Sizden Gelenler (Tasavvuf)
Pages: 1
Sohbet ve Musahabe By: selsebil Date: 13 Ekim 2009, 13:30:13
SOHBET VE MUSÂHABE

Sohbet; Cenab-ý Hakk'a yönlendiren yararlý konuþmalarda bulunma, söz ve düþünce ile baþkalarýnýn ufkunu açma, bir insanýn kendisine karþý duyulan hüsn-ü zanný. gönülleri sonsuza yönlendirmede bir kredi gibi kullanma ve hep hayýrhahlýk mülahazasýyla oturup-kalkmaya denir ki; Yunus da "Asayiþ kýlan câný evliya sohbetidir" diyerek, iþte böyle yüksek hedefli musâhabenin hayatiyetini vurgulamak ister.

Sofiyece, hakikate ulaþtýran iki önemli yol vardýr; bunlardan biri sohbet, diðeri de hizmettir. Hizmet, himmete mazhariyetin bir vesilesi ve yolu: sohbet de. zâhir ve bâtýn duygularla hakikati duyma, hissetme, yaþama halidir ki, öteden beri hep ehemmiyetli bir "insibað" sebebi addedilegelmiþtir. Ne var ki, her insibað, sohbetin merkez noktasýný tutan zâtýn mertebesiyle mebsuten mütenasip (doðru orantýlý) olduðundan, tezahür ve tesirlerinde de bir kýsým farklýlýklar söz konusudur. Ýnsanlýðýn Ýftihar Tablosu, câmiiyyeti itibariyle hak sohbeti sayesinde mazhar olduðu insibað, en kâmil ma'nâdadýr ve " Sen, Allah'ýn boyasýyla boyan ve O'nun verdiði rengi tam al: (zaten) o ilâhî boyadan boyasý daha güzel olan kimdir ki?" hakîkatýnýn aþkýn bir remzidir. Ondan sonra, O'nun metbûiyyetine baðlý bir tâbiiyyet içinde ve asliyetine nisbeten bir zýlliyet mahiyetinde diðer bütün dâvâ-i nübüvvet ve dâvâ-i vilâyet vârislerinin insibaðlarý gelir ki, verenin ve alanýn istidadýna göre çok farklý ve mütefâvittir ve ahz ü atâda tamamen kabiliyetlere göre cereyan eder:

"Herkesin istidadýna vabestedir asar-ý feyzi,

Ebr-i nisandan ef'i sem, sadef dürdane kapar." (Mîrî)

Hizmet, ihlâs ve samimiyet içinde Hakk rýzasýný aramak ve Hakk'ýn hoþnut olduðu kimselerin terbiye ve vesayetinde bulunmak: sohbet ise. gönül kapýlarýný ardýna kadar ilâhî vâridât ve mevhibelere açýk tutarak, bir Hakk dostuna mülâzemette bulunup, onun Hakk tecellilerine açýk o zengin atmosferini paylaþmak demektir. Sahabe, hizmette zirveleri tuttuðu gibi, sohbette de en yüksek þâhikalarýn üveyki olma pâyesiyle serfirazdýr ki, bu, o toplumun musâhabesinde merkez noktayý tutan zatýn bir tek nazan -bu konu, Nazar baþlýðýyla ayrýca tahlil edilecektir- müstaid ruhlarý bir hamlede evc-i kemâle çýkarmasýnda aranmalýdýr. Tabiî. kalblerini, iradelerini, hislerini, þuurlarýný o Kutup Yýldýzý'nýn çevresinde dönmeye baðlamýþ bu aktif sabýr kahramanlarýnýn istidat ve performanslarýnýn da nazardan dûr edilmemesi gerekir..

Her Hakk dostu, "Sýbðatullah"dan belli bir tasarruf mevhibesiyle þereflendirilmiþtir; bu mevhibenin sýnýrlarý da. mum ýþýðý ölçüsündeki bir ziya ile himmet ü irfânesine iþtirak eden herhangi bir Hakk erinden, kehkeþanlarýn ýþýk kaynaðý sayýlan "Þemsuþ-Þümûs"lara kadar olabildiðine geniþtir. Ayrýca, daha önce de iþaret edildiði gibi. bunda istidat ve kabiliyetlerin istifade ve istifâzasýnýn sýnýrlayýcýlýðý da söz konusudur ki, bu da, evliya ve asfiyâ adedince "Sýbðatullah tecellisi ve insibað keyfiyetinin varolduðunu gösterir." Evet, Hazret-i "Nûru'l-Envâr"a bir mir'ât-ý mücellâ olan zattan, zýlliyet ve cüz'iyet planýnda ona düz bir ayna olmaya çalýþan en küçük bir sâlike kadar, birbirinden farklý pek çok sýbð u insibað mertebesi söz konusudur. Asliyet ve külliyet planýnda bu mazhariyetin ferd-i ferîdi olan zâtýn sohbet ve musâhabesi, umûmî fazilette eriþilmeyen öyle bir payedir ki, hiçbir kimse, hiçbir zaman, hiçbir "seyr-ü sülûk" helezonuyla kat'iyyen o mertebeye ulaþamaz. Düþünün ki, "  -Allah'ýn haricî vucûd nokta-i nazarýndan varlýk olarak en önce ortaya koyduðu, benim nûrumdur" diyen Hazret-i Mazhar-ý "Nûru'l-Envâr"ýn sohbetiyle þereflenmiþ o bahtiyar kimseler, hakkýn en birinci talipleri, Hakk yolunun en müþtak sâlikleri, Allah rýzasýnýn da en kusursuz müridleri olduklarý halde, bu hususlardan herhangi biriyle deðil de, sohbet pâyesiyle öne çýkarýlarak, bu güzîde topluluða, "musâhabe kahramanlarý" ma"nâsýna, "Ashâb" denmiþtir.

Her sohbet eri, musâhabe merkezinde bulunan zatýn, Hazret-i Ehad ü Samed'e imanýný, irfanýný, O'na muhabbetini ve O'nunla münasebetini -þuuru taallûk etsin, etmesin- onun her tavrýnda müþahede ederek, asliyetteki bu aþkýnlýðý zýlliyet planýnda duyup yaþamasý açýsýndan, hemen her zaman âsârý görülen, fakat yakalanýp deðerlendirilemeyen, tarifi, teþhisi zor sýrlý bir lâhûtî atmosfer içinde bulunur. Nisbet farklýlýðý mahfuz, bu durum, hemen her hâlis hakikat eri için söz konusudur ki, Mevlânâ'nýn ifadesiyle; merkez noktayý tutan zâtýn ilelmerkez (merkezçek) câzibe-i kudsiyesi etrafýnda pervaz ederek "Þemsu'þ-Þümûs"a yürüyenler, hem onun irfan deryasýndan istifade eder, hem de onun zincirinin halkalarý olmalarý itibariyle, tebaiyyetin gerektirdiði edeb içinde, onun uðradýðý hemen her noktaya uðrayabilirler.

Bana göre, bazý feyiz kaynaklan çevresinde halkalar teþkil ederek, belli yol ve yöntemlere baðlýlýk içinde deðiþik ad ve unvanlarla müesseseleþmeye gitmenin arkasýnda da bu espri olsa gerek.. evet, iþte bu ma"nâ ve bu esasa binâen çok erken dönemde sofiye, Cenab-ý Feyyazla ferdî plandaki münasebetini, ötelere açýk olduðuna inandýðý bir heyet içinde daha da pekiþtirmek niyetiyle hep tekke ve zaviyelere ya da o türden "bî-kem u keyf" Hakk'ýn rasat edilebileceði nurefþân evlere koþmuþ ve "Mescid-i Nebevî'deki "Suffe"nin birer gölgesi kabûl ettiði bu ýþýk komplekslerinde damlayý deryaya, zerreyi güneþe, cismanî zulmetleri de nûra dönüþtürme yollarýný araþtýrmýþlardýr. Ýþin temel esprisi bu olduðuna göre, böyle bir telâkkinin dinin rûhuna ters düþtüðünü söylemek mümkün deðildir. Bu þekildeki bir anlayýþýn dinin rûhuna münâfî olmasý þöyle dursun, böyle bir yorum ve hamlede, ferdî plandaki zaaf ve boþluklara karþý, cemaat referansýyla Hakk sýyanetine sýðýnma söz konusudur ki, böyle bir þeyi gerçekleþtiren herhangi bir fert, artýk bir kafa ile deðil, pek çok akýlla düþünür; mensubu olduðu o heyetin gönlüyle Allah'a yönelir, sesini-soluðunu onlarýn ah u efganýyla besleyerek, ferdî nâmelerini bir yüce koronun gür sadâsý haline getirebilir ve Bediüzzaman'ýn ifadesiyle, o insan, "iþtirak-i a'mâl-i uhreviye"ye ait tasavvurlarýyla, ibadet ü tâatýnda bir aþkýnlýða ulaþabilir.

Evet. ayný ruh. ayný duygu, ayný düþünce, ayný mefkure etrafýnda kenetlenmiþ kimselerin birlik içinde Hakk'a yöneliþlerinde öyle bir derinlik, his ve þuurlarýnda öyle bir zenginlik, zikir ü fikirlerinde öyle bir enginlik vardýr ki, en istidatlý fertler ve en kâmil insanlar bile, böyle bir heyet içindeki vâridlerin en küçüðünü dahi tek baþlarýna elde etmeleri mümkün deðildir. Evet. sohbetin nûrânî atmosferinde ifade de-istifade de, ifâza da-istifâza da. hissettirme de-hisset-me de, hep farklý buudlarda cereyan eder ve her þey, ferdîlikteki riyâzîliðe mukabil, hendesî açýlýma baðlý gerçekleþir.

Aslýnda bu sohbetlerde en önemli gaye, imanýn ma'rifet ufkuna ulaþtýrýlmasý, ma'rifetin "yakîn"inn deðiþik mertebeleri sürecine baðlanmasý, hakîkat-ý Ahmediye vesayetinde kaib ve rûhun hayat mertebelerinde seyahatler gerçekleþtirilmesi ve bu seyahatlerin de þuurlu temâþa ile deðerlendirilmesidir. Böyle bir seyahat ve temâþâda gönül erlerinin en önemli sermaye ve azýklarý da, zikir ü fikir gibi kalb ve lisan amelleriyle letâifi harekete geçirmek, þevk ü þükürle de ilâhî mevhibelere karþý liyakatini ortaya koymaktýr, Bu türlü mevhibelere mazhariyet umûmiyet itibariyle Hazret-i Rûh-u Seyyidü'l-Enâm'ýn risâlet ve siyâdetine baktýðýndan, dahasý, bu siyâdet ve risâletin þâhitleri ve bürhanlarý olduklarýndan, zýlliyet planýndaki memerri olmaktan daha çok, asliyyet çerçevesindeki mazharý bulunan Hazret-i Sahib-i Kur'ân'ýn hakkaniyetine birer hüccet sayýlýrlar. Bu, biraz da, muvakkat mümessillerin mahviyet ve tevazularýna, ayrýca "nefs-i emmâre"den sýyrýlmalarýna baðlýdýr. Aksine, sohbet erleri, tabir-i diðerle, hakikat yolcularý eðer nefs-i emmârelerinden bütün bütün sýyrýlamamýþ; sýyrýlýp, hevâ ve heveslerinin yerine Hakk rýzâsýný tam ikame edememiþ iseler, deðiþik mevhibelere mazhariyeti veya bazý letâifin inkiþafýný kendilerinden bilme gafletine düþerek, þükür makamýnda fahre girebilir ve gölgeyi asýl zannederek iltibaslar yaþayabilirler. Hele bir de, bazý ikram veya cezb ü incizâblara memerr iseler -bilhassa mazhar demiyorum- þatahât vâdilerine yuvarlanarak, baþarý kulvarlarýnda iç içe kazançlar söz konusu iken, üst üste hasaretler yaþayabilirler.

Evet, seyahat ve musâhabeleri Hazret-i Rûh-u Seyyidui-Enâm'ýn miþkât-ý nübüvveti altýnda gerçekleþtiremeyenler, dinin rûhundaki muvazeneyi her zaman tam koruyamayacaklarýndan, yer yer lâubalîliklere girebilir, zaman zaman söz ve davranýþlarýyla, seviyesinin huzuru sayýlan makama saygýsýzlýkta bulunabilir; hattâ bazen, velâyeti nübüvvete tercih etme gibi küstahlýklara düþebilir.. dolayýsýyla da, pirlerinin, pîr-i müganlarýnýn söz, sistem ve vaz' ettikleri esaslarý peygamber yolunun esas, erkân ve âdabýna tercih ederek, güneþi býrakýp mum ýþýðýna sýðýnma gibi hatalar irtikâp edebilirler. Velayeti nübüvvete tercih eden nâdânlarýn, efendilerini, hakîkî ve aslî sohbetin mümtaz talebeleri sayýlan Sahâbe'den üstün görme tavýrlarýndan söz etmeyi zâid görüyorum...

Eðer durum yukarýda arz etmeye çalýþtýðýmýz çerçevede -daha doðrusu, tam bir çerçevesizlikte- cereyan ediyorsa -ki. günümüzde bu çarpýk anlayýþýn pek çok örnekleriyle karþýlaþmak mümkündür- sohbetin yerini, onun dedikodusu almýþ.. mânâ kendi vizyonunda karartýlmýþ.. lâhûtîliðe baðlý esaslar, yerlerini havâîliðe ve nefsânîliðe býrakmýþ.. câzibe-i kudsiye uçup gitmiþ: gelip, onun o nur ufkuna nefsânî incizablar oturmuþ.. "Er olan erimiþ, yað gibi gitmiþ; / Þirin erler, zîr u türaba yatmýþ; / Sümbüller yerinde muðeylan bitmiþ; / Petekler sönmüþ, ballar kalmamýþ..!" (M. Lütfi) demektir ki, böyle bir ortamdaki musâhabenin insibaðýndan da, hakîkata ve hakikat-ý Ahmediye (s.a.s)'ye ulaþtýrmasýndan da asla söz edilemez.

Doðrusu, düþünülen konuþulan þeyler itibariyle kahvehânelerdeki sohbetleri hatýrlatan tekye, zâviye ve halvethânelerdeki musâhabelerde ilâhî vâridâttan bahsetmek þöyle dursun, þeytânî þerârelerden endiþe duyulmalýdýr. Dolayýsýyla da, ihsan ve ihlâs ufkundan uzaklaþmýþ bu mekanlardaki feyiz alýþ veriþine benzeyen her muamele bir aldanma veya istidrac, buralarda Allah'ýn husûsî iltifatýna mazhariyet beklentisi bir vehim ve bu yerlerin cemaat görünümündeki müdâvimleri de birer yýðýnýn ruhsuz parçalarýndan ibarettir. Hele bir de mesleklerinin revacý adýna baþkalarýyla uðraþýyor; gýybetlere, iftiralara giriyor ve sû-i zan gibi bir küfür silahýný kullanýyorlarsa, böylelerinin oturup kalktýklarý yerler tekye deðil, birer mahall-î takiyye, zâviye deðil birer hâviye ve bu meclislerin merkez noktasýný tutanlar da sofi deðil, birer softadýr.

Her zamanki erbâb-ý kemâli tenzihle beraber itiraf etmeliyim ki, sohbet ve musâhabe meclisleri gibi, dünden bugüne en müteâl mazhariyetlerin meþcereliði veya helezonlarý sayýlan müesseselerin, hiç olmazsa bunlardan bazýlarýnýn, yukarýdaki çerçeve içinde mütalâaya alýnmalarý çok acý ve þâyân-ý teessüftür. Ýhtimal, bu mekânlara uzayan yollarýn periþan olup, köprülerin göçmesinde ve bu eðilimi engin tavýrlarýn þiddetlenip bir kýsým aþýlmaz zorluklarýn ortaya çýkmasýnda kaderin tembih ve tenkil ifade eden gizli bir fetvasý oldu ki, "Bâd-i hazân esti, baðlar bozuldu; / Gülistanda katmer güller kalmadý..." (M. Lütfi)


Ynt: Sohbet ve Musahabe By: muhsin iyi Date: 19 Kasým 2011, 18:58:14
Murakabe, Murakabe Nedir? Murakabe Nasýl Yapýlýr?
Varlýk âleminde Allah’ýn isim ve sýfatlarýný görmeye ve üzerinde düþünmeye tefekkür, yapýlan günahlar ve iyilikler üzerinde düþünmeye ve günahlara tövbe, güzel amellere þükretmeye muhasebe denir.

Murakabe, kulun Allahýn kendisini gözetlediðinin þuurunda olduðunun çabasýdýr. Allah’ýn (c.c.) zatýný düþünmek doðru deðildir. Bu hadis-i þeriflerde de yasaklanmýþtýr.  Ama kulun Allah’ýn (c.c.) kendisini gözetlediðini düþünmesi büyük bir ibadettir. Buna ihsan hali de denir. Tasavvufun gayesi bu ihsan halini meleke yapmaktýr.

Bilindiði üzere ihsan, meþhur Cibril hadisinde çok güzel tanýmlanmýþtýr. Hz. Cebrail Aleyhisselam insan kýlýðýnda bir gün Mescid-i Nebevi’ye gelerek peygamberimize (s.a.s) bazý sorular sormuþ, sonra da verilen cevaplarý ‘Doðrudur.’ diye bizzat kendisi tasdik etmiþtir. Bu durum orada hazýr bulunan sahabelerin de dikkatini çekmiþtir. En son olarak peygambere (s.a.s) sorduðu ‘ Ýhsan nedir?’ sorusuna þöyle yanýt almýþtýr: Ýhsan, senin Allah’ý görüyormuþ gibi ibadet etmendir. Zira sen Allah’ý görmesen de Allah seni görmektedir. Ýþte murakabenin de amacý bu ihsan halini yakalamaktýr. Namazda huþuyu temin için belirtilen huzur hali, yani Allahýn (c.c.) karþýsýnda ibadet etme duygusunu yaþatan hal, murakabenin de ta kendisidir. Murakabe namaz dýþýndaki vakitleri de namaz gibi büyük bir ibadete dönüþtürür. Günlük beþ vakit namaz, murakabenin yanýnda sanki arabanýn kontak anahtarýný çevirmek gibidir. Namaz dýþýndaki diðer zamanlar için yapýlan murakabe ise arabanýn hedefe doðru hareket etmesine benzer. Huzurla (yani Allah’ýn karþýsýnda olma duygusu ile) kýlýnan namazlar, zamanla kiþiye ibadetteki ihsan halini yaþatmakla kalmaz,  murakabeye de zemin hazýrlar. Zaten ihsan hali ile murakabenin ayný þeyler olduðunu da ifade ettik.

Murakabe sýrasýnda namazda olduðu gibi insanýn üzerine Allah’tan feyz ve nur akmaya baþlar.  Devam eder.

Murakabe çok zor bir ibadettir. Ýnsanýn tek baþýna bu hali gün boyu korumasý þurada dursun beþ dakika bile sürdürmesi imkânsýzdýr. Çünkü nefis murakabede çok zorlanýr. Ýnsan namazda bile huzur halini birkaç dakika devam ettiremiyor. Namaz sýrasýnda insan nefsi dünya iþleri ile meþgul olarak huzur halini bozmaktadýr. Namaz dýþýndaki murakabe hali de namazdaki huzuru yakalamamaya benzer. Nefis Allahýn kendisini izlediði, Allahýn kendisi ile beraber olduðu düþüncesinden hemen sýkýlmaya baþlar ve bunun doðal sonucu olarak da murakabeden kaçar.

Tarikatlar insan için çok zor bir ibadet olan murakabe yerine müridi önce rabýta yolu ile eðitmeye çalýþýrlar. Rabýta ile murakabe birbirlerine çok benzerler. Yöntemleri ve amaçlarý aynýdýr. Rabýtada hayal edilen þeyh murakabede olduðu gibi müridin üzerine feyz ve nur dalgalarýný serper. Þeyh somut ve bilindiði için rabýta nefse murakabeye göre daha kolay gelir. Onun için nefsin rabýtaya alýþmasý zor deðildir.  Kiþinin emmâre ve levvâme nefislerde rabýtayý alýþkanlýk haline getirip bütün hayatýna yaymasý gerekir.  Oysa bu evrelerde kiþinin murakabeyi alýþkanlýk haline getirmesi ise adeta imkânsýzdýr.

 Rabýtaya karþý olan bazý kiþiler þu sözü çok dile getirirler: ‘Biz niçin ilk dönem velilerin eserlerinde, hayatlarýnda rabýtaya rastlamýyoruz?’ Ýlk dönem velileri murakabe gibi bir yolla nefislerini olgunlaþtýrmýþlardý. Elbette rabýtanýn yabancýsý deðillerdi.  Çünkü onlar da peygamberlerin ve velilerin ruhlarýndan feyz, nur almayý ve onlarla konuþmayý biliyorlardý. Çünkü murakabelerinin tabii sonucunda veli olduklarýnda bu yetenekleri elde ediyorlardý. Daha doðrusu Allah onlara bunlarý hediye olarak da sonradan veriyordu. Ama puta tapma yasaðýnýn tabii sonucu bu sýrlarýnýn toplumda yanlýþ anlaþýlacaðýný ve deðerlendirileceðini bildiklerinden bunlarý sofilerin eðitiminde pek uygulamaya koymamýþlardýr.  Daha sonra Ýslam toplumlarýnýn olgunlaþmasý ve tarikat pirlerinin ortaya çýkýþý ile birlikte murakabeye zemin hazýrlayan ve sofinin yetiþmesinde, olgunlaþmasýnda, seyr ü sülukunda, nefis merhalelerinin kat edilmesinde bu son derece önemli bir yeri olan rabýtaya da yer ve deðer verilmiþtir.

Mülhime nefse ulaþtýðýnda sofinin telebbüsü rabýta ile birlikte murakabeye yönelmesi gerekir. Telebbüsü rabýta þeyhin kýlýðýna bürünme, kendisini ortadan kaldýrýp vücudunda þeyhi ikame etme çabasýdýr. Bu halle kendisinin Allah’la birlikte olduðunu düþünme veya Allah’ýn kendisini gördüðünü, izlediðini, kontrol ettiðini, takip ettiðini düþünmesidir. Bu durum kiþide zamanla meleke halini alýr. Artýk her zaman Allah’la birlikte olur. Görünüþte zor gibi olan bu durum zamanla sanki araba kullanan bir insanýn yanýndakilerle konuþmasý, sigara içmesi, baþka ufak tefek iþleri de yapmasý gibi rahat bir durum halini alýr. Ýþte bu murakabe halini yakalayanlar Allah’a yükselmede þimþek hýzýný elde ederler. Çeþitli halleri yaþamaya baþlarlar. Bütün bunlar yalnýz baþýna yapýlabilecek ve yaþanabilecek þeyler deðillerdir. Bir yol göstericiyi gerekli kýlarlar. Bu yola girecekler için mürþid-i kâmil zorunludur. Zira bu sýrada insana ezeli düþmaný þeytanlar da musallat olabilirler. Yaþanan bazý halleri Rahmani diye yutturmaya kalkarlar. Bu yolda daha önce yürümüþ birisinin rehberliði olmadýkça insanýn ayaðý her an kayabilir.

Murakabe ile insanýn üzerine nur ve feyz dalgalarý akmaya, daha doðrusu adeta yaðmur gibi yaðmaya baþlar. Bu sayede ezeli düþmaný þeytana karþý ruhu da güçlenir. Zira nur ve feyz ruhun gýdalarýdýr. Ruhun güçlenmesi ve þeytan karþýsýnda kendisini savunabilmesi için nur ve feyz ekmek ve su gibidir. Þeytanlar nur ve feyzden rahatsýz olurlar. Bu rahatsýzlýðýn sonucu olarak da zzzzz veya sssss sesine, yani arý uðultusuna benzer ve sürekli devam eden bir ses çýkarýrlar. Elbette þeytanlar mülhime nefsi birdenbire terk etmezler. Çünkü çok inatçýdýrlar. Ordular halinde sýra ile insanlara musallat olurlar. Bu uzun bir zamaný alabilir. Bu sýrada vücudu bir duman gibi sararak letaiflerin çalýþmasýna engel olurlar, nurun ve feyzin müride ulaþmasýnýn önüne geçerler. Ama mülhime nefisteki mürit murakabeye, zikre, rabýtaya devam ede ede üzerindeki nur ve feyz dalgalarýný artýrýr ve buna paralel olarak da ruhu güçlenir. Bu sayede þeytanlarýn kendisinden yavaþ yavaþ uzaklaþmalarýný saðlar. Nur ve feyz dalgalarý onlarýn dermanlarýný keser, onlarý uzaklaþmaya mecbur ederler.

Þeytanlar müride emmâre ve levvâme nefislerde de musallat olabilirler. Bu durumlarda iken sofilerin rabýtaya, özellikle telebbüsü rabýta önem vermeleri gerekir. Mülhime nefse ulaþtýklarýnda ise telebbüsü rabýta ile birlikte murakabeyi hayatlarýna yaymalarý gerekir. Yani otururken, yürürken, baþkalarý ile konuþurken, iþlerini yaparlarken her zaman Allah’ý da akýllarýný getirmeleri, O’nun istiva ettiði arþ-ý alada kendilerinin yanýndaymýþ gibi izlediðini, gördüðünü düþünmelidirler. Bu sayede gün be gün olgunlaþýrlar. Nefisleri mutmainne nefse doðru ilerlemeye baþlar. Nasýl güneþ bitkileri ýsý ve ýþýðýyla büyütürse Allah (c.c.) da kendisini murakabe eden kiþileri feyz ve nuru ile olgunlaþtýrýr. Ýnsan-ý kâmil olmalarýný saðlar.

Murakabede gelen feyz ve nur elbette rabýtadan gelen feyz ve nurdan daha çoktur. Ama emmâre ve levvâme nefis sahibi için murakabe kullanýþsýzdýr. Yani tarikata yeni giren veya fazla mesafe kat etmemiþ, daha doðrusu nefsi mülhimeye ulaþmamýþ derviþlerin murakabe yapmalarý güçtür. Yapmaya çalýþsalar bile bir verim alamazlar. Ayrýca murakabeden zevk de alamazlar. Ama mülhime nefis sahibi daha önce rabýta yolu ile ruhunu yavaþ yavaþ olgunlaþtýrmýþtýr. Zamanla rabýta yolu ile nur ve feyz dalgalarýný algýlamaya da baþlar veya en azýndan bu sýrada vücudunda bir dirilik hali yaþar. Mülhime nefse ulaþtýðýnda letaifleri açýldýðý için nurlarý kalp gözü ile gördüðü gibi göðsüne gelen hoþ bir baský ile feyzi de algýlar. Artýk böyle bir sofinin murakabe derslerine de geçmesi gerekir. Zira kalp gözü açýk olduðu için þeytanlarýn da tasallutuna uðramasý an meselesidir. Bazý þeytani halleri de yaþayabilir.

Rabýta bir amaç deðildir, murakabeye geçmek için bir köprüdür. Ama sofi murakabeye geçse bile rabýta derslerini ihmal etmemelidir. Onun ayrý bir kazancý vardýr. Þeyhi ile sadatlarla (zincirdeki þeyhlerle) hatta peygamberle manevi âlemde görüþmesi ve konuþmasý ancak bu yolla mümkün olacaktýr. Yalnýz diðer zamanlarda her anýný telebbüsü rabýtayla murakabe yolu ile geçirmeye bakar. 

 Mülhime nefis insanlarýn ayaðýnýn kaydýðý bir yerdir. Yalancý peygamberler, mehdiler, kutuplar, veliler hep bu makamda iken çýkar. Çünkü sofiler mülhimede iken hem þeytani hem de Rahmani halleri yaþayabilirler. Çoðunlukla bunlarý birbirine karýþtýrýrlar. Neyin Rahmani neyin þeytani olduðunu bilemezler. Gelen bu hallerle þýmarýp þeyhlerinden üstün olduklarýný ve þeyhlerinin kendilerini kýskandýðýný da sanabilirler. Çünkü þeytanlar bu konularda çok vesvese verirler. Kýsacasý mülhime nefis çok tehlikeli ve ayaklarýn kaydýðý bir makamdýr. Bundan ileriye geçmek elzemdir. Kiþi bu nefiste þeytanlarýn konuþmalarýný da iþittiðinden çok büyük badireler yaþayabilir. Þeytanlar çeþitli tehditler ve þantajlar da yapabilirler. Sofi onlarýn bu tür tehdit ve þantajlarýný köpek havlamasý gibi saymalýdýr, onlara bir parça bile ehemmiyet vermemelidir. Ayrýca þeytanlar öyle tiyatro sahneleri tertipler ki sofileri kolayca kandýrabilirler. Özellikle sofiye güya cinlerin reisi, þeyhülislamý gibi manevi makamlarý tevcih ederek onlarý yine güya kendi diþi cinleri ile evlendirerek zinaya düþürebilirler. Tabii bunlar nefsin de hoþuna gider. Daha bunlar gibi nice akla hayale gelmeyen oyunlar olabilir. Zaten böyle bir yanlýþa düþen sofinin bir daha o çukurdan çýkmasý çok zordur. Manevi ilerlemesi durduðu gibi, gün be gün gerilemeye, hatta psikolojisi ve ruhu da bozulmaya yüz tutar. Þeytanlarýn tuzaklarýna düþmüþ olur. Manevi gýdasýzlýklarýn sonucu olarak ruhsal ve psikolojik bozukluktan baþka yüzdeki veya vücuttaki bazý organlarýn iþleyiþini bozacak çeþitli çarpmalar da, felç halleri de bundan sonra yaþanmaya baþlanabilir. Allah (c.c.) korusun. 

Ýnsanlarýn bazýlarý þeytanlarý çeþitli duyu organlarý ile algýlamaya baþlayýnca hemen ne yapacaklarýný þaþýrýyorlar. Genellikle bu konularý istismar eden ve bu yolla para kazanan insanlara baþvuruyorlar. Hâlbuki yarar bekledikleri insanlar da kendileri gibidirler. Yalnýz onlar bazý rahatlama tekniklerini biliyorlardýr. Örneðin çeþitli muskalar veya abdestli iken üzerinde bir iki küçük Kuran-ý Kerim taþýma gibi. Bunlar duruma göre cinni þeytanlarý biraz da olsa uzaklaþtýrmaya yardýmcý olabilirler. Yoksa kimse öyle sihirli sözlerle, okunan dualarla þeytanlarý tamamen üzerinden atamaz. Atsa bile yine gelirler. Bu dünyada onlarla imtihan edilmekteyiz. Dahasý cihat halindeyiz. Bu savaþ hali son nefese kadar da devam edecektir. Son nefeste imaný onlara kaptýrmamak için çok zorlu bir imtihandan geçirileceðimiz hadislerde belirtilmektedir. Buna göre, demek ki, þeytan musallatlarýnda mücadeleci bir ruh takýnmamýz gerekir. Pes etmek, korkmak, kaçmak bir Müslüman’a yakýþan tavýrlar olmamalýdýr. Bilakis ibadet hayatýmýzý artýrarak nura ve feyze talip olup þeytaný maðlup etme yoluna girmemiz gerekir. Yukarýda emmâre ve levvâme nefislerde bunun yolunun nasýl olduðunu belirttik. Mülhimede ise þeytanla mücadelede zikir ve rabýtanýn yanýnda murakabe en baþlýca temel yoldur.

Þunu unutmamak gerekir ki, þeytan her Müslüman’a musallattýr. Hatta namaz kýlmayan insanlara bile musallat olabilir. Bu durum ayet ve hadislerle sabittir. Üzerinde þeytan olmayan Müslüman yoktur. Ama Müslümanlarýn çoðu bundan habersizdir. Þeytanlar bunlara vesvese yolu ile sokulurlar. Yani kendisini pek belli etmezler. Ama Müslümanlar tarikat yoluna girdiði zaman bazen kartlar açýk olarak oynanmaya baþlanabilir.  Aslýnda her þey Allah’ýn (c.c.) emri ve izni ile olur. Böyle bir durumda düþman bizim için bir kamçýdýr. Sofinin hak yolda nura ve feyze ciddi bir þekilde yönelmesini saðlar. Ýbadetlere, özellikle rabýta ve zikre yönelmesine vesile olur. Allah (c.c.) þeytanlarý boþ yere sofilere musallat etmez.

Tabii murakabenin temel iþlevi Allah (c.c.)  rýzasýný kazanmaktýr. Þeytanla mücadelede saðladýðý kazanç ancak talidir (ikinci derecedir, yan kazançtýr). Ýnsan ibadetleri sadece Allah (c.c.) rýzasý için yapmalýdýr. Baþka bir gaye gözetmemelidir.  Ýnsan murakabe sýrasýnda  ‘Ýlahi ente maksudi ve rýzake matlubi (Allahým Sen maksadýmsýn, isteðim de Senin rýzandýr.)’ sözünü çok söylemeli, kalbini de bu söze göre düzenlemelidir.   

Burada sözünü ettiðimiz murakabeye, maiyyet murakabesi (Allah ile birlikte olma murakabesi)  denir. Þu ayete dayanýr: ‘Ve her nerede olsanýz O (Allah) sizinle beraberdir (Hadid suresi, ayet 4).’ Maiyyet murakabesi,  bu ayette anlatýlan hususu tefekkür edip hallenmekten ibarettir.

Aslýnda maiyyet murakabesine geçmeden önce belli bir zaman süresince Ýhlas suresinin okunup tefekkür edilerek Allah’ýn doðru bir þekilde tanýnmasý gerekir. Buna Ahadiyyet murakabesi denir.

Maiyyet murakabesi hal olduktan sonra diðer murakabelere geçilebilir: Akrabiyyet, muhabbet, vahdaniyyet murakabeleri…

Murakabelerin temeli ve anasý maiyyet murakabesi olduðu için onun üzerinde durma lüzumu hissettik. O hal olduktan sonra diðerleri de inþallah kendiliðinden gelecektir.

Allah (c.c.) hepimize murakabesini ve bunun tabii sonucu rýzasýný nasip eylesin. Amin.
Muhsin Ýyi


radyobeyan