Mükayeseli Ýbadetler Ýlmihali
Pages: 1
Belirlilik Prensibi By: sumeyye Date: 29 Aðustos 2012, 15:00:37
Belirlilik Prensibi

 

Belirlilik ilkesi, her ferdin ödeme zorunda olduðu verginin belirli, açýk ve kesin olmasý, keyfi olmamasý gerektiði düþüncesini ifade eder. Ödeme zamaný, ödeme þekli, ödenecek miktar, mükellef ve diðer kiþiler için hep açýk ve kesin olmalýdýr. Mükellef ne mik­tar vergi ödeyeceðini bilmelidir ki, gelirini buna göre ayarlayabil­sin. O, ayný zamanda ne zaman ve niçin Ödeyeceðini de bilmelidir. Belirlilik kuralý, yalnýz vergi mükellefini deðil, devleti de gözö­nünde tutar. Böylece devlet de, elde edeceði geliri, mümkün olabile­cek bir kesinlik içinde tahmin eder.  Demek ki, vergileri uygulamakla görevli olanlar açýsýndan da belirlilik ilkesi önem taþýmaktadýr.

Zekât, bütün müslümanlara hitab eden bir yükümlülük olduðu için, Yüce Allah'ýn hikmeti ve kullarýna olan lütfü, zekâtýn her yö­nüyle açýk olmasýný ve ne zenginin küçümseyeceði, ne de orta hal­linin veremeyeceði bir miktar olmayýp orta halde olmasýný gerek­tirmiþtir. O'nun lütfü zekâtý, bir med-cezir olayýný andýran ve istikrarsýz olan insan merhametine, lider ve âlimlerin keyfine býrakmamayý icabettirmiþtir. Çünkü bunlar, her zaman ve her devirde bir olmaz ve kendilerine her zaman güvenilmez. Bunun için zekât, kesin olarak farz kýlýnmýþ, nisab ve miktarý da tayin olunmuþtur.

Oranýn kesinliði bakýmýndan, önceden hesaplanabilmesi ve ilahî bir buyruk olmasý dolayýsýyla, deðiþtirilmemesi hasebiyle, hiçbir vergi, zekâtla mukayese edilemez.[106] Devlet, ne zekâtýn nis­petini, ne de onun sarf yerini deðiþtirebilir. Bin yýlý aþkýn tarihi boyunca, hiçbir Ýslâm devleti, zekâttan elde edilen gelirleri, onun amacý dýþýnda bir alanda kullanmamýþtýr.

Elde edeceði geliri bilen devlet, bunun toplanmasý için belirli usulde hareket eder. Millî servetteki bir artýþ, fertlerin servetlerindeki bir artýþý yansýtýr ve onun daha çok zekât ödemesi sonucunu doðurur. Belirsiz, karýþýk, tabiî âfet gibi durumlar da, þüphesiz ge­lire ters orantýlý bir etki yapar. Ýstikrarlý bir ilerleme, gelirin art­masý sonucunu doðurur. Buradan, birkaç yýlýn ortalamasý alýnmak suretiyle, -bugünkü devletlerde gelir vergisi vb.'de olduðu gibi- ze­kâttan elde edilecek muhtemel hasýlayý da, belli bir kesinlikle tah­min etmek mümkündür.

Zekât müessesesinin, bugünkü vergi sistemlerinde bulunma­yan önemli bir özelliði daha vardýr, o da-, zekâtýn dinî vechesidir. Bunun çok tabiî bir sonucu olarak, zekât, hem devletin varlýðýndan haberi olduðu mallar, hem de varlýðýndan haberi olmadýðý mallar üzerine konulabilir. Bu sonuncu kategorideki mallar bakýmýndan devlet, halkýn dinî duygularýna dayanmak zorundadýr. Bu duygu ise, deðiþebilir ve halkýn içinde bulunduðu dinî þartlarýn da bir göstergesidir.

Belirlilik prensibi açýsýndan þunu belirtmeliyiz ki, Yüce Al­lah zekâtý,  kitabýnda farz kýlmýþ, ayrýntýlar Hz.   Peygamber ve -gerek klasik, gerek çaðdaþ- hukukçular tarafýndan açýklanmýþtýr. Böylelikle bir fýkhî servet ortaya çýkmýþtýr. Müslümanlar bu fari­zayý öðrenmek zorunda olduklarýndan,  bu servet aracýlýðýyla onu öðrenebilirler. Zekâtla ilgili herhangi bir ilmî veya kanunlaþtýrýcý çalýþmada, fýkýh kitaplarýnda yer alan hukukçulara ait deðiþik görüþler, biri tercih edilmek veya uzlaþtýrýlmak suretiyle deðerlendirilirler.


[106] Bu konuda bkz. aþaðýda 29.


radyobeyan