Makale Dünyasý
Pages: 1
Kur'an'daki Sunnet.. By: ezzehraveyn Date: 04 Kasým 2009, 23:08:12
Bismillâhirrahmânirrahîm

 

Evvelemirde burada "Sünnet" tabiriyle neyi kasdettiðimizi ortaya koyalým: Bizim burada "Sünnet" tabiriyle kasdettiðimiz, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, Din'in tebliði ve hayata aktarýlmasý baðlamýndaki söz ve fiilleridir.

 

Konunun saðlýklý bir zeminde ele alýnabilmesi için öncelikle Sünnet'in baðlayýcý olup olmadýðýnýn, doðrudan Kur'an'a dayanarak ortaya konmasý gerekmektedir. Ancak mesele bununla bitmemektedir. Ýkinci aþamada yapýlmasý gereken, Sünnet'i bize nakleden unsurlarýn tesbiti ve güvenilir olup olmadýklarýnýn tayinidir. Üçüncü aþamada ise "Sünnet'i baðlayýcý bir din kaynaðý olarak görmezsek bunun pratik sonuçlarý neler olur?" sorusunun cevabý gelmektedir.


I- Sünnet'in Baðlayýcýlýðý

 

Burada soru þudur: Sünnet, Hz. Peygamber (s.a.v) döneminden baþlayarak kýyamete kadar bütün tarihleri ve bütün coðrafyalarý kuþatacak þekilde baðlayýcý mýdýr?

 

Biz, Ehl-i Sünnet Ve'l-Cemaat olarak bu soruya tereddütsüz "evet" diyoruz. Bir noktaya dikkat çekelim: Kur'an da ayný þekilde Hz. Peygamber (s.a.v) döneminden baþlayarak kýyamete kadar bütün tarihleri ve bütün coðrafyalarý kuþatacak þekilde baðlayýcýdýr. Yani yukarýdaki cümlede yer alan "Sünnet" kelimesini çýkarýp, yerine "Kur'an" kelimesini koymamýz halinde deðiþen birþey olmayacaktýr. Buradan þu sonuca varýyoruz: Üstünlük, fazilet, lafýzlarýnýn deðiþmezliði, namazda kýraat edilmesi gibi hususiyetlerde Kur'an'ýn Sünnet'e göre tartýþmasýz bir otoritesi var ise de, baðlayýcýlýk bakýmýndan Sünnet de týpký Kur'an gibidir; bu noktada aralarýnda herhangi bir fark yoktur.

 

Sünnet'in baðlayýcýlýðý konusundaki Kur'an ayetlerini þöyle sýnýflandýrabiliriz:


A- Resul'e Ýtaati emreden ayetler

 

1. "De ki: "Allah'a ve Resulü'ne itaat edin." Eðer yüz çevirirlerse þüphesiz Allah kâfirleri sevmez."[1]

 

Burada Allah Teala, kendisiyle birlikte Resulü'ne de itaat edilmesini emir buyurmakta ve bundan yüz çevirenlerin kâfir olduðunu beyan etmektedir. Buradan elde ettiðimiz sonuç, týpký Allah Teala'ya itaate yanaþmayan kimseler gibi, Resulullah'a (s.a.v) itaate yanaþmayan kimselerin de kâfir olacaklarýdýr.

 

2. "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin; Resul'e ve sizden olan emir sahiplerine de itaat edin. Herhangi bir konuda ihtilafa düþerseniz, eðer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanýz onu Allah'a ve Peygamber'e arz edin. Bu hem hayýrlý, hem de sonuç itibariyle daha güzeldir."[2]

 

Bu ayetteki "itaat" vurgusu, "itaat edin" ifadesine Allah Teala ve Hz. Peygamber (s.a.v) hakkýnda tekrarlý bir þekilde yer verilmesinde kendisini göstermektedir. Ayetteki vurgu sadece bundan ibaret deðildir. Burada mü'minler için þiddetli bir uyarý da yer almaktadýr: Ayet, eðer Allah'a ve ahiret gününe inanýyorsanýz, aranýzda çýkan ihtilaflý iþlerin çözümünü Allah Teala'ya ve O'nun Resulü'ne götürün" demektedir. Demek ki, böyle yapmayanlarýn iman iddiasý havada kalmaya mahkûmdur.

 

3. "Kim Resul'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiþ olur. Kim de yüz çevirirse (aldýrma), çünkü seni onlar üzerine muhafýz göndermedik."[3]

 

Bu ayetin, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat baðlamýndaki diðer ayetlerden önemli bir farký vardýr. Burada Resul'e itaat edenin, bu hareketiyle Allah Teala'ya itaat etmiþ olacaðý belirtilmektedir. Hatta bir adým daha ileriye giderek þunu rahatlýkla söyleyebiliriz: Allah Teala'ya itaatin yolu, O'nun Resulü'ne itaatten geçmektedir ve Resul'e itaat olmadan Allah'a itaat olmaz.

 

Nitekim Resul'e itaat olmadan da Allah Teala'ya itaat edilebileceðini "iþareten" dahi anlatan bir tek Kur'an ayeti bulmak mümkün deðildir. Bu gerçek dolayýsýyladýr ki, kimi ayetlerde Allah'a itaat zikredilmeksizin, sadece Resul'e itaat olgusunun emredildiði görülmektedir. Örnek olarak,

 

4. "Namazý kýlýn, zekâtý verin ve Resul'e itaat edin. Umulur ki merhamet olunursunuz."[4] ayetini zikredebiliriz.

 

Hatta bu ayette þöyle bir incelikten de bahsedilebilir: Burada "namaz" ve "zekât" gibi iki farzýn yerine getirilmesi emredildikten sonra "Resul'e itaat" emri verilmektedir. Bu durum, Resul'e itaatin de týpký namaz ve zekât gibi bir farz olduðunu gösterir.

 

Ve nihayet bu ayet ile ilahî rahmete nailiyet, namaz ve oruç yanýnda Resul'e itaate de baðlanmýþ olmaktadýr...

 

5. "Eðer mü'min kimselerseniz, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin."[5]

 

Ganimet taksimi konusunda Hz. Peygamber (s.a.v)'e soru soran mü'minler hakkýnda nazil olduðu, metninin bizzat kendi ifadesinden anlaþýlan bu ayet, imaný, Allah'a ve Resulü'ne itaate baðlamasýyla dikkatimizi çekmekte ve hitap edilen kimselerin mü'minler olduðu açýk bir þekilde görülmektedir.

 

6. "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve amellerinizi iptal etmeyin."[6]

 

Buraya kadar örnek olarak zikrettiðimiz ayetlerde –ve diðer benzerlerinde– "Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat" hususu, gerek mü'minlere, gerekse inanmayanlara yönelik kesin bir Kur'anî emir olarak karþýmýza çýkmaktadýr.


B- Resul'e tabi olmayý emreden ayetler

 

Sünnet'in baðlayýcýlýðý konusunda bir diðer kategori olarak "Resul'e ittiba"yý ihtiva ve emreden ayetlerin mevcudiyeti dikkatimizi çekmektedir. Bir-iki örnek zikredelim:

 

1. Yüce Allah þöyle buyurur: "De ki: "Eðer Allah'ý seviyorsanýz, bana ittiba edin ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarýnýzý baðýþlasýn."[7]

 

Bu ayet, Allah Teala'nýn sevgisine ve baðýþlamasýna nail olmanýn tek yolunun Resul'e ittiba olduðunu, hiçbir tevile, yoruma ve zorlamaya mahal vermeksizin alabildiðine açýk bir þekilde ortaya koymaktadýr.

 

2. "O kimseler ki, yanlarýndaki Tevrat ve Ýncil'de yazýlý bulduklarý Resul'e, o Ümmî Peygamber'e tabi olurlar; O onlara ma'rufu emreder ve onlarý münkerden sakýndýrýr ve onlara temiz olan þeyleri helal kýlar, pis olan þeyleri haram kýlar; sýrtlarýndan aðýrlýklarý indirir, üzerlerindeki zincirleri, baðlarý söküp atar. O'na inanan, O'na ta'zimde ve yardýmda bulunan, O'na yardým eden ve O'nunla beraber indirilmiþ olan nura tabi olanlar, kurtuluþa erenlerin ta kendileridir."[8]

 

Her ne kadar bu ayette Ehl-i Kitab'ýn bahse konu edildiðini görüyor isek de, ayet, ayný zamanda Efendimiz (s.a.v)'in konumunu ve fonksiyonunu anlatmasý bakýmýndan konumuz noktasýnda önemlidir.

 

Zira burada O'nun, ma'rufu emrettiði, münkerden sakýndýrdýðý, temiz olan þeyleri helal ve pis olan þeyleri haram kýldýðý bildirilmektedir. Bu yetkinin genel olduðu ise izahtan varestedir.

 


C- Resul'e muhalefeti yasaklayan ayetler

 

1."Her kim, kendisine doðru yol belli olduktan sonra Peygamber'e muhalefet eder ve mü'minlerin yolundan baþkasýna uyup giderse, onu takip ettiði o yola sevkederiz ve onu cehenneme daldýrýrýz."[9]

 

Bu ayette Yüce Allah, Hz. Peygamber (s.a.v)'e muhalefet ederek mü'minlerin yolundan ayrýlýp, baþka bir yola girenlerin sonunun cehennem ateþi olduðunu haber vermekle, adeta þöyle buyurmuþ olmaktadýr: Ey insanlar! Gidilecek yolun doðrusu eðrisi belli olduktan sonra artýk Peygamber'e muhalefet etmeyin. Yani dosdoðru yol, Peygamber'e muhalefet etmemektir ve mü'minler de böyle yapmaktadýrlar. Eðer bu yoldan saparsanýz, sonunuz cehennemdir.

 

2. "Onun (Peygamber'in) emrine muhalefet edenler, kendilerine bir fitnenin ulaþmasýndan veya elim bir azabýn çarpmasýndan sakýnsýnlar."[10]

 

Hz. Peygamber (s.a.v)'in emrine muhalefet eden kimselerin, ya bir fitneye veya çetin bir azaba muhatap olacaklarý bu ayette net bir þekilde ifade buyurulmaktadýr. Buradaki "fitne"yi müfessirler, kiþinin, kalbine gelecek küfür, nifak veya bid'at sebebiyle fitneye düþmesi tarzýnda açýklamýþlardýr. Burada geçen "azap" ise dünyada baþa gelecek çeþitli bela ve musibetler olarak açýklanmýþtýr.

 

3. "Allah ve Resulü bir iþte hüküm verdikleri zaman mü'min bir erkekle mü'min bir kadýnýn, iþlerini kendi isteklerine göre belirleme haklarý yoktur. Kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse, apaçýk bir sapýklýk ile sapmýþ olur."[11]

 

Bu ayette doðrudan mü'minlere yönelik bir ikaz görüyoruz. Buyuruyor ki Rabbimiz: Allah ve Resulullah bir konuda hüküm verdikleri zaman, mü'minlerin artýk o konuda baþka bir hükmü ve görüþü seçme haklarý yoktur. Ben mü'minim diyen insanlarýn bu noktada tam bir teslimiyet göstermeleri gerekir.

 

4. "Hayýr! Rabbine andolsun ki onlar, aralarýnda çýkan çekiþmeli iþlerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra da vereceðin hükümden dolayý nefislerinde bir sýkýntý duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadýkça iman etmiþ olmazlar."[12]


Muhtemel Ýtirazlar

 

Buraya kadar zikrettiðim ayetlerden baþka Hz. Peygamber (s.a.v)'in mü'minler için "güzel örnek" olduðunu[13], O bize ne verirse onu almakla ve bizi neden sakýndýrmýþsa ondan uzak durmakla yükümlü bulunduðumuzu[14] bildiren ayetler bulunduðunu da hatýrlatarak, burada zikrettiðim ayetlere itiraz sadedinde ileri sürülebilecek bazý yaklaþýmlara deðinmek istiyorum.

 

1

 

Özellikle ilk iki kategoride zikrettiðim ayetlerin mutlak ifadeleri sebebiyle, bunlarýn muhataplarýnýn inanmayanlar olduðunu ileri sürenler çýkabilir. Ancak bu itiraz, cevabýný kendi içinde barýndýrmaktadýr. Zira ifadelerin mutlak olmasý, mü'min olsun kâfir olsun bütün insanlara hitap edildiðini gösterir.

 

Durum böyle olmakla birlikte, yukarýdaki itirazýn yerinde olmadýðýný daha doðrudan gösteren ayetlerden bir-iki örnek verecek olursak:

 

"Eðer mü'min kimselerseniz, Allah'a ve Resulü'ne itaat edin."[15]

 

Ganimet taksimi konusunda Hz. Peygamber (s.a.v)'e soru soran mü'minler hakkýnda nazil olduðu, metninin bizzat kendi ifadesinden anlaþýlan bu ayet, imaný, Allah'a ve Resulü'ne itaate baðlamasýyla dikkatimizi çekmekte ve hitap edilen kimselerin mü'minler olduðu açýk bir þekilde görülmektedir.


"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin ve amellerinizi iptal etmeyin."[16]

 

Bu ayet, bir taraftan "itaat" kelimesini (yukarýda 2. sýrada zikrettiðim ayette olduðu gibi) hem Allah Teala'ya, hem de Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaati vurgulamak için ayrý ayrý zikretmesiyle dikkat çekerken, diðer taraftan da her iki merciye itaati mü'minlere yönelik bir emir olarak ifade etmesiyle öne çýkmaktadýr.

 

Son iki sýrada zikrettiðim ayetler dolayýsýyla yukarýdaki türden bir itirazýn Kur'an açýsýndan makul ve yerinde olmadýðýný söylemek durumundayýz.

 

2

 

Sünnet'in baðlayýcý olmadýðýný iddia edenler, bütün bu ayetlerde zikredilenin, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat ve ittibanýn emredildiði ve O'na muhalefetin yasaklandýðý hususlarýndan ibaret olduðunu ileri sürerek, þöyle derler: Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat ve ittiba ile O'na muhalefet etmemekten maksat, onun Sünneti deðil, Kur'an'dýr. Bütün bu ayetlerde Kur'an'ýn deðil de Sünnet'in kastedildiðini gösteren açýk ve kesin bir delil yoktur.

 

Buna cevap olarak þöyle deriz:

 

Bu yaklaþým, ilgili ayetlerin mana ve mefhumlarýna ya tam vakýf olamamanýn, ya da bilinçli bir saptýrmanýn ifadesidir. Bunun böyle olduðunu ortaya koymak için fazla uzaða gitmeye gerek yok.

 

Örnek olarak yukarýda zikredilen ayetlerden bazýlarýný ele almamýz yeterlidir.

 

Mezkûr ayetlerden birisi, hatýrlanacaðý gibi, "Namazý kýlýn, zekâtý verin ve Resul'e itaat edin. Umulur ki merhamet olunursunuz."[17] ayeti idi.

 

Burada önce namaz ve zekâtýn emir buyurulduðunu görüyoruz. Bu durum, ayetin hitap ettiði kimselerin Kur'an'a itaat ve ittiba emri doðrultusunda bu iki ibadet ile mükellef tutulduðunu anlatmaktadýr. Bu ibadetleri yerine getirenler zaten Kur'an'a itaat etmiþ olacaklardýr. Bu durumda Resul'e itaatin ayrýca vurgulanmasý ne anlama gelmektedir?

 

Dolayýsýyla eðer Resul'e itaat, sadece Kur'an'da gördüðümüz emir ve yasaklara itaatten ibaret olsaydý, namaz ve zekât emirleri yanýnda Resul'e itaatin de ayrýca vurgulanmasýnda hiç bir mana olmazdý.

 

Bir diðer ayet: "Hayýr! Rabbine andolsun ki onlar, aralarýnda çýkan çekiþmeli iþlerde seni hakem tayin etmedikçe, sonra da vereceðin hükümden dolayý nefislerinde bir sýkýntý duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadýkça iman etmiþ olmazlar."[18]

 

Burada mü'minlere, aralarýnda çýkan ihtilaflarda Kur'an'ýn deðil de Hz. Peygamber (s.a.v)'in hakem tayin edilmesinin emir buyurulduðu açýktýr.

 

Oysa Hz. Peygamber (s.a.v) onlara Kur'an'ý eksiksiz olarak teblið etmektedir ve dolayýsýyla Kur'an ayetleri onlar tarafýndan da bilinmektedir. Hal böyleyken Kur'an'ýn deðil de Hz. Peygamber (s.a.v)'in hakem tayin edilmesinin emir buyurulmasýný Sünnet'e ittibanýn emredilmesinden baþka nasýl anlayabiliriz?

 

Burada ayetin mazmunundan þu iki noktayý rahatlýkla çýkarmamýz mümkündür:

 

Hz. Peygamber (s.a.v) kendisine getirilen davalarý ya Kur'an ayetlerine göre çözecek veya Kur'an'da yer almayan bir hükmü icra edecektir. Üçüncü bir ihtimal sözkonusu olamaz.

 

Eðer bu ihtimallerden ilkini benimseyecek olursak bunun bizi götüreceði nokta þurasýdýr: Hz. Peygamber (s.a.v) Kur'an'ýn hükümlerine diðer insanlardan daha fazla nüfuz etmekte ve ayetlerden, onlarýn çýkaramayacaðý hükümleri çýkarabilmektedir.

 

Bu ise Hz. Peygamber (s.a.v)'in, murad-ý ilahiye, yani Kur'an'ýn mana ve maksatlarýna diðer insanlardan daha fazla vakýf olduðunun kabulünden baþka birþey deðildir. Öyleyse Allah Teala'ya itaatin yanýnda Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaati de vurgulayan ayetlerden, sadece Kur'an'a ittiba hükmünü çýkarmak doðru deðildir. Kur'an'ý bizden daha iyi ve doðru anlayan bir Peygamber'in varlýðýný kabul ettikten sonra böyle bir iddianýn geçerliliði olabilir mi?

 

Ýkinci ihtimali kabul etmemiz halinde ise, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, Kur'an'da yer almayan hükümler getirebileceðini söylemiþ oluruz ki, bu durumda sözkonusu itiraz tamamen havada kalmaktadýr.

 

3

 

Sünnet'in baðlayýcýlýðýna itiraz eden çevrelerin ileri sürdüðü bir diðer iddia da, Kur'an'ýn "herþeyi açýklayýcý" olduðunu[19], "hiçbir þeyi eksik býrakmadýðý"[20], "ihtilaflarý açýklamak için" gönderildiði[21], Hz. Peygamber (s.a.v)'in bile Kur'an'dan baþka hakem aramadýðý[22] gibi hususlarý anlatan ayetlerin, Kur'an dururken Sünnet'e veya bir baþka kaynaða müracaat edip onu baðlayýcý kabul etmenin yanlýþ olduðunu anlattýðý þeklindedir.

 

Bu iddiaya karþý herþeyden önce þunu söyleyelim ki, itiraza delil olarak ileri sürülen ayetler, her halukârda bir önceki itirazý cevaplandýrýrken Resul'e itaatý, ittibayý emreden ve O'na muhalefeti yasaklayan ayetler ile birlikte düþünülmek zorundadýr. Aksi halde Kur'an'ýn bir kýsmýyla amel edilmiþ, diðer bir kýsmý ise terkedilmiþ olur.

 

Ýkinci olarak; eðer Kur'an'ýn eksik hiçbir þey býrakmadýðýný ve herþeyi açýkladýðýný ifade eden yukarýdaki ayetler mutlak manada alýnmaya müsait olsaydý, nazil olduðu günden bugüne insanoðlunun bilgi daðarcýðýna giren fizik, kimya, astronomi, biyoloji, týp, felsefe, mantýk, gramer, psikoloji, sosyoloji... vs. ile ilgili ne varsa, hepsinin Kur'an'da açýk-seçik bir þekilde yer aldýðýný görebilmemiz gerekirdi.

 

Yine bu yaklaþýmýn doðruluðunun kabul edilebilmesi için, bizzat Kur'an'ýn emrettiði namaz, oruç, zekât, hac gibi pekçok ibadetin, bütün detaylarýyla Kur'an'da yer almýþ olmasý icabederdi. Oysa vakýanýn bunun tam tersi olduðu ortadadýr.

 

Þu halde yukarýdaki itiraz sadedinde ileri sürülen bu türlü ayetleri þu þekilde anlamamýzýn daha doðru olacaðýný düþünüyorum: Allahu a'lem bu ayetler ve benzeri içerikteki diðerleri, gerek Din'in muhtevasýnýn, gerekse varlýk ve eþyaya iliþkin bilgilerin Kur'an'da öz ve nüve olarak yer aldýðýný anlatýyor olmalýdýr. Yahut da Kur'an'da, sözkonusu muhteva ve bilgileri doðru bir biçimde elde etmenin yollarý ve yöntemleri gösterilmiþtir. Yani bu ayetler, temel dinî ve ontolojik gerçekleri iþaret etmektedir. Dolayýsýyla bunlarýn, Kur'an'ýn herþeyi açýkladýðý ve bu sebeple Sünnet gibi bir kuruma ihtiyaç býrakmadýðý þeklinde anlaþýlmasý mümkün deðildir.

 

4

 

Diyelim ki, buraya kadar zikredilen bütün ayetlerde bizzat Resul'e ittiba ve itaat emredilmekte, ve O'na muhalefet yasaklanmaktadýr. Ancak Hz. Peygamber (s.a.v) artýk aramýzda deðildir ve O'nun dünya deðiþtirmesinin üzerinden 1400 küsür sene geçmiþtir. Þu halde bu ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v) ile ilgili olarak yer alan vurgularý, O'nun hayatta bulunduðu dönem ile sýnýrlandýrmamýz gerekir. Zira bu ayetler bize, O'nun Sünneti'ne deðil, bizzat O'nun kendisine ittiba ve itaat etmemiz emredilmektedir.

 

Bu yaklaþýmý doðru kabul edenlerin þu sorulara tatminkâr bir þekilde cevap vermeleri gerekir:

 

1- Kur'an'da, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat ve ittibanýn, O'nun hayatta olduðu dönem ile sýnýrlý bir sorumluluk olduðunu gösteren bir ayet mevcut mudur?

 

2- Bu soruyla baðlantýlý olarak, "Seni ancak bütün insanlýk için bir müjdeleyici ve korkutucu olarak gönderdik"[23], "Ve seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik"[24] gibi ayetler, Hz. Peygamber (s.a.v)'in misyonunun evrensel olduðunu göstermez mi?

 

3- Eðer Hz. Peygamber (s.a.v)'in insanlara rehberliði yeryüzünde vahyin maksatlarýný gerçekleþtirmek için vazgeçilmez bir þart ise, O'nun vefatýndan sonra dünyaya gelen insanlar böyle bir rehberlikten niçin mahrum býrakýlmýþ olabilirler? Bu durum adl-i ilahîye ve murad-ý ilahînin dünya hayatýnda tecellisine aykýrý deðil midir?

 

4- Hz. Peygamber (s.a.v)'in Sünneti demek, O'nun söyledikleri ve yaptýklarý demektir. Eðer O'na ittiba ve itaat, O'nun söylediklerine ve yaptýklarýna uymakla oluyorsa, bu itiraz sahiplerinin tavrý yanlýþtýr. Zira Hz. Peygamber (s.a.v)'in Sünneti, bu Ümmet'in takva ve vera ahli, mütehassýs, Peygamber aþýðý alimleri tarafýndan Sahabe döneminden itibaren muhafaza edilmiþ ve bizlere kadar intikal ettirilmiþtir.

 

Yok eðer Sünnet Hz. Peygamber (s.a.v)'in söyledikleri ve yaptýklarý deðildir denecekse, o zaman bu itiraz sahiplerninin, Hz. Peygamber (s.a.v)'e ittiba ve itaatten ne anladýklarýný ilmî bir þekilde izah etmeleri gerekir.

 


II- Sünnet'i Bize Ulaþtýran Unsurlarýn Tesbiti Ve Güvenilirliði Meselesi

 

Þu ana kadar ortaya koymaya çalýþtýðým hususlar, meselenin bir veçhesini aydýnlatmaya yönelikti. Ancak sözün baþýnda da altýný çizdiðim gibi, mesele bununla bitmemektedir. Maksadýn hasýl olmasý için, bugün Sünnet'i bize ulaþtýran unsurlarýn güvenilir olup olmadýðý hususunun aydýnlýða kavuþturulmasý gerekmektedir:

 

Malum olduðu üzere, Hz. Peygamber (s.a.v)'in Sünneti'ni bize nakleden iki önemli unsur vardýr. Bunlardan birisi uygulama (tatbikat), diðeri de hadislerdir.

 

Þu halde meselenin birinci kýsmý hallolduktan sonra, ikinci kýsmý teþkil eden bu iki unsurun nasýl tesbit edildiði ve güvenilir olup olmadýklarý hususuna gelelim.

 

Bilindiði gibi pek çok Kur'an ayetinde Hz. Peygamber (s.a.v)'e, Kur'an'ý insanlara beyan etme, yani açýklama görevi verildiði belirtilmektedir. Bir-iki örnek zikredecek olursak;

1. "Sana Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açýklayasýn; ta ki düþünüp anlasýnlar."[25]

 

Bu ayette Hz. Peygamber (s.a.v)'in, insanlara indirilen hükümleri açýklamak gibi bir görevinin bulunduðu açýk bir þekilde ifade buyurulmuþtur.

 

Bu ayet dolayýsýyla iki husus gündeme getirilebilir:

 



1- Eðer Kur'an, Hz. Peygamber (s.a.v) tarafýndan ayrýca açýklanmaya muhtaç bir alan býrakmýþ deðilse, Hz. Peygamber (s.a.v) neyi niçin açýklayacaktýr?
2- Hz. Peygamber (s.a.v) bu "açýklama" görevini nasýl yerine getirecektir?


 

Burada iki ihtimal sözkonusudur:


A- Hz. Peygamber (s.a.v), Kur'an'ý yine Kur'an ayetleriyle sýnýrlý kalarak açýklayacaktýr.
B- Kur'an'ý, Kur'an'da açýkça yer almayan bir çerçeve getirerek açýklayacaktýr.



Bu þýklardan hangisini kabul ederseniz edin –ki bir üçüncü þýk sözkonusu olamaz–, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, herhangi bir ayeti açýklarken Kur'an'da yer almayan kimi hususlarý gündeme getirmesinin, kendisine verilen bir görev ve yetki dahilinde vuku bulduðunu söylemek zorundasýnýz. Þöyle ki;


Ýlk ihtimal, Kur'an'ýn yine Kur'an ile açýklanmasý idi. Burada Hz. Peygamber (s.a.v)'e beyan görevi verilmiþ olmasý gösterir ki, Hz. Peygamber (s.a.v) Kur'an'ý, sýradan insanlarýn ulaþamayacaðý bir seviyede idrak ve ihata etmektedir. Bu ise Kur'an'ýn anlaþýlmasýnda O'nun açýklamalarýna mutlak surette ihtiyacýmýz bulunduðunu gösterir.

 

Ýkinci ihtimal ise doðrudan "gayri metluvv vahiy" olgusunu gündeme getirir. Gayri metluvv vahiy olgusunun kabul edilmesi halinde ise Sünnet'in Kur'an'ý beyan fonksiyonu konusunda herhangi bir þüphe sözkonusu deðildir.

 

2. "O Kur'an'ý hemen kapmak için dilini aceleyle kýmýldatma. Þüphe yok ki onu (senin kalbinde) toplamak da, onu okutmak da bize aittir. Öyleyse biz onu okuyunca sen onun okunuþuna uy. Sonra þüphe yok ki, onun açýklamasý da bize aittir."[26]

 

Hz. Peygamber (s.a.v)'in Kur'an dýþý bir vahiyle Kur'an'ý açýkladýðýnýn en kuvvetli delillerinden birisi olan bu ayette dikkatimizi þu noktaya yoðunlaþtýralým: Allah Teala, Kur'an'ý açýklama iþinin kendisine ait olduðunu, hem de tekitli bir ifade ile beyan buyurmaktadýr.

 

Buradan ilk bakýþta Kur'an'ýn yine Kur'an'la açýklanacaðý sonucu çýkar gibi görünse de, acele davranýp ayetin bu hususu anlattýðý konusunda son kararý vermeden þöyle bir soru soralým: Eðer böyleyse Kur'an'ýn bütün ayetlerinin yine Kur'an tarafýndan açýklanmýþ olmasý gerekmez mi?

 

Oysa görüyoruz ki, Kur'an'da, diðer ayetler tarafýndan açýklanmamýþ pek çok ayet mevcuttur. Yukarýda da deðindiðim gibi namaz, oruç, zekât, hacc gibi ibadetlerin nasýl eda edileceði konusunda Kur'an'da detaylý bilgi bulmak mümkün deðildir.

 

Öyleyse þunu söylemek zorundayýz: Hz. Peygamber (s.a.v), Kur'an'ý açýklama görevini yerine getirirken, bir yandan murad-ý ilahînin ne olduðunu beyan etmiþ, diðer yandan da tabii olarak Kur'an'da yer almayan ilave hususlar getirmiþtir. Nitekim gerek Hadis müdevvenatý, gerek rivayet tefsirleri ve gerekse Fýkýh kitaplarý, Hz. Peygamber (s.a.v)'in bu türden beyanlarýyla doludur.


Muhtemel bir itiraz

Þimdi meselenin can alýcý noktasýna gelmiþ bulunuyoruz. Buraya kadar söylediklerimize itiraz etmeyen bir kýsým çevreler, iþin bundan sonrasýnda problem bulunduðunu söylemekte ve þöyle demektedirler:

Evet, Hz. Peygamber (s.a.v)'in böyle bir görevi vardýr ve bu görev gayri metluvv, yani Kur'an dýþý vahiyle yerine getirilmiþtir. Ancak özellikle sözlü rivayetlere, yani hadislere dayanan Sünnet'in bize kadar güvenilir bir þekilde geldiðine dair elimizde bir güvence yoktur.

 

Zira hadis ravileri rivayetlerin Hz. Peygamber (s.a.v)'in mübarek aðzýndan çýktýðý gibi, ayný kelimelerle naklinde gerekli titizliði göstermemiþlerdir. Sahabe neslinden itibaren hadisleri orijinal lafýzlarýyla aynen nakletmediðini, sadece manayý aktardýðýný söyleyen pek çok kimsenin mevcudiyetini kaynaklardan öðreniyoruz.

Üstelik mesele sadece mana ile rivayet de deðildir. Hadis uyduruculuðu dediðimiz vakýa –ki Ýslam kaynaklarý da bu vakýanýn varlýðýný kabul etmektedir–, hadisler konusunda daha dikkatli olmamýz gerektiðini ikaz etmektedir.

Þu halde geçmiþ ulema tarafýndan sahih kabul edilmiþ olsa da, elimizdeki hadislerin tümüne güvenmemiz sözkonusu olamaz.

Ýþte bu, günümüzde hadisler hakkýnda müslümanlarýn kafasýnda oluþturulmuþ en ciddi ve tehlikeli itirazdýr ve hak ettiði ciddiyetle üzerinde durmayý gerekli kýlmaktadýr.

Bu itiraza cevap sadedinde öncelikle þunu söyleyelim: Allah Teala Kur'an'da "Zikr"in kendisi tarafýndan indirildiðini ve yine kendisi tarafýndan korunacaðýný belirtmektedir:
"Muhakkak ki Zikr'i biz indirdik; onun koruyucusu da bizleriz."[27]

Bu ayet üzerinde dururken þu hususlarýn düþünülmesi gerekmektedir:

Buradaki "Zikir" kelimesinin, metluvv olsun, gayri metluvv olsun her türlü vahyi anlattýðýný söyleyen Ýbn Hazm[28] gibi alimlerin bu görüþünden sarf-ý nazar edelim ve bu kelime ile Kur'an'ýn kastedildiðini kabul ederek soralým:

 

1- Bu ayetten yola çýkarak Kur'an dýþýnda baþka hiçbir þeyin ilahî koruma altýnda bulunmadýðýný söylemek doðru mudur? Eðer bu doðruysa þunu söylememiz mümkün hale gelecektir: Bugün Müslümanlar'ýn kýldýðý namazlar, Kur'an'ýn emrettiði ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in mahiyetini Kur'an dýþý vahiy kanalýyla öðrenerek kýldýðý namazýn aynýsý olmayabilir. Ayný þeyi hacc, oruç, zekât vd. ibadetler için de söylemek pekala mümkün olmalýdýr.

 

O zaman Allah Teala'nýn Kur'an'da emrettiði bu ibadetler, murad-ý ilahî hilafýna icra ediliyorsa Kur'an'ýn bu konudaki ayetlerinin fiilen ilahî koruma kapsamýnýn dýþýnda kaldýðýný söylememizin engeli nedir?

 

2- Yine bu ayette geçen "Zikir" kelimesinin Kur'an'ý anlattýðýný varsayarak söyleyelim: Kur'an, ayetlerin açýklamasýnýn Hz. Peygamber (s.a.v) tarafýndan yerine getirileceðini bildirdiðine ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in bu açýklamalarý da bize kadar hadisler kanalýyla geldiðine göre, eðer hadislere güvenemeyecek isek þu sorunun cevabýný kim verebilir: Hz. Peygamber (s.a.v)'in, ilahi garanti altýndaki beyan fonksiyonu hakkýnda böyle bir þüphe mevcut iken Kur'an'ýn sadece ayetlerinin koruma altýnda olmasýnýn ne manasý vardýr? Onu bize en güvenilir þekilde beyan eden Sünnet þüphe altýnda bulunuyorken ve Kur'an'ý Sünnet mevkiinde beyan edecek ikinci bir kuvvet de mevcut deðilken, Kur'an ayetlerini dileyenin dilediði gibi yorumlamasýnýn önüne nasýl geçebiliriz? Böyle bir durum tahrif kapsamýna girmez mi?

 

3- Yine yukarýdaki ayette geçen "Zikir" kelimesinin Kur'an'a münhasýr olduðunu varsayarak soralým: Kur'an'ýn korunmasý ne suretle olmuþtur?

 

Bu soruya, "onu ezberleyerek kitlesel rivayet þeklinde nesilden nesile aktaran hafýzlar sayesinde olmuþtur" þeklinde cevap verilirse buna þöyle mukabele ederiz:

 

Burada iþin içine beþer unsurunun girmesi nasýl Kur'an'ýn ilahî korunmuþluk niteliðine halel getirmiyor ve hatta bu korunmuþluðun yegâne vasýtasý oluyorsa, hadisleri de bize kadar nakledenler ayný nesiller deðil midir?

 

Hatta Ulûmu'l-Kur'an kitaplarýndan öðrendiðimize göre, Kur'an'ýn mütevatir okunuþ þekillleri olan 7 veya 10 mütevatir kýraat, istisnasýz bütün unsurlarýyla her tabakada tevatür seviyesinde nakledilmiþ deðildir.

 

Hatta daha enteresan birþey söyleyeyim: Bilindiði gibi Kur'an, Hz. Ebu Bekir (r.a) döneminde cem edilmiþ, Hz. Osman (r.a) döneminde de istinsah edilerek birkaç nüsha halinde çoðaltýlmýþtýr.

 

Her iki aþamada da bu iþi yapmakla görevlendirilen komisyonun baþýnda bulunan Zeyd b. Sâbit (r.a) þöyle demiþtir: "Ebu Bekir döneminde yapýlan cem iþleminde Tevbe suresinin iki ayetini sadece Ensar'dan Ebû Huzeyme'nin yanýnda bulabildim. Keza Osman dönemindeki teksir esnasýnda da Ahzab suresinin bir ayetini sadece yine Ensar'dan Huzeyme'nin yanýnda bulabildim."

 

Müsteþrikler'in, Kur'an'ýn her ayetinin her tabakada sayýlarý tevatür seviyesine ulaþan kitleler tarafýndan birbirlerine nakledildiði gerçeðine itirazlarý da bu noktada vuku bulmaktadýr.

 

Bir þey daha söyleyeyim: Þia mezhebine mensup olan bir kýsým kimseler, Kur'an'da Velayet suresi diye bir surenin var olduðunu ve Ehl-i Beyt'in faziletlerini anlatan bu uzun surenin Hz. Ebu Bekir (r.a) tarafýndan mushaftan çýkarýldýðýný iddia ederler.

 

Þia'nýn elindeki bir kýsým yazma Kur'an nüshalarýnda bu sure mevcuttur ve müsteþrik Nöldeke tarafýndan 1842 tarihinde neþredilen "Târîhu'l-Mesâhif" adlý çalýþmaya (II, 102) dercedilmiþtir.

 

Meþhur Þii alim et-Tabressî, "Faslu'l-Hitâb fî Tahrîfi Kitâbi Rabbi'l-Erbâb" adlý eserinde (s. 180) böyle bir surenin varlýðýný doðrular ve bu surenin aslýnýn Farsça "Debistân-ý Mezâhib" adlý eserde mevcut olduðunu söyler.

 

Yine Þia'nýn meþhur ve muteber kaynaklarýndan el-Kuleynî'nin "el-Kâfî" (II, 643.) isimli eserinde Cebrail (a.s)'ýn Hz. Peygamber (s.a.v)'e getirdiði Kur'an ayetlerinin sayýsýnýn 17.000 (onyedibin) olduðu söylenmektedir. Bu durumda elimizdeki Mushaflar, Kur'an'ýn 3'te 1'inden daha azýný ihtiva etmiþ olmaktadýr.

 

Burada Þia'nýn bu iddialarýný cevaplandýrarak sözü uzatmak istemiyorum. Söylemek istediðim þu: Kur'an'ýn tahrif edildiði hususunda böyle iddialar sözkonusu iken bizler Ehl-i Sünnet Müslümanlar olarak Kur'an'ýn korunmuþluðu noktasýnda kalbimizde en küçük bir tereddüte bile yer vermeyiz ve bu gibi durumlarýn, Kur'an'ýn korunmuþluðu gerçeðine en küçük bir halel getiremeyeceði inancýný tam bir itmi'nan ile taþýrýz.

 

Peki buna benzer iddialar hadisler hakkýnda varit olduðu zaman niçin hemen þüpheye kapýlalým ve hadislerin uydurulmuþ olabileceði ihtimaline yer verelim?

 

Kaldý ki, geçmiþten bu yana sahih kabul edilen hadislerin uydurulmuþ olabileceði ihtimalini gündeme getirenler –en azýndan bunlarýn bir kýsmý–mütevatir hadisleri bu iddianýn dýþýnda tuttuklarý halde, ulema tarafýndan mütevatir olduðu tesbit edilmiþ olan hadisler hakkýnda bile ayný iddianýn devam ettiriliyor olmasýný nasýl açýklayacaðýz?
 

Sonuç


Yukarýdan beri söylediklerimizin, Sünnet'in baðlayýcý bir din kaynaðý olduðu konusundaki þüpheleri ortadan kaldýrmaya yeteceðini umarak diyoruz ki:

Bütün bu tartýþmalarýn ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in Sünneti'nin baðlayýcý olup olmadýðý münakaþalarýnýn ötesinde biz, Sünnet-i Seniyye'yi kurtuluþumuz için bir sýðýnak, bir melce olarak görüyoruz. Çünkü eðer bu gelip geçici dünya hayatýnda bize düþen, Allah Teala'nýn muradýna uygun yaþamak ve O'nun rýzasýna ulaþmak ise, bunun yolunu iki cihanýn Efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) en güzel þekilde yaþayarak göstermiþ ve öðretmiþtir.

 

Her türlü akademik ve metodolojik tartýþmanýn ötesinde þu gerçeði inkâr edecek birisi bulunacaðýný düþünemiyorum: Kur'an'ý en doðru þekilde anlayan ve en ideal biçimde hayata aksettiren insan Hz. Peygamber (s.a.v)'dir. Þu halde O'nun Kur'an'ý anlama ve yaþama biçimi konusunda bize kadar intikal etmiþ olan haberlere müstesna bir hassasiyet ve titizlik göstermemiz gerekir. Elimizdeki bu Hadis külliyatý, baþka hiçbir sebep olmasa bile sýrf bu sebeple böyle bir itina ve dikkati hak etmekkedir.

 

Bize kadar intikal etmiþ olmasý bile baþlý baþýna bir mucize olan Hadis külliyatýnýn içinde yer alan ve ulema tarafýndan sahih addedilmiþ olanlarý, "ya gerçekten sahih ise ve Efendimiz öyle buyurmuþ, öyle davranmýþsa?!" tarzýndaki bir endiþe ile, Nebevî emanete varis olmanýn kývanç ve sorumluluðu ile hareket etmeli deðil miyiz?

 

Öyleyse hepimizin, Hadisler hakkýnda konuþurken Allah Teala'dan korkmasý ve Efendimiz (s.a.v)'den gelecek en küçük bir azarlamayý, sitemi ve daha da kötüsü O'nun þefaatinden mahrum býrakýlmayý hesaba katmasý gerekir diye düþünüyorum.


----EBUBEKÝR SÝFÝL - ÝSLAMÝ EDEBÝYAT DERGÝSÝ-------------------------------------------------------------

DÝPNOTLAR

[1] 3/Âl-i Ýmrân, 32.

[2] 4/en-Nisâ, 59.

[3] 4/en-Nisâ, 80.

[4] 24/en-Nûr, 56.

[5] 7/el-Enfâl, 1.

[6] 47/Muhammed, 33.

[7] 3/Âl-i Ýmrân, 31.

[8] 7/el-A'râf, 157.

[9] 4/en-Nisâ, 115.

[10] 24/en-Nûr, 63.

[11] 33/el-Ahzâb, 36.

[12] 4/en-Nisâ, 65.

[13] 33/el-Ahzâb, 21.

[14] 59/el-Haþr, 7.

[15] 7/el-Enfâl, 1.

[16] 47/Muhammed, 33.

[17] 24/en-Nûr, 56.

[18] 4/en-Nisâ, 65.

[19] 16/en-Nahl, 89.

[20] 6/el-En'âm, 38.

[21] 16/en-Nahl, 64.

[22] 6/el-En'âm, 114.

[23] 34/Sebe', 28.

[24] 21/el-Enbiyâ, 107.

[25] 16/en-Nahl, 44.

[26] 75/el-Kýyâme, 16-19.

[27] 15/el-Hicr, 9.

[28] Bkz. el-Ýhkâm, I, 121-2.

Ynt: Kur'an'daki Sunnet.. By: ceren Date: 23 Ocak 2018, 18:05:51
Esselamu aleykum.rabbim bizleri kur ani kerimi okuyan onun rehberliðinde yaþayan ve  sunneti öðrenen ve sunnete tabi kalýp kurtuluþa eriþen kullardan olalim inþallah. ..
Ynt: Kur'an'daki Sunnet.. By: Bilal2009 Date: 23 Ocak 2018, 18:58:28
Ve aleykümüsselam Peygamber Efendimizin mübarek hayatý her kimseye muhteþem bir örnektir Peygamberimiz sav geceyi aydýnlatan bir kandildir Rabbim paylaþým için razý olsun
Ynt: Kur'an'daki Sunnet.. By: Sevgi. Date: 24 Ocak 2018, 01:22:29
Allah'ýn güzel Selamý hepimizin üzerine olsun inþaAllah
   
     Hz. Peygamber (s.a.s.)´e gerçek manada ümmet olanlar yani O´nun davetine uyan, sünnetine sarýlanlar dünyada huzur ve mutluluða, ahirette de ebedî kurtuluþa eriþirler. Hz. Peygamber´in davetine sýrt çevirerek O´na ümmet olma bahtiyarlýðýndan mahrum kalanlar ise ahirette ateþe düþmekten kurtulamazlar.
   
     Hz. Peygamber (s.a.s.)´in sünnetine sýmsýký sarýlýp onunla amel etmedikçe, bir kimsenin O´nun ümmetinden olabilmesi ve kurtuluþa ermesi mümkün deðildir. Zira Hz. Peygamber þöyle buyurmaktadýr: ‏“...Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden deðildir.”(Buharî, Nikâh, 1; Müslim, Nikâh, 5)
Görüldüðü gibi; dünya ve ahiret mutluluðunun Kur´an ve sünnete uymakla mümkün olduðu açýkça ortadadýr. Hakkýyla uyanlardan olalým inþaAllah


radyobeyan