Ömer Nasuhi Bilmen
Pages: 1
Enfal Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 22:17:43
8-ENFAL SURESÝ

 

 

 

Bu mübarek Sûre, Medine'de inmiþtir. (75) Ayeti kerimeden meydana gelmektedir. Bedir Savaþýnda elde edilen ganimet mallarýnýn taksimine dair emirleri ve Rasûlü Ekrem ile diðer bazý Yüce Peygamberlere ait kýssalarý kapsamaktadýr.

"Enfal" nefelin çoðuludur. Nefel ise nafile gibi bir asýl üzerine fazla olan þey demektir. Nitekim edasý farz, vacip ve sünnet olan namazlarýn dýþýndakilere nafile namaz denilmektedir. Bu âyeti kerimedeki enfalden maksat ise cihat neticesinde düþmandan alýnan ganimet mallarýdýr. Çünkü bunlar Cenab'ý Hak'kýn bir lütfudur, bir ihsanýdýr, cihad ile asýl kazanýlan sevaplar üzerine fazla bir ilâhî ihsandýr. Evet... Ganimet mallarýndan istifade selahiyeti bu ümmet-i Muhammed'e mahsustur. Önceki ümmetler, harp neticesinde elde ettikleri mallardan istifadeye mezun deðildirler, o mallar bir semavî ateþin gelmesiyle yanar giderdi, Ýslâm gazilerinden bir kýsmýnýn üstün kahramanlýk göstermiþ olacaklarýndan dolayý ganimet mallarýndan kendilerine fazlaca verilen þeylere de "enfal" denilir.

Bedir savaþýnda elde edilen mallarýn ne þekilde taksim edileceði hususunda ashab-ý kiramdan bazýlarý þöylece ihtilâfa düþmüþlerdi: Bu mallar, muhacirlere mi, yoksa ensarý kirama mý verilecek?. Yoksa bu savaþta daha fazla faaliyet göstermiþ, olan genç. sehabilere mi ait olacak?. Ve bu savaþta hazýr bulunmayan seçkin sehabe var idi. Muhacirlerden Hz. Osman ile Hz. Talha gibi ve ensardan Asým ile Ebu Lübâbe gibi. Bu zatlar da bu ganimetlerden hisse alçaklar mý?. Ýþte bu sûre-i celilenin bir kýsým âyetleri bu husustaki ihtilaflarý ortadan kaldýrmýþ bulunmaktadýr. Bu sebeple de buna "enfal sûresi" unvaný verilmiþtir.


 

 

 

1. Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah Teâlâ'ya ve Peygamber'e aittir. Artýk Allah T e âlâ'd an korkunuz. Aranýzdaki hâli düzeltiniz ve Allah Teâlâ'ya ve resulüne itaat ediniz, eðer mü'min kimseler iseniz.

1.       Bu mübarek âyetler, ganimet mallarýnýn hakkýndaki þer'î hükmü bildirmektedir. Müminlerin nasýl hareket edeceklerini tâyin etmektedir. Ve hakikî mü'minlerin en seçkin vasýflarýný ve nail olacaklarý mükâfatlarý beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey Yüce Resul!. (Sana ganimetlerden soruyorlar) ki, bunlar kimlere aittir, nerelere sarfedilecektir, bu husustaki þer'î hüküm neden ibarettir?. Resulüm!. Onlara (De ki: Ganimetler, Allah Teâlâ'ya ve Peygamber'e aittir.) bunlarýn hükmünü tesbit Cenâb-ý Hak'ka mahsustur. Bunlarý Cenâb-ý Hak'kýn emrine göre taksim etmek de Rasûlullah'a aittir. Bu hususta baþkalarýnýn görüþüne yer yoktur. (Artýk Allah Teâlâ'dan korkunuz) onun emirlerine muhalefette, ganimet mallarý hususunda tartýþmada bulunmayýnýz. Hz. Peygamber'in taksim ve uygun görmesine aykýrý hareketlerden sakýnýnýz. (Aranýzdaki hâli düzeltiniz) münakaþayý,, ihtilâfý býrakýnýz, aranýzda sevgi ve dayanýþmanýn vücude gelmesini temine çalýþýnýz, ganimetlere ait iþleri Rasûlüllah a býrakýnýz, (ve Allah Teâlâ'ya ve Resulüne itaat ediniz) herhangi hususta olursa olsun Cenab'ý Hak ile Yüce Peygamberinin emirlerine, yasaklarýna riayet ve itaatten ayrýlmayýnýz. (Eðer siz mü'min kimseler iseniz) yani: Ýmân þerefine hakkiyle sahip iseniz, böyle Allah'ýn hükmüne göre hareket ediniz, dinî vazifelere riayet edip günahlardan sakýnýnýz ve adalet ile, ihsan ile aranýzý ýslaha gayret eyleyiniz.

 

 

 

2.      Gerçekten mü'min olanlar, o kimselerdir ki. Allah Teâlâ zikredildiði zaman yürekleri titrer ve onlara Cenâb-ý Hak'kýn âyetleri okunduðu vakit imanlarýný artýrýr ve Rab'lerine tevekkülde bulunurlar.

2. (Gerçekten mü'min olanlar) yani: Tam bir imâna sahip bulunanlar (o kimselerdir ki. Allah Teâlâ zikredildiði zaman) sýrf onun mukaddes zikrinin etkisiyle (yürekleri titrer) kendilerinde bir manevî korku ve saygý bir tazim ve yüceltme hissi görünür. Ýsterse o Yüce Yaratýcýnýn korku ve saygýyý gerektiren vasýflarý, fiilleri beyan buyrulmasýn.   (ve onlara, onun) O Yüce Mabudun (âyetleri okunduðu vakit) yani: O Yüce Yaratýcýnýn kudret ve azametine birer delil olan herhangi bir âyeti okununca da (onlarýn imanlarýný artýrýr) onlarýn kalben tasdikler! daha ziyade kuvvet bulur, inançlarý birer delile dayanarak pek saðlam bir mahiyet kazanýr. Elbette ki, bilenler ile bilmeyenlerin kesin inanç mertebeleri eþit olamaz. Yüce Peygamber ile ve bir kýsým mükâþefat sahipleri (Ýlâhî sýrlarý bilenler) insanlarýn fertlerinin kesin inancý, kalbî kanaati arasýnda elbette büyük bir fark vardýr.

Bununla beraber Rasülü Ekrem zamanýnda ilâhî vahy devam ediyor, yeni yeni þeyler emir ediliyor, bildiriliyordu. Bu sebeple ashab-ý kiramýn imanlarý artýyor, yani imân edecekleri þeyler çoðalýyordu. Yüce peygamberden sonra vahy kesilmiþ, dinî hükümler tamamen belirlenmiþ olduðu için artýk imânýn bu bakýmdan artmasý mümkün bulunmamýþtýr, Ýmân edilecek þeyler itibariyle her müminin imâný diðerine eþittir. Meselâ: Ýslâm'ýn baþlangýcýnda namazýn farz olduðunu bilip tasdik eden bir müslümanýn imâný, daha sonra zekâtýn farz edilmesiyle artmýþ olurdu. Rasülü Ekrem'in vefatýndan sonra ise artýk þer'î hükümler belirlenmiþ ve yerleþmiþ olduðundan bu bakýmdan imanlarýn artmasýna sebep kalmamýþtýr. Fakat asýl belirlenmiþ imân edilen þeyler hakkýndaki her müminin kuvvet itibariyle imân derecesi eþit deðildir. Elbette birçok deliller ile donatýlmýþ, dinî hükümlerin yüceliðini, hikmetini hakkiyle anlayan zatlarýn imanlarý ile halkýn fertlerinin imanlarý arasýnda büyük bir fark vardýr. Ýþte bu itibar ile imânýn artmasý mümkündür, bu âyeti kerime de bunu söylemektedir. Velhâsýl hakikî müminler (Rablerine tevekkülde) de (bulunurlar) her iþte muvaffak olmalarýný o Rabbi kerimden beklerler, ona iþlerini býrakýr ve havale ederler, baþkalarýndan korkmazlar, ganimetlerin hüküm ve taksimine de razý olurlar, baþka endiþelere düþmezler.

 

 

 

 

3. Onlar -o mü'minlerdir ki- namazý dosdoðru kýlarlar ve kendilerini rýzýklandýrmýþ olduðumuz þeylerden infakta bulunurlar.

3.      (Onlar) o vasýflarý yazýlý zatlar (o mü'minlerdir ki, namazý dosdoðru kýlarlar) namazlarý bütün erkân ve þartlarýna riayet ederek yerine getirmeye çalýþýrlar, (ve kendilerini merzuk etmiþ) kendilerine bir ilâhî lütuf olarak vermiþ (olduðumuz þeylerden) mallardan ve diðerlerinden de yalnýz Allah rýzasý için baþkalarýna- (infakta bulunurlar) mesela: Zekâtlarýný, sadakalarýný verirler, cihat yolunda servetlerini sarfederler, mabetler, medreseler, çeþmeler, köprüler gibi hayýrlý müesseselere yardýmda bulunurlar, baþkalarýný ilmen, irfanen aydýnlatmaða da çalýþýrlar. Kýsaca öyle hakikî müminlerde þu beþ yüksek vasýf bulunur, (I): Onlar ancak Cenâb-ý Hak'tan korkarlar. (2): Hak Teâlâ'nýn bütün tekliflerine itaat eder ve boyun eðerler. (3): Yalnýz Allah Teâlâya tevekkül ederler, ondan baþkasýna itimat edip durmazlar. (4): Namazlarýný dosdoðru kýlarlar. (5): Allah rýzasý için münasip kimselere, yerlere, yardýmda bulunur, mallarýný sarfederler. Ne güzel haslet!. Ne hayýrlý hareket!.

 

 

 

4.  Ýþte hakkýyla mü'minler onlardýr. Onlar için Rab'lerinin katýnda dereceler ve maðfiret ile sonsuz bir rýzýk vardýr.

4. (Ýþte) öyle seçkin vasýflar ile vasýflanmýþ olanlar yok mu, iþte (hakkiyle müminler onlardýr.) Çünkü onlar, imanlarýna Allah korkusu gibi dinî hükümlere riayet gibi, hakka tevekkül gibi en seçkin kalbî amelleri ve namaz gibi, zekât ile sadaka gibi en güzel bedenî fiilleri ilâve etmiþ bulunmuþlardýr. (Artýk onlar için) O muhterem müminler için (Rablerinin katýnda dereceler vardýr) onlar cennetlerde birbirinden alâ makamlara nail olacaklardýr. Tefsiri Þerbinîde yazýlmýþ bulunan ve Ebu Hüreyre Hazretlerinden rivayet edilen bir hadis-i þerif þu mealdedir: Rasülü Ekrem efendimiz buyurmuþtur ki: Cennette muhakkak yüz derece vardýr. Her iki derecenin arasýnda ise yüz senelik bir mesafe vardýr. Ve Ebu Saidülhudri Hazretlerinden rivayet edilen bir hadis-i þerif de þu mealdedir: Yüce Peygamber Hazretleri buyurmuþtur ki: Cennette yüz derece vardýr. Eðer bu derecelerin birinde bütün âlemler toplanacak olsa geniþliði hepsine de yeterli olur. (Ve) o müminler için insanlýk icabý yapmýþ olduklarý kusurlardan dolayý (maðfiret vardýr) kerem sahibi mâbud Hazretleri onlarýn o kusurlarýný afedecek ve örtecektir. Ve onlar için bu maðfiret (ile) beraber (sonsuz bir rýzýk) da (vardýr) onlar o cennetlerde deðerli rýzka, yani: Maddî ve manevî nimetlere nail olacaklardýr. Þöyle ki: Onlar kendilerine pek deðerlice bir rýzýk olmak üzere cismanî lezzetlere nail olacaklarý gibi bu lezzetlerin çok üstünde olan ve Allah'ý tanýmaktan, Allah sevgisinden meydana gelen manevî lezzetlere nail bulunacaklardýr. Kalbin nurlanmasýný, ruhun yücelmesini temin eden bu ruhanî lezzetler ise þüphe yok ki, cismanî lezzetlerin çok üstündedir. Bütün bunlar, birer deðerli rýzýktýr. Cenâb-ý Hak cümlemize bunlarý nasip buyursun. Amin.

§ Kerîm, lûtf ve ihsan edici demektir. Hamd ve senaya, insana lâik olan herþeye ve cömert, alicenap olan her zata kerim denilir. Keremde iyilik lütf ve ihsan manasýnadýr.

 

 

 

5. Nasýl ki, Rab'bin seni hak uðrunda evinden çýkarmýþtý. Müminlerden bir kýsmý ise þüphe yok ki, bunu hoþ görmüyorlardý.

5.    Bu mübarek âyetler, Rasûlü Ekrem'in bütün hareketlerinin hikmet ve faydaya uygun olduðuna iþaret etmektedir. Ýsterse bir kýsýmkimseler bu hareketlerin ne kadar güzel netice vereceðini evvelce anlamayarak bunlarý kötü görmüþ bulunsunlar. Þöyle buyurulmuþ oluyor ki Resulüm!. Senin ganimet mallarý hakkýndaki taksimini kötü görenler bulunmuþtur. (Nasýl ki Rab'bin seni hak uðrunda) Ýslâm dinini yüceltmek için Bedir Savaþý zamanýnda (evinden çýkarmýþtý) sen düþman kuvvetine karþý çýkmayý tercih etmiþtin (Müminlerden bir kýsmý ise þüphe yok ki, bunu) öyle az bir kuvvet ile büyük bir düþman kuvvetine karþý çýkmayý (hoþ görmüyorlardý) fakat sonunda fetih ve zafere nail oldunuz, bu savaþ tercih temenin faidesi anlaþýldý. Ýþte bunun gibi o ganimetleri taksimin de menfaata uygun olduðu anlaþýlacaktýr.

 

 

 

 

6.  Hak belirdikten sonra on'da seninle mücadelede bulunurlar. Sanki onlar bakar olduklarý halde ölüme sevkolunuyorlarmýþ!.

6.     Hâttâ o bir kýsým müminler kendilerine (Hak belirdikten) yâni: Her ne tarafa yönelseler zafere nail olacaklarý kendilerine Hz. Peygamber tarafýndan haber verilmiþ olduktan (sonra onda) öyle beliren ve görünen bir hakikat hususunda Habibim!, (seninle mücadelede bulunurlar) düþmana karþý hareketi uygun görmeyerek münakaþaya cür'et ederler, (sanki onlar) o düþman kuvvetlerine karþý sevkedilecek bir kýsým erler, üzerlerine yönelen ölümün sebeplerine (bakar olduklarý halde ölüme sevkolunuyolarmýþ) onlar böyle bir korku ve dehþet içinde kalmýþlardý. Fakat daha sonra bu hareketin ne kadar güzel bir neticesini gördüler. Ýþte taksim hususunda da böyledir. Onun da menfaata ne kadar uygun olduðunu anlayarak fikir deðiþtireceklerdir. Bedir savaþý sýrasýnda Rasûlü Ekrem Hazretleri eshab-ý kiramýyla müþaverede bulundu. Kureyþ'in kýrk kiþiden ibaret bir kervaný Þam'dan dönmüþ geliyordu. Yanlarýnda birçok mallar var idi. Kureyþ ordusunun bu kervaný muhafaza için yola çýkacaðý haber alýnmýþtý. Rasûlü Ekrem, Cenab'ý Hak'kýn ehli Ýslâm'a yardým edeceðini ashabý kirama haber verdi. O halde kervana karþý mý, yoksa Kureyþ kuvvetlerine karþý mý çýkýlmasýný sordu. Ashabý kiramdan bir kýsmý, fazla bir kuvvete sahip olmadýklarý için Kureyþ kuvvetlerine karþý deðil, kervana karþý çýkýlmasý görüþünde bulundular. Çünki Ýslâm erleri hep piyade idi, içlerinde ancak iki suvâri bulunuyordu. Düþman kuvvetleri ise birkaç kat fazla ve süvarileri çokça idi. Fakat Rasûlü Ekrem, Ýslâmiyetin kuvvet ve þanýný yüceltmek ve Allah'ýn yardýmýný kazanmak için Kureyþ ordusuna karþý çýkýlmasýný tercih buyurmuþtu. Ýþte bir kýsým zatlar, bunu baþlangýçta hoþ görmemiþler, düþmanýn fazla kuvvetine bakarak kendilerinin maðlûb, ölüme mahkûm olacaklarýný zannetmiþlerdi. Halbuki, daha sonra düþman ile karþýlaþýlmýþ, Ýslâm erleri büyük bir zafere nail olmuþ, peygamberin görüþünün nekadar isabetli olduðu anlaþýlmýþtý. Ýþte bu savaþ neticesinde elde edilen ganimet mallarýnýn taksimi hakkýnda da Rasûlü Ekrem'in görüþ ve düþüncelerinin pek uygun olduðu ortaya çýkacaktý. Nitekim de etmiþtir. Binaenaleyh Rasûlü Ekrem, S al I ah ü T e âlâ Aleyhî vesellem efendimizin mübarek görüþüne, emirlerine her hususta tâbi olmak mutlaka hikmet ve menfaat icabý bulunmuþtur. Bedir savaþý için Ali Ýmran süresindeki (125) inci âyeti kerimenin izahýna müracaat ediniz!.

 

 

 

7.        Ve hani Allah Teâlâ size iki taifeden birini "þüphesiz o sizindir" diye vaad etmiþti. Siz ise arzu ediyordunuz ki, kuvvet sahibi olmayan sizin olsun. Halbuki, Allah Teâlâ emirleriyle hakký izhar etmeyi ve kâfirlerin arkasýný kesmeyi irade buyuruyordu.

7.        Bu mübarek âyetler gösteriyor ki: Bedir savaþý sýrasýnda müslümanlarýn düþmanlarýndan bir taifeye galip olacaklarý Allah tarafýndan vaad buyurulmuþtu. Müslümanlarýn bir kýsmý ise düþmanýn zayýf olan bir taifesine karþý hareketi uygun görmüþlerdi. Halbuki, kuvvetli olan taifenin maðlubiyetiyle hakkýn tecellisi, Islâmiyetin yücelmesi, ilâhî maksat bulunmuþ, müslümanlar da öyle bir muvaffakiyete nail olmuþlardý. Þöyle ki: (Ve) Ey müslümanlar!. Hatýrlayýnýz!, (hani) Bedir savaþý sýrasýnda (Allah Teâlâ size iki taifeden) yani: Ebu cehlin komutasý altýndaki bin erden oluþan, savaþçý bir düþman kuvveti ile o düþmanlarýn Þam'dan dönen kýrk süvariden ibaret bir ticaret kuvvetinden (birini "þüphesiz o sizindir" diye vaad etmiþti) herhalde bunlardan birine karþý zafer kazanacaðýnýzý size müjdelemiþti. (Siz ise) Ey müslümanlar!, (arzu ediyor idiniz ki, kuvvet sahibi olmayan) yani: Kýrk süvariden ibaret bulunan ticaret kafilesi (sizin olsun) bu az kuvvete karþý çýkmayý istiyordunuz. Bunlarýn azlýðý, diðer taifenin ise çokluðu, silâhlý bir halde bulunmalarý sizi böyle bir arzuya sevketmiþti. (halbuki. Allah Teâlâ emirleriyle) bu hususa dair indirdiði âyetleriyle veya meleklere yardým etmeleri için emir buyurmuþ olmasiyle (hakký) baþarý ve zaferi (göstermeyi) tesbit ve ilân buyurmayý (ve kâfirlerin arkasýný kesmeyi) onlarý kökünden koparýp darmadaðýn etmeyi (irade buyuruyordu) bu ilâhî irade öyle âdi bir kuvvete galip gelmekten ibaret olmayýp din düþmanlarýnýn büsbütün kahrolmalarý, müslümanlarýn baþarý ve zafere nail bulunmalarý için idi.

 

 

 

 

8. Tâki: Hakký isbat ve bâtýlý iptal etsin. Ýsterse, günahkâr olanlar hoþnut olmasýnlar.


8.   Ve Cenâb-ý Hak, öyle bir yardým ve zaferin tecellisini murat buyurmuþtu. (Tâki hakký isbat) yani: Ýslâm dinini tesbit buyursun ve yüceltsin, (ve bâtýlý ibtâl etsin) küfür ve þirki daðýtsýn. Ýþte o ilâhî irade böyle yüce bir hikmete dayanmýþtý. (Ýsterse günahkâr olanlar) yani: Kâfir, müþrik bulunanlar, böyle hakký ortaya çýkarma, bâtýlý iptalden (hoþnut olmasýnlar) onlarýn bu hoþnutsuzluklarýnýn ne kýymeti var!. Onlar herhalde eliboþ ve ziyanda olacaklardýr. Ýþte düþmanýn kuvvetli taifesi üzerine yürümek, böyle hakký üstün kýlma ve dini yüceltmeye vesile olacaðý için bu ilâhî irade bu þekilde tecelli ve tahakkuk etmiþ, müslümanlar ilâhî zafere nail olmuþlardýr.

 

 

 

9.  O zaman ki. Rabbinizden imdat istiyordunuz. Þüphe yok ki, size ardý ardýna meleklerden bin ile imdat ediciyim, diye sizin için -duanýza- icabet buyurdu.

9.    Bu mübarek âyetler, Bedir savaþýnda müminlere birçok meleklerin imdada gelmiþ olduklarýný bildirmektedir. Ve bu gibi imdat kuvvetleri müminlere bir müjde ve kalblerini yatýþtýrma hikmetine dayanmýþ olduðunu, haddizatýnda fetih ve zaferin ise ancak ilâhî irade ile vücude geleceðini ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey müslümanlar!. Hatýrlayýnýz (o zamaný ki) o Bedir Savaþý zamanýný ki, siz ve Yüce Resul (Rabbinizden imdat istiyordunuz) Yarabbü. Senin din düþmanlarýna karþý bize zafer ihsan buyur diye dua ediyordunuz. Özellikle Rasûlü Ekrem Hazretleri kýbleye yönelerek iki mübarek elini kaldýrmýþ ve "Allah'ým!. Bana vaad buyurduðunu yerine getir, Allah'ým!. Bu cemaat helak olursa yeryüzünde sana ibadet edenler kalmaz.." diye niyazda bulunmuþtu. (Þüphe yok ki) o Kerem sahibi Yaratýcý ey müslümanlar!. O gün         (size ardý ardýna) arkalarýndan baþkalarý da katýlmak üzere (meleklerden bin) zat (ile imdat ediciyim, diye sizin için) duanýza (icabet buyurdu) o Yüce mabut, o gün evvelâ bin melek ile sonra iki bin melek ile, daha sonra diðer iki bin melek ile yardým göndermiþtir ki, toplamý beþ bin melektir.

"Istigase"; imdat istemek, þiddetten kurtulmak için yardým taleb etmek manasýnadýr.

 

 

 

 

10.     Ve Allah Teâlâ bunu ancak bir müjde olmak ve bununla kalpleriniz yatýþsýn diye yapmýþtýr. Ve halbuki, zafer ancak Allah tarafýndandýr. Þüphe yok ki. Allah Teâlâ güçlüdür, hikmet sahibidir.

10.     (Ve Allah Teâlâ bunu) Böyle melekler ile müslümanlara imdatta bulunmasýný (ancak) ey müslümanlar sizin zafer kazanacaðýnýza dair size (bir müjde olmak ve bununla) bu meleklerin böyle gelmeleriyle (kalbleriniz yatýþsýn diye yapmýþtýr.» tâki, öyle azlýðýnýzdan dolayý kalben endiþede bulunmayasýnýz, (ve halbuki, zafer ancak Allah tarafýndandýr) öyle sayýnýzýn artmasiyle, meleklerin size yardým etmesiyle deðildir. Zaferin mutlak olarak meydana gelmesi, tahakkuku yalnýz ilâhî irade iledir.         Bir takým sebepler vesairenin zafere vesile olmasý ise bu hususta hikmet gereði cereyan eden ilâhî sünnet gereðidir, (þüphe yok ki. Allah Teâlâ azizdir.)

güçlüdür, galiptir, asla maðlûp olmaz. Her dilediðini yapmaya fazlasýyla kadirdir ve (hâkimdir) her ne yaparsa hikmet ve fayda gereði olarak yapar. Bütün iradeleri, tedbirleri sýrf hikmettir. Binaenaleyh Bedir savaþýndaki zafer ve galibiyet de yine sadece Cenâb-ý Hak'kýn kudret ve iradesiyle vücude gelmiþtir. Artýk mü'minler için lâzýmdýr ki, her hususta Hak T e âlâya itimat ve iltica etsinler.

Bu melekler birçok zatlara göre Bedir savaþýnda fiilen savaþta bulunmuþlardýr. Bu melekler insan þeklinde temessül etmiþelr, atlar üzerinde bulunarak beyaz sarýk sarmýþlar, üzerlerinde beyaz elbise bulunmuþtur. Bu melekler, Ahzab ve Huneyn savaþlarýnda ise hazýr bulunmuþlar ise de cihada bilfiil iþtirak etmemiþlerdir. Seleften bazý zatlara göre melekler. Bedir gazvesinde de harbe iþtirak etmemiþlerdir. Bunlar yalnýz bir müjde, bir kalp yatýþtýrmaya sebep olmak için gelmiþlerdir. Maamafih bunlarýn imdade gelmiþ olmalarý, harbe iþtirak etmiþ olduklarýna dalâletten uzak deðildir. Hikmet gereði harbe iþtirak etmiþ olabilirler. Gerçek þu ki, Cenâb-ý Hak dilerse bir melek ile de bir düþman ordusunu darmadaðýn edebilir. Fakat onlarý birer insan suretinde göstermiþ, onlar da yürürlükte olan adete göre hareket ederek sahip olduklarý kuvvet ve gücü göstermemiþ olabilirler. Bu husustaki bilgi Allah katýndadýr.

 

 

 

11. Hatýrlayýnýz ki, onun tarafýndan bir eminlik olmak için sizi bir hafif uykuya daldýrmýþtý. Ve gökten üzerinize su da indiriyordu. Onunla sizi temizlesin, ve sizden þeytanýn vesvesesini gidersin ve kalblerinize bir rabýta versin ve onunla ayaklarý sabit kýlsýn -diye-.

11. Bu mübarek âyetler. Bedir savaþý sýrasýnda müslümanlara yönelen ilâhî I üt uf I arý bildirmektedir. Ve meleklerin ne gibi hizmetler ile mükellef bulunmuþ olduklarýný beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey Müslümanlar!. (Hatýrlayýnýz ki) Bedir Savaþý esnasýnda (onun) Cenab'ý Hak'kýn (tarafýndan) sizin için (bir güven olmak için) düþmanlarýnýzýn üzerinize hücum edecekleri endiþesinden, korkusundan emin bulunmanýz için o Yüce Yaratýcý (sizi bir hafif uykuya daldýrmýþtý) o sayede istirahat etmiþ, yorgunluktan kurtulmuþ, düþmanlarýnýzla cihada elveriþli bir hâle gelmiþ idiniz. (Ve) O Yüce Mâbud (gökten üzerinize su da indiriyordu) güzelce yaðmurlar da yaðdýrmýþtý tâki, (onunla sizi temizlesin) abdestsizliklerden, guslü icabeden hâllerden dolayý yýkanýp tertemiz olasýnýz (ve) tâki (sizden þeytanýn vesvesesini gidersin) þeytanýn kalblerinize düþürdüðü vesveseler gitsin. Ýhtilâm gibi hâllerden dolayý vücuduna lüzum görülen sular bulunsun, (ve kalblerinize bir rabýta versin) Cenâb-ý Hak'kýn yardýmýna, zaferine nail olacaðýnýza dair kalblerinizi takviye buyurmuþ olsun, (ve onunla) o su ile veya kalblerinizi öyle takviye etmekle (ayaklarý) Ýslâm erlerinin ayaklarýný harp meydanýnda (sabit kýlsýn -diye-) böyle ilâhi lütuf tecelli etti. Çünkü böyle bir durumda kalbler kuvvet bulur, korku ve ürpertiden kurtulur, cihat sahasýnda daha büyük bir metanet ve þecaat gösterilir, sahiplerinin zafer kazanmasýna vesile olur. "Bedir savaþýnda düþman kuvvetleri Bedirdeki su mahallini daha evvel iþgal etmiþlerdi, Ýslâm kuvvetleri ise susuz bir yerde bulunuyorlardý. Abdest almak için, gusül edebilmek için su bulamýyorlardý. Eshabý kirama þeytan vesvesede bulunmuþtu, veya içlerinde bulunmuþ olan münafýklar demiþti ki: "Siz hak üzere bulunduðunuzu iddia ediyorsunuz, ve aranýzda bir Yüce Peygamberin bulunduðunu iddia ediyorsunuz. Halbuki, suyu müþrikler elde etmiþler, siz ise abdestsiz olarak namaz kýlmaya mecbur bulunuyorsunuz. Bu gidiþle onlar size galip geleceklerdir". Ýþte bu tarzdaki kötü telkinleri defetmek için Allah Teâlâ lütfetmiþ, yaðmurlar yaðdýrmýþ, müslümanlarý susuzluktan kurtarmýþ, kalblerine metanet vermiþ ve nihayet ehli Ýslâm'ý galip kýlmýþtýr.

§ Taðþiye: Gizlemek, üzerine birþey örtmek, bir elbise giydirmek manasýnadýr.

§ Nuas: Uyuklama, uykunun bir baþlangýcý olmak üzere sinirlere ânz olan bir fütur, bir gevþekliktir.

 

 

 

12. Hani Rab'bin meleklere vahy ediyordu ki: Þüphesiz ben sizinle beraberim. Haydin imân edenlere destek olun, kâfir olanlarýn yüreklerine elbette korku düþüreceðim. Hemen boyunlarýnýn üstüne vurun ve onlarýn bütün parmaklarýna vurun..
12.    Ve Resulüm!. Hatýrla: (Hani Rab'bin) Kerem ve merhamet sahibi olan mabudun müslümanlarýn imdadýna koþacak olan (meleklere vahy ediyordu ki,) ey meleklerim!, (þüphesiz ben) Size yardým etmek, sizi zafer ve galibiyete erdirmek itibariyle (sizinle beraberim) sizi bu hususta destekleyip muvaffak kýlacaðým, (haydin) siz (imân edenleri) Hz. Muhammed'in ordusunu teþkil eden müslüman lan (tesbit) yani kalblerini takviye (edin) tâki, müþriklere karþý korkusuzca savaþa atýlsýnlar. (Kâfir olanlarýn yüreklerine) de (elbette korku düþüreceðini) artýk onlar savaþta sebat gösteremiyeceklerdir. Müslümanlar hakkýnda ne büyük ilâhî lütuf!. Artýk ey mü'minler. Ey melekler!. (Hemen) o kâfirlerin (boyunlarýnýn üstüne vurun) onlarýn kellelerini kýlýçlarýnýzla kesiverin. (ve onlarýn bütün parmaklarýna) da, ellerinin ve ayaklarýnýn bütün mafsallarýna da (vurun) onlarý hayattan mahrum býrakýnýz. Tâki, Ýslâm ordusu, zafere ulaþsýn.

§ Meleklerin de bu savaþta cihada bilfiil iþtirak etmiþ olduklarý görüþünde olan zatlara göre bu hitap, hem müslümanlara, hem de meleklere yöneliktir. Binaenaleyh melekler de bu cihada iþtirak ile memur bulunmuþlardýr.

 

 

 

13.    Bu da onlarýn Allah Teâlâ'ya ve Resulüne muhalefet ettiklerinden dolayýdýr. Ve her kim Allah Teâlâ'ya ve Resulüne muhalefet ederse þüphe yok ki. Allah Teâlâ'nýn cezasý pek þiddetlidir.

13.        Bu mübarek âyetler, kâfirlerin ne gibi sebeplerden dolayý maðlup ve kahredilmiþ olduklarýný ve onlarýn ahirette de ne þiddetli azaplara tutulacaklarýný ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: Resulüm!. (Bu da) Cenâb-ý Hak'kýn o kâfirleri öyle maðlûbiyete, felâkete düþürmesi de (onlarýn Allah Teâlâ'ya ve Resulüne) onlarýn emirlerine ve yasaklarýna karþý (muhalefet ettiklerinden) baþka bir cephe tercih eylediklerinden (dolayýdýr) Cenâb-ý Hak'tan ayrýlýp küfür tarafýna gitmiþ olduklarýndan ileri gelmiþtir. (Ve herkim Allah Teâlâ'ya ve Resûlü'ne muhalefet ederse) onlarýn tarafýna muhalif bir taraf edinirse (þüphe yok ki. Hak Teâlâ'nýn cezasý pek þiddetlidir.) Onlarýn bu dünyada mâruz kaldýklarý esaret gibi öldürülme ve aðýr ceza gibi felâketler nisbeten az birþeydir, onlar için asýl ah i ret âleminde en þiddetli azaplar vardýr.

 

 

 

14.  Ýþte gördünüz ya!. Þimdi bunu tadýnýz. Ve þüphesiz ki, kâfirler için ateþ azabý da vardýr.

14.         Ey kâfirler!. (Ýþte gördünüz ya) Size gelen bu felâketi!. (Þimdi) bu dünyada (bunu) bu felâketi (tadýnýz) bunu siz daha dünyada iken çekiniz. (Ve þüphesiz ki, kâfirler için) ahiret âleminde (ateþ azabý da vardýr.) ki, o bu dünyadaki felâketlere benzemez, o pek fazla þiddetlidir ve ebedîdir. Öyle bir azap ve ikabýn sebebi ise küfrdür, isyandýr. Artýk uyanýnýz, bu küfr ve isyandan vazgeçiniz, öyle ebedî bir azaptan kurtulmaya çalýþýnýz. Sizin için baþka bir kurtuluþ çaresi yoktur.

 

 

 

15.  Ey imân etmiþ olanlar!. Kâfir olanlara toplu bulunduklarý bir halde karþýlaþtýðýnýz zaman onlara arkalarýnýzý çevirmeyiniz.

15. Bu mübarek âyetler, ehli Islama cihat meydanlarýnda sebat edip düþmandan yüz çevirmemelerini teblið ediyor. Bir lüzum ve fâide için olmaksýzýn bulunduklarý noktalardan ayrýlanlarýn ne fena sorumluluklara mâruz kalacaklarýný ihtar buyuruyor. Þöyle ki: (Ey imân etmiþ olanlar!.) Ey Ýslâm ordusunu meydana getiren müslüman erler!, (kâfîr olanlara) muharebe esnasýnda (toplu bulunduklarý bir halde karþýlaþtýðýnýz zaman) onlarýn öyle çokluðuna bakýp da (onlara arkalarýnýzý çevirmeyiniz.) onlar çok olsalar da onlardan korkarak bozguna uðramýþ bir hâle gelmeyiniz.

Sabýr ve sebat ediniz ki, muvaffak olasýnýz.

§ Zahf; Zühuf: Yürümek, birþeye doðru azar azar hareket etmek ve düþman tarafýndan doðru çekilip giden asker manasýnadýr. Bir çocuðun sürünüp emekliyerek yürümesine de Zahf denilir. Çokluklarýndan dolayý yavaþ, yavaþ, azar azar sürünüp gider gibi görülen toplu haldeki bir kuvvete de Zühuf denilmektedir. Diðer bir yoruma göre de: (Ey Ýslâm erleri!. Siz düþmana karþý azar azar, usul usul yürüyerek onlarla karþýlaþýnca onlara arkanýzý dönmeyiniz, sebat ediniz.) buyurulmuþ oluyor.

 

 

 

16. Ve her kim o günde onlara arkasýný çevirirse, cenk için bir tarafa dönmek veya diðer bir fýrkada yer almak için müstesna, muhakkak ki. Allah T e âlâ tarafýndan bir gazap ile dönmüþ olur ve onun yurdu cehennemdir ve ne fena bir dönülecek yer.

16.    (Ve) Sizlerden (her kini o günde) o düþmanlarla karþýlaþacaðýnýz zamanda (onlara arkasýný çevirirse) bozulaak savaþtan kaçarsa pek büyük bir günah iþlemiþ olur. (cenk'için bir tarafa dönmek) müstesnadýr. Yani: Düþmana ansýzýn atýlmak için kendisini bir harp hilesi olmak üzere bozguna uðramýþ gibi göstermek hali müstesnadýr. Veya kendileriyle cenk ettiði taifeden daha mühim bir taifeye karþý vaziyet almak için yerinden ayrýlmak müstesnadýr (veya diðer bir fýrkada yer almak için) arka çevirmek yani: Ýslâm ordusundaki diðer bir cemaate katýlmak için yerinden ayrýlmak (müstesna) bunlar savaþýn gerektirdiði þeylerdendir.

Bunlardan dolayý sorumluluk gelmez. Fakat böyle meþru bir sebep olmayýnca (muhakkak ki,) o düþmanlara karþý yüz çevirenler (Allah Teâlâ tarafýndan bir gazap ile) geri (dönmüþ) yüz çevirmiþ (olur) ilâhî azabý hak etmiþ bulunur, (ve onun yurdu) ahirette (cehennemdir.) dünyadaki Ýslâm yurdunu meþru bir sebebe dayanmaksýzýn savunmadan kaçýndýðý için onun ahirette ki yurdu cehennem olacaktýr. (Ve) o cehennem (ne fena bir dönülecek yer!.) Artýk hangi bir mümin, böyle bir âkibete mâruz kalmasýný ister?. Binaenaleyh müslümanlar için cihat sahasýnda sabr ve sebattan ayrýlmamak icabeder. Baþarý Allah'tandýr.

 

 

 

17.     Sonra onlarý siz öldürmediniz ve lâkin Allah Teâlâ öldürdü. Ve attýðýn vakit sen atmadýn, fakat Allah Teâlâ attý. Hem de müminleri Allah tarafýndan güzel bir imtihan ile imtihan etmek için. Þüphe yok ki. Allah Teâlâ, hakkýyla iþiticidir, tam manâsýyla bilicidir.

17. Bu mübarek âyetler, bütün baþarýlarýn, bütün sýkýntýlarýn birer hikmete dayanmýþ olarak ilâhî takdir ile vücude geldiðini bildirmektedir. Ve istenilen fetihlerin vücude gelmiþ olduðunu beyan ile ehli küfrü düþmanca hareketlerine son vermeðe davet etmektedir. Aksi takdirde çokça bulunmalarýnýn kendilerine fayda veremeyeceðini ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey Ýslâm mücahitleri!. (Sonra) Bedir Savaþýnda (onlarý) o düþman fertlerini (siz öldürmediniz) onlara siz kendi kuvvetinize kudretinizle galip gelmiþ olmadýnýz (ve lâkin Allah Teâlâ oldu) sizlere zafer vererek o düþmanlarý yenilgiye uðratan gerçekte Cenab'ý Hak olmuþtur. (Ve) Resulüm!. O düþmanlarýn üzerine bur avuç topraðý (attýðýn vakit sen almadýn) o topraðý düþmanlarýn yüzlerine haddizatýnda sen isabet ettirmiþ olmadýn (fakat Allah Teâlâ attý) o isabeti öyle harikulade bir þekilde Cenâb-ý Hak meydana getirdi, düþmanlarýn yenilgisine sebep kýldý, (hem de) Bu hârikanýn vücude gelmesi, (müminleri ilâhi katýndan güzel bir imtihan ile imtihan etmek için) idi. Yani onlara þükür vesilesi olmak için böyle büyük bir nimet, bir baþarý ve zafer ihsan buyurmuþtu. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ) sizin iddialarýnýzý, yardým talebinde bulunmanýzý (hakkiyle iþiticidir.) ve sizin hareketlerinizi, niyetlerinizi, dualarýnýzýn kabulüne sebep olan kalbî hallerinizi (tam manâsýyla bilicidir.) artýk bütün bu muvaffakiyetleri o Yüce Yaratýcýdan bilmeli ve daima ona þülerde, hamd ü senada bulunmalýdýr.

§ Rivayete göre Bedir savaþýndaki baþarýdan sonra müslümanlardan bir kýsmý ihtilâfta bulunmuþ meselâ; birisi: "Filân þahsý ben öldürdüm" demiþ, diðer birisi de: "hayýr onu ben öldürdüm" diye iddiada bulunmuþ, bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuþ, bütün bu baþarýlarýn sadece Allah'ýn kudreti ile meydana geldiði kendilerine   tenbih olunmuþtur. Bir de Rasülü Ekrem, Kureyþ ordusunun geldiðini görünce: Yarabbü. Bana vaad buyurduðun zaferi nasip buyur, diye duaya baþlamýþ, bunun üzerine Cibrili Emin gelmiþ, "bir avuç toprak al, düþmanlarýn üzerine at" demi;, Yüce Peygamber Hz. Ali'ye hitaben: "Derenin ufacýk taslarýndan bana bir avuç ver diye emretmiþ, bunu alýnca: "Þahetil vücûh = Yüzleri berbat olsun" diyerek düþmana karþý atmýþ, bu bütün müþriklerin gözlerine isabet ederek derhal yenilgilerine sebep olmuþtur. Ýþte böyle bir harika da yalnýz Cenâb-ý Hak'kýn kudretiyle, takdiriyle mey dana gelmiþtir. Yoksa tabii kanuna göre böyle bir i s ab et, böyle bir yenilgi nasýi düþünülebilir. Binenaleyh biz bütün muvaffakiyetlerimizi Cenâb-ý Hak'tan bilmeliyiz.

 

 

 

 

18. Bu böyledir, ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ kâfirlerin hilesini iptal edicidir.

18.   (Bu böyledir) Bütün muvaffakiyetleriniz Allah'ýn kudreti iledir, sizi imtihandaki hikmet, bu savaþtaki galibiyet, mü'minleri yüceltmek, kâfirleri de kahretmek ve zayýf düþürmek içindir, (ve þüphe yok ki, kâfirlerin hilesini ibtâl edicidir.) onlarý kötü maksatlarýndan dolayý böyle maðlubiyetlere, yenilgilere daima uðratacaktýr. Elverir ki, mü s I uman I ar, kendi vazifelerini bilsinler ve her hususta muvaffakiyet! Cenâb-ý Hak'tan niyaz etsinler.

 

 

 

19.  Eðer -ey kâfirler- fetih istiyorsanýz iþte size fetih gelmiþtir. Ve eðer vazgeçerseniz artýk o sizin için hayýrlýdýr. Ve eðer dönerseniz biz de döneriz. Ve elbette cemaatiniz çok olsa da size birþey ile fayda verir olamayacaktýr. Ve muhakkak ki. Allah Teâlâ müminler ile beraberdir.

19.    Ey m üs l umanlara karþý cephe alan kâfirler!. (Eðer) siz (fetih istiyorsanýz) Kabe'nin perdelerine sarýlarak: "Yarabbü, Ýki ordudan hangisi daha yüksek, daha hidayet üzere, daha deðerli ise ona zafer ver" diye dua ediyor idiniz, (iþte size fetih geldi) Allah Teâlâ daha üstün ve daha deðerli olan müslümanlar grubuna zafer verdi, onlarý galip kýldý. Artýk uyanýnýz!, (ve eðer siz vazgeçerseniz) Rasûlü Ekrem'e olan düþmanlýða, müslümanlara karþý savaþ cür'etine son verirseniz (artýk o) son vermek (sizin için hayýrlýdýr.) o sayede esaretten, öldürülmekten kur tulmuþ, selâmete ermiþ olursunuz, (ve eðer) savaþa (dönerseniz bîz de done" riz.) þu gördüðünüz fetih ve zaferi Resulümüze tekrar tekrar ihsan ederiz. Nitekim de ihsan buyurmuþ, Rasülü Ekrem'i bütün cihat sahalarýnda mansur ve muzaffer kýlmýþtýr. (Ve) Ey Düþmanlar!. (Elbette cemaatiniz çok olsa da) sizi zafere kavuþtu ram ayacaktýr. Ve (size birþey ile fâide verir olamayacaktýr.) sizi müdâfâya, yenilgiden kurtarmaya kadir bulunamayacaktýr. (Ve muhakkak ki. Allah Teâlâ) zafer ve yardým hususunda (müminler ile beraberdir.) onlarý fetih ve zafere nail buyuracaktýr.

 

 

 

 

20.  Ey imân etmiþ olanlar!. Allah Teâlâ'ya ve peygamberine itaat ediniz. Ve siz iþitir olduðunuz halde ondan yüz çevirmeyiniz.

20.        Bu mübarek âyetler, Allah Teâlâya ve Resulüne itaatin lüzumunu bildirmektedir. Dinî emirleri, yasaklarý iþitip bildikleri halde onlara riayet etmeyenlerin ise saðlam duygulardan mahrum, en kötü hayvanlardan sayýlmýþ kimseler olduklarýný ve onlarýn bile bile haktan yüz çevirdiklerini kýnama makamýnda olarak beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey imân etmiþ olanlar!.) ey Ýslâmîyet nimetine nail bulunanlar!. (Allah Teâlâ'ya ve reshulüne) her emir ve yasak buyurmuþ olduklarý hususlarda, bu cümleden olarak cihada iþtirak hususunda (itaat ediniz) aykýrý bir harekette bulunmayýnýz. (Ve siz) Kur'an-ý Kerim'in beyanlarýna, dinî nasihatlarý (iþitir olduðunuz halde ondan) Rasülü Ekrem'den, onun dinî tebligatýna uymaktan (yüz çevirmeyiniz) üzerinize düþen dinî vazifeleri yerine getirmekten kaçýnmayýnýz. Böyle bir hareket, insanlýða, kulluk þanýna yakýþmaz. Binaenaleyh cihat hususunda da Rasülullah'a muhalefet ederek ondan ayrýlmayýnýz.

 

 

 

Ynt: Enfal Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 22:20:23



21. Ve öyle kimseler gibi olmayýnýz ki, onlar iþittik derler ve halbuki onlar iþitmezler.

21. (Ve) Ey Müslümanlar!. Siz (öyle kimseler gibî olmayýnýz ki) öyle kâfirler ve münafýklar gibi emir ve yasaða muhalefette bulunmayýnýz ki, (onlar iþittik derler,) sadece       böyle bir iddiada bulunurlar (ve halbuki onlar iþitmezler) onlar iþittiklerine riayette bulunmazlar, ona karþý iþitmemiþ gibi bir vaziyet alýrlar. Artýk onlarýn o  iþitmeleriyle iþitmemeleri e;it bulunmuþ olmaz mý?.

 

 

 

22. Þüphesiz ki. Allah Teâlâ katýnda canlýlarýn en kötüsü, saðýrlar ve dilsizlerdir ki, akýl erdiremezler.

22.     (Þüphesiz ki Allah Teâlâ'nýn katýnda) Onun hüküm ve kazasý hususunda (hayvanlarýn en kötüsü) yeryüzünde dolaþan hayvanlarýn en þerlisi, en zararlýsý (o saðýrlar ve dilsizlerdir ki) onlar hakký iþitmezler ve hakka dair bir söz söylemezler. Hakký iþitip söyleyecek bir kabiliyetten mahrum bulunurlar. Ve onlar (akýl) da (erdiremezler) onlarýn kusurlarý, kötü halleri bu derece fenadýr. Bazý saðýrlar ve dilsizler vardýr ki, bazý þeyleri bilir, aklen anlarlar. O inkarcý insanlar ise böyle bir aklî kabiliyete bile      sahip deðildi re I r. Bu yaratýlýþ kabiliyetini onlar zâyetmiþlerdir.

 

 

 

23. Ve eðer Allah Teâlâ onlarda bir hayýr bilse idi elbette onlara iþittirirdi. Ve eðer iþittirecek olsaydý elbette onlar yine dönerlerdi. Ve onlar kaçýnan kimselerdir.

23.    (Ve eðer Allah Teâlâ onlarda) O inkarcýlarda kabiliyetleri itibariyle (bir hayýr bilseydi) Onlarýn kendi kuvvetlerini hakký araþtýrmaya sarf edeceklerini, hidayete tâbi olacaklarýný Cenâb-ý Hak, ezelî ilmiyle bilmiþ olsa idi (elbette onlarý iþittirirdi.) onlarý hakký kabul ve hakikati tefekkür edip düþünecek bir iþitme kabiliyetine nail buyururdu. (Ve) halbuki onlarda öyle bir kabiliyet kalmamýþtýr, (eðer) onlarý (iþittîrecek olsa idi) onlara, diyelim, anlama ve düþünme çerçevesinde iþitme duygusu verse idi (elbette onlar yine dönerlerdi.) iþittikleri hakikatlerden yine yüz çevirirlerdi. O iþitecekleri haklardan yine istifade etmezlerdi. Veyahut hakký kabulden sonra yine inkâr ederek dinden dönerlerdi. Sanki hiç iþitmemiþ gibi olurlardý. (Ve onlar) hakký kabulden (kaçýnan kimselerdir.) iþittikleri þeyleri kalpleriyle inkâr ederler. Onlar inatçýdýrlar, böyle birkaçýnmak onlarýn adetleridir.

§ Bir rivayete göre Kureyþ müþrikleri Rasülü Ekreme demiþlerdi ki: Bizim ceddimiz olan Kusay, mübarek bir þeyh idi, onu dirilt, eðer o sana þahitlik ederse biz de sana imân ederiz. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuþtur. Buyurulmuþ oluyor ki: Eðer Kusay hayat bularak Hz. Peygamber'in risaletini tasdik etse bu inkarcýlar da bunu iþitseler, yine imân etmezler, bu diriltme olayýný bir gösteriþ sanarak yine küfürlerinde devam ederler.

"Süre yerde bitmemiþ asla benefþe, lâle, gül"

"Kabiliyet konmamýþ aslýnda baran neylesin"

 

 

 

24.         Ey müminler!. Sizi kendinize hayat verecek þeylere davet ettiði vakit Allah için ve Peygamber için icabet edin ve biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ kiþi ile kalbi arasýna girer ve þüphe yok ki, onun huzurunda toplanacaksýnýz.

24. Bu mübarek âyetler, Cenâb-ý Hak ile Yüce Resulü tarafýndan olan tekliflerin birer hayat unsuru olduðunu ve onlara icabet etmenin lüzumunu bildirmektedir. Ve bütün insanlar Hak Teâlâ'nýn tasarmfu altýnda bulunduklarýndan ve onun manevî huzuruna sevkolunacaklarýndan ona söve hareketlerini tanzim etmelerini ve bütün cemiyet hayatýna zarar verecek olan gayrý meþru hareketlerden kaçýnýlmasýný ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey müminler!.) Ey imân nimetine nail bulunmuþ olan kullar!, (sizî) Allah Teâlâ'nýn muhterem Resulü (kendinize) maddî ve manevî (hayat verecek þeylere) meselâ: Millî hayatý koruyacak olan cihada, veya ebedî hayatýn vesilesi olan dinî ilimleri tahsile veya sahibini ebedî hayata, kavuþturacak olan güzel inançlara veya içki gibi, fuhþiyat gibi terkedilmeleri cemiyetin hayatî temizliðini temine sebep olan þeyleri terketmeðe (davet ettiði vakit) hemen (Allah için ve Peygamber için) güzelbir itaat göstererek o davete (icabet edin) öyle mükellef olduðunuz    þeyleri bir kalp rahatlýðý ile ifaya çalýþýnýz. (Ve) Ey müminler!. (Biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ) yaratmýþ olduðu herhangi bir (kiþi ile kalbi arasýna girer.) yani: Hak Teâlâ Hazretleri kullarýna Ýlim ve tasarruf bakýmýndan kendilerinden daha yakýndýr, kullarýnýn bütün düþüncelerini bilmektedir, kullarýný kalbî ilhamlarýný istediði gibi deðiþtirebilir. Ve dilerse bir kulu ile onun kalbi arasýna bir engel býrakýr, artýk mümin ise, kâfir, kâfir ise mümin olamaz. Binaenaleyh her hususta ve bu cümleden    olarak imanda sebata muvaffakiyet hususunda Cenâb-ý Hak'ka daima-sýðýnmalýdýr, Allah'ýn korumasýna sýðýnýlmalýdýr. Nitekim Rasülü Ekrem Efendimiz bile cok kere     = Ey kalpleri evirip çeviren Rab'bim!. Benim kalbimi senin dinin üzerine sabit kýl, diye dua ederdi. Ve ey müslümanlar!. (þüphe yok, ona) o Yüce Yaratýcý huzurunda (toplanacaksýnýzdýr.) baþkasýna deðil. O hikmet sahibi mabut da amellerinizin mahiyetlerine, mertebelerine göre size mükâfat ve ceza verecektir. Artýk gaflette bulunmayýnýz, sonunuzu göz önüne alýnýz, ona göre hayatýnýzý tanzime çalýþýnýz, ibadet ve itaatten geri durmayýnýz.

 

 

 

25. Ve bir fitneden sakýnýnýz ki, sizden yalnýz zulm edenlere dokunmakla kalmaz, ve biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ'nýn cezasý pek þiddetlidir.


25.  (Ve) Ey müslümanlar!. Öyle (bir fitneden) gayrý meþru bir harketten, felâkete sebep olacak bir hadisenin meydana gelmesinden (sakýnýnýz ki) onun kötülüðü, felâketi; maddî ve manevî zararlarý (sizden yalnýz zulmedenlere dokunmakla kalmaz) bilâkis zulmetmemiþ, o hadiseyi fiilen yapmamýþ olanlarý da kapsar. Meselâ: Bir cemiyet arasýnda bir takým gayrý meþru þeyler yapýlýp dururken bunlarý yapanlarýn engellenmesine çalýþýlmamasý, umumî bir sorumluluða, bir kötülüðe sebep olabilir. Ayný þekilde: Gerektiðinde cihat hususunda bir taifenin tembelik göstermesi, o taifenin mensup olduðu bütün bir cemiyet hakkýnda maðlûbiyet!, zarar ve ziyaný doðurabilir. Artýk bu gibi kötü neticeleri doðuracak þeylere meydan vermemelidir. (Ve) Ey müminler!. Kesin olarak (biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ'nýn cezasý) ona muhalefet edenler hakkýnda (pek þiddetlidir) onun hükümlerine riayet etmeyenlerin sonlan pek kötüdür. Nitekim bu gibi ilâhî emirlere riayet edilmediðinden dolayý Ýslâm tarihinde pek acýklý hâdiseler vücude gelmiþtir, müslümanlar arasýndaki mücadeller ne kadar korkunç, genel musibetlere sebebiyet vermiþtir. Binaenaleyh öyle þiddetli bir azabý hak etmemek için Allah'ýn hükümlerine riayete devam etmelidir. Toplumun zarar ve ziyanýna sebebiyet verecek þeylerin vücude gelmemesine elden geldiði kadar çalýþmalýdýr, þahsî ve genel selâmet ve menfaat bunu gerektirmektedir.

 

 

 

26.       Ve hatýrlayýnýz ki, bir zaman siz yeryüzünde azlýk idiniz, zayýf sayýlan kimseler idiniz. Ýnsanlarýn sizi çarpýp kapmasýndan korkardýnýz. Sonra -Allah Teâlâ- sizi yerleþtirdi ve sizi yardýmýyla destekledi ve sizi temiz þeylerden rýzýklandýrdý, tâki, þükredesiniz.

26. Bu mübarek âyetler, Cenab'ý Hak'kýn baþlangýçta zayýf olan Ýslâm toplumunu daha sonra kuvvet ve güce kavuþturmuþ olduðunu beyan ile onlarý þükre, itaate davet etmektedir ve dinî hükümlere muhalefeti ve hiyâneti yasaklamaktadýr. Ve bir imtihan, bir denemeden ibaret olan dünya servetine, evlât gayretine kapýlarak bir takým muhterisçe hallerde bulunulmamasýný ihtar buyurmaktardýr. Þöyle ki: (Ve) Ey muhacirler topluluðu!. (Hatýrlayýnýz ki) Siz (bir zaman yeryüzünde) Mekke'i Mükerreme sahasýnda (azlýk idiniz) sayýnýz noksan idi ve siz (zayýf sayýlan kimseler idiniz) sizde bir kuvvet, bir güç görülemiyordu (insanlarýn sizi çarpýp kapmasýndan korkardýnýz) Kureyþ müþriklerini ve diðer Arap kâfirlerinin sizi sür'atle mahvedip cezalandýrmalarýndan endiþe içinde yaþardýnýz. Nitekim bütün Arap kavmi de Fars ve Rum kâfirlerinin elleri altýnda zelilce bir vaziyette bulunmuþlardý. (Sonra) Allah Teâlâ (sizi) Ey müslüman muhacirler!. Medine'i Münevvere'de (yerleþtirdi) düþmanlarýnýzdan emin olacaðýnýz bir barýnaða sizi kavuþturdu, (ve sizi yardýmýyla destekledi.) Ensar-ý kiramýn yardýmýyla veya meleklerin imdadiyle sizi düþmanlarýnýz olan kâfirler üzerine galip kýldý, (ve sizi temiz þeylerden) Ganimet mallarýndan (rýzýklandýrdý) bu ganimet mallarýný size helâl kýldý, halbuki, sizden evvelki     milletlere helâl deðildi, (tâki) Nail olduðunuz bu muazzam nimetlerden, muvaffakiyetlerden dolayý Cenab'ý Hak'ka (þükredesiniz) kulluk vazifenizi bilip Allah Teâlâ'nýn rýzasýna aykýrý hareketlerden kaçmasýnýz.

 

 

 

27. Ey imân edenler!. Allah Teâlâ'ya ve Peygambere hiyanet etmeyiniz ve emanetlerinize hiyanette bulunmayýnýz. Halbuki, siz bilirsiniz.


27.    (Ey imân edenler!.) Ey Rasülü Ekreme tâbi olanlar!. (Allah Teâlâ'ya ve Peygambere hiyanet etmeyiniz) farzlara, sünnetlere aykýrý hareketlerde bulunmayýnýz. Açýktan kabul ettiðiniz Ýslâmiyet'e aykýrý þeyleri kalben gizleyip durmayýn, müslümanlarýn aleyhinde, dinsizlerin lehinde olacak hareketlere cür'et etmeyin, meselâ: Ýslâm hükümetinin sýrlarýný düþmanlara ihbarda bulunmak kötülüðünü iþlemeyin (ve emanetlerinize hiyanette bulunmayýnýz) kendi aranýzdaki emanetlere de, sözleþmelere de riayet etmez bir hâle düþmeyiniz veya üzerinize düþen dinî ve dünyevî vazifelerde istikametten ayrýlmayýnýz. (Halbuki, siz bilirsiniz.) Hiyanet etmekte olduðunuza vâkýf bulunuyorsunuz. O halde öyle bile bile hiyanete nasýl cür'et edebilirsiniz?. Veyahut siz hiyanet ile istikametin, güzellik ile çirkinliðin arasýný ayýrd edecek bir bilgiye sahip bulunmaktasýnýz. O halde nasýl olur da hiyanet gibi bir aþaðýlýðý iþleyebilirsiniz?.

§ Bu âyeti kerimenin nüzul sebebi hakkýnda birçok rivayet vardýr. Bu cümleden olarak: Deniliyor ki, bu âyeti kerime "Hatip Ibni Ebi Belten" hakkýnda nazil olmuþtur. Rasülü Ekrem, Mekke üzerine yürüyeceði zaman Hatýb Mekke'lilere gizlice bir mektup yazarak Yüce Peygamberin bu hareketini haber vermiþti. Ýþte bu müslümanlýk aleyhinde bir hiyanet idi. Bu gibi hiyanetlerden müslümanlar men edilmiþlerdir.

Ibni Abbas Hazretlerinden rivayet edildiðine göre de bu âyeti kerime, eshabdan Rifae veya Mervan ismindeki "Ebu Lübâbe" hakkýnda nazil olmuþtur. Þöyle ki: Rasülü Ekrem Hazretleri Yahudi'lerden "Beni Kureyza" kabilesini muhasara altýna almýþtý. Onlar Þam'da "Enha" denilen yere çýkýp gitmek üzere uzlaþma yapmak istemiþlerdi. Rasülü Ekrem buna müsaade etmedi, bu hususta eshab-ý kiramdan "Sad Ibni Muaz'ý" hakem tâyin etti. Beni Kureyza kabilesi, eshabtan "Ebu Lübabe"nin kendilerine gönderilmesini istirham ettiler, bu zat kendilerine gönderildi. Beni Kureyza dediler ki; "Ya Eba Lübâbe" nasýl görürsün? Saad Ibni Maaz'ýn hükmüne muvafakat edelim mi? Ebu Lübâbe ise: Eli ile boðazýna iþaret ediverdi. Demek istemiþ idi ki: Eðer S ad'in hükmüne razý olursanýz, onun hükmü sizi öldürmekten baþka olmayacaktýr.

Ebu Lübabe'nin malý ve aile efradý Benî Kureyza arasýnda bulunduðu için onlarýn hakkýnda böyle bir iyilik ister iþarette bulunmuþtu. Fakat muhterem zat, deral hata ettiðini, Ýslâmiyet'e hiyanette bulunduðunu anlayarak nadim ve piþman oldu, kendisini yedi gün kadar mescidin bir direðine baðladý, yiyip içmeyi terketti, tövbesinin kabulünü bekledi. Nihayet tövbesinin kabul edildiðini Rasülü Ekrem Hazretleri kendisine müjdledi. Bu zat da tövbesinin hakkiyle tamam olmasý için içinde bu günaha düþmüþ olduðu bu kavmin yurdunu terkedeceðini ve malýný harcamda bulunacaðýný söylemiþ, Rasülü Ekrem Efendimiz de malýn üçte birini sadaka olarak vermesi yeterlidir, diye buyurmuþtu. Ýþte bu zat hakkýnda mal ve evlât temayülü, böyle bir sýkýntýya sebep olmuþtu.

 

 

 

28. Ve biliniz ki, muhakkak mallarýnýz ve çocuklarýnýz bir imtihandýr. Ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ'nýn katýnda pek büyük bir mükâfat vardýr.

28. (Ve) Ey müslümanlar!, (biliniz ki, muhakkak mallarýnýz ve çocuklarýnýz bir imtihandýr.) bir ibtilâdýr. Bunlarýn yüzünden günaha düþüp cezaya çarpýlmak düþünülebilir. Artýk bunlarýn muhabbetleri sizi hiyanete, Allah rýzasýna muhalefete sevk etmemelidir. Aksi takdirde büyük zararlara düþmüþ olursunuz. (Ve þüphe yok ki,) Allah'ýn rýzasýný kazanmak için hiyanetlerden kaçýnan müminlere (Allah Teâlâ'nýn katýnda) manevî huzurunda, ahiret âleminde (pek büyük bir mükâfat vardýr) Artýk Yüce Allah'ýn hükümlerine riayet etmelidir, mal ve evlât ve aile muhabbeti insaný Allah'ýn rýzasýna aykýrý, hiyâneti gerektiren hareketlere sevk etmemelidir. Aksi takdirde mal ve servet, evlât ve aile insan için bir fitneden, bir imtihandan baþka birþey olmuþ olamaz.

 

 

 

 

29. Ey imân edenler!. Eðer Allah Teâlâ'dan korkardanýz sizin için bir furkan kýlar ve sizin günahlarýnýzý örter ve sizin için maðfiret buyurur. Ve Allah Teâlâ pek büyük bir lütuf sahibidir.

29.      Bu mübarek âyetler, takva sahibi olan müminlerin maðfirete, ilâhî lütuflara nail olacaklarýný müjdelemektedir. Rasülü Ekrem'e karþý düþmanca hareket edenlerin de eliboþ ve ziyanda olacaklarýný bildirmektedir. Þöyle ki: (Ey imân edenler!.) Ey Cenâb-ý Hak'ki tasdik etme ve birliðine inanma, peygamberine tâbi olma þerefine nail olanlar!. (Eðer Allah Teâlâ'dan korkarsanýz) bütün yapacaðýnýz ve yapmayacaðýnýz þeyler hususunda takva sahibi olarak harekette bulunursanýz, bu sebeble o Yüce Yaratýcý (sizin için bir furkan kýlar) yani: Kalplerinizde hak ile bâtýlýn arasýný ayýrdetmeðe vesile olacak bir hidayet meydana getirir veyahut size hakký yerine getiren battal edenin arasýný ayýracak, müminleri yüceltecek, kâfirleri de zelil edecek bir zafer ihsan buyurur. (Ve) O Yüce Mâbud, siz öyle takva üzere bulundukça (sizin günahlarýnýzý örter) setreder, teþhir buyurmaz, (ve sizin için maðfiret buyurur.) Günahlarýnýzý af ve mahv eyler. (Ve) Þüphe yok ki, (Allah Teâlâ pek büyük bir lütuf sahibidir.) Takva sahipleri hakkýndaki bu ilâhî vada onun lütuf ve ihsaný cümlesindendir. Yoksa sadece takva, sahibinin böyle bir lütufa kavuþmayý icabetmez. Zaten tekvada bulunmak, Allah Teâlâ'dan kormak bir kulluk vazifesidir. Bunun karþýlýðýnda öyle bir af ve maðfiret tecellisi bir ilâhî lütuftan baþkasý deðildir.

 

 

 

30. Ve hani bir zamanda o kâfirler, seni tutup baðlamalarý veya seni öldürmeleri veya seni çýkarmalarý için sana tuzak kuruyorlardý. Ve onlar tuzak kurmaktalar. Allah Teâlâ da tuzak kuranlarýn hayýrlýsýdýr.

30. (Ve) Resulüm!. Þunu da hatýrla ki, (hani bir zaman da) Mekke'i Mükerreme'de mukim bulunduðun vakit (o kâfirler senî tutup baðlamalarý) kayýt ve hapis altýna almalarý için (veya seni) kýlýçlariyle (öldürmeleri) için (veya seni) Mekke'den (çýkarmalarý için sana hud'ade>) tuzak kurma ve hilede (bulunuyorlardý.) Ýþte o zamaný bir düþün, Cenâb-ý Hak sana o zaman ne kadar lütuf ve keremde bulundu. (Ve onlar) sana (mekirde) hilede, su'ikasitte (bulunurlar) daima sana karþý dþümanca bir vaziyet almak isterler. Fakat onlarýn bu hareketleri sana bir zarar veremez. Çünki (Allah Teâlâ da) onlara (tuzak kurar) onlarýn tuzaklarýný, hilelerini kendi üzerlerine çevirir. Evet... Allah Teâlâ Resulüne düþmanlarýnýn kötü maksadýný vahiy yoluyla haber verir, Mekke'den çýkýp Medine'ye gitmesini emreder, Bedir savaþýnda müslümanlarý düþmanlarýnýn gözüne pek çok göstererek o düþmanlarý maðlûp býrakýr. Ýþte bunlar, o kâfirlerin tuzak ve hilelerinin cezasýdýr. (Ve Allah Teâlâ) þüphe yok ki (tuzak kuranlarýn hayýrlýsýdýr) herkesin tuzaðýný, hilesini ziyadesiyle bilicidir, onlarýn bu fena hareketlerini sonuçsuz býrakmaya tam manâsýyla kaadirdir. Ýþte hayra, hikmete dayanan þeyler, ancak Cenab'ý Hak'kýn bu þekilde tecelli eden ilâhî fiilleridir.

§ Bu âyeti kerimenin nüzul sebebi, tefsirlerde þöylece beyan olunmaktadýr: Ensar denilen Medine'i Münevvere ahalisi Islâmiyeti kabul edince Mekke'i Mükerreme'deki Kureyþ müþrikleri telâþa düþtüler, Ebül Bühteri Hiþam Ibni Amr, Ebu Cehil, Tuayme Bini Adiy gibi reisleri Darun Nedve'de toplandýlar, Rasülü Ekrem hakkýnda ne yolda muamele yapacaklarýna dair istiþareye baþladýlar. Ýblis de Necit ahalisinden ihtiyar bir þahýs imiþ gibibir þekle girerek o topluluða katýlmýþtý. Ebül Buhter! demiþti ki: Benim görüþüm þöyledir: "Muhammedi -Aleyhisselâm- bir hanede hapsetmeli, penceresinden yiyip içeceðini vermeli; orada ölünceye kadar beklemeliyiz. Necidli ihtiyar, derhal itiraza baþladý: Eðer siz onu öyle bir hanede hapsederseniz elbette onun kavmi gelir, sizinle savaþta bulunur, onu ellerinizden kurtarýrlar. Bu sözü tasdik ettiler. Hiþam'da demiþti ki: Benim görüþüme göre onu bir deveye bindirip kendi aranýzdan çýkarýnýz, artýk onun yapacaðý size zarar vermez, siz de istirahat etmiþ olursunuz. Necidli ihtiyar yine itiraz etti, bu ne kötü görüþ!. O kimse ki, sizin beyinsizlerinizi- bozdu, böyle dýþarý çýkarýlýnca da sizden baþkalarýný bozar, onun konuþmasýndaki tatlýlýðý, limanýndaki güzelliði, kalpleri büyüleyen sözlerini görmüyor musunuz?. Vallahi onu öyle serbest býrakýrsanýz, gider birçok kimseleri kedisine tâbi kýlar, sonra gelir sizi yurdunuzdan çýkarýr atar. Evet... Doðru söylüyorsun diye o lânetli iblisi tasdik ettiler. Sonra lânetli Ebu Cehil dedi ki, benim görþüüm þudur: Kureyþ'in       her kabilesinden birer genç alýrsýnýz, ellerine birer keskin kýlýnç verirsiniz, hepsi birden hücum edip Muhammedi -Aleyhisselâm- öldürürler, onun kaný kabilleer arasýna daðýlýmý olur. Artýk Hasim oðullarý, Kureyþ ile savaþa kaadir olamaz. Diyet isterlerse onu verir rahat ederiz. Melun Necidli ihtiyar, Ebu Cehlin bu görþünü doðru gördü, iste bu gencin == Ebu Cehlin reyi en muvafýktýr, demiþti. Darun Nedve'de toplanmýþ olanlar buna karar verdiler. Böyle üç görü; þeklinde bir tuzak ve hilede bulunmak istemiþlerdi. Ýþte Cenâb-ý Hak bunlarýn bu tuzaðýný ibtâl buyurdu. Bu hadiseyi Cibrili Emin gelip Rasülullah'a haber verdi, Medine'den çýkýp Mekke'ye hicret buyurmasýný teblið etti. Rasülü Ekrem de bir gece yataðýna Hz. Ali'yi yatýrarak Hz. Ebu Bekir ile beraber Mekke'den çýktýlar. Kureyþ'in takibatýndan kurtulmak için bir aralýk "Sevr" daðýndaki bir maðaraya girdiler. Bir harika olmak üzere maðaranýn her tarafýný örümcekler sardý, oraya kadar gelen Kureyþ'liler, maðar içinde kimse olmayacaðýna inanarak oradan ayrýldýlar. Rasülü Ekrem de sonra tam bir emniyet içinde Medine'i Münevvere'ye kavuþtu. Ýste Cenâb-ý Hak, o din düþmanlarýnýn görüþlerini, hilelerini böyle tesirsiz býrakmýþ, Yüce Resulünü nice baþarýlara kavuþturmuþtur.

 

 

 

31. Ve onlara âyetlerimiz okunduðu zaman dediler ki: Artýk iþittik, eðer dileyecek olsak elbette bunun benzerini biz de söyleyebiliriz. Bu evvelkilerin efsanelerinden baþka birþey deðildir.

31.    Bu mübarek âyetler, bir takým inkarcýlarýn Kur'an-ý Kerim'in benzerini yapabilecekleri hakkýndaki cahilce iddialarýný ve Kur'an-ý Kerim'in ilâhî bir kitap olduðu takdirde mühim felâketlere uðramaya razý olduklarýný bildirmektedir. Bununla beraber aralarýnda Rasülü Ekrem bulundukça veya kendileri tövbe ve istiðfar ettikçe azaba uðramayacaklarýný da beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve onlara) Rasülullah'ýn aleyhinde bulunan inkarcýlara (ayetlerimiz okunduðu) Kur'an'ý Kerim tilâvet edildiði (zaman dediler ki: Artýk iþittik) biliyoruz, bize karþý tilavete hacet yok (eðer dileyecek olsak elbette bunun benzerini biz de söyleyebiliriz) biz de bu âyetler gibi edebî sözler tanzim edebiliriz. (Bu) Kur'an kitabý (evvelkilerin) geçmiþ kavimlerin tarihi hayatlarýna dair (efsanelerinden) yazýlmýþ kýssalarýdan (baþka birþey deðildir.) Bu cahiller, böyle kuru bir iddiada bulunmuþlardý. Yirmi seneden beri Kur'an'ý Kerim'in bir süresinin olsun benzerini meydana getirmeleri kendilerine teklif edildiði halde bunu meydana getirmeðe asla kaadir olamamýþlardý. Þimdi, sýrf bir inat ve kibir etkisiyle böyle bir lâfta bulunmuþlardý.

§ Esatir; usturanýn çoðuludur. Yalan, batýl söz demektir. Kitaplarda tetkik ve tanzim Edirneksizin yazýlan, eski milletlere ait bulunan kýssalardan, hikâyelerden ibarettir.

Kur'an'ý Kerim hakkýnda böyle cahilce iddialarda bulunanlar, Darun Nedvede toplanmýþ olan kâfirler idi. Veyahut onlarýn reisi, hâkimi makamýnda bulunan Nadr ibnil Hars idi. Bu lânetli ticaret için Hiyre'ye ve diðer Rum ve Fars ülkelerine gitmiþ, o eski kavimlerin tarihine ait kitaplarý okumuþ,bir takým asýlsýz kýssalara, efsanelere vâkýf olmuþtu. Bunlarý Mekke'i Mükerreme ahalisine anlatýr dururdu. Ýþte Kur'an'ý Kerim'in haber verdiði hakikî kýssalarý da o kabilden telâkki etmiþ, o hakikatlarý açýklayan kitabý da hâþâ efsane kabilinden zannetmiþtir.

 

 

 

 

32. Ve bir vakit dediler ki: Ey Allah!. Eðer senin tarafýndan hak olan bu ise hemen üzerinize gökten taþlar yaðdýr veya bize pek elemli bir azap getir.

32. (Ve bir vakit) O lânetli Nadr ibnil Hars ile ona tâbi olanlar (dediler ki: Ey Allah!. Eðer senin tarafýndan hak olan bu ise) yani: Bu Kur'an hakikaten Allah tarafýndan nazil olmuþ kutsî bir kitap ise (heman üzerimize gökten taþlar yaðdýr.) Bizim inkârýmýza bir ceza olmak üzere bizi böyle bir azaba uðrat. (Veya bize) ondan baþka (pek elemli bir azap getir.) Onunla bize azap et, görelim.

§ Bu lânetli Nadr, daha sonra Bedir savaþýnda müslümanlarýn eline esir düþerek öldürülmüþ, isteði azaba kavuþmuþtur.

 

 

33. Ve halbuki, sen onlarýn aralarýnda bulundukça Allah T e âlâ onlara azap edecek deðildir. Ve onlar istiðfarda bulunduklarý halde de Allah T e âlâ onlarý azaplandýrýcý deðildir.

33.    Resulüm!. Bütün o inkarcýlar azabý hak et mi; bulunmaktadýrlar. (Ve halbuki, sen onlarýn aralarýnda bulunukça) sana tazim için onlarýn hakkýnda kökleri kesilecek þekilde umumi bir azap gelmeyecektir. Ýlâhî âdet böyle yürümketedir. Hud, Salih, Lut Aleyhimüsselâm gibi evvelki Peygamberlerin ümmetleri hakkýnda bu âdet uygulanmýþtýr. Hiçbir belde ahalisi, içlerinden Peygamberleri çýkýp gümedikçe üzerlerine umumî bir ilâhî azap gelmemiþtir. (Ve onlar istiðfarda bulundularý halde de) yani: Onlar istiðfar ederek Ýslâmiyet i ilerde kabul edecekleri takdirde de veya onlarýn aralarýnda istiðfar eden müminler bulundukça da veyahut onlarýn içlerinde daha sonra Ýslâmiyet'i kabul ederek küfür ve isyandan tövbe edip af dileyecek bazý kimseler mevcut olunca da (Allah Teâlâ onlarý) azabý istiþât ile,yani hepsini birden kökünden koparýp mahvetmek suretiyle (azaplandýrýcý deðildir.) Bir cemaatin kusurlarýndan tövbe edip af dilemeleri, kendileri için bir emniyettir, bir selâmettir. Binaenaleyh gerek fertlere ve gerek cemiyetlere lâzým olan odur ki, küfür ve isyana tutulmuþ olduklarý takdirde bunun kötü sonunu düþünsünler, bir an evvel tövbe edip af dileyerek Cenab'ý Hak'kýn af ve maðfiretine iltica etsinler, bu sayede ilâhî azaptan kurtulsunlar. Bunun aksine hareket edenler ise elbette ki, her türlü azabý hak etmiþ olurlar.

 

 

 

 

34.    Ve neleri vardýr ki. Allah Teâlâ onlarý azaplandýrmasýn?. Ve onlar Mescid-i Haramdan men ediyorlar. Halbuki onun mütevellileri deðildirler. Onun mütevellileri takva sahiplerinden baþkasý deðildir. Ve lâkin onlarýn birçoklarý bilmezler.

34.      Bu mübarek âyetler, müþriklerin azabý hak etmiþ olduklarýnýn sebebini göstermektedir. Ve baþkalarýnýn ibadetlerine mâni olduklarý halde kendi ibadetlerinin bir takým adaba aykýrý, yersiz hareketlerden ibaret bulunduðunu ve binaenaleyh azaba yakalanacaklarýný beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve) O müþriklerin (neleri vardýr ki) kendilerine fâide verecek ne gibi güzel amelleri vardýr ki, (Allah Teâlâ onlarý azaplandýrmasýn?.) halbuki, onlar çirkin amelleri yüzünden azabý hak etmiþlerdir. (Ve) Bu cümleden olarak (onlar) Rasülü Ekrem'i ve onun eshâbýný (mescidi haramdan) orada bulunup ibâdet ve taat'de bulunmaktan (men ediyorlar) nitekim bu yüzden Rasülullah'ý hicrete mecbur etmiþlerdi. Ve Hudeybiye senesinde de Beytullah'ý ziyaret için müslümanlara müsaade de bulunmamýþlardý, (halbuki onun) o mescid'i þerifin (mütevellileri deðildirler) o müþrikler, biz Beyti þerifin sahipleri, mütevellileriyiz, oraya dilediðimizi býrakýr, dilediðimizi býrakmayýz, diye iddiada bulunuyorlardý. Bunlarýn ise böyle bir iddiaya selâhiyetleri yoktur. (Onun mütevellileri takva sahiplerinden) þirkten uzak olan ehli Ýslam'dan (baþkasý deðildir.) onun mütevelliliðine sahip olanlar, ancak mü'minlerdir. (Ve lâkin onlarýn) o mütevellini; iddiasýnda bulunan müþriklerin (birçoklarý) böyle bir mütevelliliðe kendilerinin sahip olmadýklarýný (bilmezler.) öyle cahilce, hakikata aykýrý iddiada bulunur dururlar. Halbuki o kutsal mabedin m üt eve II il i ð i, idaresi ancak ehli takva olan müslümanlara ait bulunmuþtur. Binaenaleyh aralarýnda Rasülü Ekrem çýkýp ayrýlýnca baþlarýna ilâhî azap gelecektir. Nitekim de Bedir savaþýnda ve Mekke'i Mükerreme'nin fethi esnasýnda böyle bir azaba uðramýþlardýr.

 

 

 

 

35. Ve onlarýn Beyti þerifteki namazlarý, ýslýk çalmaktan ve el çarpmaktan baþka deðildir. Artýk azabý tadýnýz, küfreder olduðunuzdan dolayý.

35. (Ve onlarýn) O müþriklerin (beytiþerifteki namazlarý) namaz adýný verdikleri dualarý, âyinleri (ýslýk çalmaktan, ve el çarpmaktan baþka deðildir) onlarýn bu âyinleri mabetlerin kutsiyetine aykýrý, dinî adaba muhalif hareketlerden ibaret bulunmuþtur. Artýk onlar beyti þerifin mütevellileri olmak selâhiyetine nasýl sahip olabilirler, (artýk) Ey böyle mü'minleri mabetlerden men eden, namaz adýna öyle edepsizce hareketlerde bulunan müþrikler!. Lâyýk olduðunuz (azabý tadýnýz) dünyada öldürülme gibi,    esaret gibi cezalara uðrayýnýz, nasýl ki. Bedir savaþýnda uðramýþlardýr. Ahirette de cehennem azabýna ebedî olarak tutulacaksýnýzdýr. Böyle dünyevî ve uhrevî felâketlere, azaplara uðramanýz ise sizin öyle (küfreder olduðunuzdan dolayýdýr. Siz inanç ve amel itibariyle imândan mahrum kaimi;, küfr ve þirke düþmüþ olduðunuz için böyle elem verici bir akibeti hak etmiþ oldunuz.

 

 

 

36. Muhakkak o kimseler ki, kâfir olmuþlardýr, mallarýný -Allah Teâlâ'nýn yolundan men etmek için- harcarlar. Artýk onu yine harcayaklardýr. Sonra onlarýn üzerine yürek acýsý olacaktýr. Sonra da maðlûp olacaklardýr ve kâfir olanlar cehenneme sevkolunacaklardýr.

36.  Bu mübarek âyetler, kâfirlerin yaptýklarý malî harcamalarýn bir kötü maksada dayanmakta olduðunu, bundan dolayý daha sonra yürek acýsý duyacaklarýný ve maðlûp olacaklarýný ve nihayet Hak Teâlâ Hazretlerinin temiz olanlar ile temiz olmayanlarý ayýrt ederek temiz olmayanlarý cehenneme sevk edeceðini beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Muhakkak o kimseler ki) Ýslâm dinine karþý cephe alarak (kâfir olmuþlardýr.) Ýmândan mahrum bulunmuþlardýr. Onlar (mallarýný. Allah Teâlâ'nýn yolundan) Ýslâm dininden insanlarý ayýrmak için (men etmek için infak ederler.) Nitekim Bedir Savaþý sýrasýnda müslümanlarýn aleyhine olarak mallarýný sarfetmiþlerdi. (Artýk) o kâfirler (onu) o mallarýný (yine) tamamen (harcayacaklardýr.) Nitekim sonra Uhud savaþý sýrasýnda birçok mallarýný müslümanlarýn aleyhine olarak sarf etmiþlerdi. Fakat bu harcamalarýndan dolayý bir fâide mi göreceklerdi?. Ne gezer. (Sonra) bu harcamalarý maksatlarýna yardým etmemiþ olacaðý için (onlarýn üzerine yürek acýsý olacaktýr.) piþmanlýklarýna, üzüntü ve kederlerine sebebiyet vermiþ bulunacaktýr. Daha (sonra da maðlûp olacaklardýr.) Nihayet fetih ve zafer müslümanlar tarafýnda görülecektir. Nitekim de görülmüþtür. Bununla beraber o düþmanlar bu maðlubiyetle kalmayacaklardýr. (Ve kâfir olanlar) küfür üzere devam edip hayatý terk edenler (cehenneme sevkolunacaklardýr.) öyle ebedî bir ziyana, cezaya mâruz kalacaklardýr.

 

 

 

37.     Tâki, Allah Teâlâ pisi temizden ayýrt etsin. Ve pis olanýn bazýsýný bazýsý üzerine kýlýp hepsini toplasýn. Artýk onu cehenneme koysun. Ýþte ziyana uðramýþ olanlar, ancak onlardýr.

37.      Evet!. Cenâb-ý Hak, öyle küfrlerinde Ýsrar edip duran inkarcýlarý daha sonra cehenneme de sevk edecektir. (Tâki, Allah Habisi) pis ruhlu olan kâfirleri (temizden) temiz bir ruha, inanca sahip olan müminlerden (ayýrt etsin) aralarýndaki fark ortaya çýksýn (ve pis olanýn) kâfir bulunan þahýslarýn (bazýsýný bazýsý üzerine) ekleyip, ilâve (kýlýp hepsini toplasýn) büyük bir ateþ kütlesi meydana gelsin. (Artýk onu) o kütlenin tamamýný (cehenneme koysun) hepsi birden azap çekip dursunlar. (Ýþte ziyana uðramýþ) eliboþ ve ziyana uðramýþ (olanlar, ancak onlardýr.) öyle birden ateþe sevk edilecek olanlar, o pis ruhlu kâfirlerden ibarettir. Çünki onlar, mallarýný ve canlarýný böyle ebedî bir ziyana mâruz býrakmýþ kimselerdir.

§ Rivayete göre bu âyetler. Bedir savaþý sýrasýnda kâfir ordusuna mallarýný sarfetmiþ olan oniki Kureyþ müþriki hakkýnda nazil olmuþtur. Ebu Cehil, Utbe, Þeybe bunlardandýr. Ýþte bütün bunlar daha sonra maðlûp olmuþ, piþmanlýða düþmüþlerdir. Ýçlerinden bazýlarý daha sonra Ýslâm þerefine nail olarak ebedî azaptan kurtulmuþtur. Küfür üzere ölüp gidenler de ebedî olarak cehennem azabýna aday bulunmuþlardýr. Ne fena bir âkibet!.

 

 

 

38.  Kâfir olanlara de ki: Son verirlerse geçmiþteki günahlarý onlara baðýþlanýr. Ve eðer yîne geri dönerlerse, artýk þüphe yok ki, evvelkilerin sünneti geçmiþtir.

38. Bu mübarek âyetler, inkârlarýnda Ýsrar etmeyip ilâhî dinî kabul edecek olanlarýn af olunacaklarýný, küfrlerinde Ýsrar edip duranlarýn da bir ilâhî âdet gereði olarak mahv olacaklarýný ve yýkýlýp gideceklerini ihtar etmektedir. Ve dini yüceltmek için müslümanlarýn cihad ile mükellef olduklarýný ve onlarýn bütün hareketlerini Cenâb-ý Hak'kýn kemâliyle görüp bildiðini ve dinden yüz çevirenlere karþý mü'minlere Hak Teâlâ'nýn yardým edeceðini beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Resulüm!. (Kâfir olanlara) Sana  karþý düþmanlýk gösterip savaþa cür'et edenlere (de ki:) eðer onlar, Ýslâmiyet'i kabul edip düþmanlýklarýna (son verirlerse geçmiþteki) kâfirlik zamanýndaki (günahlarý onlara baðýþlanýr» o günahlardan dolayý Allah katýnda sorumlu olmaz ve azaba uðramazlar (ve eðer yine geri dönerlerse) yine savaþa baþlar, düþmanlýk gösterirlerse (artýk þüphe yok ki, evvelkilerin) vaktiyle Peygamberlerine karþý cephe alan dinsizlerin hakkýnda Allah Teâlâ'nýn (sünneti) ilâhî âdeti (geçmiþtir) bu ilâhî âdet, Cenab'ý Hak'kýn Peygamberlerine, velilerine yardým edip din düþmanlarýný mahv ve cezalandýrmaktýr. Binaenaleyh Allah Teâlâ vaktiyle din düþmanlarýný mahv ve periþan ettiði gibi Son Peygamber Hazretlerine karþý cephe alan müþrikleri de mahvedecektir. Bu ilâhî adetin tecellisine kimse mâni olamaz. Nitekim Rasülü Ekrem Hazretleri bütün düþmanlarýna galip olmuþ Mekke'i Mükeremeyi fethederek oradaki düþmanlarýný cezalandýrmýþtýr.

 

 

 

39. Ve onlar ile bir fitne kalmayýncaya ve din tamamiyle Allah için oluncaya kadar cihatda bulunun. Bunun üzerine -küfrlerine- son verirlerse þüphe yok ki, Allah Teâlâ yapacak olduklarý þeyleri tamamiyle görücüdür.

39.        (Ve onlar ile) Öyle Ýslâm dinin düþmanlariyle (bir fitne kalmayýncaya) kadar, yani: Küfr ve þirk yok oluncaya, Ýslâmiyet'i kabul edenleri saptýrýp Ýslâmiyet'ten döndürmeðe çalýþanlar bertaraf edilinceye kadar (ve dîn tamamiyle Allah için oluncaya) bâtýl dinler yok olup, müntesipleri maðlûp ve helak olup gidinceye (kadar cihatda bulunun.) Ýlâhî dini müdafaaya,korumaya çalýþýnýz, (bunun üzerine) Böyle onlar ile cihat neticesinde o düþmanlar (küfrlerine) dinsizliklerine, Ýslâmiyet'e saldýrmalarýna (son verirlerse) Cenâb-ý Hak, onlarýn geçmiþ günahlarýný af eder. (þüphe yok ki. Allah Teâlâ) onlarýn (yapacak olduktan þeyleri tamamiyle görücüdür.) hak dini kabul edip ne gibi güzel amellerde bulunacaklarýný Cenâb-ý Hak, tamamen görüp bilici olduðu için onlara ona göre mükâfatlar ihsan buyurur.

§ Tarihen sabittir ki; Ýslâm'ýn baþlangýcýnda birçok müslümanlarý, müþrikler çeþit çeþit hileler ile, kötü kötü telkinler ile fitneye düþürmeðe, dinden çevirmeðe çalýþýyorlardý. Bu yüzden bir kýsým müslümanlar, Rasûlullah'ýn emriyle Habeþistan'a çýkýp gitmiþlerdi. Sonra Medine'i Münevvere ahalisi Akabe beyatini yaparak müslümanlýðý kabul edince de Mekke'de müþrikler, Mekke'deki müslümanlarý Islâmiyetten ayýrmaya çalýþýp durmuþlardý. Bu þekilde müslümanlarýn arasýna bir fitne, bir ihtilâf düþürmek istemiþlerdi. Binaenaleyh Yüce Peygamber Hazretleri kâfirler ile cihada memur olmuþtur ki, Ýslâm milleti o gibi fitnelerden emin bulunsunlar.

 

 

 

40. Ve eðer yüz çevirirlerse artýk biliniz ki. Allah Teâlâ muhakkak sizin sahibinizdir. -O- ne güzel sahip ve ne güzel yardýmcýdýr.

40.   (Ve eðer) O dinsizler, Ýslâmiyet'i kabulden .(yüz çevirirlerse) inkârlarýnda Ýsrar eder, müslümanlara karþý düþmanlýklarýna son vermezlerse (artýk) Ey müslümanlar!. Siz (biliniz ki. Allah Teâlâ muhakkak sizin sahibinizdir) sizin yardýmcýnýzdýr ve iþlerinizin yöneticisidir, size yardým eder, sizi düþmanlarýnýza galip kýlar. Siz Allah T e âlâya tevekkül ve güvende bulunun, düþmanlarýnýzýn düþmanlýðýndan korkmayýn, (o) kerem sahibi mabut (ne güzel sahiptir) iþlerini üzerine aldýðý kimseyi zâyetmez. (ve ne güzel yardýmcýdýr.) Kendisine yardým ettiði kimse maðlûp olmaz.

Binaenaleyh ey ehli Ýslâm erleri!. Düþmanlarýnýza karþý dininize sarýlýn, Cenâb-ý Hak'tan imdat bekleyin, din düþmanlarýnýn hilelerine, tuzaklama kýymet vererek aldanmayýnýz. Allah Teâlâ Hazretleri sizi korur, baþarýya kavuþturur.

 

Ynt: Enfal Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 22:23:19




41.    Ve biliniz ki, muhakkak herhangi birþeyden edindiðiniz ganimet malýnýn beþte biri mutlaka Allah Teâlâ içindir. Ve Peygamber içindir ve akrabalarla, yetimler, fakirler ve yolcu içindir. Eðer siz Allah Teâlâ'ya ve furkan gününde, o iki cemiyetin karþýlaþtýðý günde kulumuza indirmiþ olduðumuza imân etmiþ iseniz. Ve Allah Teâlâ herþeye tam manâsýyla kadirdir.

41.     Bu âyet-i kerime cihad neticesinde müslümanlarýn elde edecekleri ganimet mallarýna ait þer'î hükmü ve bu hükme riâyetin dinin gereði buunduðunu beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey Müslümanlar!.. (Ve) þu þer'î hükmü de (biliniz ki, muhakkak) düþman olan kâfirlerden sava; neticesinde (herhangi þeyden) isterse az olsun elde (edindiðiniz ganimet malýnýn beþte biri mutlaka Allah içindir) yani: Onun rýzasý içindir. Cenab'ý Hak'ka öyle bir maldan hisse ayýrýmý yapýlamaz, onun ilâhî zatý buna muhtaç deðildir. Bunun böyle zikredilmesi bir saygý ve bereket ümidi içindir. Fakat âlimlerden "Ebul Aliye"ye göre Cenâb-ý Hak adýna da bir hisse ayýrarak bu, Kâbe'i Muazzama'ya sarfedilir, (Ve) o malýn beþte biri, beþ kýsma ayrýlýr ki, bunlardan biri (Peygamber içindir) bu kýsým Rasülullah'a verilir, o da bununla muhterem ehli beytinin ihtiyaçlarýný temin eder. Kalanýný da müslümanlarýn ihtiyaçlarýna sarfeyler. (ve) kalan dört kýsmý da (akrabalar ile) yani: Rasülü Ekrem'in akrabalarý olan Beni Haþim, Beni Muttalip ile müslüman (yetimler ve fakirler ve yolcu) olanlar (içindir.) Bu beþte bir hissenin üç kýsmý hazineye konularak fakir olan yetimlere ihtiyacýný tamamen görmeðe kadir olamayýp miskin adýný alan yoksullara, ve nafakasýný temin edemeyen müslüman yolculara sarfedilir. (Eðer siz,) Ey müslümanlar!. (Allah Teâlâ'ya) Ýmân etmiþ iseniz (ve furkan gününde) yani: Hak ile bâtýlýn arasýný ayýrmaya vesile olan Bedir savaþýnda (o iki cemiyetin) müslümanlar ile müþriklerin (karþýlaþtýðý) savaþ için birbirine karþý cephe aldýklarý (günde) yani Bedir harbi zamanýnda (kulumuza) Hz. Muhammed Aleyhisselâm'a (indirmiþ olduðumuza) ona nazil olan âyetlere, ona yardýma gelen meleklere, ona ihsan ettiðimiz zafere (imân etmiþ iseniz) artýk biliniz, kabul ediniz ki elde edilen ganimet mallarýnýn beþte biri, þu açýklanan zatlara aittir. Onu kendilerine teslim ediniz. Kalan beþte dördü de bu ganimetleri elde eden mücahitlere mahsustur. Yani: Cihat niyetiyle harp sahasýna atýlmýþ bulunan Ýslâm erlerine aittir, onlara daðýtýlýr. Ýsterse içlerinden bir takýmý fiilen harbe katýlmamýþ olsunlar. (Ve Allah Teâlâ herþeye tam manâsýyla kadirdir.) Az bir kuvveti, çok bir kuvvete galip kýlabilir, nitekim, sizi de Bedir Savaþýnda büyük bir kuvvete galip kýlmýþtý. Artýk o Yüce Yaratýcýnýn emirlerine, þer'î hükümlerine hakkiyle riayetten ayrýlmayýnýz. Bu ganimet mallarý hakkýndaki ilâhî hükme de tamamiyle itaatkâr bulununuz.

§ Imam-ý Azama göre Rasülü ekrem Efendimizin ahirete irtihaliyle kendisine ve Haþim oðullarý ile Muttalip oðullarýna ait olan hisseler düþmüþtür. Ancak Haþim oðullarý ile Muttalip oðullarýnýn fakirleri var ise onlara da diðer fakirler gibi bu ganimet hissesinden yardým edilir.

Ýmam Þafii'ye göre peygamberin vefatýndan sonra Rasülü Ekrem'e ait hisse, müslümanlarýn ihtiyaçlarýna meselâ harp araçlarýnýn teminine sarfedilir. Haþim oðullarý ile Muttalip oðullarý yine hisselerini alabilirler. Kalan üç hisse de hazineye konularak fakir yetimlere, yoksullara ve yolculara sarfedilir.



42. O vakit ki, siz yakýn vadide idiniz, onlar ise uzak vadide idiler. Kervan ise sizden aþaðýda idi. Eðer birbirinizle vâdeleþe idiniz, elbette vâde mahallinde ihtilâfa düþerdiniz. Ve lâkin Allah Teâlâ yapýlmýþ olan bir emri yerine getirmek için -böyle yaptý- tâki, helak olan kimse, apaçýk bir delilden helak olsun ve diri kalan da aþikâr bir delilden diri kalmýþ olsun ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ tam manâsýyla iþit içidir, tamamiyle bilicidir.

42. Bu âyeti kerime, Bedir Savaþý esnasýnda görünen ilâhî delili ve ümmet-i muhammed hakkýnda tecelli eden ilâhî I üt uf lan beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Ey Eshab-ý kiram!. Ey ümmeti Muhammed!. Hatýrlayýnýz (O vakit ki) O Bedir Savaþý sýrasýndaki (siz) Medine'i Münevvereye (yakýn) bir (vadide idiniz. Onlar) o düþmanlarýnýz olan Kureyþ müþrikleri (ise) Medine'i Münevvere'den (uzak) bir (vâdîde idiler.) Mekke'i Mükerreme'ye, su kaynaðýna yakýn bulunuyorlardý. Þam'dan dönüp gelen, düþmanlara ait bulunan (kervan ise sizden aþaðýda idi.) Sizin mevkinizden uzakta bulunuyordu. Bedir mevkiinden üç mil kadar uzakta bulunan bir sahilde idi. (eðer biri birinizle vâdeleþe idiniz) eðer muharebe için sizinle düþmanlarýnýz birbirinize söz vermiþ olsa idiniz (elbette vade mahallinde ihtilâfa düþerdiniz) siz ey müslümanlar!. Düþmanlarýn daha müsait bir mevkide bulunduklarýný anlayarak aranýzda ihtilâf yüz gösterirdi, onlardan korkardýnýz, zaferden ümitsizliðe düþerdiniz. (Ve lâkin Allah Teâlâ yapýlmýþ olan) ilmi ezelisinde kararlaþmýþ bulunan (bir emri) müslümanlarýn muzaffer, kâfirlerin ezilmiþ olmasýný (yerine getirmek için) böyle yaptý. Müslümanlar ile düþmanlarýný öyle bir yerde topladý, onlarý savaþa düþürdü. (Tâki helak olan kimse) gözleriyle görüp anlayacaðý (apaçýk bir delikten) öyle bir delili gördükten     sonra (helak olsun) kendi küfrünü açýk bir delil ile gördükten sonra gebersin, (ve diri kalan da) müslüman kuvveti de (aþikâr bir delilden) öyle açýk bir alâmeti gördükten sonra (diri kaimi; olsun) çünkü düþman kuvvetleri pek fazla idi ve pek elveriþli bir sahada bulunuyorlardý. Müslümanlar ise az bir kuvvete sahip idiler, savaþ durumlarý müsait deðildi. Bu hâle göre galibiyete kavuþmalarý umulmazdý. Halbuki bu vaziyete raðmen müslümanlar galip gelmiþlerdir. Bu galibiyeti Rasülü Ekrem Hazretleri de daha evvel eshab-ý kiramýna haber vermiþti. Ýþte bu galibiyet, bir harikadýr, Allah'ýn kudretine bir delildir. Peygamberimizin bu haberi de büyük bir mucize mahiyetindedir. Artýk bu açýk delilleri, hüccetleri müslümanlar da, onlarýn düþmanlarý da görmüþlerdir. Bu pek açýk kudret delillerini kâfirler göre göre helak olup gitmiþlerdir, haklarýnda ilâhî delil tamam olmuþtur, biz hak ve hakikaten haberdar olamadýk, bizi aydýnlatýp uyaracak bir hâdise karþýsýnda kalmadýk derneðe selâhiyetleri kalmamýþtýr. (Ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ) müminlerin tasdiklerni, ve nail olacaklarý mükâfatlarý, kâfirlerin de kâfirce lâkýrdýlarýný ve uðrayacaklarý azaplarý (tam manâsýyla iþiticidir, tamamiyle bilicidir.) Hiçbir þey o Yüce yaratýcýya karþý gizli kalamaz, buna inanmýþýzdýr...

 

 

 

43. O vakit ki. Allah Teâlâ onlarý sana rüyanda az gösteriyordu. Ve eðer onlarý sana çok göstermiþ olsaydý elbette korkacak idiniz ve cihad iþinde ihtilâfa düþerdiniz. Ve lâkin Allah Teâlâ selâmete erdirdi. Þüphe yok ki, o, göðüslerin içinde olaný hakkýyla bilicidir.

43.  Bu mübarek âyetlerde Bedir Savaþý sýrasýnda müslümanlar hakkýnda Allah'ýn yardýmýnýn gelmesi için iki taraftaki kuvvetlerin birbirine bir harika olarak birer az miktarda gösterilmiþ olduðunu beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Resulüm!. Hatýrla (O vakti ki) o Bedir Savaþý zamanýný ki (Allah Teâlâ onlarý) o düþmanlarý (sana rüyanda az gösteriyordu.) tâki, bunu eshabýna haber veresin, onlarýn cihad için kararlý ve cesur olmalarýna vesile olsun. (Ve eðer onlarý) o düþmanlarý Cenab'ý Hak (sana çok göstermiþ olsa idi elbette korkacak idiniz) savaþa cesaret edemiyecek idiniz. (Ve cihad iþinde ihtilâfa düþerdiniz) aranýza ayrýlýk düþerdi, harpte sebat edip etmemek hususunda görüþleriniz baþka baþka olurdu, (ve lâkin Allah Teâlâ selâmete erdirdi) sizi korkudan, ihtilâftan kurtarmak suretiyle selâmet nimetine nail buyurdu. (Þüphe yok ki, o) hikmet sahibi yaratýcý (göðüslerin içinde olaný hakkiyle bilicidir) Herkesin kalbinde olaný tamamen bilicidir. Harp sahasýnda cesaret, sabýr ve sebat gösterecek olanlar ile korkacak, feryad ve figanda bulunacak olanlarý da tamamiye bilir. Bundan dolayýdýr ki, sana rüya âleminde düþman kuvvetlerini hikmetine binden az göstermiþtir.

 

 

 

 

44. Ve hani karþý karþýya geldiðiniz zaman onlarý size gözlerinizde pek az gösteriyordu ve sizleri de onlarýn gözlerinde azaltýyordu. Tâki, Allah Teâlâ yapýlmýþ olan bir emri yerine getirsin. Ve bütün iþler Allah Teâlâ'ya döndürülür.

44.    (Ve) Ey müminler!. Ey Bedir mücahitler!!, (hani) O düþmanlar ile (karþý karþýya geldiðiniz zaman) Allah Teâlâ (onlarý size gözlerinizde pek az gösteriyordu) Rasülü Ekrem'in rüyasýnda gördüðü vaziyet, düþman kuvvetlerinin azlýðý, böyle uyanýklýk halinde de görünüp duruyordu. Bu hâl, Yüce Resulün rüyasýný destekliyor, eshab-ý kiramýn kuvvetini, direncini artýrýyordu. (Ve) Ey Ýslâm erleri!. (Sizleri de onlarýn) o düþmanlarýnýzýn (gözlerinde azaltýyordu) tâki, korkup kaçmasýnlar, savaþa atýlsýnlar, (tâki. Allah Teâlâ yapýlmýþ olan bir emri) bir ilâhî takdirini ilâhî ilminde sabit olan Ýslâm kelimesini yüceltisn, ehli Islâm'i zafere kavuþturmak hükmünü (yerine getirsin) varlýk sahasýna çýkarsýn. (Ve) malumdur ki (bütün iþler Allah Teâlâ'ya döndürülür.) bütün kâinatta dilediði gibi tasarrufta bulunur. Onun emrini reddedecek, hükmüne mâni olacak bir kuvvet yoktur. O bir hikmet sahibi Yaratýcýdýr, kadirdir. Bu savaþtaki olaylar da onun hikmet ve kudretinin gereðidir. Artýk bütün kâinatýn merci'i olan o Yüce Yaratýcýnýn hükümlerine, emirlerine riayet etmelidir, hakikî geleceði temine çalýþmalýdýr. Bütün insanlýk için en mühim vazife bundan ibarettir. Ve baþarý Allah'tandýr...

 

 

 

45.  Ey imân edenler!. Bir taife ile karþýlaþtýðýnýz zaman artýk sebat ediniz ve Allah Teâlâ'yý zikrediniz. Tâki kurtuluþ bulaþýnýz.

45.      Bu mübarek âyetler, müslümanlara en lâzým olan bir dinî vazifeyi teblið etmektedir. Onlara kuvvet ve güçlerinin devamý için lâzým gelen sabýr ve sebatý; birlikte hareketi, ihtilâftan sakýnmayý emir ve tavsiye buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ey imân edenler!.) Ey Ýslâm þerefine sahip olanlar!. (Bir) kâfir (taife ile) cemaat ile harp için (karþjlaþ,týðýnýz) savaþa baþladýðýnýz (zaman artýk) Cenâb-ý Hak'ka sýðýnarak savaþýnýzda (sebat ediniz) bu sebatýn sonu zaferdir, galibiyettir. Nitekim Bedir Savasýnda bu hâl görülmüþtür, (ve Allah Teâlâ'yý) da kalplerinizle, lisanlarýnýzla (zikrediniz) kerem sahibi mabudunuzu zikrederek ilâhî yardýmýný temenniden geri durmayýnýz, (tâki kurtuluþ bulaþýnýz) muradýnýza eresiniz, fetih ve zafere nail olasýnýz. Çünki sabr ve sebat, Cenâb-ý Hak'ki devamlý anmak, maddî ve manevî en büyük bir basarý vesilesidir. Artýk buna riayet etmemek, Allah'ý anmaktan gafil bulunmak, asla uygun olamaz.

 

 

 

46. Ve Allah Teâlâ'ya ve Resulüne itaat edin ve ihtilâfta bulunmayýn, sonra devletiniz gidiverir, ve sabrediniz. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ sabr edenler ile beraberdir.

46.      (Ve) Ey mü'minler (Allah Teâlâ'ya ve resulüne) her hususta (itaat ediniz) böyle cihad hususunda olduðu gibi diðer hususlarda da bütün emirlerine, yasaklarýna uyunuz. Bunlara aykýrý hareketlerden kaçýnýnýz. (Ve ihtilâfta bulunmayýn) Bedir ve Uhud Savaþlarý sýrasýnda olduðu gibi muhtelif görüþlerde bulunarak birbirinizle mücadeleye, çekiþmeye kalkýþmayýn. (Sonra) o ihtilâf ve çekiþme neticesinde zayýf düþersiniz; birlikçe hareketten mahrum kalýrsýnýz. (Devletiniz gidiverir) kuvvetiniz, hâkimiyetiniz elden çýkar muhitinizde basarý, zafer ve galibiyet rüzgârlarý esmez olur. Nitekim Uhud Savasýnda müslümanlarýn arasýnda ortaya çýkan bir münakaþa onlarýn geçici olarak zaferden mahrum olmalarýna sebep olmuþtur. Binaenaleyh mü s l umanlar, daima birlikte hareket ederek Cenab'ý Hak'tan kendilerine zafer vesilesi olacak rüzgârlarýn ortaya çýkmasýný temenni etmelidir. Nitekim bir hadis-i 5 e r i f t e "Ben sabah rüzgâriyle zafere nail oldum, âd kavmi ise Debûr rüzgârýyla helak olmuþtur" diye buyuru I muþtur. Evet... Bazen savaþ alanýnda esmeðe baþlayan rüzgârlar, iki taraftan birinin yenilgisine sebebiyet verebilir. Artýk Ey Müslümanlar!. Birlikte harekette bulununuz (ve sabrediniz) düþmanlar ile mücadele hususunda ve diðer bir kýsým hayatî sýkýntýlar hususunda sabýrlý olunuz düþmandan korkup daðýlmayýnýz, birbirinizle mücadelede, münakaþada bulunup durmayýnýz. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ) Zafer ve basarý vermek hususunda (sabr edenlerle beraberdir.) yani hak yolunda sabr ve sebat edenler, nifak ve ayrýlýktan kaçýnanlar ilâhî zafere, maddî ve manevî muvaffakiyetlere nail olacaklardýr.

§ Rasülü Ekrem Efendimizin bir hadisi þerifi þu mealdedir: "Ey insanlar!. Düþmanla karþýlaþmayý temenni etmeyiniz ve Allah Teâlâ'dan afiyet temennisinde bulununuz. Düþmanlar ile karþýlaþtýðýnýz zaman da sabr ediniz ve biliniz ki. Cennet muhakkak kýlýçlarýn gölgesi altýndadýr." Yani: Dinî yüceltemek için yapýlacak bir cihadýn neticesi ebedî saadetlere kavuþmaktýr.

Bu âyeti kerime, bütün müslümanlar için en fâideli bir hareket düþtüm mahiyetindedir. Çünki bu mübarek âyet gösteriyor ki: Bir millet, zafere, basarý ve kurtuluþa ermesi için dindar olmalýdýr. Allah Teâlâ'nýn ve Resulünün emirlerine, hükümlerine riayet etmelidir. Cenab'ý Hak'ki zikrederek uyanýk bir ruha mâlik bulunmalýdýr. Ve din düsmanlariyle karþýlaþacaðý zaman da Allah Teâlâdan yardým dileyerek sabr ve sebattan ayrýlmamalýdýr. Ve kedi aralarýnda bir takým dünyevî gayelerden, þahsî menfaatlerden dolayý ayrýlýklar, ihtilaflar yüz göstermemelidir. Aralarýndaki vahdeti, din kardeþliðini, müþterek menfaatleri unutmamalýdýr. Aksi surette hareket edildiði ve bir takým ihtiraslar yüzünden ihtilâflara düþüldüðü takdirde ise milletin bütün umumi hayatý, yardýmdan mahrum, âciz ve meskenete düþmüþ, baþka milletlerin tehakkümü altýnda periþan olarak mahvolur gider. Nitekim dünya tarihi, buna dair pek çok fecî misaller kaydetmiþ bulunmaktadýr. Artýk bunlardan ibret almalýdýr.

 

 

 

47.        Ve o kimseler gibi olmayýnýz ki, yurtlarýndan çalým satarak ve insanlara gösteriþ yaparak ve Allah yolundan men ederek çýktýlar. Allah Teâlâ ise ne yaptýklarýný tamamiyle kuþatýcýdýr.

47.    Bu mübarek âyetler, müslümanlarýn cihada ve diðer hayýrlý iþlere gösteriþten uzak olarak tam bir ihlas ile baþ lam I arý m emir ve tavsiye etmektedir. Ve kendilerini aldatmak isteyecek olan þeytan tabiatlý kimselerin sözlerine iltifat etmemelerine, düþmanlarýn kahredilmeleri ile müslümanlarýn zafer nimetine nail olacaklarýna iþaret buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Ve) Ey Müslümanlar!. Siz (o kimseler) o müþrikler (gibi olmayýnýz ki) Bedir Savaþý esnasýnda Þam'dan dönen kafilelerini kurtarmak için (yurtlarýndan çalým satarak) bir övünme ve gurura tutulmuþ olarak (ve insanlara gösteriþ yaparak) kendilerini kahraman, fedakâr gösterip övgü kazanmak isteyerek (ve) insanlarý (Allah yolundan) Ýslâm dinine girmekten (men ederek çýktýlar) hareketleri makul, faziletkârane bir halde bulunmuyordu. Artýk müslümanlarýn öyle kötülüðe yönelik, yok olmayý gerektiren hareketlerde bulunmalarý nasýl uygun olabilir?. (Allah Teâlâ ise) onlarýn (ne yaptýklarýný tamamiyle kuþatýcýdýr.) hepsini de tamamiyle bilmektedir. Binaenaleyh her insan bu hakikati gözönüne almalýdýr, mükâfatý gerektiren hareketlerde bulunmalýdýr, cezayý gerektiren hareketlerden kaçýnmalýdýr.

§ Rivayete göre: Bedir Savaþý sýrasýnda Mekke'de bulunan Ýslâm düþmaný müþrikler: Þam'dan gelen ticaret kervanýný müslümanlarýn tecavüzünden kurtarmak maksadiyle Mekke'den çýkmýþ "Cuhfe" denilen mevkie gelmiþlerdi. Kervanýn selâmet üzere olduðunu haber aldýklarý halde yine geri dönmediler. Ebu Cehil ile yardýmcýlarý Bedir mevkiine kadar gitmekte Ýsrar ettiler. Oraya gidip övünürcesine bir vaziyet almaya, gösteriþ için ziyafetler vermeðe, içki Ýçerek þiirler söylemeðe, cariyeleri oynatýp zevk yapmaya, Ýnsanlarýn Ýslâmiyet'i kabulüne mâni olmaya karar verdiler. Fakat Cenâb-ý Hak onlarýn bu emellerini tersine çevirdi, onlarý maðlûp etti, matemler içinde býraktý. Ýþte gayri meþru, kâfirce isteklerin neticesi bundan baþka deðildir. Artýk müslümanlar için o kâfirler gibi hareketlerde bulunmak ebette caiz deðildir ve hiçbir þekilde uygun olamaz. Binaenaleyh bu âyet-i kerime, müslümanlara böyle hareketleri yasaklamýþ ve bundan m en'et m iþtir.

§ Betar: Öðünmek, iftihar etmek, tekebbürde bulunmak, bir iþi gösteriþ için yapmak demektir. Bir malý sýrf insanlara gösteriþ için harcamak bir betardýr. Bir malý harcamak ve bir ibâdet ve itaatte bulunmak, Allah rýzasý için olunca: Þükr mahiyetinde bulunmuþ olur.

 

 

 

48. Ve o vakit ki, þeytan onlara amellerini bezemiþ ve demiþti ki: Bugün nâstan size galip olacak yoktur. Ve ben de þüphe yok ki, sizi himaye ediciyim. Vaktaki, iki ordu karþý karþýya görünmeðe baþladý. Arkasýna donuverdi. Ve dedi ki: Þüphesiz ki, ben sizden uzaðým, ben muhakkak ki, sizin görmediklerinizi gördüm. Þüphe yok ki, ben Allah'tan korkarým. Allah'ýn azabý ise pek þiddetlidir.

48. Ve ey müminler!. Allah Teâlâ'nýn size olan nimetlerini hatýrlayýnýz. (O vakit ki, þeytan) yani lânetli Ýblis, Benî Kinane kabilesi eþrafýndan ve þairlerinden olan "Sürâka Bini Mâlik" adýndaki þahsýn þekline bürünerek (onlara) o müslümanlar ile savaþta bulunmak isteyen Mekke müþriklerine, onlarýn kötü olan (amellerini bezemiþ). O müþrikleri müslümanlar ile savaþta bulunmak için teþvik ve cesaratlendirmede bulunmuþtu. (Ve) o lânetli þeytan, o müþrikleri gurura düþürmek için onlara (demiþti ki: Bugün insanlardan size galip olacak yoktur.) Siz pek kuvvetli bulunuyorsunuz. (Ve ben de þüphe yok ki, sizi koruyucuyum) bende size yardýmcýyým. Sizi aranýzda düþmanlýk bulunan Benî Kinane kabilesinden de korurum. Çünki ben onlarýn reisi bulunmaktayým. Ýþte þeytan o müþrikleri böyle kandýrýp harbe teþvik etmiþ bulunuyordu. (Vaktaki iki ordu) müslümanlar ile müþrikler (karþý karþýya görünmeðe) birbirine karþý cephe almaya (baþladý) müslümanlara meleklerin imdada geldiðini lânetli iblis görüverdi, hemen korkarak (arkasýna donuverdi) müþriklerin artýk zafer kazanamayacaklarýný anladý, kaçmaya yüz tuttu (ve dedi ki: Þüphesiz ki, ben sizden uzaðým) ben artýk sizinle teþriki mesai edemem, '(ben muhakkak ki, sizin görmediðinizi gördüm.) Ýslâm ordusuna nasýl bir kuvvetin katýldýðýný gördüm. (Þüphe yok ki, ben Allah'tan korkarým) müþrikler ile beraber benim baþýma da bir belânýn bir ilâhî kahrýn geleceðinden korkarým. (Allah'ýn azabý ise pek þiddetlidir.) ona muhalefet edip küfre düþenler, elbette ki, pek þiddetli bir azaba uðrayacaklardýr. Artýk kimdir ki, bu ilâhî azabý düþünüp korkusundan titremesin?.

Ýþte     þeytan tabiatlý insanlar da birgün gözlerinin önünde Cenâb-ý Hak'kýn kudret ve azametini, düþmanlarýný kahrý, cezalandýrmasý görülünce böyle piþmanlýða düþüp firar edeceklerdir. Fakat artýk yakalarýný Allah'ýn kahrýndan kurtaramýyacaklardýr.

§ Allah'ýn azabý ise pek þiddetlidir. Denilmesi, ya þeytanýn itirafý ifadeleri cümlesindendir. Veya bu ayrýca baðýmsýz bir cümledir.

 

 

 

 

49. O zaman münafýklar ve kalplerinde hastalýk bulunanlar diyordu ki: Onlarý dinleri aldatmýþtýr. Halbuki, herkim Allah Teâlâ'ya tevekkül ederse artýk þüphe yok ki. Allah Teâlâ galiptir, hikmet sahibidir.

49.   Bu mübarek âyetler, münafýklarýn ve bir takým ruhen hasta kimselerin müslümanlar hakkýndaki yanlýþ telâkkilerini kýnýyor ve teshir ediyor. Ýslâmiyet'i kabul etmeyip de küfr ve nifak üzere ölecek kimselerin de ne kadar fecî, þaþýlacak bir þekilde ölüp felâketlere uðrayacaklarýný beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (O zaman) müslümanlar harp için Bedir sahasýna yürüdükleri vakit Medine'i Münevvere'de bulunan (münafýklar ve) Mekke'i Mükerreme'de bulunup vaktiyle Ýslâmiyet'i kabul ettiklerini lisânen söylemiþ olduklarý halde kalben kuþku ve þüphe içinde kalmýþ, samimî bir þekilde müslüman bulunmamýþ bir takým (kalplerinde hastalýk bulunanlar diyordu ki: Onlarý) o erleri (dinleri aldatmýþtýr.) onlara galip olacaklarýna dair bir kanaat vermiþtir. Yoksa öyle az bir kuvvet olduklarý halde büyük bir kuvvete karþý nasýl savaþa cesaret edebilirlerdi?. Müslümanlarýn adedi görünüþte iiçyüz küsur erden ibaret olduðu halde düþmanlarýnýn kuvveti bin erden ziyade idi. (halbuki) bu cahiller, yanlýþ düþünüyorlardý. Galibiyet mutlaka sayýnýn çokluðuna baðlý deðildir. (Her kim Allah Teâlâ'ya tevekkül eder) onun mukaddes dinine hizmet için harp meydanýna atýlýr (sa artýk) Allah Teâlâ ona yardým eder ve baþarýlý kýlar, (þüphe yok ki; Allah Teâlâ galiptir) Kudreti herþeye galiytir. Az bir kuvveti dilerse pek büyük bir kuvvete galip kýlabilir. Ve o Yüce Yaratýcý (hâkimdir.) ilâhî iradesi hikmetin gereðine göre tecelli eder. Binaenaleyh o münafýklarýn ve benzerlerinin düþünceleri, sözleri pek manasýzdýr!.

 

 

 

 

50. Ve görecek olsan, o zaman ki, melekler, kafir olanlarýn canlarýný alýrlar, yüzlerine ve arkalarýna vururlar ve yangýnýn azabýný tadýn -derler-.

50.    (Ve) Ey Yüce Peygamberim!, veya ey kendisine hitap edilebilen herhangi bir insan!. Eðer (görecek olsan, o zaman ki, melekler, kâfir olanlarýn canlarýný alýrlar) ölecekleri vakit ruhlarýný alarak kendilerini dünya hayatýndan mahrum býrakýrlar. Ve onlarýn (yüzlerine ve akalarýna) onlarýn ileri gelen, geri kalan her azasýna demir çomaklar ile (vururlar ve) onlara (yangýnýn) cehennem ateþinin (azabýný tadýn -derler-) artýk þüphe yok ki, ne fecî, nekadar tasvirî imkânsýz bir musibet görülmüþ olur.

 

 

 

51.  Bu iþte ellerinizin takdim ettiði þey yüzündendir. Ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ kullarý için zulmeder deðildir.

51.   Ey kâfirler!. Ey münafýklar. (Bu) Sizi yakalayacak olan öldürülme, dövülme, ateþin azap yok mu, (iþte) bütün bunlar sizin dünyada iken (ellerinizin takdim ettiði þey) küfr ve isyan (yüzündendir) siz o küfr ve isyaný iþlemiþ olduðunuzdan dolayý bu felâketlere mâruz kaldýnýz, bütün bunlar kendi amellerinizin neticesidir. (Ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ kullarý için zulmeder deðildir.) Küfr ve isyan erbabýnýn yakalanacaklarý azaplar, felâketler bütün kendi kötü hareketlerinin gereðidir. Artýk insanlar bu akibeti düþünüp daha dünyadalarken durumlarýný ýslah etmelidirler ki, Allah'ýn azabýndan kurtularak ilâhî lütuflara hak kazanmýþ olsunlar.

 

 

 

52.        -Bunlarýn hâli- Firavun'un kavmi ile onlardan evvelkilerin âdeti gibidir ki. Allah Teâlâ'nýn âyetlerini inkâr ettiler. Allah Teâlâ da bunlarý günahlarý sebebiyle yakaladý. Þüphe yok ki. Allah Teâlâ kuvvet sahibidir; azabý pek þiddetlidir.

52. Bu mübarek âyetler, peygamber zamanýndaki müþrikler ile Firavun'a tâbi olanlarýn ve daha evvelki kâfirlerin ayný âdetlerde bulunduklarýný ve bu yüzden Allah'ýn kahrýna      uðradýklarýný  bildirmektedir. Ve  bir kavmin  makbul  olan  ahlâk ve tavýrlarýný  deðiþtirmedikçe  nail  olduklarý  nimetlerden  mahrum  kalmayacaðýný  ihtar etmektedir. Ve Cenâb-ý Hak'kýn her þeyi hakkiyle bilen, güç yetiren ve azabýnýn þiddetli olduðunu beyan ile insanlarý uyanmaya davet buyurmaktadýr. Þöyle ki: (-Bunlarýn hâli-) yani: Bedir Savaþýnda müslümanlara karþý cephe alan müþriklerin âdeti (Firavun'un kavmi ile onlardan evvelkilerin) Nuh, Ad kavmi gibi eski miletlerin (âdeti gibidir ki) bunlar da o eski milletler gibi (Allah Teâlâ'nýn âyetlerini inkâr ettiler) gördükleri mucizelere, hârikalara raðmen yine Peygamberleri tasdik etmediler. Artýk (Allah Teâlâ da bunlarý) bu müþrikleri (günahlarý) küfr ve isyanlarý. Yüce Peygambere muhalefetleri (sebebiyle yakaladý) eski kâfir kavimleri sulara boðduðu ve diðer felâketlere uðrattýðý gibi bu müþrikleri de, öldürülmek ile, esaret ile cezalandýrdý. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ kuvvet sahibidir) din düþmanlarýný mahv edip cezalandýrmaya kudreti fazlasýyla yeterlidir. Ve Yüce Yaratýcýnýn (azabý pek þiddetlidir.) Bu dinsizleri dünyada cezaya uðrattýðý gibi bunlarýn hakkýndaki uhrevî azaplarý daha þiddetli olacaktýr.

 

 

53. Bu da, þüphe yok ki. Allah Teâlâ bir kavme ihsan etmiþ olduðu bir nimeti deðiþtirici deðildir, onlar kendi nefislerinde olaný deðiþtirinceye deðin. Ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ hakkýyla iþiticidir, tamamiyle bilicidir.

53.        (Bu da) Bütün bu kâfirlerin böyle ilâhî azaba yakalanmalarý da kendi kötü hareketlerinin bir neticesidir. Yoksa (þüphe yok ki. Allah Teâlâ bir kavme ihsan etmiþ olduðu bir nimeti) azap ve felâkete dönüþtürmek suretiyle (deðiþtirici deðildir.) o nimeti onlarýn ellerinden almaz (onlar kendi nefislerinde olaný) kendi yaratýlýþ kabiliyetleri, sahip olduklarý akýl ve zekâyý, imâna, ibadet ve itaata olan kudretlerini, kendi kötü düþüncelerile, fena hareketlerde (deðiþtirinceye deðin) Fakat onlar öyle kendi nefislerinde olaný deðiþtirdiler mi?. Küfr ve nifaklarýný yaymaya, dine karþý hürmetsizliklerini açýklamaya cür'et gösterdiler mi, Cenâb-ý Hak'da onlarý yakalar, lâik olduklarý azaplara kavuþturur. (Ve þüphe yok ki. Allah Teâlâ hakkiyle iþiticidir) kullarýnýn bütün sözlerini, iddialarýný iþitir ve o hikmet sahibi Yaratýcý 'tamamiyle bilicidir.) herkesin bütün fiillerini ve hareketlerini hakkiyle bilir. Herbirini lâik olduðu mükâfata veya cezaya kavuþturur. Nimetlerini devam ettirir, veya yok eder. Binaenaleyh insanlar, Allah Teâlâ'nýn nimetlerine karþý þükran vazifesini yerine getirmeye çalýþmalýdýrlar, diyanet ve ibadet ve itaat dairesinden çýkmalýdýrlar ki, o nimetlerden daha sonra mahrum kalmasýnlar. Bunlarýn üstündeki uhrevî nimetlere de aday bulunsunlar.

 

 

 

54.    Firavun'un kavminin ve onlardan evvelkilerin âdeti gibi ki, Rablerinin âyetlerini yalanladýlar. Artýk onlarý günahlarý sebebiyle helak ettik. Ve Firavn'un kavmini boðduk. Ve hepsi de zalimler olmuþlardý.

54. Bu mübarek âyetler de peygamber zamanýndaki müþrikler ile ayný âdette olan eski kâfirlerin nasýl helak olduklarýný izah ediyor. Ve en fazla þerli hayvanlarýn, küfrlerinde Ýsrar edip duran dinsizlerden ibaret olduðunu beyan buyuruyor. Þöyle ki:

Evet... Rasülü Ekrem'in peygamberliðini tasdik etmeyen kâfirlerin âdeti, (Firavn'un kavminin ve onlardan evvelkilerin âdeti gibi) dir ki, hepsi de (Rablerinin âyetlerini) O Yüce Yaratýcýnýn varlýðýna, birliðine, lûtf ve ihsanýna þahitlik eden delilleri inkâr. Peygamberlerin doðruluðunu isbat eden mucizeleri (tekzib ettiler) böyle küfr ve azgýnlýkta Ýsrar edip durdular. (Artýk onlarý) o kâfirleri o büyük (günahlarý) inkâr ve yalanlamalarý (sebebiyle helak ettik) bazýlarý deprem ile, bazýlarý yerlerin batmasiyle, bazýlarý baþlarýna yaðdýrýlan taþlar ile, bazýlarý rüzgârlar ile, Kureyþ müþrikleri de Ýslâm kahramanlarýnýn kýlýçlarýyle mahv-ý periþan oldular. (Ve Firavn'un kavmini) de kendisiyle beraber (boðduk) öyle büyük bir helake uðrattýk, (ve hepsi de) Gerek o evvelki kavimler olsun, ve gerek Kureyþ kâfirlerinden olup müslümanlarýn elleriyle öldürülen ve cezalandýrýlan þahýslar olsun (zalimler olmuþlardý.) nefislerine küfr ve isyan ile zulmetmiþ olduklarý gibi baþkalarýna da saptýrmak ye bozmak suretiyle zulmeder bulunmuþlardý. Böyle bir zulmün cezasý da iþte dünyada böyle bir helakten ibarettir. Ahiretteki cezalarý ise elbette bunun çok üstündedir.

 

 

 

 

55. Þüphe yok ki, yeryüzünde yürüyen canlýlarýn Allah Teâlâ katýnda en þerlisi, o kimselerdir ki, kâfir olmuþlardýr. Artýk onlar imân etmezler...

55.  (Þüphe yok ki,) Bu helak olan þahýslar, kavimler, en þerli ve umum hakkýnda en zararlý kimselerdi. Çünki onlar kâfir bulunuyorlardý, (yeryüzünde yürüyen canlýlarýn) hayvanlarýn, hayat sahibi kimselerin (Allah katýnda) Cenâb-ý Hak'kýn hükm ve kazasý hususunda (en þerlisi ise o kimselerdir ki, kâfir olmuþlardýr.) Küfrlerinde Ýsrar edip durmuþlardýr, yeminlerini bozmuþ, halký saptýrmaya Çalýþmýþ þahýslardýr. Bir halde ki, (artýk onlar imân etmezler.) onlarýn imân edecekleri beklenilemez. Ýþte o helak olan kavimler, þahýslar da hep böyle imân etme kabiliyetinden mahrum kalmýþ olduklarý için öyle bir mahvü helake mâruz kalmýþlardýr.

 

 

 

 

56.  Onlar ki, kendileriyle antlaþma yapmýþ idin, sonra her defasýnda ahilerini bozarlar ve onlar hiç çekinmezler.

56.    Bu mübarek âyetler Rasûlü Ekrem ile yapmýþ olduklarý antlaþma hükümlerine müþriklerin uymadýklarýný bildirmektedir. Artýk savaþlarda onlara galip gelince haklarýnda þiddetli muamele yapýlmasýný emir etmektedir, tâki, arkalarýndaki cemiyetler için bir vesilei ibret olsun. Ve antlaþma hükümlerine hiyanet edecekleri anlaþýlan düþmanlar ile de, kendilerine evvelce haber vermek üzere antlaþmayý bozmanýn lüzumunu beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Yüce Resulüm!. (Onlar ki) O Kureyze Yahudileri ki, (kendileriyle antlaþma yapmýþ idin) onlar bu anýlaþmaya riayet etmediler, (sonra) tekerrür eden antlaþmalarýn (her defasýnda) onlar (ahilerini bozarlar) verdikleri sözlerde durmazlar. Antlaþma gereðine aykýrý harekette bulunurlar. (Ve onlar hiç çekinmezler.) böyle ahda; muhalefetin nekadar cezayý, ilâhî azabý gerektirir olacaðýný düþünüp korkmazlar. Nitekim Kureyze Yahudileri, müslümanlarýn aleyhinde hareket etmeyeceklerine dair söz vermiþlerdi. Halbuki, bu sözlerinde durmadýlar, Mekke'i Mükerreme müþriklerine silâh vermek suretiyle yardým ettiler. Sonra yine bir sözleþme yapýlmýþ idi, buna da riayet etmediler, Hendek Savaþýnda yine müþriklerin lehine hareket ettiler.

 

 

 

 

57.  Ýmdi her ne zaman savaþta onlarý kesin bir þekilde yakalar isen onlar ile arkalarýndaki kimseleri ansýzýn korkut. Umulur ki, ibret alýrlar.

57.     (Ýmdi) Onlarýn halleri böyle olunca artýk Yüce Resulüm!, (her ne zaman savaþta onlarý) o antlaþmalarýný bozanlarý (kat'î surette yakalar isen) onlarý elde eder, üzerlerine zafer kazanýr isen (onlar ile) olan mahv etmek ve cezalandýrmak suretiyle (arkalarýndaki kimseleri) Arap yarýmadasýnda Yemen'de bulunan ve müslümanlar aleyhinde hareketleri düþünülebilen gayri müslimleri de (ansýzýn korkut) onlara da dehþet saç (umulur ki) onlar, o savaþçý müþrikler hakkýndaki yapacaðýnýz þiddetli cezalandýrma muamelesinden (ibret alýrlar) da Ýslâm dairesine can atarlar, müslümanlara karþý cephe almaya cesaret edemez olurlar.

§ Sekf; Süratle tutmak, yakalamak, zafere ulaþmak demektir.

§ Teþrîd: Daðýtmak, ýstýrap ile olan ayýrmak ve ceza vermek demektir ki burada savaþan bir kuvvet hakkýnda geride kalan kuvvetler ile aralarýný ayýracak bir muamelede bulunmaktan ibarettir.

 

 

 

58. Ve eðer bir kavmin hiyanet edeceðinden kesin olarak korkar isen antlarýný kendilerine açýkça ayný þekilde at. Þüphe yok ki, Allah Teâlâ hain olanlarý sevmez.

58. (Ve) Yüce Resulüm!, (eðer) Kendileriyle antlaþma yapmýþ olduðun (bir kavmin) sözlerinde (hiyanet edeceðinden kesin olarak korkar isen) bir takým yüz gösteren alâmetlerden dolayý buna kanaat getirirsen nitekim Kureyze ve Nazir kabilelerinin müslümanlara karþý böyle bir durumda bulunduklarý anlaþýlmýþdý. Artýk (ahdlerini kendilerine açýkça ayný þekilde at) aranýzdaki sözleþmenin bozulduðunu kendilerine açýkça haber ver, bunun böyle hükmü kalmadýðýna her iki taraf da eþit þekilde haberdar       tâki, arada bir hiyanet töhmeti bulunmasýn. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ) anlaþmalarým bozmak hususunda ve diðer muamelelerde (hain olanlarý sevmez) binaenaleyh sözleþme hükümlerine riayet etmelidir. Bu hükümlere riayet etmediði anlaþýlan hasma karþý da anlaþmayý kaldýrmaya lüzum görülünce bunu o hasým tarafýna evvelce bildirmelidir. Tâki: Düþman ahdin baþkasý zannýnda b-uunarak lâzým gelen tedâriki terk etmesin. Bu ahdin kaldýrýlmasýný düþmana evvelce haber vermemek, düþmana karþý bir hiyanet demektir. Hiyanet ise Ýslâm ahlâkýna aykýrýdýr. Adalete muhaliftir. Meðer ki, düþmanýn antlaþmayý bozduðu her bakýmdan ortaya çýksýn. O halde kendilerine antlaþmanýn karþýlýklý olarak bozulduðuna dair bir haber vermeðe gerek kalmaz.

 

 

 

 

59. Ve o kâfirler asla zannetmesinler ki, ilerleyip kurtulmuþlardýr. Þüphe yok ki, onlar âciz býrakamayacaklardýr.


59.    (Ve) Müslümanlara karþý düþmanlýkta, savaþa cesarette bulunmuþ olduklarý halde henüz belâlarýný bulmamýþ olan (o) bir takým (kâfirler asla zannetmesinler ki ilerleyip kurtulmuþlardýr.) Bedir Savaþýnda öldürülmekten, esaretten kurtulmuþlardýr. Hayýr, bu bir muvakkat kurtuluþtur. (Þüphe yok ki, onlar) Allah Teâlâyý hâþâ (âciz býrakamayacaklardýr.) Onlar yine bir gün lâyýk olduklarý maðlûbiyete, cezalara uðrayacaklardýr.

§ Bu âyeti kerime Rasûlü Ekrem için teselli edici olmuþtur. Çünki bir takým müþrikler. Bedir Savaþýnda ve diðer yerlerde kaçýp kurtulmuþ, hak ettikleri cezaya henüz çarpýlmamýþlardý. Bu âyeti kerime ise onlarýn ergeç maðlûp, azaba çarpýlacaklarýný, kendilerinden intikam alýnacaðýný haber vermiþ bulunuyor. Nitekim daha sonra öyle de olmuþtur.

 

 

 

 

60.    Ve onlara karþý gücünüzün yettiði her kuvvetten ve baðlý atlardan hazýrlayýnýz. Bununla Allah Teâlâ'nýn düþmanýný ve sizin düþmanýnýzý ve onlardan baþkalarýný ki bunlarý siz bilmezsiniz, -Allah T e âlâ bilir- korkutursunuz. Ve her neyi ki, Allah yolunda harcarsanýz size tamamen ödenir ve siz asla zulma uðratýlmazsýnýz.

60. (Ve) Ey müslümanlar!. Ey Ýslâm diyarýnýn sahipleri, savunuculan (onlara karþý) o din, vatan düþmanlariyle savaþta bulunabilmeniz için, fedakârlýk ediniz, (gücünüzün yettiði her kuvvetten) her türlü harp vasýtalarýndan (ve baðlý atlardan) saldýrýyý saðlayacak, düþmaný dehþete düþürecek nakil vasýtalarýndan (hazýrlayýnýz) bu hususta kusur göstermeyiniz. Çünki (bununla) bu kuvvet ile veya bu harp vasýtalariyle (Allah Teâlâ'nýn düþmanýný ve sizin düþmanýnýzý) korkutmuþ olursunuz ki, bunlar vaktiyle Mekke'i Mükerreme'deki müþrikler ile diðer Ýslâmiyet düþmanlarýndan ibarettir. (Ve onlardan baþkalarýný) da korkutmuþ olursunuz ki, bunlarda münafýklardan, Ýslâmiyet'e karþý gizlice düþmanlýkta bulunan dinsizlerden veya Yahudi'ler ile Mecusi'lerden ibarettir. Evet... Ey müslümanlar!. Aleyhinizde bulunan bir takým kimseler de vardýr (ki, bunlarý siz bilmezsiniz) çünki onlar etrafýnýzda bulunurlar, size dost görünürler, kalplerindeki düþmanlýðý gizlemiþ olurlar. Fakat bunlarý (Allah Teâlâ bilir) siz herhalde kendinize düþen vazifeyi yapýnýz, lâzým gelen kuvvetleri hazýrlayýnýz, bununla o açýk ve gizli düþmanlarýnýzý (korkutursunuz) da artýk size karþý cephe almaya cesaret edemezler, Ýslâm yurduna saldýrmaya kalkýþamazlar. Size karþý dost görünmeðe çalýþýrlar, bir kýsmý da cizye vererek itaatkâr bir vaziyet almýþ olur. Hatta bu sayede bir kýsmýnýn Ýslâmiyet'i kabul etmesi de düþünülebilir. Ve bu gibi vâsýtalarýn mevcudiyeti Ýslâm yurdunun kuvvetini, ziynetini, medeniyet hayatýndaki ilerlemesini dost ve yabancýlara göstermiþ bulunur. Binaenaleyh bir ilerleme dinî, bir yücelme ve fazilet dini olan Ýslâmiyet, müntesiplerine böyle maddî ve manevî mühim vâsýtalarýn hazýr edilmesini emretmektedir. Müslümanlýkta boþ durmak, medenî vasýtalardan mahrum olmak, düþmanlara karþý miskince bir vaziyete düþmek kesinlikle yasaktýr. Kur'an'ý Kerim'in nasýl ebedî bir mucize olduðuna bakmalýdýr ki, bu âyeti kerime'nin iniþi zamanýnda en malûm, en gerekli silâh, kýlýçtan, kamadan ibaret bulunuyordu. Bu âyeti kerime de ise bunlarý hazýrlayýn diye emir olunmuyor, bilâkis "gücünüzün yettiði kadar kuvvet hazýrlayýnýz" diye emir olunuyor. Kuvvet tabiri ise bugünkü bütün harp vasýtalarýna þamildir. Meselâ: Toplarý tüf ekleri, uçaklarý, otomobilleri, zýrhlýlarý, tanklan, atomlarý ve diðerlerini de kapsamaktadýr. Ýþte bu da bir Kur'ânî harikadýr ki, bu müslümanlara gelecekte ortaya çýkacak her türlü harp vasýtalarýnýn hazýrlanmasýný emretmiþ, böyle vâsýtalarýn      vücude   geleceðine   iþarette   bulunmuþtur.   Binaenaleyh   müslümanlara  düþen  vazife   de   bu   hususta  her türlü  fedakârlýklarda  bulunmaktýr.   (Ve)   Ey müslümanlar!, (her neyi ki. Allah yolunda infak ederseniz) yurdunuzun savunulmasý ve korunmasý için bu gibi harp vasýtalarýný hazýrlamaya nekadar çalýþýr, yardýmda bulunursanýz mutlak biliniz ki (size) karþýlýðý (tamamen ödenir) bunun maddî ve manevî mükâfatýný elbette görürsünüz, (ve siz asla zulme uðratýlmazsýnýz) yaptýðýnýz harcama boþ yere zâyolup gitmez sizler de zarara uðramýþ bulunmazsýnýz. Güzel niyete baðlý olan hizmetinizin elbette sevabýný, mükâfatýný görürsünüz. Artýk ey müslümanlar!. Hak yolunda yapýlacak yardýmlarýn, hizmetlerin ne kadar mühim, mutluluk verici olduðu belli olmuþ oluyor. Cenâb-ý Hak, hepimizi bu gibi güzel vazifeleri yerine getirmeðe muvaffak buyursun, âmin...

 

Ynt: Enfal Suresi By: hafizvuslat Date: 02 Kasým 2009, 22:26:20




61. Ve eðer onlar sulha meylederlerse sen de ona meylet ve Allah Teâlâ'ya tevekkül kýl. Þüphe yok ki, h erseyi hakkýyla iþitici ve t amam iyi e bilici olan ancak o'd ur.

61.   Bu mübarek âyetler, harîsa meyleden düþmanlar ile Hak'ka tevekkül edilerek barýþ yapýlmasýnýn caiz olduðunu bildirmektedir. Ehli Ýslâm'ýn kendilerine karþý hilekârlýkla bulunacak düþmanlarýndan kurtulup Allah'ýn korumasýna nail olacaklarýný müjdelemektedir. Ve Cenâb-ý Hak'kýn dilediði takdirde iki düþmanýn kalplerini birleþtirerek düþmanlýklarýný muhabbet ve dostluða çevireceðini beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: Resulüm!. Ýslâm varlýðýný müdafaa için lâzým gelen vasýtalarý hazýrla (ve) eðer (onlar) o düþmanlar Ýslâmiyet in bu kuvvetini, savaþa olan kabiliyetini görür de korkar, (harîsa meylederlerse sen de ona) harîsa (meylet) onlar ile barýþ anlaþmasýnda bulun (ve Allah Teâlâ'ya tevekkül et) iþlerini Hak Teâlâya býrak, onlarýn görünüþte sulha meyledip kalben hile ve tuzaða meyilli olduklarýný düþünerek korkma. (Þüphe yok ki, herþeyi) o düþmanlarýn da kendi aralarýnda gizlice neler söylediklerini (hakkiyle iþitici ve) onlarýn neler düþündüklerini ve neler gizlediklerini de (tamamiyle bilici olan ancak o'dur.) o Yüce Yaratýcýdýr. Onlarýn hakkýnda lâyýk olduklarý ilâhî hüküm ne ise herhalde ortaya çýkar.

§ Ibni Abbas Hazretlerine ve Mücahide göre bu âyeti kerimenin hükmü "imân etmeyenler ile savaþýn" "artýk müþrikleri her nerede bulursanýz öldürünüz" mealindeki âyetler ile nesh olunmuþtur. Fakat diðer zatlara göre nesh olunmamýþtýr. Belki bu barýþ emri, durdurulmuþtur, müslümanlarýn baþkasýnýn takdirine baðlýdýr. Eðer barýþ müslümanlarýn menfaatlerine uygun görülürse muvakkat bir zaman için, meselâ: On sene müddetle barýþ yönüne gidilir, aksi takdirde savaþa devam edilir. Zahir ve menfaate uygun olan da budur.

§ Mücahit'e göre bu âyeti kerime, Kureyze ve Nadir kabileleri ile barýþ hakkýnda nazil olmuþtur. Fakat bunlarýn hakkýnda gelmiþ olmasý, bunun zahirî üzerine umuma uygulanmasýna mâni deðildir. Nitekim bir âyetin muayyen bir sebepten dolayý nazil olmuþ olmasý, onun hükmünün um um iv etine mâni olmaz.

 

 

 

62. Ve eðer sana hile yapmak isterlerse þüphe yok ki, sana Allah T e âlâ yeter. O, O zattýr ki, seni yardýmýyla ve müminler ile desteklemiþtir.

62.    (Ve) Resulüm!, (eðer) kâfirler barýþý gösterip savaþý yok etmek suretiyle (sana hile yapmak) daha fazla kuvvet edinerek tekrar hücum etmek maksadýyle bir hilede bulunmak (istelerse) bundan endiþeye düþme, Cenâb-ý Hak bunu bilir. Artýk (þüphe yok ki, sana Allah Teâlâ kâfidir.) seni onlarýn þerrinden korur. (O) Yüce Yaratýcý (O zattýr ki, seni) hayatýn boyunca (yardýmýyla) vasýtasýz veya bir harika olarak melekleriyle (ve müminler ile) ensar-ý kiram ile (desteklemiþtir.) binaenaleyh senin hakkýnda hilekârlýkta bulunmak isteyecek düþmanlarýna karþý da seni destekler, baþarýya ulaþtýrýr. Artýk o düþmanlardan korkmaya mahal yoktur.

 

 

 

63.      Ve onlarýn kalblerinin arasýný telif etti ki, eðer yerde bulunanýn tamamýný sarfedecek olsa idin onlarýn kalpleri arasýný birleþtiremezdin. Ve lâkin Allah Teâlâ onlarýn arasýný birleþtirdi. Þüphe yok ki, o galiptir, hikmet sahibidir.

63.     Evet... Cenâb-ý Hak, bir ilâhî âdeti bir hikmeti gereði olarak Yüce Resulünü müminler ile de desteklemiþtir. Þöyle ki: Birçok kabileler arasýnda ve özellikle Eve ve Hazrec kabilesi arasýnda öteden beri pek büyük bir düþmanlýk var idi. Bir derecede ki, biri diðerine bir tokat vuracak olsa bir cahilce teassup yüzünden kabileleri arasýnda bir sava; meydana gelirdi. Sonra Cenab'ý Hak onlarý Ýslâmiyet'e nail kýldý, aralarýndaki düþmanlýk, muhabbete çevrilmiþ oldu. Aralarýnda bir din kardeþliði meydana geldi, Ýþte bu hadiseye iþaret için buyuruluyor ki: (Ve) Cenâb-ý Hak (onlarýn) sana yardým eden müminlerin (kalplerinin arasýný birleþtirdi) karþýlýklý düþmanlýk yerine muhabbet ve dostluk geçti. Öyle (ki eðer yerde bulunanýn tamamný) bütün dünya mallarýný (sarf edecek olsa idin) düþmanlýklarýný gideremezdin, (onlarýn kalpleri arasýna sevgi düþüremezdin.) Onlarýn birbirine düþmanlýklarý böyle bir son derecede ziyade idi. (Velâkin Allah Teâlâ) yüce kudretiyle (onlarýn arasýný birleþtirdi) kalplerindeki bütün düþmanlýk duygularýný gidererek kendilerine karþýlýklý muhabbet ve yardýmlaþma ihsan buyurdu. Bu da bir peygamber mucizesi mahiyetinde bulunmuþtu ki, onun teþrif iyle bu kavimler arasýndaki müthiþ düþmanlýk yok olmuþtu. Artýk Cenab'ý Hak dilerse diðer kabilelerin, milletlerin de müslümanlara karþý olan düþmanlýklarýný, husumetlerini; kötü maksatlarýný yok eder. Binaenaleyh uygun görüldüðü takdirde onlar ile barýþ, antlaþma yapmaktan endiþe etmeðe mahal yoktur. Herhalde Cenab'ý Hak'ka tevekkül etmeli, iþleri ona býrakmalýdýr. (Þüphe yok ki, o) Yüce Yaratýcý (azizdir) iradesi herþeye galiptir. Ona hiç bir þey muhalefet edemez. Ve o kerem sahibi ilâh (hakimdir) hiç bir þey onun hikmet dairesinden çýkamaz. Artýk vâki olacak herhangi bir harp veya sulh da o Yüce Yaratýcýnýn kudret ve hikmetinin bir gereðidir.

 

 

 

64. Ey o Peygamber!. Sana ve sana tâbi olan mü'minlere Allah Teâlâ kâfidir.

64. Bu mübarek âyetler, Cenab'ý Hak'kýn mü'minlere her hususta yardým ve zafer ihsan buyurmaya kadir ve yeterli olduðunu bildirmektedir. Ve cihad sahasýnda yirmi Ýslâm mücahidinin galip olmalarý için s ab r ve sebat ederek iki yüz düþmana karþý durmalarýný emretmektedir. Bununla beraber müslümanlar hakkýnda kolaylaþtýrmak üzere yüz Ýslâm ermin ikiyüz düþmana ve bin Ýslâm mücahidinin iki bin düþmana galip olmalarý için s ab r ve sebat ile memur olduklarýný beyan buyurmaktaýr. Þöyle ki: (Ey Peygamber) Ey Son Peygamber olan Hz. Muhammedi, (sana ve sana tâbi olan mü'minlere) ensar-ý kirama (Allah Teâlâ) her hususta (kâfidir) yalnýz düþmanlarýn hile ve tuzak kurmalarý halinde deðil, herhangi bir takdirde, herhangi bir vaziyette sana ve senin ümmetine yardým eder. Onun kudret ve büyüklüðü sizi korumaya, yüceltmeye fazlasýyla kâfidir. Buna inanmýþýzdýr.

§   Diðer bir yoruma göre bu âyeti kerime: "Ey Yüce Peygamber!. Sana Cenâb-ý Hak ile müminler yeterlidir." Meâlindedi savaþa baþlamadan nazil olmuþtur.

Rivayete göre Bedir Savaþý sýrasýnda henüz

 

 

 

65.        Ey Peygamber!. Müminle ri cihada teþvik et. Eðer sizden sabredici yirmi kiþi olsa iki yüze galip olurlar. Ve eðer sizden yüz kiþi olsa, kâfir olanlardan bine galip gelirler. Çünki onlar þüphe yok ki, hakký anlamaz bir kavimdirler.

65. (Ey Peygamber!.) Ey Son Peygamber!. Allah Teâlâ size kâfidir. Fakat sizin vazifeniz, Allah yolunda cihad etmektir, dinî yüceltemeye hizmettir, siz bu yolda malýnýzý, canýnýzý feda etmek isterseniz Cenâb-ý Hak'ta size yardým eder. Binaenaleyh (mü'minleri cihada teþvik et) Allah yolunda fedakârlýkta bulunsunlar, (eðer sizden sabr edici yirmi kiþi olsa) bu sabr ve sebat neticesinde düþmanlardan (iki yüze galip olurlar ve) Ey müslümanlar!, (eðer sizden yüz kiþi olsa) sabr ve sebat edince (kâfir olanlardan bine) bin savaþçý düþmana (galip gelirler.) Bu Kur'ânî açýklamalardaki haberler, emir mahiyetindedir. O halde buyurulmuþ oluyor ki: Ey müslüman erleri!. Siz yirmi kiþi olduðunuz takdirde iki yüz kadar düþmana karþý sabr ve sebattan ayrýlmayýnýz. Ve siz yüz kiþi olduðunuz vakit de bin kadar düþmana karþý sabr ve sebatta bulununuz. Tâki, bunun neticesinde zafere nail olasýnýz. (Çünki onlar) o düþmanlarýnýz (þüphe yok ki, hakký anlamaz bir kavimdirler.) onlar, Allah     Teâlâ'ya ve ahiret gününe inanmýþ, Allah rýzasý için harbe atýlmýþ, sevaba ermek, azaptan kurtulmak gayesini tâkibetmiþ kimseler deðildirler. Onlar cahilce bir hamiyet ve teassup etkisiyle savaþa atýlýrlar. Binaenaleyh temiz inanca sahip olan Hak rýzasý için savaþa atýlan siz müslümanlar; elbette sabr ve sebat edince galibiyete nail olursunuz.

"Ýslâm'ýn baþlangýcýnda" Peygamber Efendimizin düþmanlara karþý gönderdiði seriyeler = suvâri bölükleri yirmiden noksan, yüzden fazla bulunmazdý. Bundan dolayýdýr ki, bu âyeti kerime de bu iki adet zikredilmiþtir.

 

 

 

66. Þimdi Allah Te âlâ sizden -yükü- hafifi eþtirdi ve bilmiþtir ki, siz de muhakkak bir zaaf var. Ýmdi sizden sabredici yüz kiþi bulunursa iki yüze galip olurlar. Ve eðer sizden bin kiþi bulunursa iki bine galip gelirler. Allah Teâlâ'nýn izniyle. Ve Allah Teâlâ sabredenler ile beraberdir.

66. Ey müslümanlar!. (Þimdi Allah Teâlâ sizden -yükü- hafifleþtirdi) size lütf ve iyilikte bulundu, size kolaylýklar gösterdi. Öyle sizin kat kat üstünüzde olan düþmanlara karþý herhalde direnmekle sizi mükellef kýlmadý, (ve) hikmet sahibi Yaratýcý (bilmiþtir ki, siz de muhakkak bir zaaf var) Vücudunuz gayri mütehammil yani Cenâb-ý Hak'kýn ezelden beri bilmiþ olduðu bu zaafýnýz, þimdi fiilen meydana gelmek suretiyle de Allah'ýn malûmu bulunmuþtur. (Ýmdi) bu zaafýnýzdan dolayý (sizden sabr edici yüz kiþi bulunursa) Cenâb-ý Hak'kýn yardýmýyla (ikiyüze galip olurlar) yani: Galip oluncaya kadar sabr etsinler. (Ve eðer sizden bin kiþi bulunursa) sabretsinler (iki bine galip gelirler) þimdi müslümanlar, bununla mükelleftirler. Onlarýn bu zafer ve galibiyete kavuþmalarý ise ancak (Allah teâlâ'nýn izniyle), o Kerem Sahibi Yaratýcýnýn iradesiyle, mü s l (i m an l ara gösterdiði kolaylýk ve t eshîll ile tecelli eder. (Ve Allah Teâlâ sabredenler ile beraberdir.) yani: Onlara yardým eder, onlarý fetih ve zafere kavuþturur. Nitekim nice az kuvvetler o sayede birçok kuvvetlere galip gelebilmiþlerdir. Elverir, Allah'ýn desteðine nail olsunlar.

§ Bu âyeti kerimenin nüzul sebebi olmak üzere rivayet olunuyor ki: Muhâcirin-i kiram, vatanlarýný terk etmiþ, gurbet diyarýnda yaþamaða baþlamýþlardý. Bu zatlar diyorlardý ki: Biz yurdumuzdan çýktýk, evlât ve mallarýmýzdan ayrýldýk, durmalarýmýz ise kendi yurtlarýnda herþeleri yanlarýnda olarak yaþýyorlar.

Ensar-ý kiram da diyorlardý ki: Biz düþmanlarýmýzla meþgul olmaya baþladýk. Kardeþlerimizi unutuverdik, onlara yardým edemez hâle geldik. Kýsaca müslümanlar kendilerini böyle zayýf düþmüþ gibi görüyorlardý. Bununla beraber bir taraftan da müslümanlarýn sayýsý artýyordu, artýk Ýslâmiyetî müdafaa için daha fazla erler bulunmaya baþlamýþtý, Ýþte bu gibi hikmet ve menfaata binaen Cenab'ý Hak müslümanlara kolaylýk ihsan buyurdu, bu âyeti kerimesiyle müslümanlarýn yükünü hafifleþtirmiþ oldu.

§ Bu mübarek âyetlerde ehli imânýn zafer ve galibiyete kavuþmalarýna vesile olan sebeplere iþaret buyurulmuþtur. Þöyle ki: Müminler, güzel bir inanca nail buunduklarý için onlar Allah'ýn korumasýna aday bulunmuþlardýr. Kâfirler ise Allah'ýn dini hususunda cahillerdir, onlara göre sevinç ve saadet ancak bu dünya hayatýndan ibarettir. Binaenaleyh onlar bu dünya hayatýna dört elle sarýlýrlar. Allah yolunda çalýþarak hayatlarýný feda etmek asla istemezler. Fakat müslümanlar, ebedî bir âlemin varlýðýna inanýrlar, hakikî saadetin o âlemde görüleceðine inanmaktadýrlar. Artýk o ebedî saadete kavuþmak için hak yolunda savaþtan geri durmazlar, bilâkis kuvvetli bir kalb ile, saðlam bir irade ile cihada atýlýrlar. Böyle bir çalýþmanýn neticesi de elbette fetih ve zaferdir.

Sonra kâfirler yalnýz maddî kuvvetlerine, güçlerine güvenirler. Müslümanlar ise Cenâb-ý Hak'ka sýðýnýrlar, ona duada, yalvarýp yakarmada bulunurlar. Artýk yardýma, zafere bunlar daha lâyýk olmuþ olmazlar mý?. Sonra hakîki müminler, kalblerinde parlayan Allah'ý tanýma nurlarýndan dolayý büyük bir kuvvete, bir yüceliðe sahiptirler. Bunlar bu ilâhî muhabbet etkisiyle canlarýný Allah yolunda feda etmeði bir nimet telâkki ederler. Bu sebeple düþmanlarýna karþý yiðitlik göstermekten geri durmak istemezler.     Artýk düþmanlarýnýn cesaret edemiyecekleri kahramanlýklara tam bir metanetle cesaret ederler, kalplerindeki din nuru, yollarýný aydýnlatýr, yüzlerinde  parlayan yiðitlik parýltýsý düþmanlarýnýn gözlerini kör ederek yenilmelerine sebebiyet verir. Artýk umum müslümanlar için lâzýmdýr ki, bu gibi yüce özelliklerden ayrýlmasýnlar, daima birlik olsunlar, daima sabr ve sebatta bulunsunlar, daima Allah Teâlâya tevekkül ve itimat ederek dinî yüceltmeðe bir gaye bilsinler, þüphe yok ki, bunun neticesinde maddî ve mânevi nice fütuhata, nice nimetlere nail olurlar.

 

 

 

67. Hiçbir Peygamber için yerde tamamen kuvvetlenmedikçe esirler edinmesi uygun deðildir. Siz dünya menfaatini istersiniz. Allah Teâlâ ise âhireti istemektedir. Ve Allah Teâlâ güçlüdür, hikmet sahibidir.

67.      Bu mübarek âyetler, din düþmanlarýný tamamen cezalandýrmanýn lüzumunu bildiriyor, eðer bir ilâhî hüküm geçmemiþ olsa idi esirlerden fidye alanlarýn büyük bir cezaya uðrayacaklarýný ihtar buyuruyor. Ve daha sonra ganimet mallarýndan faydalanmaya müsaade buyurulmuþ olduðunu beyan buyurmaktadýr. Þöyle ki: (Hiçbir Peygamber için) Yüce Peygamberlerden hiçbiri için (yerde tamamen kuvvetlenmedikçe) kâfirleri öldürmek ve helak etmek suretiyle müslümanlar kuvvet ve güç saðlamýþ bulunmadýkça (esirler edinmesi) sonra onlarý birer fidye mukabilinde serbest býrakýp yine düþman kuvvetlerinin çoðalmasýna sebebiyet verilmesi (uygun deðildir.) Bu iyi, doðru bir hareket olmadýðýndan buna meydan vermelidir. (Siz) Ey müminler!. Müþriklerden fidye almakla (dünya menfaatini isterseniz) öyle sebat ve devamý olmayan birþeyi arzuda bulunursunuz (Allah Teâlâ ise) sizin hakkýnýzda (âhireti istemektedir.) din düþmanlarýný kahr ve periþan ederek dininize yardým ile uhrevî sevaplara nail olmanýzý diler. (Ve Allah Teâlâ güçlüdür.) O herþeye kadirdir, galiptir, onun hakkýnda asla acz ve maðlûbiyet düþünülemez. Ve o (hikmet) sahibidir ondan meydana gelen her fiil, son derece doðrudur, hikmet ve menfaata dayanmaktadýr.

§ Ishan: Bir hastalýðýn bir þahýsa aðýrlýk verip onu hareket edemez bir hâle getirmesi, zayýf ve güçsüz düþürmesi demektir. Burada öldürmek ve telef etmek manasýnadýr. Sehanet de katýlýk ve sertlik demektir.

 

 

 

 

68.  Eðer Allah T e âlâ'd an bir yazý geçmiþ olmasa idi, almýþ olduðunuz þey hususunda size elbette pek büyük bir azap dokunurdu.

68. Ey esirlerden fidye alan müslümanlar!. (Eðer Allah Teâlâ'dan bir yazý geçmiþ olmasaydý) yani: Eðer müslümanlar için ganimet malarýnýn helâl olacaðý veya içtihatlarýnda hata edecek kimselerin cezalandýrýlmayacaklar veya Bedir'de bulunan Ýslâm erlerinin azaba uðramayacaklarý vaktiyle levhý mahfuzda yazýlmýþ bulunmasa idi (almýþ olduðunuz þey hususunda) esirlerden aldýðýnýz fidye = bedelden dolayý (size elbette pek büyük bir azap dokunurdu.) Fakat o levhý mahfuzdaki sabit, af f miza ait ilâhî hüküm sayesinde bu azaptan kurtulmuþ bulunuyorsunuz.

"Rivayete göre Bedir savaþýnda Eshab-ý kiram, düþmanlardan yetmiþ kiþiyi esir etmiþlerdi. Bunlarýn içinde Peygamberimizin amcasý Abbas ile Ebu Talib'in oðlu Ukayl de vardý. Bunlar daha sonra müslüman olmuþlardý. Bu esirlerin hakýnda ne muamele yapýlmasý için müþavere yapýldý. Hz. Ebu Bekir, bunlar Rasûlullah'ýn akrabasýndan kimselerdir, bunlardan fidye alýnmakla yetinilmelidir, o fidye ile ordumuzu kuvvetlendirmiþ oluruz, bunlarýn daha sonra tövbe edip müslüman olmalarý da düþünülebilir, diyerek görþünü bildirdi. Hz. Ömer de: Ya Rasûlüllah bunlar seni yalanladýlar, seni yurdundan çýkardýlar, bunlar kâfirlerin reisleri bulunuyorlar. Cenab'ý Hak seni onlarýn fidyelerine ihtiyaçsýz kýmýþtýr. Onlarýn boyunlarýný vurdur, diye görüþ bildirdi. Saad Ibni Muaz gibi bir kýsým zatlar da Hz. Ömer'in bu görüþüne iþtirak ettiler. Sonunda fidye alýnmasý ciheti tercih edildi, buna karar verildi. Rivayete göre bu fidyenin miktarý, yüz kýyye altýn imiþ. Her kýyye ise kýrk dirhem miktarýnda bulunuyormuþ. Bunun kýrk kýyyesi yalnýz Hz. Abbas'tan alýnmýþtý. Ýþte bu fidyenin alýnmasýný müteakip bu âyeti kerime nazil oldu, bunun alýnmasýnýn uygun olmadýðý bildirildi. Bundan dolayý Rasûlü Ekrem Efendimiz çok üzülmüþtü. Hatta deniliyor ki: Bu sýrada Hz. Ömer, Rasûlü Ekrem Efendimizin makamýna gitmiþ o Yüce Peygamber ile     Hz. Ebu Bekiri aðlar bir halde bulmuþtu. Ya Rasûlüllah!. Ne için aðlýyorsunuz!. Diye sormuþ, O Rasûlü Ekrem de: fidye alýndýðýndan dolayý eshabýn hakýknda aðlýyorum, Hz. Peygamber'in makamýna yakýn bir aðacý Ýþaret ederek "onlarýn azabý bana bu aðaçtan daha yakýn olarak arz edildi, eðer gökten bir azap inecek olsa idi Ömer ile Sad Ibni Muaz'dan baþkasý kurtulamazdý" diye buyurmuþtur.

§ Bu fidye alýnmasý, bir içtihat mes'elesi bulunmuþtu. Fidye alýnmasý görüþünde bulunanlar, düþmanlarýn kâfi derecede kuvvetten mahrum kaldýklarýna kaani olmuþlardý. Rasûlü Ekrem de Ýslâm mücahitlerinin bu esirleri elde etmelerine evvelce bilgi sahibi bulunmamýþtý. Artýk bunlar harp sahasýndan çýkarýlmýþ oldukalrý için herhalde öldürülmeleri icab etmiyordu, bu öldürme savaþ haline mahsustur. Bir de sadece dünyevî ve þahsî bir menfaat için fidye alýnmasý uygun deðildir, yoksa Ýslâm ordusunun, Ýslâm yurdunun takviyesi için fidye alýnmasý fâideden hâli görülmeyebilir. Ýþte bu gibi düþünceler sebebiyledir ki, eshabý kiramýn bir kýsmý fidye alýnmasý görüþünde bulunmuþlardý. Böyle içtihada dayanan bir hata ise af edilmiþtir. Binaenaleyh Cenâb-ý Hak bu görüþte bulunmuþ olanlarý cezalandýrmamýþtýr.

 

 

 

69. Artýk ganimet olarak elde ettiðiniz þeyden helâl ve hoþ olarak yeyin ve Allah Teâlâ'dan korkun. Þüphe yok ki. Allah Teâlâ çok baðýþlayandýr, çok esirgeyendir.

69.       (Artýk) Ey müslümanlar!. Aldýðýnýz fidyeler size bir ilâhî lütuf olmak üzere helâl olmuþtur. Onlar da ganimetlerden sayýlmýþtýr. Binaenaleyh (ganimet olarak elde ettiðiniz þeyden) o fidyelerden (helâl ve hoþ) güzel, temiz (olarak yeyin) istifade edin. (Ve Allah Teâlâ'dan korkun) günahlara cür'et etmeyin, onun emirlerine muhalefetten kaçýnýnýz. (Þüphe yok ki. Allah Teâlâ çok baðýþlayýcýdýr.) günahlarýnýzý affeder ve örter. Ve (çok esirgeyendir) kullarýna merhameti pek fazladýr. Bir ilâhî rahmetinin eseridir ki, aldýðýnýz fidyeleri, ganimet mallarýný size mubah kýlmýþtýr.

§ Deniliyor ki: (88) inci âyeti kerimenin inmesi üzerine Rasûlü Ekrem Hazretleri eshabý kiramýný fidyelerden ve ganimet mallarýndan istifade etmekten men buyurmuþtu. Sonra iþbu (89) uncu âyeti kerime nazil olarak onlardan istifadenin cevazýný beyan buyurmuþtur.

 

 

 

70.       Ey Peygamber!. Ellerinizde esirlerden olan kimselere de ki: Eðer Allah Teâlâ sizin kalplerinizde bir hayýr bilirse sizden alýnmýþ olan þeyden daha hayýrlýsýný size verir ve sizin için maðfiret buyurur. Ve Allah Teâlâ çok baðýþlayandýr, pek esirgeyendir.

70. Bu mübarek âyetler, kendilerinden fidye alýnmýþ olan esirlerin sýrf hayýr olan imâný kabul edince nice fazla nimetlere, baðýþlara nail olacaklarýný kendilerine bildirmekte, onlarý imâna tevsik eylemektedir. Dinsizliklerinde Ýsrar edip Ýslâmiyet aleyhinde bulunmaya devam edenlerin de daha nice maðlûbiyetlere, felâketlere uðrayacaklarýný kendilerine ihtar ile Rasûlü Ekrem'i teselli etmektedir. Þöyle ki: (Ey Peygamber!.) Bedir Savaþý neticesinde yakalanýp þimdi (ellerinizde esirlerden olan kimselere de ki:) onlardan alýnan fidyelerden dolayý üzülmesinler, ümitsiz olmasýnlar. (Eðer Allah Teâlâ sizin kalbinizde bir hayýr bilirse) yani: Kalbinizde Milaslý bir imân, bir iyi niyet meydana gelirse (sizden alýnmýþ olan þeyden) fidyelerden (Daha hayýrlýsýný size verir) Sizi dünyevî ve uhrevî nice nimetlere nail kýlar, (ve sizin için) ahirette (maðfiret buyurur.) geçmiþ günahlarýnýzý af eder ve örter. (Ve Allah Teâlâ çok baðýþlayandýr.) kullarýnýn tövbelerini kabul ederek geçmiþ günahlarýný af eder ve (pek esirgeyendir.) kullarý hakkýnda merhamet buyurarak onlarý nice nimetlere, mükâfatlara kavuþturur.

§ Bu gibi kutsal âyetler gösteriyor ki: Ýslâm dininin bütün gayesi, insanlýðýn imâna nail olmasý, o sayede selâmet ve mutluluða ermesidir. Müslümanlýkta savaþanlarý, fidyeleri almanýn baþlýca sebebi insanlýðý Ýslâmiyet'ten haberdar ederek onlarý ebedî bir hayra, bir nimete kavuþturmaktýr. Binaenaleyh bu yüce dinin mensuplarý, bütün insanlýðýn hayra kavuþmasýný isterler, bu gaye uðrunda cihad meydanlarýna atýlýrlar, onlarýn bu hareketleri böyle yüce bir gayeye yöneliktir. Yoksa öyle dünyevî bir servete, fani bir varlýða kavuþmak için deðildir, Ýþte Bedir Savaþý neticesinde bir kýsým saveþçýlar Ýslâm þerefine nail olmuþ, verdikleri fidyelerin üstünde nice dünyevî nimetlere nail olduklarý gibi âhiretleri de saðlanmýþtýr. Hz. Abbas ile kardeþi oðlu Hz. Ukayl bu cümledendir.

§         Bu âyeti kerime esir düþen Hz. Abbas ile arkadaþlarý hakkýnda nazil olmuþtur. Hz. Abbas'ýn yanýnda bir hayli altýn bulunuyordu, bunlarý Kureyþ ordusuna sarf için

yanýna almýþtý. Rasûlü Ekrem ona emir etti ki, kardeþin oðlu Ukayl'in ve Nevfel'in fidyelerini de sen ver. Hz. Abbas da dedi ki: Param yoktur, beni Mekke'de dilenci mi býrakacaksýn?. Rasûlü Ekrem de buyurdu ki: Sefere çýkarken eþin "Ümmülfazr'ýn yanýna býrakmýþ olduðun altýnlar ne oldu?. Bunun üzerine Hz. Abbas hayrette kaldý. Çünki o altýnlarý eþine gizlice olarak geceleyin vermiþti, "eðer ben ölürsem bunlar seninle oðullanmýndýr" demiþti. Bundan hiçbir kimse haberdar olmamýþtý. "Ya Rasûlüllahl. Bunu sana kim haber verdi?" diye sordu, Rasûlü Ekrem de "bunu bana Rab'bim haber verdi" diye buyurdu. Bunun üzerine Hz. Abbas: "artýk benim hiç þüphem kalmadý, sen bir Yüce Peygambersin" diyerek imân etti, kardeþi oðullarýný da imâna davet eyledi.

Ýþte bu zat da verdiði fidyenin çok üstünde bir servete bilahara nail oldu. Ahirette de ilâhî affa "kavuþacaktýr. Diðer Ýslâmiyet'i kabul eden zatlar hakkýnda da bu ilâhî lütuf tecelli etmiþtir.

 

 

 

 

71. Ve eðer sana hiyanet etmek isterlerse muhakkak ki, daha evvel Allah Teâlâ'ya hiyanet ettiler de maðlûp edilmelerine imkân verdi. Ve Allah Teâlâ bilendir, hikmet sahibidir.

71.  (Ve) Ey Yüce Peygamber!, (eðer) o esirler (sana hiyanet etmek isterlerse) sözlerinde dumaz, hâinâne hareketlere cür'et gösterecek olurlarsa, ona üzülme, onlar sana bir zarar veremezler. (Muhakkak ki, daha evvel) Bedir Savaþýndan önce (Allah Teâlâ'ya da hiyanet ettiler) küfr ile, ahit ve yemini bozmakla hiyanete cür'et gösterdiler (de) Cenab'ý Hak, onlarýn Bedir Savaþýnda müslümanlar tarafýndan (maðlûp edilmelerine imkân verdi.) kimi öldürüldü, kimi de esir alýndý. Yine hainliklerine devam ederlerse yine o gibi felâketlere uðrarlar. (Ve Allah Teâlâ çok iyi bilendir) onlarýn dýþlarýný da içlerini de bilir, imanlarýný da, küfrlerini de tamamiyle bilir ve (hikmet sahibidir) bütün ilâhî iradesi hikmet ve menfaate dayanmaktadýr. Binaenaleyh onlarýn haklarýnda da, hikmet gereðine göre ilâhî iradesi tecelli eder.

§ Kur'an'ýn bu açýklanýlan, Rasûlü Ekrem hakkýnda bir müjdedir ki, ona karþý hiyanette bulunup duranlara elbette o Yüce Peygamber, galip gelecektir. Nitekim de galip gelmiþtir.

§ Rivayet olunuyor ki: "Ibnü Ýzzet il Cühemi" adýndaki bir þahýs fakirliðinden, çoluk çocuk sahibi olduðundan bahsederek bir yardým almýþ ve Rasûlü Ekrem aleyhinde hiçbir kimseye yardým etmiyeceðine söz vermiþti. Halbuki, daha sonra sözünde durmamýþ, hainlikte bulunmuþtu. Sonunda "Hemraül Es e d" Savaþýnda yakalanarak esir edilmiþ, özür beyan ederek af dilemþiti. Rasûlü Ekrem de: "Bir mü'min bir delikte iki defa ýsýrýlmaz" diye buyurarak boynunu vurdurmuþtu. Ýþte bu þahýs da hiyanetinin cezasý olarak böyle bir âkibete uðramýþtý.

 

 

 

72.  O kimseler ki, imân ettiler ve hicrette bulundular ve Allah yolunda mallarýyla ve canlarýyla cihada atýldýlar ve o kimseler ki, yer verdiler ve yardým ettiler, iþte onlar birbirlerinin velileridirler. Ve o kimseler ki, imân ettiler de hicret etmediler. Hicret edinceye kadar onlarýn mirasýndan hiçbir þey size ait deðildir. Ve eðer din hususunda yardýmýnýzý isterlerse yardým etmek üzerinize icabeder. Ancak sizinle aralarýnda bir antlaþma bulunmuþ olan bir kavim aleyhine deðil. Ve Allah Teâlâ yapacaklarýnýzý tamamiyle görücüdür.

72. Bu âyeti kerime, Rasûlü Ekrem'in zamanýndaki müslümanlarýn dört kýsma ayrýlmýþ olduklarýný göstermektedir. Þöyle ki: Bunlarýn birinci kýsmý, ilk muhacir olan zatlardýr. Ýkinci kýsmý da Medine'i Münevvere ahalisinden olup ensar unvanýna sahip bulunan zatlardýr. Üçüncüsü de Mekke'i Mükerreme'de kalýp hicrette bulunmayan zatlardýr.        Dördüncüsü de Rasûlü Ekrem ile hicret etmeyip daha sonra hicret etmiþ olan zatlardýr. Ýþte buyuruluyor ki: (O kimseler ki, imân ettiler) Hz. Muhammed'in yaymaya memur olduðu Ýslâm dinini kabul eylediler (ve) Mekke'i Mükerreme'den çýkýp (hicrette bulundular) Allah rýzasýný taleb, dinlerini korumak için yurtlarýndan ayrýldýlar, (ve Allah yolunda mallariyle ve canlarýyla cihada atýldýlar) fakir müslümanlara yardým edip Ýslâmiyet"! müdafaa için savaþlara iþtirak eylediler, iþte bunlar "muhacirini evvelin = ilk muhacirler" unvanýný taþýyan en seçkin eshab-ý kiramdan ibarettirler. (Ve o kimseler ki) Rasülü Ekrem'in peygamberliðini tasdik ederek Islâmiyeti kabul ettiler ve kendi yurtlarýna hicret eden eshab-ý kirama (yer verdiler) onlarý kendi evlerinde misafir ettiler, onlarý kendi yurtlarýnda barýndýrdýlar (ve) muhacir zatlara din düþmanlarýna karþý bilfiil (yardým ettiler) onlar ile beraber cihâda atýldýlar. Ýþte bu zatlar da Medine'i Münevvere ahalisinden olan ensar-ý kiramdýr ki, ikinci tabakayý meydana getirmiþlerdir. (Ýþte onlar) O mübarek muhacirler ile bu ensar-ý kiram (biribirlerinin velîleridir.) bunlar birbirine vâris olurlar. Bunlar ile gayrý müslim olan akrabalarý arasýnda bu velilik ve veraset geçerli olamaz. Ibni Abbas Hazretlerinden rivayet olunduðuna göre bunlar veraset hususunda birbirinin velîsidir. Muhacirler ile ensar birbirine vâris olurlardý, zevilerhamdan olan akrabalarý vâris olamazdý. Ve mümin olduðu halde hicret etmemiþ olan bir zat da, hicret etmiþ olan akrabasýna vâris olamazdý. Fakat Mekke'i Mükerreme feth edilerek hicret kesilince zevilerham arasýnda veraset geçerli oldu, ona aykýrý olan hüküm (75) inci âyet-i kerime ile kaldýrýlmýþtýr. (Ve o kimseler ki, imân ettiler de muhacerette bulunmadýlar) yurtlarýnda kaldýlar. Onlar (hicret edinceye kadar onlarýn mirasýndan hiç bir þey size ait deðildir) yani: Onlar sizin akrabanýzdan olsalar da hicret etmemiþ olunca aranýzda veraset geçerli olmaz, onlar ganimet mallarýndan bir hisseyi hak edemezler. Ne vakit ki, hicret ederler o zaman vâris, ganimet hak etmiþ olurlar. Ýþte bunlarýn yurtlarýndan ayrýlmamýþ olanlarý müslümanlarýr üçüncü kýsmýný, daha sonra hicret edenleri de dördüncü kýsmýný meydana ge tirmiþlerdir. (Ve eðer) onlar (din hususunda yardýmýnýzý isterlerse) kafirle tarafýndan dinlerine tecavüz edildiði takdirde onlara (yardým etmek) Ey muhacirle-ve ensardan olan müslümanlar!. Sizin (üzerinize icabeder) müþriklere karþý onlar? yardým ile mükellef bulunmuþ olursunuz, (ancak sizinle aralarýnda bir antlaþma bulunmuþ olan bir kavim aleyhine deðil) o takdirde o kavim ile antlaþmanýz bozarak üzerlerine hücum etmeniz caiz olmaz. Antlaþma hükmüne riayet lâzýmdýr (Ve Allah T e âlâ yapacaðýnýzý t amam iyi e görücüdür) artýk onun emirlerine muhalif hareketlerde bulunmayýnýz ki, cezayý hak etmiþ olmayasýnýz, Ýþte bu âyeti kerime de müslümanlarýn verdikleri sözlerde nekadar sebat etmekle mükellef olduklarýný göstermektedir. Ve insanlarý imâna, Hak yolunda hicret gibi fedakârlýklara teþvik etmekte ve bunlarýn hilâfýna hareketlerden de tehdit eylemektedir.

 

 

 

 

73. Ve o kimseler ki, kâfir bulunmuþlardýr, onlarýn bazýlarý bazýlarýnýn yardýmcýlarýdýr. Eðer bunu yapmazsanýz, yeryüzünde bir fitne ve pek büyük bir fesat olur.


73. Bu âyeti kerime, kâfirlerin haddizatýnda bir millet hükmünde olduklarýný bildirmektedir. Ve onlara karþý dînen mükellef olduklarý vaziyeti almayan müslümanlarýn büyük tehlikelere mâruz kalacaklarýný ihtar buyurmaktadýr. Þöyle ki: Müslümanlar, haddizatýnda bir birlik oluþtururlar, bu bakýmdan aralarýnda bir din kardeþliði vardýr, bu sebeple birbirinin velîsidir, dostudur. (Ve) bunun aksine (o kimseler ki, kâfir bulunmuþlardýr) Ýslâm dinine muhalif bir cephe almýþlardýr (onlarýn bazýlarý) da (bazýlarýnýn) haddizatýnda (yardýmcýlandýr) hepsi de Ýslâmiyet'e karþý düþmanlýkta birleþmiþlerdir. Aslýnda onlar da birbirinin dinini inkâr eder, birbirinin malýna, mülküne fýrsat buldukça tecavüzden geri durmazlar. Fakat hepsi de hakikî bir dinden mahrum bulunmakda birleþmiþlerdir, hepsi de Ýslâmiyet'e karþý düþmandýrlar. Ýþte bu itibar ile birbirinin yardýmcýlarýdýr. Hatta Kureyþ müþrikleri ile Yahudiler ve hýristiyanlar arasýnda öteden beri düþmanlýk var iken müslümanlara karþý birleþerek savaþa atýlmýþlardýr. Ve kâfirler birbirine vâris olurlar. Müslümanlar ile onlarýn arasýnda ise böyle bir veraset geçerli deðildir. Binâenaleyh müslümanlar için lâzýmdýr ki, uyanýk bulunsunlar, düþmanlarýný tanýsýnlar, Cenâb-ý Hak'kýn emirlerine tamamen riayet etsinler. Bütün müslümanlar, aralarýndaki birliðin kadrini bilsinler, aralarýndaki veraset mes'elelerine riayette bulunsunlar, biribirlerine yardým edip düþmanlarýna karþý birleþik bir cephe alsýnlar, düþmanlarýnýn sözlerine aldanmasýnlar, onlara meyil göstermesinler, kendi yüce dinlerine aykýrý harekette bulunmasýnlar. (Eðer) Ey müslümanlar!. (bunu) böyle memur olduðnuz vazifeleri (yapmazsanýz) kesinkes biliniz ki (yeryüzünde) büyük (bir fitne) imânýn zaafa uðramasý, küfr ve (aþýklýðýn yayýlmasý gibi bir felâket ortaya çýkar (ve pek büyük bir fesat)       dünyevî bir fenalýk; uhrevî bir sorumlluk yüz göstermiþ (olur) müslümanlar arasýnda iftiralar meydana gelir, kuvvetleri azalýr; düþmanlarý cesaret bulurlar. üzerlerine atýlýrlar. Nitekim Ýslâm tarihi gösteriyor ki: Birçok m üs I (iman cemiyetleri dinimizin bu gibi ihtarlarýna yüce emirlerine aykýrý hareketlerinden dolayý ne fecî hadiselere hedef olmuþlardýr. Artýk böyle bir fitnenin ve fesadýn ortaya çýkmasýna meydan vermemek için Müslümanlarýn pek uyanýk bulunmalarý lâzýmdýr. Din düþmanlarýnýn maddî, geçici, dünyevî kalkýnmalarýna bakýp da onlara meyil göstermek cehaletinde bulunmamalýdýrlar. Onlarýn ne yanlý; inançlarýn ne kötü maksatlarýn zebunu olduklarýný güzelce tefekkür etmelidirler. Ýslâmiyet'in emirlerini, tavsiyelerini güzelce nazara alýp meþru surette hem dünyalarýna, hem de ahiretlerine çalýþmalýdýrlar. Müslümanlar, bu sayede kuvvet bulurlar, adetleri, þevketleri artar, aralarýnda büyük bir tesanüt vücude gelir, düþmanlarýnýn þerlerinden emin olurlar, insaniyet âlemine de pek güzel bir surette hizmet etmiþ bulunurlar.

 

 

 

74. Ve o kimseler ki, imân ettiler ve hicrette bulundular ve Allah yolunda cihada atýldýlar. Ve o kimseler ki, -muhacirleri-barýndýrdýlar ve yardým ettiler. Ýþte hakkiyle mümin olanlar onlardýr. Onlar için bir maðfiret vardýr ve bir bol rýzk vardýr.

74.    Bu mübarek âyetler, yüce muhacirler ile ensârý kiramýn yüksek mertebelerini ve aralarýndaki Ýslâm birliðini ve dinî kardeþliðini gösteriyor. Bununla beraber birbirinin akrabasýndan bulunan müminlerin miras hususunda diðer dindaþlarýndan önde bulunduklarýný da iþte þöylece tesbit buyuruyor: (Ve o kimseler ki) Allah Teâlâya, onun Peygamberine ve teblið ettiði hükümlere (imân ettiler ve) dinlerini korumak için (hicret ettiler) yurtlarýný, servetlerini býrakarak Allah rýzasý için Medine'i Münevvereye gittiler, (ve Allah yolunda cihada atýldýlar) mallarýný ve canlarýný bu yolda feda etmeden çekinmediler. Evet... (o kimseler ki) böyle fedakâr olan müslümanlar ki, din kardeþleri olan muhacirleri de evlerinde misafir olarak kabul ettiler, onlara yer gösterdiler, onlarý (barýndýrdýlar ve) onlara (yardým ettiler) onlara mallarýný harcadýlar ve onlar ile beraber savaþ meydanlarýna atýlarak onlara yardýmda bulundular, (iþte hakkiyle mü'min olan onlardýr.) Kâmil imana sahip olan o gibi yüce zatlardýr. Çünki onlar, bölgelerindeki bâtýl dinlerden uzaklaþmýþlar ve Ýslâm dinine kavuþmuþlardýr. Bu kutsî din uðrunda vatanlarýndan çýkýp, cihada atýlmýþlar mallarýný sarfetmiþler, dindaþlarýna yardýmda bulunmuþlardýr. Artýk o muhterem zatlarýn hakkiyle mükemmel mümin olduklarý ortaya çýkmýþ deðil midir?, (onlar için) ahiret âleminde de (bir maðfiret vardýr.) þayet kendilerinden bazý hatalar, kusurlar zuhur etmiþ olsa da Allah Teâlâ onlarý af edecek ve örtecektir. (Ve) o mübarek zatlar için (bir bol rýzk) da (vardýr) dünya ve ahirette pek bolca rýzýklandýnlacaklardýr, nice ganimetlere nail blunacaklardýr. Ne büyük bir ilâhî müjde!.

Ýþte eshab-ý kiram hakkýndaki bu ilâhî vaadi düþünmeli de onlarýn hakkýnda daima hürmette bulunmalýdýr, hiçbirinin hakkýnda su'i zan ederek hürmete aykýrý, bu ilâhî vaade muhalif sözlerde bulunmamalýdýr. Bizim vazifemiz bundan ibarettir. Allah onlarýn hepsinden razý olsun!.

 

 

 

75.    Ve o kimseler ki, sonradan imân ettiler ve hicrette bulundular ve sizinle beraber cihada atýldýlar, artýk onlar da sizlerdendir. Ve bununla birlikte yakýn akrabalar Allah Teâlâ'nýn kitabýnca bazýlarý bazýlarýna daha yakýndýr. Þüphe yok ki. Allah Teâlâ h erseyi t amam iyi e bilicidir.

75. (Ve o kimseler ki, sonradan) Ýlk imân edip hicrette bulunanlarý müteakip (imân ettiler) müslüman oldular (ve hicret ettiler) Hudeybiye savaþýndan sonra hicret edenler gibi. Buna "ikinci hicret" denilmiþtir. (Ve) Ey ilk muhacirler ve ensar-ý kiram!. Onlar ki, (sizinle beraber cihâda atýldýlar) onlar da düþmanlarýnýza karþý sizinle beraber olarak cephe aldýlar, fedakârlýkta bulundular (artýk onlar da sizlerdendir) onlar da sizin gibi Ýslâmiyet'e hizmet eden, din kardeþliðine sahip, muhterem zatlardýr. Sizin tâbi olduðunuz bütün hükümlere onlar da sizin gibi tâbi bulunacaklardýr. Bu onlarýn imanlarýnýn bir mükafatýdýr, (ve bununla beraber rahýn sahipleri) yani: Aralarýnda þer'an muayyen akrabalýk bulunan müslümanlar (Allah Teâlâ'nýn kitabýnca) Cenâb-ý Hak'kýn hükmünce veya lâvh-i mahfuzda, veya Kur'an'ý Kerim'de yazýlmýþ olaný þer'î hüküm gereðince (bazýlarý bazýlarýna) mirasa kavuþmak hususunda (daha yakýndýr) onlar var iken onlardan vefat edeceklerin terekeleri öyle akraba olmayanlara verilemez. (Þüphe yok ki Allah Teâlâ herþeyi tamamiyle bilicidir) hangi hükümlerin hikmet ve menfaata daha uygun olduðunu hakkiyle bilen ancak Cenab'ý Hak'týr. Ýþte veraset hakkýndaki ilâhî hükmü de o Yüce Yaratýcýnýn hikmeti gereðidir. Artýk onun bütün hükümlerine riayet edilmesi elzemdir. Onun zýddýna hareket, o bilen ve hikmet sahibi olan Yüce Yaratýcýnýn ilm ve hikmetine güvenilip inanýlmadýðýný gösterir ki bu, asla caiz olamaz.

§ Mekke'i Mükerreme'nin fethinden evvel kâfirlerin arasýnda kaimi; olan müslümanlarýn hicret etmeleri gerekiyordu. Bunlar hicret etmedikçe Ýslâm yurdunda bulunan yakýnlarýna    vâris olamýyorlardý. Fakat Mekke'i Mükerreme'nin fethini müteakip müslümanlar çoðalmýþ, kuvvet bulmuþ, kâfirlerin müslümanlara musallat olmalarýna

meydan         kalmamýþ olduðu için artýk hicrete lüzum kalmamýþtý. Onun içindir ki, bir hadisi þerifte = Fetihten sonra hicret yoktur

buyurulmuþtur. Binaenaleyh þimdi yurt farký, müslümanlar arasýnda verasetin tatbikine mâni deðildir. Gayri müslimlerin ülkesinde bulunan bir müslüman, Ýslâm yurdunda vefat eden bir müslüman akrabasýna vâris olabilir. Þu kadar var ki, bir müslüman, bulunduðu ecnebî yurdunda Ýslâmiyet'i muhafaza edemeyip dinine musallat olmalarýndan korkarsa o zaman oradan ayrýlýp bir Ýslâm yurduna hicret etmesi icap eder. O gibi din düþmanlarýndan alakayý kesmek, bir selâmet ve saadet vesilesidir.


radyobeyan