Sizden Gelenler( Güncel Meseleler )
Pages: 1
Bitti bitiyor, gitti gidiyor By: ehlidunya Date: 02 Eylül 2012, 22:11:26


Selim GÜNDÜZALP

BU DÜNYADA ÝÞÝMÝZ NE?


“Bitti bitiyor, gitti gidiyor…”

Eskiden satýcýlar pazar yerlerinde akþamüstleri ellerinde son kalan mallar için böyle seslenirlerdi.
Yaþadýðýmýz her gün Allah’ýn bir iþaretidir. Geçen her güne dünyadan bakýnca ömrümüzden bir gün eksilmiþ görünür. Oysa öteden bakýnca, ahirete doðru bir gün daha yaklaþýlmýþ görünür. Bu gemi burada durmaz. Bitti bitiyor, gitti gidiyor. Ahiret limanýna her gün bir adým daha yaklaþýyor.
Allah bize sadece bu dünyayý yaratýp vermekle kalmamýþ. O dünyanýn içinde de nice dünyalar yaratmýþtýr. Bunlar küçük küçük dünyalar deðiller. Belki de bazýlarý o büyük dünyamýzdan da büyük. Ruhumuz, kalbimiz, aklýmýz, vicdanýmýz, türlü türlü duygularýmýz, her biri o dünyalardan biri.
Kendini ararken, benliðini bulmaya çalýþýrken, bir gün bu dünyalarýn birinde Hakk’ý bulur insan. Bu ihtiyacý ruhunda duyan ve arayan bulabilir. Sirkenin balý bozduðu gibi, kötü huy ve kötü arkadaþ da insaný bozar. Bulanýklýktan kaçan, arýnmaya çalýþan ve hakký arayan insan, çok geçmez, aradýðýný bulur. Zaten yaratýlýþ gayemiz de o deðil mi? Baþka ne, yoksa bu dünyada iþimiz ne?
Bu dünyada en güzel insan, kendisinden sonrakilere de güzel eserler býrakan insandýr. Gönlü güzel olanlarýn adýmý da güzel olur. Yolu güzel olanlarýn, yolculuðu da güzel olur.
Allah bize eserlerine hayran bir gönül, kendisine ulaþan güzel bir yol nasip eylesin. Ýsteyene Allah verir. Allah gönlümüze göre verir. Hem ne istedik de vermedi ki?
Hatta vermedikleri bile bizim için bir nimet deðil mi? Sonradan sýrrýna vâkýf olduðumuz o kadar çok þey var ki… “Ýyi ki elimize geçmemiþ, istediðimiz o zaman iyi ki verilmemiþ.” diye sevindiðimiz o kadar çok þey var ki…
Bedenimizle deðil, kalbimizle insanýz, gönlümüzle insanýz. Ýçimiz, dýþýmýzla bir olduðunda insanýz. Renklerin ve dillerin farklýlýðý dýþýnda, insanlýk ailesinin birbirine o kadar çok benzerliði var ki, þaþmamak mümkün deðil. Bu iki farklý nokta da zaten Allah’ýn âyetleri ve yaratýlýþýn en güzel delilleri iken, þeytanýn tuzak kurmak için odaklandýðý bir merkez olmuþ. Bu oyunu fark eden kül yutmaz. Aksine þeytana külâhý ters giydirir. Allah (cc) gibi bir yardýmcýya, bir koruyucuya sýðýnanýn, þeytan gibi bir düþmaný da olsa, ne yazar? Allah’tan uzak olan, bu zevkin tadýný bilemez.  Güneþte kalmayan, gölgenin zevkini bilemez.
Allah ne yaptýysa, ne yarattýysa güzel yaratmýþ. Hele bir baksýn insan nasýl yaratýldýðýna. Bir damla sudan bu hale nasýl getirildiðine bir baksýn. Kur’ân’ýn gözüyle bakmayan, düz yolda þaþar, karýþtýrýr.
Evet, Kur’ân insanlarý barýþtýrýr, þeytan yollarý ayrýþtýrýr. Kendini bilen, Rabbini bilir. O bilgi insana huzur verir.
Allah’ým, bir bahar yaðmurudur bana sesleniþin.
Baharý bir tohum gibi içime gönderiþin.
Öyle diyor Âkif Ýnan:
“Adýnla girmesem güne, geceye,
Bu gökyüzü her an kurþunlar beni…”
Huuuu huuuu huuuu…
Var mý duyan bunu?
Huuuu huuuu…
Kýrkayak gibi çok ayaklarýmýz olacaðýna, varsýn iki ayaðýmýz olsun, böylesi daha güzel. Arýlar, böcekler gibi binlerce petekten gözlerimiz olup sadece çiçeklerdeki polenleri görmektense, varsýn renkli gören iki gözümüz olsun, yeter ki o gözler her þeyi Allah namýna görsün, böylesi daha güzel. Ellerimiz, parmaklarýmýz çok olacaðýna, kollarýmýz filin hortumu gibi uzun olacaðýna, varsýn bu haliyle kalsýn, böylesi daha güzel. Allah ne yarattýysa, böylesi güzel. Allah ne yaratýr da güzel olmaz ki? Yeter ki inceleyelim, yeter ki düþünelim, yeter ki görüp þükredelim.
Küçücük bir dil ile binlerce tadý, lezzeti aldýran Allah, hem konuþturuyor o dil ile bizi, hem de yiyeceklerimizi evirip çevirttiriyor kürek gibi. Her tat ve lezzet için ayrý bir dil gerekseydi, onu da yanýmýzda taþýmak zorunda kalsaydýk, ya da bir yerlerden satýn almaya çalýþsaydýk, gücümüz yetmezdi. Nice tattan, nice nimetten ve nice lezzetten mahrum kalýrdýk o zaman. Böylesi daha güzel. Allah neyi nasýl yaratmýþsa, öylesi güzel.
Her canlýda kulak var, ama kulaða giren sesin kalbe ulaþmasý sadece insanda var. O kalp ki, iman merkezi, þükür merkezi. O sadece insanda var. Kuþlar bile su içerken baþlarýný kaldýrýp göðe bakarlar. Belki de kendi hallerince þükrederler.
Ýnsan bunlardan geri kalýr mý? Þükür vazifesini yapmayan insan, insan olur mu? Bu, insana yakýþýr mý? Meyveyi yerken, aðacý, dikeni, topraðý unutmamalý insan. Hatta güneþi, bulutu, yaðmuru da. Bütün bir kâinat; bir lokma ekmek, bir dilim meyve aðzýmýza girsin diye ve biz þükredelim diye bizim için çalýþýp duruyor. Çalýþtýrýlýyor. Þükredelim diye, hamd edelim diye, o final cümlesini, o zincirin son halkasýný biz söyleyelim diye çalýþýyor. Her þey insanda karar buluyor.
Ýþte bu noktadan itibaren insan ya bir þükür fabrikasý oluyor ya da boþa çalýþýp boþa öðüten bir deðirmene dönüyor.
Bitti bitiyor, gitti gidiyor…
Ömür ki; imanla yaþamýþ olana uzun, o nimetten mahrum kalana uzun da olsa kýsa görünüyor. Allah yolunda olduktan sonra, ömürler uzun oluyor yýllar her ne kadar kýsa olsa da.
Þükür en kolay ibadettir. Ama bir altyapý istiyor. Kalp istiyor, ruh istiyor, niyet istiyor, gönül zenginliði istiyor. Gururdan, kibirden uzak bir hayat istiyor.
Dünyada yaratýlmýþ ne varsa, her þey emrimizdedir. Oysa hiçbir þey bize zorla bir þey vermeye mahkûm deðildir. Sadece o sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimizin emriyle hizmetimize koþturulup duruyorlar, o kadar.
Kimse kimseyi tanýmýyor. Kimse kimseyi bilmiyor. Karanlýk bir odada bile yüz yüzü görmüyor, ama Allah’ýn gönderdiði her nimet, bizi zifiri karanlýk bir gecede bile buluyor. Yedi kat yerin altýna da girsek, yedi kat göklere de çýksak, o rahmet peþimizi býrakmýyor.
Kimsenin kimseyi tanýmadýðý bir dünyada, herkesi bilen ve tanýyan bir Allah var. Ýþte biz böyle muhteþem bir dünyada Allah’ýn misafiriyiz. Her þeye hükmü geçen sonsuz merhamet sahibi bir yüce kudretin takibi altýndayýz.
Öyle diyor Bediüzzaman:
“Evet, bir gözsüz akrep ve ayaksýz bir yýlan gibi haþerâta maðlûp olan insana bir küçük kurttan ipeði giydiren ve zehirli bir böcekten balý yediren, onun iktidarý deðil, belki onun zaafýnýn semeresi olan teshîr-i Rabbâniye ve ikram-ý Rahmânîdir.” (Sözler, 296)
Herkes nasibini arar bu dünyada. En büyük nasip, ki yarataný bilmek, O'nu tanýyýp O'nu sevmektir. Yalnýz baþýna kaldýðýnda bunu çok daha iyi hissediyor insan. Ya bitiyor, tamamen tükeniyor adeta, ya da o bitmiþ tükenmiþ küllerin içinden hayata yeniden baþlýyor, yeniden doðuyor. Hayat ki orta malý deðil, ucuz hiç deðil ve olmadý da hiçbir zaman. Ondan kýymetli bir nimet de bulunamadý hiçbir zaman ve bulunamayacak.
Hayat ki verildiði için deðil, belki de alýndýðý için kýymetli…
Ýnsan bunu böyle bilmeli, böyle bellemeli.
Hayat elinden alýnmadan, buradan o güne en güzel çiçekler dermeli, derlemeli insan.
Bir aðaç bile yapraðýyla, gölgesiyle, meyvesiyle, nasýl ki sayýsýz faydalarý dokunuyorsa insanlara, ya insan? O da geri kalmamalý, çalýþmalý, çalýþmalý... Ýyiliðin merkezi olmalý. Hakký ve hakikati duyurmalý. Bittim dediði yerde Rabbinden yardým istemeli. Topraðýn konuþtuðunu duymalý. Aðacýn, yýldýzýn kendine seslendiðini duymalý insan. Gökyüzünde, yeryüzünde de okumalý kendi hayatýný. Ellerinde, ayaklarýnda, hayatýnýn her anýnda okumalý. Ve sonra þöyle demeli:
“Severiz her güzeli Senden eserdir diyerek.”
Güzellikleri severiz de, o güzellikleri yaratan Allah’ý sevmez miyiz?
Seviyoruz güzellikleri, sevmeliyiz o güzellikleri yarataný da.
Bu dünya, ötelerden haberci. Bu dünya, yaratandan haberci.
***
Soralým þimdi kendimize:
Bu dünyada iþimiz ne?
Bu güzellikleri görmek ve onu verene þükretmek deðil mi?
***
Rabbimize sonsuza kadar hamd olsun.
Resul-i Ekrem’e (asm) ve âl ve ashabýna sonsuza kadar salât-u selâm olsun…


radyobeyan