Ahmed Haznevi By: armi Date: 15 Ekim 2009, 18:49:42
Son devirde Suriye'de yetiþen evliyâdan. Ýsmi Ahmed'dir. Babasý Hoca Murâd Efendi olup, Mardin ilinin Ýdil (Hazah) ilçesine baðlý Banihe köyündendir. Suriye'nin Kamýþlý kazâsýna baðlý Hýzna veya Hazne köyünde doðduðu için Haznevî nisbesiyle anýldý. Doðum târihi bilinmemektedir. 1949 (H.1369) senesi Suriye'de Kamýþlý kazâsýna baðlý Telma'rûf köyünde vefât etti. Kabri oradadýr.
Babasýnýn Ýmâm-Hatiplik yaptýðý Hazne köyünde dünyâya gelen Ahmed-i Haznevî, tahsil çaðýna gelince, zamânýnýn âlimlerinden ilim öðrendi. Diyarbakýr'ýn Silvan kazâsýna gidip, o civarda meþhûr olan Müderris molla Hüseyin Küçük Efendiden zamânýn usûlüne göre okuyup tahsîlini tamamladý ve icâzet, diploma aldý.
Tasavvufa karþý alâka duydu. Nurþinli Þeyh Abdurrahmân Tâgî'nin halîfesi Hizanlý Þeyh Abdülkâdir Efendinin sohbetlerinde bulundu. Birinci Cihân Harbinden önce hocasý Þeyh Abdülkâdir Efendinin vefâtýndan sonra Abdurrahmân Tâgî'nin oðlu yüksek ilim ve irfan sâhibi büyük velî Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretlerinin sohbetlerine devâm edip talebe oldu.
Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretlerine talebe olduktan sonraki hâlini þöyle anlattý:
Nurþin'e gittikten on beþ-yirmi gün sonraydý. Hazretin (Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî) evindeydim. Mâlûm yemeðimiz darý ekmeði ve darý çorbasýydý. Bir gün Muþ taraflarýndan, o bölgenin ileri gelenlerinden birisi Hazret'i ziyârete gelmiþti. Hazret'i ve talebelerini yemeðe dâvet etti. Hazret de dâveti kabûl edip, icâbet edeceðini bildirdi. Nasýl olsa ben de ziyâfete gideceðim, güzel yemekler yiyeceðim diye düþündüm ve sevindim. Bu durumdan nefsim çok zevklendi. Hemen çarýklarým ýslansýn da rahat giyeyim diye suya býraktým. Nihayet Hazret yolculuk hazýrlýðýný yaptý. Ben de diðer talebelerle birlikte hazýrlandým. Hazret çýktý, yüzünü bana döndürüp; "Haydi gidiyoruz. Bütün mollalar benimle berâber gelsin. Yalnýz Molla Ahmed kalsýn. O gelmeyecek" buyurdu. Ben gitmeyip kaldým. O zaman hocamýn niçin öyle dediðini anladým ve nefsime dönüp dedim ki: "Bütün suç senindir. Sen güzel yemekler yerim diye iþtahlandýn. Güzel yemeklere tamah ettin. Ýþte bunun için Hazret seni götürmedi. Ey nefsim! Senin uslanman için bu kapýda çok sabýrlý olman ve kendi isteklerini bir kenara býrakman lâzýmdýr. Bunu yaparsan Allahü teâlânýn ve sevdiklerinin rýzasýna kavuþursun."
Bir gün Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretleri Almed Haznevî'ye sordu: "Molla Ahmed! Sen yemeklerini nerede yiyorsun?" Ahmed Haznevî; "Sofilerle berâber yiyorum efendim." dedi. "Peki nerede yatýyorsun?" diye sorunca da; "Aþaðý divanda yatýyorum." cevâbýný verdi. Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretleri Ahmed Haznevî'nin bu cevaplarýndan çok hoþlandý, sevindi ve buyurdu ki: "Çok iyi yapýyorsun. Aþaðý divan çok hoþtur. Seydâ-i Tâgî (Abdurrahmân Tâgî) orada sohbet ettiði ve talebelerine mânevî feyzleri ihsân ettiði için oranýn bereketi fazladýr. Yukarý divan aðalarýn yeri, aþaðý divan ise Seyda'nýn divanýdýr. Oranýn kýymetini bil."
Bir gün Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretleri ata binmiþ gidiyordu. Ahmed Haznevî'yi görünce atýnýn yularýný çekerek durdu
Onu yanýna çaðýrdý ve; "Molla Ahmed! Ýnsanýn þu kadar, zerre mikdarý kadar nefsi olsa, o, Allahü teâlâdan uzaktýr. Zîrâ, insanýn evini yýkan en büyük düþmaný kendi nefsidir. Onun için insanýn kendinden haberi olmalý. Nefsin tuzaklarýna düþmemeye çalýþmalýdýr." buyurarak atýný sürdü, yoluna devâm etti.
On beþ sene müddetle bâzan yaya bâzan binekli Nurþin'e gidip gelerek Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretlerinin sohbetlerinde bulunan Ahmed Haznevî, bu ilim, irfân ve feyz kaynaðýndan çok istifâde etti. Tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuþtu. Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretleri ona ilim öðretmek ve insanlara Ýslâmiyetin emir ve yasaklarýný anlatmak husûsunda icâzet ve hilâfet verdi. Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretlerinin sohbetlerine devâm ederken kendisine zâhirî ilimleri öðreten Silvanlý Molla Hüseyin Efendiyle de irtibâtýný kesmedi. Molla Hüseyin Efendiye þu ifâdelerin bulunduðu bir mektup yazarak duâsýný istedi:
"...Bu mektup mübârek dergâhýn râkýmý, köpeði olan Ahmed'den ilmiyle iftihâr ve îtimâd edilen meþhûr büyük hocamadýr. Allah bizim ve bütün müslümanlarýn menfaatleri için ömrünü uzatýp, onu sevdiði ve râzý olduðu þeylerle muvaffak kýlsýn.
Ynt: Ahmed Haznevi By: armi Date: 15 Ekim 2009, 18:50:49
Ahmed yüce kiþilerce öpülen ayakkabýnýzýn tozunu öpmekle teberrük eder. Deðerli vakitlerde inci gibi temiz kalbinizden çýkan duânýzý diler, gece-gündüz himmetinizi bekler. Yýldýzlara benzeyen çocuklarýnýzýn gözlerinden öper. Allah onlarý, din ve halk için faydalý þeylere muvaffak eyleyip güzel insan olarak yetiþtirsin. Kendisine duâ etmelerini ricâ eder, durumlarýnýzý sorar, Allah þimdilik ve gelecek zamanda durumunuzu âfet ve musîbetlerden uzaklaþtýrsýn..."
Hocasý Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretlerinin vefâtýndan sonra doðum yeri olan Hazne köyünde ve Telma'rûf köyünde ilim okutup talebe yetiþtirdi. Ýnsanlarý Allahü teâlânýn rýzâsýna kavuþturan saâdet ve kurtuluþ yoluna sevk etmeye çalýþtý. Yakýndan uzaktan gelerek sohbetleriyle þereflenen insanlar ondan istifâde ettiler. Birçok din âlimi, tasavvuf erbâbý yetiþtirdi. Onun yetiþtirdiði zâtlarýn en baþýnda, kabri Adýyaman ilinin Kahta ilçesine baðlý Menzil köyünde bulunan Abdülhakîm Hüseynî gelmektedir.
Ahmed Haznevî hazretleri bereketli sohbetleriyle insanlarýn dünyâ ve âhiret saâdetine kavuþmalarý için çýrpýndýðý ve þöhreti etrafa yayýldýðý sýrada birçok kimseler hocalarýný býrakýp Ahmed Haznevî'nin etrafýna toplanmaya baþladýlar. O sýralarda Suriye'de kendinin þeyh olduðunu iddiâ eden pekçok kimse arasýnda bir de "Yeþil Þeyh" diye anýlan biri vardý. Elbisesi, cübbesi, sarýðý, entarisi, hülâsa baþtan aþaðý bütün giydikleri yeþil renkten olduðu için herkes ona "Yeþil Þeyh" derdi. Ýþte bu Yeþil Þeyh'in de talebeleri kendisini terk edip Ahmed Haznevî'nin kapýsýna gittiler. Onun yanýnda hiç kimse kalmadý. O da kalkýp o civarda ne kadar aðalar ve ileri gelenler varsa hepsini topladý. Ahmet Haznevî'ye de haber gönderip toplantýya çaðýrdý. Topladýðý kiþilere güvenip bir þeyler yapmaya çalýþýyordu.
Ahmed Haznevî dâveti kabûl edip gitmeye karar verdi. Talebeleri ona; "Müsâde ederseniz biz de otuz-kýrk kiþi sizinle birlikte gelelim." dediklerinde;"Ne diye geleceksiniz? Biz aþîret dâvâsýna mý gidiyoruz?" buyurdu ve onlarýn isteklerini kabûl etmedi. Devâm ederek; "Mâdem dâvet etmiþ, icâbet edelim, ne sözü varsa söylesin, yalnýz iki kiþi bana refâkat etse kâfidir." buyurdu. Yanýna iki talebesini alarak yola çýktý. Yeþil Þeyh'in köyüne vardý, kapýsýný çaldý. Kapý açýldýðýnda o civarýn aðalarý ve halkýn ileri gelenlerinden kýrk-elli kadar kiþinin orada olduðunu gördü. Ýçeri girerek selâm verdi. Yeþil Þeyh hiç iltifât etmedi. Fakat Ahmed Haznevî hazretleri Yeþil Þeyh'in bu davranýþýna aldýrýþ etmeden yanýna gidip müsâfeha yaptýktan sonra oturdu. Ahmed Haznevî oturur oturmaz, Yeþil Þeyh konuþmaya baþladý; "Yetmez mi bize yaptýðýn, hakâret ve zulüm, bütün talebelerimizi elimizden aldýn. Etrâfýmýzda hiç talebe býrakmadýn. Nedir bu senin yaptýðýn? Ne kadar benim babamdan, dedemden kalan talebem varsa, hepsini etrafýna topladýn. Olur mu böyle þey?" diyerek uzun uzun konuþtu.
Yeþil Þeyh'in hakaret dolu bu sözlerini sabýr ve tahammülle dinleyen Ahmed Haznevî, susarak dinlemeye devâm etti. Ahmed Haznevî'nin bu derece sabýrla susmasýna dayanamayan Yeþil Þeyh; "Sen niye konuþmuyorsun?" deyince, Ahmed Haznevî; "Benimki sâdece iki kelimedir, dinle! Eðer iþim ve niyetim Allah içinse, vallahi deðil sen, senin gibi yüz kiþi daha olsa bunu bozamaz. Yok eðer iþim Allah için deðilse, sabret altý aya kalmaz, darmadýðýn olur giderim." buyurdu. Yeþil Þeyh; "Çok doðru söyledin. Hakîkaten öyle, eðer Allah içinse yüz tâne benim gibisi gelse sana hiç bir zarar gelmez. Çünkü Allah için çalýþana kimse dokunamaz. Yok eðer Allah için deðilse, talebelerimiz hâliyle geri gelirler." diyerek hakký teslim etti ve Ahmed Haznevî hazretlerinin büyüklüðünü kabûl etti.
Ýþte Ahmed Haznevî böyleydi. O kadar sabýrlý ve yumuþak huyluydu ki, muhâtabý o kadar konuþtuðu ve hakâretlerle dolu sözler söylediði hâlde cevap vermedi. Rahatsýz da olmadý. O kendisine eziyet edenlere bile yardýmcý olurdu.Ýlim, irfân ve güzel ahlâk sâhibi olan Ahmed Haznevî, sohbetleriyle insanlarýn dünyâ ve âhiret saâdetine kavuþmalarýna vesîle oldu. Sohbetlerinden birinde buyurdu ki:
"Zaman fýrsatý, bir ganîmettir. Kiþi sýhhatini ve boþ vaktini kendine ganîmet bilmelidir. Öyle ise ömrünü faydasýz þeylere harcamasý lâyýk deðildir. Ömrün hepsinin Allahü teâlânýn rýzâsýnýn olduðu þeylere sarf edilmesi daha lâyýktýr. Beþ vakit namazý cemâatle kýlmalý; teheccüd, gece namazýný terk etmemeli, seher vakitlerinde istiðfâra, tövbeye devâm etmelidir. Tavþan uykusu gibi uyuyarak, ibâdetlerden geri kalmamalý, dünyâ nîmetlerinin lezzetine aldanmamalýdýr. Ölüm ve âhiret hallerini anýp göz önünde bulundurmalýdýr. Hattâ vakitlerin devamlý olarak Allahü teâlânýn ismini anarak geçirilmesi vâciptir. Parlak olan Ýslâm dînine uygun olan her þey alýþ-veriþ de olsa, kiþinin yaptýðý ameller zikir sayýlýr. Öyle ise yapýlan bütün iþlerin zikir olmasý için bütün davranýþlarda Ýslâmiyetin hükümlerine uyulmasý gerekir. Çünkü zikir gafleti kovmaktan ibârettir. Bütün fiillerde Allahü teâlânýn emirlerine ve yasaklarýna riâyet edildiðinde gafletin etkisinden kurtuluþ mümkün olup, Allahü teâlâya devamlý zikrin sevâbý hâsýl olur.
Hülâsâ; Allahü teâlânýn yoluna tâlib olan kimsenin dünyâdan yüz çevirip, kalbi ile âhiret iþine yönelmesi, zarûret mikdârý dünyâ iþleriyle uðraþmasý diðer bütün vakitlerini âhiret iþlerine safretmesi gerekir.
Dünyâ ve içindekilere gönül baðlamamak ve Peygamber efendimize tâbi olmak husûsunda ise; "Ýyi bilmelidir ki, dünyâsýný âhiretine vesîle eden kimseden baþkasýna esenlik yoktur. Çünkü dünyâ meþakkat ve aldanma evidir. Zîrâ hadîs-i þerîfte; "Dünyâ lânetlenmiþtir (kýymetsizdir) ve dünyânýn içindeki þeyler de lânetlenmiþtir. Ancak Allah'ýn zikri ve Allah'ýn sevdiði þeyler bu lânetlenmenin dýþýndadýr." buyrulmuþtur. Ýþte bundan dolayý akýllý kimse Allahü teâlânýn dostu ve sevgilisi olan Muhammed aleyhisselâmýn þerîatine, Nakþibendiyye büyüklerine, fakirlik, zenginlik, rahatlýk ve sýkýntýlý zamanlarýnda dahi tâbi olmalý, uymalýdýr. Çünkü onlarýn boyalarýyla boyanmak en üstün maksat ve arzu edilen þeydir. Boyanmayana piþmanlýk vardýr. Beyt:
"Ömrünü beyhûde yere geçiren kimse
Allah'ýn muhabbetinden bir nasibi olmadýðý için aðlasýn."
Þeyh Ahmed-i Haznevî hazretleri insanlarý dünyâ ve âhiret saâdetine kavuþturan Nakþibendiyye yolunun fazîletiyle ilgili olarak buyurdu ki:
"Hâce Behâeddîn Nakþibendî hazretleri; "Hakîkaten yolumuz, Allah'a giden yollarýn en yakýný ve en kýsasýdýr. Allahü teâlâdan kat'î olarak kulu kendisine ulaþtýrýcý bir yol diledim. Dileðimi yerine getirip duâmý kabûl etti." buyurdu. Bu tarîkate ilk giriþte bir tad ve zevk olup, sonunda aþk harâreti ve sekr, kendinden geçme hâli vardýr. Ýþte bunun içindir ki, ârif kimse kendini hiçe sayýp frenk kâfirlerinin bile kendinden daha iyi olduklarýný düþünür."
Bir sohbeti esnasýnda da ramazân-ý þerîf ayýnýn fazîletiyle ilgili olarak buyurdu ki:
"Ramazân-ý þerîf ayýnda Peygamber efendimizin âdet-i þerîfi, esirleri serbest býrakmak, istedikleri þeyleri onlara vermekti. Bu ayda akþam olunca orucu acele açmak, sahuru tehir etmek, terâvih namazý kýlýp, Kur'ân-ý kerîm okuyup hatim etmek sünnet-i müekkede olup birçok iyi neticeler verir.
Ynt: Ahmed Haznevi By: armi Date: 15 Ekim 2009, 18:51:32
Bu ayda sâlih ve iyi ameller yapmayý baþaran bir kimse o senenin sonuna kadar da iyi iþleri baþarmýþ olur. Bu ayý günâh iþlemekle geçse ki (bundan Allahü teâlâya sýðýnýyorum) o yýlý sonuna kadar günah iþlemekle geçirecektir. Öyle ise müslümanýn, mümkün olduðu kadar bu ayda aklýný Allah yoluna verip çalýþmasý, bu ayý kendine ganîmet bilmesi gerekir. Bu ayýn her gecesinde, Cehennem ateþine müstehak binlerce kimse âzâd edilip serbest býrakýlýr. Cehennem kapýlarý kapatýlýp, þeytanlar baðlanýr, rahmet kapýlarý açýlýr."
Þeyh Ahmed-i Haznevî hazretleri uzaktan yakýndan sohbetlerine gelen kimselere Ýslâm dîninin emir ve yasaklarýný anlatarak kurtuluþlarýna vesîle olduðu gibi sevenlerine ve talebelerine de mektuplar yazarak onlara yol gösterdi. Deyrezorlu Molla Ahmed, Muhammed ve Hacý Hayreddîn'e yazdýðý mektupta buyurdu ki:
"...Arka arkaya gelen kýymetli mektuplarýnýz bize ulaþtý. Ýçindekilerini anlayýnca çok sevindik. Çünkü onlar, sizin bu yüce Nakþibendiyye yoluna olan þiddetli muhabbetinizin, samîmi azim ve arzûnuzun çokluðunun habercisidirler. Bu muhabbet ve arzu çok büyük nîmetlerdir. Nasýl büyük olmasýnlar ki, bu yolun büyükleri, müridin, talebenin Allahü teâlânýn mânevî feyz istemesini kendisine verilen manevî nîmetlerin yarýsý, arzusunu da Allah'a kavuþmanýn yarýsý saymýþlardýr. Zîrâ istek ve talep ile Allahü teâlâya kavuþmak Azîz ve Yüce olan Allah'tandýr. Kerem sâhibi olan Allahü teâlâ kulun kalbine isteme ve arzuyu attýðýnda, bu o kula mânevî bir mertebe vermesine ve kendine kavuþmasýný irâde ettiðine delâlet eder.
Ýþte kardeþlerim! Bu beyandan anlaþýldý ki, sizde hâsýl olan talep sizin için büyük bir nîmet olup þükretmeniz gerekiyor. Tâ ki içinizdeki talep kuvvetten fiiliyete çýksýn. "Nîmetlerimin kýymetini bilir, emrettiðim gibi kullanýrsanýz, onlarý artýrýrým..." (Ýbrâhim sûresi: 7) meâlindeki âyet-i kerîmesi de buna kesin bir delildir. Bununla berâber þunu da ilâve edelim ki, bu zamanda Ýslâmiyet garîb oldu. Bu zamanda az bir dindarlýk, diðer zamanlardakinden çok hayýrlýdýr.
Yine size þu tavsiye olunur ki: Bu parlak þerîate (Ýslâmiyete) ve mübârek sünnete tâbi olmanýz lâzýmdýr. Zîrâ tarîkat þerîatýn çekirdeðidir. Hattâ bu tarîkatýn imâmý yâni Þâh-ý Nakþibend Buhârî hazretleri buyurdular ki: "Þerîata aykýrý olan herhangi bir tarîkat zýndýklýktýr." Bu yolun büyükleri buyurdular ki: "Bu tarîkat üç esas üzeredir: Muhabbet, ihlâs ve kendine dînini öðreten mânevî hocasýna, mürþidine tâbi olmaktýr." Bu yolun büyükleri bunlarý þöyle açýklamýþlardýr: "Muhabbetin en aþaðý derecesi, Allahü teâlâyý seven kiþinin, kendini nefsânî arzu ve dileklerinden tamamiyle sýyýrýp, sevgilisi olan Allahü teâlânýn irâde buyurduðu þeylere teslim olmasýdýr. Ýhlâsýn en aþaðý derecesi de; mürîd yâni talebenin, dünyâ yüksek evliyâlarla dolu olsa bile, yine hidâyetin ancak mürþidinin kapýsýnýn eþiðinde olduðunu kesinlikle bilmesi ve buna kalben karar vermesidir. Teslimiyetin en aþaðý derecesi de; müridin kendini mürþidinin huzûrunda, ölünün yýkayýcýnýn elinde istediði gibi çevrildiði þekilde olduðunu bilmesidir."
Kýsaca; talebe kendi nefsinin irâde ve arzusundan sýyrýlýp, hocasýnýn irâdesine baðlanmalýdýr. Öyle ise þerîat ve tarîkattaki bid'atlardan sakýn. Sakýn. Sakýn. Çünkü sermâyemiz bu yolun büyüklerine uymaktan baþka bir þey deðildir...
Size, evlâdýnýza, ev halkýnýza, yanýnýzda bulunan dostlarýn cümlesine selâm ederiz. Çocuklarýmýz, tâbilerimiz hepsi size selâm edip duânýzý diler. Size duâ ederler. Selâm sizin ve Mustafâ'nýn sallallahü aleyhi ve sellem þerîatýna tâbi olanlarýn üzerine olsun..."
Ýlim meclislerinde ve sohbetlerinde pek çok âlim ve evliyâ yetiþtiren Ahmed Haznevî'nin birçok kerâmetleri de görülmüþtür.
Ahmed Haznevî'nin talebelerine ve sevdiklerine yazdýðý nasihat veren mektuplarý oðlu Þeyh Ýzzeddîn tarafýndan toplanmýþtýr. Nusaybin Müftüsü Hasip Seven tarafýndan tercüme edilerek hocasý Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî hazretlerinin mektuplarýyla birlikte Mektûbât adýyla 1982 senesinde Ýstanbul'da bastýrýlmýþtýr.
ÝBRET ALIN
Sevdiklerinden birisinin kardeþinin vefâtý üzerine tâziye, baþsaðlýðýnda bulunduðu sýrada buyurdu ki:
"Ey kardeþ! Hakikaten ölüm, musîbetlerin en büyüklerindendir. Ondan gafil olmak da ondan daha büyük bir musîbettir. Öyle ise fukahânýn cenâze bâbýnda söyledikleri gibi ölüme hazýrlýk yapýlmasý her mükellefin üzerine vâcibdir. Hele kendisiyle arasýnda alýþ-veriþi olan kimselerle helallaþmasý gerekir. Allah'ýn maðfiretine kavuþanýnýzýn musîbeti þiddetli ve güç olsa da, kulun Hak sübhânehû ve teâlânýn yaptýðý iþe râzý olmasý lâzýmdýr. Çünkü bizler dünyâda ebedî kalmak için yaratýlmadýk. Belki faydalý iþler yapmak için yaratýldýk. Öyle ise çalýþmak lâzýmdýr. Esâsen ölüm musîbet olmayýp, belki ölümden sonra, dost olan Allahü teâlâya kavuþmaktýr. Mürþidim (Þeyh Muhammed Ziyâüddîn Nurþînî) bâzý sevenlerinin tâziyesinde þöyle yazmýþtýr: "Ey kardeþ! Ölümden nasîb ibret almaktýr. Ýbret alýp onu nasîhat kabûl ederek iþlek bir yol olduðunu, ondan hiçbir kimsenin kurtulamayacaðýný bilen ve o yola evliyânýn sevgilerini kazanarak ve Allahü teâlânýn emirlerine uyup, yasaklarýndan sakýnarak hazýrlanan kimseye ne mutlu. Ondan ibret almayana ne yazýk. Allahü teâlânýn rahmetine kavuþanýn bizdeki nasîbi, ona, baðýþlanmasý için duâ etmektir. Allah'ým! Kusurlarýný affedip ona rahmet eyle."
Ýbn-i Abbâs'dan radýyallahü anh rivâyet edilen hadîs-i þerîfte Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Ölünün mezardaki hâli imdâd diye baðýran denize düþmüþ kimseye benzer. Boðulmak üzere olan kimse kendisini kurtaracak birini beklediði gibi, meyyit de, babasýndan, anasýndan, kardeþinden, arkadaþýndan gelecek bir duâyý bekler. Kendisine bir duâ gelince dünyânýn hepsi kendine verilmiþ gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ yaþayanlarýn duâlarý sebebiyle ölülere daðlar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi onlar için duâ ve istiðfâr etmektir." Þüphesiz rahmetli Hacý Süleymân, öz kardeþindi. Yaptýðý iyiliðine karþý mükâfât olarak iyilik etmek, zaman zaman ona duâ edip rûhuna sadaka vermeniz, onu unutmamanýz, ölümünden kendinize ibret alýp, öleceðinizi hatýrlayarak, Hak sübhânehû ve teâlânýn râzý olduðu þeylere bütünüyle yönelmeniz lâzýmdýr. Allah sevâbýnýzý artýrsýn, üzüntünüzün mükâfâtýný versin, ölünüzün kusurlarýný affeylesin. Kalplerinize sabýr versin."
1) Mektûbât-ý Ahmed-i Haznevî
2) Sohbetler; s.17,18,38,39
radyobeyan