Tasavvufun sermayesi muhabbet ve teslimiyettir By: SevD@_GüLü Date: 20 Ekim 2012, 19:02:42
Tasavvufun sermayesi muhabbet ve teslimiyettir
Tasavvufun sermayesi muhabbet ve teslimiyettir.
Ma'nevi terakkî teslimiyette kemâle; teslimiyette kemâl,
muhabbette kemâle baðlýdýr.
Öyleyse muhabbetin gerçekleþmesi için ne yapmak gerekir?
Bir bakýma vehbi olan bu devletin kesbî yönü yok mudur?
Gerçekten muhabbet olmadan teslimiyyet, teslimiyyet olmadan terakkî olmaz.
Önce Rabia Adeviyye'nin dediði gibi
"Seven sevdiðine itaat eder."
düþüncesinden hareketle gerçek sevgiye ulaþmak için kul planýnda neler yapýlabilir, onlarýn üzerinde duralým:
1- Nefsin baþka þeylere meylini azaltarak gönülden masiva sevgisini çýkarmak.
Bu da genellikle mücahede ve riyazatla gerçekleþir.
Kur'an'daki; "Allah insanýn göðsünde iki kalp yaratmamýþtýr." (el-Ahzab, 33/4)
ayeti gönülde iki tür sevginin ayný anda bulunamayacaðýný ifade etmektedir.
Çünkü sevginin kemali, kalbin bütün mevcudiyeti ile Allah'ý sevmesidir.
Her seven sevdiðine baðlýdýr ve insanýn sevdiði ve baðlandýðý þey,
onun tanrýlaþtýrdýðý þey haline gelebilir.
Nitekim:
"Nefsanî hevasýný Allah edineni gördün mü? " (el-Furkan, 25/43)
ayetiyle Taberanî'nin rivayet ettiði:
"Yeryüzünde Allah'ý en çok kýldýran put, kendisine tapýlan hevâ ve hevestir."
(Mevsûa etrâfi'l-hadis, I. 40)
Ýbadet ve taatla ma'rifeti artýrmak.
Ma'rifet insan kalbini bütünüyle kaplayýnca muhabbetin doðmasýný saðlar.
Bunun yolu nafile ibadet ve taatlarla ruhu güçlendirmektir.
Bu yolla elde edilen muhabbet, topraðý temizledikten sonra tohum ekmeye benzer.
Ayrýca kudsî hadiste:
"Kulum bana nafilelerle yaklaþmaya devam eder, hatta ben onu severim."
(Buhari, Rikak, 38) buyrulmasýndan,
sevginin kulun gayret ve himmetine göre vehbî hale geldiði anlaþýlmaktadýr.
Saliki muhabbet ummanýna garkeden þeyler vermek, baðýþlamak,
güzellik, kemal ve fazilettir.
Bu sýfatlarýn kemali de ancak Allah'ta mevcuddur.
Bu yüzden gerçek sevgiye layýk olan sadece O'dur.
Salikin Allah sevgisine erebilmesi için þunlara dikkat etmesi öðütlenmektedir:
1- Allah sevgisinin meydana gelmesi için zikre devam, çünkü seven sevdiðini çok anar.
2- Alah'ýn nimet ve ihsanýný düþünmek, çünkü ihsan sevgi sebebidir.
3- Allah dostlarýyla irtibatý saðlam tutmak; çünkü seven, sevdiðinin sevdiklerini de sever.
4- Allah'ýn emirlerine itaat, çünkü itaat sevgi doðurur.
5- Allah'a muhabbet talebiyle dua etmek.
alýntýdýr
Ynt: Tasavvufun sermayesi muhabbet ve teslimiyettir By: muhsin iyi Date: 18 Kasým 2012, 13:07:59
Psikoloji, Psikanaliz ile Din, Tasavvuf
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud’dur (öl. 1939). Kendisi aslen Yahudi’dir. Yahudi bilgisi, kültürü içerisinde yetiþmiþ, daha sonra orta yaþlardan itibaren ateist bir tavýr takýnmýþtýr.
Psikanaliz’e ilgim rahmetli Ayhan Songar’ýn yazýlarýný okuma ile baþladý. Müslümanlarýn bu sahada çekingen oluþlarý ile ilgim daha da arttý. Bir de bu sahayla uzaktan yakýndan ilgilenen veya ilgili olan insanlarýn genellikle ateist, iman ve ibadet hayatlarýnda zayýf olmasý, psikanalize ilgimi daha da artýrdý. ‘Psikanaliz neden insanlarý imandan yoksun kýlýyor?’ sorusunun cevabýný bulmak için Freud’un bütün eserlerini okuma kararý aldým. Bununla yetinmedim, ona karþý olan veya ondan farklý bir yol izleyen diðerlerini de okudum. Bunun için aþaðý yukarý dört yýl kadar bir zaman harcadým. Bunlarý þunun için söylüyorum ki, bu yazý öyle üstünkörü, derme çatma bir psikanaliz bilgisiyle yazýlmadý. Varýlan kanaatler de aðýr bir çalýþmanýn, uzun erimli bir düþünmenin sonucu elde edildi.
Öncellikle Freud’un ‘psikanaliz’ kelimesindeki yanlýþlýðýna dikkati çekmek isterim. Türkçesi ruhçözümleme. Aslýnda doðrusu nefisçözümleme olmalýydý. Zira Freud ruhun deðil, nefsin anatomisinin çözümlemesini yapmýþtýr. Nefsin de emmare (kötülüðü emredici) düzeyini temel almýþtýr. Hidayetten yoksun birisinden baþka zaten ne beklenebilirdi? Freud sadece ruhu deðil Allah’ý da açýkça inkâr etmektedir. Bilindiði üzere ruh, Allah’tan bir nefhadýr (soluk). Gýdasý ibadetlerdeki nur ve feyizdir. Ýnsan ibadetlerden uzak bir yaþam sürdüðünde ruh zayýflar, adeta söner. Böyle birisi hemen nefs-i emmaresinin boyunduruðu altýna girer.
Þunu unutmayalým ki, ruh hiçbir zaman hastalanmaz. Ruh hastalýðý olarak bilinen þeyler, nefisten kaynaklanýr. Ruh ibadetsiz kaldýðýnda zayýflar, bir kenara çekilir, hastalanmaz; nefis azgýnlaþarak çeþitli hastalýklar baþ gösterir. Ýnsan kötülüðü emreden nefsinin egemenliði altýna girer. Bu yanlýþ durum karþýsýnda hayata tutunmak, diðer insanlarla iliþkileri korumak için nefis, çok büyük sýkýntýlar çekmeye baþlar ve bazý ruhsal hastalýklara sýðýnýr veya duçar kalýr. Ýnsan iç dünyasýnda ruhunu hâkim kýlsa idi ne herhangi bir ruhsal rahatsýzlýða yakalanýrdý ne de yaþam ve insan iliþkilerinde üstesinden kalkamayacaðý en ufak bir sýkýntýya düþerdi.
Elbette peygamberimiz (s.a.s) hayattan ve insanlardan gelen onca sýkýntýyla boðuþmuþtu. Ama o yine de þükreden bir kuldu. Halinden dolayý Allah’tan (c.c.) razý idi. Bu yüzden ruh saðlýðý açýsýndan en mükemmel insandý.
Nefis adeta bedenin atmosferidir, ruhudur. Anasýr-ý erbanýn (hava, su, toprak, ateþ) özelliklerini taþýr. Anasýr-ý erba Allah’ýn ‘Ol!’ emri ile yoktan yarattýðý þeylerdir. Onun için nefis yokluða iþtiyak duyar. Allah’ýn emrine baðlanmaktansa ölmek ister. Özgürlüðüne çok düþkündür. Ruh ise Allah’tan bir soluk olduðu için ibadetlerden haz alýr. Nefsin elinde esir durumda olan bir insan, ruhunun ibadetlerden aldýðý bu hazzý pek az duyumsar. Ruhun gýdasý ibadetlerden gelir. Nefsin gýdasý ise bedene baðlýdýr. Ýçgüdüler nefsin gýda aldýðý kapýlardýr. Din bunlarý yok farz etmemiþ, ama bunlarýn doyurulmasýný belli kayýtlara ve ölçülere tabi tutmuþtur. Bu kayýtlara ve ölçülere dikkat edilemediði zaman nefis azgýnlaþmakta ve iç dünyada büyük bir huzursuzluk baþ göstermektedir.
Freud bütün ömrünü nefs-i emmareyi çözümlemeye adadý. Buluþlarý için çok þanslýydý. Zira çocukluðu ve gençliði ile dindar bir ailede ve muhitte büyümüþtü. Tevrat ve onun tefsiri olan Talmut’u okuyarak yetiþmiþti. Yüce Allah (c.c.) tüm ilahi kitaplarýnda olduðu gibi Tevrat’ta da insana ruhsal yapýsýný, iç dünyasýný tanýtmýþtý, ayrýntýlý bir þekilde anlatmýþtý. Özellikle onun kötülüðe düþkün olan cephesini konu almýþtý. Freud, büyüyüp olgunlaþtýðýnda ve meslek olarak ruh hekimliði branþýný seçtiðinde bu küçüklüðünde ve gençlik çaðýnda ilahi kitaplardan öðrendiði nefis kavramýný seküler (din dýþý) alana taþýyýp gözlem ve deneylerle onun içeriðini zenginleþtirerek insaný yeniden keþfettiðini ilan etti. Bilinçdýþý, biliçüstü ve bilinç kavramlarý ile insaný yeniden tanýmladýðýný söyledi. Hâlbuki bütün bunlarla insanýn sadece nefis yönünü gösterdi. Bulduðu yeni bir þey deðildi. Bütün ilahi kitaplarýn söylediði, açýkladýðý, özelliklerini belirttiði nefis kavramý idi.
Freud insaný içgüdülerinin, özellikle cinsel içgüdüsünün emrinde bir varlýk olarak gösterdi. Bu cinsel içgüdü tatmin olmadýðýnda, istismar edildiðinde çeþitli ruhsal hastalýklarýn baþ gösterdiðini belirtti. Ruhsal hastalýklarýn birinci nedeni olarak bunun üzerinde durdu.
Gerçekten nefsin en temel içgüdüsü cinselliktir. Hayatý o ayakta tuttuðu gibi toplumun temeli olan aile kurumu da ona baðlýdýr. Fakat Freud bu buluþu ile insandaki iki gözden sadece birisini görmüþtür. Nasýl kafamýzda iki tane gözümüz varsa iç dünyamýzda da iki tane farklý güç kaynaðý, yani nefis ve ruh bulunmaktadýr. Nefis için cinsel içgüdü adeta varlýk sebebi iken ruh için bunun bir kýymeti yoktur. Ýnsan Allah’tan (c.c.) bir nefha olan ruhun eðilimlerini dikkate almadýðý zaman hayvanlaþmakta, adeta þehvetini ilah makamýna yükseltmektedir. Ruhun ýzdýrabý yücelere ulaþmak, bu garip dünyadan asýl vatanýna hicret etmektir. Yüce Allah’ýn (c.c.) ahlaký ile ahlaklanmaktýr. Ruh Rabbine inanmaya, ibadetlere muhtaçtýr. Bunlarsýz hep bir arayýþ içerisinde bulunur. Ruhunu ibadetlerle tatmin etmeyen kiþi, nefsinin azgýnlaþmasýna, hastalanmasýna neden olur. Freud’un temel içgüdü olarak adlandýrdýðý, tatmin olmadýðýnda kiþiyi hastalandýrdýðýný söylediði cinsel içgüdünün esiri olarak kalýr. Ruhunu iç dünyasýnda hâkim kýlan kiþinin ruhaniyeti nerede, nefsini iç dünyasýnda hâkim kýlan kiþinin hayvanlýðý nerede? Bunlar adeta cennet ve cehennem gibi birbirinden farklý mekânlara hitap etmektedir. Þöyle hayal dünyamýzda bu iki tipi yan yana canlandýrdýðýmýzda Freud’un nefis hesabýna cinsel içgüdü konusunda söylediklerinin doðru olduðunun; din ve tasavvufun ise ruh konusunda ifade ettiklerinin insaný daha kapsayýcý ve daha doðru olduðunun farkýna varýrýz. Ruh iç dünyada hâkim olduðunda elbette cinsel içgüdü daha düzenli, daha iyi iþleyecektir. Cinsel sorunlar, istismarlar nefislerine düþkün ama genellikle ruhlarýnýn gýdalarýný ihmal eden insanlarda meydana gelmektedir.
Kuþkusuz Freud bulgularýný çok sistematik bir tarzda ortaya koymaktadýr. Ayrýca deney ve gözlem gibi bilimsel yöntem ve tekniklerle hareket etmektedir. Bilimsel ve akýlcý tavrý da insanlarý etkisi altýna almaktadýr. Onun buluþlarýna bir süre sonra hayran olmamak elde deðildir. Fakat psikanalize kuþ bakýþý baktýðýmýzda büyük bir yanýlsamanýn içerisinde olduðumuzu, ruhu inkâr eden Freud’un yalancý bir dünyada, hayal dünyasýnda gezdiðini hemen anlarýz. O insaný deðil nefsi konu almýþtýr. Nefsin bataklýðýnda insanlarý kurtarmak gibi sonuçsuz bir iþe giriþmiþtir. Çünkü psikanalizde nefsin bataklýðý dýþýnda insanýn ayaklarýný dosdoðru basacaðý bir kara parçasý bulunmamaktadýr. Psikanalizde derinleþtikçe insan yavaþ yavaþ ruhu ve Allah’ý bu yüzden inkâra baþlamaktadýr. Din ve tasavvufa göre nefsin dini yoktur. Nefis tamamen küfür üzere yaratýlmýþtýr. Ýnsanlar ilahi tebligatla nefislerine uymamaya davet edilmiþlerdir. Çünkü nefis daima kötülüðü emredicidir (bk. Yusuf suresi, 53)
Dini bütün Müslümanlar Freud’un çok büyük bir din düþmaný olduðunu bildikleri için haklý olarak her þeyine karþý çýkarlar. Ona þüpheyle yaklaþýrlar. Elbette bu tavýr bir reflekstir. Ýnsanýn veya toplumun inancý uðruna kendisini savunmasýdýr. Gerçekten Freud’un eserleri çok tehlikelidir. Ýnsaný adým adým dinsizliðe, manevi bir çýkmaza ve bunalýma götürür.
Psikanalizin dini açýdan tehlikesi, insan hakkýnda yanlýþ bilgiler vermesi deðildir; hakkýn bir kýsmý ile insanýn bütününü temsil ettiðini söylemesidir. Yani nefsi insanýn tüm ruhsal yapýsýna teþmil etmesi ve ruhu inkâr etmesidir. Freud insana nefis hesabýyla baktý ve þeytanýn insaný çamurdan yaratýlan bir varlýk olarak görmesi gibi onu tebcil etmedi. Oysa yüce Allah Hz. Adem’i (a.s) kurumuþ balçýktan yarattýktan sonra ona ruhundan üfledi. Ýnsaný böylece aziz kýldý. Meleklerin ve þeytanýn ona secde etmesini emretti. Þeytan bu emri dinlemedi (bk. Bakara suresi, 30-38). Oysa þeytan da (Allah’ýn laneti üzerine olsun), Freud da insana sadece nefis hesabý ile baktýlar, onu içgüdülerinin tutsaðý bir varlýk olarak kabul ettiler, deðerlendirdiler. Freud ruhsal hastalýklarýn bu içgüdülerin tatmin olmamasýndan kaynaklandýðýný belirtti, þeytan da insaný günahlarý süslü gösterip bu içgüdülerle azdýracaðý yönünde Allah’a yemin etti (bk. Hicr suresi, 39)
Dini açýdan Freud’a karþý çýkan yazarlar, aslýnda Freud’u pek incelemeden, yüzeysel bir bakýþ açýsýyla, sýð görüþlerle, hatta sýrf Freud’un her görüþüne karþý çýkmak için kitap yazmýþlardýr. Bunlarýn çoðu okunmaya bile deðmemektedir. Freud’un ekmeðine de yað çalmaktadýr. Aslýnda Freud’a karþý çýkmayan Müslüman yok gibidir. Bu karþý çýkýþ nedeni ile dinden haberi olmayan, belki din konusunda bir þeyler bilmeyen veya çok az þeyler bilen kiþiler de olumsuz yönden etkilenip Freud hayraný olarak dine karþý farkýna varmadan cephe alabilmektedirler. Evet, Freud insan hakkýnda doðruyu söylemiþtir. Daha doðrusu insan nefsini tanýmlamada, açýklamada, tahlil etmede eþsiz bir deha örneði olmuþtur. Fakat zekâsýný kötüye kullanmýþtýr. Ýnsaný sadece nefisten oluþan bir varlýk olarak tanýtmakla, deðerlendirmekle büyük bir insanlýk suçu iþlemiþtir, insanlýða zulüm kapýsýný açmýþtýr. Onun dine yaptýðý tahribatý hiç kimse o derecede gerçekleþtirememiþtir. Ýnsanlarý hakla dalalete (sapkýnlýða) sürüklemiþtir.
Dindar insanlar onun en çok oedipus kompleksine içerlerler. Hâlbuki küçük yaþlardaki çocuklarda bu tür bir kompleksin varlýðýný dini bilgiler yok saymamaktadýr. Ýslam inancýna göre çocuklar buluð çaðýna kadar masumdurlar. Yani günahlarý meleklerce yazýlmaz. Fakat nefis sahibidirler. Yani küçük çocuklarýn bazý günah sayabileceðimiz eðilimleri, nefsanî temayülleri olabilir. Ama akli yetenekleri geliþmediði ve yeterli düzeyde olmadýðý için onlar bunlardan dince ve hukuk karþýsýnda sorumlu tutulamazlar. Bu açýdan buluð çaðý günah yaþýnýn girmesinde bir milattýr. Hâlbuki biz din ve tasavvuf bilgileri sayesinde þunu biliyoruz ki, Freud’un bulduðu oedipus kompleksi þurada dursun, her insanýn nefsinde insanlarýn sahip olduðu, yaþamda gösterdiði bütün kötü huylar, ahlaksýzlýklar, haramlar, zulümler tohum halinde yani potansiyel olarak mevcuttur. Bu nedenle Allah dostlarý manevi eðitimde bir Müslüman’a, hususiyle bir sofiye nefsini Firavun’un, Nemrut’un, Karun’un, kýsacasý kötülük timsali olarak tanýnan herkesin nefsinden daha aþaðý görmesini özellikle tavsiye ederler. Zira her insan taþýdýðý nefisle bu insanlardan daha zalim ve daha sapýk olabilir. Kýsacasý Freud’un oedipus kompleksi aslýnda çocukluðun çok masum bir nefsanî eðilimini ortaya çýkaran bir bulgudan öteye bir þey deðildir.
Freud’un dine en büyük darbesi ise, psikanaliz denilen sistemin bütünlüðündedir. Psikanaliz nefsi çok mükemmel bir þekilde çözümlemektedir. Yani insanýn bir yarýmýnýn anatomisini en iyi þekilde vermektedir. Ama psikanaliz nefsi insanýn bütününe teþmil etmektedir. Yani insaný sadece nefisten ibaret saymaktadýr. Bu yönü ile psikanaliz, nefsi insan yerine koymaktadýr. Dolayýsýyla psikanaliz hakkýn bir yönünü tanýmlamaktadýr. Diðer ruh yönünü ise inkâr etmektedir. Bu ise insaný öldürmekle eþanlamlýdýr. Çünkü insan ruh yönünü canlý tutarak bu dünyada ruh saðlýðýný korumaktadýr. Ýbadetler ruha nur ve feyz vermektedirler. Ruh ibadetlerden uzaklaþýnca nefis dayanaksýz kalarak dünyaya ve içgüdülerinin tatminine aþýrý derecede meyletmekte, bu sýrada bazý engellemelerle veya doyumsuzluklarla karþýlaþýnca ruhsal hastalýklara yakalanmaktadýr. Psikanalizin hastalarý saðaltýmda sunduðu yöntem þuna benzemektedir: Labirentte bir fare düþünün. Onlarca çýkmaz yolla önüne seçenekler sunulmuþ. Fare bir yola giriyor, sonra baþka bir yol deniyor. Ama hiçbir yol onu labirentten dýþarý çýkarmýyor. Hep içeride býrakýyor. Ýþte Freud’un psikanalizi hatta ona karþý olan veya alternatif olarak sunulan bütün psikoloji ve psikanaliz, psikoterapi ekolleri de böyledir. Çünkü hepsi de insanlarý nefis hesabýyla ele almakta ve ruhsal yönlerini inkâr etmektedirler. Sadece nefsanî yönlerini hesaba katan çözümleme ve saðaltým yönleri ile hastalarý iyileþtirmeleri ise, asla mümkün deðildir. Bu büyük bir aldanýþtýr. Nefis ancak ruhun olgunlaþmasý ve tatmini ile huzura erer. Ruhun tatmini, olgunlaþmasý, nefsin saðlýðýný korumasý ise ancak haramlardan uzaklaþma ve ibadetlere yönelme ile mümkündür. Ýnsanýn nefsini ruhundan baðýmsýz olarak iyileþtirmek mümkün deðildir. Ruh ve nefis birbirine uyum içerisinde yaratýlmýþtýr. Aralarýnda rekabet, birbirini alt etme olsa da bunlarýn biri olmadan diðerinin de yaþamasý mümkün deðildir.
Yüce Allah (c.c.) insaný en güzel bir þekilde yaratmýþtýr. Yarattýktan sonra da yalnýz býrakmamýþtýr. Allah (c.c.) tarafýndan gönderilen dinler, týpký çamaþýr makinesi üreten bir fabrikanýn, bozulan makinelerin tamir edilmesi için servisler kurmasý gibi bir vazifeye de sahiptirler. Yüce Allah insanlarýn ruhsal yönden saðlýklarýný korumasý veya bozulan ruh saðlýklarýnýn iyileþtirilmesi için peygamberler ve ilahi kitaplar göndermiþtir. Günahlarýn hepsi insan nefsini çeþitli hastalýklara uðratýr. Farzlar, ibadetler ise insaný ruhsal olarak geliþtirir. Özellikle namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerin insaný ruhen, sosyal yönden, bedenen ne derece saðlýklý kýldýðýný açýklamaya bile gerek yoktur sanýrým. Allah’ýn (c.c.) ibadetlere ise hiç ihtiyacý yoktur. Ýbadetler sadece bizlerin ebedi ahret yurdumuzu bayýndýr kýlmazlar, onlarýn ayrýca bu dünyaya bakan taraflarý da vardýr. En baþta ruh saðlýðýmýzýn korunmasýna hizmet ederler. Týpký gýdasýz kalan bir vücudun en sonunda zayýf düþerek hastalanmasý gibi ibadetten uzak olan bir insanýn da ruhsal yönden hastalanmak dýþýnda baþka bir seçeneði yoktur.
Freud’un psikanalizinin (tabii diðer tüm psikoloji ve psikanaliz, psikoterapi ekollerinin) en büyük eksikliði ise, insanýn ruhsal etkileþiminde þeytanlara yer vermemeleridir. Bugün artýk bilimsel bir olgu olarak cinler âlemi keþfedilmiþ, parapsikoloji adý altýnda da onlar pek çok üniversitelerde bilimsel araþtýrmalara bile konu olmuþtur. Cinlerin inanmayanlarýna þeytan denir. Þeytanlar insan soyuna karþý amansýz düþmandýrlar. Hadislerde ifade edildiði üzere yanýnda kötü yola düþürmek üzere görevli þeytaný olmayan Müslüman yoktur. Þeytanlar sürekli vesvese verirler. Bu vesveseler bilince sanki kiþinin kendi özgün düþünceleriymiþ gibi gelirler. Oysa þeytanlardan kaynaklanýrlar. Bu tür olumsuz düþünceler þeytanlar tarafýndan bilinçdýþýnda iþlenirler. Buradan bilince yükselirler. Amaçlarý insanlarý kötülüklere yönlendirmektir. Ýnsan iliþkilerinde aklýmýza gelen bütün olumsuz düþünceler, hep onlardan kaynaklanýr. Yüce Allah (c.c.) Müslümanlara karþý suizaný, gýybeti yasaklayarak þeytanlarýn bu yollarýný týkasa da maalesef þeytanlar bu konuda yine de büyük baþarýlar kazanmaktadýrlar.
Bekârlarý evlendirmemek, evlileri boþandýrmak için þeytanlarýn yapmadýklarý oyun yoktur. Mesailerinin büyük çoðunluðu bununla geçer, vesveselerinin en baþlýca konusunu bunlar teþkil eder. Çünkü bekâr veya boþanan bir insanýn zinaya düþmesi çok kolaydýr. Zina ise çok büyük günahlardandýr. Zinaya düþen bir insanda ne akýl kalýr, ne din. Böyle birisi dünya ve ahret mutluluðundan mahrum kaldýðý gibi –tabii þayet tövbe nasip olmazsa- büyük bir belaya da düþer. Evinde, iþinde bet bereket kalkar. Nurdan, feyizden mahrum kalýr. Allah’ýn, meleklerin lanetine müstahak olarak büyük bir uðursuzluk çukuruna düþer. Bu büyük günahýn aðýrlýðýndan kurtulmak için yavaþ yavaþ iman mevzularýný (ahret gününü, kitabý, peygamberleri …) inkâra baþlar veya bu tür inkâr düþüncelerine meyleder. Çok insanýn ateizme meyletmesinde nefsin zina isteðinde vicdani rahatsýzlýðý devre dýþý býrakma isteði önemli bir rol oynar. Çünkü sonuçta annesinin, kýz kardeþlerinin, varsa kýzlarýnýn böyle bir zina fiilini iþlemesine vicdaný þiddetle karþý çýkarken kendisinin bunu yapmasý ona çok büyük bir ruhsal rahatsýzlýk vermektedir. Bütün bunlardan kurtulmak için iman konularýndan uzaklaþmak veya onlarý inkâr etmek kendisini biraz da olsa yatýþtýracaktýr, rahatlatacaktýr.
Freud’un bir buluþuna Kuran-ý Kerim’in dikkat çekmesi ise beni çok þaþýrtmýþtýr. Freud’un psikanalizinin kilit kavramlarýndan birisi de ‘hadým edilme kompleksi’dir. Buna göre 3-5 yaþlarý arasýndaki erkek çocuklar oedipus kompleksi etkisi altýnda iken birdenbire hadým (iðdiþ) edilme kompleksinin etkisi altýna girerler. Bunda en temel etmen karþý cinsin (kadýnýn) erkek cinsel organýndan yoksun olduðunu keþfetmeleridir. Çocuklar bu yaþa deðin bu organýn erkek ve kadýn bütün insanlarda olduklarýný varsayarlar. Eksikliðini düþünmek bile istemezler. Hatta kýzlarý, annelerini çýplak bile görseler onlarda da bu organýn küçük olarak (klitorisin) var olduðunu ve büyüyeceðini varsayarlar. Ýþte bir gün artýk erkek çocuk bu gerçekliði kavrar, yani kýzlarda erkek cinsel organý olmadýðýný anlar, bu yüzden büyük bir þok yaþar. Hadým edilme kompleksinin etkisi altýna girer. Bu kompleks oedipus kompleksini yýkmaya baþlar. Zira erkek çocuk cinsel organýnýn kesilebileceðini düþünür. Bundan büyük bir kaygý duyar. Annesi ile evlenmesi halinde babasýnýn kendisini cezalandýracaðýný varsayar. Tabii bütün bunlar, genellikle bilinçli deðil bilinçaltýna bastýrýlan düþüncelerdir. Dolayýsýyla bunlarýn büyükler tarafýndan hatýrlanmasý, anlaþýlmasý mümkün deðildir. Ýþte yüce Allah (c.c.) buluða ermeyen çocuklarýn hadým edilme kompleksinde büyük yýkýmlar yaþamamasý için bir önlem almýþ ve anne babalarýn ayný odada kalýp yattýklarýnda onlarýn çýplak bedenlerini görmemesi için izinsiz olarak içeriye girmemeleri için buluða ermemiþ çocuklarý da belirtmiþtir (bk. Nur suresi, 31). Bunu belirtirken de Kuran-ý Kerim’in bir mucizesi olarak ‘çocuklardan kadýnlarýn cinsel organýný tanýmayan (evi’t-týfli’l-lezine lem-yezheru alâ avrati’n-nisâi)’ tabirini kullanmýþtýr. Hâlbuki burada buluða ermeyen ifadesi kullanýlabilirdi. Hem de akýl ve mantýk açýsýndan daha uygun düþerdi. Çünkü Kuran-ý Kerim’in çok yerinde bu tabir, yani buluð kelimesi geçmektedir. Hâlbuki yüce Allah (c.c.) bu ayette kadýnlarýn ‘çocuklardan kadýnlarýn cinsel organýný tanýmayan’ ifadesi ile bu çocuklarýn hassas bir noktalarýna vurgu yapmakta, onlarýn hadým edilme kompleksi etkisi altýnda olduklarýna dikkati çekmekte, böyle bir kompleksin etkisi altýndaki çocuðun anne ve babasýný çýplak olarak görmesinin uygun olmayacaðýný dolaylý bir þekilde ifade etmektedir. Kýsacasý bu Kuran-ý Kerim’in büyük bir mucizesidir.
Ben bu mucizeyi görünce çok þaþýrdým. Bir de þöyle düþündüm: Keþke bunu Freud da görseydi… Acaba bunu nasýl karþýlardý? Kuran-ý Kerim’in kendi keþfini desteklemesine ne derdi? Onun Allah kelamý olduðuna iman eder miydi? Bunlar kafamdan çokça geçti. Ama Allah’ý (c.c.) inkâr eden bir insanýn O’nun kitabýndaki bir ayetine inanacaðýna pek ihtimal vermedim. Çünkü zaten dünyadaki, evrendeki her þey Allah’ýn (c.c.) varlýðýna ve birliðine iþaret edip dururken bu insanýn sadece keþfini doðrulayan bir ayetteki bir iþaretle inancýný deðiþtirebileceðini pek sanmýyorum. Bu durum olsa olsa onu kendi nefis hesabýna biraz sevindirirdi.
Freud nefsin dilini baþarýyla çözümlemiþtir. Özellikle nefsanî rüyalarý çok baþarýlý bir þekilde ele almýþtýr. Hak rüyalara zaten hiç inanmamýþtýr. Emmare nefis sahibi kiþiye zaten hak rüya görme pek nasip olmaz. Bu rüyalarý çözümlemede kullandýðý serbest çaðrýþým gerçekten isabetli bir yöntemdir. Daha sonra bu tekniði hastalarýnda hastalýk nedenini bulmada, bilinçdýþýný ortaya sermede de kullandý. Ayrýca dalgýnlýkla, yanlýþlýkla yapýlan iþlerin, söylenen sözlerin bilinçdýþýný ortaya serdiðini söylemesi ve bu konuda sunduðu malzemeler de kayda deðerdir. Kýsacasý Freud, insan nefsini tanýmada bizlere büyük bir hazine sunmuþtur.
Peygamberimiz (s.a.s) ‘Nefsini bilen Rabbini bilir.’ demiþtir. Psikanaliz ise baþtan sona nefsi konu almaktadýr. Ýnsan psikanalize bu açýdan bakýnca büyük bir hazine ile karþý karþýya olduðunun farkýna varmaktadýr. Oysa ayný psikanaliz bazýlarý için ruhu, Allah’ý inkâra kadar götüren bir alan olmaktadýr. Bunun en baþlýca sebebi onlarýn psikanalizden çýkamamalarý, insaný ruh boyutuyla bir bütün olarak görememeleridir.
Tasavvuf yüzyýllarca psikanalizin yaptýðý iþi yaptý. Hasta ruhlara þifa daðýttý. Bunu yaparken kiþinin nefsanî yapýsýný kýrmaya, düzeltmeye; ruhunu beslemeye özen gösterdi. Nefis Allah rýzasý için iþ görmekle, çeþitli mahrumiyetlere katlanmakla (oruç, çile, erbain) ezilir, düzelir, kendisine gelir; ruh ise zikirle nurlanýr ve feyizlenir. Nefsini Allah’ýn kitabýna göre terbiye eden, ruhunu ibadetlerle besleyen bir insanýn ruh hastalýklarýnýn esiri olarak kalmasýna imkân yoktur. Böyleleri hem dünyada hem ahrette mutluluða ererler.
Psikanalizin tasavvuf erbabý tarafýndan doðru bir þekilde anlaþýlýrsa onlarý büyük bir marifete götüreceðine, en azýndan bu sayede nefs-i emmareyi iyi bir þekilde tanýyacaklarýna inanmaktayým. Peygamberimizin (s.a.s) buyurduðu gibi ‘Ýlim Çin’de bile olsa alýnýz.’ Yine baþka bir hadis-i þerifte, ‘Ýlim Müslüman’ýn yitik malýdýr, nerede bulursa alýr.’ Psikanaliz kuþkusuz sakýncalarý bulunan bir ilimdir. Biz bu yazýmýzda bunlarýn en baþlýcalarýný zikrettik. Bunun yanýnda psikanaliz nefs-i emmareyi tanýmada adeta bir hazine deðerindedir. Bu yönü ile asla ihmal edilmemesi gerekir, kanaatindeyim. Çünkü dinin de tasavvufun da bilgi ve hizmet sahasý öncelikle nefis gerçeðini bütün yönleriyle en iyi þekilde tanýmakla gerçekleþmektedir.
Freud hayatýnýn sonlarýna doðru yazdýðý bir makalede psikanalizin hastalarý iyileþtirmedeki baþarýsýzlýðýný itiraf etmiþtir. Onun bu yazýsý da benim için çok ilginçtir. Zira farenin, buluþu olduðunu iddia ettiði psikanaliz labirentinden bir türlü çýkamadýðýný kabul etmesi beni çok þaþýrtmýþtýr. Bir insanýn acizliðini anlamasý, büyük bir hikmete kapý açabilirdi. Daha doðrusu hidayete gelmesine vesile olabilirdi veya bu konuda önemli bir rol oynayabilirdi. Ama ne yazýk ki, hayatýnýn sonlarýnda yakalandýðý aðýz kanseri gibi çok zor bir hastalýk da, ayrýca psikanaliz hakkýndaki bu karamsar görüþü ve bu konuda aczini ifade etmesi de onu inançsýzlýk buhranýndan kurtaramamýþ, hayatýnýn sonlarýnda daha çok ateistliðini vurgulayan yazýlar yazmasýný engelleyememiþtir.
Allah (c.c.) nefsi en iyi þekilde bilmeyi ve þerlerinden korunmayý müyesser kýlsýn, cümlemize imanla çene kapamayý nasip eylesin. Âmin.
Muhsin Ýyi
Ynt: Tasavvufun sermayesi muhabbet ve teslimiyettir By: Rüveyha Date: 11 Mart 2016, 20:42:01
Esselamu aleykum ve rahmetullah..Çok faydalý bir konu..Rabbim bizlere muhabbet nasip eylesin ÝnþaAllah.. Mevlam razý olsun ÝnþaAllah.
.
Ynt: Tasavvufun sermayesi muhabbet ve teslimiyettir By: melda 6D Date: 11 Mart 2016, 20:51:33
Selamün aleyküm . Rabbim muhabbetini kazanmayý nasip etsin inþallah . Rabbim gönüllerimizi imanla sevgisiyle doldursun inþallah . Rabbim takva sahibi eylesin inþallah .
radyobeyan