Risale-i Nur’da Mahatma Gandhi By: selsebil Date: 03 Ekim 2009, 16:20:10

Bismillahirrahmanirrahim
Güzel Türk vatanýnýn yetiþtirip bütün beþeriyete örnek insan olarak hediye ettiði büyük dâhî, büyük mürþid ve muhteþem bir insanýn ismidir. Doksan yýlý dolduran hayatýnýn hergünü birer nur hâlesi, birer fazîlet ýþýðý, bir azim ve îman halkasý halinde Türk nesillerinin ruhlarýna ve dimaðlarýna girmiþ ve bu nur, senelerle birçok karanlýk ruhlarý aydýnlatarak onlarý doðru, güzel ve ýþýklý yollara sevk etmiþtir.
Ýlâhî bir zekânýn remzi olan büyük üstad Said Nur Hazretleri, Allah'ýn müstesnâ bir lütuf ve keremi olan muhteþem dehâsýný mü'min bir azim ve celâdetle bu azîz milletin hayrý, terakkîsi ve yükseliþi uðruna harcamýþ ve onun nûru Türk hudutlarýndan taþarak komþu memleketlere, Pâkistan ve Endonezya'ya kadar yayýlmýþtýr.
Bu nûrun ýþýðý ve insanlara bahþettiði ahlâk ve fazîlet þûlelerinin tek bir kýymet ve takdir ölçüsünde toplanmasý mümkün deðildir.
Ondaki azim ve irâde, ondaki yüksek kanaat ve üstün insan vasfý, hepimiz için örnek teþkil edecek kadar büyüktür.
Yalnýz biz deðil, yalnýz Müslümanlar deðil, bütün insanlýk bu büyük insanýn þahsiyetinde asâlet ve necâbetin, ahlâk ve fazîletin ve bilhassa yüksek îmânýn bütün göz kamaþtýrýcý enmûzeçlerini temâþâ edebilir. Bütün Türk çocuklarý, vatanlarýnýn bu kadar ilâhî bir zekâya, bu kadar muhteþem bir þahsiyete, bu kadar temiz bir insana beþik vazifesi gördüðüne iftihar edebilirler.
Evvelki gün onun bir mahkemesi vardý. Bu mahkemeden iki þey öðrendik: Biri, asil ve genç Türk neslinin fazîlet ve ulüvv-ü ahlâka, yüksek inanç ve irâdeye olan derin saygýsý ve yüksek alâkasý...
Diðeri de, lükslerini, zenginliklerini, rütbe ve mevkîlerini ve bugünkü fânî ve sefil varlýklarýný Türk milletinin sefâlet ve geriliðinde arayan ve zehirli ilhamlarýný ve direktiflerini ve kuvvetlerini milletler arasý gizli, devirici ve bozguncu Türk düþmanlarýndan alan bir soysuzlar ve nesebleri belirsiz insanlarýn takýndýðý tavýr.
Binlerce münevver Türk gencinin teþkil ettiði büyük topluluktan bir miktar irkilerek zehirli, mel'ûn ve müfsid kalemlerini korkak ve titrek dahi olsa sinsi sinsi aleyhte kullanan ve artýk modasý geçmiþ olan palavralarla bu kýymeti küçümsemek isteyen gürûh.
öyle bir mukâyese yapabiliriz: Üstad-ý Azamla (hâþâ, mason üstâdý deðil) muâsýr olan büyük adam ve Hindistan'ýn kurtuluþ rehberi Mahatma Gandi. Biri, Ingiliz ceberûtuna, Ingiliz emperyalizmine ve onun korkunç istilâ ve istismârýna baþkaldýrmýþ ve yýllarca büyük dâvâsýna hizmet ederek Ingiltere'nin bütün haþmet ve kudretini, azîm irâdesi önünde âciz ve meflûç bir hale getirmiþtir. Bizim bu tipte yetiþtirdiðimiz büyük insanýn mücâdele ve mesâi hayatý ve þekli, birincisine çok benzemekle beraber, fazla olarak ona Cenâb-ý Hakkýn bahþ buyurduðu Müslümanlýk ve îman nûru da kendi ziyâsýný güneþ gibi Ýslâm iklimlerine ve diyardan diyara aþýrýp götürmüþtür.
Arada sadece büyük ve þâyân-ý esef bir fark vardýr.
Bu fark birincisine dört yüz milyona yakýn bir insan topluluðunun gösterdiði sarsýlmaz inanç, hürmet ve baðlýlýk... Bizimkine karþý da-mahdut bile olsa-bâzý asâlet fukarâsý soysuzlarýn açýða vuran istihfaf ve sinsi hücumlarý.
Yâ Rabbî! Neden bizi böyle her kýymet ve fazîleti paçavraya döndürecek kadar pespâyeleþtirdin? Biliyoruz, sana karþý günahýmýz çok büyüktür. Yeter yâ Ýlâhî, yeter bu sukut bize! (Tarihçe-i Hayatý. Sh. 550)
Cevat Rifat Atilhan SÖZLÜK:
DÂHÎ [dahi] : Eþine ender raslanýr hârikulade zeki.
MÜRÞÝD : Doðru yolu gösteren, irþâd eden
HÂLE : Ay ve güneþin etrafýnda bazen görünen parlak dâire; kuyruklu bir yýldýz.
FÂZÎLET : Deðer; meziyet, ilim, îmân ve irfan itibâriyle olan yüksek derece
DÝMAÐ : Akýl, zihin, fikir, beyin.
REMZ : Ýþâret, iþâret etmek.
MÜSTESNÂ : Ayrý muâmeleye tâbî tutulan, kaide dýþý býrakýlmýþ olan.
CELÂDET : Yiðitlik, kahramanlýk,bahadýrlýk
TERAKKÎ : Yükselme, ilerleme.
BAHÞ : Baðýþ, ihsan, lütuf.
ÞÛLE : Parýltý, ýþýltý. Alev, ateþ alevi. Risâle ismi.
ÝRÂDE : Ýsteme, arzu etme, bir þeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.
VASF : Sýfat. Bir kimsenin veya þeyin taþýdýðý hâl. Bir kimsenin veya þeyin durumunu anlatarak tarif etmek.
NECÂBET : Soyu, nesli temiz. Asâlet.
ENMÛZEC : Nümûne, misâl, model.
TEMÂÞÂ : Hoþlanarak bakmak, seyretmek, ibretle bakmak.
MUHTEÞEM : Ýhtiþamlý, göz alýcý.
ÞAHSÝYET : Bir kimsenin kendine ait özel halleri. Karakter sahibi olma.
ÝFTÝHÂR : Övünme; baþkasýnýn iyi bir hâli ile sevinme.
ULÜVV-Ü AHLÂK : Yüce ahlâk.
ÝRÂDE : Ýsteme, arzu etme, bir þeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.
MEVKÎ : Yer, bir þeyin bulunduðu veya meydana geldiði yer.
FÂNÎ : Geçiçi, sonu olan, son bulan.
SEFÝL : Sefâlet çeken, sýkýntýda olan, periþan.
SEFÂLET : Periþanlýk, yoksulluk.
ÝLHÂM : Allah tarafýndan kalbe ihsan edilen feyiz ve hakîkatler.
NESEB : Soy. Sülâle.
MÜNEVVER : Nurlu, aydýn.
MEL'UN : Lânetlenmiþ, kötülenmiþ; Þeytan.
MÜFSÝD : Karýþtýrýcý, bozucu.
PALAVRA : (Ýspanyolca) Mübalâðalý söz, yalan söylenen söz.
GÜRÛH : Bölük, cemaat, kýsým.
MUKAYESE : Karþýlaþtýrma, kýyaslama.
ÜSTAD-I A'ZAM : En büyük üstad. Muallimlerin en üstünü ve reisi olan.
CEBERUT : Büyüklük; herþeyi emrine boyun eðdirme.Diktatörlük.
EMPERYALÝZM : Bir memleketin sýnýrlarýný geniþletme politikasý.
MEFLÛÇ : Felç olmuþ. Kýmýldayamaz hâle gelmiþ.
BAHÞ : Baðýþ, ihsan, lütuf.
ÞÂYÂN-I ESEF : Üzüntüye deðer
ÝSTÝHFAF : Hafife alma, küçümseme.
PESPÂYE : Âdi, alçak, bayaðý.
SUKÛT : Deðerden düþme, düþüþ, alçalýþ.