Ömer Nasuhi Bilmen
Pages: 1
Yunus Suresi By: hafizvuslat Date: 03 Kasým 2009, 15:53:48
10-YUNUS SURESÝ

 

 

Bu sûre'î celîle, Kur'an'ý Kerimin onuncu süresidir, sahih görülen kavle göre bütün âyetleri Mekke'i Mükerreme'de nazil olmuþtur. (109) âyeti celîleden meydana gelmektedir. Bir rivayete göre de (40 41) âyeti kerimesi ve diðer bir rivayete göre de 94, 95 ve 96)'ýncý âyetleri Medine'i Münevvere'de inmiþtir.

Bu mübarek süre de, birçok mühim meseleleri aydýnlatmaktadýr. Hz. Nuh'a, Hz. Musa'ya dâir de bilgi vermektedir. Fakat bu süre'i celîlenin birçok âyetleri Allah'ýn "ahmetinin azabýndan daha fazla tecelli ettiðini bildirmektedir. Hz. Yûnus aleyhisselâm'ýn kavmi hakkýnda da bu ilâhî rahmetin tecelli etmiþ olduðunu bu süre'i celîlede zikredildiðinden bu münasebetle buna "Yûnus Süresi" adý verilmiþtir. Nitekim Uz. Yünü s'a dair ileride verilecek bilgiler, bu hususu aydýnlatacaktýr.


 

 

 

 

1. Elif, Lâm, Ra. Ýþte onlar, hikmetli olan kitabýn ayetleridir.

1.     Bu mübarek âyetler, ilâhî âyetlerin yüceliðini bildirmektedir. Ýnsanlarý müjdelemek ve Allah'ýn azabýndan korkutmak için Yüce bir Peygamberin ilâhî vahye m az har olmasýnýn þaþýlacak bir þey olmadýðýný ihtar ve kâfirlerin bâtýl iddialarýný gözler önüne sermektedir. Þöyle ki: (Elif, lâm, ra) Müteþabihatdan olan bir mübarek kelimedir. Bunun mânâsýný Allah'ýn ilmine havale ederiz. Buna dâir "Bakara süresr'inde bilgi verilmiþtir. Maamafih Ibni Abbas Hazretlerinden rivayet edildiðine göre bunun mânâsý: "Ben Allah Teâlâ'yým, görürüm" demektir. Veya "Rab olan benim, benden baþka Rab yoktur" meâlindedir. (Ýþte onlar) Bu süredeki veya bundan evvelki sürelerdeki muazzam âyetler (hikmetli olan kitabýn ayetleridir.) Yani: Onlar, bütün hikmet dolu Kur'an'ýn ayetleridir. Veya onlar dinî meselelere, Hz. Peygamber'in risaletindeki doðruluðuna hükmeden ve manevî yönden hikmetli olan ilâhî kitabýn ayetleridir. Veya onlar, nice hikmetleri, hakikatlarý içeren lâvh-ý mahfuzda sabit olan ayetleridir. Artýk bu mübarek kutsî, âyetleri kim inkâr edebilir?.

 

 

 

 

2.  Ýnsanlarý uyar ve imân edenleri müjdele ki, þüphesiz onlar için rabbleri katýnda yüksek bir doðruluk makamý vardýr, diye onlardan bir erkeðe vahyetmiþ olmamýz insanlar için þaþýlacak bir þey mi oldu ki, kâfirler, bu þüphe yok ki bir apaçýk sihirbazdýr, dediler.

2.  Vaktiyle Mekke ahalisi. Peygamber Efendimizin Peygamberliðini inkâr etmiþler, Cenâb-ý Hak, baþka birisini bulamadý mý ki. Ebü Tâlib'in yetimini insanlara Peygamber gönderdi, diye cahilce lâkýrdýlarda bulunmuþlardý. Ýþte onlarý red için buyruluyor ki: (Ýnsanlarý uyar) Onlara dünyevî ve uhrevî felâketleri bildirerek kendilerini uyanmaya davet et (ve imân edenleri) de maddî ve manevî nice mükâfatlara kavuþacaklarýný kendilerine bilirerek (müjdele ki: Þüphesiz onlar için) o imân sahiplerine mahsus (rableri katýnda) âhiret âleminde, Cenâb-ý Hak'kýn manevî katýnda (bir kademe sýdk vardýr.) yani: Onlar için güzel amellerinden dolayý bir hayýrlý son vardýr veya yok olmayacak bir yüce makam vardýr veyahut onlarýn haklarýnda Rasülullah'ýn þefaat edeceði bildirilmiþtir (diye onlardan) o Mekke ehlinden (bir erkeðe) onlarýn seçkin bir grubundan olan Kureyþ kabilesine mensup Hz. Muhammed'e (vahyetmiþ olmamýz) onu Peygamberlik þerefine kavuþturmamýz (insanlar için þaþýlacak birþey mi oldu ki) o hayrete düþen kâfirler, o mübarek Peygamberin risaletini uzak görerek inkâra cür'et ettiler. O (kâfirler) Hz. Muhammed Aleyhisselâm hakkýnda (bu) Peygamberlik iddiasýnda bulunan (apaçýk bir sihirbazdýr dediler!.) onun gösterdiði mucizeleri, Kur'an âyetlerini birer sihir sandýlar, onda tecelli eden mükemmellikler! görmekten mahrum kaldýlar. Halbuki: Kur'an'ý Kerim'in bir sihir eseri deðil, bir mucize kitap olduðu parlayýp durmaktadýr. O sihir deðil, ilâhî bir vahyin neticesidir. Onun bütün beyanlarý, hikmete, fazîlete, insanlýk âdabýna, sosyal ve siyasî hükümlere ve diðer hususlara aittir. Artýk ona nasýl bir sihir denilebilir?. Onu teblið etmekle emrolunan zâta da nasýl sihirbaz vasfý verilebilir?

 

 

 

 

3.     Muhakkak ki. Rabbiniz o Allah Teâlâ'dýr ki, gökleri ve yeri altý günde yarattý. Sonra arþ üzerine istiva buyurdu. Her iþi idare ediyor. Hiçbir þefaat edici yoktur. ancak onun izninden sonra. Ýþte sizin Rabbiniz Odur. Artýk ona ibâdet ediniz, siz hiç. düþünmez misiniz?.

3.   Bu mübarek âyetler. Kâinatýn Yaratýcýsýnýn varlýk alanýna getirdiði eþsiz yaratýlýþtaki eserlerini insanlýðýn dikkatlerine sunuyor, bütün mahlûkatý hakkýnda yalnýz onun emir ve takdirinin cereyan etmekte olduðunu bildiriyor, ve ebediyet âleminde mü'minlerin mükâfata kavuracaklarýný kâfirlerin de elem verici azaplara uðrayacaklarýný haber veriyor. Allah'ýn kudretiyle ne hârikalarýn meydana geleceðine iþaret ederek ilâhî vahiyden dolayý hayrete düþmeye mahal bulunmadýðýný jöylece gösteriyor: (Muhakkak ki. Rabbiniz) Sizi yaratan, yaþatan, terbiye eden (o Allah Teâlâ'dýr ki,) Yüce kudretiyle (gökleri ve yeri altý günde yarattý) yani: Dünya günlerinin altýsýna eþit bir zaman içinde meydana getirdi. Aslýnda Cenâb-ý Hak, dileseydi bunlarý bir anda da yaratabilirdi. Fakat bir takým hikmetlerden dolayý ve kýsacasý halka saðlam yapmayý ve yavaþ davranmayý öðretmek için böyle altý günlük bir müddet içinde yaratmýþtýr ki, bunlarýn herbiri o Yüce Yaratýcýnýn varlýðýna, kudret ve yüceliðine birer delil makamýnda bulunmaktadýr. (Sonra arþ üzerine istiva buyurdu) Bütün bunlarýn üstünde irâdesi ve kudreti hüküm sürüp durdu. O Hikmet Sahibi Yaratýcý (her iþi) her dilediði þeyi (idare ediyor) bunlarýn hakkýnda hikmetinin gereðine göre kudreti ve irâdesi hükümran oluyor. Göklerin ve yerin durumunu düzenliyor, bunlardan dilediðini meydana getiriyor, dilediðini de mahvediyor. Bütün kâinatýn iþlerinin idaresi o Yüce yaratýcýya ait bulunuyor, (hiçbir þefaat edici yoktur) Hiçbir kimse, baþkasý hakkýnda þefaate, onu kurtarmaya bizzat selâhiyetli deðildir, (ancak onun) O Kâinatýn Yaratýcýsýnýn (izninden) müsaadesinden (sonra) þefaat edebilir. Çünki bütün mahlûkat üzerinde müstakil olarak hâkimiyet, o Kâinatýn Yaratýcýsýna aittir. Onun müsaadesi olmadýkça hiçbir kimse bir þeye kaadir ve selâhiyetli olamaz. Artýk bir takým müþriklerin, putlarýndan þefaat urumalarý nasýl doðru olabilir?. Bu âyeti celîle, o müþriklere karþý bir reddiye mahiyetindedir. Ancak Cenâb-ý Hak'kýn salih kullarý, Hak Teâlâ'nýn müsaadesi þartiyle bazý günahkârlar hakkýnda þefaatte bulunabileceklerdir. Bu âyeti kerîme, buna da iþaret buyurmaktadýr. Çünki böyle bir þefaatin Allah'ýn izni ile mümkün olacaðýný göstermektedir. (Ýþte sizin Rabbiniz o'dur) O ilahlýk ve rablýk sýfatiyle vasýflanmýþ, bütün Kâinatýn Yaratýcýsý bulunan o Yüce Mabuddur, (artýk) Ey insanlar!. Hepiniz (ona) o Yüce yaratýcýya (ibâdet ediniz) onu birleyin ve teþbih edin, ona hiçbir kimseyi ortak koþmayýn. (Siz hiç düþünmez misiniz?.) Ey gafil insanlar!. Gözlerinizin önündeki bu kadar yaratýlýþ eserleri, Cenâb-ý Hak'kýn varlýðýna, birliðine, kudret ve yüceliðine iþaret edip dururken siz bu hususta hiç tefekküre dalmaz mýsýnýz? Ondan baþka Rablýða, mâbudluða lâyýk bir kimsenin bulunamayacaðýný anlayamaz mýsýnýz ki, öyle bir takým putlara, insanlara tapýnýp durmayasýnýz?. O Kerem Sahibi Yaratýcýnýn Peygamberlerini, kitaplarýný, ilâhî vahyini inkâra cür'et gösterip tasdik edesiniz.

§ Bu âyeti celîledeki istivadan maksat, lügat anlamý itibariyle olan bir istiva, bir istikrar yani, birþey üzerinde yerleþmek, bir seviyede bulunmak demek deðildir. Çünki Cenâb-ý Hak böyle bir istivadan uzaktýr. Bütün mevcudat daha yaratýlmamýþ iken O Yüce Yaratýcý yine var idi. Onun mekâna ihtiyaçtan uzak olduðu binlerce delil ile sabittir. O halde bu istivadan maksat, Hak Teâlâ'nýn bütün kâinata sahip, onlarýn üstünde hükmedici olmasý ve hepsi hakkýnda ilâhî kudretinin cereyan etmesi demektir.

§ Arþ: Lügatte, çardak, kubbe, taht gibi mânâlarý ifade eder. Þeriat dininde Arþ: Göklerin üstündeki bir yüce âlemden ibarettir. Müfessirlerin çoðunluðuna göre bu âyeti kerimedeki arþtan maksat, bütün göklerin üstünde bulunan büyük ve yüce bir âlemden ibarettir. Cenâb-ý Hak'kýn arþ üzerine istivasýndan, maksat ise, böyle muazzam bir âlem üzerinde de ilâhî hükmün cereyan ettiðini beyandan, ilâhî hakimiyetin yüceliðini tasvirden ibarettir. Artýk bunun aþaðýsýndaki âlemlerde de o ilâhî hükmün geçerli olacaðý pek edebî bir þekilde anlatýlmýþ bulunmaktadýr. Veyahut bu arþtan maksat, mutlaka ilâhî mülktür ki, bütün bu kâinat, Cenâb-ý Hak'kýn kudret ve hâkimiyeti altýnda bulunduðu için bunlarýn üzerine istivadan maksat, bütün bunlarýn üzerinde ilâhî hakimiyetin cereyan ettiðini beyandan ibarettir. Yoksa Allah T e âlâ Hazretleri ezelî ve ebedî olduðundan sonradan olan herhangi bir makam üzerinde bulunmak ihtiyacýndan uzaktýr. Buna inancýmýz tamdýr.

 

 

 

 

4.    Dönüþünüz cümleten O'nadýr. Bu, Allah Teâlâ'nýn kesin olan vadidir. Þüphe yok ki, o mahlûkatý önce meydana getirir, sonra da geriye çevirir ki, imân etmiþ ve Salih amellerde vardýr.

bulunmuþ olanlarý adaletle mükâfata kavuþtursun. Kâfir olanlar için de küfretmekle olduklarý þeyler sebebiyle kýzgýn sudan bir içki ve pek acýklý bir azap

4.     Ey insanlar!. Bir kere düþününüz; þüphe yok ki: (Dönüþünüz cümleten o'nadýr) Hepiniz öleceksiniz, hepiniz mahþere sevkedileceksiniz, Cenâb-ý Hak'kýn muhakemesine tâbi olacaksýnýzdýr. (Bu) O Yüce Mâbud böyle dönüþünüz (Allah Teâlâ'nýn kesin olan vâdîdir) bu bir hakikattir, bunda bir yalan düþünülmüþ deðildir, (þüphe yokki, o) Yüce Yaratýcý (halký önce meydana getirir) hayata kavuþturur (sonra da geri çevirir) öldürür, tekrar hayata erdirir (ki) dünyada iken Allah'a (imân etmiþ ve salih amellerde bulunmuþ olanlarý) bu dindarca hareketlerinden dolayý (adaletle) onlarý lâik olduklarý sevaplarýndan birþey noksan etmeksizin (mükâfata nail buyursun) kendilerini ebedî selâmete, saadete erdirsin (kâfir olanlar için de) dünyada iken Yüce Yaratýcýyý birlemek ve tasdik etmekten mahrum olarak (küfretmekte olduklarý þeyler sebebiyle) âhirette (kýzgýn sudan) son derece hararetli, yakýcý (bir içki ve pek acýklý) fevkalâde tesirli (bir azap vardýr) onlar herhalde bu azaba uðrayýp duracaklardýr. Artýk inkarcýlar, o ilâhî vahyi garip bulup tasdik etmeyenler, bu pek korkunç akýbetlerini düþünmeli deðil midirler?.

 

 

 

 

5.   O, o -Yüce Yaratýcý- dir ki: Güneþ'i bir ýþýk, Ay'ý da bir nur kýldý. Ve ona menziller tâyin etti ki, senelerin sayýsýný ve hesabý bilesiniz. Allah T e âlâ bunlarý ancak hak ile yarattý. Bilen bir kavim için âyetleri ayrýntýlý olarak beyan buyuruyor.

5. Bu mübarek âyetler de âlemin yaratýcýsýnýn kudret ve azametine pek parlak bir surette iþaret eden bir kýsým eserlerine dikkatleri çekmektedir. Kâinatýn Yaratýcýsýnýn yaratmýþ olduðu bu eþsiz eserlerdeki hikmet ve menfaata iþaret ederek insanlýðý þöylece uyanmaya davet buyurmaktadýr. Ey insanlar!, (o) ezelî ve kerem sahibi mabudunuz (o) Yüce Yaratýcý (dýr ki) hergün ufuklarý aydýnlatan (Güneþi bir ýþýk) bizzat parlak bir mahiyette yarattý. (Ay'ý da bir nur) güneþin ýþýðýyla yüzü nurlar içinde kalan bir parlak küre (kýldý) onunla geceleri aydýnlattý. (Ve ona) O ay'a veya güneþ ile aydan herbirine (menziller tâyin etti) heyet ilminde beyan olunduðu üzere güneþin çeþitli doðuþ yerleri vardýr. Vakit vakit doðarak yerküresinin muhtelif kýsýmlarýný ýþýklar içinde býrakýr. Bir muhitte batarak diðer bir muhitte doðmaya baþlar, böylece geceleri ve gündüzleri meydana getirir. Güneþin hareketiyle dört mevsim de meydana gelir.

Ayýn da gökte çeþitli menziller! konak yerleri vardýr. Çeþitli yerlerden doðmaya baþlar. Güneþle karþý karþý geldiði oranda ýþýk peyda eder. Yeryüzünde olanlara çeþitli þekilde yüzünü gösterir, kâh hoþ bir hilâl þeklini alýr, kâh tamamen yüzü ýþýklar içinde kalýr. Bu sayede insanlar aylarýn, haftalarýn, günlerin vakitlerini, müddetlerini bilerek muamelelerini, hareketlerini tâyin ve tanzime muvaffak olurlar. Ayýn görünen tarafý dâima muhtelif vaziyetlerde bulunduðundan bununla muhtelif vakitleri tâyin etmek þehir halký için de, çöl halký için de kolay bulunmaktadýr. Ayýn görünen kýsmýndaki deðiþiklik, vakitlerin miktarýný bilmek için sonuç çýkarma vasýtasýdýr. Bunun       içindir ki, Ýslâm dininde ay yýlý kabul edilmiþtir. Omç gibi ibadetlerde, bayram gibi dinî günlerde hilalin görülmesine itibar edilir. Senelerin müddeti de þer'an

oniki      kamerî aydan ibarettir. Niteldm bir âyeti kerime de aylarýn sayýsý on ikidir... (Tevbe, 9/36) buyurulmuþtur.

Kýsacasý: Cenâb-ý Hak güneþ için ve özellikle ay için öyle çeþitli menziller, yaratmýþtýr, (ki senelerin sayýsýný ve hesabýný bilesiniz) Evet... Ýnsanlar bu sayede aylarýn, günlerin vakitlerini, müddetlerini bilerek muamelelerini, hareketlerini tâyin ve tanzime muvaffak olurlar. (Allah Teâlâ bunlarý) Bu bildirilen gök cisimlerin! vesaireyi (hak ile yarattý) bunlarý boþ yere yaratmadý, belki kullarýnýn faideleri için yarattý. Kendi kudret ve azametini, birliðinin delillerini göstermek için meydana getirdi. Ýþte Cenâb-ý Hak (bilen bir kavim için) hak ve hakikati düþünen, bu yaratýlýþ alemindeki hikmet ve faydayý düþünebilen, zekâsýný ilm ve irfan nurlariyle aydýnlatmak isteyen bir insanlýk cemiyetinin istifadesi için (âyetlerini) birliðine, azamet ve yüceliðine, þahitlik eden açýk delilleri, bu kâinattaki güzel eserleri (ayrýntýlý olarak) açýk, tafsilatlý, birbirini müteakip bir surette (beyan buyuruyor) artýk insanlarýn vazifesi de bu kutsî âyetleri, bu harikulade eserleri nazarý Ýtibara alarak inançlarýný amellerini güzelce tanzime çalýþmaktan ibarettir.

 

 

 

6. Þüphe yok ki, gece ile gündüzün birbirini takib etmesinde ve Allah Teâlâ'nýn göklerde ve yerlerde yaratmýþ olduðu þeylerde sakýnan bir kavim için elbette âyetler vardýr.

6.     (Þüphe yok ki gece ile gündüzün) ihtilâfýnda (birbirine takib etmesinde) gündüzlerin ve gecelerin devam etmeyip dâima deðiþip durmasýnda; müddetlerin azalýp çoðalmasýnda (ve Allah Teâlâ'nýn göklerde ve yerde yaratmýþ olduðu þeylerde) kýsacasý gök kubbesini süsleyen binlerce ýþýklý, aydýnlýk yüce cisimlerin varlýðýnda, yeryüzündeki çeþitli denizlerin, ýrmaklarýn, daðlarýn, sahralarýn, madenlerin, bitkilerin, aðaçlarýn, hayvanlarýn varlýklarýnda (sakýnanlar) Allah Teâlâ'dan korkan, kulluk vazifesini yerine getirmeye çalýþan (bir kavim için elbette âyetler) Allah'ýn kudretine iþaretler, þahitlikler (vardýr) takva sahibi, hakikaten aydýn olan zatlar elbette bunlarý görür, bunlardan yararlanýrlar. Kalplerinde irfan nuru daha fazla parlamaya baþlar durur.

 

 

 

 

7.     O kimseler ki, bize kavuþacaklarýný ümit etmezler ve dünya hayatýna razý olmuþlar ve onunla mutmain olmuþlardýr ve o kimseler ki onlar bizim âyetlerimizden gafillerdir.

7.       Bu mübarek âyetler, âhireti inkâr edip dünya hayatýna tutkun olan dinsizlerin nasýl felâketlere uðrayacaklarýný bildirmektedir, Ýmân ve salih amel sahiplerinin de nasýl bir saadete ereceklerini, nasýl yüce bir teþbih ve tehlil ile kulluk lisanlarýný süsleyeceklerini þöylece beyân buyurmaktadýr: (O kimseler ki, bize kavuþacaklarýný ümid etmezler) Ahiret âlemine sevkedilerek hesaba muhakemeye tâbi olacaklarýna inanmazlar veyahut ilâhî azabý düþünerek ondan korkmazlar (ve dünya hayatýna razý olmuþlar) bu hayatýn yok olmayacaðýna kanaat getirmiþ gibi ona sarýlmýþ durmuþlar, ebedî hayatý düþünmez bir hâle gelmiþlerdir (ve onunla) dünya hayatý ile (mutmain bulunmuþlardýr) bütün arzularýna kavuþmuþlar gibi bir emniyet içinde gaflete dalmýþ durmuþlardýr, (ve o kimseler ki, onlar bizim âyeücrimîzden gafillerdir) Cenâb-ý Hak'kýn birliðine, mabutluðuna, insanlýðýn O Yüce Yaratýcýya ibâdet ve itaatle mükellef olduðuna, dünya hayatýnýn çabucak yok olup baþka âlemlerin varlýðýna vesâireye ait olan ayrýntýlý ilâhî âyetlerden, ihtarlardan gaflete dalmýþ, onlarý asla düþünmemiþlerdir.

 

 

 

 

8.  Ýþte onlarýn varacaklarý yer, kendi kazanmýþ olduklarý þey sebebiyle ateþtir.

8.   (Ýþte onlarýn) O yukarýda dört türlü vasýflarý bildirilen günahkâr, inkarcý, gafil kimselerin yarýn âhirette (varacaklarý yer) onlarýn bir daha ayrýlamayacaklarý yurtlarý, karargâhlarý (kendi kazanmýþ olduklarý þey) þirk ve isyanlarý (sebebiyle ateþtir) cehennem azabýdýr. Artýk dünyada iken ne kadar yanlýþ bir kanaatde bulunmuþ olduklarýný o zaman anlayacaklardýr. Ne yazýk ki artýk yapacaklarý piþmanlýk, kendilerine asla fâide vermeyecektir.

 

 

 

 

9.       O kimseler ki, imân ettiler ve salih amellerde bulundular, muhakkak ki, onlarý imân etmiþ olmalarý sebebiyle Rableri hidayete erdirir, nimet dolu cennetlerde altlarýndan ýrmaklar akar.

9.    Fakat (O kimseler ki) o düþünen: Aydýn zatlar ki, daha dünyada iken (imân ettiler) Allah Teâlâ'nýn varlýðýný, birliðini, kudret ve azametini bilip tasdik eylediler. onun dinine kavuþup gafletten kaçýndýlar (ve s alili amellerde bulundular) üzerlerine düþen namaz gibi oruç gibi kulluk vazifelerini yerine getirmeye çalýþtýlar, dünya varlýðýna kalplerini baðlayarak ebediyet âlemini hiç hatýrlamayan dinsizler gibi bir bâtýl kanaatde bulunmaktan sakýndýlar. (Muhakkak ki, onlarý) da öyle doðru, Allah'ýn rýzasýna uygun bir þekilde (imân etmiþ olmalarý sebebiyle Rableri hidayete erdirir) onlarý selâmet ve saadete kavuþturur, nice ebedî nimetlere kavuþturur. Özellikle (naim cennetlerinde) birer nimet, selâmet, hoþ dirlik mahallerinde, gayet güzel bahçelerde, bostanlarda tahdlar üzerinde otururlar, önlerinden, alt taraflarýndan nehirlerin güzel güzel akýp gitmekte olduklarýný görürler. Evet... Onlarýn böyle (altlarýndan ýrmaklar akar) gider, onlar da bu ýrmaklarýn öyle pek hoþ, zevk veren akýþlarýný seyrederek bir büyük manevî þevk ve zevk ile Cenâb-ý Hak'ka hamd ve þükr eder dururlar.

 

 

 

 

10. Orada dualarý: Sübhanekâllahümme = Ya ilâhî!. Seni teþbih ve tenzih ederiz'dir. Orada saðlýk temennileri de: "selâm = selâmette olunuz" dur. Dualarýnýn sonu da: Elhamdülillah! Rabbilâlemîn = Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ'ya mahsustur.

10.    Evet... Böyle cennetlere kavuþan mes'ud kullarýn (Orada) o cennet âleminde, o ebedî nimetlere kavuþmalarý sýrasýnda Kerem Sahibi Yaratýcýyý kutsamak için (dualarý) kulluk arzýnda bulunmalarý (Sübhanekâllahümme) demeleridir. Yani: Ey Allah'ým!. Seni tespih ve tenzih ederiz, diye saygý göstermeye devam etmeleridir, lisanlarýný böyle bir ilâhî zikr ile süslemeleri ve aydýnlatmalarýdýr. (Ve orada) O cennetler âleminde (saðlýk temennileri de selâmdýr) yani: Birbirine karþý ve melekler de onlara yönelerek selâmette olunuz, her türlü çirkin, hoþ olmayan þeylerden selâmet içinde bulunarak ebedî bir saadet içinde yaþayýnýz, diye iltifatta bulunmaktýr. Nitekim bir âyeti kerime de: Cennet ehlinin yanýna meleklerin her bir kapýdan girerek "selâmün aleyküm" diye selâm vereceklerini beyan buyurmaktadýr. Cennet ehlinin dualarýnýn sonu da (Elhamdülilâhî Rabbilâlemîn) demekten ibarettir. Yani: Cennetlere kavuþan zatlar, ulaþtýktan sonsuz nimetlerden dolayý kerem ve merhamet sahibi olan Cenâb-ý Hak'ka karþý þükürlerini sunmaya çalýþýrlar, "hamd ve þükr âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ Hazretlerine mahsustur" diyerek kulluk lisanlarýný süslerler. Binaenaleyh her mü'min için lâzýmdýr ki, kavuþtuðu bütün maddî ve manevî nimetlerden dolayý daima Cenâb-ý Hak'ka hamd ve þükre çalýþsýn, onun kutsî emirlerine, yasaklarýna uymayý bir kutsal kulluk vazifesi bilsin.

 

 

 

 

11.   Eðer Allah Teâlâ, insanlara hayrý çarçabuk istedikleri gibi þerri de alelacele verecek olsa idi elbette onlarýn ecelleri bitirilmiþ olurdu. Artýk bize kavuþmalarýný ummayanlarý kendi azgýnlýktan içinde þaþkýn bir halde býrakýrýz.

11. Bu mübarek âyetler, bir'an evvel faideli þeylere kavuþmalarýný aceleyle isteyen bir takým insanlara eðer lâyýk olduklarý cezalarý da Cenâb-ý Hak, onlarýn istemesi üzerine aceleyle verecek olsa idi hepsinin de derhal ölüp gitmiþ olacaklarýný hatýrlatmaktadýr. Ve insanlarýn baþlarýna bir belâ gelince hemen Cenâb-ý Hak'ka yalvardýklarýný ve bundan kurtulunca da hiç yalvarmamýþ gibi nankörce bir vaziyet almakta olduklarýný ve böyle beyinsizce bir vaziyetin ise kendilerince güzel bir hareket imiþ gibi görünmekte olduðunu kýnama makamýnda beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Eðer Allah Teâlâ insanlara) Allah'a kavuþmayý ümid etmeyen cahil inkarcý kimselere (hayrý çarçabuk istedikleri gibi) hayýr hakkýndaki dualarýnýn aceleyle kabulünü arzu eder olduklarý gibi (þerri de alelacele verecek olsa idi) yani: Onlarýn þer ile, azap ile tehdit edildikleri zaman o þerrin azabýn kendilerine hemen gelmesini bir alay yoluyla istemeleri üzerine Cenâb-ý Hak o þerri de derhal onlarýn üzerine yöneltseydi (elbette onlarýn ecellerini yitirivermiþ) onlarý hemen helak kýlmýþ (olurdu.) Velâkin onlara bir müddet mühlet vermektedir, (artýk bize kavuþmalarýný urumayanlarý) Allah'a kavuþmayý ümit etmeyen, mahþer âlemine, uhrevî cezaya inanmayan fasýklarý (kendi azgýnlýklarý içinde) öyle dikkafalýlýklarý, inatlan içinde (þaþkýn) çapkýn, þaþkýn (bir halde býrakýrýz) artýk o sapýklýktan asla kurtulmuþ olamazlar.

§       Rivayete göre "Nadir Ýbnül Hýrs" gibi bir takým müþrikler. Peygamberimizin risâletini inkâr etmiþler ve "Allah'ým!. Eðer Muhammed'in -Aleyhisselâm- peygamberlik iddiasýndaki sözü doðru ise üzerimize gökten hemen ta; yaðdýr veya bize acýklý bir azap getir" demiþlerdi. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuþtur. Evet... Cenâb-ý Hak, onlarýn üzerine o azabý vermemiþ, hikmet gereði sonraya býrakmýþ, bilahara lâyýk olduklarý felâketlere onlarý uðratmýþtýr.

 

 

 

 

12. Ve insana bir sýkýntý dokununca da yaný üzerine yatarken veya otururken veya ayakta iken bize dua eder. Fakat, ondan o sýkýntýyý kaldýrýnca sanki kendisine dokunmuþ olan bir sýkýntýdan dolayý bize hiç yalvarmamýþ gibi geçer gider. Ýþte haddi aþanlar için yapmakta olduklarý þeyler böyle süslenmiþtir.

12.      (Ve insana) Yani: Kâfir olan bir þahsa (bir sýkýntý) hastalýk, fakirlik gibi bir zarar, bir üzüntü (dokununca da) onun bertaraf olmasý için duaya baþlar (yaný üzerine yatarken veyahut otururken veya ayakta iken) herhangi bir vaziyette bulunarak (bize dua eder) o zaman Cenâb-ý Hak'ka muhtaç olduðunu anlayarak o belânýn giderilmesini ondan istirhamda bulunur. Bu sýrf bir þahsî menfaat düþüncesiyle mecburiyet karþýsýnda yapýlmýþ bir istirhamdýr. (Fakat ondan o sýkýntýyý kaldýrýnca) o uðramýþ olduðu musibeti giderince (sanki kendisine dokunmuþ olan bir sýkýntýdan dolayý bize hiç yalvarmamýþ gibi geçer gider) yine küfr ve inkâr üzerine devam eder, baþýna gelen belâyý ve onun giderilmesi için Cenâb-ý Hak'ka yalvarmýþ olduðunu sanki unutmuþ gibi bir vaziyet alýr durur. (Ýþte haddi aþanlar için) Nefislerini bâtýla hizmetle zâyetmiþ, mallarýný gayrý meþru yerlere, putlara sarfetmekle telef eylemiþ kimseler için (yapmakta olduklarý þeyler) Allah'ý zikirden kaçýnmalarý, hayvânî arzularýna düþkün olmalarý vesair ahlâkî olmayan hareketleri (böyle süslenmiþtir.) Onlar bu çirkin hareketlerini insaniyet eseri, bir medeniyet alâmeti, bir yükselme örneði gibi görür dururlar.

Bunlara o çirkin hareketlerinin öyle süslü gösterilmesi, ya kendilerinin kötü inançlarýndan, bâtýl hareketlerinden dolayý haklarýnda cezaya vesile olmak, kendilerini horluða düþürmek, yardýmdan mahrum býrakmak hikmetinden dolayý Allah tarafýndan vâki olmaktadýr. Veyahut þeytan tarafýndan bir vesvese, bir yalan yere aldatma neticesi olarak vuku bulmaktadýr.

 

 

 

 

 

13.   Andolsun ki, biz sizden evvelki nice nesilleri zulmettikleri zaman helak ettik. Halbuki, onlara Peygamberleri mucizeler ile gelmiþlerdi. Onlar ise imân eder olmadýlar. Ýþte günahkâr kavimleri biz böyle cezalandýrýrýz.

13. Bu mübarek âyetler, geçmiþ bir çok kavimlerin yapmýþ olduklarý küfr ve zulm yüzünden helak olup gitmiþ olduklarýný beyan ile müslümanlarý uyanmaya davet ediyor, onlarýn yerlerine geçen Muhammed ümmetinin de artýk o geçmiþ ümmetler gibi hareket etmemelerini þöylece ihtar buyuruyor. (And olsun ki) Yüce zatýma and olsun ki. Ey Mekke ehli!. Ey Hz. Muhammed'in Peygamberliðini tasdik ile mükellef olan kimseler!. (Biz sizden evvelki nice nesilleri) Nuh kavmi, Ad kavmi ve benzerleri gibi bir çok eski kavimleri (zulmettikleri) Peygamberlerini yalanlayýp, sapýklýklarýna devam edip durduklarý (zaman helak ettik) kendilerini lâyýk olduklarý cezalara mutlaka kavuþturduk, (halbuki onlara Peygamberleri mucizeler ile) sözlerinde doðru olduklarýný gösterir açýk ve parlak delillerle (gelmiþlerdi) artýk onlarca þüphe edilecek bir taraf kalmamýþtý. Ona raðmen yine yalanlamalarýnda devam ediyorlardý. Evet... (Onlar ise) O helake uðramýþ miletler ise (imân eder olmadýlar) onlar kabiliyetlerini, yaratýlýþlarýný kötüye kullanmýþ olduklarý için imân edecek bir yetenekte deðillerdi, onlarýn küfr üzere ölecekleri Allah katýnda biliniyordu. (Ýþte günahkâr kavimleri) Peygamberlerini yalanlayan, küfr ve þirk üzere devamda bulunan herhangi bir topluluðu (biz böyle) eski kavimleri helak ettiðimiz gibi (cezalandýrýrýz) helake uðratýrýz. Artýk ey son Peygamberi inkâra cür'et eden, cahil guruplar!. Siz de bunu düþünüp de o inkânnýza nihayet veriniz. Yoksa sizin akýbetiniz de geçmiþ kavimlerin akibeti gibi helakten ibaret olacaktýr.

 

 

 

 

14. Sonra onlarý müteakip sizi yeryüzünde halifeler yaptý ki, nasýl amelde bulunacaðýnýza bakalým.


14.      Ey kendilerine Peygamberlerin en þereflisi gönderilmiþ olan Muhammed Ümmeti!. (Sonra) O eski kavimleri helak etmemizi müteakip (sizi yeryüzünde halifeler yaptýk) onlarýn yerlerine sahip oldunuz, tarihî hallerini öðrendiniz. Sizi bu durumda bulundurdu (ki, nasýl amelde bulunacaðýnýza bakalým.) yeryüzünde hayýr mý yoksa þer mi iþleyeceðiniz meydana çýksýn, hayat tarzýnýz görülsün, ona göre hakkýnýzda mükâfat veya ceza verelim. Yani: Hal ve tavýrlarýnýza bakýp gören bir zâtýn vereceði hükm, yapacaðý muamele gibi bir hükmde, bir muamelede bulunalým, tâki hiçbir mazeret, bir bahane ileri sürmenize mahal kalmasýn. Yoksa Kâinatýn Yaratýcýsý bütün mahlûklarýnýn kabiliyetlerini, neler yapacaklarýný daha meydana gelmelerinden evvel de bilmektedir. Þüphesiz buna inanýyoruz.

 

 

 

 

15.     Onlara bizim açýk ayetlerimiz okunduðu zaman, bize kavuþacaklarýný ummayanlar dedi ki: Bundan baþka bir Kuran getir veya bunu deðiþtir. De ki: Onu kendi tarafýmdan deðiþtirmek benim için doðru olamaz. Ben ancak bana vahy olunana tâbi olurum, baþkasýna deðil. Þüphe yok ki, ben Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabýndan korkarým.

15.   Bu mübarek âyetler, bir takým inkarcýlarýn Kur'an'ý Kerim hakkýndaki cahilce taleplerini red etmektedir. O Kitab-ý Kerim'in ilâhî vahye dayanmýþ olup kimse tarafýndan deðiþtirilemeyeceðini ve bozulamayacaðýný ve Rasûlü Ekrem'in hayat tarzý bilindiðinden onun gerçeðe aykýrý bir iddiada bulunmayacaðýný bildirmektedir. Cenâb-ý Hak'ka ve onun âyeti celîlesine karþý iftiracý þekilde harekette bulunanlarýn da en zalim, kurtuluþ ve selâmetten en mahrum kimseler olduðunu ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Onlara) O müþriklere, inkarcýlara (bizim açýk ayetlerimiz) Hz. Muhammed'e indirilmiþ olan Kur'an-ý Kerim (okunduðu zaman) Allah'ýn birliðine, Muhammed peygamberliðinin doðruluðuna iþaret ve þahitlik eden Kur'an âyetleri okununca (bize kavuþacaklarýný urumayanlar) yani: Cenâb-ý Hak'kýn azabýndan korkmayanlar, sevabýna kavuþma arzusunda, ümidinde bulunmayanlar (dedi ki:) Ya Muhammed!. -Aleyhisselâm- (bundan) bize okuduðun Kur'ân'dan tertibi ve mânâsý itibariyle (baþka bir Kur'an) kendi tarafýndan (getir) bize onu oku (veya bunu deðiþtir.) bunlarýn mânâlarýný baþka baþka lâfýzlar ile bildir. Baþka bir tarzda teblið et. Resulüm!. Onlara (de ki: Onu) o Kur'an-ý Kerim'i (kendi tarafýmdan deðiþtirmek) bozmak ve deðiþtirmek (benim için doðru olamaz) bu hiçbir þekilde düþünülmüþ deðildir, (ben ancak bana vahy olunana tâbi olurum) Ben ona göre emir ve yasaklamada bulunurum, (baþka deðil) Ben hiçbir âyeti kendiliðimden deðiþtiremem ve yürürlükten kaldýramam, (þüphe yok ki) Öyle arzunuz doðrultusunda bir deðiþtirme ve bozmaya cür'et ile, (Rabbime isyan eder olursam büyük bir günün) kýyamet âleminin (azabýndan korkarým) ilâhî açýklamalarýn aksini iddiaya cür'et eden herhangi bir þahsýn öyle büyük bir azaba uðrayacaðýna inanmýþ bulunmaktayým, artýk öyle bir azabý gerektirecek bir þeye nasýl cür'et edebilirim?.

 

 

 

16.      De ki: Eðer Allah Teâlâ dilese idi onu size okumazdým ve onu size bildirmezdi. Muhakkak ki, ben ondan evvel sizin aranýzda bir ömür sürmüþtüm. Siz hiç akýllýca düþünmez misiniz?.

16. Resulüm!. Senden Kur'an-ý Kerim'in deðiþtirilmesini isteyen müþriklere (De ki: Eðer Allah Teâlâ dileseydi onu) o Kur'an-ý Kerim'i (size okumazdým) onu bana indirmezdi, onu size okumakla beni mükellef kýlmazdý (ve onu size bildirmezdi) o Kur'an-ý Kerim'in lisanýmla, tebliðim ile size bildirmiþ olmazdý. Binaenaleyh onun size bildirilmesi, bir ilâhî bir iradeye dayanmaktadýr, (muhakkak ki, ben ondan evvel) o Kur'an'ý Kerim'in bana vahyinden önce (sizin aranýzda bir ömür sürdüm) kýrk sene beraber yaþamýþtýk, bu müddet içinde ben ne bir kitap mütalâa etmiþ, ne bir kimseden bir þey okumuþ öðrenmiþ deðildim. Siz benim o halimi pekâlâ biliyordunuz. Þimdi böyle fevkalâde edebî, bir çok ilimleri, içeren, hikmetli bir kitabý size teblið ediþim, bir harikadan, bir mucizeden baþka neye yorumlanabilir?. (Siz hiç      akýllýca düþünmez misiniz?.) bir tefekkür ve mülâhazada bulunmaz mýsýnýz ki, böyle belagat ve fesahati karþýsýnda bütün âlimlerin, fasih belið ediplerin âciz kalmakta olduklarý pek yüce bir kitabý, hayatý boyunca tahsil görmemi; bir kimse kendi tarafýnda tertip ve tanzim edemez. Artýk öyle bir kutsal kitap nasýl inkâr edilebilir?. Onun deðiþtirilmesi ve bozulmasý, bir insandan nasýl istenilebilir?. Bu ne kadar cahilce bir iddia, bir temenni deðil midir?.

 

 

 

17. Artýk Allah Teâlâ'ya karþý yalan yere iftirada bulunandan veya onun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim vardýr?. Þüphe yok ki, suçlular kurtuluþa eremezler.

17.         (Artýk Allah Teâlâ'ya karþý yalan yere iftirada bulunan) Cenab'ý Hak'ka ortak veya evlât isnadýna cür'et eden ve o Yüce Mâbýýd a ait olmayan bir kitabý ona isnat eyleyen kimseden (veya onun âyetlerini yalanlayandan) o ezelî yaratýcýnýn birliðine delâlet eden hârikalarý, onlarýn doðruluðunu kabul etmeyen bir þahýstan (daha zalim kim vardýr) elbette ondan daha zalim kimse yoktur. Artýk (þüphe yok ki,) öyle müþrik, inkarcý olan (suçlular) hiçbir þekilde (kurtuluþa) onlar ebedî olarak azap görüp duracaklardýr. Ne büyük bir felâket!.

 

 

 

 

18.   Ve onlar. Allah Teâlâ'yý býrakýp kendilerine ne zarar ve ne de fayda veremiyecek olanlara ibâdet ederler ve derler ki: Bunlar Allah Teâlâ'nýn yanýnda bizim þefaatcilerimizdir. De ki: Allah Teâlâ'ya ne göklerde ve ne de yerde bilmediði bir þeyi mi haber veriyorsunuz?. O -Yüce Yaratýcý- onlarýn ortak koþtuklarý þeylerden uzaktýr, yücedir.

18. Bu âyeti kerime müþriklerin hiçbirþeye güçleri yetmeyen bir takým putlara ne kadar ahmakça bir kanaatle tapýnmakta olduklarýný bildiriyor. Mevcut olmadýklarýndan dolayý Allah'ýn ilminin teallukuna mahal olmayan asýlsýz þeyleri var sanarak ne yanlýþ lâkýrdýlarda, ne müþrikçe hareketlere bulunduklarýný teþhir ediyor. Þöyle ki: (Ve onlar) O müþrikler (Allah Teâlâ'yý býrakýp kendilerine ne) ibâdet edilmediði takdirde (zarar ve ne de) ibâdet edildiði takdirde (menfaat veremiyecek olanlara) bir takým putlara (ibâdet ederler) öyle ibâdete lâyýk olmayanlarý mabut edinirler, (ve) O ibâdet ettikleri þeyler hakkýnda (derler ki, bunlar Allah Teâlâ'nýn yanýnda bizim þefaatcilerimizdir.) Biz bunlara tapýyoruz ki, yarýn âhirette bize þefaat etsinler. Resulüm!. O cahillere (de ki: Allah Teâlâ'ya ne göklerde ve ne de yerde bilmediði bir þeyi mî) yani: Hiç bir yerde mevcut olmayýp vehm edilmiþ bulunan, asla vücudu bulunmayan bir þefaatçi mi (haber veriyorsunuz?.) o putlar öyle bir þefaate kaadir selâhiyetli deðildirler ki, onlarýn yapacaklarý þefaate ilâhî Ýlim lâyýk olsun. Böyle bir þefaat asla olamaz, (o) Yüce Yaratýcý (onlarýn) o müþriklerin Yüce Allah'a (ortak koþtuklarý þeylerden) ve onlarýn küfr ve þirkinden (uzaktýr, yücedir.) Evet... Cenâb-ý Hak'kýn o kendisine ortak kabul edilip þefaatleri beklenilen putlardan ve bütün noksanlýk lekelerinden yüce olduðu apaçýktýr. Onun bütün kâinattan yüce olduðu hakikatin kendisidir. Bütün insanlarýn en önde gelen vazifesi de o Yüce Yaratýcý Hazretlerini böyle bilip böyle inanmaktadýr, ondan baþka hiç bir þeye ibâdet etmenin caiz olmadýðýný kesinlikle bilip ancak o ezelî ve kerem sahibi mabuda ibâdet ve taatte bulunmaktýr.

§ Tefsiri Kebirde ve Essiracül Münir'de bildirildiði üzere bir takým müþrikler, þu gibi bâtýl ihtimallerden dolayý putlara, heykellere tapmakta, onlarý kendileri için þefaatçi kabul eylemektedirler.

(1)        Bir kýsým müþriklere göre bu âlemin çeþitli iklimlerinden her biri için eflâk âleminin ruhlarýndan belirli bir ruh vardýr. Artýk bu ruh için bir put tayin etmiþler, bu ruha ibâdet etmek maksadýyle o puta ibâdetle meþgul olmuþlardýr. Sonra da þöyle inanýrlar ki, o ruh. Yüce Allah'ýn kuludur, ona ibâdette bulunur.

(2)    Bir kýsým müþrikler, yýldýzlarýn da Cenab'ý Hak gibi ) I ah lýða lâyýk olduklarýna kaani bulunmuþlar, sonra yýldýzlarýn doðduðu, battýðý ve dâima karþýlarýnda bulunmadýklarý için yýldýzlar için muayyen putlar yapmýþlar, bu putlara ibâdet ederek bununla o yýldýzlara ibâdet kasdinde bulunmuþlardýr.

(3)       Bir kýsým müþrikler de yapmýþ olduklarý putlarýn üzerine týlsýmlar = sihir nevinden kuruntu þeyler koymuþlar, sonra onlara bu þekilde yaklaþmak isteyerek tapýnmýþlardýr.

(4)  Bir takým müþrikler de putlarýný kendi Peygamberlerinin, büyüklerinin birer sureti olmak üzere tertib etmiþler ve iddia eylemiþler ki, bu heykellere ibâdetle meþgul olurlarsa o büyükleri kendileri için Allah katýnda þefaatçi olurlar.

(5)        Bir takým müþrikler de Cenâb-ý Hak'kýn bir en büyük nur, meleklerin de birer nur olduklarýna inanmýþlar, artýk Allah'ýn zatý için en büyük bir put, meleklerin suretleri için de birer baþka suretler vücude getirmiþler, bunlara tapýnmakta bulunmuþlardýr.

(6)   Bir kýsým müþrikler de ihtimâl ki, Hululiye mezhebinde bulunmuþlar, Allah Teâlâ'nýn bazý yüce, þerefli cisimlere girdiðine inanmýþlar, o cisimler adýna putlar yaparak onlara tapýnýp durmuþlardýr.

Müslümanlarýn bazý din büyüklerinden þefaat beklemeleri, onlarýn kabirlerini ziyaret ve imar eylemeleri ise onlara bir ibâdet maksadýyle deðildir. Allah'ýn izni olmadýkça onlarýn þefaatte bulunamýyacaklarýný bilirler. Artýk öyle din büyüklerine sadece sahip olduklarý dinî faziletten dolayý hürmet etmek, Cenâb-ý Hak'kýn müsaadesi ile onlarýn þefaatde bulunabilmelerini ümit eylemek, elbette ki putperestlerin o cahilce halleriyle mukayesesi asla mümkün deðildir. Her müslüman bilir ki, hiçbir mahlûka karþý ibâdet maksadiyle saygýda bulumak asla caiz olamaz.

Müþriklerin putlara, mahlûklara karþý ibâdette bulunmalarýnýn ne kadar bâtýl bir kanaat neticesi olduðunu bu âyeti kerime göstermiþ bulunuyor. Þöyle ki:

(1)     Putlar, heykeller bütün cansýz varlýklar kabilinden þeylerdir. Bunlar bir kimseye ne fâide ve ne de zarar verecek bir mahiyette deðildirler. Kendilerini parça parça edenlere karþý bile müdafaaya asla kaadir olamazlar. Artýk bunlardan ne beklenir?.

(2)     Mâbýýd olan, ibâdet edenden daha ziyade kudretli bulunmalýdýr. Halbuki putlara tapanlar, o putlardan daha kudretlidirler. O putlarý kendileri yapýyorlar, kendileri yürütüyorlar, kendileri muhafaza ediyorlar. Kendileri böyle harekete, faaliyete, nefislerini muhafazaya kaadir olduklarý halde taptýklarý putlar bundan mahrumdurlar. Artýk böyle âciz þeylerden ne beklenebilir?.

(3)    Ýbâdet, saygý türlerinin en büyüðüdür. Böyle bir saygýya ise kendisinden en büyük nimetlerin sâdýr olduðu zâttan baþkasý lâyýk olamaz, insanlara hayatý, akýllý, kudreti, hayat ve âhirete ait faydalan ihsan eden ancak Allah Teâlâ Hazretleridir. Artýk ondan baþkasýna öyle son derece bir saygý nasýl yapýlabilir?. "Ondan baþka ilâh yoktur..."

 

 

 

19. Ve insanlar bir ümmetten baþka deðildir. Sonra ihtilâfa düþtüler. Eðer Rabbin tarafýndan geçmiþ bir kelime bulunmasa idi onlarýn arasýnda ihtilâfa düþtükleri þey huþunda elbette ki -derhal-hükmolunurdu.

19. Bu âyeti kerime, insanlarýn vaktiyle bir millet halinde olup daha sonra ihtilafa düþmüþ olduklarýný, bu ihtilâfýn cezasýna bir hikmet gereði derhal kavuþturul m ayýp onlara bir müddet mühlet verilmiþ olduðunu bildirmektedir. Þöyle ki: (Ve insanlar) Vaktiyle (bir ümmetten) aralarýnda birlik bulunan bir cemaatden (baþka deðildi) yani:     hepsi de Islâmiyetten ibaret olan hak bir din üzere idiler. Çünki Alanýn birliði esasýna sahip olan Ýslâmiyet, selim fýtrat gereðidir. Ýþte insanlar, baþlangýçta bu yaratýlýþ üzere idiler. Aralarýndaki bu birlik Hz. Adem'den itibaren Habil'i, Kabil'in öldürdüðü zamana kadar devam etmiþtir. Veya Ýdris veya tufandan sonra Nuh Aleyhisselâm'ýn zamanýnda tahakkuk etmiþtir. (Sonra ihtilâfa düþtüler) yani: Bir kýsmý dinde sebat etti, bir kýsmý da küfre düþtü. Selîm yaratýlýþa aykýrý bir vaziyet aldý, (eðer Rab'bin tarafýndan geçmiþ» ezel âleminde beri takdir buyurulmuþ (bir kelime) ilâhî bi hüküm, bir kýsým hadiseler, ihtilaflar hakkýndaki mükâfatlarýn ve cezalarýn tehirine, kýyamet gününe býrakýlmasýna ait bir ilâhî takdir (bulunmasa idi) böyle bir tehir, hikmet gereði olmasa idi (onlarýn) o insanlarýn (arasýnda ihtilâfa düþtükleri þey) ilâhî din (hususunda elbette ki) derhal (hükm olunurdu) sözlerinde, hareketlerinde doðru olanlar yaþatýlýr, bâtýl yapanlar da hemen helake mâruz býrakýlýrdý. Fakat Cenâb-ý Hak'kýn rahmeti gazabýna sabk etmiþtir. Ýnsanlara düþünüp hallerini ýslah edebilmeleri için bir yaþayýþ müddeti verilmektedir. Bu da bir ilâhî merahmet eseridir. Ve böyle bir müddet verilmesi, insanlarýn bir mazeret ileri sürmelerine selâhiyetleri kalmamak hikmetini de içermektedir.

 

 

 

 

20. Ve derler ki: Ona Rabbi tarafýndan bir mucize indirilmeli deðil midir?. De ki: Gayýp ancak Allah içindir. Artýk siz bekleyiniz, þüphe yok ki, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

20.       (Ve) Mekke'deki müþrikler, (derler ki: Ona) yani peygamberlik iddiasýnda bulunan Muhammed Aleyhisselâm'a (Rabbi tarafýndan bir mucize) bir harika (indirilmeli deðil midir?.) o da diðer Peygamberlerin göstermiþ olduklarý âsâ, beyaz el, ölüleri diriltmek gibi bir harika meydana getirmelidir ki, peygamberliðini tasdik edelim. Resulüm!. O inatçý inkarcýlara (de ki: Gayýp ancak Allah içindir) insanlar için hikmet ve menfaat görülemeyecek hususlarý bilmek Cenâb-ý Hak'ka mahsustur. Bir takým hârikalarýn meydana getirilip getirilmemesi de O Yüce Yaratýcýnýn iradesine, hükmüne aittir. Ben ona nasýl karýþabilirim. Benim vazifem Ýslâm dinini tebliðdir. (Artýk) Ey inkarcýlar!, (siz bekleyiniz) Bakýnýz ki, sonunuz ne olacak, nasýl azaplara uðrayacaksýnýzdýr, (þüphe yok ki, ben de, sizinle beraber) hakkýnýzda Cenâb-ý Hak'kýn ne yapacaðýný (bekleyenlerdenim) bakalým ne gibi azaplara mâruz kalacaksýnýzdýr?. Evet... Kur'an gibi bir eþsiz kelâm, bir ebedî mucize meydandadýr. Bunun benzerini getirmekten âciz olduðunuz açýktýr. Artýk baþka bir mucize istemenize ne lüzum var?. Sizin bu haliniz, en büyük bir cehalet eseridir, en açýk bir inâdî küfürden baþka deðildir. Binaenaleyh bunun cezasýný bekleyiniz, þüphe yok ki, ergeç bu cezaya kavuþacaksýnýzdýr.

 

Ynt: Yunus Suresi By: hafizvuslat Date: 03 Kasým 2009, 15:56:54



21.       Ýnsanlara kendilerini kaplayan bir sýkýntýdan sonra bir rahmet taddýrdýðýmýz zaman bizim ayetlerimiz hakkýnda onlarýn derhal bir kötü hareketleri vardýr. De ki: ALLAH Teâlâ'nýn tuzaðý daha çabuktur. Þüphe yok ki, bizim elçilerimiz, kurduðumuz tuzaklarýn hepsini yazarlar.

21. Bu âyeti kerim e, mucizeler talebinde bulunan inkarcý bir kavmin ruh hallerini teþhir ediyor, iþlediklerine nail olsalar da yine inkârdan, inattan vazgeçmiyeceklerini bildiriyor, onlara o hilekârca, inkarcý hareketlerinin cezalarýna kavuþacaklarýný ihtar buyuruyor. Þöyle ki: (insanlara) ALLAH'ýn nimetini takdir etmeyen, inkarcý bir kavme (kendilerini kaplayan bir sýkýntýdan) bir þiddetden, bir belâdan, bir kýtlýk ve pahalýlýktan (sonra bir rahmet) bir sýhhat, bir geniþlik (tatdýrdýðýmýz zaman) ona þükr edecekleri yerde bilâkis (bizim ayetlerimiz hakkýnda onlarýn derhal bir kötü hareketleri vardýr) o mukaddes âyetleri yalanlamaya, onlar ile alaya cür'et ederler. Nail olduklarý nimetleri Cenab'ý Hak'tan bilmezler. Onlarý bir takým vehm edilen kuvvetlerin, putlarýn kendilerine verdiðine kaani bulunurlar. Rivayete göre cahiliyet zamanýnda Mekke ahalisi yedi sene kýtlýk ve pahalýlýða uðramýþlar, âdeta helak olacak bir hâle gelmiþlerdi. Sonra Cenâb-ý Hak, merhamet buyurmuþ, yurtlarýna bol bol yaðmurlar yaðdýrmýþ, bolluk, ucuzluk ihsan etmiþti. O ahali ise bundan bir öðüt almamýþ, yine küfr ve inada dönüvermiþlerdi. Resulüm!. Onlara (de ki: ALLAH Teâlâ'nýn tuzaðý daha çabuktur) yani: Hak T e âlâ Hazretlerinin azabý, cezasý 'daha çabuk bir þekilde sizin üzerinize gelir, sizi dilediði dakikada mahvedebilir. (Þüphe yok ki, bizim Resullerimiz!.) koruyucu meleklerimiz, sizin bütün söylediklerinizi, yaptýklarýnýzý kaydeden o ruhanî memurlar, siz (ne tuzak yaparsanýz hepsini yazarlar) hiçbir hareketiniz gizli kalmaz, lâyýk olduðunuz akýbete kavuþursunuz. Artýk ey inkarcýlar!. Ey hakka dine karþý düþmanca vaziyet alanlar, ey bir takým tuzak ve hile ile insanlar doðru yoldan ayýrmak isteyen sapýklar!. Pek korkunç sonunuzu düþünmeli deðil misiniz?.

 

 

 

 

22. O, o -Yüce Yaratýcý- (lir ki, sizi karada ve denizde yürütür. Vaktaki gemilerde bulunursunuz, onlar da yolcular ile beraber lâtif bir rüzgâr ile akýp gider ve onunla ferahlanýrlar, derken onlara þiddetli esen bir rüzgâr gelir, ve onlara her taraftan dalgalar hücuma baþlar ve kendilerinin bununla tamamen kuþatýlmýþ olduklarýný zan eder. ALLAH Teâlâ'ya dinde Milaslý kimseler olarak duada bulunurlar "eðer bizi bundan kurtarýr isen elbette biz þükredicilerden oluruz" derler.

22.      Bu mübarek âyetler, bir nice üzüntülerdeR sonra bir ilâhî merhamet eseri olarak nimetlere, selâmetlere nail olan bir takim insanlarýn ne kadar inkarcý, kadir bilmezce hareketlerde bulunduklarýna dair ac.il; bir misâl göstermektedir, öyle dünyaya tapýnarak nefislerine zulm eden kimselerin nasýl bir sorumluluða mâruz kalacaklarýna iþaret buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey insanlar!. (O) Sizi yaratan, nimetlere nâll eden (o) Kerem Sahibi Yaratýcý (dir ki: Sizi karada ve denizde yürütür) sizi bir nice nakil vasýtalariyle her tarafa seyrisefere muvaffak kýlar (vaktaki gemilerde bulunursunuz) deniz yoluyla bir yere gitmek istersiniz (onlar da) o gemiler de içlerindeki (yolcular ile beraber lâtif bir rüzgâr ile) mülayim bir hava ile (akýp gider) cereyanda bulunur, (ve) Ýçlerinde bulunan yolcular (onunla) o rüzgâr ile, o akýp giden gemiler ile »ferahlanýrlar» bir neþ'e içinde yollarýna devam ederler. Derken (onlara) o gemilere veya o hoþ, lâtif rüzgârlarýn yerine (þiddetli esen bir rüzgâr gelir) o yolcularý rahatsýz eder. (ve onlara) O gemilerde bulunanlara (her taraftan dalgalar hücuma baþlar) kalpleri heyecan içinde kalýr, (ve kendilerinin bununla tamamen kuþatýlmýþ) Kurtuluþ yolu kalmayýp tamamen helake mâruz kalmýþ (olduklarýný zannederler) artýk baþka sýðýnacak bir makam bulunmadýðýný anlýyarak ancak (ALLAH Teâlâ'ya dinde Milaslýlar olarak) ona baþkasýný ortak koþmaksýzýn (duada bulunurlar) ve derler ki: Yarabbü. (Eðer bizi bundan) Bu musibetten, bu boðulmak tehlikesinden (kurtarýr isen elbette biz) sana imân ederek ibâdet ve itaatde bulunanlardan (þükr edicilerden oluruz) Evet... Evvelce nail olmuþ olduklarý nimetleri 'hiç düþünmeden küfür ve isyana devam edip duran bir nice kavimler, öyle hayatlarý büsbütün tehlikeye mâruz kalýnca kendilerine hangi zatýn yardýmcý olabileceðini anlamaya baþlar, ona karþý yalvarma ve yakarmada bulunurlar. Hayfaki onlarýn bu halleri geçicidir, o tehlikeden kurtuldular mý yine evvelki kâfirce hallerine dönerler.

 

 

 

 

23.     Fakat onlarý kurtarýnca onlar derhal yeryüzünde haksýz yere taþkýnlýklarda bulunurlar. Ey insanlar!. Þüphe yok ki; sizin taþkýnlýðýnýz kendi þahýslarýnýzýn aleyhinedir. Dünya hayatý bir m et a'dýr. Sonra dönüþünüz bizedir. Artýk bizde size neler yapmýþ olduklarýnýzý elbette haber vereceðiz.

23.    (Fakat onlarý) O dalgalar arasýnda helak olup gideceklerini zannetmiþ olan kimseleri Cenâb-ý Hak (kurtarýnca) onlarý kurtuluþa: Selâmet sahiline kavuþturunca (onlar derhal yeryüzünde haksýz yere taþkýnlýklarda bulunurlar) yine bozgunculuða çalýþýr, yine küfür ve isyan yolunda koþar dururlar, Ýþte onlar öyle inatçý dönek kimselerdir. Artýk (Ey insanlar!.) Ey insanlýk zümresi!. Bir kere düþününüz, (þüphe yok ki, sizin taþkýnlýðýnýz) zulmünüz, iþlediðiniz gayri meþru hareketiniz (kendi þahýslarýnýzýn aleyhinedir) onlarýn sorumluluðu, kötü neticesi sizlere yönelecektir. Küfrünüzün, nankörlüðünüzün zararlarýný siz çekeceksinizdir. (Dünya hayatý bir meta'dýr) Geçici bir zaman içindir, çabucak yok olur, bundan dolayý haktan ayrýlmak, zulme cür'et etmek nasýl uygun olabilir?. Þunu da düþününüz ki: (sonra da dönüþünüz bizedir) Kýyamet günü mahþere sevkolunacak, muhakemeye tâbi olarak lâyýk olduðunuz cezalara kavuþacaksýnýzdýr. (Artýk) O ebediyet âleminde (biz de sizlere) bu dünyada iken (neler yapmýþ olduklarýnýzý elbette haber vereceðizdir) ne gibi isyanlarda, hakka tecâvüzlerde bulunmuþ olduðunuzu size bildirerek onlardan dolayý sizi cezaya uðratacaðýzdýr. Artýk bu sonu düþünmeli deðil misiniz?. Öyle fanî bir hayat, geçici bir menfaat için ebedî hayatýnýzý, selâmetinizi tehlikeye mâruz býrakmanýz nasýl muvafýk olabilir?.

 

 

 

24.    Þüphe yok ki, dünya hayatýnýn durumu, bir su gibidir ki, onu biz gökten indirdik. Derken onunla insanlarýn ve davarlarýn yiyecekleri þeylerden olan yeryüzünün otlarý birbirine karýþmýþ oldu. Vaktaki, yeryüzü ziynetini aldý ve bezendi ve onun ahalisi onun üzerine kaadir olduklarýný sandýlar, hemen ona emrimiz geceleyin veya gündüzün geliverdi, onu sanki bir gün evvel yokmuþ gibi kökünden biçilmiþ bir halde kýldýk. Ýþte âyetleri düþünen bir kavme böyle geniþçe beyan ederiz.

24.     Bu mübarek âyetler, parlak, faideli görülen dünya varlýðýný, büyüyüp çoðalan ve yeryüzünü süsleyen; az sonra da mahv-ý periþan olup giden, kendisinden istifâde edilemeyen bir yeþillik manzarasýna benzetmektedir. Böyle geçici bir varlýktan ziyâde Cenâb-ý Hak'kýn davet etmekte olduðu ebedî selâmet âlemine önem verilmesi lüzumuna þöylece iþaret buyurmaktadýr: (Þüphe yok ki, dünya hayatýnýn durumu) beðenilen durumu, hýzla yok olmasý ve insanlara yönelen nimetlerinin devamsýz oluþu, insanlarýn da ona aldanmasý bakýmýndan benzeri (bir su gibidir ki, onu biz gökten indirdik) onu bulutlar vâsýtasiyle yeryüzüne yaðdýrdýk (derken onunla) o su sebebiyle (insanlarýn ve davarlarýn) hayat sahibi nice mahlûklarýn (yiyecekleri þeylerden) sebzeler, meyveler, yeþillikler gibi muhtelif bitkilerden ibaret (olan yeryüzünün otlarý birbirine karýþmýþ) büyüyüp geliþmiþ (oldu) böyle fâideli bir manzara teþkil etti. (Vaktaki, yeryüzü) O bitkilerden böyle (ziynetini aldý ve bezendi) hoþa gider bir vaziyet almýþ bulundu (ve onun) o yeryüzünün (ahalisi mim üzerine kaadir) o mahsulâttan istifadeye muktedir (olduklarýný sandýlar) iyle bir zanna düþtüler. (Hemen ona) O yeryüzüne (emrimiz) ziyade bir derecede sýcak veya soðuk vesaire gibi hususa ait bir ilâhî hükmümüz (geceleyin veya gündüzün geliverdi) hemen (onu) o ekinleri, mahsulâtý (sanki birgün evvel yok imiþ gibi) yeryüzünde hiç vücude gelmemiþ gibi (kökünden biçilmiþ bir I al de kýldýk) mahv ve yok eyledik. (Ýþte âyetleri) Yüce Peygamber vâsýtasiyle. Curan lisaný ile (düþünen bir kavme) öyle istifadeye kabiliyete sahip olan mümtaz air zümreye (böyle) ürünler hakkýndaki temsil ve teþbih gibi bir þekilde (geniþçe tevân ederiz) çünki bunlardan istifâde edebilirler, bu misallerden bir uyanýþ dersi alabilenler ancak tefekkür kabiliyetine sahip olan zatlardýr. Özet olarak: Dünya halatý, dünya varlýðý ne kadar parlak, fâideli görünse de bir takým büyüyüp geliþen bitkilerin, çiçeklerin, meyvelerin varlýðý gibidir ki, az sonra sona erecektir. Artýk akýllý olan kimseler, yalnýz bunlar ile meþgul olup da ebedî saadeti temin edecek vazifelerini unutmak mýdýrlar?. Elbette öyle bir hareket muvafýk deðildir. Asýl ebedî hayatýn selâmet ve saadetini temine çalýþmalýdýr.

 

 

 

25. Ve ALLAH Teâlâ selâmet yurduna davet ediyor ve dilediðini doðru bir yola hidâyet buyurur.


25.      Ýþte dinimiz bize o ebedî saadet yolunu göstermektedir. (Ve ALLAH Teâlâ) Bizleri (selâmet yurduna) cennet âlemine, nice ebedî nimetlere sahip olan ve içinde bulunacak zatlar ile meleklerin birbirine selâm vererek rahmet okuyacaklarý bir yüce, ebedî ikametgâha (davet ediyor) öyle bir saadete kavuþmaya vesile olacak vazifeleri bize emir ve tavsiye buyuruyor. (Ve) O Hikmet Sahibi Yaratýcý (dilediðini) kullarýndan hidâyete kavuþma kabiliyetine sahip bulunan herhangi ferdi (doðru bir yola hidayet buyurur) ki, bu da Ýslâm dininden ibarettir, Ýþte ebedî bir nimete, yok olmayacak bir selâmet ve saadete ermek isteyen her insan, bu ilâhî dine sarýlmalýdýr.

 

 

 

 

26.   Ýhsanda bulunanlar için güzellik ve bir ziyâdelik vardýr ve onlarýn yüzlerini ne karalýk ve ne de bir alçaklýk kaplamaz. Ýþte onlar cennet ehlidirler. Onlar orada ebediyen kalýcýlardýr.

26. Bu mübarek âyetler, güzelce amellerinden dolayý cennete nail olacak zatlarýn vasýflarýný, vaziyetini bildirmektedir. Bir takým fenalýklarý iþleyenlerin de cehennemde ebediyen kalarak ne fena bir manzara teþkil edeceklerini ihtar buyuruyor. Þöyle ki: (Ýhsanda bulunanlar için) Yani: Ýmân ve salih ameller sahibi olanlar için, tam bir ihlas ile ibâdet ve itaatte bulunanlar için (güzellik) güzel mükâfat, güzelliklerin timsâli olan cennetler yurdu vardýr, (ve bir fazlasý) da (vardýr) bu da güzel amellerinin kat kat mükafatýdýr veya bir ilâhî lütuf olarak haklarýnda ilâhî rýzânýn tecellisidir veyahut Cemâli ilâhîyi görmeðe mazhariyettir. (Ve onlarýn) Öyle cennete nail olan muhterem kullarýn (yüzlerini ne bir karalýk) bir siyah perde (ve ne de bir alçaklýk) kýymetlerini düþürecek bir hakaret eseri kaplamaz bu gibi korkunç, alçaltýcý arýzalar ehli cennete deðil, ehli cehenneme mahsustur. (Ýþte onlar) O seçkin vasýflara sahip olan muhterem kullar (cennet ehlidirler) onlar ALLAH'ýn yardýmý sayesinde cennetlere nail olacaklardýr. (Onlar orada) O cennet âleminde (ebediyen kalýcýlardýr.) oradan asla çýkarýlmayacaklardýr. Onlarýn haklarýndaki nimetler daimîdir, öyle dünya nimetleri gibi yok olacak deðildir.

 

 

 

 

27. Ve o kimseler ki, kötülükleri kazandýlar. Kötülüðün cezasý da kendi misli iledir. Ve onlarý bir alçaklýk kaplar. Onlar için ALLAH'tan koruyacak bir þey yoktur. Onlarýn yüzleri sanki geceden karanlýk bir parçaya bürünmüþtür. Ýþte onlar ateþin varanýdýr. Onlar onun içinde ebedî surette kalacak kimselerdir.

27.     (Ve) Bilâkis (o kimseler ki) o küfre düþmüþ olanlar ki: (kötülükleri kazandýlar) Ýslâm dinini inkâr, isyanlara cür'et eylediler. Onlarýn öyle yaptýklarý her (kötülüðün cezasý da kendi misli iledir) her kötülüðün cezasý, o kötülüðe müsavidir. Ondan ziyâde deðildir. Bu, bir ilâhî adalet gereðidir. Fakat bir güzelliðin sevabý bir ilâhî lütuf olarak o güzellikten kat kat ziyadedir. On kattan yedi yüz kata kadar ziyade olabilir, (ve onlarý) O kötülükleri yapan kâfirleri (bir alçaklýk) da (kaplar) büyük bir zillete, hakarete, hüsrana mâruz kalmýþ olurlar. Küfür gibi en büyük bir cinayetin karþýlýðý olan bir cezada bunlardan ibarettir. (Onlar için ALLAH'tan koruyacak) Kendilerini muhafaza edip koruyabilecek (birþey) de (yoktur) onlara yüz gösteren azabý hiç bir þey onlardan bertaraf edemiyecektir, onlarýn haklarýnda bir þefaatçi bulunamýyacaktýr. (Onlarýn yüzleri) Son derece siyah ve karanlýk olacaðý için (sanki geceden karanlýk bir parçaya bürünmüþtür) gibi olacaktýr. Böyle çirkin, zulmetti bir vaziyet, onlarýn küfür ve sapýklýk içinde yaþamýþ olmalarýnýn bir neticesidir. (Ýþte onlar) O pek çirkin vasýflarý taþýyan küfür ve nifak sahipleri (ateþin yarân'ýdýr) cehennem ehlidirler, (onun içinde) O ateþin cehennem çukurlarýnda (ebedî olarak kalacak kimselerdir) artýk onlar için o ateþten kurtulmak ümîdi asla yoktur. Küfür ve þirkin cezasý, böyle kesindir, ebedîdir.

 

 

 

28.    Ve o günü ki, hepsini mahþere toplarýz. Sonra ortak koþmuþ olanlara deriz ki: Siz de koþtuðunuz ortaklar da yerlerinizde durunuz. Artýk aralarýný ayýrýmsýzdýr. Ve onlarýn koþtuklarý ortaklar der ki: Siz bizlere tapýnýr deðilidiniz.

28.   Bu mübarek âyetler, müþriklerin âhiret alemindeki diðer bir kýsým rezil durumlarýný bildirmektedir. Onlar ile taptýklarý þeyler arasýndaki ihtilâfý tasvir etmektedir. Ve mahþerde herkesin amellerinin ortaya çýkacaðýný ve müþriklere tapýnmýþ olduklarý þeylerden hiçbir faide meydana gelmeyip hepsinin de birbirinden ayrýlmýþ, lâyýk olduklarý cezaya kavuþmuþ olacaklarýný þöylece beyân buyurmaktadýr: (Ve) Resulüm!. Onlara hatýrlat (o günü ki, hepsini) o kurtuluþ bulacak zümreyi de, helake mâruz kalacak taifeyi de (mahþere toplarýz) onlardan hiç birini geri býrakmayýz. (Sonra) Yüce ALLAH'a (ortak koþmuþ olanlara deriz ki) ey müþrikler!, (siz de) Ve Cenab'ý Hak'tan baþka kendilerine tapýnmýþ olduðunuz (koþtuðunuz ortaklar da yerlerinizde durunuz) bir tarafa ayrýlmayýnýz, hakkýnýzda ne yapýlacaðýný bekleyiniz. (Artýk aralarýný ayýrýmsýzdýr) O müþrikler ile Hak'ka ortak koþtuklarý þeylerin aralarýndaki münâsebet ve yakýnlýk kesilmiþ bulunmaktadýr, (ve onlarýn koþtuklarý ortaklar) Ve müþriklerin öyle kendilerine tapmýþ olduklarý þeyler (der ki) Ey müþrikler! (Siz bizlere tapýnýr deðil idiniz) siz þeytanlarýn aldatmalarýna kapýlmýþ, onlara uymuþ, o suretle onlara tapýnmýþ idiniz.

§ Þeriklerden (ortaklardan) maksat, müþriklerin Cenâb-ý Hak'tan baþka tapýnmýþ olduklarý herhangi bir mahluktur. Melekler, insanlar, cinler, aylar, yýldýzlar, putlar bu cümledendir. Bunlara þerikler denilmesi, ya Cenab'ý Hak'kýn kendilerine yönelteceði hitapta müþterek olmalarý Ýtibariyledir. Veyahut müþrikler dünyada iken mallarýnýn bir kýsmýný bu taptýklarý þeyler adýna ayýrýrlar, onlarý kendi mallarýnda kendilerine bir nevi ortak tanýrlardý. Bu itibarla o taptýklarý þeyler kendilerine þerik sayýlmýþtýr.

 

 

 

29.  Ýmdi ALLAH Teâlâ, bizim aramýzla sizin aranýzda þahit olmak için yeter. Muhakkak ki, biz sizin tapýnmanýzdan elbette habersiz idik.

29. (Ýmdi) O kendilerine tapýlan mahluklar, mahþer günü derler ki, (ALLAH Teâlâ, bizim aramýzla) Ey müþrikler!, (sizin aranýzda þahit olmak için yeter) çünki o Yüce Yaratýcý bütün mahlükâtýn hallerini bilicidir. (Muhakkak ki, biz sizin) bizlere (tapýnmanýzdan elbette habersiz idik) biz size böyle bir ibâdette bulunun demedik ve sizin bizlere karþý böyle bir harekette bulunduðunuza vâkýf da olmadýk. § Evet... Bir kere melekler, Peygamberler hâþâ böyle bir þeyi kimseye emretmiþ olamazlar. Bir takým putlar ve cisimler ise zâten söz söylemek insanlara bir þeyi teklif eylemek kabiliyetine sahip deðildirler. Bunlar kendileri ne tapýl m asýný elbette kimseye emretmiþ deðildirler. Fakat Cenâb-ý Hak âh i ret gününde o putlara ve cisimlere de bir konuþma kabiliyeti vererek o kendilerine tapýnmýþ olan müþriklerden uzak olduklarýný söyleyebilecek, kendileri müdafaada bulunacaklardýr. Cenâb-ý Hak herþeye kaadirdir. Buna inanmýþýzdýr.

 

 

 

 

30. Orada her nefis, evvelce yapmýþ olduðundan haberdar olacaktýr. Ve gerçek sahipleri olan ALLAH Teâlâ'ya döndürülmüþ bulunacaklardýr. Ýftira eder olduklarý þeyler de kendilerinden kaybolup gitmiþ bulunacaktýr.

30.    Artýk (Orada) o mahþer yerinde, o pek korkunç yerde (her nefis) mü'minler de, kâfirler de, mutlu olanlar da, bedbaht olanlar da (evvelce yapmýþ) ne gibi amel takdim etmiþ (olduðundan haberdar olacaktýr) dünyada iken yapmýþ olduðu amellerin kendisine fâideli mi, zararlý mý olduðunu anlayacaktýr. O amelleri kendisini ya mutluluða veya bedbahüýða sevk etmiþ bulunacaktýr. (Ve) O müþrikler (gerçek sahipleri) Rableri, mütevelli âmirleri (olan ALLAH Teâlâ'ya dondurulmuþ) kendi amelerine göre, o Yüce Mabudun cezasýna kavuþmuþ (bulunacaklardýr.) Ve dünyada iken kendilerine ibâdet ederek ilâhlýðý isnadý suretiyle, (iftira eder olduklarý þeyler de kendilerinden kaybolup gitmiþ bulunacaktýr) Öyle bir takým mahlukata "mâbudluk" isnadý, onlara karþý bu iftiradan ibarettir. O müþriklerin öyle bâtýl bir inançta bulunmalarý, o putlardan þefaat beklemeleri mahv ve periþan olup gidecektir. Kendilerine hiçbir fâide vermeyecektir. Bilâkis ebedî olarak azap çekmelerine sebep olmuþ olacaktýr. Ýþte küfür ve þirkin pek elem verici neticesi!.

 

 

 

 

 

31.       De ki, sizi gökten ve yerden kim rýzýklandýrýyor?. Ve o iþitme kuvvetine ve gözlere sahip olan kimdir?. Ve kimdir ki, ölüden diriyi çýkarýr ve diriden de ölüyü çýkarýr. Ve kimdir iþleri tedbir eden?. Derhal diyeceklerdir ki: "ALLAH". Artýk de ki: Siz korkmaz mýsýnýz?.

31.      Bu mübarek âyetler, cahilce halleri anlatýlan müþriklerin ne kadar fasit bir yol takib ettiklerini bir takým deliller ile ortaya koymaktadýr. Bütün kâinatta Cenâb-ý Hak'kýn hâkim, tek tasarruf sahibi olduðunu itiraf ettikleri halde baþkalarýna da tapmak aptallýðýnda bulunan müþriklerin ALLAH Teâlâ'dan korkmaz olduklarýný teþhir eylemektedir. Artýk öyle haklarýnda ilâhî hükmün kararlaþmýþ olduðu, kâfirlerin imâna nail olamayacaklarýný beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Resulüm!. O halleri hikâye olunan müþriklere (De ki: Sizi gökten) yaðmurlar ile, yayýlan aydýnlýklar ile (ve yerden) bitirilen çeþit çeþit mahsuller ile (kim rýzýklandýrýyor?.) Sizler yeryüzünde yaþayarak bunlardan istifâde edip duruyorsunuz. (Ve) Size ve diðer hayat sahiplerine verilmiþ olan (o iþitme kuvvetine ve gözlere sahip olan kimdir?) bunlarý yaratan, birer hayret verici yaratýlýþ üzere tanzim eden ve bunlarý size verip muhafaza buyuran hangi zattýr?. (Ve kimdir ki,) hangi kudret sahibidir ki, (ölüden diriyi) nutfelerden insanlarý, yumurtalardan kuþlarý (çýkarýr) vücude getirir (ve dinden de ölüyü çýkarýr) meselâ: insanlardan nutfeleri, kuþlardan yumurtalarý var eder. (ve kimdir iþleri tedbir eden?.) Bütün yüksek ve alçak âlemlerde ruhlar ve cesetler sahalarýnda mahlûkatýn iþlerini tedbir eden, hayatlarýný tanzim, idarelerini temin, kendilerini faaliyete nail buyuran hangi mukadddes zattýr? Þüphe yok ki, o müþrikler (Derhal diyeceklerdir ki. ALLAH) bütün bunlarý yaratan, besleyen, idare eyleyen muhakkak ki. Yüce ALLAH'týr. (Artýk) O müþrikler, kibirlenmeye, inada kaadir olamayarak böyle bir itirafta bulunacaklardýr. O halde Resulüm!. Onlara (de ki: Siz korkmaz mýsýnýz?.) karþýnýzda ALLAH'ýn kudretine, birliðine ait bu kadar deliller parlayýp dururken, siz de bütün halk ve tedbirin, bütün dünya ve âhiretteki varlýklarýn Cenâb-ý Hak'ka aidiyyetini itiraf ederken artýk öyle putlara tapýnmanýn cezasýndan hiç korkup endiþede bulunmaz mýsýnýz?. Nedir bu kadar gaflet ve cehalet!.

 

 

 

 

32.  Ýþte sizin hak olan Rabbiniz, o ALLAH Teâlâ'dýr. Artýk haktan sonra sapýklýktan baþka ne vardýr?. O halde nasýl çevriliyorsunuz?.

32.        (Ýþte sizin hak olan) birliði, .rab oluþu kuþkusuz sabit bulunan (Rabbiniz) Yaratanýnýz, iþlerinizi yöneten, mabudunuz (o) kuvvet ve yüceliði, bütün kâinattaki yaratýcýlýk ve hâkimiyeti sabit olan (ALLAH Teâlâ'dýr) bunu her akýl sahibi anlayýp itiraf eder. (Artýk haktan sonra) Batýldan (sapýklýktan baþka ne vardýr?.) elbette ki, hak ile bâtýl arasýnda baþka bir vasýta yoktur. Binaenaleyh baþkalarýna tapanlar, hakký býrakmýþ, bâtýla yönelmiþ olurlar. (O halde) Ey müþrikler!, (nasýl çevriliyorsunuz?.) Cenâb-ý Hak'ka ibâdeti býrakýp da öyle bir takým putlara, mahlukata nasýl ibâdete cür'et ediyorsunuz?. Bu ne kadar fena, müþrikçe bir hareket!.



33. Ýþte fiþka düþmüþ olanlarýn aleyhine Rabbin kelimesi þöylece gerçekleþmiþtir ki, þüphe yok onlar imân etmezler.

33.   (Ýþte) ALLAH'ýn rab oluþu tahakkuk etmiþ, haktan baþkasýna ibâdetin bir sapýklýk olduðu taayyün eylemiþ bulunduðu gibi (fiþka düþmüþ olanlarýn) mahlukata tapmak sapýklýðýna düþmüþ bulunanlarýn (aleyhine Rabbin kelimesi) Cenâb-ý Hlak'kýn ilmi, hüküm ve kazasý, ezelî takdiri (þöylece) ALLAH'ýn rab lýðýnýn tahakkuku, maktan baþkasýna ibâdetin bir sapýklýk olduðu gibi (tehakkuk etmiþtir ki, þüphe yok onlar imân etmezler) ebediyen ilâhî azaba mâruz kalýrlar. Bu husustaki ilâhî kelime ve ilâhî irâde artýk muhakkaktýr ki, asla deðiþmeyecektir. Ýþte açýk delilleri inkâr eden, kendi vicdanî kanaatlerine de muhalefette bulunarak küfür üzere ölüp gidenlerin âkibetleri böyle ebedî bir felâkettir.

 

 

 

34.   De ki: Sizin koþtuðunuz ortaklardan halký ilk kez var eden, sonra da onu iade eyleyen bir kimse var mýdýr?. ALLAH Teâlâ ise halký ilk kez yaratýr, sonra da onu iade eder. Artýk siz nereden sapýttýrýlýyorsunuz?.

34.      Bu mübarek âyetler, ALLAH'ý birlemenin doðruluðu, ortak koþmanýn bâtýl olduðu hakkýnda ayrýca delilleri kapsamaktadýr. Cenâb-ý Hak'tan baþka kâinatý var eden, dilediðini hidâyete nail edebilen baþka bir zatýn bulunmadýðýný bildirmektedir. Artýk öyle bir Yüce Mâbuddan baþkalarýna da tapýnmakta bulunan müþriklerin hareketlerini kýnamaktadýr. Ve kuru bir zanna tâbi olup kesin ve doðru bir itikaddan mahrum olanlarýn hakký idrakten, hidâyete kavuþmaktan uzak bulunmuþ olacaklarýný da ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: Resulüm!. O müþriklere (de ki: Sizin koþtuðunuz ortalardan) kendi ortaklarýnýz iddia ederek adlarýna bir kýsým mallarýnýzý ayýrmýþ ve kendilerine tapýnmakta bulunmuþ olduðunuz putlarýnýzdan (halký ilk kez var eden) yoktan vücude getiren (sonra da onu) öldükten, mahv olup izi kalmadýktan sonra (iade eyleyen) yeniden vücude getiren (bir kimse var mýdýr?.) hangi bâtýl mabudunuz bunu yapabilir?, elbette muktedir olmadýklarýný bilirsiniz?. (ALLAH Teâlâ ise halký ilk kez yaratýr) vücuda getirir (sonra da onu) öldürür, mahveder, dilediði zaman da yine onu (iade eder) tekrar hayata vücude kavuþturur. Bunu ey müþrikler!. Siz de itiraf edersiniz, (artýk siz nereden) Ne sebeple (sapýttýrýlýyorsunuz?.t haktan bâtýla döndürülüyorsunuz?. Bu kadar deliller mevcut iken neden Cenâb-ý Hak'tan baþkalarýnýn mâbud olamayacaðýný anlamýyorsunuz da þirke, sapýklýða düþüyorsunuz?. Bu ne kadar cahilce bir hareket!.

 

 

 

35.    De ki: Sizin koþtuðunuz ortaklardan Hak'ka hidâyet edecek bir kimse var mýdýr?. De ki: ALLAH Teâlâ Hak'ka hidâyet eder. Artýk Hak'ka hidâyet eden zat mý uyulmaya daha lâyýktýr, yoksa hidâyet olunmadýkça kendi kendine hidâyete eremiyecek kimse mi?. Artýk sizin için ne var?. Nasýl hükmediyorsunuz?.

35. Yüce Resulüm!. O müþriklere (De ki: Sizin koþtuðunuz ortaklardan) putlarýnýzdan insanlarý (hakka hidâyet edecek bir kimse var mýdýr?.) Onlarýn arasýnda deliller gösterecek, resuller gönderecek, hidâyetleri halk edecek bir fert mevcut mudur?. Elbette mevcut olmadýðý muhakkaktýr. Ey Yüce Peygamber!. O gafillere (de ki: ALLAH Teâlâ Hak'ka hidâyet eder) dilediðini hidâyete kavuþturmak, yalnýz onun kudret elindedir, böyle bir kudret baþkalarýnda mevcut deðildir. (Artýk) Düþününüz!, (hakka hidâyet eden zat mý uyulmaya) Kendisine ibâdet ve itaat edilmesine, ilâhî hükümlerine riâyet olunulmasýna (daha haklýdýr, yoksa) ALLAH tarafýndan (hidâyet olunmadýkça kendi kendine hidâyete <eremeyecek kimse mi?.) elbette ki, böyle kendisini bizzat hidâyete erdirmekten âciz bir kimse, baþkalarýný da asla hidâyete erdiremez. (Artýk sizin için ne var?.) Ne gibi ruhî bir hastalýða mâruzsunuzdur, (nasýl hükmediyorsunuz?.) kendilerine uyulmaya lâyýk olmayan þeylere tâbi olarak onlarý da birer mâbud ediyorsunuz. Bu kadar akla, hikmete aykýrý bir þeyi neden düþünüp anlayamýyorsunuz?.

 

 

 

 

36. Onlarýn ekserisi zandan baþka bir þeye tâbi olmaz. Zan ise þüphe yok ki, hiçbir þey ile hakkýn yerini tutmaz. ALLAH Teâlâ ise muhakkak ki, ne yaptýklarýný tamamiyle bilicidir.


36.       (Onlarýn) O müþriklerin veya insanlarýn (ekserisi) Cenâb-ý Hak'kýn varlýðýný ikrar hususunda (zandan baþka birþeye tâbi olmaz) onlarýn ikrarlarý kesin bir inanca, kabule þayan olacak þekilde bir delile dayanmýþ deðildir. Bilâkis kum bir zanna, sâdece öncekilerden iþitmiþ olduklarýna dayanmaktadýr. (Zan ise þüphe yok ki,) sahibini (hiçbir þey ile hakkýn) kesin bir þekilde bilip tasdik etmek gibi sahih bir inancýn (yerini tutmaz) çünki inançla ilgili meselelerde zan kâfi deðildir. Onlarý kesin olarak tasdik etmek lâzýmdýr. Meselâ; Peygamberimizin risâletini kesin olarak bilip tasdik etmek icabeder, onun peygamberliðini bir zan ve tahmine binaen kabul etmek dînen asla geçerli deðildir. Bir mü'min, kendisinin kesin þekilde mü'min olduðunu bilip gerektiðinde itiraf etmekle mükelleftir. Bir zandan dolayý "inþaallah mü'minin)" demesi kâfi deðildir. Fakat kesin olarak inandýðý halde sýrf ALLAH'ýn adý ile teberrük için, veyahut âh i ret e ne suretle ölüp gideceðini bilmediði için güzel bir sona kavuþmak ümidiyle veya bir tevazu, bir nefsi hazm maksadiyle "inþaallah ben müminim" demesi caiz, imâna aykýrý deðildir. Bir de Ýmamý Þafiî'ye göre imanýn mahiyeti, inanmak ile ikrardan ve amelden ibarettir. Bir kimse ALLAH'ýn emrine tam uygun bir þekilde amelde bulunabileceðini kestiremez. Bu itibarla "inþaallah müminim" demesi Ýmânýna mâni deðildir. Çünkü bir mahiyetin cüz'îlerinden böyle birinde þüphe edilmesi, o mahiyetin tamamýnda þüpheyi icab etmez. (ALLAH Teâlâ ise muhakkak ki,) O müþriklerin ve bütün mahlükâtýnýn (ne yaptýklarýný) nasýl itikadda, amelde bulunduklarýný ve bu cümleden olarak onlarýn nasýl zanna tâbi olup yakîn derecesinde hak olan bir þeyi yalanladýklarýný (tamamiyle bilicidir.) Artýk þüphe yok ki, o müþrikleri de o kötü itikatlarýndan o yalanlamaya cür'etleri yüzünden ebediyen cezalandýracaktýr.

 

 

 

 

37.    Ve bu Kur'an, ALLAH'tan baþkasýna isnad edilerek iftirada bulunulamaz. Ve lâkin o kendisinden önce olaný bir tasdiktir ve kitabýn bir açýklamasýdýr. Onda bir þüphe yoktur. Alemlerin Rab'bi tarafýndan -indirilmiþtir-.

37.   Bu mübarek âyetler, Kur'an-ý Kerim'in önceki kitaplarý tasdik edici, çok hakikatlarý açýklamýþ olan bir ilâhî kitap olup baþkalarýna isnad edilmeden yüce bulunduðunu bildirmektedir. Kur'an-ý Kerim'in bir süresinin bile benzerini getirmeðe insanlýðýn muktedir olmadýðýný beyân ve aksini iddia edenleri benzerini getirme meydanýna davet etmektedir. Ve hikmet beyân eden Kur'an'ý yalanlayanlarýn önceki kitaplarý yalanlayanlar gibi cahillerden olup ne elem verici âkibetlere mâruz kalacaklarýný ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve) Resulüm!. O inkarcýlara de ki: (bu Kur'an) bu bir nice Ýlim ve fenleri içeren, hikmet ve belagat mucizesi olan ilâhî kitap (ALLAH'tan baþkasýna isnat edilerek iftirada bulunulamaz.) bu bir ilâhî kelamdýr, baþkasý tarafýndan ALLAH adýna bir iftira olarak tanzim edilmiþ deðildir. Buna insan gücü yeterli deðildir. Bunu Hz. Muhammed'in kendi tarafýndan ALLAH adýna tertib etmiþ olmasý nasýl iddia edilebilir?. (Velâkin o) Kur'an-ý Kerim (kendisinden önce olaný) Tevrat ve Ýncil gibi diðer Peygamberlere verilmiþ olan hangi bir semavî kitabý (bir tasdiktir) o kitaplarýn içeriklerini haber vermektedir, nice tarihte meçhul kalmýþ, eski hadiseleri hikâye etmektedir, Hz. Muhammed ise okuma yazma bilmezdi, önceki kitaplarýn içeriðini bilmezdi. Artýk Kur'an'in onlarý haber vermesi, onun ilâhî vahye dayanan bir kitap olduðuna açýk bir delildir. (Ve kitabýn bir açýklamasýdýr) dinî hükmlerin ve diðerlerinin bir açýk beyânýdýr. (Onda bir þüphe yoktur.) O muhakkak bir ilâhî kitaptýr. (Alemlerin Rabbi tarafýndan -indirilmiþtir-) indirilmiþ veya üstün kýlýnmýþ artýk onu baþkalarýna isnat etmek asla doðru olmaz.

 

 

 

 

38. Yoksa onu uydurdu mu diyorlar?. De ki: Eðer siz doðru sözlü kimseler iseniz, onun benzeri bir süre getirin ve ALLAH'tan baþka gücünüz yettiði kimseyi de çaðýrýnýz.

38. (Yoksa onu) O Kur'an'ý Kerim Hz. Muhammed (uydurdu mu diyorlar?.) Evet... O mübarek Peygambere böyle bir iftirada bulunuyorlar. Ey Yüce Peygamber!. Onlara (De ki:       Eðer siz doðru sözlü kimseler iseniz) eðer gerçek durum, sizin dediðiniz gibi ise (onun benzeri bir süre getirin) belagat ve fesahat itibariyle, onun o güzel, lâtif nazmý sekliyle bir sûre tertib ve tanzim ediniz (ve) bu hususta (ALLAH'tan baþka gücünüz yettiði) kendisinden yardým dilemeðe muktedir olduðunuz hangi bir (kimseyi de saðýrýnýz) size yardým etsin, hep birlikte çalýþarak öyle bir sûre vücude getiriniz. Heyhat!. Bu kabil mi?.

 

 

 

 

39. Hayýr... Onlar ilmini kuþ, atam adý ki arý ve daha tevili kendilerine gelmemiþ olan bir þeyi yalanladýlar. Onlardan evvelkiler de böylece yalanlamada bulunmuþlardý. Artýk bak ki, zalimlerin sonu nasýl olmuþtur.

39.   (Hayýr) Onlarýn Kur'an hakkýndaki sözleri cahilce bir iddiadan ibarettir (onun ilmini kuþatamadýklarý) daha ilk iþitip âyetlerinin ihtiva ettiði hakikatleri anlamýþ bulunmadýklarý (ve daha tevili) gayýplara, geleceklere, vaad ve tehdide ait verdiði haberler henüz (kendilerine gelmemiþ olan bir þeyi yalanladýlar) onu bir iftira eseri kabul ettiler, onu ALLAH nâmýna yalan yere isnat edilmiþ bir eser sanýverdiler. Evet... (Onlardan) O peygamber asrýndaki müþriklerden (evvelkiler de böylece) o müþrikler gibi (yalanlamada bulunmuþlardý) kendilerine gönderilmiþ olan peygamberleri ve kitaplarý inkâra cür'et eylemiþlerdi, sonra da o inkârlarý yüzünden ALLAH'ýn kahrýna uðramýþlardý. (Artýk) Habibim!. (Bak ki, zalimlerin) O Peygamberleri yalanlamakla kendi nefislerine zulm etmiþ olan münkirlerin (akibeti nasýl olmuþtur) ne kadar müthiþ bir felâketten ibaret bulunmuþtur. Ýþte seni inkâr edenlerin âkibetleri de öyle helakten, hüsrandan ibaret olacaktýr.

§ Bu ilâhî beyân, Rasülü Ekrem için bir tesellidir, bütün insanlýk için de bir uyanma dersidir. Her insan, zalimlerin, mükirlerin, mâruz kalmýþ olduklarý pek dehþetli sonlan düþünerek zulümden, hakka tecavüzden; inkarcý hareketlerden nefsini korumaya çalýþmalýdýr.

 

 

 

 

40. Ve onlardan kimisi ona imân eder ve onlardan kimisi de ona imân etmez. Ve Rab'bin bozguncularý pek ziyâde bilendir.

40.   Bu mübarek âyetler, Ýslâm dininin kabule davet edilen kimselerin bir kýsmý Ýslâmiyet'i kabul edip bir kýsmýnýn da kabul etmiyeceðini ve böyle imândan mahrum olanlarýn mesuliyetleri kendilerine ait bulunacaðýný beyân buyurmaktadýr. Ýslâmiyetî kabul etmeyenlerin de iki kýsma ay rýzýklarýný, bir kýsmý, peygamberin beyanlarýný, Kur'ânî tebliðleri iþittikleri halde manen saðýr olduklarý için bunlardan istifâde edemeyeceklerini, diðer bir kýsmý da Ýslâmiyet in hak olduðuna ait delilleri gördükleri halde manen kör olduklarý için bunlarý tasdikten mahrum bulunacaklarýný bildirmektedir. Þöyle ki: (Ve) Resulüm!, (onlardan) o senin kavminden, kendilerini Ýslâmiyet'e davet eylediðin kimselerden (kimisi ona) o Kur'an-ý Kerim'e, kendilerine teblið edilen Islâmî hükümlere (imân eder) güzelce bir düþünce neticesinde bu hakikati anlar, kabul ederek Ýslâmiyet þerefine, nail olur. (ve onlardan) Kur'an-ý Kerim'i inkâr edenlerden (kimisi de ona) o Kur'an-ý Kerim'e, onun teblið ettiði dinî hükmlere (imân etmez) onun ilâhî bir kitap olduðunu güzelce düþünmez, dinî hükmleri kabul etmiyerek küfür içinde kalýr gider, (ve Rab'bin) Ýþe öyle (bozguncularý) küfrlerinde inat edip duranlarý (pek ziyade bilendir) onlarýn bütün o kâfirce halleri ALLAH katýnda tamamen bilinmektedir. Artýk onun cezasýna hazýrlansýnlar. Ne büyük bir ilâhî tehdit!.

 

Ynt: Yunus Suresi By: hafizvuslat Date: 03 Kasým 2009, 16:05:42




41.     Ve eðer seni yalanlarlarsa artýk de ki: Benim amelim banadýr, sizin ameliniz de sizedir. Siz benim iþleyeceðimden berisiniz, ben de sizin iþleyeceðiniz þeylerden beriyim.

41. (Ve) Resulüm!, (eðer seni yalanlarlarsa) Kendilerine gösterilen delillere raðmen yine inkârlarýndan ayrýlmazlarsa (artýk) onlara (de ki: Benim amelim banadýr) benim ibâdet ve itaatimin sevabý mükâfatý bana aittir, (sizin amelleriniz de sizedir) siz de kendi küfür ve isyanýnýzýn cezasýna kavuþacaksýnýzdýr. Ben sizden uzak bulunmaktayým. (Siz benim iþleyeceðimden uzaksýnýz) Siz benim fiil ve hareketlerimle alâkadar olacak deðilsinizdir. (ben de sizin iþleyeceðiniz þeyleren uzaðým) sizin inkarcý ve bozguncu þekildeki amellerinizden dolayý ben mes'ul olmayacaðýmdýr. Evet... Rasûlü Ekrem'in vazifesi, ilâhî hükümleri teblið ve tavsiyedir. Bu vazifeyi ise tamamen yapmýþtýr. Hatta insanlýk hakkýnda pek fazla þefkat ve merhametinden dolayýdýr ki, ehli küfrü imâna davet hususunda en büyük fedakârlýklarda bulunmuþtur. Artýk Rasülü Ekrem hakkýnda bir sorumluluk düþünülemez.

 

 

 

42. Ve onlarýn içinde senin sözlerini iþitmek isteyenler de vardýr. Fakat saðýrlara mý iþittireceksin?. Eðer akýllarý da kesmez kimseler bulunmuþ ise.

42.   (Ve) Resulüm!, (onlarýn) O müþriklerin (içinde senin sözlerini iþitmek) okuduðun Kur'an'ý Kerim'i dinlemek (isteyenler de vardýr) onlar Hz. Peygamber'in beyanlarýný zahiri bir kulakla dinlerler, (fakat) Onlar aþýrý düþmanlýklarýndan dolayý manen saðýr kimselerdir, peygamberin tebliðlerini can kulaðýyle dinleyip kabul etmek kabiliyetinden mahrumdurlar. Artýk Habibim!. Sen tebliðlerini öyle (saðýrlara mý Ýþittireceksin?.) bu mümkün mü? Özellikle onlar, bu saðýrlýklarý ile beraber (eðer akýllarý da kesmez kimseler bulunmuþlar ise) iþte bu inkarcýlar, o kabildendirler. Akýllý olan bir saðýr, yine bazý þeyleri anlar, kabul edebilir. Fakat akýlsýz olunca artýk bir hakikati iþitip kabul etmeðe kaadir olamaz. Onlar o kötü inkarcý hareketlerinden dolayý bir ilâhî kahýr olmak üzere güzelce anlamak özelliðinden mahrum kalmýþlardýr.

 

 

 

 

43. Ve onlardan sana bakanlar da vardýr. Ya sen körlere göremez kimselerde olsalar doðru yolu gösterebilir misin?.

43. (Ve onlardan) O müþriklerden (sana bakanlar da vardýr) senin Peygamberliðine, sözlerinin doðruluðuna ait delilleri görüp muayene ederler. Bununla beraber yine imândan, tasdikten kaçýnýrlar. Onlar manen kör kimselerdir. Kendi kötü hareketlerinin bir cezasý olmak üzere hakikatlarý görmek kabiliyetinden mahrum býrakýlmýþlardýr. Artýk Resulüm!. Onlarý hidâyete nail etmeðe sen kadir olamazsýn. Evet. (Ya sen körlere) Göremez kimselere öyle (göremez kimselerde olsalar da) kalp gözleri kör, kendileri basiretten mahrum bulunsalar da onlara (doðru yolu) tariki müstakîmi (gösterebilir misin?.) elbette gösteremezsin. Çünki onlar maddî ve manevî kabiliyetlerini yitirmiþlerdir. Artýk onlarý Cenab'ý Hak'tan baþkasý ýslah edemez, hidâyete kavuþturamaz.

"Bir göz ki, anýn olmaya ibret nazarýnda"

"Ol düþmanýdýr sahibinin baþ üzerinde."

§ Malumdur ki: Cenab'ý Hak insanlara kuvve-i sâmia = iþitme kuvveti ve kuvve-i bâsira = görme kuvveti vermiþtir. Bunlar birer büyük ilâhî lütuftur. Bu iki kuvvetten hangisinin daha efdal, daha þerefli olduðunda ise ihtilâf vardýr. Þöyle ki: Bazý zatlara göre iþitme kuvveti efdaldir. Çünki: Ýnsanlar diðer hayvanlardan söz söylemek suretiyle ayrýlýrlar. Sözlerden ise iþitme kuvveti vasýtasýyla istifâde olunur. Bir insan iþitme gücü sayesinde gözü önünde söylenmeyen þeyleri de iþitir. Kör olsa da ilm tahsilinde bulunabilir. Yüce Peygamberlerden bazýlarýna âmâlýk ariz olmuþtur, fakat saðýrlýk arýz olmamýþtýr. Böyle bir arýza onlarýn haklarýnda caiz deðildir. Peygamberlik vazifesini yerine getirmeye mânidir.

Fakat diðer bazý zatlara göre de görme kuvveti daha efdaldir, daha þereflidir. Zira idrâk vasýtalarýnýn en mükemmeli, görme gücüdür. Ýnsan göz vasýtasiyle en uzaklardaki kudret eserlerini, meselâ göklerdeki nüranî cisimleri müþahede edebilir. Sonra görmek kuvvetinin âleti, nurdan ibarettir, iþitmek kuvvetinin âleti ise ancak havadýr. Nur havadan þerefli olduðundan artýk görme gücü de iþitme gücünden üstündür. Bir de yaratýlýþ bakýmýndan gözlerde tecelli eden hikmeti ilâhî hârikalarý kulaklardaki hârikalardan daha fazladýr. Gözler sahiplerine daha fazla bir güzellik verir, körlük ise bu güzelliði azaltýr, saðýrlýk ise sahibi için bir ayýp sayýlmaz.      Hatta deniliyor ki: Hz. Musa, dünyada iken Cenâb-ý Hak'kýn kelâmýný iþitmiþ olduðu halde Allah'ýn cemâlini görmek temennisinde bulunmuþ iken bu þerefe nail olamamýþtý. Bu da gösteriyor ki, görmek nimeti, iþitmek, nimetinin üstündedir. "Essiracülmünir" de deniliyor ki: Zahir olan da budur.

 

 

 

 

44. Þüphe yok ki. Allah Teâlâ insanlara hiç bir þey ile zulm etmez. Velâkin insanlar kendi nefislerine zulm ederler.

44.       Bu mübarek âyetler, Rasülü Ekrem'i yalanlayan müþriklerin baþlarýna gelen felâketlerin hâþâ bir ilâhî zulüm olmayýp yalnýz kendi kötü hallerinin bir neticesi olduðunu bildimektedir. Ahiret hayatýný inkâr edenlerin o ebedî âlemdeki fecî vaziyetlerini ve dünya hayatýnýn ne kadar geçici, çabucak yok olucu olduðunu o zaman anlamýþ olacaklarýný haber veriyor. Ve o inkarcýlarýn korkutulmakta olduklarý felâketlerin bir kýsmýna daha dünyadalarken de kavuþacaklarýný þöylece ihtar buyuruyor: (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ) Bir mutlak âdildir, bütün mahlükatý hakkýnda lütuf ve ihsaný bolcadýr. (insanlara hiç bir þey ile zulm etmez) Allah hakkýnda zulm düþünülemez. O bütün kâinatýn yaratýcýsýdýr, sahibidir. Mülkünde dilediði þekilde tasarrufa kaadirdir. Bununla beraber onun bütün tasarruflarý adalet ve ihsana dayanmaktadýr. (Velâkin insanlar kendi nefislerine zulm ederler) Cenâb-ý Hak insanlara hikmet gereði bir kazanma kuvveti vermiþtir. Ýnsanlar hayrý da, þerri de kazanabilirler. Fakat þerri kazanmalarýna Cenâb-ý Hak razý deðildir. Buna raðmen þerri iþlerlerse, yani sahip olduklarý kuvveklerini þer tarafýna yöneltirlerse Hak Teâlâ da onlarýn haklarýnda þerri yaratýr, çünki ondan baþkasý yaratýcý yoktur. Bazý hadiseleri insanlarýn arzularýna, iþlemelerine göre yaratmak ise bu imtihan âleminin muktezasýdýr.

 

 

 

45.    O gün ki onlarý -mahþere- toplayacaktýr. Sanki -dünyada-gündüzün bir saat kadar kalmýþ gibi olacaklardýr. Birbirlerini tanýyacaklardýr. Allah Teâlâ'ya çýkacaklarýný yalan sayanlar, muhakkak ki hüsrana uðramýþlardýr. Ve doðru yola ermiþ olmamýþlardýr.

45.    (Ve) Resulüm!. O nefislerine zulmeden inkarcýlara hatýrlat, (o gün ki, onlarý) Cenâb-ý Hak, yurtlarýndan, kabirlerinden çýkararak mahþere o hesap yerine (toplayacaktýr) onlar (sanki) dünyada (gündüzün bir saat kadar kalmýþ gibi olacaklardýr.) o mahþerin pek korkunç vaziyetine göre dünyadaki, kabirdeki kalmýþ olduklarý müddet, kendilerince pek az bir müddet gibi görülecektir. Ve onlar (Birbirlerini tanýyacaklardýr) yani: Onlar kabirlerinden kalkýp mahþere sevkedilecekleri zaman aralarýnda bir mvarefe, bir tanýþma meydana gelecektir. Fakat sonra mahþerin korkunç vaziyeti tesiriyle aralarýndaki bu tanýþma yok olacak, herbiri kendi derdine düþecektir. Artýk dünyada iken âhiret hayatýna inanmamýþ olanlar (Allah Teâlâ'ya) onun manevî huzuruna, mahkeme'i kübrasýna (çýkacaklarýný yalan sayanlar) bu husustaki dinî haberleri yalanlayanlar (muhakkak ki, hüsrana uðramýþlardýr) geçici dünya karþýlýðýnda ebedî, yüce âhiret nimetlerini feda ederek en büyük zararlara mâruz kalmýþlardýr. (Ve doðru yola) kurtuluþ yoluna (ermiþ olmamýþlardýr) en büyük bir sapýklýða uðrayarak ebedî bir azaba kavuþmuþlardýr.

 

 

 

 

46.   Onlara vâd ettiðimiz þeyin bazýsýný sana göstersek de veya -henüz göstermeden- senin ruhunu alsak da herhalde onlarýn dönüþü bizedir. Sonra Allah Teâlâ onlarý ne yapacaklarý üzerine þahittir.

46.    Resulüm!. (Onlara) O müþriklere, o seni inkâr edenlere (vâd ettiðimiz þeyin) azap ve felâketin onlara kavuþacak olan (bazýsýný) bir gönül rahatlýðý için (sana) daha hayatta iken (göstersek de veya) henüz dünyada iken sana göstermeden (senin ruhunu alsak da) onlarýn o fecî hallerini elbetteki, âhirette göreceksindir. Çünkü (herhalde onlarýn dönüþü bizedir) onlar kabirlerinden kaldýrýldýktan sonra mahþere azap yurduna sevkedileceklerdir. Rasülü Ekrem de onlarýn o felâketlere mâruz kaldýklarýný tamamen görmüþ, anlamýþ olacaktýr, (sonra Allah Teâlâ onlarýn) o inkarcýlarýn dünyadalarken (ne yapacaklarý üzerine þahittir) onlarýn bütün fiil ve hareketlerini görmektedir. Ona göre onlarý cezaya uðratacaktýr. Ne büyük bir ilâhî tehdit!.

 

 

 

 

47.  Her ümmet için bir Peygamber vardýr. Artýk onlara Peygamberleri geldiði vakit aralarýnda adaletle hükmedilmiþ olur ve onlar zulm olunmazlar.

47.  Bu mübarek âyetler. Son Peygamber Hazretlerinden evvel de her ümmet için bir Peygamber gönderilmiþ; o vâsýta ile ilâhî adalet tecelli etmiþ, Allah'ýn delili tamam olmuþ, o ümmetlere zulm edilmemiþ olduðunu bildirmektedir. Hakký kabul etmeyenlerin uðrayacaklarý azaplarýn zamanýný tâyin ise Peygamberlere ait olmayýp Allah'ýn ilmine ait bulunduðunu beyan buyurmaktadýr. Ve her ümmetin mukadder olan bir hayat dönemi olup bu hayatýn bir dakika bile öne geçmeyeceðini ve geri kalmayacaðýný ihtar eylemektedir. Þöyle ki: Resulüm!. Senden evvel gelip geçmiþ (Her ümmet için) de (bir Peygamber vardýr) onlarý Allah'ýn dinine davet etmiþ, hallerine münasip hükmleri, þer'î hükmleri kendilerine teblið eylemiþlerdir. (Artýk onlara Peygamberleri geldiði) yani: Onlara Peygamberleri dinî vazifelerini teblið edip onlardan bir kýsmý kabul ve tasdik, diðer bir kýsmý da red ettiði ve yalanladýðý (vakit aralarýnda adaletle hükmedilmiþ olur) onlardan mü'min olanlar, kurtuluþa erer, ilâhî lütuflara kavuþmuþ olur. Ýnkarcý olanlar da helak olup ebedî azaba mâruz bulunurlar, (ve onlar zulm olunmazlar) Haksýz yere bir cezaya çarpýlmazlar. Bilâkis amellerine göre mükâfat ve ceza görürler. Allah'ýn adaleti bunu gerektirir.

§ O kavimler arasýnda adaletle hükmedilmesi iki þekilde düþünülebilir. Birisi: Onlar daha dünyada iken içlerinden mü'min olanlar, kurtuluþa, selâmete nail olurlar. Küfrlerinde devam edenlerde helak olup giderler. Nuh Aleyhisselâm'ýn kavmi hakkýnda olduðu gibi. Ýkinci þekilde: O kavimlerin haklarýndaki ilâhî hüküm en çok âhirette tecelli eder. Kýyamet günü toplandýklarý zaman onlarýn haklarýnda Peygamberleri de þahitlikte bulunurlar. Mü'min olarak ölmüþ olanlar, cennetlere, nimetlere nail olurlar. Kâfir olarak hayatý terk etmiþ olanlarý da lâyýk olduklarý ebedî azaplara kavuþurlar.

§ Her ümmete vaktiyle bir Peygamber gelmiþ, Allah'ýn þeriatýný kendilerine teblið etmiþ ve onlarýn arasýnda bir ilâhî kitabý yaymýþtýr. Artýk o Peygamberin vefatýndan sonra da o dinî hükmler kavmi arasýnda devam etmekte bulunmuþtur. Artýk o kavmin fertleri biz Peygamberi görmedik diye bir mazeret dermeyan edemezler. Peygamberler birer mübarek ilâhî elçilerdir,' Allah'ýn hükümlerini teblið vazifesini yapmýþ, bu hükmler kavimleri arasýnda yürürlükte bulunmuþtur. Artýk bunlara riâyet etmeyenler, bunlarý deðiþtirmeye, bozmaya cür'et edenler bunun mes'diyetinden kurtulamazlar.

 

 

 

48. Ve derler ki: Eðer siz doðru kimseler iseniz bu vâd ne zamandýr?.

48.   (Ve) Her kavim kendi Peygamberine dediði gibi, Muhammed ümmeti arasýndaki inkarcý kimseler de (derler ki) Ey Peygamberlik iddiasýnda bulunan zat!. (Siz) Sen ve sana tâbi olan mü'minler (doðru kimseler iseniz) bizi kendisiyle korkutmakta olduðunuz þeyler hususunda doðru sözlü bulunuyorsanýz, (bu vâd) bizi tehdit ettiðiniz azap (ne zamandýr?.) bize haber ver bakalým!. O inkarcýlar, bir yalanlama ve inkâr maksadiyle böyle bir sualde bulunurlar.

 

 

 

49.        De ki: Ben kendi nefsim için Allah Teâlâ'nýn dilediðinden baþka ne bir zarara ve ne de bir faideye mâlik olamam. Her ümmet için bir ecel vardýr. Ecelleri geldiði vakit artýk ne bir saat geri kalabilirler ve ne de ileri gidebilirler.

49.        Resulüm!. Onlara (De ki: Ben kendi nefsim için Allah Teâlâ'nýn dilediðinden) hakkýmda takdir buyurmuþ olduðundan (baþka ne bir zarara ne de bir faideye sahip deðilim) Cenab'ý Hak bana neyi ki bildirirse ben ancak onu bilirim. Ehli küfrün nihayet azaba uðrayacaklarýný da yine Cenâb-ý Hak'kýn bildirmeliyle bilmekteyim. Artýk o azabýn size ne zaman yöneleceðini, kýyametin ne zaman kopacaðýný ben kendiliðimden bilip size haber veremem. (Her ümmet için bir ecel vardýr) Muayyen bir hayat müddeti mukadderdir. (Ecelleri geldiði vakit) son bulduðu zaman (ne bir saat geri kalabilirler ve ne de ileri gidebilirler.) mukadder olan ne ise o mutlaka meydana gelir, geriye kalmaya ve öne geçmeye imkân yoktur.

 

 

 

50.  De ki: Bana haber veriniz!. Eðer size onun azabý geceleyin veya gündüzün gelirse günahkârlar ondan neyi acele ediveriyorlar?.

50.      Bu mübarek âyetler, Allah'ýn azabýnýn meydana gelme zamanýný soran dinsizlere ikinci bir cevap mahiyetinde bulunmaktadýr, o azabýn zamanýný öðrenmekten kendilerine bir fâide hâsýl olamayacaðýný ihtar etmektedir. O azabýn ortaya çýkmasý anýndaki bir imân ise Allah katýnda makbul olamayacaðýndan o zamana kadar küfürlerinde sebat edip nefislerine zulmetmiþ olanlarýn ebedî bir azaba tutulacaklarýný beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Resulüm!. O müþriklere yine (de ki: Bana haber veriniz) siz ne yapabilirsiniz?, (eðer size onun) Cenâb-ý Hak'kýn (azabý) takdir edilmiþ olan cezasý (geceleyin) ansýzýn (veya gündüzün) iþlerinizle uðraþýp dururken (gelirse) artýk haliniz ne olur?, (günahkârlar) O suçlu müþrikler (ondan) Hak Teâlâ'nýn azabýndan (neyi acele ediveriyorlar?.) onlara böyle acele etmenin faidesi vardýr?. Onlara lâzým olan, o ilâhî azaptan korkarak bir an evvel hallerini ýslah etmektir.

 

 

 

 

51.  O azap, vâki olduktan sonra mý ona imân etmiþ olacaksýnýz?. Þimdi mi?. Halbuki, siz onu acele ediveriyordunuz -ya-.

51.   Ey günahkârlar!. (O azap vâki olduktan) Sizin üzerinize gelip göçtükten (sonra mý ona) Cenabý Allah'a ve o gelmiþ olan azaba (imân etmiþ olacaksýnýz?.) O, ümitsizlik zamanýdýr, artýk imanýnýz kabul edilmez. Ve onlara o vakit denilir ki, (þimdi mi?) imân ediyorsunuz?, (halbuki, siz onu) O azabý (acele istiyordunuz.) Ya!. Yalanlama ve alay yoluyla onun gelmesini hemen istiyordunuz. Ýþte geldi, artýk görünüz cezanýzý.

 

 

 

 

52. Sonra zulm etmiþ olanlara denilecektir ki, Ýmdi ebedî azabý tadýnýz. Siz baþkasýyle deðil, ancak kazanmýþ olduðunuz þey sebebiyle cezalandýrýlýrsýnýz.

52.  (Sonra zulmetmiþ olanlara) Öyle küfür ve þirk içinde yaþayarak ilâhî azabý gördükten sonra imân edenlere âhiret gününde (denilecektir ki: Ýmdi ebedî) sürekli elem verici (azabý) cehennem ateþini (tadýnýz) içinde sürekli bir þekilde kalýnýz, (siz baþkasýyle deðil) Bugün baþka bir sebeple deðil (ancak) siz dünyada iken (kazanmýþ olduðunuz þey sebebiyle) küfür ve isyan yüzünden bugün bu ebediyet âleminde (cezalandýrýlýrsýnýz) bu sizin dünyadaki amellerinizin bir karþýlýðýdýr. Bu cümleden olarak ilâhî azabý acele istemenizin bir neticesidir, Ýþte küfür ve þirkin sonu böyle sonsuz bir azaptan, bir felâketten ibarettir.

 

 

 

 

 

53. Ve senden haber almak istiyorlar ki, o doðru mudur?. De ki: Evet.. Ve Rab'bime and olsun ki, doðru bir hakikattir ve siz onu bertaraf edecek kimseler deðilsinizdir.

53.        Bu mübarek âyetler, Rasûlü Ekrem'in haber verdiði bir gerçeði, bir ilâhî vadi tasdik etmiyerek onun mevcut, gerçeðe uygun olup olmadýðýný soran kâfirlere karþý Cenâb-ý Hak'kýn kudret ve büyüklüðünü, bütün mahlükatý üzerindeki malikiyet ve hakimiyetini beyan ederek onlara kesin cevap vermektedir. Ve o hakikatin tecellisi zamanýnda artýk inkarcýlar için bir kurtuluþ çaresi bulunamýyacaðýný bildirmektedir. Ve bütün kâinat, Cenâb-ý Hak'kýn mülkü olup onlarda dilediði gibi tasarrufta bulunacaðýný ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve) Resulüm!, (senden) Bir inkâr ve alay yoluyla tekrar (haber almak istiyorlar ki o) bizi korkutmakta olduðun azap, o kýyametin kopmasý veya senin peygamberliðin, bize teblið ettiðin Kuran ve o dinî hükmler, cezalar (doðru mudur?.) bu gerçeðe uygun mudur, meydana gelecek midir?. Bize haber ver bakalým!. Resulüm!. O inkarcýlara cevap olarak (de ki: Evet..) o doðrudur, (ve Rab'bime and olsun ki) o (doðru bir hakikattir) o hak sabit bir haberdir. Onun ne kadar bir hakikat olduðunu akýbet anlayacaksýnýzdýr. (Ve siz onu) O hakikati, o baþýnýza gelecek olan azabý (yok edecek kimseler deðilsinizdir) sizin gibi âciz yaratýklar, kendilerine yönelecek bir belâyý nasýl saymaya kaadir olabilirler?. Herhalde ona tutulacaksýnýzdýr, ondan kaçýp kurtulamayacaksýnýzdýr.

 

 

 

 

54.       Eðer zulmetmiþ olan her þahýs için bütün yerde bulunanlar olsa idi elbette onlarý feda ederdi ve azabý gördükleri zaman için için piþmanlýkta bulunmuþ oldular. Ve onlarýn arasýnda adaletle hükmolunmuþ olur ve onlar zulm   olunmazlar.

54.    Evet.. Kâfirler için kurtuluþ yoktur. (Eðer) Öyle nefislerine (zulmetmiþ olan her þahýs) diyelim ki (bütün yerde bulunanlar) dünyasýnýn bütün mallarý, hazineleri. menfaatleri (olsa idi) bunlarýn hepsine sahip bulunsa idi (elbette) kendisini o azaptan, o felâketten kurtarabilmek için (onlarý) o sahip olduðu þevlerin tamamýný (feda ederdi) heyhat!. Bu ne mümkün!. (Ve) Onlar (azabý gördükleri zaman) Nasýl bir felâkete uðradýklarýný anlar, dilleri tutulur, apýþýp kalmýþ bir hâle düþer, söz söylemeðe, aðlamaya, baðýrýp çaðýrmaya güçleri kalmaz (için için piþmanlýkta bulunmuþ olurlar) hayfaki, artýk piþmanlýk kendilerine bir fâide vermez (ve onlarýn) o müþriklerin ve diðer insanlarýn (arasýnda adaletle hükmolunmuþ olur) herbirisi lâyýk olduðuna kavuþur (ve onlar zulm olunmazlar) o kâfirler, o nefislerine zulmetmiþ olanlar, kýyamet gününde haksýz yere bir zulme uðratýlmazlar. Belki onlar kendi kâfirce hareketlerinin gereði olan azaba mâruz kalýrlar. Ve dünyada iken birbirine zulmetmiþ olduklarý takdirde de aralarýnda mahkeme ve hesap icra edilerek kimin kimde bir alacaðý var ise o tamamen alýnarak hiçbirinin hakký zâyedilmek suretiyle þahsýna zulmedilmiþ olmayacaktýr.

 

 

 

 

55. Uyanýnýz!. Þüphe yok ki, göklerde de ve yerde de her ne var ise Allah Teâlâ'nýndýr. Uyanýk olunuz!. Allah Teâlâ'nýn vadi elbette ki, gerçektir, fakat onlarýn çoðu bilmezler.

55.      Ey insanlar!. Ey inkarcýlar!. (Uyanýnýz) Gafletinize son veriniz, (þüphe yok ki, göklerde de ve yerde de her ne var ise Allah Teâlâ'nýndýr) O Yüce Yaratýcý bütün kâinata hâkim ve sahiptir. Binaenaleyh kullarýna lâyýk olduklarý mükâfatlarý, cezalarý vermeðe de kaadirdir. Ey inkarcýlar!, (uyanýk olunuz) inkânnýza son vererek aklýnýzý baþýnýza toplayýnýz!. (Allah Teâlâ'nýn vadi) mü'minleri mükâfata nail edeceðine, kâfirleri mücazata uðratacaðýna dair olan ilâhî kelâmi (elbetteki, hakikattir) sabittir, gerçeðe uygundur. Ne için onda þüphe ediyorsunuz?. Onun hak olup olmadýðýný sormak cür'etinde bulunuyorsunuz?, (fakat onlarýn) insanlarýn (eksîrîsi) bu hakikati (bilmezler) akýllarýný kötüye kullanarak bu gibi hakikatlarý bilip tasdik etapek nimetinden mahrum bulunurlar.

 

 

 

 

56.  O diriltir ve öldürür ve ona döndürüleceksinizdir.

56.  (O) Bütün göklere, yerlere sahip olan Yüce Yaratýcý (diriltir ve öldürür) diriltmeye de öldürmeye de kaadirdir. O Hikmet Sahibi Yaratýcý hak edenlere mükâfat ve ceza vermeðe de amenna kaadirdir. (Ve) Ey insanlar, hepiniz (ona) Yüce Yaratacýya (döndürüleceksinizdir.) hepiniz de öldükten sonra mahþer âlemine sevkedilecek, mahkeme edilmeye tâbi tutulacaksýnýzdýr. O kerem ve merhamet sahibi olan ezelî mâbud, kullarýna böyle vâd ve tehdidini kapsayan âyetleri bildiriyor, kullarýna öðütler verimiþ oluyor ki, uyanarak kulluk vazifelerini yapsýnlar, ebedî bir âlemde selâmet ve saadete ersinler. Ne büyük bir ilâhî lütuf!.

 

 

 

 

57.  Ey insanlar!. Muhakkak ki, size Rabbinizden bir öðüt ve gönüllerden olana bir þifa ve mü'minler için bir hidayet ve bir rahmet geliþtir.

57. Bu mübarek âyetler, insanlýðý irþad ve aydýnlatmak için indirilmiþ olan Kur'an'ý Kerim'in sahip olduðu pek yüce vasýflarý bildirmektedir, Ýnsanlýk hakkýnda Cenâb-ý Hak'ýn bir lütfü, bir rahmeti olan böyle kutsî bir kitaptan istifade edilmesi lüzumuna iþaret etmektedir. Hak Teâlâ'nýn helâl ve haram kýlmýþ olduðu þeyleri deðiþtirme ve bozmaya cür'et etmenin, Allah Teâlâ'ya karþý bir iftira mahiyetinde olacaðýný ihtar ile bunun uhrevî cezasýna dikkatleri çekmektedir. Ve bütün mahlûkatý hakkýnda lütuf ve keremi pek bol olan Yüce Yaratýcý Hazretlerine karþý birçok kimselerin þükran vazifesini yerine getirmekten mahrum bulunduklarýný bir uyanma vesilesi olmak üzere beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey insanlar!. Muhakkak ki, size Rabbinizden bir öðüt) bir nasihat sizi uyandýrýp aydýnlatacak bir kitap gelmiþtir. (Ve gönüllerde olana) Kalplerdeki cehaleti, çirkin huylarý, bozuk inançlarý giderecek olan (bir þifa) bir deva, gelmiþtir. Kur'an'ý Kerim'in tavsiye ettiði faziletlere, güzel hareketlere uyulduðu takdirde manevî hastalýklar, ruhî üzüntüler yok olup gider. (Ve mü'minler için bir hidayet) sapýklýktan kurtaracak bir saadet rehberi gelmiþtir, (ve bir rahmet) Pek büyük bir ikram, bir merhamet eseri (gelmiþtir) artýk bunlardan hakkiyle istifadeye çalýþmalý deðil midir?.

§ Ýþte Kur'an-ý Kerim, bu dört yüce mahiyeti, vasýflarý, mübarek gayeyi toplar bulunmaktadýr. Evet... Þüphe yok ki: Kur'an-ý Kerim, bütün faziletleri, ahlâk dýþý halleri bildirmektedir, insanlarý faziletleri kazanmaya teþvik, gayrý ahlâk dýþý þeylerden men etmektedir. Bu ise en yüksek bir öðüt, bir nasihattir.

Yine Kur'an'ý Kerim, gönülleri manevî hastalýklar içinde býrakacak olan küfür ve nifaktan insanlarý men edip güzel inançlar ile ruhlarý tedavide bulunmaktadýr. Bu da insanlara manen hayat veren bir þifadýr. Yine Kur'an'ý Kerim, imân sahipleri için saadet yollarýný, en kuvvetli deliller ile göstererek onlarý hak ve hakikat yoluna irþat edip durmaktadýr. Bu da en büyük bir hidâyettir.

Yine Kur'an'ý Kerim, kendisindeki kutsî emirlere yasaklara riâyet edenleri küfür ve nifak karanlýklarýndan çýkararak imân nuruna nail etmektedir. Onlarý ebedî azaplardan kurtararak sürekli nimetlere, cennetlere kavuþturmaktadýr. Bu da þüphe yok ki: En büyük bir rahmettir.

 

 

 

 

 

58. De ki: Allah Teâlâ'nýn lütfü ile ve rahmeti ile. Ýþte yalnýz onunla ferahlansýnlar. O, onlarýn topladýklarýndan daha hayýrlýdýr.

58.         Resulüm!. Ýnsanlara hitaben (De ki) ey insanlar!. (Allah Teâlâ'nýn lütfü ile) onun Kur'an-ý Kerim'i ile veya Ýslâm dinî ile (ve) O Yüce Yaratýcýnýn (Rahmeti ile) sizi öyle bir kitaba kavuþturmuþ ve sizin kalplerinizi onunla aydýnlatmýþ ve bezemiþ olmasiyle veya Peygamber'inizin mübarek sünnetleriyle ferahlanýnýz. Öyle büyük nimetlere kavuþmanýzdan dolayý bir manevî zevk içinde yaþayýnýz. Evet. Ýnsanlar (Ýþte yalnýz onunla) o nail olduklarý ilâhî bir lütuf ve rahmet ile (ferahlansýnlar) onun kýymetini, yüceliðini düþünerek ruhanî neþeler içinde kalsýnlar. (O) Kutsal fazi ve rahmet (onlarýn topladýklarýndan) o dünyevî faidelerden, fanî servetlerden, lezzetlerden (daha hayýrlýdýr) sahipleri için ebedî selâmet ve saadete vesiledir. Artýk öyle ebedî nimetlere kavuþmak için daha ziyade çalýþmak icabetmez mi?.

 

 

 

 

59.       De ki: Bana haber veriniz!. Allah Teâlâ sizin için rýzktan neler indirdi ve siz ondan bir haram birde helâl kýldýnýz. De ki: Allah T e âlâ mý size izin verdi, yoksa siz Allah'a iftira mý ediyorsunuz?.

59.     Resulüm!. O kâfirlere (De ki: Bana haber veriniz) söyleyiniz bakalým (Allah Teâlâ sizin için rýzktan neler indirdi) sizin için neleri takdir buyurdu, semadan yaydýðý ýþýklar ile, yaðdýrdýðý yaðmurlar ile neleri meydana getirip size nasib etti. (de siz ondan) Kendi iddianýzla (Bir haram birde helâl kýldýnýz!.) buna nasýl cür'et eylediniz?. Bir takým hayvanlarý haram sandýnýz, bir takým hayvanlarýn da kadýnlara haram, erkeklere helâl olduðuna inandýnýz. Maide süresindeki (lOSlüncü âyete de bakýnýz!.

Resulüm!. Onlara (De ki: Allah Teâlâ nil size izin verdi) de siz böyle bir takým þeylerin helâl ve haram olduðuna inandýnýz, (yoksa siz Allah'a iftira mý ediyorsunuz?.) Evet.. Siz böyle bir iftirada bulunuyorsunuz. Siz kendi kendinize bazý þeylerin helâl, bazý þeylerin de haram olduðuna hükmediyorsunuz. Halbuki: Cenâb-ý Hak, size bu hususta bir izin, bir selâhiyet vermiþ deðildir.

 

 

 

60.      Allah Teâlâ'ya karþý yalan yere iftirada bulunanlarýn kýyamet günü hakkýndaki zanlarý neden ibarettir. Þüphe yok ki. Allah Teâlâ insanlara karþý elbette lütuf sahibidir, velâkin onlarýn çoklarý þükretmezler.

60. Ey kendi kendilerine hükm veren cahiller!. (Allah Teâlâ'ya karþý yalan yere iftirada bulunanlarýn) Kendi hükmlerini yalan yere ilâhî birer hüküm gibi göstermek isteyenlerin (kýyamet günü hakkýndaki zanlarý neden ibarettir?.) Hak Teâlâ onlarý bu iftiralarýndan dolayý âhiret âleminde cezalandýrmayacak mý sanýyorlar?. Ne yanlýþ bir zan!. Yahut onlar kýyamet gününde olacak þeyler hakkýnda ne düþünüyorlar?. O iftiralarýndan dolayý mes'ul, cezaya mâruz olmayacaklarýný mý zannediyorlar?. Hayýr hayýr. Onlar en þiddetli azaplara uðrayacaklardýr. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ insanlara karþý elbette fazi sahibidir) Onlara akýl vermiþtir, onlara Peygamberler, kitaplar göndermiþtir, onlara dünyevî ve uhrevî nice þeyleri bildirmiþtir. (Velâkin) Bu nimetlere raðmen (onlarýn çoklarý þükretmezler) akýllarýný güzelce kullanmazlar. Peygamberlerin davetini kabul etmezler, ilâhî kitaplardan istifade etmek istemezler, Cenâb-ý Hak'kýn bildirdiklerini býrakarak kendi kendilerine hükm vermeðe kalkýþýrlar, Hak Teâlâya iftirada bulunurlar, nimete nankörlükte bulunup dururlar. Artýk öyle kimseler azabý hak etmiþ olmazlar mý?.

 


radyobeyan