Hureyre (r.a.) ile çaðdaþ olan alim sahabiler, O’ndan hadis alýrken, Ahmed Emin’in, O’nun hadis yazmamasýný gerekçe gösterip rivayetlerinden istinkaf etmesi, oryantalist düþünceye hizmetten baþka bir izah kabul etmez.
***
Güvenilir bir hafýzaya sahip olan ve ulema nezdinde doðruluðu ile tanýnan bir muhaddisin, kitaptan rivayet etmemesi ilmine halel getirmez. Hatta bazý alimler kuvvetli bir hafýzaya sahip olan bir muhaddisin ezberden rivayet etmesini, baþka bir muhaddisin eserinden rivayet eden ravinin hadisinden daha üstün kabul etmiþlerdir. Bu noktada usul alimleri þöyle demektedir: “Biri iþitme, diðeri ise yazý yolu ile alýnan iki hadis tearuz ettiðinde iþitme yoluyla sabit olan daha üstün kabul edilir.” Çünkü, bizzat Allah Rasülü’nden (s.a.v.) iþitilen hadiste uydurma ve hata ihtimali azdýr.
Ýlim-irfan geleneðinde þifahi eðitim, kitabi olandan çok daha eskidir. Yazýnýn tarihi birkaç bin yýl geriye giderken, sözün tarihi ta Hz. Adem’e uzanýr. Yazýnýn icadýndan sonra da þifahi eðitim gücünü korumuþtur. Allah Rasülü (s.a.v.) de hadislerin þifahi usulle alýnmasýný talep etmiþtir. Hadislerin Kur’an’la karýþtýrýlmamasý –bu hususta- Efendimiz’in (s.a.v.) öncelikli amacý olmuþtur. Þüphesiz bunun tedbirini de manen almýþtýr; Ebu Hureyre (r.a.) gibi hadiste büyük vazife üstlenecek hafýzalarýn kemali için dua etmiþtir.
Kitaplara baðlý kalmak, insana rehavet aþýlar. Böyle birisi tahsil ettiði müktesebatýný sadece muhtaç olduðu zamanlarda ziyaret eder. Fakat ezberin muhafazasý güç olduðundan sürekli aktivite ister. Bu yüzden Ebu Hureyre’nin (r.a.) sürekli hadis rivayet etmesi, hata yapmasýna deðil yapmamasýna neden olmuþtur.
Rivayette En Önde Olmasý
Þii müellif Abdulhüseyin, Ebu Hureyre’ye (r.a.) ait hadislerin 5374 gibi bir rakama ulaþmasýna, Buhari’nin ise O’ndan 446 hadis rivayet etmesine inkar dolu bir taaccüple bakar. Kendince þöyle bir akýl yürütür; Dört halife uzun yýllar Hz. Rasülülah (s.a.v.) ile birlikte olmalarýna raðmen toplam rivayetleri ancak Ebu Hureyre’nin (r.a.) % 27’sine tekabül ediyor. Zira Ebu Bekir’den (r.a.) rivayet edilen hadisler 142, Hz. Ömer’e (r.a.) isnad edilenler 537, Hz. Osman’dan (r.a.) mervi olanlar 146, Hz. Ali’ye (r.a.) ait olanlar ise, 586’dýr. Yekunu ise 1411’dir.
Akýl sahiplerini düþünmeye çaðýran müellif, Ebu Hureyre’nin (r.a.) Ýslam’a geç girmesini (!) ve ümmi oluþunu gerekçe göstererek adaletini cerh eder. Dört Halife’nin Ýslam’da ilklerden olmalarýný, vahyin geliþine tanýklýk etmelerini, yirmi üçü Efendimiz’le (s.a.v.) birlikte, toplam elli iki yýl Ýslam’ýn içinde yer alýþlarýný, ümmeti sevk ve idaredeki baþarýlarýný anlatýr. Ardýndan da “Durum bu iken, tek baþýna Ebu Hureyre’den (r.a.) rivayet edilen hadisler nasýl olur da dört halifenin rivayetlerinden kat be kat daha fazladýr?” diye sorar.
Ebu Hureyre’ye (r.a.) karþý tarifi imkansýz bir kin besleyen Þii müellif; “Bana iki kap ilim verildi, birini rivayet ettim, diðerini anlatsaydým boðazým vurulurdu. ” hadisini zikrederek O’nunla alay eder. Ebu Hureyre’nin (r.a.) Hz. Rasülülah’ýn (s.a.v.) halifesi olmadýðýný, bu yüzden sýr kapsamýnda deðerlendirilebilecek hadisleri öðretme noktasýnda Efendimiz’in (s.a.v.) O’nu tercih etmesinin mantýksýz olduðunu söyler. Yazara göre, Ebu Hureyre (r.a.) aþaðýlýk bir adamdýr. Muhatap alýnýp hakkýnda tek kelime söylenmesi bile doðru deðildir.
Müellif, “Ebu Hureyre (r.a.) ne hadis gizler, ne de yazar.” rivayetinin yukarýdaki hadisle (Viaeyn Hadisi) çeliþtiðini de iddia eder. Çünkü yazara göre ilk hadiste açýkça hadisi rivayet etmekten istinkaf etmenin itirafý vardýr. Her hadisede olduðu gibi, bu hususta da O’nunla alay eder. Kendince bir takým farazi sorular üretir ve yanýtlar.
“Rasülülah’ýn (s.a.v.) ashabý içerisinde benden daha fazla hadis rivayet eden olmadý. Ancak Abdullah b. Amr (r.a.) müstesna. Çünkü o yazýyordu. Ben ise yazmýyordum.”[59] Yazara göre, bu hadis, Ebu Hureyre’nin (r.a.) en fazla rivayeti olan sahabi olmasý gerçeðiyle çeliþir. Açýkça rivayette kesretin Abdullah b. Amr’da (r.a.) olduðunu söyleyen Ebu Hureyre’nin (r.a.) hadisleri 5374, Abdullah’ýn ki ise 700’dür.[60]
Tashih Bir: Mustaðriplerin Göremediði
Ebu Hureyre’nin (r.a.) Allah Rasülü (s.a.v.) ile olan üç yýllýk birlikteliðe 5374 hadis sýðdýrmasý olaðan üstü bir hadise deðildir. Çünkü o devir insanlarý içerisinde daha kýsa zamanda O’ndan kat be kat daha fazla metin ezberleyenler vardýr. Nitekim kitaplarda uzun þiirleri bir defada hýfzeden nice þahsiyetlerin hatýralarý mevcuttur. Ebu Bekir’in (r.a.) nesep bilgisi, Aiþe’nin (r.ah.) þiir birikimi, Hammad’ýn eyyam-ý arab malumatý[61] karþýsýnda Ebu Hureyre’nin (r.a.) üç yýla sýðdýrdýðý nedir ki? Sonra, klasik usulde bir medrese talebesi dahi kýsa zamanda Nahiv’de; “Elfiye”yi, Akaid’te; “Emali”yi, Hadis Usulünde; “el-Menzumet’ul-Beykuniyye”yi, Furu’ fýkýhta “Kuduri”yi … ezberler, öyle icazet alýrdý. Moritanya’da bu gün bile onlarca Kütüb-i Sitte hafýzý vardýr. Yazarýn Ebu Hureyre (r.a.) ile Raþid Halifeler arasýnda yaptýðý oranlamayý medrese müfredatý ile Ebu Hureyre (r.a.) arasýnda yaptýðýnýzda göreceksiniz ki üç yýlda ezberlenen 5374 hadis, altý ayda bir acem tarafýndan ezberlenen 6666 ayete nisbetle (þöhretinden dolayý bu rakam kullanýlmýþtýr.) hiç de hayreti mucip deðildir.
Rivayetlerin çokluðuna hafýza açýsýndan bakýldýðýnda, Ebu Hureyre’nin (r.a.) beþ bin küsür hadisi rivayet etmesi makuldür. Fakat bütün bu makuliyet içerisinde sadece Ebu Hureyre’ye (r.a.) ait bir takým hususiyetler vardýr ki; onlar hesaba katýldýðýnda rivayetlerin bilinen sayýdan aþaðýda olmasýnda bir olaðan üstülük olmaktadýr. Çünkü Ebu Hureyre’nin (r.a.) üç yýl Allah Rasülü (s.a.v.) ile birlikte olmasý, Suffe’nin baþkaný sýfatýyla Efendimiz’le (s.a.v.) sürekli irtibat kurmasý, hadis tahsili için aç karnýna taþ baðlayýp Peygamber’in gündemini takip etmesi, baþka türlü izah kabul etmez.
Ýbn Ömer[62], Talha b. Ubeydillah[63], Ebu Eyyup el-Ensari[64] (r.anhüm.) gibi sahabiler de Ebu Hureyre’nin (r.a.) hadis ilmindeki yüksek mertebesini itiraf etmekte ve bunu Allah Rasülü (s.a.v.) ile olan birlikteliðine baðlamaktadýrlar.
Son Üç Yýlýn Bereketi
Efendimiz’in (s.a.v.) son üç yýlý, ictimai, siyasi, hukuki bir çok mühim hadiseye tanýklýk etmiþtir. Çünkü Kureyþ’in ateþkesi ardýndan bütün mesaisini Ýslam’a davete hasretti. Farklý bölgelere Ýslam elçilerini gönderdi. Medineye’de “Ceziretu’l-Arap”ýn her köþesinden kabileler geldi. Ebu Hureyre (r.a.), Allah Rasülü’nün (s.a.v.) baþ ucunda bekleyen müdakkaik bir talebe suretinde bütün bu olup-bitenlere tanýklýk etti. Gözleriyle gördü, kulaklarýyla iþitti ve yüreðiyle ezberine aldý. Kimsenin sormaya cesaret edemediði konularý Hz. Rasülülah’a (s.a.v.) sorup-öðrendi.[65]
***
Ebu Hureyre’nin (r.a.) beþ bin küsür hadis rivayet etmesi tamamiyle olaðan bir durumdur. Bu noktada diðer sahabilerin Ebu Hureyre (r.a.)ile benzer konumda olamamalarýnýn sýrrý ise Allah Rasülü’nün (s.a.v.) Ebu Hureyre’ye (r.a.) yönelik hususi dualarýdýr. Peygamber duasýnýn bereketi rivayetlerin miktarýna etki emiþtir. Bunu anlayabilmek için, muhakkak mümin olmak gerekmez. Tarihi verileri tahrif etmeden okuma dürüstlüðüne katlanan herkes rivayet noktasýnda Ebu Hureyre’nin (r.a.) hangi amillere binaen “kümbetler arasýnda yükselen bir Kubbe-i Harda” olduðunu idrak edecektir.
Tashih Ýki: Kýrk Yýllýk Tahsil
Ebu Hureyre (r.a.) rivayet ettiði hadislerin bir kýsmýný sahabeden almýþtýr. Ashabýn birbirinden rivayeti ise meþhur ve makbuldür. Böyle bir rivayetin kusurlu kabul edilecek bir yönü yoktur.[66] Ebu Hureyre’ye (r.a.) ait hadislerin madem ki önemli bir bölümü sahabeden rivayet edilmiþtir. Bu durumda O’nun hadis tahsili üç yýlla sýnýrlandýrýlamaz. 5374 hadisin arka planýnda Efendimiz’den (s.a.v.) sonra yaþanan kýrk küsür yýllýk ömür de vardýr.
Tashih Üç: Raþid Halifelerle Ebu Hureyre’nin Mukayesesi
Yazarýn, Raþid Halifelerin tamamýnýn Ebu Hureyre (r.a.) kadar hadis rivayet etmemesi hususunda ki ifadesi, tashih cihetiyle en az diðerleri kadar aciliyet arz etmektedir.
Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.anhüm) Ýslam’a girme noktasýnda Ebu Hureyre’den (r.a.) öndedirler. Buna raðmen O’nun kadar hadis rivayet etmemiþlerdir. Bütün bunlar doðrudur. Fakat bu doðruluk Ebu Hureyre’nin (r.a.) cerh edilmesini mucip deðildir. Çünkü raþid halifeler Efendimiz’den (s.a.v.) sonraki hayatlarýnda umuru devletle iþtigal ettiler, çeþitli bölgelere alimleri, kurralarý, kadýlarý gönderdiler. Onlar da týpký halifeler gibi bulunduklarý yerlerde taþýdýklarý emanetin gereðini yerine getirdiler. Ýslam ümmetinin refahý için çalýþtýlar. Herkes hususi vazife alanýnda var oluþunun gereðini ifa etti. Hadise bu minval üzere iken çýkýp da þunu yapan, niçin bunu da yapmamýþtýr diyemezsiniz. Futuhat ile uðraþan Halid b. Velid’in az hadis rivayet etmesi, nasýl levm edilmesine medar olamayacaksa, ilimle iþtigal eden Ebu Hureyre’nin (r.a.) de çok hadis rivayet etmesi yadýrganmasýna vesile ittihaz edilemez. Bu mantýkla hareket edenler Osman b. Affan’ý (r.a.) ya da Abdullah b. Amr’ý fetih sancaðýný taþýmadýlar diye de ayýplayacaklar mý?!
Ebu Bekir (r.a.) , Efendimiz’in (s.a.v.) irtihalinden sonra iki yýl yaþadý. Bütün bu zaman zarfýnda devlet baþkaný olarak görev yaptý. Þartlar, hadis rivayet etmesine mani oldu.
Hz. Ömer (r.a.), Medine’de þehrin dýþýnda “Avali” denen yerde oturur, þehir merkezine arkadaþýyla münavebeli olarak inerdi. Hilafet yýllarýndaki yoðun devlet gündemi de buna eklendiðinde neden 537 hadis rivayet ettiði aþikar olur. Hz. Osman (r.a.) ve Ali (r.a.) içinde benzer nedenler geçerlidir. Buna mukabil Ebu Hureyre (r.a.), seferde, hazarda sürekli Allah Rasülü (s.a.v.) ile birlikteydi. Ömrünü ilme adamýþtý. Siyasi iþlerin de dýþýnda kalmýþtý. Bu yüzden O’nunla Raþid Halifeler arasýnda bir denge aramak, kýyas yapmak büyük bir hatadýr.
Tashih Dört: Manasý Tahrif Edilen Hadis
Yazarýn, “Viâeyn” hadisi ile alakalý istihzalarýna bakýldýðýnda Ebu Hureyre’yi (r.a.) kafasýnda ki ideolojik doðrularý tahkim edebilmek, mezhebine meþruiyet kazandýrabilmek için okuduðu anlaþýlmaktadýr. Muhtemelen O düþünüyor ki; Ebu Hureyre’nin (r.a.) çökertilmesiyle topyekün Sünnet ve Cemaat Anlayýþý da çökecektir. Bu yüzden en sahih rivayetleri dahi hiç bir oryantalistin çarpýtamadýðý kadar tahrif etmektedir.
Hususi konularda Peygamber’e sýrdaþ olmak alay deðil, tebrik mevzuudur. Sonra Ebu Hureyre (r.a.) sýrriyette hususileþen tek sahabi de deðildir. Huzeyme b. Sabit herkesin iki þahitle katýlabileceði davalarda tek baþýna þahadet etmiþ, Efendimiz (s.a.v.) de kendine has bir davada O’nun þehadetini kabul etmiþtir. Huzeyme’ye bu yetkiyi bizzat Allah Rasülü (s.a.v.) vermiþtir. Ebu Bekir (r.a.) gibi, Ömer (r.a.) gibi sahabilere raðmen münafýklarýn listesini yalnýzca Huzeyfe (r.a.) biliyordu. Muaz b. Cebel (r.a.) Allah Rasülü’nün (s.a.v.) sýrdaþlarýndandý. Ölüm döþeðinde iken “ilmi gizleyen” biri olma korkusuyla Allah’tan istiðfar ederek etrafýndakilere þu hadisi nakletmiþti: “Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki; ‘Kalbiyle tasdik ederek Kelime-i Þahadeti okuyan hiçbir kimse ateþte yanmayacaktýr.’ Bunu insanlara haber vereyim mi ki sevinsinler Ya Rasülellah dedim. Efendimiz (s.a.v.): ‘Bu durumda O’na güvenirlerde ibadet etmezler.’ buyurdu.”[67]
Huzeyme, Huzeyfe, Muaz b. Cebel ya da diðerleri Allah Rasülü’nün (s.a.v.) ne veliahtlarý ne de kendinden sonra gelecek halifeleriydi. Fakat Efendimiz (s.a.v.) onlara bir takým özel bilgiler verdi. Kimi, onlarý kendisiyle birlikte mezara götürdü. Kimi de ilmi gizleme korkusuyla ölüm döþeðinde iken teblið etti. O (s.a.v.), hususi þahýslara, hususi bilgiler verdi. Madem bu Ebu Hureyre (r.a.) ile sýnýrlý olmayan bir sünnettir, bu durumda Ebu Hureyre (r.a.) ile veliaht muhabbeti yapýp istihza eden yazar gerçekte o sünnetin sahibi Allah Rasülü (s.a.v.) ile alay etmektedir. Ne ki Þii müellif bunu Ýslam adýna yapmaktadýr.
Tashih Beþ: Viaeyn Hadisi
Yazarýn iddia ettiði gibi “Viâeyn” hadisi “Ebu Hureyre (r.a.) ne hadis gizler ne de yazar” rivayetiyle çeliþmektedir. Çünkü Ebu Hureyre (r.a.)iman esaslarý ya da ahkam-ý fýkhýyye ile alakalý faydalý ve öðrenilmesi zorunlu olan bir ilmi gizlemiyor. Gizlenmesi söz konusu olan malumat, bazý kýyamet alametleri ya da Müslümanlarýn ileriki yýllarda karþýlaþacaklarý fitneleri muhtevidir.[68]
Tashih Altý: Abdullah b. Amr ve Ebu Hureyre
Sahabe içerisinde Ebu Hureyre’den (r.a.) daha alimleri de vardý. Fakat kimi hususi meslekleri itibariyle, kimi de yanýlma endiþesiyle Ebu Hureyre (r.a.) kadar hadis rivayet etmedi. Bu yüzden Ebu Hureyre’nin (r.a.) en fazla hadis rivayet eden sahabi olmasý diðerlerinin ilmi kudretini lekelemez. Abdullah b. Amr’ýn (r.a.) hadisleri yazmasýna raðmen rivayetlerinin yedi yüzlerde kalmasý ise daha çok O’nunla alakalý bir durumdur. Ebu Hureyre’nin (r.a.) “O yazardý, ben yazmazdým.” hadisi ile istidlal edip “iþte Ebu Hureyre (r.a.) kendi aðzýyla hadis uydurduðunu itiraf etti.” demek metni tahrif edip sonrada Ebu Hureyre’ye (r.a.) isnat etmektir. Fakat yazar, ben metinden anlatýlaný deðil de anlamak istediðimi istinbat ederim derse, o zaman “ya selam” demekten öte söyleyecek bir sözümüz olmaz.
Abdullah b. Amr’ýn (r.a.) rivayet ettiði hadislerinin Ebu Hureyre’ye (r.a.) nisbetle az olmasýnýn arka planýnda þu gerçekler vardýr:
Abdullah b. Amr (r.a.) ilimden ziyade ibadetle iþtigal ederdi. O kadar ki, evlendiði ilk gece dahi ibadet etmeyi hanýmýyla birlikte olmaya tercih etmiþti.
Abdullah (r.a.) hadisleri rivayet etme yerine bizzat yaþardý. Kendi iç dünyasýnda yoðunlaþmasý rivayetlerinin de az olmasýna yol açtý.
Abdullah b. Amr (r.a.) büyük þehirlerin fethinden sonra genellikle Mýsýr ve Taif’de ikamet etti. Ýlim tahsil edenler ise, Medine gibi bu iki þehre seyahat etmezlerdi.
Ebu Hureyre (r.a.) vefat edinceye kadar Medine’de fetva ve hadis rivayetiyle iþtigal etti. Mescid-i Nebevi’de oturur, kilometrelerce mesafeleri O’ndan hadis dinlemek için kat eden Müslümanlara Hz. Peygamber’den duyduklarýný anlatýrdý. Haliyle etrafýnda ilim haleleri oluþmuþtu. Yüzlerce kiþi, O’nun, ravisi olduðu hadisleri rivayet edebilmek için birbirleriyle yarýþýrdý.
Efendimiz’in (s.a.v.) Ebu Hureyre’ye (r.a.) özel duasý vardý. Yazmadý, fakat rivayet ettiðini bir daha hiç unutmadý. Bu noktada hafýzasý müteaddit kereler sýnandý, görüldü ki, Hz. Rasülülah’ýn (s.a.v.) “Allah’ým O’na unutulmaz ilim ver.” duasý bütün varlýðýyla karþýlýk bulmuþ. Abdullah (r.a.) ise benzer içerikli bir duaya muhatap olmamýþtý.
Abdullah b. Amr (r.a.) , Þam’da bir deve yükü kadar Ehl-i Kitap’ýn eserlerinden temin etmiþti. Onlara bakar bazen de onlardan rivayet ederdi. Bu yüzden tabiinin ileri gelenleri Ýsrailiyyat karýþýr endiþesiyle Abdullah’tan hadis almaya pek yanaþmadýlar.[69] Rivayetlerinin yedi yüzlerde kalmasýnda, Hz. Muaviye ve Yezid devrinde hadis rivayetinin engellenmesinin de büyük payý vardýr.[70]
Bütün mesaisini ilme hasreden bir talebenin bilmesine deðil, bilemesine hayret edilir. Bu yüzden karýn tokluðuna, Allah Rasülü’ne (s.a.v.) mülazemet eden Ebu Hureyre’nin çok hadis rivayet etmesi vazifesini hakkýyla ifa ettiðine iþaret eder
KA’BU’L-AHBAR BAHSÝ
Ýslami ilimler zarfýnda Ýsrailiyyat’ýn azim bir tesire sahip olduðunu iddia eden zýndýklar, Ka’bu’l-Ahbâr’ýn sahabe ile olan münasebetini indi mütalaalarla kendi lehlerine kullanmak istemiþlerdir. Ka’b’ýn, zýndýklarýn ifsad gayretine malzeme edilmesinin en baþ nedeni ise, O’nun aslen Yahudi olmasýdýr. Yemen’de dünyaya gelen ve hicri on iki yýlýnda Hz. Ömer’in (r.a.) devr-i hilafetinde Müslüman olan Ka’b’ý[71] müsteþrik ve müstaðrip koalisyonu ýsrarla Ýslam’ý tahrif etmek için faaliyet gösteren gizli bir komitenin üyesi olarak da takdim etmektedir. Bundan gayesi ise, sahabe ile bilgi alýþ-veriþinde bulunan Ka’b’ýn Ýslami disiplinlere Ýsrailî bir çok malumatý dahil ettiði kanaatini yaymaktýr.
Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas ve Ebu Hureyre (r.anhüm), Ka’b’tan bir takým rivayetlerde bulunmuþtur. Þii müellif Abdulhüseyin[72] ve Muhammed Ebu Reyye, Ebu Hureyre’nin (r.a.) Ka’bu’l-Ahbar’dan nakillerde bulunmasýný O’na talebelik yapmak olarak niteler, ardýndan da Ebu Hureyre’nin (r.a.) rivayet ettiði hadislerin gerçekte Ka’b’tan mervi olduðunu iddia eder. Tarifi imkansýz bir derecede Ebu Hureyre (r.a.)düþmaný olan Ebu Reyye; O büyük sahabinin Ka’b’tan duyduklarýný Allah Rasülün’den (s.a.v.) iþitmiþ gibi naklettiðini, gerçekte ise O’nun Ka’b’ýn elinde bir oyuncak olduðunu söyler. Ebu Reyye, çürük iddialarýný destekleyebilmek için birkaç hadisi de davasýna tanýk gösterir.[73] Fakat delil olarak takdim ettiði hadislerin hiç birisinde muvaffak olamamýþtýr.
Tashih
Kimin ne derece mümin olduðunu ya da nasýl bir imana sahip olduðunu yalnýz Allah Teala bilir. Bu yüzden Ka’b’ýn Yahudi olmasý iman ediþine engel teþkil eder, denemez. Nitekim Allah Rasül’ü (s.a.v.) kimseyi sahip olduðu etnik ya da dini kökenden dolayý geri çevirmemiþtir. Ka’b’ýn yaptýklarý ya da söylediklerine bakmak yerine, etnik kökeninden dolayý imanýný sorgulamak, Ýslami bir ameliye de deðildir. Ayrýca Ka’b’ýn imani noktada ki güvenirliði asrýnýn tanýklarý tarafýndan da tasdik edilmiþtir. Hadis rivayetinde önde olan sahabilerin ondan rivayet etmeleri de buna iþaret etmektedir.
Ka’b cumhura göre Sika bir ravidir. Bu yüzden adý, zayýf ve metruk ravileri muhtevi eserlerde geçmez. Zehebi, “Tabakatu’l-Huffaz”da, Ýbn Asakir “Tarih-u Dimeþk”de, Ebu Nuaym “Hilye”de, Ýbn Hacer Askalani “el-Ýsabe”de ve “Tehzibu’t-Tehzip”te ondan bahseder. Hadis münekkitleri Kab’ýn güvenilir bir ravi olmasý hususunda ittifak halindedirler.[74]
Hicri on iki yýlýnda Müslüman olan Ka’b, Medine’ye gelince Ebu Hureyre (r.a.) ile birlikte olmaya önem vermiþtir. O, Ebu Hureyre’ye (r.a.) geçmiþ ümmetlerin haberlerinden nakiller yapmýþ E
radyobeyan