Dini Hikayeler
Pages: 1
Veysel Karani-2 By: kardelen_vuslat Date: 18 Ekim 2009, 13:53:14
BEN GÜNAHKARIN BÝRÝYÝM

Veysel Karani aðlamaklýdýr. Þaþkýnlýktan titreyen bir sesle 'Ya Ömer' der, 'Ben aciz ve günahkar bir kulum. Sizin aradýðýnýz baþka Üveys olmasýn?'
Hazret-i Ömer 'Hayýr sensin!' buyurur. 'Zira Efendimiz çizgi çizgi eþkalini verdi ve sen tamý tamýna uyuyorsun buna.'
O büyük mücahide, o koca Ömer'e itiraz ne mümkün. Hele müjdenin böylesini getiriyorsa.

Üveys-i Karani mübârek hýrkayý hasretle koklar, (ki ziyaret edenler iyi bilirler, Efendimizin gül teniyle ýtýrlanan Hýrka-i Þerif aradan geçen asýrlara raðmen tarif edilemeyecek kadar güzel kokar) sonra yüzüne gözüne sürerek bir kuytuya çekilir. Mübarek alnýný topraða koyar ve aðlayarak yalvarýr. 'Ya Rabbi !' der 'Bu ne nimettir. Yüzü suyu hurmetine kâinatý yarattýðýn Server benim gibi bir acizi hatýrlýyor ve mübarek hýrkalarýný Ömer ve Ali gibi iki güzide sultanla bu günahkâra yolluyor. Senden bir tek dileðim var: Ümmet-i Muhammedi affeyle. N'olur. Bu hýrkanýn hakký için!'

Gaibden bir ses gelir. 'Þu kadarýný sana baðýþladým. Haydi giy hýrkayý!'
- Hepsini ya Rabbi! Hepsini.
- Þunlarý, þunlarý, þunlarý da baðýþladým.
- Diðerlerinin hali n'olacak Ya Rabbi? N'olur, hýrkanýn ve hýrkanýn sahibinin hatýrýna...

HIÞÞT BAKSANA GÝDÝYORLAR

Tam bu sýrada Karenlinin biri gelir ve o muhteþem huzuru bozar. 'Misafirlerin dönmeye niyetliler' diye ikaz eder güya, 'Onlara diyeceðin bir þey yok mu?'
Veysel Karani 'Ahh!' der, 'Ahh bu hali bozmayacaktýn iþte. Ýnanýn az kalmýþtý. Bütün ümmeti Muhammed affedilmedikçe giymeyecektim hýrkayý.'

Aradan günler geçer. Karenliler þaþkýn, hatta piþmandýrlar. Öyle ya, elinin altýnda Üveys gibi bir cevher olsun da, sen onun kýymetini bilme. Ama bu kez mübareði hurmet ve ilgiyle bunaltýrlar. Huzurunda el pençe divan durur, ýsrarla nasihat isterler. Hele bazýlarý aþikare keramet bekler. Veysel Karani gibi mütevazý biri, ilginin böylesinden sýkýlýr. Ýþte tam o günlerde biricik annesi vefat eder ve onu Karen'e baðlayan hiçbir þey kalmaz. Ýþte þimdi yollara düþebilir.

Mübâreðin ilk hedefi elbette Haremeyndir. Önce hacceder, sonra Medine'ye gider. Ancak o münevver þehrin hüzünlü yüzünü görür ve Resullulah'ýn yaþamadýðý Peygamber beldesinde duramaz. Çeker çarýðýný, yürür uzaklara. Bir ara Basra'da eyleþir, bir ara Kufe'ye yerleþir. Yine eskisi gibi deve güder. Aç kalýr, açýkta kalýr. Horlanýr, aþaðýlanýr. Garip bu ya milletin gücü hep ona yeter. Hatta ufacýk veledler bile sataþýr, taþ yaðdýrýrlar. Büyük veli, çýðlýk çýðlýða saldýran afacanlara gülümser 'N'olur ayaklarýmý kanatacak kadar büyükleri atmayýn' der, 'Abdestim bozulmasýn e mi?' Zira o güne kadar bir kez olsun abdestsiz basmamýþtýr zemine.
MELEKLERÝN ÝBADETÝ

Veysel Karani Hazretleri bazen sehere kadar secdede, bazen sabahlara kadar rükûda kalýr. 'Býrakýn üç kere Sûbhane rabbiyel âla demeyi, ben bir keresini bile beceremiyorum' diye yakýnýr. Eh onun özlediði ibadet meleklerinkinden farksýz olmalýdýr. 'Namazda huþu öyle olmalýdýr ki' der: 'Baðrýna býçak sokulsa duyulmaya.'

Biri sorar: 'Nasýlsýn?' Cevap manidardýr: 'Akþama çýkacaðýný bilmeyen biri nasýl olursa!' Sevenleri ýsrarla nasihat isterler. O gülümser:
- Allahü teâlâyý bilir misiniz?
- Evet biliriz.
- Öyleyse baþka þeyleri bilmeseniz de olur.
- Aman efendim bir nasihat daha.
- Allahü teâlâ sizi bilir mi?
- Elbette bilir.
- Öyleyse baþkalarý bilmese de olur.
Mübarek, Allahü teâlâdan çok korkar ve buyururlar ki: Ýnanýn Allahü teâlâ'yý tanýyana gizli kalmaz.

Veysel Karani hazretleri hayatýný kendi ifadesiyle þöyle hülâsa eder. 'Yüksekliði tevazuda buldum, liderliði nasihatte... Nesebi takvada buldum, þerefi kanaatte... Rahatlýðý zühdde buldum, zenginliði tevekkülde.'

Bizde ne takva, ne zühd, ne de tevvekkül. Eh bir þey bulamýyoruz tabii. Allahü teâlâ o büyüklerin yüzü suyu hürmetine sonumuzu hayreyliye.

Veysel Karani Hazretlerinin kutlu hýrkasý elden ele geçer ve Van civarýnda hüküm süren Ýrisan Beyleri'ne gelir. Hicri 1028 yýlýnda 2. Osman Han'a hediye edilen nurlu emanet Ýstanbul'da heyecanla karþýlanýr. Asitane halký ona 'Hýrka-ý Þerif' der, ramazanlarda ziyaret ederler. Buðulu gözlerle ilmeklerine dalar, Efendimizi hatýrlarlar.

Gel zaman git zaman büyük izdihamlar yaþanýr. Hýrkanýn saklandýðý ve sergilendiði küçük bina kalabalýðý kaldýrmaz olur. Abdülmecid Han bu mübarek hýrkanýn þerefine, Fatih'te koca bir mahalleyi istimlak eder ve biblo güzelliðinde bir cami yaptýrýr. Bu uðurda þahsi servetini fedadan çekinmez. Belki de þu ferah mabedi böylesine sevimli kýlan, temelindeki ihlâstýr, kimbilir?

ASIRLIK GELENEK

Ve asýrlýk gelenek yaþar. Hýrka-i þerif, gözü yaþlý aþýklarýn ziyaretgahý olur. Medine'ye, Mescid-i Nebi'ye ulaþamayanlar hasretlerini burada dindirmeye çalýþýrlar. Cami çalýþanlarý þirin mescidi güllerle bezerler, ki tasavvufta gül O'na iþarettir. Efendimiz'e!

Hele Ramazan günleri civar coðrafya Hýrka-i Þerif'e akar. Müminler kar demez, kýþ demez ziyarete koþarlar. Anadolu'nun dört bir yanýndan gelen aþýklar yaþlý gözlerle yüce Serverin kutlu mirasýna bakarlar.

Allahü teâlâ bizleri yalan dünyayý Veysel Karani gibi görenlerden ve Resulü Ekrem'in (Sallallahü aleyhi ve sellem) þefaatine erenlerden eylesin!


Kaynak: Huzura Doðru


radyobeyan