Dün Bugün Yarýn
Pages: 1
Gemileri Yakmak By: Rüveyha Date: 22 Ekim 2014, 13:03:13
Gemileri Yakmak


Kenan Aydýn | Mart 2013 | DÜN BUGÜN YARIN   



Endülüs olarak adlandýrýlan coðrafya, Akdeniz’in kuzeybatý ucunda Ýspanya ve Portekiz’i içine alan Ýber Yarýmadasý’ný kapsar.
Tarih, kültür ve medeniyet açýsýndan büyük ve sýradýþý bir tecrübeye atýfta bulunan Endülüs hakkýnda ne söylenirse söylensin, Endülüs ayný zamanda bir trajedinin adýdýr. Aradan asýrlar geçmesine raðmen bu gerçek tazeliðini korumuþtur. Nitekim müslümanlar tarih içerisinde Endülüs’ü hatýrlatan baþka trajediler de yaþamýþtýr. Mesela Kafkasya’da Bosna’da, Irak’ta, Filistin’de yaþananlar da bir bakýma Endülüs acýsýdýr.

Endülüs demek, öncelikle tarihin gördüðü en büyük komutanlardan biri olan Tarýk b. Ziyad demektir. Süreci baþlatan odur. Tarýk b. Ziyad, 711 yýlýnda Kuzey Afrika genel valisi Musa b. Nusayr ile birlikte adeta bir imkansýzý baþarýr. Askerleriyle birlikte Cebelitarýk boðazýný geçerek Ýspanya’ya çýkar. Çýkar çýkmaz ilk iþi ise gemileri yaktýrmak olur. Düþman ordusuyla karþý karþýyadýr þimdi. Arkada deniz, önlerinde düþman ordusu… Askerlerine hitaben þöyle der büyük komutan:

“Askerlerim! Görüyorsunuz ki, arkanýzda deniz, önünüzde düþmanlar ve kaçacak hiçbir yeriniz yok. Vallahi sabýr ve sebattan baþka yapacaðýnýz bir þey de yok. Düþmanýmýzýn bütün gücüyle üzerimize geldiði apaçýk ortada. Üstelik yiyecek ve teçhizatý da bol. Halbuki bizim kýlýçtan baþka silahýmýz ve düþmanýn elinden alacaðýmýz yiyecekten baþka erzaðýmýz yok. (…)

Ölümden korkmazsanýz bu fýrsatý deðerlendirmek ve zafere ulaþmak mümkündür. Þunu kesinlikle biliniz ki, bu savaþta ben sizden daha çok güvende deðilim. En ucuz malýn can olduðu bu pazara sadece sizi sürmüyor, aksine önce kendi canýmdan baþlýyorum. Canýnýzý düþünerek benden yüz çevirmeyin. Siz de benden fazla bir zorlukla karþýlaþmayacaksýnýz. Sizin payýnýza da bana düþenden fazlasý düþmeyecek. Hepimiz ayný kaderi paylaþýyoruz.”

Bu söylevin ardýndan baþlayan ve çok çetin geçen savaþýn neticesinde Endülüs yolu açýlýr ve Ýslâm bu topraklarda da 711’den 1492 yýlýna kadar, yaklaþýk 800 yýl egemen olur.

(Mustafa Özçelik’in “Endülüs’ten Endülüs’e” baþlýklý yazýsýndan yararlanarak.)

Bir Arada Yaþama Sanatý

Yeryüzünde farklý din ve inanç guruplarýnýn bir arada yaþayarak dünya barýþýna katkýda bulunmalarý, geçmiþte de günümüzde de önem arz eden bir konu. Bu idealin ne ölçüde uygulamaya dönüþtüðü ayrý bir tartýþma olsa da, bir arada yaþama tecrübesinin en güzel örneklerini Ýslâm’ýn ilk dönemlerinden baþlayarak Osmanlý sonuna kadar Ýslâm tarihinin içinde bulabiliyoruz. “Öteki” denilen diðer inanç mensuplarýyla bir arada yaþama tecrübesi açýsýndan Ýslâm tarihi, Hýristiyanlýk tarihiyle karþýlaþtýrýlamayacak kadar zengin.

Ýslâm’ýn ilk dönemi olan Asr-ý Saadet’ten itibaren diðer din mensuplarýyla dinî, siyasî, ekonomik ve sosyal içerikli iliþkiler hep yaþanmýþ. Bunun en dikkat çekici örneði ise “Medine Vesikasý” ile Hz. Peygamber s.a.v.’in Medine’de yaþayan yahudilerle müslümanlarý bir anlaþma etrafýnda buluþturmasýdýr. Bu olay, bir arada yaþama tecrübesinin dünya tarihinde en önemli örneklerden birisidir.

Endülüs’te de benzer bir durumla karþýlaþýyoruz. Sekiz asýrlýk Ýslâm hakimiyeti altýnda müslüman, hýristiyan ve yahudilerin ayný topraklarda ciddi problemlerle karþýlaþmadan yaþadýðýný dost düþman herkes kabul ediyor.

Endülüs fethedilmeden önce hýristiyan yöneticiler tarafýndan baskýda tutulan, zorla hýristiyanlaþtýrma politikasýna maruz býrakýlan yahudiler, müslümanlarýn insaflý ve adaletli yaklaþýmlarý ile varlýklarýný rahatça sürdürmüþlerdi. Ayný politika hýristiyanlar için de geçerlidir.

Gayri müslimlere Hz. Peygamber s.a.v. döneminde verilmiþ hak ve hürriyetlerin Endülüs’te de uygulandýðýný, Musa b. Nusayr’dan sonra Endülüs’te valilik yapan Abdülaziz b. Musa’nýn, Mürsiye bölgesi hakimi Teodomiro ile yaptýðý anlaþmadan anlýyoruz. Anlaþma metninde geçen bir pasaj ise þöyle:

“Rahman ve Rahim olan Allah’ýn adýyla. Abdülaziz b. Musa b. Nusayr’dan Tudmir (Teodomiro) b. Abduþ’a… Teodomiro barýþý kabul etmiþ ve bunun karþýlýðý olarak kendisine Allah’ýn ahdi ve zimmetiyle Rasulullah’ýn zimmeti verilmiþtir. Anlaþma þartlarýna uyduklarý sürece onun ve onun idaresindeki herhangi bir hýristiyanýn mallarýna zarar verilmeyecek, kendileri, çocuklarý ve kadýnlarý öldürülmeyecek ve esir edilmeyecektir. Dinleri sebebiyle aþaðýlanmayacaklar (dinleri konusunda herhangi bir engelle karþýlaþmayacaklar), kiliseleri yakýlmayacak…”

Vesika metninin sonunda ise anlaþmanýn tarihi olarak 94 yýlý Recep ayý (Nisan 713) yazýlýdýr.

(Ýsmail Hakký Atçeken’in “Endülüs’te Bir Arada Yaþama Tecrübesi Üzerine” baþlýklý yazýsýndan yararlanarak.)

Endülüs’ten gelen Feryatnâme


Sebebi ve mazereti her ne olursa olsun, aralarýnda Osmanlýlarýn da bulunduðu Memlûkler, Hafsînler, Sa’dîler gibi o günün müslüman devletlerinin yardýmlarý yetersiz kaldýðý için Endülüs’te Benî Ahmer idaresi 1492 yýlýnda sona erer.

Ayný yýl içinde Yahudi Endülüslüler ülkeden toptan sürgün edilir ve bunlarýn büyük kýsmý Osmanlý ülkesine kabul edilir. Kendilerine eman verilen geride kalmýþ müslüman Endülüslülere karþý ise kýsa süre sonra Hýristiyanlaþtýrma baskýsý baþlar.

Baskýlar karþýsýnda bunalan müslümanlar, eskiden olduðu gibi yine diðer müslüman kardeþlerinden, özellikle de Osmanlý’dan yardým isterler. Sultan Bayezid’e ikinci kez yazdýklarý 104 beyitlik Feryatnâme þöyle baþlar:

“Efendimiz Halifemiz’e daim kerîm selam olsun. Kâfirleri alaþaðý eden þerefli Yüce Efendimiz’e selam olsun. Her yerde Allah’ýn yardýmýyla zaferler ve mülkler kazanana selam olsun. Þehirlerin en kýymetlisi Ýstanbul’a yerleþen Efendimiz’e selam olsun. Allah’ýn ordu ve Türklerle süslediði ülkenize selam olsun.

Allah sizi bütün milletlere hakim ve þerefli kýldý, size selam olsun. Kadýya ve onun gibi deðerli âlimlere selam olsun. Din ve takva ehline ve meþverette söz sahibi olanlara selam olsun.

Batýda, Endülüs’te gurbet diyarýnda kalan kölelerden size selam olsun. Karanlýk ve büyük Rum denizinin ortasýnda kalanlardan selam olsun. Büyük bir musibete uðrayan kölelerden size selam olsun. Þerefli bir hayattan sonra sakallarý yolunan dedelerden size selam olsun. Sokaklarda örtüleri çekilip yüzleri açýlan kadýnlardan size selam olsun. Zorbalýkla sürüklenip götürülen, tecavüz edilen tazelerden size selam olsun. Domuz eti ve murdar et yemeye zorlanan ninelerden size selam olsun.”

(Lütfi Þeyban’ýn “Endülüs’ten Bir Güzellik Þiiri Bir de Feryatnâme” baþlýklý yazýsýndan yararlanarak.)




radyobeyan